Tumgik
#Söz verdiğim gibi buradayım
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
...
30 notes · View notes
delininbiribe · 1 year
Text
Ağzından çıkan her kelime dudaklarımı bu denli kanatırken neden buradayım,nasıl başlayacağım bilmiyorum,fakat bir daha gururumu ayaklarımın altına alıp yazabileceğim bi anın geleceğini zannetmiyorum. Gecenin bir saatinde yazıyorum işte.
Merhaba ses tonunu duyduğumda heyecanlandıran,yüzündeki çizgileri unutmamak için her an yalvardığım adam.Her düşüncesinde bir saniye dahi olsa da kendimi bulmaya muhtaç olduğum,göz çukurlarımın mimarı. Gözümden akan damlalara sakladığım,merhaba.Boğazım düğümleniyor,gözlerim nemli nemli dalıyor uzaklara.Kalbim.. ah kalbim bu ilk yenilgin değildi fakat en güzeliydi.Acımın üstüne nicesi katlandı, ne imtihanlar verdim, nelerle sınandım senden sonra. Hepsinin içinde en güzeli hala sensin. En güzel acımsın benim, geçmeyen. Sahi sen; dokunmadan hissettiren,yaralarımdan öpendin benim,nasıl geldin bu hale ?
Güçsüz biriydin gideceğinin tedirginliğini bir kez daha vermiştin.Ben güçlüydüm o zamanlar gideceğini bile bile gideceğin güne kadar sana eşlik ettim. Şimdi ne zormuş gelmeyen birinden gitmek.Ne zormuş gitmeyi bile beceremeyen insandan,gelmesini beklemek.Sessiz bir gidişti seninki,benim çığlıklarımdan habersiz bir veda.Veda sözcüğü ne kadar az geliyor dimi kulağa, acılara bürünmüş umutlardan az,onca tutulmayı beklenen sözden az.Nasıl bana inanmayan,gönlünün gördüğünü gözüyle inkar eden,korkak biri için tam da uçurumun dibindeyken çiçek açmışım ben ? İçim yanıyor,canım çok yanıyor.En zoru da ne biliyor musun yüzüne bir kere bile merhaba diyemeden veda etmek.Hayatına kapı deliğinden izlermiş gibi dahil oldum o kapıyı açamadan gidiyorum.Bugün sessizce çekiliyorum o kapıdan sevgilim. Aklımdan sayısız düşünce geçiyor.Bir kez bile dokunamadığım, gözlerimin önünde beliren güzel yüzüne karşı yazdığım satırların sonuna geliyorum.Bu mektup sana ne hissettirdi,okudun mu bilmiyorum ama kalbime söz verdiğim gibi sana da söz veriyorum,ne olursa olsun seni hep güzel hatırlayacağım.Buruk mutluluğumun gözyaşlarıyla ,yüzümdeki acının tatlı tebessümüyle veda ediyorum sana.Varken bile yoktun aslında ama iyi ki vardın sevgilim…
11 notes · View notes
tomdanjerrysine · 11 months
Text
19.05.2023
Merhaba cancağızım bu gece fazla yorgun olduğum için yazma işimi gündüze bıraktım. Bugünkü şarkımız “Fatma Turgut- Sen Diyorum.”
Umarım gece güzelce uykunu almışsındır ve günün güzel geçmiştir birtanem. Dün akşam zorlu bir yarı final maçımız vardı o yüzden erkenden uyudum. Ama bir an olsun aklımdan çıkmadın emin ol biriciğim. Şu an saat 18:37 final maçımıza 23 dakika var ama gitmeden önce daha çok seni düşünmek aklımı seninle doldurmak istedim. Şu an çok uzağımda olsan da seni daha çok kalbimde ve aklımda hissetmek istiyorum. Senle olmak bana fazlasıyla iyi geliyor. Sen kalmayı istediğin sürece hayatımın tam ortasında olacaksın. Çünkü bana iyi gelen en güzel şey sensin. Hayatının kısacık ama kısacık bir bölümünde yüzünü güldürebildiysem ne mutlu bana. Şimdi giyinmeye gidiyorum maçtan sonra tekrar burada olacağım.
Merhabaaaaa accık şampiyon olup geldim şimdi🤭 Bugünkü galibiyetin baş kahramanı sendin biriciğim. Ayrıca paylaşımdan sonra senden aldığım mesajın ardından da yaşattığın mutluluk içinde kocaman teşekkür ederim.Şimdi hikayemizin devamına geçeyim. Sınava çok az bir süre kalmıştı sen samsundaydın ben ise köye gitmiştim o gün orda yaşadığım bir kaç anı sana anlatmıştım, böylelikle yapılacaklar listemize At’a binmeyi, Ağaç dikmeyi, ve beraber babaannemlerin köyüne gitmeyi de eklemiştik. O anlarda da biz yine gece gündüz konuşmuştuk bu güzelliğimiz hiç bozulmamıştı:) Şartlar ne olursa olsun biz hep beraberdik, uzakta ve yan yana. Hayat birimizi incittiğinde diğeri yanında olsun diye, mutluluğu sevinci paylaşmak için, yürüdüğümüz yollarda takıldığımız her taşı kaldırmak için, birbirimizle mutsuzluğa da katlanmak için ve bu güzelliklerimiz hep böyle devam ettiği için fazlasıyla bağlıyım sana. Hep mutlu olamayız biliyoruz ikimizde, ama mutsuz anlarında yüzünde gülümsemeler yaratmak için buradayım. Hiç mağlup olmayacağız demiyorum, yenilsek de beraber yenileceğiz. Ben sırtını korkusuzca yasladığın küçücük bir dağ, uzandığında sarılacağın göğüs olarak buradayım. Sen hiç korkma çünkü ben senin için hep varım. İlk tanıştığımız zaman dediğim gibi gücüm yettiği sürece bu böyle devam edecek inşAllah. Sana en başta söz verdiğim gibi kalbimin en güzel odasında her zaman biriciğim olacak, çünkü kalbimin güzel bir şekilde işini yapabilmesi için sana ihtiyacı var. Bugünkü cümlelerimi sana kocaman kocaman İYİ’Ki’ler diyerek bitiriyorum birtanem.
Yarın Görüşürüz Biriciğimmm<3
TAKVİMİN EN GÜZEL GÜNÜNE SON “11”
3 notes · View notes
mezardakicicekk · 5 months
Text
ZİHNE 14 DK MOLA
En son size Onsrayla olan telefon konuşmamızdan bahsetmiştim. Her zamanki gibi yine bir telefon konuşmasından bahsedeceğim ama önce son yazımdan itibaren bu güne kadar olanları anlatacağım.
Son yazımı ve diğer yazılarımı ss alıp ona atmıştım. Hepsini tek seferde okudu. Düşüncelerini yazacağını hiç tahmin etmemiştim. Bir paragraflık mesaj gönderdi bana. "Şu hayatta ben bu yazıları en sevdiğim insandan bile görmedim, bir gece konuşmanın bu kadar anlam yaratacağını ve bu konuşmanın hepsini %100 hatırlaman... Vay be. Senle şu sıralarda konuşabiliriz, bir ilişki halinde olmaya gerek yok, konuştuğumda iyi geliyorsun hiçbir insan bana böyle vakit ayırıp kitap yazar gibi yazı yazmamıştı benim hakkımda, çok değerli bir kızsın. Ama geçen de söylediğim gibi şuan benim kendi gücümü toplamam lazım yavrum, sana güvenmediğimde değil ama daha güç bi hale geliyor. Her zaman arkadaşınım ve her zaman buradayım bunu bil."
Mesajı okuduğumda yüzümde bir gülümseme oluştu ve ona cevap yazdım. "Hepsini biliyorum ve zaten sana söyledim, önce senin kendini toplaman gerekiyor. Çevremdekilere de söyledim. Evet anlayabiliyorum hepsini, şu hayatta ciddi anlamda yüzümü her zaman güldürebilen bir tek sen olduğundan fazla heyecan yaptılar ama benim için şuan senin kendini toplaman çok daha önemli. 6 sene önce de senin için böyle yazılar yazardım günlüğüme. Her zaman değerliydin. Benimle konuşmanın sana ne kadar iyi geldiğini fark ettiğimde zaten araya zaman soktuğum için kendime kızdım. Bundan sonra daha sık yazmaya çalışacağım. Sen iyi hisset ben başka bir şey istemem. Duygularımı bastırmakta zorlanmaya başlasam bile önemli değil, senin iyi hissetmen şuan her şeyden daha önemli. Bana ilk kendini açtığın gün söylediğin gibi ne zaman istersen ve birine ihtiyaç duyarsan burdayım."
"Teşekkür ederim her şey için canım benim. Benim gerçekten şu zamanda dediğim şeyler dışında senin de güzel bi arkadaşa ihtiyacın var." dedi. İhtiyacım olan şeyin farkında olması güzel hissettirdi. Onsra her zaman benim için aşık olduğum insandan daha fazlasıydı. Bu yüzden ona minnettarım zaten. Bu mesajlaşmalardan sonra havadan sudan muhabbet ettik. Ben hikayelerime arada sırada onun için bir şeyler attım. Söz verdiğim gibi ondan çok uzaklaşmadığımı gösterdim. Bir kez daha o şekilde kötü hissetmesine sebep olmak istemiyordum.
Dün gece yakın bir arkadaşımla konuşuyordum. Son günlerde iyi değildim ve aklımı kurcalayan çok fazla şey vardı. "Onsra'ya neden yazmıyorsun? Biraz konuşsanız iyi hissediyorsun zaten. Hem canın sıkılınca bana yazabilirsin dememiş miydi?" dedi. Haklıydı ama yapamazdım. "Ya zaten kendince bir ton sıkıntısı var bir de benimle mi uğraşacak? Boşver, yok yere kimsenin canını sıkmak istemiyorum. Hem ona yazsam ne diyeceğim ki?" dedim. Harbiden ne diyecektim ki? Ben bile bırak sesli şekilde dile getirmeyi günlüğüme bile yazmak istemiyordum düşündüklerimi. Bu yüzden gerek yoktu rahatsız etmeye.
Sabah 9 gibi uyandım. Boş boş tavanı izleyip yine düşüncelere dalmıştım. Tam o an bildirim sesini duydum. Ablamdır diye önemsemedim, uyandın mı diye yazmışsa gelip bakar diye düşünmüştüm. Dün gece bizde kalmışlardı, her neyse. Ablamın sesi soluğu çıkmayınca kaşlarımı çatıp telefonu elime aldım ve Onsra'dan mesaj geldiğini gördüm. Ne yaptığımı soruyordu. "Tavanı izliyorum. Düşüncelere dalmak için güzel bir tavan. Ya sen?" diyerek izlediğim tavanı çekip attım. "Oturuyorum, uyumadan önce son 5 dakikam var." dedi. Car car konuşup uykusundan etmek istemedim ve "Çok yorulmuşsundur. Güzelce dinlen, tamam mı?" yazdım ve cevap vermeden beni görüntülü aradı. Yanlışlıkla bastı sandım ama ısrarla çalmaya devam edince ciddi olduğunu anladım. Yeni uyanmıştım ve saçım başım dağınıktı ama umursamadan telefonu açtım. Tatlı gülümsemesi vardı yüzünde.
