Tumgik
#Kimsenin annesi değiliz
Text
.
2 notes · View notes
kucukkhanimm · 6 months
Note
henüz 20 yaşını doldurmadıysak belki... ama 20+ her birey sağlıklı ilişki kurmayı öğrenmekle mükelleftir. eğer öğrenemediyse, karşısındakilerden aşırı fedakarlık/yüzsüzlük bekliyorsa, gerçekten seviyorsak konuşup bu hatasını düzeltmesini isteyebiliriz. düzelmeye niyeti olan oturur sağlıklı ilişkiyi öğrenir. niyeti yoksa zaten kaçarak uzaklaş ömür boyu onu eğlemekle mi uğraşacaksın.
sırf ilişki içinde olmak için sağlıksız ilişkiye devam etmek mantıklı değil yok yere yıpranıyor insan. sonraki ilişkilerinden çalıyor aslında. daha güzel sevileceğiniz ilişkilere enerjiniz kalmaz, kendinizde bıkkınlık yaratmayın.
(ikinci tekil şahısla yazdım ama size hitaben değil, tm kızkardeşlerimi tek vücut olarak düşünüm. sözüm meclisten dışarı yani size tavsiye vermek haddim değil:) zaten mevzuya da hakim değiliz )
mutlu ve sağlıklı, sevdiğiniz sevildiğiniz bir ilişki dilerim tez zamanda. kasımda aşk başkadır <3
Teşekkür ederiimmm ❣️ Hadi bakalım. 😅
Yapı olarak aşırı verici olmaya biraz meyilliyim. Bu da galiba bu tarz insanlara daha toleranslı olmama neden oluyor. Hatta üst üste gelince dediğin gibi bıkkınlık yaratıyor. Haklısın yeni ilişkilere kapı açılmalı. Biz kimsenin annesi değiliz. Tekrar yetiştiremeyiz. Hele hele niyeti olmayanı yanımızda durmaya hiç zorlayamayız..
ps. Desteğin ve fikirlerin için teşekkürler çok iyi geldi 🙂
1 note · View note
mukatilun · 3 years
Text
Annelerin yetiştiremediği,karakterden yoksun insanları biz mi yetiştiricez. Biz kimsenin annesi de değiliz psikoloğu da hadi kardeşim
3 notes · View notes
essie-study · 5 years
Text
Ölmek istemiyorum!
Emine Bulut son nefesinde kızına “Ölmek istemiyorum” diyor, 10 yaşındaki kızı “Anne lütfen ölme” diyor.
Ölmek istemiyorum. Ölmek istemiyoruz. Yaşamak istiyoruz. Nefes almak istiyoruz. Bu travmaya ben dayanamıyorken o çocuğun halini düşünemiyorum.
Biz kadınlar kimsenin annesi, kız kardeşi, yengesi değiliz. Kadın toplumda erkekten, çocuktan, aileden bağımsız tek başına bir bireydir.
Çok üzgünüm ve kızgınım. Kadınlar, çocuklar, ağaçlar ve hayvanlar bu ülkeye fazla. Bizi yaşatmayan vatanı, bizi yaşatmayan toprağı, bizi yaşatmayan adaleti biz ne yapalım.
24 notes · View notes
fecrimazi · 4 years
Text
İnsan aklından çıkan kanunlar aileyi öldürür!
Kaçarak evlenen Emine Karakaya, eşi 8 yıl ceza alınca iki çocuğuyla ortada kaldı. Hapisenenin önünde görüş sonrasında Üzüntüden felç geçiren kadının beyin ölümü gerçekleşti...
Emine Karakaya kim?
O üç yıl önce öldü. Ne onu, ne de kocası Levent’i tanıyoruz. Emine Karakaya ve kocasının temsil ettiği dram kimsenin umurunda mı? Böylesine alçak ve böylesine iki yüzlü bir dünyada neyin önemi kalıyor ki? Bir gazete haberinden öğrendiğimiz hikayesi şöyle: “Ankara Altındağ’da Yenidoğan semtinde oturan Emine Özdemir ve Levent Karakaya, 2006’da birbirlerine âşık oldu. Emine o zaman 15, Levent ise 18 yaşındaydı. Kızın yaşı küçük olduğu için aile evlenmelerine izin vermedi. Gençler birlikte kaçtı. Emine’nin annesi Derya Özdemir, “Kızımı kaçırdılar” diye şikâyetçi oldu. Ancak aile büyüklerinin araya girmesiyle iş tatlıya bağlandı. Emine’nin annesi şikâyetini geri çekti. Genç çifte düğün yapıldı. Evlendiler, mutlu bir yuva kurdular. Seda ve Fırat adında iki çocukları dünyaya geldi. Ancak, markette asgari ücretle çalışıp evini geçindiren Levent’in peşini kamu davası bir türlü bırakmadı. Geçen 20 Şubat’ta [yani 2015’in Şubat’ında. O yıl Emine 24, Levent 27 yaşındaydı. Evliliklerinin üzerinden 9 yıl geçmişti.] 8 yıl 4 ay hapis cezası kesinleşince tutuklanan Levent Karakaya, Ankara Yenikent Cezaevi’ne konuldu. 9 yıl sonra gelen bu şok mahkeme kararı yüzünden genç kadın iki çocuğuyla birlikte ortada kaldı.
Aylık 400 TL olan kirayı ödeyemedi. Üç kira birikti. Ev sahibi “çık” deyince, çaresiz evindeki eşyaları yok pahasına sattı. Emine Karakaya, daha sonra, iki çocuğuyla birlikte, pazarcılık yaparak geçinen babasının evine yerleşti. Genç kadın 8 Haziran günü eşini ziyaret için Yenikent Cezaevi’ne gitti. Üzülmesin diye ona dışarıda yaşadığı sıkıntıları söylemiyordu. Duygusal geçen ziyaretin ardından cezaevi kapısında fenalaşan genç kadın yere yığıldı. Emine, yapılan müdahalenin sonrasında eve gönderildi. Dinlenmeye çekildi. Ama kimseyle konuşmuyor, sürekli uyuyordu. Üzüntüden felç geçirdiği, sol tarafının tutmadığı anlaşıldı. Ankara Numune Hastanesi’ne kaldırılıp tedaviye alınan Emine Karakaya 3 gün önce aniden fenalaştı. Yoğun bakıma kaldırılan kadının beyin ölümü gerçekleşti. Cezaevindeki Levent Karakaya’ya durumu akrabaları anlattı. Önceki gün tutuklu bulunduğu cezaevinden jandarmalar eşliğinde Ankara Numune Hastanesi’ne getirilen genç adam yıkıldı. Levent Karakaya, beyin ölümü gerçekleşen eşini 20 dakika ziyaret etti. Ardından yeniden cezaevine götürüldü. Babası Murtaza Özdemir ve annesi Derya Özdemir ise çaresiz, kızları Emine’nin başında beklemeye devam etti. Geride ise dul bir koca, iki küçük çocuk, yürekleri yanan akrabalar ve acı bir hikâye kaldı.” * Bu acı hikayeden 4 bin tane daha var.
Habere dikkat ettiniz mi? “Kamu davası” diyor. Yani, hiç kimse şikayetçi değil ama “hukukumuz” Levent’in yakasına yapışıyor. Çünkü “feminizm” hukukumuzun yakasına yapışmış. Leventleri hapse attırıncaya, emineleri öldürünceye kadar da bırakmayacak. Erken evlilik mağdurları, çocuk haklarının, kadın haklarının, yaşlı haklarının, insan haklarının iğrenç bir yalan olduğunu ifşa ediyor. Emine ölmüş, kadın hakları savunucularının umurunda mı? Çocuklar; anaları ölmüş, babaları hapse atılmış, yetim ve öksüz kalmışlar, çocuk hakları savunucularının umurunda mı? Büyük anne-büyük babalar, kızları/gelinleri ölmüş, damatları/oğulları hapiste, yanıp yakılıyorlar, insan hakları savunucularının umurunda mı? Emine Karakaya’yı google’da aratırsanız, dünyanın bütün emineleri çıkıyor ama Emine Karakaya çıkmıyor. Twitter da arattım, dünyanın bütün emine karakayaları çıkıyor, Emine Karakaya çıkmıyor. Hatta, EMİNEM grubu çıkıyor, Mahmut Karakaya, Ferhat Karakaya (isimleri değiştirdim) çıkıyor, Emine Karakaya yok. Emine’nin sosyal medyada ölüsünü bile bulamıyorsunuz. Asıl sorun bu zaten. Emine’yi yasalarla öldürdüğümüz yetmiyor, onu kendi aramızda da öldürüyoruz. Onu hatırlanmaz kılıyoruz. Emine ölmeye devam ediyor.
Dünyanın bütün riyakarlıklarını şu üç kavramda bulabilirsiniz: “İnsan hakları”, “kadın hakları”, “çocuk hakları”. İşte Emine Karakaya, bu riyakarlığı ifşa ediyor; ve onun gibi 4 bin tanesi daha. Buradan Emine’ye sesleniyorum: Kimsenin umurunda değilsin Emine. Hiç kimsenin. Sen de, çocukların da, anne-baban da… Kocan zaten değil; “Daha da beter olsun…” (Haberde dikkatinizi çekmiştir, karısının cenazesi için Levent’e “20 dakika” izin vermişler. Sonra tekrar hapishaneye…). Dünyanın bütün leventlerini onun yanına göndermeye, dünyanın bütün eminelerini senin yanına göndermeye ahdetmiş bir hukukumuz var. “Hukukumuz” dediysem, yanlış anlama. Yüzünü hiç görmediğimiz adamlar, hiç gitmediğimiz Brüksel’de yazdılar bu kuralları. Sonra bizim de hukukumuz oldu. Kadın hakları mı? Onlar ne mi düşünüyorlar: “Olmaz olsun senin gibi kadın.” Olmaz oldun ya zaten! Senin hiç bir pazarlık gücün yok Emine. Haberini yapan gazete bile senin için şöyle demiş: “Çocuk Gelin.” Şunu iyice bil Emine: Onlara göre “çocuk” olman sorun değildi, “gelin” olman sorundu. O yüzden başına geldi bunlar.
Senin arkandan “ah” diyecek bir tek kadın hareketi yok bu dünyada. Senin tezini yazdıracak bir tek akademisyenimiz yok. Dünyanın en ipe sapa gelmez konularını tartışmaya devam ediyoruz. Yalnızsın, bunu iyice bil. Onların aradığı “kadın” sen değilsin. Görüyorsun, “kadın hakları sopası” nasıl da şaklamaya devam ediyor, geride bıraktıklarının sırtında. Bu hukuka göre, senin bir hayvan ölüsü kadar değerin yok. Senin bir köpek kadar değerin yok Emine. Bizi “neler için” ağlattıklarını görüyorsun. Bizim sadece hukukumuz değil, acılarımız da ele geçirilmiş; merhametimiz, öfkemiz, korkumuz da ele geçirilmiş. Küresel vampirler neye üzülmemizi istiyorlarsa ona üzülüyor, neye öfkelenmemizi istiyorlarsa ona öfkeleniyor, neye merhamet etmemizi istiyorlarsa ona merhamet ediyoruz. O yüzden sana sıra gelmiyor. Düşünebiliyor musun Emine, seni bizim merhametimizle görünmez kılıyorlar! Tam bu satırı yazdığımda sadece “köpek” yazıp twitter’dan arattım. İlk sırada ne çıktı biliyor musun: “Hatay-Dörtyol’da bir sokak köpeğinin yaşadığı dram.” Ama daha da ilginci, bir kaç tweet sonra, 4 bin yıl önce, Sümer Kralı Ur-Namma’nın yazdığı bir tabletin üstündeki bir köpeğin ayak izleri! 4 bin yıl önce yaşamış bir köpeğin ayak izleri kadar değerin yok. Öldün Emine, gerçekten öldün. 4 bin yıl önce yaşamış bir köpeğin ayak izi kadar da yoksun aramızda. * Biz, seni öldüren bu hukuktan yana değiliz. Bu riyakar duygusallıktan yana değiliz. Biz senden yanayız. * Ülkemizin bütün “yerli ve millilerine” sesleniyorum: Emine’yi unutmayın. Çünkü o sizi asla unutmayacak. Bize en çok söylediğiniz şeyi, Emine’nin hatırası için, bir kez de biz size söylüyoruz: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” Emine’yle karşılaşacağınız gün gelmeden bu zulme bir son verin. * “Hangi suçtan dolayı öldürüldü?” diye sorulduğu zaman… (Tekvir 8-9)
3 notes · View notes
sinansibil35blog · 6 years
Text
Temiz kitap 4
3. Şüphesiz ki göklerde ve yerde inananlar için birçok âyetler (deliller) vardır.
4. Sizin yaratılışınızda ve yeryüzünde yaydığı canlılarda, kesin olarak inananlar için âyetler (deliller) vardır.
5. Gece ile gündüzün değişmesinde, TANRI'nın gökten rızık indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde aklını kullanan bir topluluk için âyetler (deliller) vardır.
6. İşte bunlar TANRI'nın âyetleridir. Sana bunları hak ile okuyoruz. Artık onlar TANRI'dan ve TANRI'nın âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
7. Her yalancı günah yüklü kimsenin vay haline!
8. TANRI'nın âyetlerinin kendisine okunduğunu işitir de, sonra onları sanki hiç işitmemiş gibi büyüklük taslamada ısrar eder. İşte onu acıklı bir azap ile müjdele!
9. O bizim âyetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, onlarla alay eder. İşte öyleleri için alçaltıcı bir azap vardır.
10. Önlerinde de Cehennem vardır. Kazandıkları şeyler ve TANRI'yı bırakıp da edindikleri dostlar, onlara hiçbir fayda vermez. Onlar için büyük bir azap vardır.
11. İşte bu Kitap bir doğru yol rehberidir. Sahiplerinin âyetlerini inkâr edenlere gelince, onlara tiksindiren, elem verici bir azap vardır.
12. TANRI, emriyle içinde gemilerin yüzmesi ve lütfundan (nasibinizi) aramanız için denizi size boyun eğdirendir. Umulur ki şükredersiniz.
13. Göklerde olanları, yerde olanları hepsini size boyun eğdirmiştir. Şüphesiz ki bunda düşünen bir topluluk için âyetler (deliller) vardır.
14. İnananlara söyle: TANRI'nın günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Çünkü TANRI her bir topluluğu kazandıklarına göre cezalandıracaktır.
15. Kim güzel ahlaklı bir amel işlerse kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Sonra Sahibinize döndürüleceksiniz.
18. Elçi'm! Seni de din hususunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy, bilmeyenlerin heveslerine uyma.
19. Çünkü onlar TANRI'ya karşı sana hiçbir fayda veremezler. Zâlimler birbirlerinin dostlarıdırlar. Güzel ahlaklıların dostu ise TANRI'dır.
20. Bu (Kitap) insanların kalp gözlerini açacak bir nur, kesin olarak inanan bir toplum için doğru yol rehberi ve rahmettir.
21. Yoksa kötülük işleyen kimseler, kendilerini inanıp güzel ahlaklı ameller işleyenler gibi yapacağımızı mı sandılar? Yaşamaları ve ölümleri onlarla bir olacak öyle mi? Ne kötü hüküm veriyorlar!
22. TANRI yeri ve göğü hak olarak yarattı. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.
23. Nefsinin istek ve arzusunu kendine put edinen, TANRI'nın da sapkınlığı hak ettiğini bilerek saptırdığı; kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözüne perde çektiği kimseyi gördün mü? Onu TANRI'dan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?
24. Ve dediler ki: "Hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder." Halbuki onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar ancak zanda bulunuyorlar.
25. Âyetlerimiz onlara açık açık okunduğu zaman: "Doğru sözlü iseniz atalarımızı geri getirin." demelerinden başka delilleri yoktur.
26. De ki: "TANRI sizi yaşatıyor, sonra sizi öldürür, sonra da hesap gününde bir araya toplar. Bunda aslâ şüphe yoktur, fakat insanların çoğu bunu bilmezler."
27. Göklerin ve yerin hükümranlığı TANRI'nındır. Kıyametin koptuğu gün var ya, işte o gün bâtıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır.
28. O gün her ümmeti diz çökmüş olarak görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. (Onlara şöyle denilir): "Bugün yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız!"
29. Bu bizim kitabımızdır, sizin aleyhinizde gerçeği söylüyor. Çünkü biz bütün yaptıklarınızı kaydediyorduk.
30. İnanıp güzel ahlaklı ameller yapanlara gelince, Sahipleri onları rahmetine sokar. Bu ise apaçık kurtuluşun tâ kendisidir.
31. İnkâr edenlere gelince, onlara: "Âyetlerim size okunmadı mı? Siz ise büyüklük tasladınız ve günahkârlar grubu oldunuz." denilir.
32. Size: "TANRI'nın vaadi haktır, kıyamet gününde şüphe yoktur." denildiği zaman: "Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, yalnız yoktur sanıyoruz, hakkında kesin bir bilgi elde etmiş değiliz." demiştiniz.
33. Yaptıklarının kötülükleri (amel defterinin okunmasıyla) kendilerine göründü ve alaya aldıkları şey onları çepeçevre kuşattı.
34. Onlara denilir ki: "Siz nasıl ki bugüne kavuşacağınızı unuttuysanız, biz de bugün sizi unuttuk. Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da yoktur."
35. Bu böyledir. Çünkü siz TANRI'nın âyetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı. O gün ne oradan çıkarılırlar, ne de özürleri dinlenir.
36. Şükür, göklerin Sahibi, yerin Sahibi ve âlemlerin Sahibi olan TANRI'ya mahsustur.
9. De ki: "Ben Peygamberlerin ilki değilim. Bana da size de ne yapılacağını bilmem. Ben ancak bana bildirilene uyarım ve ben sadece apaçık bir uyarıcıyım."
15. Biz insana anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Zira annesi onu karnında zahmetle taşımış ve güçlükle onu doğurmuştur. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer. Nihayet o güçlü çağına erip, kırk yaşına varınca der ki: "Sahibim! Bana ve ana-babama verdiğin nimetten dolayı şükretmemi ilham et ve beni hoşnut olacağın yararlı işler yapmaya sevk et! Benim için de soyum için de iyiliği devam ettir! Ben TANRI'ma yöneldim ve kendimi teslim ettim."
16. İşlediklerini en güzel şekilde kabul ettiğimiz ve kötülüklerini geçtiğimiz kimseler, cennet halkı arasındadırlar. Bu onlara vaad olunan dosdoğru bir haktır.
17. Annesine ve babasına: "Öf size! Benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni (mezardan) çıkartılmakla mı tehdit ediyorsunuz?" diyen kimseye, anne ve babası TANRI'ya sığınarak: "Yazıklar olsun sana! İnan! TANRI'nın vaadi gerçektir." dedikleri halde: "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir." der.
18. İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde, aleyhlerinde söz hak olmuş (azap gerçekleşmiş) kimselerdir. Doğrusu onlar hüsrana uğrayanlardır.
19. Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. TANRI onlara yaptıklarının karşılığını verir, kendilerine aslâ haksızlık yapılmaz.
20. İnanmayanlar ateşe götürüldükleri gün (onlara şöyle denir): "Siz bütün zevklerinizi, lezzetlerinizi, sizin için güzel olan her şeyinizi dünya hayatınızda yaşayıp bitirdiniz. Artık bugün yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızın ve yoldan çıkmanızın karşılığında alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız."
24. Nihayet o azabın, geniş bir bulut halinde vâdilerine doğru yayılarak geldiğini görünce: "Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur." dediler. Hayır! O, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde elem verici azabı taşıyan bir rüzgardır.
25. Sahibinin emriyle her şeyi yıkıp yerle bir eder. Çok geçmeden o hale geldiler ki, meskenlerinin harabelerinden başka bir şey görülmez oldu. İşte biz suçlu günahkâr topluluğu böyle cezalandırırız.
27. Ant olsun ki biz çevrenizde bulunan birçok memleketleri de yok ettik. Belki dönerler diye âyetleri bir bir açıkladık.
     Kitabı dinlesinler diye Muhammed'e, Cinlerden bir grup yönlendirdik. Hazır olunca birbirlerine "susun" dediler ve dinlemeleri bitince her biri topluluğunu uyarmak üzere bölgelerine döndüler.
    Halklarına; "TANRI'ya çağıran Muhammed'e uyun ve ona biat edin ki TANRI günahlarınıza af bağışlasın ve sizi yakıcı azaptan korusun".
    "Uymayanlar bilsinler ki TANRI'yı aciz bırakacak değiller. Onların TANRI'dan başka dostları da olmaz" dediler.
34. İnanmayanlara ateşe sunuldukları gün: "Bu gerçek değil miymiş?" denir. Onlar da: "Sahibimiz hakkı için evet gerçekmiş!" derler. "O halde küfrünüz sebebiyle tadın azabı!" buyurur.
35. Elçi'm! Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret! Onlar için acele etme! Onlar vâdedildikleri azabı gördükleri zaman sanki dünyada gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Yoldan çıkmış kötü ahlaklılar topluluğundan başkası helâk edilir mi?
 1. İnkâr edenlerin ve TANRI yolundan alıkoyanların işlerini TANRI boşa çıkarmıştır.
3. İşte böyle. İnkâra sapanlar bâtıla uydular, inananlar ise Sahiplerinden gelen hakka uydular. TANRI insanlara örneklerini işte böyle anlatır.
7. İnananlar! Eğer TANRI'nın dinine sarılırsanız, TANRI da sizi başarıya ulaştırır ve ayaklarınızı sâbit kılar.
8. İnanmayanlara gelince, onlar da yüzüstü sürünsünler! TANRI yaptıklarını boşa çıkarmıştır.
9. İşte böyle. Çünkü onlar TANRI'nın indirdiğinden tiksinip hoşlanmamışlardır. TANRI onların amellerini boşa çıkarmıştır.
10. Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin âkibetlerinin nasıl olduğuna bakmazlar mı? TANRI onları yere geçirmiştir. İnanmayanlara da onların başına gelenin benzeri vardır.
11. Bunun sebebi şudur: TANRI biat edenlerin dostudur. İnanmayanlara gelince, onların yardımcıları yoktur.
14. Sahibinden apaçık bir delil üzerinde bulunan (inanan) kimse, kötü işi kendisine güzel gösterilen ve heveslerine uyan (inanmayan) kimse gibi olur mu?
15. Güzel ahlaklılara vaad edilen Cennetin durumu şudur: Orada bozulmayan (temiz) su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere lezzet veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır. Ve orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Bunlardan da öte, Sahiplerinden bir bağışlama vardır. Hiç bunlar, ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça kesen sıcak suyun içirildiği kimseler gibi olur mu?
16. Elçi'm! Onlardan seni dinlemeye gelenler de var. Fakat senin yanından çıkınca, kendilerine ilim verilen kimselere (alay yoluyla): "O demin ne demişti?" derler. İşte bunlar TANRI'nın kalplerini mühürlemiş olduğu, istek ve arzularına uyan kimselerdir.
17. Doğru yolu kabul edenlere gelince, TANRI onların inancını artırmış ve onlara güzel ahlak yollarını ilham etmiştir.
18. Onlar kıyamet zamanının ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onun âlametleri gerçekten gelmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar?
19. Bil ki TANRI Yeganedir. Hem kendinin hem de inananların günahlarına af bağışlanmasını dile. TANRI (dünyada) gezip dolaştığınız yerleri de bilir, (ahirette) duracağınız yeri de bilir.
20. İnananlar: "Keşke savaş hakkında bir sûre indirilse de savaşa çıksak!" derlerdi. Fakat hükmü açık bir sûre indirilip de, orada savaştan söz edilince; kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Korktukları başlarına gelsin!
21. Oysa onlara itaat etmek ve uygun olanı söylemek yaraşırdı. İş ciddiye bindiği zaman TANRI'ya sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.
22. Demek ki sizler iş başına gelecek olursanız, yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık (birlik) bağlarını keseceksiniz öyle mi?
23. İşte bunlar, TANRI'nın kendilerini lânetlediği kimselerdir.
24. Onlar Kitab'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitler mi var?
25. Hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra arkalarını dönenlere, yaptıklarını şeytan hoş göstermiş ve onları uzun amaçlara düşürmüştür.
26. İşte böyle. Zira onlar TANRI'nın indirdiğinden hoşlanmayanlara: "Biz bazı işlerde size itaat edeceğiz." dediler. Oysa TANRI onların gizlediklerini bilir.
27. Fakat melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak?
28. Bu böyledir. Çünkü onlar, TANRI'yı kızdıracak şeylerin ardınca gittiler ve TANRI'yı râzı edecek şeylerden hoşlanmadılar. Bu yüzden TANRI onların işlerini boşa çıkarmıştır.
29. Kalplerinde hastalık olanlar, yoksa onların kinlerini TANRI'nın aslâ dışarı vurmayacağını mı sandılar?
30. Eğer biz isteseydik onları sana gösterirdik de onları simâlarından tanırdın. Ant olsun ki sen onları sözlerinin üslûbundan tanırsın. TANRI bütün yaptıklarınızı bilir.
31. Ant olsun ki biz sizi imtihan edeceğiz. Tâ ki içinizden TANRI yolunda savaşanlarla sabır gösterenleri meydana çıkaralım ve haberlerinizi de açıklayalım.
32. Şüphesiz ki inkâr edenler, TANRI yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hak belli olduktan sonra Peygamber'e karşı gelenler, TANRI'ya hiçbir zarar veremezler. TANRI onların yaptıklarını hep boşa çıkaracaktır.
33. Ey biat edenler! TANRI'ya itaat edin, Peygamber'e itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın.
34. İnkâr edip TANRI yolundan alıkoyanları ve sonra da inanmayan olarak ölenleri TANRI aslâ affetmeyecektir.
35. Sakın gevşemeyin ve siz üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. TANRI sizinle beraberdir. TANRI, amellerinizi aslâ eksiltmez.
36. Dünya hayatı ancak bir oyundur, bir eğlencedir. Eğer inanırsanız ve sakınırsanız, TANRI size mükâfatlarınızı verir, mallarınızı (tamamen sarf etmenizi) istemez.
37. Eğer onları sizden isteseydi ve sizi zorlasaydı, cimrilik ederdiniz ve bu da sizin kinlerinizi ortaya çıkarırdı.
38. İşte sizler, TANRI yolunda harcamaya çağırılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Amma cimrilik eden bilsin ki, ancak kendisine cimrilik etmiş olur. TANRI değer sahibidir, siz ise fakirsiniz. Eğer Peygamberden yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir topluluk getirir de, onlar sizin gibi olmazlar.
 4. İnananların kalplerine huzur ve sakinliği indiren TANRI'dır. Şundan ki inançlarını kat kat artırsınlar. Göklerin ve yerin orduları TANRI'nındır. TANRI mutlak bilgi sahibi, hükmünde "ilim ve giz" sahibidir.
5. Şundan ki inananları, içinde ebedî kalacakları ve altlarından ırmaklar akan Cennetlere koysun ve onların kötülüklerini örtsün. İşte TANRI katında en büyük kurtuluş budur.
6. Ve TANRI hakkında kötü zan besleyen hainler ve inanmayanlara azap etsin. Kötülük onların başlarına dönsün! TANRI onlara gazap etmiş, lânetlemiş ve kendileri için cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!
10. Elçi'm! Sana biât edenler, ancak TANRI'ya biât etmiş olurlar. O halde kim bu ant'ı bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de TANRI'ya verdiği ant'a vefa gösterirse, TANRI ona büyük bir bağış verecektir.
13. Kim TANRI'ya ve Elçisine biat etmezse, bilsin ki biz inanmayanlar için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.
14. Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) TANRI'nındır. TANRI, istediğine af bağışlar, istediğine azap eder. TANRI mutlak bağışlayan, mutlak merhamet sahibidir.
15. Siz ganimetleri almak için gittiğinizde seferden geri bırakılanlar: "Bırakın, biz de sizinle gelelim." diyeceklerdir. Onlar TANRI'nın kelâmını değiştirmek isterler. De ki: "Siz bizim arkamıza aslâ düşemezsiniz. TANRI daha önce sizin için böyle buyurmuştur." Size: "Hayır! Bizi çekemiyorsunuz!" diyeceklerdir. Aksine onlar pek az anlayan kimselerdir.
17. Engelli, hasta ve çok yaşlıya güçlük yoktur. Kadına ve çocuğa sorumluluk yoktur. Kim TANRI'ya ve Elçisine itaat ederse, onu altlarından ırmaklar akan Cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse ona açıklı bir azap ile azap eder.
22. Eğer o inanmayanlar sizinle savaşacak olsalardı, mutlaka arkalarını dönüp kaçarlardı. Sonra da ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamazlardı.
23. TANRI'nın önceden beri geçmiş olan âdeti budur. Sen TANRI'nın adetinde aslâ değişiklik bulamazsın.
28. Dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamber'ini doğru yol ve hak din ile gönderen TANRI'dır. Şâhit olarak TANRI yeter.
29. Onların nişanı alınlarındaki secde işaretidir. Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış ve gövdesinin üzerine dikilmiş bir ekine benzerler. Ki bu, ekicilerin hoşuna gider. TANRI böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inanmayanları öfkelendirir.
1. İnananlar! TANRI'nın ve Peygamber'inin huzurunda öne geçmeyin. TANRI'dan korkun. Şüphesiz ki TANRI mutlak duyu sahibidir.
2. İnananlar! Seslerinizi Peygamber'in sesinden yüksek ��ıkarmayın. Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi, onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın. Yoksa farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.
3. TANRI'nın Elçisi huzurunda seslerini kısan kimseler, TANRI'nın gönüllerini güzel ahlak için imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için af ve büyük bir mükâfat vardır.
4. Elçi'm! Sana odaların ötesinden seslenenlerin çokları düşüncesiz kimselerdir.
5. Eğer onlar sen yanlarına çıkıncaya kadar bekleselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. TANRI mutlak bağışlayandır, mutlak merhamet sahibidir.
6. İnananlar! Eğer bir kötü ahlaklı size bir haber getirirse onun içyüzünü araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da, sonra yaptığınıza pişman olursunuz.
7. Biliniz ki TANRI'nın Elçisi aranızdadır. Şayet o birçok işlerde size uysaydı, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat TANRI size inancı sevdirdi ve onu kalplerinizde süsledi. Küfrü, kötüyü ve isyanı da çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.
8. Bu, TANRI'dan bir lütuf ve nimettir. TANRI mutlak bilgi sahibidir, hükmünde "ilim ve giz" sahibidir.
9. Eğer inananlardan iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa, hemen aralarını düzelterek barıştırın. Eğer onlardan biri haksız yere diğerine saldırırsa, o zaman o saldıranla TANRI'nın emrine dönünceye kadar savaşınız. (Sonunda teslim olur, TANRI'nın emrine) dönerse yine adaletle aralarını düzeltin ve hep adaletle iş görün. Şüphesiz ki TANRI adalet yapanları sever.
10. İnananlar kardeştirler. Öyleyse (dargın olan) kardeşlerinizin arasını düzeltin. TANRI'dan korkun ki size merhamet edilsin.
11. İnananlar! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Alay edilenler belki de TANRI katında kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lâkapla çağırmayın. İnandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü addır! Kim de tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerdir.
12. İnananlar! Zandan çok sakının. Zira bazı zan vardır ki günahtır. Birbirinizin kusurlarını, gizli şeylerini araştırmayın. Kiminiz de kiminizin arkasından çekiştirip gıybetini etmesin. Sizden herhangi biriniz, ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mı? Tiksindiniz değil mi? O halde TANRI'dan korkun. Şüphesiz ki TANRI tevbeyi çok kabul edendir, mutlak merhamet sahibidir.
13. Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve sizi tanışasınız diye milletlere, gruplara ayırdık. Çünkü TANRI katında en üstün olanınız, TANRI'dan en çok korkanınızdır. Şüphe yok ki TANRI her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.
15. İnananlar o kimselerdir ki, TANRI'ya ve Resul'üne biat etmişlerdir. Sonra şüpheye düşmemişler, TANRI yolunda canları ile malları ile savaşmışlardır. İşte onlar sâdıklardır.
16. De ki: "Siz dininizi TANRI'ya mı öğretiyorsunuz? Oysa TANRI göklerde olanları da bilir, yerde olanları da bilir. TANRI her şeyi hakkıyla bilendir."
17. Onlar Din'e girdikleri için sana minnet ediyorlar. De ki: "İnanan olmanızı benim başıma kakmayın. Eğer doğru kimseler iseniz, aksine sizi inanca erdirdiği için TANRI'ya minnet edin."
18. Şüphesiz ki TANRI göklerin ve yerin gaybını bilir. TANRI yaptıklarınızı görmektedir.
 1.  Şerefli Kitaba ant olsun ki!
2. Aralarından bir uyarıcının gelmiş olmasına şaştılar da, inanmayanlar şöyle dediler: "Bu şaşılacak bir şey!"
3. "Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (diriltileceğiz)? Bu akla uzak bir dönüştür."
4. Biz toprağın onlardan neleri eksilttiğini muhakkak bilmekteyiz. Yanımızda (her şeyi) zapteden bir kayıt vardır.
5. Hayır! Onlar, hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Şimdi onlar karışık bir durum içindedirler.
6. Onlar üstlerindeki göğü nasıl donatmışız bir bakmazlar mı? Onda hiçbir çatlak da yok!
7. Yeryüzünü döşedik, oraya sabit dağlar yerleştirdik. Onda her güzel çiftten yetiştirdik.
8. Bunlar TANRI'ya yönelen her kula gönül gözünü açmak, ona ibret vermek içindir.
9. Gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bahçeler ve biçilecek taneli ekinler bitirdik.
11. Kullarına rızık olmak üzere ve biz o su ile ölü bir toprağa can verdik. İşte insanların çıkışı (dirilmesi) de böyledir.
12. Onlardan önce Nuh halkı, Ress halkı ve Semud da yalanlamıştı.
13. Âd, Firavun ve Lut'un kardeşleri de yalanlamışlardı.
14. Eyke halkı ve Tubba' halkı da. Bütün bunlar Peygamberlerini yalanladılar, tehdidim (azabım) da onlara hak oldu.
15. Biz ilk yaratışta güçsüz mü düştük? Hayır! Onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler.
16. Ant olsun ki insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler verdiğini de biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.
17. Sağında ve solunda oturan, amellerini yakalayıp tesbit eden iki yazıcı melek vardır.
18. O bir söz atmaya dursun, mutlaka yanında onu gözetleyen, söylediği her sözü zapteden (bir melek) hazır bulunur.
19. Ölüm sarhoşluğu bir gün gerçekten gelir. "İşte bu senin öteden beri korkup kaçtığın şeydir." denir.
20. Sûra üfürülür. İşte bu geleceği vâdedilen gündür.
21. Herkes beraberinde bir sürücü bir de şâhid bulunduğu halde gelir.
22. Ona: "Ant olsun ki sen bunu beklemiyordun, işte şimdi seni içinde bulunduğun durumdan uyandırdık, bugün artık gözün keskindir." denir.
23. Beraberindeki arkadaşı: "İşte bu yanımdaki hazırdır." der.
24. TANRI şöyle buyurur: "Ey sürücü ve şahid! Haydi ikiniz atın Cehenneme her inatçı nankör inanmayanı!"
25. "Güzelliğe, iyiliklere bütün hızıyla engel olan azgın zalim şüpheciyi!"
26. "O ki, TANRI ile beraber başka inanca tapmıştı. Haydi, atın şiddetli azabın içine!"
27. Yanındaki arkadaşı der ki: "Sahibimiz! Ben onu azdırmadım, fakat o kendisi derin bir sapıklık içindeydi!"
28. TANRI şöyle buyurur: "Benim huzurumda çekişmeyin! Size daha önce bunu bildirmiştim."
29. "Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullarıma aslâ zulmetmem."
30. O gün Cehenneme: "Doldun mu?" deriz. O da: "Daha yok mu?" der.
31. Cennet de TANRI'ya karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten uzak değildir.
32. Onlara şöyle denilir: "İşte size vaad olunan cennet budur. TANRI'ya çok dönen, (hududu) muhafaza eden,"
33. "Görmediği halde mutlak rahmet sahibinden korkan ve TANRI'ya yönelmiş bir kalp ile gelen kimselere mahsustur."
34. "Oraya esenlikle girin! İşte bu ebedî yaşama günüdür."
35. Orada kendileri için diledikleri her şey bulunur. Katımızda daha fazlası da vardır.
40. Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından TANRI'yı vasıfları ile an!
41. Bir çağırıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver!
42. O gün insanlar o çağrıyı gerçek olarak işitirler. İşte bu, kabirlerden çıkış günüdür.
43. Şüphesiz ki hayat veren de, ölümü veren de biziz. Dönüş de ancak bizedir.
44. O gün yer üzerlerinden yarılır, (insanlar kabirlerinden) süratle çıkarlar. Onları böylece toplamak bizim için pek kolaydır.
45. Biz onların neler demekte olduklarını çok iyi biliyoruz. Sen onların üstünde bir zorlayıcı değilsin. Onun için sen sadece benim tehdidimden korkacak olanlara Kitap ile öğüt ver.
 1. Savurdukça savuranlara andolsun!
2. (Yağmur) yüküyle yüklenen (bulutlara) andolsun!
3. Kolayca akıp giden (gemi)lere andolsun!
4. İşi paylaştırıp ayıranlara andolsun!
5. Size vâdedilen şey kesinlikle doğrudur.
6. Ceza mutlaka vuku bulacaktır.
7. İçinde yollar bulunan göğe andolsun!
8. Şüphesiz ki siz çelişkili sözler içerisindesiniz.
9. Ondan döndürülen kimseler döndürülür.
10. Kahrolsun o koyu yalancılar!
11. Onlar koyu bir cehalet içinde kalmış hesap kesilmesini ummayanlardır.
12. Hesap gününün ne zaman olacağını soruyorlar.
13. Onların ateşte yakılacakları gündür.
14. Tadın azabınızı! Acele gelmesini istediğiniz şey işte bu idi.
15. Güzel ahlaklılar cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar.
16. Sahiplerinin kendilerine verdiklerini alırlar. Çünkü onlar bundan önce dünyada güzel davranırlardı.
17. Onlar; gece vakitlerinde de namaza yönelir, TANRI'yı vasıfları ile anarlardı.
18. Seher vakitlerinde de suçlarına af bağışlanmasını dilerlerdi.
19. Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı (onu verirlerdi).
20. Kesin olarak inananlar için yeryüzünde açık âyetler (deliller) vardır.
47. Göğü kendi ellerimizle biz bina ettik ve biz onu elbette genişleticiyiz.
48. Yeri de döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz!
49. İbret alasınız diye her şeyi çift çift yarattık.
50. TANRI'ya sığınınız! Ben size TANRI katından apaçık bir korkutucuyum.
51. TANRI'dan başkasına tapmayın. Ben sizi TANRI katından apaçık bir korkutucuyum.
52. İşte böyle. Onlardan öncekilere herhangi bir Peygamber geldiğinde hemen: "Bir sihirbaz veya bir delidir." dediler.
53. Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır, onlar azgın bir topluluktur.
54. Onlardan yüz çevir. (Dâvetine uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin.
55. Öğüt ver, hatırlat. Çünkü öğüt ve nasihat inananlara fayda verir.
56. Ben cinleri ve insanları ancak (beni bilsinler) bana ibadet etsinler diye yarattım.
57. Ben onlardan rızık istemiyorum, beni doyurmalarını da istemiyorum.
58. Şüphesiz ki rızıklandıran da, mutlak güç sahibi olan da TANRI'dır.
59. Muhakkak ki bu (zamanda) zulmedenlerin de (geçmişteki zâlim) arkadaşlarının paylarına benzer (azaptan) payları vardır. O halde acele etmesinler!
60. Kendilerine vaad edilen günlerinden dolayı inanmayanların vay haline!
 2. Satır satır yazılmış Kitab'a andolsun!
3. Yayılmış ince deri üzerinde,
5. Yükseltilmiş tavana andolsun!
6. Kabarıp taşan denize andolsun!
7. Sahibinin azabı mutlaka meydana gelecektir.
8. Onu önleyecek hiçbir şey yoktur.
9. O gün gök sallanıp çalkalanır.
10. Dağlar yürüdükçe yürür.
11. (Hakikatı) yalanlayanların vay haline o gün!
12. Onlar ki o daldıkları bâtıl içinde oyalanmaktadırlar.
13. O gün Cehenneme itildikçe itilirler.
14. İşte yalanlayıp durduğunuz Cehennem budur!
15. Bir büyü müdür bu? Yoksa siz mi görmüyorsunuz?
16. Girin oraya! İster dayanın ister dayanmayın, sizin için birdir. Ancak yaptıklarınıza göre ceza göreceksiniz.
17. Güzel ahlaklılar Cennetlerde ve nimetler içindedirler.
18. Sahiplerinin kendilerine verdikleri ile zevk ve sefa sürerler. Sahipleri onları cehennem azabından korumuştur.
19. Yaptıklarınıza karşılık olarak âfiyetle yiyin için!
20. Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Biz onları ceylan gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
21. İnananları ve kendilerini inanç ile takip eden soylarına kavuştururuz. Onların amellerinden de hiçbir şey eksiltmemişizdir. Herkes kazandıklarına karşılık bir rehindir.
22. Onlara canlarının istediği meyveden ve etten bol bol veririz.
23. Orada birbirlerinden kadeh alıp verirler. Ama onu içenler ne boş bir söz söylerler, ne de günaha girerler.
24. Kendilerine âit hizmetçiler sedefteki inciler gibi fırıl fırıl etraflarında dönerler.
25. Birbirine dönüp soruşurlar.
26. Derler ki: "Biz daha önce dünyada iken âilelerimizin yanında korkular içinde idik."
27. "TANRI lütfedip bizi kavurucu azaptan korudu."
28. "Biz bundan önce de TANRI'ya yalvarıyorduk. Şüphesiz ki TANRI, mutlak "durum ve merhamet" sahibidir.
29. Elçi'm! Sen öğüt ver. Sahibinin nimeti sayesinde sen ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun.
30. Yoksa onlar senin için: "Bu bir şâirdir. Zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz." mu derler?
31. De ki: Gözleyin! Doğrusu ben de sizinle beraber gözleyenlerdenim.
32. Bunu onlara akılları mı emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudurlar?
33. Yoksa: "Onu kendisi uydurdu!" mu diyorlar? Hayır, onlar biat etmezler.
34. Eğer onlar doğru sözlü iseler, onun benzeri bir söz getirsinler!
35. Onlar yaratıcısız mı yaratıldılar, yoksa kendileri midir yaratıcıları?
36. Yoksa gökleri ve yeri mi yarattılar? Hayır! Onlar düşünüp kesin olarak TANRI'ya inanmıyorlar.
37. Yoksa Sahibinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hâkim olanlar onlar mıdır?
38. Yoksa onların, üzerine çıkıp dinledikleri merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri apaçık bir delil getirsinler.
40. Elçi'm! Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
41. Yoksa gayba âit bilgiler yanlarında da onlar kendileri mi yazıyorlar?
42. Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa düşecek olanlar inkâr edenlerdir.
43. Yoksa onların TANRI'dan başka bir inandığı mı var? TANRI onların koşmakta oldukları ortaklardan uzaktır.
44. Gökten bir parçanın düşmekte olduğunu görseler: "Birbiri üzerine yığılmış buluttur." derler
45. Artık çarpılacakları günlerine erişinceye kadar bırak onları!
46. O gün tuzakları kendilerine hiçbir fayda vermez, onlara yardım da olunmaz.
47. Ve o zulmedenlere şüphe yok ki bundan başka da azap vardır. Ne var ki onların çoğu bilmezler.
48. Elçi'm! Sahibinin hükmüne sabret. Şüphesiz ki sen bizim himayemizde, gözetimimiz altındasın. Kalkarken Sahibini şükür ile an.
49. Gecenin bir kısmında ve yıldızlar kaybolurken de TANRI'yı vasıfları ile an.
 1. Aktığı zaman yıldıza andolsun ki!
2. Arkadaşınız sapmamış ve azmamıştır.
3. O kendiliğinden konuşmamaktadır.
4. Onun konuşması, ancak kendisine iletilen bildirimden başka bir şey değildir.
5. Ona üstün bir güç sahibi olan (Cebrail) öğretti.
6. O (melek) akıl sahibidir. Gerçek görünümü ile göründü.
7. Ve o, en yüksek bir ufukta idi.
8. Sonra (Peygamber'e) yaklaştı, derken sarktı.
9. İki yay kadar, yahut daha da yakın oldu.
10. O anda TANRI'nın kuluna bildireceğini iletti.
11. Gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı.
12. Şimdi siz, onun gördükleri hakkında tartışacak mısınız?
13. Ant olsun ki, onu başka bir defa daha gördü.
14. TANRI'ya en çok yaklaşacağı, en büyük sırların tutulduğu odaya ulaşmak için perdeleri geçerken.
15. Me'vâ Cenneti de onun yanındadır.
16. O hoş zaman da perde örtüldü ve odaya girdi.
17. Peygamber'in gözü kaymadı ve aldanmadı.
18. Ant olsun ki o, Sahibinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.
24. Yoksa insan, her umduğu şeye sahip mi olacak?
25. Ahiret de dünya da TANRI'nındır.
26. Gökyüzünde nice melekler var ki, şefaatleri hiçbir fayda sağlamaz. Ancak ki TANRI istediğine ve râzı olduğuna izin verdikten sonra olsun!
27. Ahirete inanmayanlar meleklere dişi adı takarlar.
28. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyarlar. Zan ise hiç şüphesiz ki hakikat bakımından bir şey ifade etmez.
29. Bizim indirdiğimize iltifat etmeyen ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden yüz çevir.
30. Onların ilimden erebildikleri gaye işte budur. Şüphesiz ki Sahibin, yolundan sapanları en iyi bilendir. TANRI, hakka ulaşanı da en iyi bilir.
32. Onlar ki günahın büyüklerinden ve hayâsızlıklardan kaçınırlar, yalnız bazı küçük kusurlar işleyebilirler. Şüphesiz ki Sahibinin affı geniştir. Sizi daha topraktan yarattığı zaman ve henüz analarınızın karınlarında ceninler halinde iken sizi en iyi bilen TANRI'dır. Kendinizi beğenip temize çıkarmayın. Çünkü TANRI, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.
33. Gördün mü o yüz çevireni?
34. Azıcık verip, sonra vermemekte direneni?
35. Gaybın bilgisi onun yanındadır da, o kendisi mi görüyor?
36. Yoksa kendisine haber verilmedi mi Musa'nın hikayelerinde olanlar?
37. Ve vazifesini tamamen ifa eden İbrahim'inkinde olanlar?
38. Ki, gerçekten hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez.
39. Şüphesiz insan için kendi çalışmasından başkası yoktur.
40. Ve çalışması ileride görülecektir.
41. Daha sonra da onun karşılığı tam olarak verilecektir.
42. Ve şüphesiz ki en son varış ancak Sahibinedir.
43. Güldüren de ağlatan da TANRI'dır.
44. Öldüren de dirilten de TANRI'dır.
45. Doğrusu TANRI yarattı iki çifti; erkeği ve dişiyi.
46. (Rahme) atıldığı zaman meni'den.
47. Şüphesiz ki birdaha diriltmek de TANRI'ya âittir.
48. Zengin eden de sermaye veren de TANRI'dır.
49. Şi'râ yıldızının Sahibi de şüphesiz TANRI'dır.
50. Birinci Âd halkını TANRI helâk etti.
51. Semud'u da TANRI helâk etti ve geriye hiçbir şey bırakmadı.
52. Daha önce de Nuh halkını da helâk etti. Çünkü onlar çok zâlim ve çok azgın idiler.
53. Altüst olmuş şehirleri de TANRI böyle yaptı.
54. Onların başına getireceğini getirdi.
55. Öyleyken Sahibinin hangi nimetinden şüphe ediyorsun?
56. İşte bu, ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.
57. Kıyamet yaklaştıkça yaklaşmıştır.
58. Onu TANRI'dan başka açığa çıkaracak yoktur.
59. Şimdi siz bu söze mi şaşıyorsunuz?
60. Gülüyorsunuz... Ağlamıyorsunuz!
61. Ve siz olacakları beklemeden oyalanmaktasınız!
62. Artık TANRI'ya secde edin ve TANRI'ya kulluk edin!
 1. Kıyamet saati yaklaştı ve ay yarıldı.
2. Onlar bir mucize görseler, hemen yüz çevirirler ve: "Eskiden beri devam edegelen bir büyüdür." derler.
3. Yalanladılar ve kendi isteklerine uydular. Halbuki her iş kararlaşmıştır.
4. Ant olsun ki, onları bu hallerden vazgeçirecek nice mühim haberler gelmiştir.
5. O haberlerde ilim ve sırrın en üstünü vardır. Fakat uyarılar aslâ fayda vermiyor.
6. O halde sen de onlardan yüz çevir. O çağırıcının, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün;
7. Gözleri dalgın dalgın (horlanma ve dehşet içinde), tıpkı etrafa yayılan çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar.
8. Kendilerini çağırana doğru koşarlar. İnanmayanlar ise: "Bu çetin bir gündür!" derler.
10. Bunun üzerine Sahibine: "Ben yenik düştüm, bana yardım et!" diye yalvarmıştı.
11. Biz de derhal göğün kapılarını sağanak halinde boşanan bir su ile açıverdik.
12. Yeryüzünde de göz göz sular fışkırttık. Böylece sular, takdir edilmiş bir işin olması için birleşti.
      Benim azabım ve uyarılarım nasılmış.
32. Ant olsun ki biz Kitabı anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
43. Sizin inanmayanlarınız onlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa kitaplarda sizin için bir kurtuluş belgesi mi var?
44. Yoksa: "Biz intikam almaya gücü yeten bir topluluğuz." mu diyorlar?
45. O grup yakında bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar.
46. Kıyamet onlara vâdedilen asıl saattir. O saat cidden çok feci ve çok acıdır.
47. Şüphesiz ki suçlular bir sapıklık ve çılgın ateşler içindedirler.
48. O gün yüzükoyun ateşe sürüklenirler. "Cehennemin dokunuşunu tadın!"
49. Biz her şeyi bir kader ile yarattık.
50. Bizim buyruğumuz göz kırpması gibi bir andır.
51. Ant olsun ki biz, sizin benzerlerinizi hep helâk ettik. Öğüt alan yok mudur?
52. İnsanların yaptıkları amel defterlerinde mevcuttur.
53. Küçük büyük her şey satır satır yazılıdır.
54. Güzel ahlaklılar cennetlerde ve ırmakların kenarındadırlar.
55. Onlar doğruluk ve içten bağlılık  makamında, mutlak "kudret ve kuvvet" sahibi hükümdarın huzurundadırlar.
 1. Mutlak rahmet sahibi olan TANRI.
2. Kitabı öğretti.
3. İnsanı yarattı.
4. Ona beyanı (açıklamayı) öğretti.
5. Güneş de ay da bir hesap ile yürümektedir.
6. Bitkiler ve ağaçlar TANRI'ya secde ederler.
7. Gökyüzünü TANRI yükseltti ve düzeni TANRI koydu.
8. Sakın tartıda haksızlık etmeyin.
9. Tartıyı doğru yapın, terazide eksiklik yapmayın.
10. Yeryüzünü canlılar için TANRI hazırladı.
11. Orada meyveler, hoş geçimlikler ve süsler vardır.
12. Yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.
14. İnsanı ateşte pişmiş gibi kuru bir balçıktan yarattı.
15. Cinleri de yalın bir ateşten yarattı.
17. TANRI, iki doğunun ve iki batının Sahibidir.
26. Yeryüzünde bulunan her şey fenâ bulacak.
28. Öyleyken Sahibinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
29. Göklerde ve yerde bulunanlar TANRI'dan dilerler.
31. Sizin de hesabınızı ele alacağız, ey insan ve cin!
33. Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa hemen geçin. Ama geçemezsiniz, ancak  TANRI'nın verdiği bir güç ile çıkabilirsiniz.
34. Öyleyken Sahibinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
35. Üzerinize dumansız bir ateş ve bunaltıcı bir duman gönderilir de artık birbirinizi kurtaramaz ve yardımlaşamazsınız.
37. Gök yarılıp da erimiş yağ gibi kıpkırmızı bir gül gibi olduğu zaman.
39. İşte o gün ne insana ne de cine günahı sorulmaz.
41. Suçlular simalarından tanınır, alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar.
43. İşte bu, suçluların yakalandığı cehennemdir.
44. Onlar Cehennem ateşi ile kaynar su arasında dolaşır dururlar.
46. Sahibinin huzurunda durmaktan korkan kimseye iki cennet vardır.
48. İkisi de çeşit çeşit ağaçlarla doludur.
50. İkisinde de akıp giden iki kaynak vardır.
52. İkisinde de her türlü meyveden çift çift bulunur.
54. Orada örtüleri kalın, parlak kumaştan yataklara yaslanırlar. İki cennetin meyvelerini kolayca toplarlar.
60. İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?
61. Öyleyken Sahibinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
62. Bu iki Cennetten başka iki Cennet daha vardır.
64. Koyu yeşildirler.
66. O ikisinde de durmadan fışkıran iki kaynak vardır.
68. İçlerinde çeşitli meyveler vardır.
72. Çadırlar içinde örtülü (gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş) huriler vardır.
74. Bunlara onlardan önce ne bir insan ne de bir cin dokunmamıştır.
76. Yeşil yastıklara ve harikulâde işlemeli yastıklara yaslanırlar.
77. Öyleyken Sahibinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
78. TANRI lütuf ve mutlak "ikram, kudret" sahibidir.
 1. Kıyamet koptuğu zaman.
2. Onun vukuunu yalanlayacak hiç kimse yoktur.
3. O alçaltıcı, yükselticidir.
4. Yer şiddetle sarsıldığı zaman!
5. Dağlar parçalandığı zaman!
6. Dağılıp toz duman haline geldiği zaman!
7. Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman!
10. İyilik yarışlarında tâ öne geçip kazananlar.
11. İşte onlar (TANRI'ya en çok) yaklaştırılmış olanlardır.
12. Naîm Cennetindedirler.
15. Altın ve mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
16. Onların üzerine karşılıklı olarak yaslanırlar.
17. Etraflarında ölümsüz gençler dolaşır.
18. Akıp giden şarap kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.
19. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır ne de akılları giderilir.
20. Beğendikleri meyveler.
21. Canlarının çektiği kuş etleri.
22. Onlar için ceylan gözlü huriler vardır.
23. Gün görmemiş inciler gibi.
24. İşledikleri amellerine karşılık olarak.
25. Orada boş ve günaha sokacak bir söz duymazlar.
26. Sadece selâma karşılık selâm sözü işitirler.
27. Defterleri sağdan verilenler, ne mutlu onlara!
28. Onlar dikensiz kirazlar,
29. Salkımları sarkmış muz ağaçları,
30. Uzamış gölgeler altındadırlar.
31. Çağlayarak akan sular kenarlarındadırlar.
32. Bol meyveler arasında,
33. Bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen.
34. Ve yüksek döşekler üzerindedirler.
35. Biz onları yepyeni bir yaratılışla yaratmışızdır.
36. Böylece onları hep bekarlar yapmışızdır.
37. Eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır.
38. Bütün bunlar güzel ahlaklı amel işleyenler içindir.
41. Amel defterleri soldan verilenler! Onlar ne uğursuzdurlar!
42. İnsanın içine işleyen ateşin alevi ve kaynar su içindedirler.
43. Onlar kapkara dumandan bir gölge altındadırlar.
44. Ki ne serindir, ne de hoş!
45. Çünkü onlar bundan önce (dünyada iken) varlık içinde şımartılmışlardı.
46. Büyük günah işlemekte direnir dururlardı.
47. Ve diyorlardı ki: "Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, biz mi yeniden dirileceğiz?"
48. "Önce gelip geçmiş atalarımız da mı?"
49. De ki: "Hem öncekiler, hem sonrakiler."
50. "Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır."
51. Sonra siz ey sapıklar, yalanlayıcılar!
52. Doğrusu siz zakkum ağacından yiyeceksiniz.
53. Karınlarınızı onunla doyuracaksınız.
54. Üzerine de kaynar su içeceksiniz.
55. Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
56. Ceza gününde işte onlar böyle ağırlanacaklardır.
57. Ey inkâr edenler! Sizi biz yarattık. Hâlâ onaylamayacak mısınız?
58. Gördünüz mü (rahimlere) akıttığınız meniyi?
59. Onu (siz mi düzgün bir insan sûretine getirip) yaratıyorsunuz, yoksa yaratanlar biz miyiz?
60. Aranızda ölümü takdir eden biziz ve biz önüne geçilebileceklerden değiliz.
61. Sizi ortadan kaldırıp da sizin yerinize benzerlerinizi getirmeye ve sizi bilmeyeceğiniz bir biçimde yaratmaya da gücümüz yeter.
62. Her halde ilk yaratılışınızı bilirsiniz, ( bir daha yaratılacağınızı) düşünmeli değil misiniz?
63. Şimdi bana ekmekte olduğunuz (tohum işini) haber verin!
64. Onu yerden siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz?
65. Eğer isteseydik onu (o ekini tohumsuz) bir ot kırıntısı yapardık da siz şaşakalırdınız.
66. (O zaman şöyle derdiniz): "Doğrusu biz çok zarara uğratıldık."
67. "Hatta umduğumuzdan mahrum kaldık."
68. İçmekte olduğunuz suyu da söyleyin bana!
69. Onu buluttan indiren siz misiniz, yoksa indirenler biz miyiz?
70. Eğer isteseydik, onu (içilmeyecek) tuzlu bir su yapardık. Hâlâ şükretmez misiniz?
71. Söyleyin şimdi bana, çakmakta olduğunuz ateşi!
72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa biz miyiz yaratan?