Ona dair en sevdiğim detayı gülümsediğinde oluşan minik gamzeleri. Belki farkında bile değil ama gerçekten o minik gamzeler bu hayatta görmeyi en sevdiğim şeydi. Uyku arkadaşım Dodoyla tanıştırdım onu. Son günlerde kafam çok dolu olduğundan onunla uyuyordum. Neler düşündüğümü sordu. Çok fazla şey düşündüğümü söyledim. "Beni mi düşünüyorsun?" dedi ve güldü. İlk hayır dedim ama mantıken düşündüğüm şeyler arasında o da vardı. Gülüp "Ya sende varsın tabi de.. başka şeyler de var." dedim. Anlatmamı istedi. Çok fazla şey olduğunu ve vaktinin yetmeyeceğini söyledim. Dinlemekte ısrarcıydı ama boşvermesini söyledim. Havadan sudan muhabbet ettik öyle. Yaşadığım şehirde havanın nasıl olduğunu sordu. Etrafı gösterdim, hava yağmurluydu. Benden sonra o kendi kapısının önünü gösterdi. "Vay be manzaran güzelmiş. Benimki gece kondu mahallesine bakıyor." diyip güldüm ve o da gülmeye başladı. Daha sonra bir arabayı gösterdi. "İlgi alanım değil ama güzelmiş." dedim. "Senin ilgi alanın ne ki?" dedi. O an bir afalladım. Cidden öyle araba gibi şeyler hiç ilgimi çekmezdi. "Şuan bir sanat dükkanında olsan, böyle sanat malzemeleri falan olsaydı seni 6 saat dolaştırırdım orada." dedim ve güldü.
İşsiz kaldığını söyledi. Sadece haftasonları çalışıyormuş. Aklında bazı şeyler varmış. Kimseye söylemiyormuş gözü kalır diye ama bana söyledi çünkü gözümün kalacağını sanmıyormuş. Sanatla alakalı bir işe girişecekmiş. Sanatçı olduğum için gözümün kalmayacak olması çok doğaldı. Düşüncelerini ve neler yapacağını anlattı. Bende ona biraz tavsiye verdim. Gerekirse yardımcı olabileceğimi söyledim. Müzikle veya şuanki düşündüğü sanatla ilgili bir iş yapmak istediğini söyledi. Açıkçası Onsra'nın sanatla ilgileneceğini pek düşünmüyordum ve bunları duymak güzel bir histi. Sanat insanın ruhuna iyi gelen bir şeydi çünkü. Bu işin ruhundaki yaraları yavaş yavaş kapatacağını düşünüyorum. Bir ara kilosunu tahmin etmemi istedi. "Bu konularda kötü olduğumu biliyorsun." dedim. Tahmin etmemde ısrarcıydı. "Önce boyunu öğrenmem lazım ki tutarlı bir şey söyleyeyim." dedim. Boyu 181 cm, tahminim 80 civarıydı ve doğru bir tahmin yapmıştım. Şaşırtıcı, yine bilemem diye düşünüyordum. Bir süre daha konuştuktan sonra uyuyacağını söyledi ve bana günaydın dedi. Bende ona iyi geceler dedim ve telefonu kapattık.
Hissetmiş miydi bilmiyorum ama gerçekten onunla konuşmak iyi geldi. 14 dakika konuşmak bile kendimi iyi hissettirdi. Her konuşmamızda kendisini geliştirdiğini görmek çok güzel bir şey. Gittikçe yeni şeyler deniyor ve kendini geliştiriyor. Ruhen iyiye gittiğini de görebiliyorum. Onun adına mutluyum, umarım çok daha iyi olur ve yapmayı planladığı şeyleri yapabilir. İyi enerjilerime ihtiyaç duyduğunu söylemişti konuşurken. Bunu tek başıma yapabilirim ama sizin de yardımınızı istiyorum. Fırsat buldukça Onsra için iyi enerjiler gönderelim. Birlikte iyileştiğimiz bu ortamda birinin hayatına enerjilerimizle dokunsak çok güzel olmaz mı?
Tumblr media
0 notes
gecemismis · 2 years
Text
uyumak üzereydim ama bir düşünce sardı istemsizce , neden dedim kendi kendime ? neden insanoğlu kabullenişleri bir yenilgi olarak görüyor ? neden bir af dilemeyi küçüklük görüyor ? kafamda bin bir türlü cevabını bulamadığım sorular ve yanılgılarım ile baş başayım yine.. başlangıcında her mutlu geçirdiğin an yani çocukluğun temiz ve bir o kadar saf peki büyümeye başladığın zaman edindiğin tecrübeler , bizi olgunlaştıran şeylerin hep hatalarımız olduğunu söylerdi annem , yaşın kaç olursa olsun kimi tanırsan tanı hep hata yaparak öğreniceksin derdi , belki zarar görerek öğreneceksin belki de o an hata yaptığını fark ederek.. hep şunu sordum kendime kimim ben ? neden buradayım ? amacım ne ? cevabını hâlâ aradığım bir dönemdeyim belki çok yakınımdadır cevaba belki de çok çok uzak diyarlarda. olgunlaşmak emek istermiş bunu öğrendim anne dedim , gülümsedi ve benimle ne olursa olsun gurur duyduğunu söyledi. eskiden çok kinci ve öfkeci bir insandım ve sanırım şuan sadece hakkımın üzerini çiğneyen insanlara karşı öyleyim. büyümek sancılı bir süreçmiş gözünü açıp kapatana kadar yanındaki insanlar değişiyormuş bunu gördüm , sevginin ne olduğunu tek kişiden öğrendim ve sonrasında ise bir kez daha deneyimledim sevginin nasılda zarar verecek raddede bir hırsa bir savaşa döndüğünü , sevgi dedim özür dilerim sevgi hırs ve zarardan ibaret değil ki.. yanlış seçimler yaptım ama hepte yanlış hatalarımı kabullendim hiç bir zaman kaçmadım işte bu yüzden kendi yanlışlarımı seviyorum , eğer korkak biri olsaydım ve kaçsaydım sanırım bu dünya da saklanacak fazla yerim olmazdı ve küçümsenirdim diye düşünüyorum, arkadaşlarım..yanlış şeyler yaşadık ama oturup bunları konuştuğumuz da bir şeylerin iki insan gibi çözümlenebileceğini görüp herşeyi yoluna soktuk eğer sokamasaydık tekrar birbirimize arkadaşım diye hitap etmezdik..tabii şöyle bir kesim var "bunlar böyle böyle yaptı şimdi yine arkadaş oldular yüzsüzler" kaplumbağayı bile kabuğuna göre yargılayamadığımız şu dünyada içeride yaşanılan ve dışarı yansıtılan olayları bayıla bayıla dedikoduya çevirmeyi sever bizim insanımız dedim ve güldüm geçtim eee sonuçta gencim. Ve hep kendimi bildim bileli bana değeri hissettiren insanların yanında kaldım. çözüm yolu istenilince kılı kırk yarsan bile bulunuyormuş bunuda öğrendim.geleceğim için endişe duyuyorum bazı geceler gözümü açıp kapatana kadar zaman ışık hızı ile geçiyor çünkü. ne yapacağım kim olacağım daha 19 yaşındayım planlıyorum pratiğe dökmeye çalışıyorum ve en önemlisi başarmak içinde çabalıyorum. ama kendime verdiğim söz mutlu ve başarılı olacağım sözüdür.. gece gece yine su testisinden dökülür gibi düşüncelerim döküldü , sıcacık yatağımda başlayan sorular ve bin bir türlü düşünceler sigaram ile mutfakta son buldu. belkide son anlarımı yaşıyorumdur kim bilir yarına kim öle kim kala ya altımıza kırmızı halı serilir ya da mezarımıza toprak.. ahahah tabikide artık eski kendine mental ve fiziksel olarak intihar vb düşüncelerle zarar veren damla yok. hayatımı düzene soktuğum ailemin yanımda olduğu için şükür ettiğim , sevdiğim insanların değerini sevgisini desteğini eksik etmediği için teşekkür ettiğim , sağlığım sıhhatim yerinde olduğu için mutlu olduğum bir hayattayım bu yüzden iyiki varım ve var olacağım diyor ve artık uykulu gözlerimi kapatmak için mikemmelll yatağıma geçiyorum...
25 Temmuz 2022 02:21
1 note · View note
geceyazsaye · 3 years
Text
geçmiş yazılar derlemesi
Yazmak için tüm günümü düşünmeye ayırdığım yazıdan çok kısa bir süre öncesinden beri uzunca bir yazı yazıp içimdeki hisleri ve anılarımı kelimelere emanet etmek niyetindeyim. Sanki kendimi  bir kez olsun ifade edebilmeyi başarsam bir daha asla kelimelerle boğuşmam gerekmeyecek, kitapların üzerimdeki akıl almaz tesirinden ve bunun getirdiği belirsizlikten sıyrılmayı başaracağım. 
Yine son yazı niyetiyle buradayım, hayırlısı. Zaman ne gösterecek bilemiyorum. Bu kez birkaç gün düşündüm, süre uzadıkça birçok şeyi yazabilirim diye düşündüm galiba, atlamadan ve unutmadan. Bu düşüncemin hiçbir zaman gerçekleşmediğini bilerek buna inanmaya devam ettim. Yazmak için izlemeyi, okumayı, düşünmeyi ve birçok şeyi bekleyip durdum. Bugün sayfamda bir şeyleri gizlemek için dolaşırken bir yazımın son cümlesine denk geldim. 
“Bende Bir Problem var, hep oturup bekliyorum.” 
Cümlenin etkisiyle burada değilim lakin beklemenin bana bir yararı olmadığından ve artık canıma tak ettiğinden spontane devam edeceğim. Çok şey anlattım, ruhumu ve özümü Tumblr hesabımda kelimelerin arkasına gizlemeye çalıştım. Bana ağır geldiler, benim yüklenebileceğimden fazlaydı. Kimsenin anlamayacağını, üzerinde düşünmeyeceğini bilsem her şey daha kolay olurdu hatta yazıya giriş yapmak için bu kadar uzatmazdım. 
Işıkları kapatmadım. 
Hayatın Koordinatları üzerinde düşündüm, zaten karşıt bir düşünceyle karşılaştığım ilk anda gerçeği fark etmiştim ama “Her şeyi bilme ihtiyacı”mdan ötürü bunu kabul edesim gelmemişti. Her zaman bekledim, biraz daha beklesem kabullenmek için bir şey olmazdı. Olmadı da. Aksini düşünüyorum artık, kendi hayatımla ilgili her şeyi bilmeyi istemek beni bir yere götürmeyecek. 
Buradan Dünya Nimetleri ve Yeni Nimetlere bir selam göndereyim: 
Tumblr media Tumblr media
Bir zamanlar Yunus Emre’yi, yaratılanı severiz Yaratan’dan ötürü cümlesinin sahibini, tanımaya, hakkında daha çok araştırma yapmaya, hayatımı bir de ondan öğrendiklerimle gözden geçirmeye heves etmiştim.
Aşık Yunus’u da şöyle analım:
Tumblr media
İkisi birbirinin zıttı gibi görünebilir lakin çok özel bir noktada birleşiyorlar bence, bir de Coraline'le kedi'nin alıntısı atarsam benim bir şey dememe kalmadan anlaşılacağını düşünüyorum.
"Adın ne?" diye sordu Caroline kediye. Bak, ben Caroline’ım. Tamam mı? “Kedilerin adı olmaz,” dedi kedi. “Olmaz mı?” dedi Caroline. “Olmaz” dedi kedi. “Siz insanların adı olur çünkü siz kim olduğunuzu bilmiyorsunuz. Biz kim olduğumuzu biliyoruz, bu yüzden adlara ihtiyacımız yok."
Sevgili derin deniz mavisi, neden gelmedin?
Neden yazmak istediğimi, neden hayatımda "yazmak" denen bir kavram olduğunu ve bunun doğuştan gelen bir şey olup olmadığını defalarca kez sorguladım. Birçok kez "neden olduğunu buldum" dedim, bütün bulduklarım doğruydu ama cevaplarımın farklılığı beni dehşete düşürdü. Ya bütün söylediklerim doğruydu ya hiçbir söylediğim doğru değildi. Yazmak, zihin haritamı çıkarmak gibi dedim. Kendimi zorlamak, bir dünyaya hapsolmak ve o evrenin içinde kalma gücünü de o evrenden çıkma gücünü kendinde bulmak, hissetmek gibi. Karlar içinde kalmış bir çocuğun üşüdüğünü hissetmek. Zaten bunu hissedemeyecek birinin kalemi kırıktır. 
"buradan dışarı çıktık, görmek için yıldızları." Bir ruh sizi heyecanlandıramıyor. Oysa "seni sevişim Frankfurt'taydı, laternaydı."
Kelimelere bir türlü sahip olamayan adamın hikayesini, bir hikayeyi 20 yıldan fazla yüreğinde taşıyan yazar gibi saklayacağım. Belki bir gün yeşerir, elektrikli sandalyeye oturtulacak çocuk gibi o da bir gün verdiğim beş dakikaya sahip olabilir.  
Tarlalara umutlar ektim, birkaç satır yazdım, bir deftere hapsettim, o defteri de zihnimin derinliklerine gönderdim. Sadece tarlalara ektiğim umutlar kaldı belki de, şimdi sadece hasat vakti. Ektiğim umutlar bugün bir bir karşıma çıkıyor, tüm inancımın meyvesini en zor anlarımda alıyorum. “Tarlalara umut eken afra” imzasıyla düşündüğüm ve yazdığım hiçbir şey boşlukta kaybolmadı. 
Bir sürü boş ve dolu şişenin bulunduğu bir masada oturmakta olan ayyaşa, “Ne yapıyorsunuz burada?” diye sormuştu.
  "İçiyorum,“ demişti ayyaş asık bir suratla.
  "Niye içiyorsunuz?” diye küçük prens yine sormuştu,
  "Unutmak için,“ diye yanıtlamıştı ayyaş.
  Küçük prens adamın haline üzülerek, "Neyi unutmak için?” diye sormuştu bu kez de.
  “Utancımı,” demişti adam başını sallayarak.
“Niçin utanıyorsunuz ki?” diye sormuştu küçük prens. Ona yardım etmek istiyordu.
  “İçtiğim için!” demişti adam. Sonra da yine eski sessizliğine gömülüvermişti.
  Küçük prens kafası karışmış olarak uzaklaşmıştı oradan.
  “Büyükler gerçekten çok tuhaf,” diye söyleniyordu giderken.
Bir kitap alırken ilk cümlesine, varsa ithafına ve son cümlesine bakarım. Bana yazar kendi hikâyesini anlatıyormuş ve kendini kitabın bitiminde öldürüyormuş gibi gelir; bir insanın söylediği son söz gibi, bir kitabın son cümlesi de önemlidir. İnsanın son nefesini vermeden önce bir cümlelik hakkı vardır, bir kitabın da yalnızca bir tane son cümlesi olabilir. Son sözümüzün hayatımızı nasıl yaşadığımızı göstereceği gibi, bir kitabın da son cümlesi o kitabın ne anlattığını gösterir.
“bıçağın yarası ömür boyu kendi keskinliğini taşımaktır” 
Kendime not: Ne zaman buraya gelecek olursan Tutunamayanlar’dan çizdiğin kısımları hatırla ve yoluna devam et. “Ben Hikmet değilim, ben Gökçe’yim, yaşayacağım.” diyen kız doğru yolda, bu kitaplar sen bu yolda devam et diye yazıldı. Bir tutunanla bir tutunamayan arasındaki farkları düşünmeyi bırak. Unutma, yazacağın günde lacivert bir göğün altında field dinleyerek 22.22′yi bekliyorsun. tutunanlar gazap dolu olacak, mahkemede yargıç olarak görev yapacaksın. sen de dahil dışardan görünen hiçbir şeyin olduğu gibi olmadığını hatırla ve rahatla. olduğu gibi olanlar derneği üyesi d’ye buradan selamlar. 
9 notes · View notes
elfubarov · 3 years
Text
"mücellâ! mücellâ! mücellâ!"
karanlığa doğru avazım çıktığınca bağırıyordum. sanırım içimdeki acının ona bir şekilde ışık tutacağına inanıyordum. bilmiyorum, ne zaman böyle derin çukurlara düşsem, belki mücellâ gelip elimi tutar diye kendimi avutmaktan başka bir şey yapmak gelmiyor içimden. çukurun dibinde belki bir mızrak yok ya da zehirli yılanlar da yok, ama o çukura düşünce mücellâ'nın olmadığını fark etmek, mızrağın saplanmasından veya yılanın zehrini zerk etmesinden daha çok acı verici geliyordu. tekrar nefesimi var gücümle çekip bağırdım;
"mücellâ, seninle bir şey konuşmam gerekiyor. orada mısın?"
kafamı kuyunun iç kısmından aşağı doğru sarkıtmıştım artık. zifiri karanlıkta boşluğa sıkıyordum. ama bu bağırmaların neticesinde ne mücellâ çıkıyordu ortaya ne de o çok sevdiğim küçük, tombul ellerini yüzüme doğru uzatıp, "korkma gürsel, buradayım" diyordu. yine de bıkmadan bağırmaya devam ettim.
"mücellâ, tamam, orada mutlu olduğunu biliyorum. ama bir dışarı çıkıp yüzüme baksan, ha? inan bana dışarısı buradan daha korkutucu. yani, canıma kast eden herhangi bir şey yok ama ben yine de insanların arasında kendimi yapayalnız hissetmeye başladım. bir çık, görün, sonra tekrar gidersin, ha? bak durum çok ciddi."
mücellâ garip bir kızdı. onu neden bu kadar sevdiğimi biliyorum aslında. yani rahmetli babamın sürekli dediği "annen gibi birisine denk gelmeni isterim" temennisi, mücellâ'nın gülüşü ile zuhur ediyordu içime. o hiçbir şey demese de ben yine de annemi buluyordum onun gülüşünde. aralarındaki farkı söyleyemem tabii ki. yani annem, mücellâ'dan daha güzel, bunu hepiniz biliyorsunuz. ama buradaki şey onun ondan güzelliğini kıyaslamak değil de, bir nebze de olsa kendimi birisinin yanına ait hissetmemden kaynaklı. öyle ki, bunu ifade etmemdeki sıkıntının sebebi de tam da burada baş veriyor. anlatamadığım şeyler var.
inatla o kuyunun tepesinden aşağı doğru bağırırken yorgun düşüp, sırtımı kuyunun taşına vererek bir sigara yaktım. uzun süredir kendimi böyle mazbut hissetmemiştim. sanki dünya karşıma geçmiş de benimle gırgır geçiyor gibiydi artık. hele ki ankara'ya gelince işler daha bir kötüye sarmaya başladı. koca binaların arasında ufacık kaldığımı hissetmeye başladım. oysa ki bu zamana kadar yaşadığım küçük kasabada kendimi bayağı büyük sanırdım. nihayet bunun farkına varmam, acı bir tokat yemekle eş değer gerçekliği yüzüme vurdu. ankara bana dedi ki; "sen küçücük bir adamsın, bundan sonra ipler bende, kenara çekil."
iki elimi açıp, sol elimin işaret ve orta parmağının arasındaki sigaraya dikkat ederek, yani saçlarım yanmaması için, başımı arasına koydum. bir müddet düşündüm. neden ben böyleyim diye sayıkladım. cevabı olmayan ya da zekamın tam manasıyla yetmeyen şeylerde kafa yormak iyi geliyordu. gülmeyin, burada habis bir acıdan bahsediyorum sizlere. içinden çıkılmayan o derin gerçeklikten; varoluş sancılarımdan bahsediyorum. evet, ne yazık ki insanın tek düşmanı kendisi olduğunda ve kafasının içindekine söz geçiremediğinde böyle yapmadan edemiyor. en azından ben böyle inandırdım kendimi. ne yapayım?
sigara bitmiş, izmariti yandıkça burnumu sızlatmaya başlamıştı. dayanamayıp yan tarafta bulunan su birikintisine attım. ayağa kalkıp tekrar bağırmaya başladım. çünkü bu şeyi bugün bitirmezsem, yarın tekrar gelecektim. tekrar gelecektim ve her aklıma geldiğinde, canım acıdığında gelecektim. hiç değilse bugün son verip, kalkıp gitmem gerekiyordu. eğer gidebilecek gücü ayaklarımda hissedersem, işte o zaman ben de diğerleri gibi mutlu olabilecektim.
"mücellâ, unutma olur mu? sana menderes'te verdiğim sarı papatyaların üzerindeki böcekleri asla unutma. onlardan korktuğun için kokusunu almamıştın. bu beni her ne kadar üzse de sana belli etmemek için gözyaşlarımı tutmak zorunda hissettim kendimi. evet, o akşam içimde küçük bir sızı kalmıştı papatyanın üzerindeki böcekler. ama ne yapabilirdim ki? sonuçta o böceklerin ölmemesini de isteyen sendin sonuçta. yani silkelememe bile mani oldun. belki o papatyaları koklasaydın, sana olan sevgimin tarifini bir şekilde belli edebilirdim. ama sen istedin tüm bunları."
içeriden bir ses geldi. bir tıkırtı. belki de hıçkırık.. yalnız, mücellâ ağlamayı bilmezdi, neden hıçkırsın ki? komik mi buldu acaba bu dediklerimi? yoksa, içinde bir şeyler titredi de heyecandan nefesi mi tekliyor?