73. Biz onu bir ibret ve çöl yolcuları için bir fayda yaptık.
74. Mutlak kudret sahibi olan TANRI'yı noksanlıklardan uzak an!
75. Hayır! Yıldızların yerleri üzerine ant olsun ki!
76. Bu, eğer bilirseniz, gerçekten büyük bir yemindir.
77. Muhakkak ki o, elbette çok şerefli bir Kitaptır.
78. Koruma altında olan bir kitaptadır.
79. Temizlenmiş olanlardan başkası ona el süremez.
80. Âlemlerin Sahibinden indirilmiştir.
81. Şimdi siz bu sözü mü küçümsüyorsunuz?
82. Rızkınıza karşılık şükrü, onu yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz?
83. Can boğaza dayandığında,
84. Siz (o can çekişen kimseye) bakar durursunuz.
85. Biz ona sizden yakınız, fakat siz görmezsiniz.
86. Eğer siz hesap ve ceza görmeyecekseniz,
87. Onu (çıkmak üzere olan canı) geri çevirsenize! İddiânızda doğru sözlü iseniz.
88. O (ölen kişi TANRI'ya) yaklaştırılanlardan ise,
89. Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm Cenneti var.
90. Eğer doğruculardan ise,
91. "Ey doğrucu! Doğruculardan sana selâm!" denir.
92. Ama yalanlayıcı sapıklardan ise,
93. İşte ona kaynar sudan bir ziyafet,
94. Ve Cehenneme atılma vardır.
95. Kesin gerçek budur işte.
96. Mutlak kudret sahibi olan TANRI'yı noksanlıklardan uzak an!
 7. TANRI'ya ve Peygamber'ine biat edin, sizden önce geçenlerin ardından TANRI'nın size bağış için yetki verdiği şeylerden kullanın. İçinizden inanıp da TANRI yolunda harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.
8. Peygamber sizi Sahibinize biat etmeye çağırdığı halde ne diye TANRI'ya biat etmiyorsunuz? Oysa TANRI, sizden kesin söz almıştı.
9. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren TANRI'dır. Doğrusu TANRI size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.
10. İnananlar! Size ne oluyor ki, TANRI yolunda bağışta bulunmuyor, mallarınızı kullanmıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası zaten TANRI'nındır. İçinizden fetihten önce harcayan ve savaşan kimseler, daha sonra harcayıp savaşanlarla bir değildir. Onların derecesi, sonradan bağışta bulunan ve savaşanlardan daha üstündür. TANRI hepsine de en güzel olanı (Cenneti) vâdetmiştir. TANRI yaptıklarınızdan haberdardır.
11. Kim TANRI yolunda harcamada bulunursa, TANRI da onun karşılığını kat kat artırır. Ayrıca ona cömertçe verilecek bir mükâfat da vardır.
12. O günde inananları önlerinden ve sağlarından nûrlarını koşarken görürsün. Onlara: "Müjde! Bugün altlarından ırmaklar akan ve içinde ebediyen kalacağınız cennetler sizindir. İşte büyük kurtuluş budur!" denilir.
13. O gün ki; hainler, inananlara: ‘Bize bakınız, nurunuzdan alalım!' diyeceklerdir. Onlara: ‘Dönün ardınıza da bir nur arayın!' denilir. Nihayet onların arasına, içinde rahmet, dışında azap bulunan kapalı bir sur çekilir.
14. Hainler inananlara: "Biz sizinle beraber değil miydik?" diye seslenirler. İnananlar da derler ki: "Evet ama, siz kendinizi aldattınız, bize pusu kurdunuz, şüpheye düştünüz, kuruntular sizi aldattı. O çok aldatıcı (şeytan) sizi TANRI hakkında bile aldattı. Nihayet TANRI'nın emri gelip çattı."
15. Bugün artık sizden de inkâr edenlerden de fidye kabul edilmez. Varacağınız yer ateştir. Odur sizin lâyığınız. O ne kötü bir dönüş yeridir!
16. İnananların TANRI'yı anma ve TANRI'dan inen gerçek için kalplerinin saygı ile yumuşaması zamanı hâlâ gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerlerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Zaten onlardan bir çoğu yoldan çıkmış kötü ahlaklılardır.
17. İyi bilin ki TANRI, ölümünden sonra yeryüzünü diriltiyor. Aklınızı kullanırsınız diye size âyetleri açıkladık.
19. TANRI'ya ve Peygamberlerine biat edenler, işte onlar Sahipleri katında sadıklar ve şehitlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır. İnanmayıp da âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar da Cehennem halkıdırlar.
20. İyi bilin ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süstür. Aranızda öğünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olmak isteğinden ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği şeyler ekicilerin hoşuna gider. Sonra o bitki kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çer çöp olur. İşte hayatı bu şekilde olan kimse için ahirette şiddetli azap, inananlar için ise, TANRI'nın affı ve rızâsı vardır. Dünya hayatı insanı oyalayan aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.
21. Kullar! Sahibiniz tarafından bağışlanmaya; TANRI'ya ve Peygamber'ine inananlar için hazırlanmış, genişliği yerle gök arası kadar olan cennete koşun! Bu TANRI'nın  lütuf ve ikramıdır, kime isterse ona verir. TANRI mutlak lütuf sahibidir.
22. Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir Kitap'ta yazılmış olmasın. Şüphesiz ki bu TANRI'ya göre kolaydır.
23. Bu, elinizden çıkana üzülmemeniz ve TANRI'nın size verdikleri ile sevinip şımarmamanız içindir. Çünkü TANRI kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.
24. Onlar cimrilik ederler, insanlara da cimriliği emrederler. Kim yüz çevirirse, şüphesiz ki TANRI mutlak değer sahibidir, şükre lâyıktır.
5. TANRI'ya ve Peygamber'ine muhalefette bulunanlar, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Halbuki biz apaçık âyetler indirmişizdir. İnanmayanlar için alçaltıcı bir azap vardır.
6. O gün TANRI onların hepsini huzurunda topladığı gün, yaptıklarını kendilerine haber verecektir. TANRI onları bir bir saymıştır, onlar ise unutmuşlardır. TANRI her şeye şâhittir.
8. Gizli fısıldaşmaları yasak edildikten sonra kendilerine yasaklanan şeye dönenleri ve aralarında günahı, düşmanlığı ve Peygamber'e isyanı gizlice fısıldaşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman, seni TANRI'nın selâmlamadığı bir şekilde selâmlarlar. İçlerinden de: "Bu söylediğimiz şeyler yüzünden TANRI'nın bize gazap etmesi gerekmez miydi?" derler. Cehennem onlara yeter! Oraya gireceklerdir. Orası ne kötü dönüş yeridir!
9. İnananlar! Aranızda gizli fısıldaştığınız zaman günahı, düşmanlığı ve Peygamber'e isyanı fısıldaşmayın. İyiliği ve güzel ahlakı fısıldaşın. Huzurunda toplanacağınız TANRI'dan korkun.
11. İnananlar! Size meclislerde: "Yer açın!" denilince yer açın ki, TANRI da size genişlik versin. Size: "Kalkın!" denilince de kalkın ki TANRI içinizden biat edenleri yüceltsin. Bunlardan kendilerine ilim verilenleri ise kat kat derecelerle yükseltsin. TANRI işlediklerinizden haberdar olandır.
18. TANRI o gün onların hepsini yeniden diriltecek, yalancılar da dünyada iken (inandıklarına) size yemin ettikleri gibi TANRI'ya da yemin edeceklerdir. Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar.
19. Şeytan onları istilâ etmiş, onlara TANRI'yı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan taraftarı olanlardır. İyi bilin ki asıl kayba uğrayanlar şeytan taraftarı olanlardır.
20. TANRI'ya ve Peygamber'ine muhalefet edenler, işte onlar en aşağılık kimseler arasındadırlar.
21. TANRI: "Ben ve Peygamberlerim elbette galip geleceğiz!" diye yazmıştır. Şüphesiz ki TANRI mutlak galip ve mutlak güç sahibidir.
22. TANRI'ya ve ahiret gününe inanan bir milletin; babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, TANRI'ya ve Peygamber'ine muhalefet eden kimselere sevgi beslediklerini göremezsin. Onlar o kimselerdir ki TANRI inancı kalplerine yazmış ve onları kendinden bir ruh ile takviye edip desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. TANRI onlardan râzı olmuş, onlar da TANRI'dan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar TANRI'nın tarafını tutanlardır. İyi bilin ki kurtuluşa ulaşacak olanlar TANRI'nın tarafını tutanlardır.
 8. (TANRI'nın verdiği bu ganimet malları) bilhassa; yurtlarından ve mallarından edilmiş olan, TANRI'nın lütfunu ve rızâsını dileyen, TANRI'nın dinine ve Peygamber'ine yardım eden sığınmış fakirlerindir. Onlar sâdıkların tâ kendileridir.
9. Kim kendisinden olup da kendisine sığınanı sevip ona verileni kıskanmazsa, nefsinin mala karşı hırs ve cimriliğinden korunursa onlar kurtuluşa erenlerdir.
10. Bunların ardından gelenler de şöyle derler: "TANRI'm! Bize ve inanç ile daha önce bizi geçmiş din kardeşlerimize af bağışla. Kalplerimizde inananlara karşı hiçbir kin bırakma. TANRI'm! Şüphesiz ki mutlak "şefkat ve merhamet" sahibisin."
16. (Hainlerin durumu) şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana: "İnkâr et!" der. İnkâr edince de: "Ben senden uzağım, ben âlemlerin Sahibi olan TANRI'dan korkarım." der.
17. İkisinin de âkibeti cehennemdir. Her ikisi de içinde ebedi kalacaklardır. İşte zâlimlerin cezası budur.
18. İnananlar! TANRI'dan korkun. Herkes yarına ne hazırladığına baksın. TANRI'dan korkun, çünkü TANRI bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
19. TANRI'yı unuttuklarından dolayı TANRI'nın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar yoldan çıkmış kötü ahlaklıların tâ kendileridir.
20. Cehennem halkıyla cennet halkı bir olmaz. Cennet halkı olanlar, kurtulanların tâ kendileridir.
21. Eğer biz bu Kitabı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, muhakkak ki onun TANRI korkusundan baş eğdiğini ve parça parça olduğunu görürdün. Biz bu temsilleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz.
2. İnancınızdan dolayı size karşı küfürde yarışanlara sevgi beslemeyin. Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilirler. Size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar. Zaten inanmayanlardan olmanızı istemektedirler.
3. Hesap günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. O gün TANRI onlarla aran��zı ayırır. TANRI yaptıklarınızı görmektedir.
6. Ant olsun ki sizlerden TANRI'yı ve ahiret gününü umanlar için Peygamberlerde güzel bir örnekler vardır. Kim yüz çevirirse, şüphesiz ki TANRI mutlak hak sahibidir.
7. Umulur ki TANRI sizinle düşmanlarınız arasına bir sevgi koyar. TANRI'nın her şeye gücü yeter. TANRI mutlak bağışlayandır, mutlak merhamet sahibidir.
8. TANRI din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve adil davranmanızı yasak kılmaz. Şüphesiz ki TANRI adaletli olanları sever.
9. TANRI sizi, ancak din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.
   İnananlar! İnandık deyip de size sığınanları gözetleyin. Eğer içlerinde hainlik yapmaya gelen varsa onu geldiği yere geri gönderin veya cezasını verin. Bunun dışında hakkı yerine getirenler ve bu uğurda çaba sarf edenler artık sizdendir ve yardımlaşmanız içindedir.
2. İnananlar! Yapmadığınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?
3. Yapmadığınız şeyleri söylemeniz TANRI katında büyük bir gazaba sebep olur.
4. TANRI, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.
5. Bir zamanlar Musa halkına: "Halkım! Beni niçin incitiyorsunuz? Halbuki benim, TANRI'nın size gönderdiği bir Peygamberi olduğumu biliyorsunuz!" demişti. Onlar yoldan sapınca, TANRI da onların kalplerini saptırmıştı. TANRI kötü ahlaklıları doğru yola iletmez.
6. Bir zamanlar Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrâilsoyu! Doğrusu ben, benden önce gelmiş Tevrat'ı tasdik edip doğrulayan, benden sonra gelecek ve ismi Ahmed olacak bir Peygamberi müjdeleyen TANRI'nın size gönderilmiş bir Peygamberiyim." demişti. Müjdelenen Peygamber onlara delillerle (mucizelerle) gelince "Bu apaçık bir sihirdir." dediler.
7. Hakka dâvet edilirken TANRI'ya karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir? TANRI zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.
10. İnananlar! Elem verici, can yakıcı bir azaptan sizi kurtaracak bir ticaret yolunu göstereyim mi size?
11. TANRI'ya ve Elçi'sine biat da direnir, TANRI yolunda mallarınızla canlarınızla savaşırsanız TANRI'nın lütfundan bolca nasiplenirsiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok daha hayırlıdır.
12. Böyle yaparsanız TANRI günahlarınıza af bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere, Adn Cennetlerinde hoş yerlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.
13. Bundan başka, seveceğiniz bir şey daha var. TANRI'dan bir yardım ve yakın bir fetih. İnananları müjdele!
9. İnananlar! Çarşamba günü namaz için çağrı okunduğu zaman hemen TANRI'ya ibadet etmeye koşun. Alış-verişi (işi-gücü) bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
10. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın, TANRI'nın nimetinden nasibinizi arayın. TANRI'yı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.
11. Onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp oraya yönelirler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: TANRI'nın nezdinde bulunan, eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır. TANRI mutlak geçimlik sahibidir.
 1. Hainler sana geldikleri zaman: "Senin TANRI'nın Elçisi olduğuna şâhitlik ederiz." derler. TANRI, senin gerçekten Elçisi olduğunu çok iyi bilir. Ve TANRI, hainlerin yalancı olduklarına da şâhitlik ediyor.
2. Yeminlerini kendilerine bir kalkan yaptılar. TANRI'nın yoluna engel oldular. Gerçekten onlar çok kötü bir şey yapıyorlar.
3. Çünkü onlar, inanca girdiler, sonra inanmayan oldular. Bunun üzerine kalpleri mühürlendi de, onlar artık anlamaz bir toplum oldular.
4. Sen o hainleri gördüğün zaman, kalıpları hoşuna gider ve söylerlerse dediklerine kulak verirsin. Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler. Ve her gürültüyü, korkularından aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, onun için (kendilerine emniyet etme) onlardan sakın. TANRI kahretsin onları! Hak'tan nasıl çevriliyorlar?
5. Onlara: "Geliniz, TANRI'nın Elçisi sizin için af dilesin!" denildiği zaman, başlarını çevirirler ve sen onların büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.
6. Onlara (TANRI'dan) af dilesen de dilemesen de onlar için birdir. TANRI onları aslâ bağışlamayacaktır. Çünkü TANRI kötü ahlaklılar topluluğunu doğru yola iletmez.
7. Onlar: "TANRI'nın Peygamber'inin yanında bulunanlara hiçbir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler!" diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri TANRI'nındır, fakat hainler bunu anlamazlar.
10. Herhangi birinize ölüm gelip de: "Sahibim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!" demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan TANRI yolunda harcayın.
11. TANRI, süresi gelip eceli yettiği zaman hiçbir canı aslâ geri bırakmaz. TANRI yaptıklarınızdan haberdardır.
 5. Daha önce inkâr edip de, yaptıklarının cezâsını tadanların haberi size gelmedi mi? Onlar için elem verici bir azap da vardır.
6. O azabın sebebi şudur: Onlara Peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi. Onlar ise: "Bizi bir beşer mi doğru yola götürecekmiş?" dediler ve inkâr edip yüz çevirdiler. TANRI da hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. TANRI mutlak hak sahibidir.
11. TANRI'nın izni olmadan hiçbir musibet isabet etmez. Kim de TANRI'ya inanırsa onun gönlünü doğruya yöneltir. TANRI mutlak bilgi sahibidir.
14. İnananlar! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının! Affeder, kusurlarına bakmaz, günahlarını örterseniz, şüphe yok ki TANRI mutlak bağışlayan ve mutlak merhamet sahibidir.
15. Şüphesiz ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise TANRI'nın yanındadır.
6. İnananlar! Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında pek sert, pek şiddetli, TANRI'nın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, emredildikleri şeyi yapan melekler vardır.
7. İnanmayanlar! Bugün özür dilemeyin. Çünkü siz ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.
8. İnananlar! Yürekten samimi bir tevbe ile TANRI'ya dönün. Umulur ki Sahibiniz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi altlarından ırmaklar akan Cennetlere koyar. O gün TANRI Peygamber'i ve inanıp onunla beraber olanları rezil etmeyecek, utandırmayacak. Nurları önlerinde ve sağlarında koşup parlayacak. Derler ki: "Sahibimiz! Nurumuzu tamamla ve bize bağışla, şüphesiz ki mutlak güç sahibisin."
10. TANRI, inkâr edenlere Nuh'un karısı ile Lut'un karısını örnek gösterir. Bu ikisi, kullarımızdan iki güzel ahlaklı kulun nikâhı altında iken onlara hâinlik ettiler. Kocaları da TANRI'dan gelen azabı onlardan savamadı. O iki kadına: "Cehenneme girenlerle beraber siz de girin!" denildi.
11. TANRI inananlara da Firavun'un karısı (Asiye)yi örnek gösterir. O şöyle demişti: "Sahibim! Katından bana cennette bir ev yap. Beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar, beni şu zâlimler topluluğundan kurtar."
12. Irzını korumuş olan İmran kızı Meryem de bir örnektir. O bize gönülden itaat edenlerdendi.
 3. TANRI ki, yedi göğü birbiri üzerinde kat kat yarattı. Mutlak rahmet sahibinin yaratmasında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak! Bir bozukluk görüyor musun?
4. Sonra gözünü bir daha çevir bak! Bir daha! Göz (aradığı bozukluğu bulamayıp) bitkin ve yorgun olarak sana döner.
8. Cehennem neredeyse öfkesinden çatlayacaktır!
10. Ve derler ki: "Eğer biz kulak vermiş olsaydık veya düşünüp anlasaydık, şu çılgın alevli cehennemliklerin arasında bulunmazdık."
11. Ve böylece günahlarını itiraf ederler. Çılgınca yanan ateş halkı (TANRI'nın rahmetinden) uzak olsun!
22. Yüzüstü tökezleyerek yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir, yoksa dosdoğru yolda düzgün yürüyen mi?
23. De ki: "Sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve gönüller veren TANRI'dır. Ne az şükrediyorsunuz!"
24. De ki: "Sizi yeryüzünde yaratıp öteye beriye yayan TANRI'dır. Ve siz TANRI'nın huzurunda toplanacaksınız."
28. De ki: "Söyler misiniz? Eğer TANRI beni ve benimle beraber olanları öldürürse veya bize merhamet ederse, inanmayanları acı azaptan kim kurtarabilir?"
29. De ki: "TANRI rahmet sahibidir. Biz TANRI'ya inandık ve TANRI'ya güvendik. Kimin apaçık sapıklık içinde olduğunu yakında bileceksiniz!"
 1. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun!
2. Elçi'm! Ant olsun ki sen Sahibinin nimeti sayesinde mecnun değilsin.
3. Senin için tükenmeyen bir mükâfat var.
4. Ve sen hiç şüphesiz ki büyük bir ahlâka sahipsin.
5. Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.
6. Hanginizin aklından zoru olduğunu.
7. Doğrusu senin Sahibin, yolundan sapanları çok iyi bilir. Doğru yolda olanları da çok iyi bilir.
8. O halde (hakikatı) yalan sayanlara boyun eğme!
9. Onlar senin yumuşak ve müsamahalı davranmanı isterler ki, kendileri de sana yumuşak davransınlar.
10. Elçi'm! Sakın itaat (ve iltifat) etme, alabildiğine yemin eden aşağılığa.
11. Daima kusur arayıp kınayana, söz götürüp getirene.
12. İyiliği engelleyen, haddi aşan günahkâra.
13. Kaba ve sert, bütün bunlardan sonra soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine.
14. Çok mal ve evlatları var diye.
15. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masallarıdır!" der.
16. Biz yakında onun burnuna damga vurup işaretleyeceğiz.
34. Şu da gerçek ki, güzel ahlaklılar için Sahipleri katında Naîm Cennetleri vardır.
35. Teslimiyet gösterenleri biz suçlular gibi tutar mıyız hiç?
36. Size ne oluyor, ne biçim hüküm veriyorsunuz?
37. Yoksa size âit bir kitap var da ondan mı okuyorsunuz?
38. O kitapta: "Beğendiğiniz her şey sizindir." diye mi yazılı?
39. Yoksa: "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir." diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
40. Sor bakalım onlara, hangisi bunu üzerine alıyor?
41. Yoksa onların ortakları mı var? Sözlerinde doğru iseler, hadi ortaklarını da getirsinler!
42. O gün baldırlar açılır ve secdeye dâvet edilirler, fakat güç getiremezler.
43. Gözleri dönmüş olarak yüzlerini horlanma bürür. Halbuki onlar sapasağlam iken de secde etmeye dâvet ediliyorlardı.
44. Bu sözü yalan sayanlarla beni başbaşa bırak! Biz onları bilmeyecekleri bir yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.
45. Ben onlara mühlet veriyorum. Şüphe yok ki, benim tuzağım kuvvetlidir.
46. Elçi'm! Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
47. Yoksa gayb (bilgisi) onların yanında da onlar mı yazıyorlar?
48. Elçi'm! Sen Sahibinin hükmünü sabırla bekle! Balığın arkadaşı Yunus gibi olma. Hani o dertli dertli Sahibine yakarmıştı.
49. Şayet Sahibinden ona bir lütuf nimeti erişmemiş olsaydı, kınanmış olarak sahile atılacaktı.
50. Fakat Sahibi onu seçti ve onu güzel ahlaklılardan kıldı.
51. O inanmayanlar hakkı işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi ve: "O bir delidir." diyorlardı.
52. Halbuki o Kitap âlemler için bir öğüttür.
1. "Gerçekleşecek olan."
2. Nedir o "Gerçekleşecek olan"?
3. "Gerçekleşecek olan"ın ne olduğunu sen bilir misin?
13. Sur'a ilk defa üflediği zaman.
14. Yer ve dağlar kaldırılıp birbirine şiddetle çarpılarak darmadağın edildiği zaman.
15. İşte o gün olacak olur, (kıyamet kopar).
16. Gök de yarılır ve artık o gün çökmeye yüz tutar.
17. Melekler de (göğün) etrafındadır. O gün Sahibinin arşını, onların üzerinde sekiz melek yüklenir.
18. O gün siz huzura götürülürsünüz ve hiçbir şeyiniz gizli kalmaz.
19. Kitabı sağ eline verilen kimse: "Alın kitabımı okuyun!" der.
20. "Ben zaten hesabıma kavuşacağımı sezmiştim."
21. Artık o eğlenceli bir hayat içindedir.
22. Yüce bir cennette.
23. Meyveleri sarkmış.
24. "Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü âfiyetle yiyin, için!"
25. Kitabı sol eline verilmiş olana gelince, o da der ki: "Kitabım keşke bana verilmeseydi!"
26. "Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!"
27. "Ah! Keşke bu iş son bulmuş olsaydı!"
28. "Malım bana hiçbir fayda vermedi."
29. "Saltanatım benden ayrılıp gitti."
30. "Tutun onu! Hemen bağlayın!"
31. "Sonra atın onu Cehenneme!"
32. "Sonra onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire vurun!"
33. Çünkü o, mutlak kudret sahibi olan TANRI'ya biat etmezdi.
34. Ve yoksulu doyurmayı teşvik etmezdi.
35. Bugün onun için candan bir dost yoktur.
36. Kanlı irinden başka yiyeceği de yoktur.
37. Onu ancak günahkârlar yer.
38. Görebildikleriniz üzerine yemin ederim ki!
39. Ve göremedikleriniz üzerine de.
40. Kitap elbette şerefli bir Peygamberin sözüdür.
41. O bir şâir sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!
42. Bir kâhin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!
43. O (Kitap) Alemlerin Sahibinden indirilmedir.
44. Eğer o (Peygamber), bize karşı bazı sözleri kendiliğinden uydurmuş olsaydı,
45. Elbette biz onu kuvvetle yakalardık.
46. Sonra da kalp damarını koparırdık.
47. Sizden hiç kimse onu koruyamazdı.
48. Doğrusu o (Kitap) güzel ahlaklılar için bir öğüttür.
49. Bununla beraber biz biliyoruz ki, içinizde onu yalanlayanlar vardır.
50. Muhakkak ki o, inanmayanlar için bir üzüntüdür (bir iç yarasıdır).
51. Ve kesinlikle o, şüphe olmayan bir gerçektir.
52. Öyleyse mutlak kudret sahibi olan TANRI'yı noksanlıktan uzak an.
 1. İsteyen birisi inecek azabı istedi.
2. O, inanmayanlar içindir ve onu menedecek hiç kimse yoktur.
3. O, yükselme derecelerinin sahibi TANRI'dandır.
4. Melekler ve Ruh (Cebrail) oraya miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkarlar.
5. Şimdi sen güzelce sabret.
6. Doğrusu onlar o azabı uzak görüyorlar.
7. Biz ise onu yakın görüyoruz.
8. O gün gök erimiş maden gibi olur.
9. Dağlar da atılmış yüne döner.
10. Hiçbir dost diğer dostunu soramaz.
11. Yalnız birbirine gösterilirler. Suçlu kişi o günün azabından kurtulmak için oğullarını fedâ etmek ister.
12. Karısını ve kardeşini.
13. Kendisini barındırmış sülâlesini.
14. Ve yeryüzünde bulunan herkesi fedâ etmek ister. Şundan ki kendisini kurtarsın.
15. Fakat ne mümkün! O cehennem, alevlenen bir ateştir.
16. Deriyi kavurup soyar.
17. (Cehennem) yüz çevirip geri döneni çağırır.
18. Mal toplayıp yığan kimseyi.
19. İnsan gerçekten pek hırslı yaratılmıştır.
20. Başına bir felâket gelince sızlanır, feryat eder.
21. Bir iyilik dokunduğunda ise cimri kesilir, onu herkesten meneder.
22. Ancak namaz kılanlar hariç.
23. Onlar ki namazlarına devam ederler.
24. Onların mallarında belli bir hak vardır.
25. İsteyenin ve mahrum olanın (utancından dolayı isteyemeyenin).
26. Onlar ki cezâ gününü onaylarlar.
27. Onlar ki Sahiplerinin azabından korkarlar.
28. Çünkü Sahiplerinin azabından emin olunmaz.
29. Onlar ki, mahrem yerlerini herkesten korurlar.
30. Ancak eşleri ve câriyeleri hariç. Doğrusu bunlar kınanamazlar.
31. Bu sınırı aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir.
32. O inananlar ki, emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler.
33. Onlar ki şâhitliklerini yerine getirirler.
34. Namazlarına devamlılık gösterirler.
35. İşte onlar Cennetlerde ikram olunacaklardır.
36. Elçi'm! O inanmayanlara ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar.
37. Sağdan ve soldan, ayrı ayrı gruplar halinde.
38. Onlardan her biri Naîm Cennetine sokulacağını mı umuyor?
39. Hayır! Doğrusu biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık.
40. Doğuların ve batıların Sahibine ant olsun ki biz gücü yeteniz.
41. Onların yerine kendilerinden daha iyilerini getirmeye. Hiç kimse de önümüze geçemez.
42. Elçi'm! Bırak onları! Tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar, oynayadursunlar.
43. O gün onlar sanki dikili taşlara doğru koşuyorlarmış gibi kabirlerinden çabuk çabuk çıkarlar.
44. Gözleri dönmüş, yüzlerini horlanma bürümüş olarak. İşte bu, onlara vaad olunan gündür.
 4. "Meğer aramızdaki şu beyinsiz (İblis), TANRI hakkında saçma sapan şeyler söylüyormuş."
5. "Biz, insanların ve cinlerin, TANRI'ya karşı yalan uydurabileceklerini sanmazdık."
6. "Gerçekten bir takım insanlar, cinlerin bir takımına sığınırlardı da, o cinlerin kibir ve azgınlıklarını artırırlardı.
7. "Onlar da sizin sandığınız gibi, TANRI'nın hiç kimseyi yeniden diriltmeyeceğini sanmışlardı."
8. "Biz göğü yokladık, onu çok kuvvetli bekçilerle ve alevlerle doldurulmuş bulduk."
9. "Biz bundan evvel, haber işitmek için göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk. Artık şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözetleyen bir alev bulunuyor."
10. "Biz bilmeyiz ki, yeryüzünde olan kimseler hakkında bir belâ mı umuldu, yoksa Sahipleri onlara bir iyilik mi emretti?"
11. "Biz cinlerin içinde güzel ahlaklı inananlar da vardır, bundan aşağı bulunanlar da vardır. Biz çeşit çeşit partilere ayrılmış topluluklardık."