"mücellâ? eğer kabul edersen atlayacağım. biliyorum, ayağım kırılacak, o yüzden bunu istemiyorsun ama ben ayağımdan da vazgeçtim artık. çünkü ayağım beni mutlu etmek için işe yarayan bir uzuv değil. eğer bir tıkırtı daha çıkarırsan oraya gelmem için bir işaret olduğunu düşünüp, aşağı atlayacağım. geleyim mi?"
hayır, sanırım bir fareydi. zaten mücellâ için öldüğümü biliyordum ki beni. onun için gümleyen kalbimin, titreyen dizlerimin veya uzanan ellerimin artık hiçbir ehemmiyeti kalmadığını düşününce beynim bu acıyla sızlıyordu artık. neden böyle olmuştu? yani, mücellâ'nın benden nefret etmek için bahanesi neydi ki? bilseydim ona göre bir tavır takınırdım. hem, insanın ölmek için bir bahanesi yoksa yaşamaya mecbur kalması da normal değil mi?
"arkamı dönüp gitmeyeceğimi biliyorsun, öyle değil mi? eğer buna cevabın evetse, lütfen bu ısrardan vazgeç. ama bilmiyorsan, cevabın hayırsa, ben buradan atlayıp tekrar gözlerinin içine bakarak bir şeyler anlatmaya başlayacağım. çünkü bazı şeyler beni üzmeye, ağır gelmeye veya beni ezen her neyse o şekle dönüştü. koca dünyanın altında ezilmekten yoruldum. beni dinleyeceksin! o kadar zamanın ardından buna hakkım olduğunu düşünüyorum."
olmuyor. ne dediysem inanmadı sanırım. ama ben ona hiç yalan konuşmadım ki. yani, nasıl denir bilmiyorum ama o kadar zaman içinde hiç yalan konuşmamak da benim için bir başarıydı. tamam, ufak beyaz yalanlar oldu. bir keresinde demiştim ki "başkasını bulup onunla sevgili olacağım" o da yüzünü şöyle bir çevirip, saçlarının ardından gelen rüzgarla birlikte "sen bilirsin" demişti. bilemem, aslında bunu beceremem yani.
"mücellâ, gidiyorum. artık öldüğünün farkındayım. üzgünüm. ölümünün ardından seni her gece anmıştım. hatta o dershanede, önünde bulunan ceviz ağacının altında sırılsıklam kaldığım geceyi düşünürken, beni mutlu eden şeyin, seni aynalı camın arkasından izlemek olduğuna inanıyorum. sen öldükten sonra o dershaneyi yıktılar. birkaç kere gittim oraya, seni görürüm umudu vardı içimde ama nafile. sen o enkazın altında kalmışsın meğerse. seni ne bir köpek ne de afad ekibi kurtarabilmiş. tamam, ölümün benim içimde olan bir şey, benim zihnimde ölmüş olabilirsin. bu kuyu yoktur belki de. hatta ben sigara izmaritlerini cebime attığım için annemden hep azar işitiyorum.. ama beni anla.. ben de o enkazın altında kaldım. hatta ellerini tutarken oldu her şey. sakarya'dan meydana kadar değildi benim sana olan sevgim. sakarya'dan meydana, oradan da mezarlığa uzanıyordu. ta ki sen evine girinceye kadar. saçmalık.."
bu acıya bir ilaç yok ne yazık ki. insan zihni içinde verdiği savaşları göz önüne getirince ne çok yorulduğunun farkında oluyor. mücellâ sakarya'nın enkazında çürümüştü. tamam onu anası babası veya ablaları yahut kocası bile yaşıyor sanıyordu ama durum öyle değildi işte. o ölmüştü. onun yerine hiç tanımadığım bir kadın gelmişti. onda kalan tüm güzellikleri başka kadınlarda yaşatıp, isimlerini mücellâ koymuştum. sonra hepsi teker teker dökülen güz yaprakları gibi dalımdan dökülüp, oksijen olmak istediler, bilemem. benim tek istediğim, sadece 15 yaşında yiten güzelliğin ardından anı olarak yeni güzellikler yaratmaktı. ama o da dediğim gibi, aslı ile ölüp, geride kalanları yaşatamadı.
kalktım kuyunun başından. yağmur epeyce bastırmaya başlayınca koşmaya başladım. belki kuyuda bir fare vardı ve benimle alaycı bir üslup takınıp acı çektiğimi her duyduğunda tıkırdamaya başlıyordu. olsun, ziyanı yok. o da birazdan yağan yağmurun biriktirdiği su birikintisinde boğulup ölecek zaten. mücellâ da bir kere dalga geçmişti hem. sonu sakarya'nın bıraktığı enkazda toz olmakmış meğer. üzgünüm.
5 notes · View notes
simurgs-world · 3 years
Text
"Son kez buradayım Mel. Aynı söz verdiğim gibi, ölene kadar seni unutmayacaktım sana bol bol yazacaktım sözümü tuttum. Şu an bir uçurumun kenarındayım. Bunlar sana son sözlerim. Kalbim hızlı hızlı çarpıyor. Doğayı, güneşi, denizi son bir defa hissediyorum. Merak etme sakinim ve korkmuyorum. Birazdan ölmüş olurum. Oraya yanına gelmek için sabırsızlanıyorum. Gelince bol bol uzun uzun konuşalım Mel buna ihtiyacım var olur mu?"
1 note · View note
birkalemverin · 4 years
Text
neden buradayım? kendimi satırlara sığdırmaya çalışmak benim acizliğim mi? milyonlarca soru var zihnimde.
duvarlarında,düşüncelerimin çarpıştığı odamdayım. ışıkları kapattım. fazla karanlık.. ben bu karanlığı tanıyorum,yaşıyorum. şayet bu odaya zihnim dersek,kapattığım ışıklar umutlarım mı olurdu? işte! bu yordu beni. yok mu benim dik duruşlarım,dibe vuruşlarım,kendimi bir nesnede buluşlarım,gülüşlerim,duygularla kurduğum oyunları oynayışım,yirmi dört saate asırları sığdırışım.. yıllardır şu yatakta beni inim inim inleten sızıyı,tek kelimeyle ifade etmeme kızgınım şuan. karanlıkmış... ne kadar basit,ne kadar bilindik! kurtulmak için doğrulduğum anlarda göğsüme saplanan bu his; tek kelimeyle ifade edilemeyecek kadar acı veriyor. fakat benziyor karanlığa,benziyorum karanlığa. kendime verdiğim sözler fısıldanıyor kulağıma,”iyisin.iyi olacaksın,söz!” garipsiyorum. iyi şeyler duymaya ne zaman başladığımı kavramaya çalışıyorum kendi çapımda. sonra unuttuğumu hatırlıyorum. unuttuklarımı,hatırlamaya çalışırken verdiğim savaştan bir kaç mermi saplanıyor zihnime. parmaklarımı şakaklarıma götürüyorum,”aptal!” yankılanıyor duvarlarda sesim. kendime bu kötülüğü ben yaptım. dört duvara sıkışıp kaldım. üstelik yalnız da bırakmadım kendimi; düşüncelerimi de aldım yanıbaşıma. ne güzel! oysa,işin başında onlardan kaçıyordum. ne ara dağıldı bu kadar dikkatim? kafamı vurmayacağım duvarlara. hatırla! acizleşiyorsun Ezgi. kendine bir oyun yaratıyorsun,ortasına geldiğinde ise asıl amacını unutuyorsun. bu yaraları kendine,kendin açıyorsun. insanları suçluyorsun,kendini sevdiğini zikrediyorsun. yalan söyleme! kendine,şu pakette dizili olan iki dal sigara kadar bile değer vermiyorsun. ve kayboluyorsun,kaybediyorsun. etrafında ki insanların sayısı azalıyor. yangından kaçar gibi kaçıyorlar senden. üstelik yangın da sayılırsın. kendini sorgulamıyorsun,neden? sığamıyorsun bir hayata. kendi hayatına bile sığmadın zaten. baksana.. kendinle kavga ediyorsun satırlarda. düzelmek istiyorsun. fakat bir çaba göstermiyorsun. şu; avuçlarının içinde ki çakmağı görüyor musun? yakıyorsun,sönüyor. sen de böylesin. ama aranızda fark var. ne biliyor musun? o çakmak bile amacına ulaştıktan sonra sönüyor. kendine gel güzelim. şimdi bırakta kendinle kavga etmeyi,kendine zarar vermeyi. nasıl dönülür bu yoldan,onu hesap et. kılmış,tüymüş atlama. kazanman lazım,kaybolma. seni seviyorum. ne kadar sinirlensem de; seviyorum!
1 note · View note
theskyisdeadd-blog · 5 years
Text
sen onunsun,
ben seninim,
ve bu evin derinliklerinde delire duruyor olacağım.
bir gün aklına gelirde benden nefret edersen,
yok olmam, buradayım, söz verdiğim gibi.
1 note · View note
hatirla-gecmiszaman · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Çıkmaz sokakta karşılaştığımızda sonumun geldiğini düşünüp babamdan ve bana verdirdiği tutamayacağım sözlerden dolayı af diliyordum. Ona 'benim için hep dua ettiğini söylediği tanrı benim canımı alana kadar kendime inanacağıma ve bedenimi ruhumun peşi sıra ölüme götürmeyeceğime' son görüşümde söz vermiştim. Sokakta tek yaşadığım o kadar yılda tanrının beni babamın yanına götürmeye niyeti olmamıştı ama sana getirmişti. Ilk bakışımızı asla unutmuyorum çünkü o benim katilimin ya da kurtarıcımın bakışları olacaktı.
Korkuyordum. Titriyordum ve belki üşüyordum. Açtım da.
Iki yabani insandık, çocuktuk; hayat bize kim olmamız gerektiğini söylemiyor sokak bunu umursamıyordu. Kimseydik. Annemden sonra kimse olmak bana çok koyuyordu bilmiyorum ama hırçındım, beni bu duruma sokan her şeye. Lakin o uzattığın elin sıcaklığını şefkatle kıvırdığın dudaklarınla pekiştirdiğinde ellerimizin kavuşması gerektiğini hissettim. Bu bakışın bir kurtarıcıya ait olduğuna inandım.
Sokaklar insanın hayatında hep bir eksiktir. Babamın ölümünden sonraki yaşamımda bütün eksikleri yüzüme vurdu, babamın yanıma geldiği zaman hissettirdiği duyguları, kapı kapı şefkati dilenmek istedim. Sokak sanki bizimle oyun oynuyormuş gibi, insanları birbirine sarmalamak istiyorcasına sürekli bir çatışmanın temeli oluveriyor. Yoksa biz evsiz olduğumuz için mi?
Daha ilk günden sende, gözlerinde duygular aradım. O zamana kadar evsizlik beni yerden yere vursada yaşadıklarımdan aldığım derslerle her konu da tedbirli ve çekingendim. Fakat sen bana aynı olduğumuzu hissettirdin, yoksa ilk gece yediğimiz o lanet ekmek arasını öylesine biri iştahla yemezdi. Ben aynı oluşumuza tutundum bu yüzden beni başka çocukların yanına götürmemen için direttim; onların arasında kayboluruz diye.
Çocukken yani babam varken en azından yalnızda kalsam bir evim vardı. Arkamdan fısır fısır dedikodumuzu yapsalarda babamın iş arkadaşlarının karıları vardı, bazen de babam vardı. Yapayalnızlık nasıldır tarif edilemez bence, kim yaptıysa olmamıştır. Hele hele sokakta küçücük yaşta yapayalnız kalmak anlatılamaz. Birine sahip olmaya çok ihtiyacım vardı anlasana.
Çok olmadı zaten seninle alakalı her şeyi yüceltmek benim için zor da değildi. Ilk yıkıntım sen beni onların yanına götürdüğünde başladı. Çocuk aklıyla kendime nasıl söylemlerde bulunduğumu bile bilemezsin.
Yinede kaybolmayacak kadar yakınımda olmandan memnundum;beni anlıyor olmandan ve sorunlarımı çözmek için çareler aramandan. Büyüdükçe asiliğim sana da vuruyordu fakat sen anlıyordun ve ben seni ilk günki gibi aklımda kahraman ilan ediyordum. Sürekli seni takip ediyor, hareketlerini hatta söylediğin her şeyi kelimesi kelimesine ezberliyordum. O lanet Zeus çetesine bile senin için girmiş olmam büyük aptallık ama diyorum ya yapayalnızlık tanımlanmayacak kadar kötüydü. Benim de yaşama tutunduğumu sandığım tek bir dal kalmıştı.
Aşık oldum. Ya da öyle olduğunu sandım ya da öyle olmasını istedim. Ayda bazen benim takıntılı bir ruh hastası olduğumu söylüyor. Takıntı mısın sen? Yoksa babamın sözlerini çiğnememek için direndiğim son neden mi? Dışarda yansıttığım kişiliğin yanından bile geçemiyor içimdeki kişiliğim, rol yapıyorum ben; asi, umursamaz ya da hırçın değilim. Sadece verdiğim sözleri tutuyorum.
Benim ihtiyacım olan şey en başından beri söylediğim gibi birine sahip olmak, yalnız olmamaktı. Buna takıntı mı denirdi bilmiyorum fakat babamda tattığım buydu; o, arada eve uğrasada onun varlığına sığınıyordum ve bu yetiyordu. Seninde sadece sevdiğini bilmeye ihtiyacım vardı; sanki bana bir kere 'evet Başak, seni seviyorum, her ne olursa olsun buradayım' diyip gitmen sorun değildi. Sen bunu biliyordun ancak sen nedeni bilinmez bir şekilde eline silinmez bir kalemi alıp bütün sokaklara yalnız olduğumu haykırmıştın.
Aynı annem gibi olduğumu hissettirmiştin.
Bunun içinde bir çare aradım kendime ilk. Senin yaptıklarının bir oyun olduğunu birbirimize çocukça kurduğumuz oyunlardan başlattığını inanmak istedim, çocuk kalamayacak kadar büyüdüğümüz bu hayatta. Artık aramızdaki iletişime ilk defa diğer insanlara olduğum gibi davrandım; kırık bir gülümsemeyle için buruş buruş olana kadar rol yaptım. Inat ediyordun ve bende inadına bel bağlayan bir ergendim.
Bir gece önemli bir operasyona gittiğinde, o aralar sırf istihbaratın güçlensin diye diğer çeteden çocuklarla konuşuyordum, sürekli iyi olduğunu duymaya ihtiyacım vardı. Fakat Zeus oyunlar oynamayı sever, onun oyunları bizimkiler gibi değil, tanrısal bir gücü olduğunu düşünüyor hep ahmak. Canımı çok yakmadılar merak etme; sadece o lanet operasyonunda bile benim için aptalca şeyler söylemen gerek miydi? Dudaklarından dökülen her kelimeyi yaşadım; orada belki blöf yaptın ya da başka bir şey fark etmez; tanrı dudaklardan çıkan her kelimenin bir dilek olduğunu söyledi.
Sen kendini ve en çok egonu seversin. Duygularının ve hatta hareketlerinin kendi egona karşı bir inat olmasını çok isterdim. Fakat sen inatçı falan değilsin nesin biliyor musun kalpsiz. Senin için başka duygular hissetmeyi çok istedim, açık yaraya ne çare? Kendimi küçücük yaptım ben, içimde sürekli kendimden utanmamı sağlayan o aynalara baktım ve ne gördüm biliyor musun? Bir kalpsizin, çocukluğumun ve şimdide büyüyemeyen kalbimin katili olmak istediğini. Dilerimki bütün inandıkların sana böyle bir şey hissettirmesin. O kadar kötü ki.
Senden hiçbir şey ISTEMİYORUM.
Istememek istiyorum, ölürsem istemem değil mi? Kapına gelip beni sev diye yalvardığım gençliğimin utancı gider değil mi? Bütün doğum günlerimde senin gelmeni ve beni sadece, lanet olsun, sadece sevdiğini söylemeni beklediğim sokak susar değil mi? Gurursuzca sarhoşluğunu kullandığım geceler biter değil mi? Bir keresinde Gece, beni o gecelerin bir sabahında odandan çıkarken yakaladı, gözlerindeki o anlamı unutamıyorum. Sen beni ne hale düşürdüğünün farkında mısın? Ölsem biter değil mi?
Babam hep benden özür dilerdi, her yolculuğa çıkarken ve her gelişinde. Yalnızlığımın suçlusu oymuş gibi, annem hakkında hiç konuşmazdık. Kimdi pek bilmem ama ikimizde biliyordu ki şefkati bilmezdi. Babamda bu sebeple kendini avuturdu; şefkati bilmeyen bir anadan bu yavrucağa bir hayır gelmez derdi. Hep tembihlerdi de şefkat yurduna çağıran insanlardan yolunu ayırma. Seni şefkat büyütsün çocuğum derdi. Derdi de ne çare öldü o, tek şefkatim; ölürsem biter değil mi şefkatsizliğim.
0 notes
kendimeozlem · 3 years
Text
1
Bu akşam ders çalışmayı düşünüyordum ve planlıyordum. Sonra saat ilerledikçe ilerledi, ilerledi. Artık neredeyse on bir olunca vazgeçtim. Canım bir arkadaşım Sait Faik'ten bir parça atmıştı, onu okumam vazgeçmemde etkili oldu sanırım. Biraz kendi kendime kalmak, belki düşünmek ve bir şeyler yazmak istedim. Çıktım şimdi balkonda oturuyorum. Hava çok güzel. Müzik dinliyorum. Sakinim ve bir şeyleri anlamaya çalışıyorum işin aslı. Örneğin bunca anlatma çabam niçin? Ne bekliyorum bunun sonucunda? Kendi kendime verdiğim cevap sanırım anlaşılmak ve "ben buradayım, yaşıyorum" diyebilmek üzerine yoğunlaşıyor. Ancak hiç istemediğim ve olması ihtimalinden bile çekindiğim için zaman zaman tüm bu hevesimin kaçtığı bir olasılık var. Acınmak, vah vah denilmesi, halime üzünülmesi ve bunun sonucunda bana karşı alınan tavırda bir değişiklik olması. Bunun çeşitli nedenleri olabilir, detaylandıramıyorum ama bu olacak diye ödüm kopuyor. Gariptir ki birisinin bana karşı özel bir hassasiyeti olması hoşuma gidecekken bu durum benim birtakım açmazlarımı anlatmam sonucu olduğunda o hassasiyeti istemiyorum. Orada işin içine sanki bambaşka faktörler giriyor. Orada söz konusu hassasiyetin bana yöneltildiğine ikna olamıyorum sanırım. Neistediğimibilmiyorumaaaa. Şöyle geliyor zannediyorum ki bir sokak çocuğunu gördüğünde de insanın içinde yardımcı olma, onu içinde bulunduğu durumdan çıkarma arzusu uyanıyor. Bu o çocuğun kim olduğu ile alakasız, benliği ve varoluşu ile ilgisiz. Sadece o aciz bir durumda ve ondan daha iyi durumda olan bir insan geliyor, bir şeyleri değiştiyor. Evet, aciz kelimesini burada kullanmam manidar, sanırım aciz görünmekten korkuyorum. Hoş şunu da merak etmiyor değilim, hepiniz mi okeysiniz? Aştınız mı her şeyi yani, koydunuz mu yoluna? Yoksa anlatmıyor musunuz? Yani gerçekten hiç mi kırılmıyorsunuz? Hiç mi çaresiz hissetmiyorsunuz? Ya da farkında bile değil misiniz? Özetle şunu merak ediyorum: Bu hissettiğim tüm duygular insan olduğum için yaşamamın oldukça normal olduğu duygular mı yoksa bende yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Köyün delisi gibi meydana çıkıp bir tek ben mi olanı biteni bağıra çağıra anlatıyorum yoksa bir tek ben yaşadığım için mi doğal olarak bir ben anlatıyorum?
00.45
08.05.2021
0 notes
kafama-gore · 3 years
Text
Merhaba sevgili döngüm.
Uzun zaman geçmeden yine birbirimizle buluştuk ha. Bu kadar kısa sürede karşılaşacağımızı düşünmemiştim. Yine de hoşgeldin. Sanırım sende benden ayrı kalamıyorsun, beni de bir şeyler hep sana çekiyor. Ne zaman senden uzaklaşsam kurtulmuş gibi hissediyorum ama tekrar buluştuğumuzda tanıdık hislerle karşılaşmak da garip bir haz veriyor. Bilmediğim duygulardan korkuyorum artık ve hepsini sana çevirmeye çalışıyorum istemsizce. Bu kez hiç fark etmediğim şeyler fark ettim kendimle ilgili ama sanırım sadece fark etmek bile ağır geldi, bilmiyorum fark ettiğim için mi buradayım yoksa korktuğum için mi? Süreç sonunda birlikte anlayacağız bunu.
0 kadar korktum ki kötü hissetmekten, kendimi kötü hissetmekten koruyacağım diye geri adım attım buraya. Kendimi o kadar çok korumaya çalıştım ki, kendimden koruyamadım. Sana söz verdiğim gibi hiç kimseye güvenmedim, güçlü olmaya çalıştım, herkese duvarlar ördüm, zayıf yanlarımı göstermedim onlara, güçlü sandılar beni.
Kazandım sanıyordum, kendimi korudum sanıyordum ama içimdeki yaraları bu şekilde kanattığımı fark etmedim. Yine geldim sana. Sevgili yalnızlığım beni kimsenin şefkatle kucaklamadığı kadar şefkatle karşıla. İçindeki boşlukta süzülüp gitmeme izin ver sevgili döngüm. Güçsüzlüğümü gör ve zayıflıklarımı yaşamama izin ver. Başka hiçbir karanlık bu kadaf huzur vermiyor...