12. "Gerçekten biz anladık ki, TANRI'yı yeryüzünde aciz bırakmamıza aslâ imkân yok. Başka yere kaçmakla da hiçbir zaman onu âciz bırakamayız."
13. "Biz doğru yol rehberi olan Kitabı dinlediğimizde, ona inandık. Kim Sahibine biat ederse; o artık ne mükâfatın azalacağından, ne de haksızlığa uğrayacağından korkmaz.
14. "İçimizde kendini TANRI'ya teslim etmiş inananlar da var, hak yolundan sapan zâlimler de var. Kendini TANRI'ya teslim eden inananlar; işte onlar hak yolunu arayanlardır."
15. "Kendilerine yazık eden zâlimlere gelince, işte onlar Cehenneme odun oldular."
16. Elçi'm! Eğer onlar yolda dosdoğru gitselerdi, onlara bol bol su verirdik.
17. Bu nimet içinde onları imtihan edelim diye. Kim Sahibini anmaktan yüz çevirirse, Sahibi onu gittikçe artan bir azaba uğratır.
18. İbadethaneler de şüphesiz TANRI'nındır. O halde TANRI ile birlikte başkasına duâ etmeyin.
19. TANRI'nın kulu, TANRI'ya yalvarmak, (namaz kılmak) için kalkınca, (cinler) çevresinde sevinç ile birbirlerine yakınlaşırlardı.
20. Elçi'm! De ki: "Ben ancak Sahibime duâ ederim ve TANRI'ya hiçbir şeyi ortak koşmam."
21. De ki: "Şüphesiz ki ben size zarar vermeye de iyilik yapmaya da gücü yeten değilim."
22. De ki: "Doğrusu hiç kimse beni TANRI'dan kurtaramaz ve ben TANRI'dan başka bir sığınak da bulamam."
23. Benim yaptığım sadece TANRI katından olanı, TANRI'nın gönderdiklerini tebliğ etmektir. Kim TANRI'ya ve Peygamber'ine isyan ederse, ona içinde ebedî kalacakları Cehennem ateşi vardır.
6. Şüphesiz ki gündüzün yoğun dönemlerinde gece kalkıp ibadet etmek daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir.
7. Çünkü gündüz vakti seni uzun uzun alıkoyacak işler vardır.
17. Eğer inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan o günden nasıl korunacaksınız?
18. O günün şiddetinden gök yarılır, TANRI'nın vaadi mutlaka yerine gelir.
19. Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Sahibine varan bir yol tutar.
 1. Ey örtünüp bürünen Elçi'm!
2. Kalk da (insanları) uyar.
3. Sadece TANRI'yı Sahibin tanı.
4. Elbiseni temiz tut.
5. Kötü şeylerden uzak dur.
6. Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma.
7. Sahibinin yolunda sabret.
8. Sur'a üfürüldüğü vakit.
9. İşte o gün çetin bir gündür.
10. Hele inanmayanlar için hiç de kolay olmayan zorlu bir gündür.
12. Kendilerine bol bol servet verdim.
13. Göz önünde duran oğullar verdim.
14. Ve nimetleri yaydıkça yaydım.
15. Üstelik o bunu daha da artırmamı umuyor.
16. Hayır! Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı alabildiğine inatçı kesildi.
17. Ben onu dik bir yokuşa süreceğim.
18. Çünkü o düşündü taşındı, ölçüp biçti.
19. Kahrolası! Nasıl da ölçtü biçti!
20. Yine kahrolası! Nasıl da ölçtü biçti!
21. Sonra baktı.
22. Sonra suratını astı, kaşlarını çattı.
23. Sonra da arkasını döndü ve büyüklük tasladı.
24. Dedi ki: "Bu, sadece nakledilen bir sihirdir."
25. "Bu, insan sözünden başka bir şey değildir."
26. Ben onu ateş Cehennemine sokacağım.
28. O ateş (insan vücudundan geriye bir şey) ne bırakır, ne de (eski haline getirip birdaha azap etmekten) vazgeçer.
29. Durmadan deriler kavurur.
30. Üzerinde ondokuz (muhafız melek) vardır.
31. Biz Cehennem azabını suçlulara göre derece derece hazırladık.
32. Hayır! Aya andolsun ki!
33. Dönüp gitmekte olan geceye andolsun ki!
34. Ağarmakta olan sabaha andolsun ki!
35. O ateş en büyük belâlardan biridir.
36. İnsanlık için bir uyarıcıdır.
37. İçinizden ileri gitmek ve geri kalmak isteyen kimseler için.
38. Herkes kazandığına karşılık bir rehindir.
39. Ancak defterleri sağdan verilenler böyle değildir.
40. Onlar Cennetlerdedirler. (Uzaktan uzağa) sorarlar:
41. Suçlulardan.
42. "Sizi alevli Cehenneme sokan nedir?"
43. Derler ki: "Biz namazımızı kılmıyorduk."
44. "Yoksulu doyurmuyorduk."
45. "Bâtıla dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk."
46. "Cezâ gününü yalanlıyorduk."
47. "Ölüm bize bu haldeyken gelip çattı."
48. Şefaat edeceklerin şefaati onlara bir fayda vermez.
49. Öyleyken bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çeviriyorlar?
50. Sanki onlar ürkmüş yabanî eşekler gibidirler.
51. Aslandan kaçan.
52. Hayır! Onlardan her biri, önüne açılıvermiş sayfalar verilmesini istiyor.
53. Hayır! Aslında onlar ahiretten korkmuyorlar.
54. Hayır! Şüphesiz ki o bir öğüttür.
55. Dileyen ondan öğüt alır.
56. Bununla beraber TANRI istemedikce onlar öğüt alamazlar. TANRI, kendisinden korkulmaya daha lâyıktır, af sahibidir.
 1. Kıyamet gününe andolsun!
2. Kendisini alabildiğine kınayan nefse andolsun!
3. İnsan, kemiklerini toplayamayacağımızı mı sanıyor?
4. Evet, biz onun parmak uçlarını bile derleyip eski haline getirmeye gücü yeteniz.
5. Fakat insan, ileriye doğru devamlı suç işlemek (ömrünü günahla geçirmek) ister.
6. "Kıyamet günü ne zamanmış?" diye sorar.
7. Göz kamaştığı,
8. Ay tutulduğu,
9. Güneşle ay bir araya getirildiği zaman!
10. İşte o gün insan: "Kaçacak yer neresi?" der.
11. Hayır hayır!.. Sığınılacak bir yer yoktur!
12. O gün varıp durulacak yer, ancak Sahibinin huzurudur.
13. O gün insana, yaptığı ve yapmayıp geri bıraktığı her şey haber verilir.
14. İnsan artık kendi kendisinin şahididir.
15. İsterse günahlarını örtmek için özürlerini sayıp döksün.
16. Elçi'm! Onu hemen ezberlemek için acele ederek dilini kıpırdatma.
17. Şüphesiz ki onu (ezberinde) toplamak ve okutmak bize âittir.
18. O halde biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy.
19. Sonra onu açıklamak bize âittir.
20. Hayır, hayır! Siz çarçabuk geçen dünyayı seviyorsunuz.
21. Ve ahireti bırakıyorsunuz.
22. Nice yüzler vardır ki o gün ışıl ışıl parlar.
23. Sahibine bakarlar.
24. Nice yüzler de vardır ki o gün asıktır.
25. Bel kemiklerini kıracak bir musibete uğratılacağını sezer.
26. Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine dayanır.
27. "Kim büyü yapar, bunu kim tedavi eder?" denir.
28. Ve kendisi de bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar.
29. Ve bacak bacağa dolaşır.
30. İşte o gün sevk Sahibinedir.
31. İşte o onaylamamış, namaz da kılmamıştı.
32. Aksine yalanlamış ve arkasını dönmüştü.
33. Sonra da salına salına yürüyerek taraftarlarının yanına gitmişti.
34. Gerektir o belâ sana gerek!
35. Evet! Gerektir o belâ sana gerek!
36. İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor?
37. O, akıtılan meniden bir nutfe değil miydi?
38. Sonra kan pıhtısı olmuş, sonra TANRI onu insan biçimine koyup şekil vermiştir.
39. Ondan erkek ve dişi iki eş yaratmıştır.
40. Bunları yapan TANRI'nın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?
 1. İnsan anılmaya değer bir şey olana kadar, üzerinden uzun bir zaman geçmemiş midir?
2. Biz insanı bir damla su'dan yarattık. Onu deniyoruz. Bu yüzden onu gören ve işiten yaptık.
3. Biz ona hak yolunu gösterdik. İster şükredici olsun, isterse nankör olsun.
4. Doğrusu biz inanmayanlar için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.
5. İyiler, kâfur katılmış dolu bir kâseden içerler.
6. Bu öyle bir pınardır ki, ondan TANRI'nın kulları içer, (istedikleri yere) onu kolayca akıtırlar.
7. O kullar adakları yerine getirirler ve kötülüğü yaygın olan bir günden korkarlar.
8. Kendi canları çektiği halde; yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.
9. "Biz sizi sadece TANRI rızâsı için yediriyoruz, sizlerden ne bir karşılık ne de bir teşekkür beklemiyoruz."
10. "Biz sert ve belâlı bir günde Sahibimizden korkarız."
11. TANRI da onları bu yüzden o günün fenalığından korur, onların yüzüne parlaklık ve sevinç verir.
12. Sabretmelerine karşılık onları Cennet ve ipekle ödüllendirmiştir.
13. Orada koltuklara yaslanırlar. Ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.
14. Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış, meyveleri de aşağıya eğdirildikçe eğdirilmiştir.
15. Çevrelerinde gümüş kaplar ve billur kâseler dolaştırılır.
16. Billurları gümüş gibi parlaktır. Onları türlü türlü biçimlere koymuşlardır.
17. Onlara orada bir kâseden içirilir ki, karışımında zencefil vardır.
18. O pınara Selsebil adı verilir.
19. Etraflarında ölümsüz gençler dolaşır. Sen onları gördüğün zaman, saçılmış birer inci sanırsın.
20. Orada her nereye baksan, bir nimet ve pek büyük bir saltanat görürsün.
21. Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlardır. Sahipleri onlara tertemiz bir içki içirir.
22. Bu sizin için bir mükâfattır, çalışmalarınız mükâfata lâyık görülmüştür.
23. Elçi'm! Kitab'ı sana biz, evet biz indirdik.
24. Öyleyse Sahibinin hükmüne sabret ve onlardan hiçbir günahkâra yahut hiçbir nanköre itaat etme.
25. Sabah akşam Sahibinin şanını vasıfları ile an!
27. Doğrusu onlar çabuk geçeni (dünyayı) seviyorlar da önlerindeki o çetin günü (ahireti) bırakıyorlar.
28. Onları biz yarattık, eklemlerini biz pekiştirdik. İstediğimiz zaman yerlerine başka benzerlerini getiririz.
29. Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Sahibine ulaşan bir yol tutar.
30. TANRI istemedikçe siz dileyemezsiniz. Şüphesiz ki TANRI; mutlak "bilgi, hüküm, giz ve ilim" sahibidir.
31. İstediğini rahmetinin içine sokar. Zâlimlere ise acı verici bir azab hazırlamıştır.
 1. Birbiri peşinden gönderilenlere andolsun ki!
2. Estikçe eserek (zararlıları) savurup atanlara andolsun ki!
3. (Hakikat) tohumlarını yaydıkça yayanlara andolsun ki!
4. (Hak ile bâtılın, hakikat ile sapıklığın, doğru ile eğrinin) arasını ayırdıkça ayıranlara andolsun ki!
5. (Kalplerde) TANRI'yı anma isteğini uyandıranlara andolsun ki!
6. TANRI'ya yönelenleri arıtmak veya kötüleri sakındırmak için olsun.
7. Bilin ki size vaad olunan şeyler mutlaka olacaktır.
8. Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman.
9. Gök yarıldığı zaman.
10. Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman.
11. Peygamberlerin belirli vakti geldiği zaman.
12. Hangi güne ertelenmişti?
13. Hüküm gününe.
14. Hüküm gününün ne olduğunu bilir misin?
15. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
16. Biz öncekileri helâk etmedik mi?
17. Sonra geridekileri de onların arkasına takacağız.
18. İşte biz günahkârlara böyle yaparız.
20. Biz sizi önemsiz bir sudan yaratmadık mı?
21. Sonra o suyu sağlam bir karargâh olan rahime yerleştirdik.
22. Belli bir süreye kadar.
23. Biz buna güç yetirmişizdir. Biz ne mükemmel kudret sahibiyiz!
25. Biz yeryüzünü toplanma yeri yapmadık mı?
26. Diriler ve ölüler için.
27. Yeryüzünde haşmetli dağlar meydana getirdik. Size tatlı sular içirdik.
28. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
29. Haydi, yalanlamış olduğunuz azaba doğru gidin!
30. Üç kola ayrılmış olan bir gölgeye gidin.
31. O, ne gölgelendirir, ne de alevden korur.
32. O ateş öyle kıvılcımlar atar ki, her biri bir saray gibidir.
33. Sanki o kıvılcımlar sarı sarı develer gibidir.
34. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
35. Bu, onların konuşamayacakları gündür.
36. Kendilerine izin de verilmez ki mazeretlerini beyan etsinler.
38. İşte hüküm günü budur. Sizi de sizden öncekileri de bir araya toplamışızdır.
39. (Kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi!
41. Güzel ahlaklılar ise gölgeler altında ve pınar başlarındadırlar.
42. Canlarının çektiği meyveler arasındadırlar.
43. Yaptıklarınıza karşılık olarak afiyetle yiyin için!
44. İşte biz iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.
45. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
46. Yiyiniz, faydalanınız biraz! Gerçek şu ki sizler suçlusunuz!
48. Onlara: "Rükû edin!" denildiği zaman rükû etmezler.
50. Artık onlar bundan sonra hangi söze inanacaklar?
1. Onlar birbirlerine hangi şeyden soruyorlar?
2. O büyük haberden mi?
3. Ki onlar, bunun üzerinde anlaşmazlığa düşüyorlar.
4. Hayır! İleride bilecekler.
5. Hayır hayır! Onlar ileride bilecekler.
6. Biz yeryüzünü bir döşek yapmadık mı?
7. Dağları da birer kazık yapmadık mı?
8. Sizi çift çift yarattık.
9. Uykunuzu bir dinlenme yaptık.
10. Geceyi bir bürgü yaptık.
11. Gündüzü ise geçiminize elverişli kıldık.
12. Üstünüzde yedi sağlam gök bina ettik.
13. (Göğe) ışık saçan bir kandil astık.
14. Sıkışan bulutlardan şarıl şarıl su indirdik.
15. Ki o su ile daneler ve bitkiler çıkaralım.
16. Ve dalları birbirine geçmiş bahçeler.
17. Şüphesiz ki o hüküm günü belirlenmiş bir zamandır.
18. Sur'a üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz.
19. O gün gökyüzü açılır ve kapı kapı olur.
20. Dağlar yürütülür, bir serap olur.
21. Şüphesiz ki Cehennem gözetleme yeridir.
22. Azgınların dönüp varacakları yerdir.
23. Onlar orada sonsuz çağlar boyunca kalacaklardır.
24. Orada ne bir serinlik, ne de içilecek bir şey tatmazlar.
25. Yalnız kaynar su ve irin içerler.
26. Yaptıklarına uygun bir karşılık olarak.
27. Çünkü onlar hesaba çekileceklerini beklemiyorlardı.
28. Ve âyetlerimizi de tamamen yalan sayıyorlardı.
29. Oysa biz her şeyi bir kitapta yazıp saymıştık.
30. Tadın azabı! Biz sizin azabınıza ancak azap katarız.
31. Şüphesiz ki güzel ahlaklılar için kurtulma yeri vardır.
32. Bahçeler ve bağlar.
34. Ve dolu dolu kadehler vardır.
35. Orada ne boş bir lâf işitirler, ne de yalan.
36. Sahibinin katından bir karşılık, yeterli bir bağış olarak.
37. TANRI; göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Sahibidir. TANRI mutlak rahmet sahibidir. O gün (TANRI izin vermeden) TANRI'ya hitapta bulunmaya aslâ güçleri yetmez.
38. O gün Ruh (Cebrâil) ve melekler saf saf olup dizilirler. TANRI'nın izin verdiklerinden başka hiç kimse konuşamaz. Konuşan da ancak doğruyu söyler.
39. İşte bu hak olan gündür. Artık dileyen Sahibine ulaşan bir yol tutar.
40. Biz sizi pek yakında gelecek bir azap ile uyardık. Kişi o gün kendi elleriyle işlediklerine bakar. O gün inanmayanlar: "Ah ne olurdu, ben toprak olaydım!" der.
 1. Andolsun (canları boğarcasına) söküp çıkaranlara!
2. Andolsun (inananların canlarını) yavaşça çekenlere!
3. Yüzüp yüzüp gidenlere andolsun!
4. Yarıştıkça yarışanlara andolsun!
5. Böylelikle işleri idare edenlere andolsun!
6. O gün o sarsıntı sarsar.
7. Peşinden bir diğeri gelir.
8. O gün kalpler korkudan titrer.
9. Gözler horlanma alçalır.
10. Diyorlar ki: "Öldükten sonra biz dünyadaki ilk halimize mi döndürüleceğiz?"
11. "Ufalanmış kemikler haline geldiğimiz zaman mı?"
12. Dediler ki: "Eğer öyle ise bu, çok ziyanlı bir dönüştür."
13. Doğrusu o, ancak bir haykırıştır.
14. Bir de görürsün ki onlar (diri olarak) düz bir yerin yüzündedirler.
22. Sonra arkasını dönüp koştu.
23. Derhal (adamlarını) topladı ve onlara bağırdı:
24. "Ben sizin en yüce sahibinizim!" dedi.
25. TANRI da onu dünya ve ahiret azabı ile yakalayıverdi.
26. Şüphesiz ki bunda, korkan kimse için bir ibret vardır.
27. Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu TANRI bina etti.
28. Onun boyunu TANRI yükseltti, sonra onu bir düzene koydu.
29. Gecesini kararttı, gündüzünü aydınlık yaptı.
30. Bundan sonra da yeryüzünü döşedi.
31. Ondan suyunu ve otlağını çıkardı.
32. Dağları dikti.
33. Sizin ve hayvanlarınızın faydalanması için.
34. Her şeyi altüst eden o en büyük felâket geldiği zaman.
35. O gün insan neyin peşinden koşmuş olduğunu, ne uğurda çalıştığını anlar.
36. Cehennem her bakanın göreceği şekilde gösterilir.
37. Kim ki azgınlık edip haddi aşarsa,
38. Ve dünya hayatını ahirete tercih ederse,
39. Muhakkak ki o alevli ateş onun varacağı yerin tâ kendisidir.
40. Sahibinin huzurunda durmaktan korkan ve nefsini arzu-istekten alıkoyan kimseye gelince,
41. Şüphesiz ki Cennet onun varacağı yerin tâ kendisi olacaktır.
42. Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar.
43. Sende ona âit bilgi yoktur ki anlatasın.
44. Onun bilgisi Sahibine âittir.
45. Sen ancak ondan korkacak olan kimselere o tehlikeyi haber verensin.
46. Onlar o kıyameti gördükleri gün, sanki dünyada bir akşamdan veya kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar.
 11. Kitap bir öğüttür.
12. Dileyen ondan öğüt alır.
13. O, çok şerefli sayfalardadır.
14. Yüceltilmiş ve tertemiz kılınmıştır.
15. Kâtip (melek) lerin elleriyle (yazılmıştır).
16. Ki o kâtipler kıymetli ve güvenilirdirler.
17. Kahrolası insan! Ne kadar da nankör!
18. Onu yaratan hangi şeyden yarattı?
19. Onu spermdan yaratıp (aşamalardan geçirerek) şekil verdi.
20. Sonra ona tutacağı yolu kolaylaştırdı.
21. Sonra onu öldürür ve kabre koyar.
22. Daha sonra istediği zaman onu bir daha diriltir.
23. Hayır! Doğrusu insan, henüz TANRI'nın emrettiğini yapmadı.
24. İnsan yediğine bir baksın!
25. Doğrusu biz suyu bol bol indirdik.
26. Sonra toprağı iyice yardık.
27. Orada taneler (hububat) bitirdik.
28. Üzümler ve yoncalar.
29. Zeytinler ve baklagiller.
30. İri ve sık ağaçlı bahçeler.
31. Meyveler ve çayırlar.
32. Kendinize ve hayvanlarınıza geçimlik olması için.
33. Çarpınca kulakları sağır eden o gürültü geldiği zaman!
34. Kişi o gün kardeşinden kaçar.
35. Anasından ve babasından.
36. Karısından ve oğullarından.
37. O gün, herkesin kendine yeter derdi vardır.
38. O gün bir takım yüzler vardır, parıl parıldır.
39. Gülmekte ve sevinmektedirler.
40. O gün bir takım yüzler vardır, üzerini toz kaplamıştır.
41. Karanlıklar örtmüştür.
42. İşte inanmayanlar, hainler bunlardır.
 1. Güneş köreltildiği zaman zaman.
2. Yıldızlar bulanıklaşıp döküldüğü zaman.
3. Dağlar yürütüldüğü zaman.
4. Gebe develer kendi başlarına terk edildiği zaman.
5. Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman.
6. Denizler kaynatıldığı zaman.
7. Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiği zaman.
8. Diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman.
9. Hangi günahtan ötürü öldürüldüğü.
10. Amel defterleri açıldığı zaman.
11. Gök yerinden koparıldığı zaman.
12. Cehennem alevlendirildiği zaman.
13. Cennet yaklaştırıldığı zaman.
14. Kişi önceden ne hazırladığını bilecektir.
15. Hayır! (Gündüz) kaybolan yıldızlara andolsun!
16. (Gece) ortaya çıkıp gözükenlere.
17. Kararmaya yüz tuttuğu zaman geceye andolsun!
18. Ağarmaya başladığında sabaha andolsun!
19. Şüphesiz ki bu (Kitap), çok şerefli bir Elçinin (getirdiği) sözdür.
20. O Elçi güçlüdür, Arş'ın sahibi katında itibarlıdır.
21. Orada kendisine uyulandır, güvenilen bir Elçidir.
22. Arkadaşınız aslâ deli değildir.
23. Andolsun ki onu apaçık ufukta görmüştür.
24. O (Peygamber), gayb haberlerini vermede aslâ cimri değildir.
25. Bu Kitap, kovulmuş şeytanın sözü değildir.
26. O halde nereye gidiyorsunuz?
27. O, âlemler için bir öğüttür.
28. İçinizden dosdoğru bir yola gitmek isteyenler için.
29. Âlemlerin Sahibi olan TANRI istemedikçe siz isteyemezsiniz.
 1. Gök yarıldığı zaman.
2. Yıldızlar (dökülüp) saçıldığı zaman.
3. Denizler (akıtılıp) birbirine karıştığı zaman.
4. Ve kabirlerin içi dışına çıkarıldığı zaman.
5. Herkes (yapıp) gönderdiklerini ve (yapmayıp) geride bıraktıklarını bilecektir.
6. Ey insan! Engin lütuf sahibi olan TANRI'ya karşı seni aldatan (ve isyana sürükleyen) nedir?
7. TANRI ki, seni (yoktan) yarattı, düzenledi, ölçülü bir biçim verdi.
8. İstediği şekilde seni geliştirdi.
9. Hayır, hayır! Doğrusu siz dini yalanlıyorsunuz.
10. Oysa üzerinizde gözetleyici (melek)ler vardır.
11. Çok şerefli kâtipler.
12. Ne yaptıklarınızı bilirler.
13. İyiler hiç şüphesiz ki nimet içindedirler.
14. Kötüler de Cehennemdedirler.
15. Hesap günü oraya girerler.
16. Onlar oradan bir daha da ayrılamazlar.
17. Hesap gününün ne olduğunu bilir misin?
18. Nedir acaba o hesap günü?
19. O gün kimsenin kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı gündür! O gün emir yalnız TANRI'ya âittir.
 1. Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline!
2. Onlar ki insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman ölçüyü tam yaparlar.
3. Kendileri onlara bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik yaparlar.
4. Onlar bir daha diriltileceklerini sanmıyorlar mı?
5. Büyük bir gün için.
6. O gün insanlar âlemlerin Sahibinin huzurunda elpençe dururlar.
7. Gerçek şu ki, kötülük yapanların yazısı Siccîn'dedir.
8. Siccîn'in ne olduğunu bilir misin?
9. O, amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır.
10. O gün, yalanlayanların vay haline!
11. Onlar ki hesap gününü yalanlarlar.
12. Onu ancak haddi aşan (hükümleri çiğneyen) ve günaha dalan kimseler yalanlar.
13. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masalları!" der.
14. Hayır! Onların kazanmakta oldukları kötülükler kalplerini paslandırıp körletmiştir.
15. Hayır! Muhakkak ki onlar o gün Sahiplerini görmekten mahrum kalacaklardır.
16. Sonra onlar muhakkak Cehenneme gireceklerdir.
17. Sonra da onlara: "İşte yalanlayıp durduğunuz şey budur!" denilecektir.
18. Şüphesiz ki, iyilerin yazısı İlliyyin'dedir.
19. İlliyyin'in ne olduğunu bilir misin?
20. O, amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır.
21. TANRI'ya yakın olanlar ona şâhit olurlar.
22. Şüphesiz ki iyiler nimet cennetindedirler.
23. Koltuklar üzerinde etrafı seyrederler.
24. Yüzlerinde nimetin ve mutluluğun sevincini görürsün.
25. Kendilerine ağzı kapalı, mühürlü saf bir içki içirilir.
26. Sonunda misk kokusu bırakır. Yarışanlar bunun için yarışsınlar, (imrenenler buna imrensinler).
27. Onun karışımı Tesnim'dendir.
28. Bu öyle bir pınardır ki, ondan sadece TANRI'ya yakın olanlar içer.
29. Suçlular inananlara gülerlerdi.
30. Yanlarından geçtikleri zaman birbirlerine göz kırparlardı.
31. Kendi taraftarlarının yanına döndükleri zaman da inananlarla alay etmenin zevkini tadarlardı.
32. İnananları gördüklerinde: "Bunlar sapık insanlar!" derlerdi.
33. Oysa kendileri inananlara gözcü olarak gönderilmemişlerdi.
34. İşte bugün de inananlar o inanmayanlara gülerler.
35. Tahtlar üzerinde (onların halini) seyrederler.
36. "O inanmayanların yaptıkları şeylerin karşılığı verildi mi?" diye.
 1. Gök yarıldığı,
2. Sahibini dinleyip TANRI'ya yaraşır şekilde boyun eğdiği zaman.
3. Yer uzatılıp düzlendiği,
4. İçinde bulunanları dışarı atıp boşaldığı,
5. Sahibini dinleyip TANRI'ya yaraşır şekilde boyun eğdiği zaman.
6. Ey insan! Şüphe yok ki sen Sahibine doğru çaba göstermektesin ve sonunda Sahibine varacaksın.
7. Kimin kitabı sağından verilirse,
8. Onun hesabı pek kolay görülecektir.
9. Ve sevinçli olarak âilesine dönecektir.
10. Kimin de kitabı arkasından verilirse,
11. O da: "Mahvoldum!" diye bağıracaktır.
12. Ve o alevli ateşe girecektir.
13. Çünkü o dünyada, âilesi arasında pek şımarıktı.
14. Çünkü o bir daha dirilip Sahibine dönmeyeceğini sanmıştı.
15. Hayır! Gerçekten Sahibi onu görüyordu.
16. Ant olsun şafak vaktine!
17. Ant olsun geceye ve derleyip topladığı şeylere!
18. Ant olsun dolunay haline geldiğinde aya!
19. Ki, şüphesiz siz tabakadan tabakaya (halden hale) geçeceksiniz.
20. Böyleyken onlara ne oluyor da biat etmiyorlar?
21. Onlar kendilerine Kıtap okununca secde de etmezler.
22. Hayır! O inanmayanlar yalanlıyorlar.
23. Halbuki TANRI onların gizlediklerini çok iyi bilir.
24. Elçi'm! Onlara acı azabı müjdele.
25. Biat edip güzel ahlaklı amel işleyenler başkadır. Onlar için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.
 1. Andolsun burçlar sahibi gökyüzüne!
2. Andolsun vaad olunan o güne!
3. Andolsun şâhitlik yapana ve şâhitlik edilene!
4. Kahrolsun o hendeğin sahipleri!
5. Tutuşturulmuş o ateşin.
6. Hani onlar o ateşin başına oturmuşlardı.
7. İnananlara yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
8. O inananlara kızmalarının sebebi de sadece mutlak "Saygı ve Erdem" sahibi olan TANRI'ya biat etmeleri idi.
9. Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) TANRI'nındır ve TANRI her şeye şâhittir.
10. İnanmış erkek ve kadınlara fitne yoluyla işkence edip, sonra tevbe etmeyenlere cehennem azabı vardır ve onlar için yangın azabı vardır.