0 notes
my-solara99 · 3 years
Text
Gerçek Hayat Kitabı
Brifing 5/366
Usta öğretir:
Tanrı'nın halkı için uyarılar ve emirler
İlahi Vahiyler - Meksika
1866-1950
Rab diyor ki:
1. Bu, İlahi Ruh için bir sevinç anıdır, çünkü İsrail halkı Yeni Antlaşma Sandığının önünde toplanmıştır.
2. Sana izimi bırakmaya tekrar geldim ve sen onu takip ettin. Seni besledim ve lütfumla süsledim.
3. Bu, İlyas'ın hazırladığı ve özlediği bir gündür; aklının sevindiği an geldi. Elias koyunlarını saf gösterir, çünkü onların zarafet baharında yıkanmasına izin verir, bu tövbe, yenilenme ve yüceltme demektir. Çoban'ın bugün bana gösterdiği kişilerin sayısı az, halkımın oluşumunun başlangıcı sayılmaz ama ben "ilk" in birleşmesini istiyorum ki "son" a iyi bir örnek oluştursunlar.
4. Bana savurgan oğul gibi başları eğik ve utanç dolu gelmeni istemiyorum. Babanızın evini kendi eviniz olarak görmenizi istiyorum.
5. Zil çalıyor, saat geldi, kalabalık yaklaşıyor. Uyuyan koyunlar uyanacak çünkü Elias, çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin ruhlarını sözümün ışığını almaya ve onları ruhumla bağ kurmaları için hazırlamaya yaklaşıyor.
6. Kalabalık benim çağrımı dinledi ve sözümü hasretle buraya geldiler, ki bu onlar için vaat edilen topraklara ulaşmak gibidir. Huzur ve teselli olan sesimi duymak için can atıyorlar çünkü ızdıraplar, korkular ve acılar acı verici hale getiriyor. Kurban yerine dilekçe getirenlerdir. Bazıları bana hastalıklarını, bazıları işsizliklerini, bazıları da yoksulluk ve gözyaşlarını gösteriyor. Hepsine ek hediyeler vereceğim ve ruhun bedenden önce geldiğini anlamalarını sağlayacağım. Bugün onlar hala benim küçük çocuklarım, ama bu nimetler sonucunda, sonunda öğrencilerime dönüşene kadar beni takip edecekler.
7. Bu yolda sizi bekleyen ayartmalara yenilmeniz için size gücümü veriyorum. Aranızda sevgi, yardımlaşma ve birliğin hüküm sürmesini istiyorum. Altıncı mührün bu zamanında insanlığın beni ruhuyla araması benim arzumdur.
8. Seni Bana yükseltmek istiyorum. Bunun için ikinci kez insan olursam ve sizin için hayatımı verirsem, o zaman şimdi size ilahi varlığımı vereceğim, çünkü kendimi insan anlayışı ile anlatıyorum. Ama ben haçı sırtımda taşıdığım sürece senin yerine gelmene izin vermeyeceğim. Size her birine ait olan kısmı omuzlamayı öğreteceğim. Yol sizin tarafınızdan tanınacak, kan ve fedakarlık izleri ile işaretlenmiştir. Zevklerle dolu çiçeklerle dolu bir yol arzu ederseniz, bu sizi hayatınızın yolculuğunun sona ereceği dağın tepesine götürmez.
9. Size "Marian halkı" adını verdim çünkü İlahi Anne'yi nasıl seveceğinizi ve tanıyacağınızı biliyorsunuz ve ona şefkat isteyen ya da şefaat arayan günahkar gibi gelen çocuk gibi geliyorsunuz.
10. Meryem'in dünyadaki varlığı, insanlara olan sevgimin bir kanıtıdır. Onun saflığı size açıklanan cennetsel bir mucizedir. Benden bir kadın olmak için yere indi ve böylece ilahi tohumun rahminde filizlenebilmesi için İsa'nın bedeni "Söz" ün konuşacağı. Günümüzde kendini yeniden ortaya koyuyor.
11. Meryem'in sevgisi sizin için göksel bir gemi gibi olacak. Çocuklar annelerinin etrafında toplanırken onun etrafında toplanacaksınız. Onların güzel sözlerini dinleyin ve kalplerinizi katılaşmış bulmalarına izin vermeyin; içeri girin ve pişmanlık duyun ki ışık size nüfuz edebilsin ve onların şefkatini hissedebilesiniz. Bu kadar hazır olduğunuzda, tek bir beden oluşturacağınız ve tek dileyeceğiniz için Tanrınıza, Meryem'e ve İlyas'a şükredin; Yeni Antlaşma Sandığı'nda, kalbinizden bencilliği, nefreti ve fanatizmi yırtmak için yorulmadan mücadele edeceğinize yemin edin. Şüphesiz size söylüyorum, eğer sözünüzü tutarsanız, acı içinde yaşadığınız arınma zamanı geçecektir.
12. Halkım, sözümün hükmünü kayalar bile hissediyorsa, onu nasıl hissetmezsin? Yeryüzü benim sesimle titrerse ve sular hareket etmeye başlarsa, ruhunuz yaratılışın en yüksek yaratığı iken nasıl sarsılmasın?
13. Usta yorulmadan öğretmek ve iyiliğini size en güzel öğretilerle aktarmak için gelecek.
14. Savaş zamanı yaklaşırken yeni antlaşma sandığının anlamını görebilecek misiniz bir bakın. İsa çarmıhtan şöyle dedi: "Baba, onları affet çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar" ve cehaletin için affedildin, bugün benim isteğim, ışığımı düşünmen ve böylece ona artık karşı çıkmaman. Yasayı ihlal ediyor.
15. Yabancılar dediğiniz kişilerin Sözümü aramaya geldiği ve yeni nesillerin daha büyük bir maneviyatla büyüdüğü zaman çok yakındır. Yakında aranızda farklı ten rengi ve dillerden insanlar göreceksiniz, Beni sevgiyle dinleyen ve kendilerini öğrencilerime dönüştürecek; çünkü sözüm dünyanın sonuna doğru bir yankı bulmalı. Daha sonra kendilerine öğretildikten sonra kendi ülkelerine geri dönecekler ve bu mesajı yanlarına alacaklar.
16. Ruhunuz yükselmeyi başardığı için sözümü coşkuyla dinleyen öğrenciler: Ruhsal olarak girdiğiniz kutsal alan, Kutsal Ruh'un tapınağıdır. Kendinizi alçakgönüllülükle hazırladınız, kendinizi kardeşler olarak görüyorsunuz, ilahiyatımda birbirinizi seviyorsunuz ve bu lütfu elde ettiniz.
17. Benim inşa ettiğim ve sizin saygısızlık ettiğiniz her şeyin restorasyonu için çalışmak üzere bu davanın elçisi olun. Zayıf olmayın, çünkü ilahi işareti sergileyen yenilmez olacaktır. Bu zarafeti sonsuza kadar korumak istiyorsanız, bataklık yollarında kaybolmayın. Artık karanlık ormanlara girmeyin, çünkü aksi takdirde İlahi Çoban sizi kayıp koyun gibi şikayet ederken bulacaktır.
18. Herkes bu kutsal alanın kurulması için çalışacak, çünkü Benim için bilinmeyen hiçbir değer kalmayacak. Sözüm size öğretecek, vicdanınız size yol gösterecek ve sezginiz size sözümü hangi anda ve hangi yerde ifade etmeniz ve iyilik yapmanız gerektiğini söyleyecektir.
19. Kayaları kaldırarak ekilecek ve geri kazanılacak "alanları" bulun. Çorak tarlaları verimli hale getirin, çünkü çalışmanızdan harika meyveler bekliyorum. Yani hem veren hem de alan onda sevinç olacaktır. Sana askerlerim diyorum ve seni kutsuyorum.
20. Altıncı mühür meleğinin tuttuğu trompet duyuldu ve Benden önce ruhen verdiğiniz yemininiz yaşam kitabına yazılı olarak kaldı.
21. İşiniz, işinizi bitirdiğinizde sizi ücret karşılığı bekliyor.
22. Tohumumu Üç Zamanda alan işçilersiniz. Ama aynı zamanda tarlalarınızın buğdayla yaldızlığını gördüğünüzde uyuşukluğa düşen ve solucanın bitkilerin köklerini kemirmesine ve böylece meyvelerini köreltmesine izin verenler de sizsiniz.
23. İlk Zamanlardaki çekişmenizi, sadakatsizliğinizi, düşüşlerinizi hatırlayın. Bu yüzden seni bu zamanda dağınık ve zayıflamış buluyorum. Tekrar görüşmeye geleceğimi size duyurduğumu hatırlayın; ve bakın, işte buradayım. Bir Üstat olarak, gözlerinize veya hakaretlerinize bakmaya gelmedim. Seni affetmeye, kutsamaya ve sana yine bilgeliğimi vermeye geldim.
24. Bu, Benim Kutsallığım ile yaptığınız yeni antlaşmadır. Bu vahiy, yeni antlaşmanın sandığıdır. Bir daha yoldan sapmadan yolunuza gitmek istiyorsanız, oraya gidin ve üzgün olanı teselli edin, hastaları "mesh", * kayıpları kurtarın, körlere önderlik edin ve adalet, anlayış ve barış için aç olanlara yiyecek verin. Bedeni veya ruhu hasta olanların yolunu açın, bana gelsinler ve onlara şifalı balsamı vereceğim. ama onlara acılarının sebebinin günah olduğunu söylemeyeceğim. (* Sadece bir çare kullanmak değil, öncelikle dua ederken ellerin üzerine yatırılması anlamına gelir.
25. Fakirlerin kulübesine geldiğimde, güçlülerin meskenine de geleceğim. Doğrusu size söylüyorum, hem kardeş katili düşmanlığı ile karşılaştım hem de bu tarlalarda barış tohumlarını ekeceğim.
26. Size hukuk ve doğruluğu içeren bu öğretiyi veriyorum, böylece, Üstadınızı izleyerek, düşmanlığın olduğu yere barış ve bencilliğin hüküm sürdüğü yerde sadaka getirebileceksiniz. Kardeşlerinizin hayatında, yollarını aydınlatan yıldızlar gibi olun.
27. Öğretilerimi asla tahrif etmeyin. Çalışmamı yalnızca saflığı içeren bir kitap olarak sunun ve yolunuzu bitirdiğinizde sizi alacağım. Zihnindeki noktalara bakmayacağım ve sana İlahi öpücüğümü vereceğim, Vaat Edilmiş Topraklara vardığında en büyük ödül olacak. Çünkü şu anda size bir avuç tohum verdim, böylece verimli tarlalara ekmeyi öğrenmeniz ve onu orada çoğaltmanız için.
28. Size meyveyi vaktinden önce toplamamanızı, olgunlaşana kadar bitkinin üzerinde bırakmanızı öğrettim.
29. Benim tarafımdan çağrılıp tarlalarımda işçi olmanın kaç yüzyıl sürdüğünü bilmiyorsun. Aşkım seni büyük kalabalığın arasından arayıp bulana kadar dünyanın sokaklarında sapmışsın.
30. Bugün sizi süsledim ve mirasınızı size bildirdim.
31. Hiç kimse yeniden savurgan oğul gibi olmayı istemez çünkü her dönüş daha acı verici olacaktır.
32. Bencilliğin kalbinize yeniden girmesine izin vermeyin ve bu mirası yalnızca kendinize saklayın.
33. Ruhsal olarak ayrılmış ve yalnızca görünüşte bir arada yaşamayın; çünkü insanları gerçekten aldatabilirsin, ama bana yalan söyleyemezsin.
34. Nasıl dua edileceğini bilirsen, yoldan sapmazsın, çünkü seni önemseyen ve sana rehberlik eden ruhani çoban Elias'ın yanı sıra, kardeşlerin hala orada, sana öğüt vermek için yeryüzüne yerleştirdiğim ve doğru.
35. Tüm toplulukların birleşmesi ve barış, birlik ve iyi niyet bayrağını oluşturmaları için çaba gösterin. Elinizde asla kardeş öldürme silahları olmamalı. Size verdiğim silahlar aşktan yapılmıştır.
36. Şu anda hastaları nasıl “meshedeceğinizi” ve lütuf yaşamında ölü olana yeni bir yaşam kurmayı öğreniyorsunuz. Yavaş yavaş savaşmayı ve öğretimi yaymayı da öğreniyorsun; ancak bu şekilde bile zenginlik, dışsal ihtişam ve şeref arayanlar var, çünkü bu lekelerin ne kadar acıyla temizlendiğini bilmiyorlar.
37. Arabulucuya emanet edilen hediye ne kadar büyük! Aklından ve dudaklarından ne bir bilgelik, sevgi ve rahatlık akışı akıyor! O, beni duyabilmeleri için Tanrı ile insanlar arasında "arabulucu". Kibir ya da kibir içlerinde yuva yapmamalıdır, çünkü olsalardı baştan çıkarılırlardı. Örnekleri nezaket, basitlik ve yardımseverlik olmalıdır ki böylece ilahi ilhamın bütünlüğünden zevk alabilirler. Ancak aralarında kral gibi hisseden, hizmetçilerini arayan ve etrafını pohpohlayanlarla çevreleyenler olacaktır. Ama insanlar onlara inanabilecek mi? "Ölüleri" lütuf yaşamına getirebilecek ve sıkıntılı kalpleri rahatlatabilecekler mi? - Hayır, sadece alay konusu olacaklar, ki bu değilama benim öğretimime uygulanacak.
38. İşiniz öğretmek. Ama benden öğrenmezsen ne öğretebilirsin?
39. Hepinizi eşit derecede seviyorum; hem beni seven hem de gayretle kanunuma itaat eden, hem de onu tahrif eden ya da ihlal eden. İkincisini ziyaret edeceğim, onları iyileştireceğim ve sonunda onlar benim iyi işçilerim olacaklar.
40. Yeni antlaşma sandığı önünde verdiğiniz sözü yerine getirmenize yardım edeceğim ve bu, sizinle birlikte doğurduğunuz görevi bitirdiğiniz zaman olacak.
41. Her zaman kendimi sizin içinizde hissettiririm, böylece dikkatli yaşarsınız ve zihniniz ve kalbiniz her zaman ruhsal talimatlara açık kalır.
42. Zaman geçtikçe kalabalık gelecek ve sözümün ve sizin hazırlığınızın doğasını yargılamak için "son" un bakışları gittikçe daha nüfuz edici hale gelecektir.
43. Kendinizi arındırın! Yenileme olmadan iyi meyve veremezsiniz. Kutsal Ruh'umun ışığı vicdanınızda öyle ki çalışmalarınız gerçeğimin tanıklığı olsun.
44. Bana yaklaşmak için yılları, yüzyılları, yaşları kullanın.
45. Size bunu söylüyorum çünkü sizi benim öğretime kayıtsız görüyorum; Öte yandan, ölümün yaklaştığını hissettiğinizde ağlarsınız çünkü kaybedilen zamanı doldurmak ve telafi etmek istersiniz.
46. ​​Dağa tırmanmaktan korkmayın. Seni onun zirvesinde beklediğimi biliyorsun.
47. Haçın beni zirvesinde beklediğini çok iyi bilerek İsa'nın Calvary'ye çıktım ve cesur kaldım; bu öğretimi unutma!
48. Kendimi insanlığa göstermek için seni kullanıyorum; Ağzından cennetsel Sözümü söylüyorum. Ama insanlar bunu duyarken şüphe duyarsa, bu içeriği nedeniyle değil, kusurlarınız nedeniyle olacaktır.
49. Size dua ve düşünce yoluyla, yardım göndermek istediğiniz herhangi bir yere kendinizi ruhen taşımayı öğretiyorum. Benim öğretimi farklı bölgelere taşımak için fiziksel olarak da kendini vermelisin.
50. Tüm varlığınızı kullanmalıyım.
51. Bu insanları oluşturmak için, ruhunuzu arkasına sakladığınız taştan kalpleri yumuşatmak zorunda kaldım ve sizi mağlup eden aşk sözümdü. Daha sonra size silahlar verdim - bunlar benim öğretilerim - mücadelenizdeki engelleri aşmanız için ve kendinize İsrail'in çocukları diyebilmeniz için öğretimi saf bir şekilde uygulamanız ve kanunumu değiştirmeden öğretmeniz gerektiğini anlamanızı sağladım. .
52. Bana sorduğunuz ve cevapladığınız şey kalbinizin en iç kısmında sessizlik içinde olur. Yıllar geçti, öğrencilerimin her birinin kardeşlerinin önünde fiziksel olarak ayağa kalkmalarına ve Sözümü tartışmalarına ve sorularımı cevaplamalarına izin verdim.
53. Anıları silmek ve Sözümü hafızanızdan çıkarmak için nasıl zaman tanıyabilirsiniz?
54. Öğrettiklerim sizi ince bir keski gibi düzeltirken hayat, değişimleri ve denemeleriyle sizi hazırlar.
55. Bilge ve mükemmel yasamın her şeyi yargılayacağı düşüncesiyle hayatınızın acı ve zor anlarında kendinizi rahatlatın.
56. Onun aracılığıyla Beni arayabilmeniz için acı çekiyorum. Sormayı, alçakgönüllü olmayı ve başkalarını anlamayı öğrenebilmeniz için size yoksulluk çektim.
57. Size güvenmeye devam edenlerin yarın umurunda olmayan kuşlar gibi olduğunu size göstermek için günlük ekmeğinizi bile esirgemedim; Şafağın doğuşunu Varlığımın bir sembolü olarak görüyorlar ve uyandıklarında yaptıkları ilk şey şükran duası ve güvenlerinin bir kanıtı olarak trillerini yükseltmektir.
58. Ruhun güçlenmesi ve bu hayatın büyük imtihanlarında bedenini bu kuvvetle desteklemesi için sizi sınamak için en sevgili akrabalarınızda kendimi fark ettim.
59. İnsanlığın inatçılığı büyüktür ve her insanın kalbinde bir kaya vardır; ama sözümün manevi okşamasıyla herkese geleceğim.
60. Ölçülemez kalabalıklar arasında, İsa'nın tekrar tahtaya çivilenmiş ve kan kaybından ölmesini görmek için sarsılmayacak olanlar var. Acı çığlıkları ve komşularından fışkıran kan nehirleri, insanlık için bu saatlerde yapılan duruşmalarda daha da az etkileniyorlar.
61. Artık insanlara hiçbir şey dokunmuyor. Her şeyi yüzeysel olarak görürler ve hiçbir şey düşünmezler.
62. Sözümün ışığının ruhlara gelmesi, gerçeğe, sevgiye ve merhamete uyanmaları için gereklidir. O zaman böylesine büyük acıların nedenini anlayacaklar.
63. Her biriniz için sonsuzlukta bir yer hazırladığımı ve bu yerin bu dünyada olmadığını hepiniz anlamalısınız.
64. Yaşam tarzınızda Baba'nın bir emrini yerine getiriyorsunuz: "Büyüyün ve çoğalın". Ama şimdi ruhunuzun Bana dönüşünü hazırlama zamanı.
65. Size birçok talimat vereceğim ve bunları şu anda yazılı olarak bırakacağım, çünkü yakında beni bu formda duymayacaksınız. Daha sonra kendinizi hazırlayacaksınız ve ışığım doğrudan ruhunuza ulaşacak. Bu, Kutsal Ruh'un gerçek öğrencileri olarak ortaya çıkacağınız zaman olacak.
66. Kehanet armağanlarının, sözün ve ilhamın doğruların ve azizlerin ayrıcalığı olduğuna inandınız; Bu sırada paryalara şunu söyleyerek bu hatayı sizden aldım: Siz de peygamberlerim, elçilerim ve havarilerim olabilirsiniz.
67. Maddi ihtiyacın yüzünden insanlık seni hor görüyorsa, benim tarafımdan sevildiğini hissetmen için seni masama davet ediyorum. - Sizin için sahip olduğum sevginin karşılığını nasıl ödeyeceksiniz halkım? Sadakatin mi yoksa nankörlük mü?
68. İlk başarıdan memnun olmayın, daha çok çabalayın çünkü bu müjdeyi ülke çapında göndermeye hazır olanları bekliyorum.
69. Babanızı, eşinizi veya çocuklarınızı geride bırakmaktan korkuyor musunuz? Senin olanı dünyada bırakmakla mı ilgileniyorsun? Kim öğrencim olmak isterse, onları örnek almak için ikinci kez elçilerimi hatırlamak zorundadır.
70. Ne mutlu, benim öğretimi duyururken fiziksel ölümle şaşıranlara, çünkü ruhlarındaki ışık çok büyük olacak.
71. Her zaman hazırlıklı olun çünkü melekler bile bu saati bilmiyor.
72. Sözüm olan bu ilahi kitap, ruhları mükemmelleştirecektir. Ondan önce ne yaşlı adam, ne yetişkin ne de çocuk olacak, sadece öğrenciler olacak.
73. Bu kitabı okuyun ve anlayın, çünkü size harika dersler verecektir. Sizler "Bülbül" dediğim kimselerin aracılığı ile verdiğim sözümü duymaktan yorulmamış olanlarsınız.
74. Yolda ne sıklıkla zayıf hissettin ve bazı sözlerimi sadece hatırlayarak güç kazandın.
75. Bugün bir imtihanla karşı karşıya kaldığınızda, Ruhsal dua yoluyla Kutsallığım ile doğrudan bağlantı kurmaya çalışıyorsunuz ve zihninizi temizlemek için kendi içinizde savaşıyorsunuz, böylece Baba'dan istediğiniz lütfu alabileceksiniz.
76. Bana itiraf ettiğiniz şeyi sadece ben biliyorum. Ve Bende olan sırdaşınız asla suçlarınızı duyurmayacak ve hatta sizi suçlamayacak. Sana tekrar affetmeyi öğretiyorum.
77. Ziyaretleri ders olarak alın ve öğretilerimden yararlanın. Zaman hızla geçiyor. Buraya çocukken gelenler artık genç; Gençliğinde bu kursu alanlar olgunluğa ulaşmış, orta yaşta başlayanlar yaşlılığa dönüşmüştür.