11. Biat edip de güzel ahlaklı ameller işleyenlere ise, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.
12. Şüphesiz ki Sahibinin yakalaması çok şiddetlidir.
13. Bilin ki TANRI, ilk olarak yaratır ve yineler.
14. TANRI, mutlak bağışlayandır, mutlak sevgi sahibidir.
15. Şerefli Arş'ın sahibidir.
16. İstediğini mutlaka yapandır.
17. Orduların haberi sana gelmedi mi?
18. Firavun ve Semud ordularının.
19. Hayır! O inanmayanlar yalanlayıp dururlar.
20. Oysa TANRI onları arkalarından kuşatmıştır.
21. Hayır! O şerefli bir Kitap'tır.
22. Kader ve kayıttadır.
 1. Andolsun göğe ve Târık'a!
2. Târık'ın ne olduğunu sana ne bildirdi?
3. O, karanlığı delen bir yıldızdır.
4. Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde bir koruyucu, bir gözetleyici bulunmasın.
5. İnsan neden yaratıldığına bir baksın!
6. Atılıp dökülen bir sudan yaratıldı.
7. O su erkeğin sulbü (belkemiği) ile kadının göğüs kemikleri arasından çıkar.
8. TANRI'nın onu yeniden döndürmeye elbette gücü yeter.
9. O günde ki bütün gizli sırlar meydana çıkar.
10. İnsanın o gün gücü kuvveti de, yardımcısı da yoktur.
11. Dönüp dolaşan (döndürümlü olan) göğe andolsun ki!
12. Ve yarılan yere andolsun ki!
13. Şüphesiz ki bu Kitap (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür.
14. O aslâ bir eğlence değildir.
15. Onlar (onu iptal etmek için) bir tuzak kuruyorlar.
16. Ben de bir tuzak kurmaktayım, (hilelerine karşılık vereceğim).
17. Hele sen o inanmayanlara mühlet ver, (onları biraz kendi hallerine bırak!).
 1. Mutlak kudret sahibi TANRI'nın şanını vasıfları ile an!
2. TANRI ki yaratıp düzene koymuştur.
3. Her şeyi plânlayıp doğru yolu göstermiştir.
4. Sahibin ki topraktan yeşillikleri çıkarmıştır.
5. Sonra da onu kupkuru siyah bir çöpe çevirmiştir.
6. Elçi'm! Seni okutacağız da hiç unutmayacaksın.
7. Ancak TANRI'nın istediği hariç. Şüphesiz ki TANRI, açığı da , gizliyi de bilir.
8. Seni en kolaya başarılı yapacağız.
9. Faydalı olacaksa öğüt ver.
10. TANRI'dan korkan öğüt alacaktır.
11. Kötü olan ise ondan kaçınacaktır.
12. O kimse en büyük ateşe girecektir.
13. O ateşin içinde ne ölür ne de yaşar.
14. Temizlenen kurtulmuştur.
15. Sahibini anıp namaz kılan.
16. Fakat siz dünya hayatını (ahirete) tercih ediyorsunuz.
17. Halbuki ahiret hayatı daha hayırlı ve daha süreklidir.
18. Doğrusu bu hükümler ilk hikayelerde vardır.
19. İbrahim ve Musa'nın hikayelerinde.
 1. Her şeyi sarıp kaplayacak olan o felâketin haberi sana geldi mi?
2. Bir takım yüzleri o gün aşağılanma bürünmüştür.
3. Çalışmış fakat boşuna yorulmuştur.
4. Kızışmış ateşe girerler.
5. Kızgın bir kaynaktan içirilirler.
6. Zehirli ve dikenli bir bitkiden başka yiyecekleri yoktur.
7. O ne besler, ne de açlığı giderir.
8. O gün bir takım yüzler vardır ki nimet içinde mutludurlar.
9. Çalışmalarından ötürü hoşnutturlar.
10. Onlar yüksek bir Cennettedirler.
11. Orada hoşa gitmeyen boş bir söz dahi işitmezler.
12. Orada akıcı bir kaynak vardır.
13. Orada yükseltilmiş tahtlar vardır.
14. Önlerine konulmuş kadehler vardır.
15. Sıra sıra dizilmiş yastıklar.
16. Serilmiş yumuşak tüylü nefis halılar.
17. Develere bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmış?
18. Göğün nasıl yükseltildiğine?
19. Dağların nasıl dikildiğine?
20. Yeryüzünün nasıl yayıldığına?
21. Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin.
22. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.
23. Ancak kim yüz çevirir ve inkâr ederse,
24. TANRI onu en büyük azap ile cezalandırır.
25. Doğrusu onların dönüşü bizedir.
26. Sonra onların hesabını görmek de bize âittir.
 1. Andolsun tan vaktine.
3. Yaratılmış her şeye.
4. Her şeyi karanlığı ile örttüğü o hoş zaman da  geceye.
5. Bunlarda elbette akıl sahibi için birer ant değeri vardır, değil mi?
6. Görmez misin Sahibin nasıl yaptı Âd'e?
7. Sütunlar sahibi İrem'e?
8. Ki, onun şehirler içinde bir benzeri yaratılmamıştı.
9. Vâdide kayaları oyan Semud halkına.
10. Kazıklar sahibi Firavun'a neler yaptı?
11. Zira onların hepsi memleketlerinde azgınlık ettiler.
12. Bulundukları yerlerde bozgunculuğu çoğalttılar.
13. Bundan dolayı Sahibin de üzerlerine azab kırbacını çarpıverdi.
14. Çünkü Sahibin her an gözetlemededir.
17. Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmezsiniz.
18. Yoksulu yedirmek için birbirinizi teşvik etmezsiniz.
19. Size kalan mirası haram helâl demeyip alabildiğine yiyorsunuz.
20. Malı pek çok seviyorsunuz.
21. Hayır! Yer sallanıp parça parça dağıldığı zaman.
22. Sahibin geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman.
23. O gün cehennem de getirilir, kullar yaptıklarını birer birer hatırlar, fakat artık hatırlamanın kendisine ne faydası var?
24. (İşte o zaman kullar): "Ah ne olurdu, keşke bu hayatım için önceden bir şeyler yapıp gönderseydim!" der.
25. O gün TANRI'nın yapacağı azap gibi hiç kimse azap edemez.
26. TANRI'nın vuracağı bağı kimse vuramaz.
27. Ey huzura eren nefs!
28. Dön Sahibine! Sen TANRI'dan râzı, TANRI senden râzı olarak.
29. Haydi gir kullarımın içine!
30. Gir Cennetime!
 1. Bu beldeye yemin ederim ki!
2. Sen bu beldede oturmaktasın.
3. Babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki!
4. Biz insanı zorluklar içinde yarattık.
5. O hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
6. "Yığın yığın mal harcayıp tükettim." diyor.
7. O hiç kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?
8. Biz ona iki göz vermedik mi?
9. Bir dil ve iki dudak.
10. Biz ona (doğru ve eğri olmak üzere) iki de yol göstermedik mi?
11. Fakat o, sarp geçidi geçmeye katlanamadı.
12. Sarp geçidin ne olduğunu bilir misin?
14. Veya (kıtlık gibi) açlık duyulan bir günde yemek yedirmektir.
15. Hısım sayılan bir yetime.
16. Yahut da yere serilmiş (bitkin, kimsesiz) bir yoksula.
17. Sonra biat edenlerden olmak, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden, merhametlilerden olmayı tavsiye edenlerden olmaktır.
18. İşte bunlar doğru tarafta yerlerini alan doğruculardır.
19. Âyetlerimizi inkâr edenler ise, işte onlar yanlış tarafta yerlerini alan küfrün adamlarıdır.
20. Üzerlerine kapıları kapanmış bir ateş vardır.
 1. Andolsun güneşe ve aydınlığına!
2. Ardından gelmekte olan aya!
3. Güneşi ortaya çıkaran gündüze andolsun!
4. Onu örten geceye.
5. Gökyüzüne ve onu bina edene.
6. Yere ve onu döşeyene.
7. Her bir nefse ve onu düzenleyene.
8. Sonra da ona isyanını ve itaatını ilham edene andolsun ki!
9. Nefsini tertemiz yapıp arındıran huzur bulmuş, kurtulmuştur.
10. Onu kirletip örten kişi ise elbette ziyana uğramıştır.
 1. Kararıp ortalığı bürüdüğü zaman geceye andolsun!
2. Açılıp ağardığı zaman gündüze andolsun!
3. Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki:
4. Ey insanlar! Doğrusu sizin çalışmalarınız çeşit çeşittir.
5. Kim ki verir, (cimrilikten sakınır) TANRI'dan korkarsa,
6. Ve o en güzeli (TANRI Yeganedir, mutlak yaratandır) onaylarsa,
7. Biz de ona kolay olanı hazırlarız, (hayra karşı tatlı bir arzu veririz).
8. Fakat kim de cimrilik edip, TANRI'nın koruması ve yardımına muhtaç olmadığını düşünürse,
9. O güzel kelimeyi umursamayıp, yalanlarsa,
10. Biz de ona en güç olanı kolaylaştırırız, (iyilik-güzelliğe karşı bir isteksizlik veririz).
11. Çukura yuvarlandığı zaman malı ona hiçbir fayda sağlamaz.
12. Doğru yola iletmek sadece bizim işimizdir.
13. Şüphesiz ki son da ilk de (ahiret de dünya da) bizimdir.
14. Ben sizi alevler saçan bir ateşe karşı uyardım.
15. O ateşe ancak zalim kimse girer.
16. Yalanlayan ve yüz çeviren.
17. O en güzel ahlaklı olan kimse ondan uzak tutulur.
18. O ki temizlenip arınmak üzere malını iyilik-güzelliğe verir.
19. Onda hiç kimseye verilecek bir minnet borcu yoktur.
20. (Verdiğini) TANRI'nın rızâsını kazanmak için verir.
21. Yakında kendisi de (TANRI'nın verdiği nimetle) râzı olacaktır.
 1. Kuşluk vaktine andolsun!
2. Durgunlaştığı zaman geceye andolsun!
3. Sahibin seni bırakmadı ve darılmadı.
4. Andolsun ki senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.
5. Sana Sahibin, sen râzı oluncaya kadar verecek.
7. Sen bilmezken doğru yola eriştirmedi mi?
8. Seni fakir bulup zengin etmedi mi?
9. Sakın yetime kahretme!
10. Bir şey isteyeni reddetme!
11. Ve Sahibinin nimetini anlat!
 1. Biz senin göğsünü açmadık mı?
2. Üzerinden yükünü atmadık mı?
3. Ki o yük, ağırlığından dolayı belini bükmüştü.
4. Senin şânını yükseltmedik mi?
5. Şüphesiz ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
6. Evet her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
7. İşlerinden boşaldığın vakit, yeniden çalış ve yorul.
8. Ve Sahibine yönel.
1. İncire ve zeytine andolsun ki!
2. Sinâ dağına andolsun ki!
3. Bu güvenilir şehre andolsun ki!
4. Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.
5. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.
6. Fakat inanıp güzel ahlaklı ameller işleyenler için bitmez tükenmez bir mükâfat vardır.
7. Artık bütün bunlardan sonra hangi şey sana dini yalanlatabilir?
8. TANRI, yarattığı hüküm verenlere karşı en güzel hüküm veren değil midir?
 1. Mutlak yaratan Sahibine şükret. Oku!
2. TANRI, insanı kan pıhtısından yarattı.
3. Oku! Sahibin sonsuz lütuf sahibidir.
4. TANRI ki, kalemle (yazı yazmayı) öğretti.
5. İnsana bilmediğini TANRI öğretti.
6. Gerçek şu ki, insan azgınlık eder.
7. Kendini zengin (kendi kendine yeterli) gördüğü için.
8. Şüphesiz ki dönüş Sahibinedir.
9. Men edeni gördün mü?
10. Namaz kılarken bir kulu.
11. Gördün mü? Ya o kul doğru yolda ise?
12. Veya güzel ahlakı emrediyorsa?
13. Gördün mü? O (meneden, Peygamber'i) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa?
14. TANRI'nın daima kendini görmekte olduğunu bilmiyor mu o?
15. Hayır! Eğer bundan vazgeçmezse, yemin olsun ki onu perçeminden tutup sürükleriz.
16. Yalancı, günahkâr perçeminden!
17. O hemen gidip meclisini (taraftarlarını) çağırsın.
18. Biz de zebânileri çağıracağız.
19. Hayır! Ona itaat etme, Sahibine secde et ve yaklaş!
 1. Geçmiş kitap halkından ve inanmayanlardan inkâr edenler, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürlerinden) ayrılacak değillerdi.
2. (O apaçık delil) TANRI tarafından gönderilmiş, tertemiz sayfaları okuyan bir Peygamberdir.
3. O sayfalarda en doğru hükümler vardır.
4. Kendilerine kitap verilenler, onlara apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.
5. Oysa kendilerine, dini yalnız TANRI'ya adayarak, TANRI'yı tek anarak, TANRI'ya kulluk etmeleri, namaz kılmaları, zekât vermeleri emredilmişti. Bu dimdik ayakta duran bir dindir.
1. Yer müthiş bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman!
2. Yer bütün ağırlığını dışarıya çıkardığı zaman.
3. İnsanın: "Buna ne oluyor?" dediği zaman!
4. İşte o gün yer,olacakları haber verir.
5. Çünkü Sahibin ona anlatmasını emretmiştir.
6. O gün insanlar, yaptıklarının kendilerine gösterilmesi için gruplar halinde (TANRI'nın hükmüne) çıkarlar.
7. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onun mükâfatını görür.
8. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onun cezasını görür.
 1. Andolsun o koştukça koşanlara!
2. Kıvılcımlar saçanlara!
3. Sabahleyin akına çıkanlara!
4. Orada tozu dumana katanlara!
5. O toz duman içinde bir topluluğun ortasına dalanlara ant olsun ki!
6. Gerçekten insan Sahibine karşı çok nankördür.
7. Ve kendisi de buna şâhittir.
8. Doğrusu o, mal sevgisine aşırı derecede düşkündür.
9. O bilmez mi ki kabirlerde olanların diriltilip dışarı atılacağı zamanı?
10. Kalplerde olanların da ortaya konulacağı zamanı?
11. Şüphesiz ki Sahipleri onların her şeyinden haberdardır.
 1. Çarpacak olan felâket!
2. Nedir o çarpacak olan felâket?
4. O gün insanlar ateşe çarpıp dökülen pervaneler gibi olur.
5. Dağlar atılmış renkli yün gibi olur.
6. Kimin tartıları ağır gelirse,
7. O hoş bir hayat içinde olacaktır.
8. Kimin de tartıları hafif gelirse,
9. Onların varacakları yer kızgın ateştir.
 1. Çoklukla öğünmek sizi o derece oyaladı ki,
2. Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.
3. Hayır! Yakında bileceksiniz!
4. Hayır, hayır! Yakında bileceksiniz!
5. Hayır! Eğer kesin bir bilgi ile bilseydiniz!
6. Andolsun ki Cehennemi mutlaka göreceksiniz.
7. Andolsun ki yine onu bizzat baş gözü ile göreceksiniz!
8. Nihayet o gün dünyada kazanıp harcadığınız nimetlerden elbette hesaba çekileceksiniz.
 1. Asra, Peygamberlik devrine veya ikindi namazına ant olsun ki!
2. İnsan çalışmalarında hüsran içindedir.
3. Ancak inanıp güzel ahlaklı amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler hariç.
  Şüphesiz bu kimseler sonsuz mutluluğa ulaşacak kimselerdir.
 1. Haksız yere arkadan çekiştirip yüze karşı eğlenmeyi ve ayıplamayı âdet edinen herkesin vay haline!
2. O ki, mal toplamış ve onu birdaha birdaha saymıştır.
3. Malının kendisini ebedi kılacağını zanneder.
4. Hayır! Andolsun ki o, TANRI'nın tutuşturulmuş ateşine atılacaktır.
7. Onun acısı yüreklere kadar çöker.
8. O ateş, onların üzerine kapatılacaktır.
9. Uzun sütunlara bağlı oldukları halde.
 1. Elçi'm! Dini yalanlayanı gördün mü?
2. Yetimi itip kakan odur.
3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez.
4. Yazıklar olsun o namaz kılanların haline!
5. Ki onlar kıldıkları namazın sonuçlarını ummazlar.
6. Onlar gösteriş yaparlar.
7. Zekâtı da menederler.
 1. Elçi'm! Gerçekten biz sana tükenmeyen pek çok nimet vermişizdir.
2. Öyleyse Sahibin yolunda namaz kıl, kurban kes.
3. Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan dil uzatan kimsedir.
 1. De ki: Ey inanmayanlar!
2. Ben sizin taptıklarınıza tapmam.
3. Benim taptığıma da siz tapmazsınız.
4. Ben de sizin taptığınıza aslâ tapacak değilim.
5. Benim taptığıma da sizler tapmıyorsunuz.
6. Sizin dininiz size, benim dinim banadır.
 1. Elçi'm! TANRI'nın yardımı ve zafer günü geldiğinde,
2. Ve insanların akın akın dalga dalga TANRI'nın dinine girdiklerini gördüğünde,
3. Hemen Sahibine yönel. Şükür ile TANRI 'yı an ve TANRI'dan af dile. Çünkü TANRI, tevbeleri daima kabul edendir.
 1. De ki: TANRI Yeganedir.
2. Her şey TANRI'ya muhtaç, TANRI hiçbir şeye muhtaç değildir.
3. Doğurmamış, doğurulmamıştır.
4. Hiçbir şey TANRI'nın dengi ve benzeri değildir.
 1. De ki: Sabahın Sahibine sığınırım.
2. Yaratıkların şerrinden.
3. Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden.
4. Düğümleri üfürüp büyü yapan büyücülerin şerrinden.
5. Kıskandığı zaman kıskancın şerrinden.
 1. De ki: Sığınırım mutlak hüküm sahibine.
3. Yaratılmışların TANRI'sına.
4. O sinsi vesvesecinin (şeytanın) şerrinden.
5. Ki o, kulların göğüslerine hep vesvese verir.
Zekat zengin olanların üzerine farzdır.
Malınızın; bankalnın %3 faiz ile bir yıl sürede aradaki farkı kapatacağı kadarı, TANRI'nın size emrettiği zekat payıdır.
Zekat inananların malıdır ve inananlara (durumu iyi olmayanlara) harcanır.
Bunun dışında her yıl kazancınızın %3 faizle bankanın 1 ayda açığınızı kapatacağı rakam TANRI'nın size emrettiği zekat payıdır.
İsa'nın havarilerinden bir hain, İsa'nın yerini onu yakalamak için gönderilen askerlere gösterdi.
İsa, TANRI'nın daha önceden kendisine vefat ettirileceğini bildirmesiyle teslim oldu.
Ertesi gün mahkeme kuruldu ve hakim sonuç için İsa'nın akıbetini halkın hükmüne bıraktı.
Halkın kararı ile İsa'yı çermıha gerdiler ve TANRI orada kulunun canını teslim aldı.
Arkasından Muhammed'i gönderdi ve onunla kullrını uyardı.
2 notes · View notes
barkoturktv · 5 years
Text
Kılıçdaroğlu: Evlat üzerine titreyen bir annenin acısını paylaşmak hepimizin ortak görevi
Tumblr media
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Diyarbakır'da çocukları dağa kaçırılan annelerinin oturma eylemine ilişkin, "Evlat üzerine titreyen bir annenin acısını paylaşmak hepimizin ortak görevidir. Hepsinin derdine el birliğiyle çözüm üreteceğiz." dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezi'nde Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyeleriyle bir araya geldikten sonra, Parti Meclisi (PM) toplantısı öncesi açıklamalarda bulundu. İyi yönetilmeyen, savrulan bir Türkiye gerçeğinin olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, bu bağlamda herkese ciddi sorumluluklar düştüğünü vurguladı.
Tumblr media
Dünya Paralimpik Yüzme Şampiyonası'nda milli sporcu Sümeyye Boyacı'nın, dünya ikincisi olduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Azmi ve kararlılığı, eğer insan inanırsa hangi sonuçları elde edebileceğini Sümeyye kardeşimiz bize gösterdi. Biz CHP olarak, bütün üyelerimiz adına kendisine şükran borçluyuz, yürekten teşekkür ediyoruz. Bayrağımız göndere çekildi, İstiklal Marşı okundu ve herkes saygı duruşunda bulundu. Bunun verdiği katkıyı sıradan hiçbir kişi veremez." diye konuştu. Sadece insanların değil, toplumların anılarında da derin acıların bulunduğunu, bunlardan birisinin de 12 Eylül olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, 12 Eylül öncesi ve sonrasında çok kişinin hayatını kaybettiğini anımsattı. Kılıçdaroğlu, 12 Eylül'de CHP'lilerden de çok kişinin hayatını kaybettiğini ifade ederek, PM Üyesi Tekin Bingöl'ün CHP'li olup da hayatını kaybedenlerle ilgili özel bir araştırma yapıp bir kitapçık hazırladığını anlattı. Terör dolayısıyla hayatını kaybeden CHP'liler arasında Anadolu'nun değişik yerlerinde yaşam mücadelesi veren insanların olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, hayatını kaybedenleri rahmet ve saygıyla andı. CHP'nin kavgadan, gerilimden uzak, herkesi kucaklayan, kimseyi ötekileştirmeyen, her insana saygı duyulan, sorunları ve çözümleri dile getiren yeni bir siyaset anlayışını Türkiye'ye getirmek istediğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, bilgiye dayalı eleştirinin önemine işaret etti. "Vatandaş bilmeli ki CHP bir konuda bir eleştiri getiriyorsa, mutlaka bunun bir gerekçesi vardır. Eğer CHP, Anayasa Mahkemesine başvuruyorsa, vatandaş düşünmeli, bir şey var ki burada CHP Anayasa Mahkemesi'ne gidiyor." diyen Kılıçdaroğlu, Türkiye'de yaşayan insanların, Cumhuriyetin, demokrasinin çıkarı için hak ve hukuk yolu aradıklarının altını çizdi. "Şehitler 82 milyonun onurudur" Kılıçdaroğlu, hiç kimsenin ötekileştirilmemesi gerektiğinin önemine işaret ederek, "Beraber yaşıyorsak, aynı bayrağın altındaysak, aynı vatanda yaşıyorsak, aynı havayı teneffüs ediyorlar, bu ülkenin caddelerinde, sokaklarında beraber geziyorsak niçin bir başkasını ötekileştirelim? Neden 'bizden olanlar ve olmayanlar' diye özel bir ayrım yapalım? Dolayısıyla bizim yeni siyaset felsefemizin özünde yatan bu, kimseyi ayrıştırmamak." dedi. İktidar sahiplerinin zaman zaman yaptığı ayrıştırmanın toplumu böleceğini, kutuplaştıracağını, bunun yanlış bir politika olduğunu belirten Kemal Kılıçdaroğlu, şunları söyledi: "Şehitler 82 milyonun onurudur. Hepimiz şehitlerimize ve şehit yakınlarımıza sahip çıkıyoruz. Onların haklarını korumak, onları baş tacı yapmak, onları bu ülkenin onuru haline getirmek hepimizin ortak görevidir. Şehit yakınlarına da toplumun her kesiminin saygı duyması gerektiğini defalarca dile getirdim ama şehitleri ve şehit yakınlarını 15 Temmuz'da şehit olanlar ve diğerleri diye ayırırsanız, bu topluma en büyük kötülüğü yapmış olursunuz. Şehit, şehittir. Bu ülkenin birliği ve bütünlüğü için hayatını vermiştir. Onu yetiştiren anneler, hepimiz için kutsal annelerdir. Nasıl ayrım yapabiliriz? Ama bu ayrımı yaptılar. Biz, buna karşı çıktık, 'yanlıştır' dedik. Biz buna karşı çıktık, 'Siz 15 Temmuz'u destekliyor musunuz?' dediler. Hayır, darbe girişimine karşı hep beraber mücadele ettik ama şehitler, gaziler arasında ayrım yaparsanız bu yanlıştır dedik." "Annelerin hakkı hukuku savunulmalı" "15 Temmuz'da tırnağı yaralananı gazi ilan edeceksiniz, vücudunda terör kurşunu taşıyan gaziyi 'gazi' ilan etmeyeceksiniz." diyen Kılıçdaroğlu, buna karşı çıktıklarının altını çizdi. Şimdi toplumun gündeminde annelerin olduğuna dikkati çeken Kılıçdaroğlu, anne için evladın çok değerli olduğunu dile getirdi. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, şimdi anneler arasında da bir ayrımın olduğunu vurgulayarak, "Cumartesi anneleri, Diyarbakır anneleri... Nasıl bir ayrım? Anne, annedir. Anne çocuğunu istiyor. Diyarbakır'daki anne de haklıdır, Cumartesi annesi de haklıdır. İkisi de çocuklarını istiyorlar." dedi. Diyarbakır'da bir annenin "Benim evladım geri gelmeyecek, inşallah sizin çocuğuz geri gelir." dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, bu tabloya bakıldığında annelerin hakkının ve hukukunun savunulması gerektiğinin altını çizdi. Cumartesi annelerinin 755 haftadır kimseye dokunmadan, kötü bir söz söylemeden, sadece fotoğraflarla "evlatlarının mezarını" görmek istediklerini belirten Kılıçdaroğlu, evlatları, terör örgütünce kaçırılan Diyarbakırlı annelerin de acılarının olduğunu, onların da evlatlarını istediğini söyledi. "Ayrıştırırsanız adalet kalmaz" Terör örgütünce kaçırılan çocukların kurtarılması gerektiğine işaret eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Biz, yetkili değiliz, elimizde yetki, güç yok. Yetki, güç sahibi olanlar, güçsüzlüklerini adeta itiraf etmek için gitmişler Diyarbakır anneleriyle beraber oturuyorlar. Sen bakansın kardeşim, sorunu çözecek olan sensin. Ne diye gidiyor oraya oturuyor? Sen çözeceksin kardeşim sorunu, acıyı çözeceksin. Senin görevin sorunu çözmek. Yetki, güç, imkan sende, ordu, polis, hakim, kaymakam, vali, general sende, Diyarbakır annesinin elinde ne var? Sadece bir feryat var, 'Oğlumu, evladımı istiyorum.' diyor. Şimdi anneleri de bölüyorlar. Acı olan bu, yazık, günah olan bu. Anne, annedir. Anne, insanlığın sürdürülebilirliğini sağlayan en önemli aktördür. Evlat üzerine titreyen bir annenin acısını paylaşmak da hepimizin ortak görevidir. Anneler arasında ayrım yapmak, bir grup anneyi ötekileştirip, bir grup anneyi kucaklamak doğru değildir. Hepsini kucaklayacağız. Hepsinin derdine el birliğiyle çözüm üreteceğiz. Bu işin iktidarı, muhalefeti yoktur ama güç iktidardadır. Sorunu çözecek olan iktidardır." İktidarın sorunları çözmek için vatandaştan oy istediğini dile getiren Kılıçdaroğlu, toplumun bölünmemesi, kutuplaştırılmamasının önemine işaret etti. "Ayrıştırırsanız, bölerseniz, gerginlik yaratırsanız, haksızlık yaparsanız ne olur? Adalet dediğimiz kavramın içi boşalır, adalet kalmaz. Hukuk dediğimiz kavramın içi boşalır, hukuk kalmaz." değerlendirmesini yapan Kılıçdaroğlu, aynı acıyı yaşayan birisine sevgiyle, bir başkasına öfkeyle yaklaşıldığında orada adaletin olmayacağını vurguladı. "Adaletsizlikte bir dünya rekoru" Hazreti Ali'nin "Devletin dini adalettir." dediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, devletin adaletsizliğin kaynağı olması durumunda, toplum vicdanının derin yaralar alacağının altını çizdi. Kılıçdaroğlu, adaleti yüceltmenin önemine işaret ederek, adaletsizliğin beslenmesi durumunda ciddi sorunların olacağını belirtti. Adaletsizliğin demokrasiyi, güçler ayrılığı ilkesini de aşındıracağını, adalete duyulan güvenin yerlerde sürünmesinden en büyük zararı vatandaşın göreceğini ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: "Düşünün, adaletin tepesindeki insanlar 'adalete olan güvenin yüzde 30'lara indiğini' söylüyorlar. İktidar sahiplerinin oturup düşünmesi lazım. Neden bu tablo ile biz karşı karşıyayız? Kim yönetiyor bu ülkeyi? Kim adaletsizliği besliyor? Kim adaletsizlikten yana politikalar izliyor. Kim toplumu ayrıştırıyor ve bölüyor? Biz, bu soruları sormak zorundayız. Bu, bizim hakkımız. Kimin adına? 82 milyon adına bu soruları sormak zorundayız. Bütün canlıların adalete ihtiyacı var. Bu kadar yüce bir kavramın içini hangi iktidar boşaltabilir? Boşalttılar. Bu bizim için büyük bir acıdır. Son 5 yılda uluslararası anketlerde, çalışmalarda, raporla da hukukun üstünlüğü konusunda Türkiye 50 basamak geriye gitti. Adaletsizlikte bir dünya rekoru. Nasıl olur da 50 basamak birden geriye düşersiniz? Demek ki adaletsizliği sadece bizim hakimler, savcılar, Yargıtay Başkanı ya da Cumhurbaşkanı Yardımcısı söylemiyor, bütün dünya Türkiye'de bir 'adaletsizlik olduğunu' söylüyor." "Sırtı kalın olanlar dışarıda" Tutuklu Cumhuriyet Gazetesi çalışanlarının tahliye edildiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, "Haksız ve hukuksuz yere hapiste yattıklarını Adalet Bakanı biliyor, Yargıtay Başkanı biliyor, Anayasa Mahkemesi Başkanı biliyor, herkes biliyor ama içeriden çıkaramıyorlar. Ne için? En sonunda çıktılar. Peki bu kadar haksız bir şekilde içeride yatmalarının hesabını kim verecek?" dedi. Kılıçdaroğlu, Parti Meclisi Üyeleri Eren Erdem'in aylardır delilsiz bir şekilde hapiste tutulduğunu anımsatarak "Sanıyorlar ki hapse atıldığında Eren Erdem düşüncelerinden, insanlığa hizmetten, yazmaktan, çizmekten vazgeçecek. Eren Erdem'i idam da etseniz, Eren Erdem inandığı yoldan vazgeçmez. Bunu önce iktidar sahiplerinin bilmesi lazım. O bir yurtsever, vatansever." diye konuştu. "Siz FETÖ ile kucak kucağa gezerken o FETÖ'yü eleştiriyordu. Kitap, makale yazıyordu." diyen Kılıçdaroğlu, sadece Erdem'in değil, Osman Kavala'nın, yazarların, çizerlerin, gazetecilerin, avukatların, askeri öğrencilerin hapiste olduğunu söyledi. Kemal Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: "Kim dışarıda? Yeşil dolarları olanların, sırtı kalınların tamamı dışarıda. Bastır parayı, çık dışarıya. FETÖ borsasını ben mi dillendirdim? FETÖ borsası diye bir borsayı kim dillendirdi? Önce AK Parti kanadından dillendirdiler. Orada da vicdan sahibi insanlar var. 'Bir borsa var, sizin haberiniz yok mu? Parayı bastıran dışarı çıkıyor.' dediler. İzmir'deki cinayeti unutmadık. FETÖ borsasının olduğu bir ortamda bir kişiyi gittiler dairesinde öldürdüler. Ne oldu? Vicdan sahibi olanlar sormayacak mı bu soruyu? FETÖ borsasının aktörleri kimlerdi? Kimler para ödüyordu, kimler çıktı dışarıya? FETÖ ile hala iç içe olanlar devletin protokolünde yer alıyor. Hala Pensilvanya'dan emir ve talimat alanlar devletin protokolünde yer alıyor. Çünkü beyefendi gitmiş Erdoğan'ın avukatlarını tutmuş, dünyanın parasını ödemiş. Hakimi, savcısı cesaret edip deva bile açamıyor. Hangi adaletten bahsedilecek? Özellikle bunu AK Partili ve ülkücü kardeşlerime seslenerek söylüyorum, adaletse hep beraber. Adalet birilerinin iki dudağına teslim edilemez. Parası olan için adalet kendi iradesine göre, parası olmayan açın içeri gitsin. Yazık günah değil mi?" "Adaletsizliğin ülkedeki her alanda yaşandığını, esnafın, çiftçinin, sanayicinin ülkede adaletin olmadığı ortak görüşüne sahip olduğunu" belirten Kılıçdaroğlu,"Gerçekten de adalet yok. İktidar sahibi olup adaleti arayan da yok. 'Adalet reformu yapacağız' dediler, yap kardeşim elinden tutan mı var. Meclis tatilde, adalet için Meclis tatile mi girer? Toplarsın Meclisi, 'Gelin kardeşim yasal düzenlemeyi hazırladık, bak güzel şeyler yapıyoruz' denilse, gideriz toplanırız, çözeriz olayı. Ama birilerinden izin almadan olmuyor. Tek adam rejiminin getirdiği en büyük kötülük budur, parlamentonun iradesi bile ipotek alında." diye konuştu. Türkiye'nin kuralsız ve kurumsuz yönetildiğini savunan Kılıçdaroğlu, "Türkiye'de bağımsız hangi kurum var? Yasanın tanıdığı görevleri kendi özgün idaresiyle yerine getiren hangi kurum var? Hiçbir kurum yok. Bütün kurumlar dönüp saraya bakıyor. Ne söyleyecek, biz ona göre karar alalım diye. Peki sizin göreviniz ne? Atın onları, robotları getirin koyun oraya." ifadelerini kullandı. "İthal pamuğa 21 milyar 468 milyon dolar ödemişiz" Türkiye'nin pamuk üretiminde dünyanın sayılı ülkelerinden birisi olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, Cumhuriyetin ilk yıllarında en büyük ihracat kaleminin tarım ürünleri olduğunu ve bunun içerisinde pamuğun önemli bir yere sahip olduğunu söyledi. Pamuk üretimi ve ihracatı sayesinde Türkiye'nin silah başta olmak üzere birçok fabrika kurduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: "Şimdi pamuk üreticisini cezalandırıyoruz. Fiyat daha belli değil. Türkiye'de 2002'de 7 milyon dekar pamuk ekiliyordu. Bugün pamuk ekilen alan 5 milyon dekara düşmüş durumda. Niçin? Çünkü üretici zarar ediyor. Peki ne oluyor? Dışardan ithal ediyoruz. 2003'ten bu yana ithal pamuğa 21 milyar 468 milyon dolar ödemişiz. Bu parayı bizim pamuk üreticisine verselerdi ne olurdu? Neden 21 milyar dolar ödüyoruz yabancı çiftçiye de kendi çiftçimize ödemiyoruz? Adalet mi bu? Adaletsizlik sadece yargıda değil ki, bu da adaletsizlik. Kendi çiftçisini cezalandıran, yabancı ülkelerin çiftçisini ödüllendiren bir tarım politikası. Buğdayda böyle, mercimekte böyle. Yozgat'ın mercimeği dünyada bir numara. Yok ettiler. Ne oluyor, Yozgatlılar da en çok oyu oraya veriyorlar, bizi iyi ki yok ettin diyorlar." Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, partisinin grup toplantısında, doğal gaz ve elektrikte indirim yaptıklarını açıklayıp, "Bay Kemal sen de duy" dediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, "İktidar oldu, seçimler bitti, doğal gaza ve elektriğe arka arkaya zam. Şimdi bana, 'Bay Kemal zam yaptık, sen bunu duy' demiyor. Vatandaşı kandırıyorsunuz. Devletin en tepesindeki kişi vatandaşı kandırıyor." dedi. "Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor" CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, işsizliğin Türkiye'deki en önemli sorunlardan biri olduğunu belirterek, "İktidarın sahiplerinin işsizliğin ne olduğundan haberleri var mı? Hayır. Hepsinin çocukları işte, dayıları, amcaları, halaları, yeğenleri hepsi işte. Bir işte de değil, bir işe giriyor, 5 tane de yönetim kurulundan üye. Oradan da paralar geliyor, akıyor paralar. Kimin paraları bunlar? Bu fakir fukaranın paraları." diye konuştu. Vatandaşların sadece vergi ödemediğini, "yatmadığı hastanenin garantisini ödediğini" savunan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dünyanın hangi ülkesinde bir hastaneye hasta garantisi verilir? Yatmadığı hastanenin, uçmadığı havaalanının, geçmediği otoyolun, köprünün garantisini ödeyecek, bu adalet mi? Kime? Devlete değil, müteahhide ödeyeceğim. Madem ben ödüyorsam, 82 milyon ödüyorsa, benim bu sözleşmeleri, verdiğimiz garantilerin büyüklüğünü görmem lazım, kaça mal olduğunu bilmem lazım.  Geçen yılın bütçesine 6 milyar 200 milyon lira garantiler için para verecekler müteahhitlere. 2019 bütçesine 9 milyar 700 milyon lira, yani 9 katrilyon lira koydular, 2020 bütçesine 20 milyar yani 20 katrilyon lira para koyacaklar. Yap-işlet-devret ile vatandaşın cebinden para çıkmıyordu, nasıl oluyor? Devletin tepesindeki kişi, vatandaşına doğruları söylemezse o ülkede devlet yönetiminde bir sorun var, bir kriz var, devlet yönetilmiyor, Türkiye yönetilmiyor demektir. Boşuna demiyorum, Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor." "Cumhuriyet tarihinde ilk kez, Borçlanma Genel Müdürlüğü kuruldu" Kılıçdaroğlu, devletin borç batağına sürüklendiğini iddia ederek, "Baktılar ki bu borcu bir kişi yönetemiyor, tuttular Borçlanma Genel Müdürlüğü kurdular. Cumhuriyet tarihinde ilk kez Borçlanma Genel Müdürlüğü kuruldu. Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü vardı eskiden, şimdi Borçlanma Genel Müdürlüğü. Osmanlı'yı hatırladım, Düyun-u Umumiye vardı, yani Osmanlı'nın paraları toplayıp, el koyup bir şekilde dışarıya aktaranlar. Borçlanma Genel Müdürlüğü de böyle. İsraf ekonomisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Borçlanma Genel Müdürlüğü kurulmasını zorunlu kıldı. Acı olan, devasa bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kapitülasyonlardan büyük acılar çekmiş Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yabancılardan alınan borcun faturasını en ağır şekilde ödemiş bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarih tekerrür ediyor, aynı tabloyu bir daha yaşıyoruz, aynı acıyı bir daha yaşıyoruz." değerlendirmesinde bulundu. "Cumhuriyetin kuruluşundan AK Parti iktidarına kadar toplanan vergilerden daha fazlasını topladılar." ifadelerini kullanan Kılıçdaroğlu, "Cumhuriyetin kurduğu bütün fabrikaları sattılar. Yetti mi, yine yetmedi." diye konuştu. "Bozun anlaşmayı, 50 milyon doları sana 24 saatte bulacağım" Kemal Kılıçdaroğlu, bunların yanı sıra devletin arsalarının, otellerinin de satıldığını ifade ederek, şunları söyledi: "Bu da yetmedi, 420 milyar dolar devleti borçlandırdılar. Türkiye tarihinin en büyük borçlanmasını yapıyorsun ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni borç batağına sürüklüyorsun. Geleceğimizi de borçlandırdılar. Şimdi sıra tank palet fabrikasını, askeri fabrikaları satmaya. Özellikle ülkücü kardeşlerime sesleniyorum. Tank palet fabrikasını Katar Ordusu'na peşkeş çektiren siyasi iktidara ve ona destek veren Bahçeli'nin arkadaşlarına seslenmek istiyorum. Bana dünyadan bir örnek gösterin, hangi ülke kendi silah fabrikasını bir başka ülkenin ordusuna peşkeş çeker? Nasıl oluyor da hangi gerekçeyle satıyor?  Şimdi, Cumhurbaşkanı'nın ikinci bir kararı var. 1105 sayılı karar. Bunu Resmi Gazete'de yayımlamıyorlar. Sayın Bahçeli'ye sesleniyorum, 'Lütfen 1105 sayılı kararı, Saray açıklamıyorsa sen açıkla kardeşim, sen açıklamak zorundasın. Madem 'Milliyetçiyim, vatanseverim, ben bu ülkeyi seviyorum, ben bayrağımı, vatanımı seviyorum' diyorsun, 1105 sayılı kararnameyi git Erdoğan'dan al ve kamuoyuna açıkla. Bu senin tarihi görevindir. Ya açıklayacaksın ya da Katar ordusuna peşkeş çekilen bir siyasal iktidara destek vermeyi keseceksin. Bir ordunun silah fabrikası başka bir orduya peşkeş çekilemez. Dünyada örneği yoktur. Satılmayan bir silah fabrikalarıydı, şimdi onu da peşkeş çektiler. Ne için, 50 milyon dolar için. '50 milyon dolar para bulamadık, o nedenle.' Dedim ki, 50 milyon doları bir ay içinde bulamazsam siyaseti bırakacağım. Siz yeter ki Katar ordusu ile yaptığınız anlaşmayı bozun. Yok. Erdoğan, benden kurtulmak istemiyor muydu? Kurtulmak için sana bir yol gösteriyorum. Bozun anlaşmayı, 50 milyon doları sana 24 saatte bulacağım. Bulmazsam sen de benden kurtulacaksın." Ülkenin çıkarlarının her şeyin üstünde olduğunun altını çizen Kılıçdaroğlu, "Bir ülkenin silah fabrikası, başka bir ülkeye peşkeş çekilemez, nokta. Bunu herkesin çok iyi bilmesi lazım." ifadelerini kullandı. Kılıçdaroğlu, bir gazetenin "82 milyon, faizciye çalışıyor" manşetini göstererek, kendilerinin de bunu yıllardır söylediklerini bildirdi. "Londra'daki bir avuç tefeciye Türkiye'yi teslim ettiler" ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, 17 yıllık dönemde dışarıdan alınan borçlar nedeniyle Türkiye'nin 170 milyar 535 milyon dolar faiz ödediğini savundu.  Kılıçdaroğlu, 17 yıl önce kendi iç dinamiklerini harekete geçiren, yatırım yapan, üreten bir Türkiye'nin bulunduğunu öne sürerek, "Bütün bunlar hepimizin ortak değerlendirmesi gereken konulardır. Gideceğiz anlatacağız, köyde, şehirde, sokakta, kahvede, yolda, caddede anlatacağız. Bu ülke bizim ülkemiz. Eğer tefecilere teslim edilen bir ülke varsa oradan kurtarmak da hepimizin ortak görevidir. Ama nasıl? Demokratik yollarla, vatandaşı ikna ederek, kavga, dövüş yapmayarak." değerlendirmesinde bulundu. "Hangi egemen güçlerin Türkiye'yi Suriye batağına soktuğu" sorusunun sorulması gerektiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Bizi yalnız bıraktılar" dediğine işaret ederek, "Bu laf çok ama çok önemlidir. Birisi sırtını sıvazladı, 'Suriye'de şunları yap' dedi, sonra döndü 'Ben çekiliyorum, bizi yalnız bıraktılar' dedi. Kim sana 'Gir' dedi, kim 'Orada insan katliamlarına bir anlamda destek ol' dedi? Sana ne Suriye'nin iç işinden, sana ne. Darmadağın ettiler Suriye'yi." ifadelerini kullandı. Suriye sınırındaki mayınlı arazinin temizlenerek 44 yıllığına İsrail'e verilmek istendiğini iddia eden Kılıçdaroğlu, konuya ilişkin Bakanlar Kurulu kararını Danıştay'ın iptal ettiğini, konunun daha sonra Meclis'e getirildiğini ve buna itiraz ettiklerini anlattı. Kılıçdaroğlu, konuyu Anayasa Mahkemesine intikal ettirdiklerini, mahkemenin bunu iptal ettiğini dile getirerek, "Şimdi başka bir şey başlattılar, Esad üzerinden 'Suriye'de demokrasi yokmuş, orada insan hakkı ihlalleri varmış, biz oraya gireceğiz'. Türkiye üzerinden silah soktular. Geldiğimiz noktaya bakın, herkes dışarıda, zarar gören tek ülke var dışarıdakilerden, Türkiye. İçeriden de yani kendi ülkelerinde de Suriye var." dedi. "Türkiye neden bu tuzağa düşürüldü?" Parti olarak bazı düzenlemelerin iptali için Anayasa Mahkemesine gitmeleri nedeniyle suçlandıklarını belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: "Biz vatanımızı, insanımızı, ülkemizi ve doğamızı sevdiğimiz için gidiyoruz. Birilerine kul köle olmak için değil, birilerinin maşası olmak için değil. Onlar ateşi elle tutamıyorlar, sana görev veriyorlar, 'Git ateşi tut' diye. Sonra herkes köşelerine çekiliyor, Türkiye bütün acılarıyla baş başa kalıyor. AK Partili kardeşimin bunu düşünmesi lazım, Türkiye neden bu tuzağa düşürüldü? 'Türkiye yönetilmiyor, savruluyor' diyorum ya, yönetim yok Türkiye'de. Bütün bunlara rağmen tüm yetkileri aldık bir adama verdik." Önümüzdeki süreçte uluslararası Suriye konferansı düzenleyeceklerine değinen Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Biz Suriye sorununun hukuk içinde ve Suriye'nin bütünlüğü korunarak çözülmesini istiyoruz. Egemen güçlerin Suriye'den çıkmasını istiyoruz. Türkiye, İran, Irak ve Suriye'nin, Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı kurmasını istiyoruz. Bu bölgede kardeşlik istiyoruz. Kürtler, Türkmenler, Ezidiler, orada da var, burada da. Akrabalık ilişkilerimiz var, akrabayız biz, neden kavga ediyoruz, bir birbirimizi öldürüyoruz, onlar silah satsınlar diye. Neden, hangi gerekçeyle bu oyuna geliyoruz? Hepimizin oturup düşünmesi lazım." "Esad ile otur konuş diyoruz" Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin bir dış politikasının olmadığını savunarak, "Türkiye'nin dış politikasını Amerika ve Rusya belirliyor. Esad da 'Ben ülkemde terörist istemiyorum, çıkın kardeşim topraklarımdan' diyor. 'Esad ile otur konuş' diyoruz, sen de biz de o da Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunuyoruz. Asıl aktörle konuşacaksın, 'Hayır ben Rusya ile Amerika ile konuşacağım.' O ülkeler kendi ülkelerinin çıkarını isterler, her ülke kendi ülkesinin çıkarını savunur. Bundan da bihaberler." diye konuştu. Hiç kimsenin umutsuzluğa kapılma hakkı olmadığını bildiren Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: "Bu ülkede Cumhuriyet Halk Partisi vardır. Tarihin derinliklerindeki bütün sorunları bilen, o dönemlerde yaşanan bütün sorunları çözen, geleceği iyi okuyan ve Türkiye'nin parlak geleceğini çizecek olan da CHP'dir. Çünkü CHP'liler kişisel çıkar peşinde koşmazlar. Ülkenin, bölgenin çıkarlarını savunurlar, barışı, huzuru savunurlar. Herkesi kazanmaktan yana politika güderler. Bir ülkeye teslim olmazlar. Ekonomiyi götürüp tamamen Rusya'ya teslim ettiler. Rusya komşumuz, elbette ticari ilişkilerimiz olacak ama yarın aramız bozulduğunda başımıza hangi felaketlerin geleceğini acaba bunlar biliyorlar mı? Devlet adamlığı başka bir şeydir." "Diyorlar ki Kılıçdaroğlu darbecileri destekliyor" Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de zor durumda olduğunu iddia eden CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Akdeniz'e uzun sınırı olan iki büyük devlet olan Mısır ve Türkiye'nin, "barışması gerektiğini" söyledi. Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:  "Her seferinde diyorlar ki 'Kılıçdaroğlu darbecileri destekliyor.' Ben demokrasiyi savunuyorum ama kendi ülkemin çıkarları her şeyin üzerindedir. Türkiye ve Mısır el ele verirse Doğu Akdeniz'deki bütün sorunları çözerler. Biz Mısır'ı düşman ettik. Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır... Olmayan tek ülke Türkiye. 'Türkiye Doğu Akdeniz'de yalnız kaldı' dediğim zaman 'Biz oraya gemi gönderiyoruz.' Ben de biliyorum gemi gönderildiğini, ona itiraz etmiyorum. Benim itirazım, uluslararası arenada yalnız kaldık." Read the full article
0 notes
bayrampasatv · 5 years
Text
Hırsızlık için girdikleri evde 2 kişiyi öldürdüler
Tumblr media
Bahçelievler’de hırsızlık için bir eve giren kişi ya da kişiler, eterle bayılttıkları anne ve kızı boğarak öldürdü. Maskeli oldukları öğrenilen saldırganlar olay sonrası oradan uzaklaşırken, polis olayla ilgili inceleme başlattı. Olay, akşam saatlerinde Bahçelievler Zafer Mahallesi Canan Sokak üzerinde bulunan 5 katlı bir apartmanda meydana geldi. Edinilen bilgiye göre binaya giren yüzleri maskeli kişi ya da kişiler 1. Katta bulunan daireye girmeye çalıştı. Girdikleri daire içerisinde bulunan eter kullanarak evde bulunan Kezban Ercan (81), ve Ayşe Soymaz (52)’ı etkisiz hale getirdi. Hırsızlık için girdikleri evde bulunan anne ve kızını bayılttıktan sonra boğarak öldürdü. Eşi kapıyı açamayınca komşulardan yardım istedi İş yerinden çıktıktan sonra camiye gittiği öğrenilen Ayşe Soymaz’ın eşi İsmail Soymaz eve gelmeden önce telefonla evdekilere ulaşmaya çalıştı. Herhangi bir cevap alamayan İsmail Soymaz eve geldiğinde çaldığı kapı açılmayınca komşulardan yardım istedi. Komşularının yardımıyla girdiği evde İsmail Soymaz, eşi Ayşe Soymaz ve annesi Kezban Ercan’ı yerde hareketsiz yatarken buldu. Olayı polis ve sağlık ekiplerine bildiren İsmail Soymaz olay yerinde sinir krizi geçirdi. Sağlık ekiplerinin yaptıkları incelemede Kezban Ercan ve Ayşe Soymaz’ın hayatını kaybettiklerini belirledi. Olay yeri inceleme ekipleri evde inceleme yaptı İhbar sonrası olay yerine gelen polis ekipleri yaptıkları incelemeler sonrası olay yeri inceleme ekipleri eve gelerek ev içerisinde inceleme yaptı. Yaptıkları incelemelerde Kezban Ercan ve Ayşe Soymaz’ın eter kullanılarak uyutulduğu ve sonradan boğularak öldüğünü belirledi. Cenazeler Adli Tıp Morguna kaldırıldı Yaşanan cinayetin ardından Olay Yeri İnceleme ekiplerinin yaptıkları çalışmaların ardından Kezban Ercan ve Ayşe Soymaz’ın cansız bedenleri Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı. Yakınları sinir krizi geçirdi Akşam saatlerine yaşanan cinayet sonrası olayı haber alan yakınları gördükleri manzara karşısında sinir krizi geçirdi. Mahalle sakinleri yaşanan olaya tepki gösterirken ‘İdam gelsin’ şeklinde slogan attı. Yaşanan olayın zanlılarının madde bağımlısı olduklarını iddia eden Şükrü Özkaya, “ Bu geceki bu acı hepimizin acısı olarak algılayalım ki bu acıyı biz yaşadık. Benim yengem ve babaannem. Bu acı son acıları olsun. Bu bölgede bir genç kızımızı da öldürdüler. Bunu öldürenler de madde bağımlıları. Acımızı görüyorsunuz. Üniversitede okuyan yavrusu burada baygın bir halde. Eşi şuanda emniyette ifade veriyor. Biz ekmeğimizi hırsızlıkla kazanan bir toplum değiliz. Kimsenin namusunda ekmeğinde gözümüz olmaz. Bunların da bizim canımızda ve malımızda gözü olmasın. Olayla ilgili polis inceleme başlattı. Read the full article
0 notes
yaseminmirik · 7 years
Text
Biz razı değiliz! Bir çağ hakkında en az şey bilenler her zaman o çağın insanlarıdır, denir. Kaderlerimiz üzerinde uykuya yatmayı severiz. Bedeli ne denli ağır olursa olsun hayatlarımızı, ölümcül bir atalet ile muktedirlerin ellerine bırakmayı, severiz. Sağlam iradeleri ve bitip tükenmeyen hırsları ile geleceğimizi karartmalarına ses çıkarmayız. Trajik bir tevekkül ile adaletsizliklere göz yummayı severiz. İktidar sahiplerini Tanrı sayar, mutlak kaderimizmiş gibi itaat eder, haklarımızı savunmaktan ölümüne korkarız. Korkularımızın sahte sığınaklarını severiz. Ta ki bir gün ‘zulüm’ bizim kapımıza da dayanana kadar… İçeriden ya da dışarıdan, nereden patlak verirse versin savaş, kara bir delik gibi eninde sonunda tüm gerçek ve sahte yanlarımızı yutar. Fazlasıyla keyfi bir iktidarın hüküm sürdüğü bir ülkede, padişahlık/krallık misali babadan oğula geçen iktidarı ile Esad, elbette sistemde reform yapabilir, demokrasiyi kendisini ‘dışlanmış’ hisseden kesimlere de yayabilir, gerçek bir hukuk devleti kurabilir, rüşvete, eşini-dostunu kayırmaya ve baskıya son verebilirdi. Ama o, ülkesindeki her anlaşmazlığı, iktidarına yönelen her eleştiriyi, hegemonyasına zarar getirecek, düşmanlarına fırsat verecek bir tehdit olarak algılıyordu. Demokratik bir sistem yerine ‘tek adam’ rejimi kurmayı-sürdürmeyi yeğledi. Sonra ne oldu? “Günlerden bir gün, bir sahada silah arkadaşlarımızla top oynuyorduk. Sorun şu ki, top yerine bir insan ‘kafası’ vardı ayaklarımızın altında. Bir ‘düşman’ın kestiğimiz başıyla oynuyorduk... Onu, rengarenk çiçeklerle dolu bir alanda yuvarlıyorduk. Koşuyorduk, terliyorduk, gülüyorduk, bu bir oyundu ve normal bir şeydi. Üzüldüğümüz tek şey pantolonlarımızın kan lekesi olmasıydı ve bu yüzden paçalarımızı kıvırmıştık...” ** İç savaştan önce hiç bir zaman nefrete yenik düşülmemesi gerektiğini savunan, sıradan bir adamın sözleriydi bunlar. Peki ne olmuştu? Savaşta en yakınlarını, arkadaşlarını, annesini, kız kardeşini kaybetmişti... Sonra ne olmuştu? Kendisini “Ama onlar da...” diye başlayan cümleler kurarken bulmuştu. Peki bizler, sınırın hemen bu tarafındakiler, daha en başından beri Suriye iç savaşının neresindeydik? Le Monde Diplomatique’in Arapça yayın yönetmeni ve Suriye Demokratik Forumu’nun kurucusu Samir Aita, Radikal’den Fehim Taştekin’e şunları söylüyor: “Türk yetkililer barışçıl devrimin askeri bir çatışmaya dönüşmesinden yana oldular. Daha kötüsü silahlar ve yabancı savaşçıların Suriye’ye girmesine izin verirken ordudan ayrılan askerlerin Özgür Suriye Ordusu’nu organize etmelerini engellediler. Askeri karmaşa ve aşırılıkçılık belasının ana müsebbibi bu kararlardır. … Türk hükümeti, Esad'ın iktidarda kalabilmek için öne çıkarttığı ‘şiddet, mezhepçilik ve dış müdahale’ ile onun oyun alanına gitti. Muhalefetin politikasına karıştı, şiddet ve mezhepçiliği tercih etti. Askeri çözümü savundu, devrimsel dönüşümü iç savaşa sürükledi. … … Halepliler, fabrikaların ve işyerlerinin sökülüp Türkiye’de satılmasını, Kaide savaşçılarının tamamının Türkiye üzerinden gelmesini asla affetmeyecek…” Bana Halep’in eskiden nasıl bir yer olduğunu anlat? Sokaklarına korku ve nefret sinmeden önceki Humus’u anlat? Erkeklerine işkence yapılmadan, kadınların tecavüz edilmeden önceki Rojova’yı anlat? Umudun hâlâ varolduğu zamanları anlat bana… “Barışçıl bir kentti, kimsenin aklında savaş yoktu, komşusunun ya da eşinin hangi ırktan olduğunu umursayan yoktu… Bahardı, perdeler açıktı, bahçelerde çamaşırlar asılıydı. Bir andı, sadece bir andı. Ateşin küle çevirdiği bir kağıt parçası gibi yanıveren, hayatlarımızın yanıp küle dönüştüğü ve havaya savrulduğu bir andı. İlk tetiği kim çekti? İlk ateşi kim yaktı? Her şey tam olarak ne zaman koptu, köpekler ne zaman saklanmak için koşmaya başladı? Bilmiyoruz... Ama bedeli ne olmuş olursa olsun öğrendiğimiz şeyler var: Kalaşnikovların sesinin boğukluğunu, havan topu mermilerinin tıslamasını öğrendik. Fosforlu mermilerin kırmızı ışıklarını, ardından kayan yıldızlar gibi düşüşlerini öğrendik. Kadınlarımızın savaş ganimetleri olduklarını öğrendik, Bütün savaşlarda vahşetin amansızlığına ilk önce yakalananların çocuklar olduğunu öğrendik. Ateş hattında koşmak, sonradan yıkıntıların arasında koşmaktan daha az can alıcıdır. Öğrendik...” ** Bu çağın insanları olarak her birimizin en nihayetinde ortak olduğumuz bu karanlık ‘kader’ üzerine düşünme sorumluluğu var. Korkmayın, düşünün… Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin, Suriye halkına yaptıklarını, bugün bir başka ülkenin lideri Türkiye halkına yapsa ne olur(-du) bir düşünün. Bütün bu ihtimaller, yaşananlar bugün bizden çok mu uzak? Öyleyse bir savaşın ne olduğuna tekrar tekrar dönüp bakın. Bizlerin bu savaşın neresinde olduğumuzu bir kez daha düşünün… “Karnındaki ‘o şey’den kurtulmak için bütün gün mermilerin cirit attığı sokaklarda dolaştı durdu Aska. Ölmek istedi ama olmadı. Şimdi tek istediği o şeyi bedeninden çıkarıp almaları. Çocuk, içinde hareket ettiği zaman korkuyla titriyor, kollarını karnından uzaklaştırıyor ve iki yana açarak, kuşlar gibi çırpınıyor Aska. Rüyasında, kendisine tecavüz eden çocuklar doğurduğunu görüyor. Saçları bile ağlıyor...” ** Aska, doğduğu topraklarda ‘düşman’lar tarafından ele geçirilmiş ve günlerce alıkonulmuş bir savaş ganimeti. Binlerce savaş mağdurundan biri. On dokuz yaşında. O çocukken kendisine, “her doğumda bir ders vardır” demiş annesi. Şimdi Aska, “tecavüzden nasıl bir ders çıkartması gerektiğini” düşünüyor. Bu topraklara sığınmış binlerce Suriyeli sığınmacının kız çocuklarını, ailelerine ‘iyilik’ olsun diye para karşılığı ‘kuma’ olarak alan ‘hayırsever’ adamların, o can pazarında Aska'yı savaş ganimeti olarak sayanlardan farkı ne? O katilleri topraklarında eğiten, ceplerine para koyarak oraya yollayan, ellerine silah veren, cephanelerini tırlarla, kamyonlarla taşıyan siyasetçilerin, o tecavüzcülerden farkı ne? Gün gelecek, hiç bir özür, hiç bir inanç, hiç bir savunma bunca acıyı, bunca zulmü ve bunca haksızlığı telafi etmeyecek. Biz, sessizce ‘rıza gösterenler’ de sorumluyuz hepsinden. Bizim adımıza bu ülkeyi yönetenlerin aldıkları kararlardan, o ‘çok gizli’ icraatlarından, sorumluyuz. Bilmek zorundayız, tırlarla, kamyonlarla, otobüslerle, ambülanslarla kimlere, neler taşıdıklarını. Ne demek “Tırlar MİT’in size ne?” Asıl MİT kimin? Ne için var? "Ben MİT'e ve Emniyet'e çalışıyorum…" demek; molotof da atarım, provokasyon da yaparım, silah da taşırım, katilleri de eğitirim, adam da kaçırırım, işkence-infaz da yaparım, suikast de planlarım, yolsuzlukları da örterim… demek mi? MİT bütün bunlar için mi var? Bütün bunlar neye ve kime hizmet ediyor? Bilmeye hakkımız var. Bizler bu ülkenin halklarıyız. Sizler seçilmiş siyasetçilerisiniz. Bütün bunları yapmak için seçilmiş olduğunuzu iddia etme cüretine, ne cehaletiniz mazeret olabilir, ne de insanlığımızı uğruna çoktan feda ettiğiniz açgözlülüğünüz. Tanrı değilsiniz. Ölümsüz değilsiniz. Mutlak değilsiniz. Bizim adımıza katilleri eğitiyorsanız, bizim adımıza silah yolluyorsanız, bizim adımıza öldürüyorsanız, bizim adımıza tecavüz ediyorsanız, bizim adımıza işkence yapıyorsanız, bizim adımıza yağmalıyorsanız, size ‘dur’ deme hakkımız var. Sandıkta değil. Bugün, burada ve şimdi. Bu ülkenin de, dünyanın da artık yakıcı-yıkıcı öfkelerinizden başka bir şeye ihtiyacı var. Kalpleri nefret, kafaları safsatalarla dolu, düşman ve ‘kafir’ olarak gördüklerini olmadık işkencelerle katleden bu karanlık adamlarla iş birliği yapmanıza biz razı değiliz. ‘İnsanlığımızın’ yolunu bu kadar saptırmanıza biz razı değiliz! “Kötülükte bu kadar geriye gidilebileceğini, benim neslimin kötüyü bu kadar gerisingeriye izlemeye koyulacağını, bu vahşi savaşı, bütün o katliamları asla aklıma getirmezdim... Önümüzde koskoca bir hayat vardı. Barış için, demokrasi için, hoşgörü için, insanca olan için mücadele etseydik... Bir aradaydık. Bir arada olmak, önemliydi... Neden yapamadık? Neden zehirli tohuma, karanlık kuyulara, çürümüş cesetlere razı olduk ki?.. Şimdi, bir parça gökyüzü uğruna umutla cama çarpan sinekler gibiyiz. Oysa artık cam da yok. Her sabah, evimizin yıkık penceresinden karşıdaki duvara bakıyorum ve aynı yazıyı okuyorum: Biz bu gece de ölmedik...” ** Sibel Yerdeniz ** ‘sen dünyaya gelmeden’ (Margaret Mazzantini)
2 notes · View notes
yorgun1irem · 4 years
Text
Keşke bir kuş olsaydım hissettiklerimi söyleyemezdim belki ama söylemeye gerek duymazdım o kadar özgür kanat çırparken. Kanadımın kırılacağını bile bile yanlış yapardım ya da yanlışımı anlamazdım belki ama her yanlış yaptığımda daha gür kanat çırpardım. İstediğime giderdim.belki de gidemezdim ama özgürce kanat çırpmak bana yeterdi zaten. İnsanlar ne garip değil mi? Ben burda oturup bu satırlara içimden gelenleri dökerken kimileri mezarda. Bazılarının annesi, bazılarının kardeşi, bazılarının sevdiği. Acı mı büyütür bizi,biz mi acıyı içimizde büyütürüz? Gereksiz hallere bürünüp kendini acı çekiyormuş gibi gösterenlerde var tabii. Ama bence hepimiz "acı" tabirini yakıp yok edecek güce sahibiz hepimiz.. kimseye güzel görünmek zorunda değiliz.kimseyi sevmek zorunda da değiliz. Bir yerde oturup ağlamak, üzülmek ya da kırılmak zorunda da değiliz. Ama en önemlisi bu kadar şeyi zorunda olmadan yapabilmek. yani biz biz olmak zorundayız. Kimsenin elimizden tutması gerekmiyor kimsenin öğütlerini dinlememiz de gerekmiyor. Çünkü biz bir kere düşeriz dizimiz kanar , canımız yanar ama ikinci kez düştüğümüzde o acıyı hissetmeyiz belki bazılarımız üçüncüde hissetmez belki de bir kaçı beşincide ama inanın bana o acı hissizleşicek. O acıyı eninde sonunda hissetmicez. Bu yüzden odasında ağlayan, odasına kapanan, sevdiklerini kaybeden kim varsa düştüğü yerden kalkıp üstünü bir silkelesin. LÜTFEN... Bu benim bir ricam olsun size ve ufacık birşey daha. Sevdiği, aşık olup aldatıldığı için ağlayanlar varsa vakit ağlama vakti değil vakit yeni sevdiklerimizi bulma vakti ya da bulmayın onlar sizi bulsun aşkı aramak zorunda değiliz nasıl olsa değil mi ;) Yani uzun lafın kısası hepimiz bir kuş olsak bu sefer insanlara özenirdik. Hayat güzel yaşamak daha güzel... yaşamasını bilenlere ve yaşamak için bir yerlerde gerçekten uğraşanlara sizleri sevenler var kaç milyonluk dünya nüfusunda birilerine kucak açacak kimseler var. Amaann kimse yoksa da ben severim sizi :) özgürlüğünü bilen ve yaşama sevincini hep içinde kalanlara sevgiler...