78. Sözümü duymak için kendini içten toplayabilen, onu emdi. Ancak kim dinlerken düşüncelerinin benim işime ait olmayan şeylere gitmesine izin verdiyse, talimatsız kaldığında ruhu ve yüreği boştu.
79. Sizi sadece size lütuf vermek için çağırmadığımı, bu şekilde efendiniz ve kardeşlerinizle birlikte aldığınız pek çok şeyi aktarma yükümlülüğünü üstlenmeniz için sizi çağırdığımı kabul edin.
80. Siz kirletilirken işimin size bilinmesine izin vermeyeceğim. Kardeşlerine böyle ne verebilirsin?
81. Kendinizi hazırlayın, çünkü size emanet ettiğim şeyi birlikte korumanız gerekecek. Yüce Yargıç olarak size acıdan ziyade sevgiyi uygulayarak lekelerinizi temizleme fırsatı veren Babanıza minnettar değil misiniz?
82. Buna tövbe dediğinizde, sizden kabul ettiğim tek tövbenin bu olduğunu söylüyorum. İyiyi yapmak için faydasızların ve kötülerin reddinin, sizin için fedakarlık yerine gerçek bir zevk olduğu gün gelecek, sadece manevi değil, aynı zamanda insan.
83. Elçilerimin üzerlerindeki çeşitli vilayet ve milletlere ulaşmalarının önünü açma sürecindeyim.
84. Şu anda sözüm son yıllarda meyve verdi, çünkü buluşma yerleri çoğaldı ve kalabalık arttı.
85. Böylesine hassas bir göreve yaklaşamayacak kadar garip hissediyorsun. Ama doğrusu size söylüyorum, sayısız öğretilerim ve ilhamlarım sözün armağanını dudaklarınıza koyacak. Ancak bu vaadin gerçekleşmesi için bana ve kendinize güvenmeniz gerekiyor. Bu güvene sahip olan ve yasamı yerine getiren, yetenekleriyle övünmez, çünkü aksi takdirde esas olan sözünde eksik kalır.
86. Sözüm neden her tür insanı etkiledi? - Alçakgönüllülüğü, saflığı ve sadeliği nedeniyle.
87. Halkım, çocuklara insanlık için dua etmeyi öğret; onların masum ve saf duaları çiçek kokusu gibi üzerimde yüzecek ve acı çeken kalplerin yolunu bulacak.
88. Çocukları hazırlayın, pusuların üstesinden gelmenin yolunu gösterin, yarın sizden bir adım önde olacaklar. Çünkü sözümü anlarsanız, kendimi duyurduğum çeşitli aracılar aracılığıyla şekillenen düşüncelerin her birinin özünü zaten tanırsanız, bu çalışmadan bahsetmekten o kadar utangaç olmazsınız. bir tek talimatımın ne kadar değerli olduğunu bilirdim. Bir savaş alanına ilerleyebileceğinizi hissedersiniz, böylece bu insanlar benim öğretilerimden birinin içeriğini duyabilirdi.
89. Size doğrusunu söyleyeyim, onların ağladığını görürdünüz, bazıları pişmanlıktan, diğerleri umutla doludur. Neden bazen bu kadar dokunulmadan kalıyorsun? - Ey sözümün okşamasına alışmış olan sert kalpler! Uyuyakalmışsınız, huzur ve rahatlığa kavuşmaktan memnundunuz, harcadığınız bu ekmeğin bir kırıntısına bile sahip olmayanların olduğunu düşünmeden.
90. Üstadın teselli sözünün birçok yürekte yaratacağı etkiyi görmekten zevk almak istemediniz.
91. Ey küçük çocuklar! Nihayet ruhen ne zaman büyüyeceksin? Vücudunuzun zayıf yönlerini kontrol etmeye ne zaman hazır olacaksınız? Çölü geçen, ilahi sözümü ilan eden ve başıboş gezginleri arayan benim. Ama insanların benden aldıklarını aktarmayı öğrenmelerini istiyorum. Bu yüzden size halkım, kendinizi hayırseverliği yaymaya ve bu öğretileri dünyanın sonuna kadar götürmeye hazırlamanız gerektiğini söylüyorum. İnsanları çeşitli şekillerde arayarak tüm uluslara ulaşmak için elinizden gelenin en iyisini yapın.
92. Bu, sevgi ve gerçeğe susamış olanlara sunabileceğiniz en iyi sudur.
93. Henüz işe koyulmadınız çünkü size emanet ettiğim ruhani hazineleri saklıyorsunuz, diğer milletlerdeki insanlar ise bu mesajı alamadıkları için yok oluyorlar. Yönsüz giden kalabalıklar, su ve ışıktan yoksun yürüyüşçüler var.
94. Kalkmazsanız halkım, bilginizi ne için kullanacaksınız? Gelecekteki yaşamınız için hangi yararlı ve iyi şeyler yapmayı planlıyorsunuz, ruhlar dünyasında sizi neler bekliyor?
95. Kendinize merhamet edin! Ruhunun maddeden ayrılacağı anın ne zaman geleceğini kimse bilmiyor. Ertesi gün gözlerinin ışığa açılıp açılmayacağını kimse bilmiyor. Hepiniz yaratılan her şeyin tek sahibisiniz ve ne zaman çağrılacağınızı bilmiyorsunuz.
96. Kafanızdaki saçın bile size ait olmadığını ve üzerine bastığınız tozun olmadığını unutmayın; krallığınız da bu dünyanın dışında olduğundan, kendinize ait olmadığınızı, bozulabilir herhangi bir mala ihtiyacınız olmadığını.
97. Kendinizi ruhsallaştırın ve ihtiyacınız olduğu sürece her şeye doğruluk ve ölçülü bir şekilde sahip olun. Bu hayattan vazgeçme anı geldiğinde, öteki dünyada size ödenmesi gerekenlere sahip olmak için ışıkla dolu olarak yükseleceksiniz.
98. Çağlar boyunca tüm ruhani çalışmalarımın amacı, tüm çocuklarım için sonsuzlukta bir mutluluk ve ışık krallığı kurmaktı.
Huzurum seninle olsun!
0 notes
ozamanbenyokum · 5 years
Text
Belkide baştan başlamalı her şeye. Sorgulamadan, yenilgiyi kabul ederek. Tekrar ayağa kalkmakla ilgili çok söz duydum, duyuyorum. Peki gerçekten kolay mı onca yenilgiden, hayal kırıklıklarından sonra. Bambaşka hayatlar kurmak, eski halinden daha “iyi” olmak yahut düzeni devam ettirmek.
Son iki haftadır kendimi garip ve yorgun hissediyorum. Hayatımın anlamını kaybetmiş gibi dolanırken bir an oluyor doğaya bakıp hayatın aslında ne kadar da basit olduğunu geçiriyorum kafamdan. Binlerce kez şükrederken Tanrıya o bir an ölümün olduğunu anımsıyorum. Daha çok salıyorum kendimi hayatın akışına. Bir kitapta şöyle yazıyordu: Kendimizi hayatın akışına bıraktığımızda varoluş bizi koruyacak mı? (Kelimesi kelimesine yazamasam da asıl düşünce buydu). Akışa kapılıp, kendimden vazgeçme sürecine ayak basmadan kendimi toparlamam gerektiğini, kendime ayna karşısında yüzlerce kez söylüyorum. Kendime verdiğim cevaplar bazen dürüstçe olurken çoğu zaman yalana dönüyor. Aslında görünüşte mutluyum, eğleniyorum, sağlıklıyım, ailem -arkadaşlarım yanımda. Ama asıl sorun bu değil ki. Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi piramidinin  en altında yer alan Fizyolojik ihtiyaçlarımı, onun üstündeki güvenlik ihtiyaçlarımı ailem, kendim sayesinde yıllardır sağladım, sağlıyorum. Fakat piramitte  yukarı çıkıldıkça ait olma, kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarımı karşılayamıyorum. Ve bu eksiklerin bende kapanması zor yaralar açmasından korkuyorum.
İnsan kendini nasıl gerçekleştirir? Gerçekleştirmek,başkalarına “ Evet ben de buradayım, bu hayatta sizinle birlikte yaşıyorum,gün oluyor bir alışveriş merkezinde yanınızdan geçiyorum, gün oluyor bir kafede dikkatle baktığınız  kız oluyorum”.demek mi? Sanmam. Ben bunlardan ibaret değilim. ”İçimde ne gibi cevherlerin olduğunu size göstermek için gün sayıyorum” diye haykırmak istiyorum bazen. İnsan kendinden daha az yetenekli olduğunu düşündüğü insanların bir şekilde kendi hayallerini yaşamasına nasıl katlanır? Ben katlanıyorum. Yok yok katlanamıyorum artık. Bir an diyorum “hadi yaz şu kitabı, yaz ki okuyan insanlar kendinden bir şeyler bulsun; seni,kendini, diğer insanları anlasın. Sonra diğer bir ses susturuyor onu. ”Hayır,onun daha gideceği yollar, yaşayacağı deneyimler, tecrübeler var. Hep korktuğu yeni hatalardan ders alacak, insanları daha çok anlayacak, insanın içini görecek. Bakış açısını genişletmeden, kendine daha merhametli davranmadan, karşısındakileri acımasızca eleştirme huyundan vazgeçmeden o kitabı istese de yazamaz. Başlasa da zaman zaman her şey yolunda gidiyor gibi görünse de bir yerde tıkanacak. Çünkü insan ve yaşam durağan bir varlık değildir. Hayat akar, insan ise onu uyum sağlar. Şehrin en kalabalık caddesine göz gezdirdiğinizde ne demek istediğimi anlayacaksınız. Orada zaman akıyor dünyanın her yerinde olduğu gibi insanlar da o zamanın içinde yılan gibi süzülüyor, kendi dünyalarına, işlerine. Birisi işine  yetişiyor mesela, patronu çalışanlarının beş dakika geç kalmasına tahammül edemeyen biri. O ise nasıl hızla yürüyor, evet insanlara çarpıyor belki ama tek düşündüğü işe vaktinde yetişmek ve patronundan azar yememek, belkide bunca işsizlerin arasına katılmamak istiyor haklı olarak, bu devirde iş bulmanın ne kadar yıpratıcı bir süreç olduğunu bildiğinden. Birisi tablo satıyor, elindekilerin hiç alınmayacağı bile bile. Birileri caddenin ortasında kavga ediyor bir çift. Sevgililer; yaşları küçük. Sevginin gerçek anlamını bilmeden egolarını dövüştürüyorlar insanlar kendilerine bakarken. Hayat akıp gidiyor gidiyor. Hayatın içine karış. Kendini geliştir. “Sabır”  diyor, “Hayallerin arkadaşıdır. Ve sabretmesini öğrenmezsen o tatlı meyveden yiyemezsin. Her şeyin bir olgunlaşma süresi vardır. Önce tomurcuk, sonra çiçek. Önce bebek sonra çocuk daha sonra yaşlı. Sen oldukça yaşamın da var olacak, daha çok öğreneceksin, daha iyi yazacaksın”
0 notes