0 notes
selehattinduman · 7 years
Text
YENİ BİR TÜRK DESTANI
15 TEMMUZU AN(LA)MAK           Herkesin kahraman olduğu bir geceydi. Sokağa ne olacağını bilmeden, düşünmeden ya da hesabını yapmadan koşanların hepsi ama hepsi kahramandı. Millet yaşanan şeyin bir millete pranga vurma oyunu olduğunu görmüştü. Daha önce kaybettiği büyük devletine sahip çıkamamış olmanın acısını hisseder gibi çıkmıştı. Seksen yıldır yediği tokatların sesi ve acısı ile sokağa çıktı millet. Hastane kapısında ya da tapu kadastroda kendi vergisi ile kurulmuş hastanede tedavi esnasında ya da kendi mülkünün tapusunu alırken uğradığı hakaretamiz davranışlar aklına geldiği için fırladık sokağa. Bir daha eskiye asla geri dönmemek için, önce ki darbelerde verilen kayıpları yaşamamak için, kim vurduya gitmemek için göz göre göre vurulmaya razı olarak şehadete koştu bu millet.           Ama daha sonra çıkanlar var ya onlar da kendi davalarının kahramanları olduklarını ispat ettiler. Üç gün sonra çıkanımı dersiniz, beş gün sonra hatta bir hafta sonra çıkanlarımı dersiniz. Ben çıkarken bayrak almayı unutuyordum sürekli ama onlar çift elinde çift bayrak çıkıyorlardı. Daha önce Fetö’nün gücünün güç olduğu dönemde sohbetlerine beraber giderken sağa sola afra tafra yapanlar o dostlarını unutmuş, meydanlarda en önde yerlerini almışlardı bile. Hatta eskiden su içtikleri aynı testiden olup, aynı maklubeye kaşık sallayan Kamulusu, Stk’lısı, Belediyecisi, Hür müteşebbisi mi ararsın. Hepsi meydanlarda en önde ve en çok onlar küfrediyorlardı Kardinal Fetö’ye. Sahi böyle bir talimat vermişti galiba kardinal mensuplarına o günlerde. En çok siz gerektiğinde hakaret edin ki kamufle olabilesiniz diye. Hem de neden sonra artık umut kalmadığı kesinleşince çıktılar her biri meydane, her biri bir birinden merdane…           15 Temmuz işgal girişiminde rol almış, o yapıya girmiş kişilerin yaşadığı sorgulama ve yargılamaların olabildiğince sabır dolu ve adil yürütme gayretleri göz önündedir. Ancak bunların şımarıkça hal ve hareketleri karşısında hala sabır gösterilmesi anlaşılır gibi değildir. Sanki ihanet etmemişler de basit bir fırından ekmek çalma hadisesinden yargılanıyorlarmış gibi başı dik, üstü başı grand tuvalet adam mahkemeye yargılanmaya değil de hesap sormaya gider gibi bir havalar. İçeri girenler, dışarı çıkanlar, tekrar içeri girenler hatta tekrar çıkacağı düşünülenler… Artık neye inanacağımızı, nereye döneceğimizi, kime güveneceğimizi şaşırmaya başlayacağız. Onlar da bunu istiyor zaten. Bir çok kişinin Fetö irtibatını bildiği insanların hala korunduğuna şahit oldukça ve alakası olmadığı söylenen insanların eza ve cezaya muhatap kılındıklarını gördükçe hangi zafer hangi kahramanlık diyesi geliyor insanın. Meydanda kazandığımız savaşı masada kaybetmeye ne niyetimiz var ne de tahammülümüz var ve kimse bunu test etmesin.           Erol Olçok ya da Mustafa Canbaz hatta koskoca Prof İlhan Varank boşuna mı öldü diye hayıflanıyor insan. Ne meydana çıktığımıza ne bu alçaklığı yapan müslüman ve asker kılığına girmiş kanı beş para etmez alçaklara karşı duruşumuza ne de Cumhurbaşkanımızın davetine icabet ettiğimize asla ve asla pişman falan değiliz. Sorun başka. Sorun ne meydana çıkmakta ne de çıkanda. Sorun meydana çıkmamızın en anlamlı sebebi Sayın Cumhurbaşkanımızın dahi yalnız olduğu gerçeğinde. Bir adım daha ilerisi ise yaşanan bazı sorunlarda istenen açıklamanın beklenen hiç bir yerden gelmemesi olmuştur. En samimi insanların bile neler oluyor demek durumuna geldiği anlardı bunlar.           Hem benim şahsımın hem de çervemizde ki bir çok insanın kazanacağı veya kaybedeceği her hangi bir şeyin hem önemi yok hem de bu gibi durumlardan medet ummayacak kadar Allah korkusundan haberdarız. Ama paçayı kurtarıp arkada pis pis sırıtanların var olduğunu bilmek o kadar acı veriyor ki memleket adına tarifi imkansız. Türkan Türkmen Tekin bir anne olarak meydana çıktığında evladını ve eşini dahi düşünmemişse biz başka neyin hesabını yaparak şehitler ve gaziler adına merhamet meddahlığı yapmaya kalkabiliriz ki ağalar beyler.           O akşam O karanlık gece herkes bir başka açıdan yaşadı korkuyu ve umudu. Ben haberi alınca hadi oğlum gün bugündür abdest al çıkıyoruz dediğimde nereye gideceğimi dahi bilmiyordum. Annesi onu nereye götürüyorsun sen git yeter demişti. Ben ise işte bu gün için bize ihtiyaç var. Allaha emanetiz meraklanma dedim. Aradığım bir kişi çocuklarının korktuğunu (!) ve gelmeyeceğini söylediğinde aradığıma bile pişman olmuştum. Ardından aradığım arkadaş arabasıyla geldi ve bizi aldı çıktık yola. Önce parti binasının önüne geldiğimizde az bir grubun olduğunu gördük. Geç öğrenmiştik ve geldiğimiz esnada binada kim var bilmiyorduk. Bir ses havalimanı dedi ve düştük yola. Kısa süre sonra yol tıkanınca gücümüz yettiği kadar yürüdük. Yolda ele geçirilen tankların, askeri araçların durumu aklımızda yer ediyordu. Polis kalabalıktan askeri ve araçları korumak için çırpınıyordu.           Ne vurulduk ne darp edildik ne de ölüm yoklaması yaşadık. Üzgündüm çünkü ülkem var oluş savaşı veriyordu. Allah şehadeti nasip etmemişti ve ben biliyordum ki Allah şehitlerini seçer. Sabah namazının ardından başka askeri alan önlerine gitmek suretiyle bir müddet devam eden nöbetler artık şenlik havasına bürünmüş ve herkesin toplandığı bir alan haline gelmişti. İki yüz kırk dokuz şehit vardı ama eğlence havasında nöbetler vardı. İki bin küsur gazi vardı ama şenlik gibi nöbetler vardı ve kimse de bu durumu sorgulamıyordu. Çünkü şehadetlere ve gaziler olmasına rağmen koca Vatan kurtulmuştu.           Tekbirler, Salavatlar, Tehliller ve daha nice İslami, manevi iş ve eylemler sokak ortasında ve devlet için devletine sahip çıkmak için icra ediliyordu. Zaten başka ne ile korunur ve yaşatılırdı ki devlet. Biz birinci istiklal savaşını da böyle kazanmıştık ya. Bu bize hiç yabancı değildi. Tek fark aramıza sızmış olan ve işgal güçleri için duacı olanların varlığı idi. Ama nifak yapamayacak kadar perişan oldukları için biz gibi bizden gibi davranıyorlardı ve pekte sorun çıkar/a/mıyorlardı.           Bir yıl geçmiş ve biz hala on beş Temmuz’un ağır bedelini ve zararlarını kapatmaya çalışıyoruz. Sosyal olarak, ekonomik olarak ve psikolojik olarak bir çok açıdan darbe aldık. Hala da darbe vurmak için azami gayret gösteriyorlar. Bir yanda Deaş,bir yanda Dhkp-C, bir diğer Pkk çepeçevre etrafımızda ABD ve İncirlik bahane işgal girişimi ve düşmanlık şahane modu ile tüm Avrupa…           Şimdilerde çok insanın bu işten zarar gördüğü ve tutuklu ve işlem yapılan insan sayısının fazla olduğundan dem vuranlar oluyor. Allah korusun başarsalardı ne olurdu sorusu sormaya bile kalbimiz müsade etmiyor ama bakalım ne olurmuş. Şu anda işlem yapılan insan sayısı için yüz on bin kişi civarı ve kırk bin kişi tutuklu olduğu bilgisi söz konusu. Bu ihanet gerçekleşse idi en az milyondan bahs ediyor olacaktık. İşlem yapılan , tutuklanan ya da kaybolan on binlerce insan söz konusu olacaktı. Üstelik ülkenin bir kısmı peşkeş çekilecekti. Allah millete öyle bir basiret verdi ki o gece kimsenin düşünemeyeceği bir çok işin ortaya çıkışı böyle gerçekleşti. İşte Kahraman Kazan, ekinlerini yakan masum ve fakir köylünün hesabı tutar böyle işte. Müminlerin kalbinden korkuyu söküp alan ve hainlerin kalbine korkuyu yerleştiren o. Elinde ki silaha rağmen korkan da türk evladı (!), o silaha karşı çıplak elle müdahale eden de türk evladı. Sonuç matematiğin ve mantığın iflası.           ’’Nice az topluluklar çok topluluklara galebe çalmıştır.’’ Ayet-i Kerime           Zaman hangi asra şahitlik ederse etsin, çağ ne tür hastalıklarla ve zülümle boğuşursa boğuşsun yine de mucizelerin tükenmesine vesile olamayacaktır. Ve gözü kara mü’min ve mü’minelerin ya da şehit ve şehidelerin varlığına gölge düşürmeyecektir. Bu millet hep o necip millet olarak kalacaktır. Cesaret ve feraset örneği bir yol benimseyerek milletimize önderlik ve rehberlik eden başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere o gece meclisi terk etmeyen kahramanları ve meydanlarda istiklalini yeniden kazanan tüm milletimi ayrı ayrı kutluyor ve hizmet makamında olanlara millete hizmet yolunda nice muvaffakiyetler diliyorum.           Allah’a emanet ol milletim, memleketim…           Vesselam…           Selehattin DUMAN           Eğitim Bir Sen İst. Bir Nl. Şb. Bşk.Yrd.           13.07.2017 20:20
0 notes
redsudemm · 7 years
Text
ne kadar moralim bozuk diye bir kavram yokken biz moralimizi bir şekilde bozabilliyorsak mutsuz olmak da sadece mutlu olmanın zıttıdır aslında. Çoğu kişinin 24 saatinin yarısından azı uyuyarak kalan her anı da moralini bozacak bir şey aramasıyla geçmiyor mu sizce de? Kimse sevmez, tarafından sevilmediği kişiyi. Kimse suratına bakmayan kişiye yüzünü dönmek istemez. Herkes sevmekten önce sevildiğini önemser. Hayatta her şey olduğu gibi sevgi de kar��ılıklıdır. O kadar kolay kalp kırar ki bazılarımız, ama bilmezler ki şu hayatta yapacakları en kötü şeyi yapıyorlardır, savaş açıyorlardır. Hayattaki en büyük savaş hak etmeyen yürekleri ağlatmaktır. Bazı insanların hassas noktaları vardır, içi cam dolu bardak gibi içtikçe batar içmedikçe kanar, hassas noktasını fark edebilmek için bazı insanların değer verdiği şeyi kaybetmesi , bazı insanların ise kaybetmek üzere olması gerekir. Başka türlü anlaşılmaz o şeyin değeri, kıymeti çünkü. Onun hayatı tehlikedeyse anlarsın tedbir almadığını. Onun için her şeyi yapabiilecek süper kahraman gibi hisssedersin kendini, ama sonradan anlarsın ki hiç bir ip senin elinde değilmiş. Onu mutlu etmek için yaparken rahatsız olacağın şeyleri yapıp mutsuz bile olursun kimi zaman. Çoğu insanın dilinde gezen 'ben iyiyim' cümlesinin kaç tane alt kümesi var bunu anlamak için iyiyim diyecek kadar kötü olmamız gerkemiyor aslında. Empati duygumuzu kullanarak onun yerinde kendimizi 5 saniye içerisinde aynasız bir şekilde görebiliriz aslında, onun yerine geçip nasıl mutsuz olunuyormuş öğrenmek için değil, onun yerine geçip ona kendimiz öyleymişiz gibi davranmak için. Mevsimsiz haftalar geçer aradan, bi bakarsın yıllar olmuş onu kaybedeli , ama sen hala aynı sen, senin kalbin büyümemiş , mutsuz olduğu için büyümeden geçirmiş bunca yılı. . Bir gün bir mesaj geldi yüreğimden bana, mesajda acı çektiğini söyleyen bir ruh, ritim bozukluğu olan bir kalp vardı. Kendimi üzmediğim kadar kimseyi üzmediğimi düşündüğüm günlerin tamamen yalan olduğunu amladığım anlardan biri olmuştu. İlk defa yüreğim kendi için bu kadar acımıştı çünkü. Söz konusu içinde çok fazla yara olan bir kalpti . Ve en acısı da bu zor zamanında bile beni üzmemek için kendini benden mahrum bırakan bir yürek. Onun bu zor günlerinde yanında olamadığım için kendime çok kızgın olmama rağmen kendime kızgın olmama kızan bir kalbim de vardı. Sevmenin yeteceğini düşünürdüm bu zamana kadar,şuan öyle bir noktadayım ki sevmek sadece bi detay. Dünyada çok kötülüğün olduğu gerçeğini bu kadar iyi insan değiştiremediyse ben seni iyileştiremem kalbim. İnsan vücudu 3 duygudan oluşur; anne, baba sevgisi, dostluk ve aşk. Çoğu insan 3. de sınıfta kalır, iyi bir eşten önce iyi bir insan olacağını unutanlar da bunlardan biridir mesela. İki gözyaşı ile hemen barışanlar da merhameti yanlış tanımışlardır. Bazıları ise hastalık haline getirir aşık olmayı. Oysa bilmez ki aşk bir terapiden ucuzdur. Her insana seviyorum, her aşka da sonsuz dememeli insan, ya düşmana dönüşüyor , ya da sevgi ölüyor. Gün gelir affetmek için kendini hazır hissedersin ya işte o güne aldanma, yüz yüze geldiğinde kızgın rüzgar esecektir. Bir an önce mutluluğa giden yollara saptırmalıyız yolumuzu , her mutlu insandan alınacak ders çıkarmalı, her güzel şeye sevinmeyi öğrenmeliyiz, çünkü mutsuzken büyüyemeyiz. insanlar gibi çoğu yaprak dökümü de farklıdır. Her insan gibi kıvrıla kıvrıla inmeyen yapraklar da vardır, her yaprak gibi yemyeşil olmayanda. Yaprak dökümü sarı yaprakların ağlaya ağlaya yere düşmesidir aslında. Sonbahar yayılır etrafa. Bir rüzgar ile yıkılır narin yaprak dökümü. Kelimeler ile anlatılmayacak kadar acır yaprakların canı. Konuşabilselerdi düşmek istemezlerdi herhalde. Herkesi bir dert , mahcubiyet kaplar yaprak dökümünde. Onlarda üzülür düşeyazar yere. Her insanın bir yaprak dökümü, her çocuğun düşüşüyle başlar. Çocuklar insanların temelidir çünkü, onlar düşerse yapraklar dökülmeye yaprak dökümü gelmeye başlar. Sahipsiz ne kadar çocuk varsa, o kadar da sahipsiz sözün olduğu gibi. Her şarkının bir ritmi , melodisi olduğu gibi her çocuğun bir sesi vardır. Çocuk mevsimidir yaprak dökümü aslında, sahipsiz çocukların kendi kalkması, annesi olanların ise ağlayarak kalkması gibi . Bazende büyük yürekli çocukların tek odalı evi olmak zorunda kalması gibi. Üzülür ama mutsuz olmaz . Mutsuz olursa büyüyemez çünkü. Nokta değil de üç nokta koymayı öğrenmeli insan bazı yerlerin sonunda, sonunu tahmin edemeyeceği şeyler yaşayabilmeli. .. Sevginin yeni adıydı o , kişisine göre değişir . Bazıları için ateş, bazıları içinse sudur. Dakiktir o. ne geleceği zaman bellidir ne de gideceği. Zaman mefhumunu geçer bazen. Gecesini gündür gündüzünü gece yapacak yerleri de vardır. Güneş ve ay yerini kaybeder gözünde. Onun ikilisini göremezsin, o sadece özel insanlara mahsustur. İki tane kalbe aynı anda saplanan hançer gibidir bazen. Kahraman ve korkağı ayırt etmemizi sağlar zamanla. Kalbı yoktur içine sığacak. Kimi insan için adı hasret kimileri içinse aşktır. Dikenlerine katlanabilmektir onu sevmeyi göze almak. Boğazında düğümlenen sözler çözülür ve gözyaşına dönüşür kimi aşkların sonunda. Kalplerin attığı kadar canlıdır aşk, kalp attıkça yaşar . Gelmeyeceğini bile bile gitmiyorsan aşıksındır işte. Aşık insanların bilmedikleri bir şey vardı ; Her güzel şeyin de olduğu gibi onun da bir hazin sonu vardır. her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi onun da başladığı bir yer vardır, bakışlar... Cam kırıkları ile eş değerde olan aşk, içten içe tüketir kalbi. Ne olacağını düşünmeden hareket ettiren aynı yaşamaya sürükleyen kapkara bir perdedir aşk aslında ,affetme sanatıdır bir yandan da. Affedilmek için yalvarırken bir bir dökülür insanın göz yaşları. Her ne kadar rüya gibi geçse de sonunda kendine gelmek zorundasındır bu oyunda sonlar için hayaller kurup umutlandığımız hazin sonları karalayan uzun ama çok uzun bir yolculuktur aslında o. herkes birine benzetir onu, bilmezler ki onun benzeri zor bulunur. Umudunu umrunuz yapmakıtr, yanılgılar hayat verir onu yaşarken sitemlerine. Mazide şeyleri unutmak, beyaz bir sayfadır. Yaşamak özlemsiz, özlem sevgisiz, sevgide aşksız olmaz. Unutma sevgi daima berbaer olmak değildir , o yokken bile onu yürekte yaşatabilmektir. Bir güneş aşkı hatırlatan, aydır onsuzluğu fısıldayan ama gecelerdir onsuz olmadığınızı ispatlayan . Olur olmaz kişilere dökmüşüm içimdekileri, toplamakta zorlanıyorum. Zor geçirdiğimiz günleri yitirmenin acısı kimsenin benliğinden hiç silinmedi . Her şeye rağmen sözgelimi de olsa kullandığımız kelimelerden çoğu anlaşılmamakla ilgili. Hayat kabullenilmek istenseydi anlardı herkesi. Mecbur değiliz aldanışlıklara aldanmaya. Çıkıp gitmek yerine arkamıza baksaydık bıkkınlık değil özveriyi tadardık belki de. Hayalimizde yaşattıklarımızın hayatta da olacak diye bir kaide olmadığı gibi hayatlardaki her güzel şey bir hayalden meydana geldiği de bir gerçektir. Mutsuz insan olmasaydı dünyada mutluluğu nereden bilecektik? Mutlu insan çok olsaydı da mutsuzluk ne bilemezdik. Hayatta her türlü insana ihtiyaç vardır bence. Mutsuz insanlar görelim ki mutlu olmanın verdiği dış güzelliği anlayabilelim . Özlemin bile uçak biletine bağlı olduğu dünya tersine dönse bitmez o hasretler. Affettiğimden değil boşverdiğimden durmuyorum üzerinde çoğu şeyin. Hep hayalde kalır kavuşmalar. Bir yabancı gibi kalpten kovulur bazı şeyler insanın . Her şeyi içine atan insanlar , kendilerini koyacak yer bulamazlar çoğu zaman. En büyük hayal kırıklığıdır kazandıklarımızı kaybetmek. Ateş ile oynamaktansa ölmeyi seçebilmeli insan. Yaşam bir karaltı gibi geçiyor gözümün önünden, yine o var, aşk!
1 note · View note
dogumgunumesajlari · 7 years
Text
Damar sözler
Damar sözler
Bir zamanlar esen rüzgâra bile meydan okuyan gençliğim. Şimdi ise rüzgârda savrulan bir yaprak gibiyim.
Yeri gelir sevdiğin kişinin yaşadığını bile bilmek sana yeterlidir. Ağladım ama belli etmedim, haykırdım ama isyan etmedim, çaresizdim ama asla pes etmedim, sensizdim senden de gitmedim. “Yalnızlık” yazarsın da düzelten olmaz. İşte o zaman yalnızsındır. Cesaret illa kükremek değildir. Bazen, gün biterken, usulca “Yarın yeniden deneyeceğim” demektir. Sevdanı bulutların üzerine yazmışsın. Yağmur olarak dökülüyor gözlerimden. Sevdiklerimiz üzülmesin diye içiniz kan ağlarken bile tebessüm edebilecek kadar güçlü olur seven insan. Önce rıhtımda acı bir insan çığlığı koptu, sonra hıçkırıklarla gözyaşları kaldı rıhtımda. Hayat sürekli bir tırmanıştır kimsenin emeğine ve yüreğine basmadan tırmanmak tırmanışın “inanca”sıdır. Masal kitabı gibisin, okuması güzel ama inanması çok zor. Biliyor musun şarkılara neden “parça” deniyor. İhtiyaç duyduğunda bazıları eksik bir yanını tamamlıyor. Düştüğünde yanında olan değil, kalkman için el uzatandır. Unutma. Ey gönüm bilmez misin gözler sebepsiz yaşarmaz, dudaklar sebepsiz kurumaz, gönülde bir dert olmadıkça kimsenin yüzü sararıp solmaz. Kötü günde katkısı olmayanın iyi günde hissesi yoktur. Güzel bir gülü güzel bir geceyi güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan gülü dikeniyle geceyi gizemiyle dostu tüm derdiyle sevebilmektir. Utanılacak bir şey değildir ağlamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı. Ne yormak istedim seni. Ne de yormak kendimi. Çok çalıştım gitmeye de kalmaya da. İkisi de aynı acı, ikisi de rezil. Daha öncede gitmiştim ama böyle kalarak değil böyle kalarak değil. “Sus” be yüreğim, bende biliyorum özlediğimi! “sus” ki bilmesin özlediğimi! Simdi vur kendini. Unutulmuş bir şiirin son dizelerinde sonra yarım kalan bir şarkı ısmarla kendine. Bu kentte böyle ölünür. Dönülmez akşamın ufkundayım, vakit çok geç. Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç. Dünyada “Her erkeğe 3 bayan düşüyor” derler ya doğru olan da bu. Bir erkek kalbine 3 bayan sığdırmalı. “Annesi, Karısı ve Kızı”. En çok incittiğimiz kişilerin, aslında en sevdiklerimiz oluşu ne garip değil mi? “Kör sağır ve dilsiz çölde gidiyorlar sağır ölüyor dilsiz köre sağırın öldüğüne nasıl anlatır”? Seni sevmek de öyle işte. Gözlerimin rengi standart ama bakışlarım adamına göre değişir. Dalında son bir yaprak olmaktır yaşamak ve asi rüzgâra direnmektir. Fırtına koparken bile ağız dolusu gülebilmektir her şeye inat. Hayır, ben iyiyim. Sadece hayatım bok gibi sevdiğim insanları kaybediyorum, gitme diyemiyorum, uyuyamıyorum, özlüyorum ve yoruldum. Sensizliğe yenilmek, sana yenilmekten zor olsa da. Ardımda bir sürü “belki”ler bırakarak, seni içimden terk ediyorum. Bir kadın söyleyecek çok şeyi olduğu halde susuyorsa suskunluğu bazen sağır edici olabilir. Yalnızca yağmur yağdığında seviyorum bu şehrin insanlarını; herkesin yüzü ıslak, başları eğik, herkes benim hep olduğum gibi.
Damar sözler 2017
Gerçek şu ki; hayallerimizde ki insanların hayallerinde ki insanlar değiliz!
Bazen diyorum ki; ne olacak söyle gitsin. Sonra diyorum; söyleyince ne olacak, sus bitsin! Yükle yalnızlığının bütün gri bulutlarını sırtıma. Vücudum yağmur sonrası toprak koksun. Sustuğum yerde sen varsın. Konuştuğum yerde özlemin…  Yokluğuna hasret sonbahara başlıyorum, varlığını hissettiğim o sonbaharlara benzemeyen. Belki biraz yağarım bu aralar, ıslanma sakın!  Ölürsem beni yârimin kalbine gömün. Mekânım cennet olsun.  Gel beraber alalım nefesimizi sevdiğim, sensiz boğazımdan geçmiyor. Ahmet Arif  Gözlerinin ‘kahve’sinden koy ömrüme, kırk yılın hatırına ‘sen’de kalayım!  Ekmeğime hoşçakal sürdün ya sen, ben şimdi ‘aşk’ karınla; sana, ne şiirler yazarım.  İntihar köpr��sü gibiyim bu günlerde, gözümden de, gönlümden de düşen düşene. Toprak gibi sessiz olduğum an bil ki, şimşek gibi gökte gürlüyor feryadım!  Cinayet saati neredeydin diye sorarlarsa unutma ‘gidiyordum’ diyeceksin.  Yalnızlığımızla çoğalıp kalabalığımızla eksiliyoruz. Ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız; ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz.  Susmak kabullenmek değil, cevaptır. Eğer insan kısa cümleler kuruyorsa, uzun yorgunlukları vardır.  Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer. İçsen de tükenir içmesen de. Bu yüzden hayattan tat almaya bak. Çünkü yaşasan da bitecek yaşamasan da!  Verdiği umudu geri alan, aldığı ahı da güle güle kullansın!  Yalnızca yağmur yağdığında seviyorum bu şehrin insanlarını; herkesin yüzü ıslak, başları eğik, herkes benim hep olduğum gibi.  Kaçınız, çırılçıplak bedenler karşısında yalnızca gözlere baktınız. Sorsalar, güya hepiniz aşıktınız.  Bilseydim dünyanın keşkelerden kurulduğunu küçükken ne olmak istiyorsun diye sorduklarında mutlu olmak istiyorum derdim!  İnsanlar birer harf gibidir. Güzel insanlar bir araya geldiklerinde güzel bir cümle kurulur.  Yetimhanede yaşayan küçük bedenlerin, ranzalarına yazdıkları “anne” kelimesi kadar masum olmalı aşk.  Üzülmem mi sanıyorsun yürek ağlar gözden önce.  Artık hayat, küçükken oynadığım kutu kutu pense’ye benziyor nerdeyse. Çünkü herkes bir bir arkasını dönüyor sadece.  Mevsimin suçu yok. Yokluğun soğuk.  Dünyanın ne kadar küçük olduğunu , “Seni dünyalar kadar seviyorum” deyip de gidenlerden öğrendim.  Unutulmak kadar acıdır bazen yaşamak.  Sen beni okeydeki ortağın mı zannettin sevgili? “BİT” dediğinde biteyim, “DÖN” dediğinde döneyim!  Allaha emanet ol dedi ve gitti! – Güldüm. — Zaten ondan başka kimim var ki? Dedim.  Kolumuzu ısırarak yapardık saatleri; sanki o kadarcıkken zamanın canımızı yakacağını anlarmış gibi…  Neyin var? “sorusuna,” Sen yoksun! ” diyesim var. Bildiğin gibi değil.  Sen bana mı soruyorsun yalnızlığı sever misin diye? Ben ki; ‘çayı bile iki şekerli içerim, birlikte erisinler diye’.  Terkedilen çabuk büyür, hüzün kalana düşse de pişmanlık hep gidenin payına!  Seni hatırlatan her şeyde, katledilmiş mutluluklarım var. Her gülüşüm kanla karışık yağmurlu şimdi.  Öyle yorgun ki hislerim. Artık sana karşı bir şey hissetmeye bile dermanı yok.  Dertlerimin, acılarımın içinde seni düşünerek mutlu oluyorum, sen benim ilahımsın ve bundan gurur duyuyorum…  Kalemimin kurşunu bitmiş, öldüremiyorum seni.  Kaybedecek neyim kalmış ceylan gözlüm bu dünyada? Ya sen ya hiç bundan sonra!  Bana hoşlandığı adamı anlattı, bende sevdiğim kızı dinledim. Uzaktan görenler diyor ki ”duygusuz”. Duygusuz olduğum için mi gözlerim kaç zamandır uykusuz. Kalbin kemiği yok diye kırılmaz mı sandın? Suç benim değil ki. Şiir kokuyordu bakışların. Yazmamak gözlerine ihanet olurdu. Zor mudur gözlere bakarken aşkı görmek? Yoksa sadece aşk mıdır gözlerdeki tek gerçek?
Yeni damar sözler | damar sözler 2017
0 notes
sinansibil35blog · 6 years
Text
Temizlenen kitap 4
1. Hâ. Mîm.
2. Kitab'ın indirilmesi Azîz ve hikmet sahibi olan Allah tarafındandır.
3. Şüphesiz ki göklerde ve yerde müminler için birçok âyetler (deliller) vardır.
4. Sizin yaratılışınızda ve yeryüzünde yaydığı canlılarda, kesin olarak inananlar için âyetler (deliller) vardır.
5. Gece ile gündüzün değişmesinde, Allah'ın gökten rızık indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde aklını kullanan bir topluluk için âyetler (deliller) vardır.
6. İşte bunlar Allah'ın âyetleridir. Sana bunları hak ile okuyoruz. Artık onlar Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
7. Her yalancı günah yüklü kimsenin vay haline!
8. Allah'ın âyetlerinin kendisine okunduğunu işitir de, sonra onları sanki hiç işitmemiş gibi büyüklük taslamada ısrar eder. İşte onu acıklı bir azap ile müjdele!
9. O bizim âyetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, onlarla alay eder. İşte öyleleri için alçaltıcı bir azap vardır.
10. Önlerinde de cehennem vardır. Kazandıkları şeyler ve Allah'ı bırakıp da edindikleri dostlar, onlara hiçbir fayda vermez. Onlar için büyük bir azap vardır.
11. İşte bu Kur'an bir hidayettir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere gelince, onlara tiksindiren, elem verici bir azap vardır.
12. Allah, emriyle içinde gemilerin yüzmesi ve lütfundan (nasibinizi) aramanız için denizi size boyun eğdirendir. Umulur ki şükredersiniz.
13. Göklerde olanları, yerde olanları hepsini size musahhar kılmıştır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir topluluk için âyetler (deliller) vardır.
14. İman edenlere söyle: Allah'ın günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Çünkü Allah her bir topluluğu kazandıklarına göre cezalandıracaktır.
15. Kim sâlih bir amel işlerse kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.
16. Andolsun ki biz İsrâiloğullarına kitap, hüküm ve peygamberlik verdik. Onları temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları âlemlere üstün kıldık.
17. Onlara din hususunda apaçık deliller verdik. Onlar kendilerine ilim geldikten sonra birbirini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz ki Rabbin ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
18. Resulüm! Seni de din hususunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy, bilmeyenlerin heveslerine uyma.
19. Çünkü onlar Allah'a karşı sana hiçbir fayda veremezler. Zâlimler birbirlerinin dostlarıdırlar. Takvâ sahiplerinin dostu ise Allah'tır.
20. Bu (Kur'an) insanların kalp gözlerini açacak bir nur, kesin olarak inanan bir toplum için hidayet ve rahmettir.
21. Yoksa kötülük işleyen kimseler, kendilerini iman edip sâlih ameller işleyenler gibi yapacağımızı mı sandılar? Yaşamaları ve ölümleri onlarla bir olacak öyle mi? Ne kötü hüküm veriyorlar!
22. Allah yeri ve göğü hak olarak yarattı. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.
23. Nefsinin hevâ ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah'ın da dalâleti hak ettiğini bilerek saptırdığı; kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözüne perde çektiği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?
24. Ve dediler ki: "Hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder." Halbuki onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar ancak zanda bulunuyorlar.
25. Âyetlerimiz onlara açık açık okunduğu zaman: "Doğru sözlü iseniz atalarımızı geri getirin." demelerinden başka delilleri yoktur.
26. De ki: "Allah sizi yaşatıyor, sonra sizi öldürür, sonra da kıyamet gününde bir araya toplar. Bunda aslâ şüphe yoktur, fakat insanların çoğu bunu bilmezler."
27. Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Kıyametin koptuğu gün var ya, işte o gün bâtıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır.
28. O gün her ümmeti diz çökmüş olarak görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. (Onlara şöyle denilir): "Bugün yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız!"
29. Bu bizim kitabımızdır, sizin aleyhinizde gerçeği söylüyor. Çünkü biz bütün yaptıklarınızı kaydediyorduk.
30. İman edip de sâlih ameller yapanlara gelince, Rableri onları rahmetine sokar. Bu ise apaçık kurtuluşun tâ kendisidir.
31. İnkâr edenlere gelince, onlara: "Âyetlerim size okunmadı mı? Siz ise büyüklük tasladınız ve günahkârlar gürûhu oldunuz." denilir.
32. Size: "Allah'ın vaadi haktır, kıyamet gününde şüphe yoktur." denildiği zaman: "Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, yalnız yoktur sanıyoruz, hakkında kesin bir bilgi elde etmiş değiliz." demiştiniz.
33. Yaptıklarının kötülükleri (amel defterinin okunmasıyla) kendilerine göründü ve alaya aldıkları şey onları çepeçevre kuşattı.
34. Onlara denilir ki: "Siz nasıl ki bugüne kavuşacağınızı unuttuysanız, biz de bugün sizi unuttuk. Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da yoktur."
35. Bu böyledir. Çünkü siz Allah'ın âyetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı. O gün ne oradan çıkarılırlar, ne de özürleri dinlenir.
36. Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
37. Göklerde de yerde de azamet O'nundur. O Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
 1. Hâ. Mîm.
2. Kitab'ın indirilmesi Azîz ve hikmet sahibi olan Allah tarafındandır.
3. Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak ile ve belli bir süre için yarattık. Kâfirler ise uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.
4. De ki: "Allah'tan başka taptığınız şeyleri gördünüz mü? Yeryüzünde ne yaratmışlar göstersenize! Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer doğru sözlü iseniz, bundan önce indirilmiş bir kitap veya bir ilim kalıntısı varsa onu bana getirin."
5. Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapınandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.
6. İnsanlar Allah'ın huzurunda bir araya toplandıkları zaman, taptıkları şeyler onlara düşman kesilirler ve onların kendilerine tapınmalarını inkâr ederler.
7. Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman, hakikat kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler: "Bu apaçık bir sihirdir." dediler.
8. Yoksa: "Onu kendiliğinden uydurdu!" mu diyorlar? De ki: "Eğer onu ben uydurdumsa, Allah tarafından bana gelecek hiçbir şeyi benden savamazsınız. O, sizin yaptığınız taşkınlıkları çok iyi bilir. Benimle sizin aranızda şâhit olarak O yeter. O çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
9. De ki: "Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana da size de ne yapılacağını bilmem. Ben ancak bana vahyedilene uyarım ve ben sadece apaçık bir uyarıcıyım."
10. De ki: Hiç düşündünüz mü? Eğer bu (Kur'an) Allah katından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz; İsrâiloğullarından bir şâhit de bunun benzerini (Tevrat'ta) görüp iman ettiği halde, siz yine de büyüklük taslamışsanız (zâlim olmaz mısınız)? Şüphesiz ki Allah zâlimler gürûhuna hidayet edip, doğru yola iletmez.
11. İnkâr edenler iman edenler için: "Eğer bu (din) bir hayır olsaydı, onlar bizi geçemezlerdi." dediler. Fakat onlar bununla hidayete ermek arzusunda olmadıkları için: "Bu eski bir uydurmadır." diyeceklerdir.
12. Daha önce de rehber ve rahmet olarak Musa'nın kitabı vardı. Bu ise, zâlimleri korkutmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisanı ile indirilmiş doğrulayıcı bir kitaptır.
13. Şüphesiz ki: "Rabbimiz Allah'tır!" deyip, sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.
14. Onlar cennet ehlidirler. Yaptıklarına karşılık olmak üzere orada ebedî kalacaklardır.
15. Biz insana anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Zira annesi onu karnında zahmetle taşımış ve güçlükle onu doğurmuştur. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer. Nihayet o güçlü çağına erip, kırk yaşına varınca der ki: "Ey Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ilham et ve beni hoşnut olacağın yararlı işler yapmaya sevk eyle! Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir! Ben sana yöneldim ve ben kendimi sana verenlerdenim."
16. İşlediklerini en güzel şekilde kabul ettiğimiz ve kötülüklerini geçtiğimiz kimseler, cennet halkı arasındadırlar. Bu onlara vaad olunan dosdoğru bir vaaddir.
17. Annesine ve babasına: "Öf size! Benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni (mezardan) çıkartılmakla mı tehdit ediyorsunuz?" diyen kimseye, anne ve babası Allah'a sığınarak: "Yazıklar olsun sana! İman et! Allah'ın vaadi gerçektir." dedikleri halde: "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir." der.
18. İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde, aleyhlerinde söz hak olmuş (azap gerçekleşmiş) kimselerdir. Doğrusu onlar hüsrana uğrayanlardır.
19. Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah onlara yaptıklarının karşılığını verir, kendilerine aslâ haksızlık yapılmaz.
20. Kâfirler ateşe arzolundukları gün (onlara şöyle denir): "Siz bütün zevklerinizi, lezzetlerinizi, sizin için güzel olan her şeyinizi dünya hayatınızda yaşayıp bitirdiniz. Artık bugün yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızın ve yoldan çıkmanızın karşılığında alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız."
21. Resulüm! Âd kavminin kardeşi Hud'u an. O Ahkâf'daki kavmini uyarmıştı. Ondan önce de sonra da birçok uyarıcılar gelip geçmiştir. Kavmine: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin, büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum." demişti.
22. Dediler ki: "Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek için mi geldin? Doğru sözlülerden isen, hadi bizi tehdit edip durduğun azabı başımıza getir."
23. (Hud) dedi ki: "Doğrusu buna âit bilgi Allah'ın katındadır. Ben sadece benimle gönderilen şeyi size tebliğ ediyorum. Ne var ki sizi câhillik edip duran bir kavim olarak görüyorum."
24. Nihayet o azabın, geniş bir bulut halinde vâdilerine doğru yayılarak geldiğini görünce: "Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur." dediler. Hayır! O, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde elem verici azabı taşıyan bir rüzgardır.
25. Rabbinin emriyle her şeyi yıkıp yerle bir eder. Çok geçmeden o hale geldiler ki, meskenlerinin harabelerinden başka bir şey görülmez oldu. İşte biz suçlu günahkâr kavmi böyle cezalandırırız.
26. Andolsun ki onlara size vermediğimizi vermiş, (onları sizi yerleştirmediğimiz yerlere yerleştirmiş)tik. Kendilerine kulaklar, gözler ve gönüller vermiştik. Fakat ne kulakları, ne gözleri, ne de gönülleri onlara bir fayda sağlamadı. Zira bile bile Allah'ın âyetlerini inatla inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi.
27. Andolsun ki biz çevrenizde bulunan birçok memleketleri de yok ettik. Belki dönerler diye âyetleri bir bir açıkladık.
28. Allah'tan başka kendilerine yakınlık sağlamak için ilâh edindikleri şeyler, kendilerine yardım etselerdi ya! Hayır! Onlardan kaybolup gittiler. İşte bu onların yalanlarıdır ve uydurup durdukları şeydir.
29. Resulüm! Hani Kur'an dinlesinler diye sana cinlerden bir tâife yöneltmiştik. Hazır olunca birbirlerine: "Susun!" demişlerdi. Kur'an'ın okunması bitince, her biri birer uyarıcı olarak kavimlerine dönmüşlerdi.
30. Dediler ki: "Ey kavmimiz! Biz Musa'dan sonra indirilen ve kendinden öncekileri doğrulayan, hakka ve doğru yola hidayet eden bir kitap dinledik."
31. "Ey kavmimiz! Allah'a çağıran (Muhammed'e) uyun ve ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi can yakıcı azaptan korusun."
32. "Allah'a çağıran (Muhammed'e) uymayan kimse bilsin ki, Allah'ı yeryüzünde âciz bırakamaz. Kendisinin O'ndan başka dostları da bulunmaz. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.
33. Görmüyorlar mı ki, gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah, ölüleri de diriltmeye kâdirdir. Evet O, şüphesiz ki her şeye kâdirdir.
34. Kâfirlere ateşe sunuldukları gün: "Bu gerçek değil miymiş?" denir. Onlar da: "Rabbimiz hakkı için evet gerçekmiş!" derler. "O halde küfrünüz sebebiyle tadın azabı!" buyurur.
35. Resulüm! Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret! Onlar için acele etme! Onlar vâdedildikleri azabı gördükleri zaman sanki dünyada gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Yoldan çıkmış fâsıklar topluluğundan başkası helâk edilir mi?
 1. İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların işlerini Allah boşa çıkarmıştır.
2. İman edip sâlih ameller işleyenlerin, Rableri tarafından Muhammed'e indirilen gerçeğe inananların günahlarını Allah örtüp bağışlar ve hallerini düzeltip iyileştirir.
3. İşte böyle. İnkâra sapanlar bâtıla uydular, iman edenler ise Rablerinden gelen hakka uydular. Allah insanlara misallerini işte böyle anlatır.
4. (Savaşta) kâfirlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun! Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir edin). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye alarak salıverin. Bu böyledir. Eğer Allah dileseydi onlardan intikam alırdı, fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, onların amellerini aslâ boşa çıkarmaz.
5. Onları hidayete eriştirecek ve hallerini düzeltecektir.
6. Onları (dünyada iken) kendilerine anlattığı cennete koyar.
7. Ey iman edenler! Eğer Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz (sarılırsanız), Allah da sizi muvaffak eder ve ayaklarınızı sâbit kılar.
8. Kâfirlere gelince, onlar da yüzüstü sürünsünler! Allah yaptıklarını boşa çıkarmıştır.
9. İşte böyle. Çünkü onlar Allah'ın indirdiğinden tiksinip hoşlanmamışlardır. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır.
10. Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin âkibetlerinin nasıl olduğuna bakmazlar mı? Allah onları yere geçirmiştir. Kâfirlere de onların başına gelenin benzeri vardır.
11. Bunun sebebi şudur: Allah iman edenlerin dostudur. Kâfirlere gelince, onların yardımcıları yoktur.
12. Şüphesiz ki Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İnkâr edenler ise faydalanırlar ve hayvanların yediği gibi yerler. Ateş onların varacakları yerdir.
13. Nice memleketler vardır ki, onlar seni sürüp çıkaran memleketten daha kuvvetli idiler. Biz onları helâk ettik. Onlara bir yardım eden de bulunmadı.
14. Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan (mümin) kimse, kötü işi kendisine güzel gösterilen ve heveslerine uyan (kâfir) kimse gibi olur mu?
15. Muttakilere vaad edilen cennetin durumu şudur: Orada bozulmayan (temiz) su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere lezzet veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır. Ve orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Bunlardan da öte, Rablerinden bir bağışlama vardır. Hiç bunlar, ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça kesen sıcak suyun içirildiği kimseler gibi olur mu?
16. Resulüm! Onlardan seni dinlemeye gelenler de var. Fakat senin yanından çıkınca, kendilerine ilim verilen kimselere (alay yoluyla): "O demin ne demişti?" derler. İşte bunlar Allah'ın kalplerini mühürlemiş olduğu, hevâ ve heveslerine uyan kimselerdir.
17. Hidayeti kabul edenlere gelince, Allah onların hidayetini artırmış ve onlara takvâ yollarını ilham etmiştir.
18. Onlar kıyamet zamanının ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onun âlametleri gerçekten gelmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar?
19. Bil ki Allah'tan başka ilâh yoktur. Hem kendinin hem de erkek müminlerle kadın müminlerin günahlarının bağışlanmasını dile. Allah (dünyada) gezip dolaştığınız yerleri de bilir, (ahirette) duracağınız yeri de bilir.
20. İnananlar: "Keşke cihad hakkında bir sûre indirilse de cihada çıksak!" derlerdi. Fakat hükmü açık bir sûre indirilip de, orada savaştan söz edilince; kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Korktukları başlarına gelsin!
21. Oysa onlara itaat etmek ve uygun olanı söylemek yaraşırdı. İş ciddiye bindiği zaman Allah'a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.
22. Demek ki sizler iş başına gelecek olursanız, yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık bağlarını keseceksiniz öyle mi?
23. İşte bunlar, Allah'ın kendilerini lânetlediği, sağır yaptığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.
24. Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitler mi var?
25. Hidayet kendilerine apaçık belli olduktan sonra arkalarını dönenlere, yaptıklarını şeytan hoş göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür.
26. İşte böyle. Zira onlar Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: "Biz bazı işlerde size itaat edeceğiz." dediler. Oysa Allah onların gizlediklerini bilir.
27. Fakat melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak?
28. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah'ı kızdıracak şeylerin ardınca gittiler ve O'nu râzı edecek şeylerden hoşlanmadılar. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır.
29. Kalplerinde hastalık olanlar, yoksa onların kinlerini Allah'ın aslâ dışarı vurmayacağını mı sandılar?
30. Eğer biz dileseydik onları sana gösterirdik de onları simâlarından tanırdın. Andolsun ki sen onları sözlerinin üslûbundan tanırsın. Allah bütün yaptıklarınızı bilir.
31. Andolsun ki biz sizi imtihan edeceğiz. Tâ ki içinizden cihad edenlerle sabır gösterenleri meydana çıkaralım ve haberlerinizi de açıklayalım.
32. Şüphesiz ki inkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet belli olduktan sonra Peygamber'e karşı gelenler, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onların yaptıklarını hep boşa çıkaracaktır.
33. Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın.
34. İnkâr edip Allah yolundan alıkoyanları ve sonra da kâfir olarak ölenleri Allah aslâ affetmeyecektir.
35. Sakın gevşemeyin ve siz üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O, amellerinizi aslâ eksiltmez.
36. Dünya hayatı ancak bir oyundur, bir eğlencedir. Eğer iman eder ve sakınırsanız, O size mükâfatlarınızı verir, mallarınızı (tamamen sarfetmenizi) istemez.
37. Eğer onları sizden isteseydi ve sizi zorlasaydı, cimrilik ederdiniz ve bu da sizin kinlerinizi ortaya çıkarırdı.
38. İşte sizler, Allah yolunda infak etmeye çağırılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Amma cimrilik eden bilsin ki, ancak kendisine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer ondan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir kavim getirir de, onlar sizin gibi olmazlar.
 1. Resulüm! Biz sana apaçık bir fetih verdik.
2. Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, sana olan nimetini tamamlar ve seni dosdoğru bir yola eriştirir.
3. Ve Allah sana kimsenin güç yetiremeyeceği bir şekilde şanlı bir zaferle yardım eder.
4. O'dur müminlerin kalplerine huzur ve sükûnu indiren. Tâ ki imanlarını kat kat artırsınlar. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.
5. Tâ ki mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedî kalacakları ve altlarından ırmaklar akan cennetlere koysun ve onların kötülüklerini örtsün. İşte Allah katında en büyük kurtuluş budur.
6. Ve Allah hakkında kötü zan besleyen münafık erkeklerle münafık kadınlara ve müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azap etsin. Kötülük onların başlarına dönsün! Allah onlara gazap etmiş, lânetlemiş ve kendileri için cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!
7. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
8. Resulüm! Biz seni şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
9. (Ey insanlar)! Allah'a ve Peygamber'ine inanasınız, ona yardım edesiniz, onu büyük tanıyıp saygı gösteresiniz ve sabah-akşam O'nu tesbih edesiniz.
10. Resulüm! Sana biât edenler, ancak Allah'a biât etmiş olurlar. Allah'ın eli onların elleri üstündedir. O halde kim bu ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse, Allah ona büyük bir ecir verecektir.
11. Bedevilerden geri kalmış olanlar yakında sana gelip: "Mallarımız ve âilelerimiz bizi alıkoydu (da gelemedik). Allah'tan bizim için bağışlanmamızı dile!" diyecekler. Onlar kalplerinde olmayanı dilleri ile söylerler. Resulüm! De ki: "Allah size bir zarar gelmesini isterse veya bir fayda elde etmenizi isterse, O'na karşı sizin için kim ne yapabilir? Hayır! Allah yaptıklarınızdan haberdardır."
12. Aslında siz Peygamber'in ve müminlerin âilelerine bir daha aslâ dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü de siz kötü zanda bulundunuz ve helâka mahkûm bir kavim oldunuz.
13. Kim Allah'a ve Resul'üne iman etmezse, bilsin ki biz kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.
14. Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
15. Siz ganimetleri almak için gittiğinizde seferden geri bırakılanlar: "Bırakın, biz de sizinle gelelim." diyeceklerdir. Onlar Allah'ın kelâmını değiştirmek isterler. De ki: "Siz bizim arkamıza aslâ düşemezsiniz. Allah daha önce sizin için böyle buyurmuştur." Size: "Hayır! Bizi çekemiyorsunuz!" diyeceklerdir. Aksine onlar pek az anlayan kimselerdir.
16. Bedevîlerden (seferden) geri bırakılanlara de ki: "Siz yakında güçlü kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla savaşırsınız veya onlar müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Amma daha önce döndüğünüz gibi yine dönerseniz, size acıklı bir azap ile azap eder."
17. Gözü kör olana vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. Kim Allah'a ve Resul'üne itaat ederse, onu altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse ona açıklı bir azap ile azap eder.
18. Resulüm! Andolsun ki, sana ağaç altında biât eden müminlerden Allah hoşnud olmuştur. Gönüllerinde olanı bilmiş, üzerlerine huzur ve güven indirmiş, onları yakın bir fetihle mükâfatlandırmıştır.
19. Ve ele geçirecekleri bol ganimetler bahşetmiştir. Allah güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
20. Allah size elde edeceğiniz birçok ganimetler vâdetmiştir. Bunu (Hayber ganimetini) size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir. Tâ ki bu, müminlere bir işaret olsun ve sizi doğru yola iletsin.
21. Bundan başka sizin gücünüzün yetmediği, fakat Allah'ın sizin için kuşattığı ganimetler de vardır. Allah her şeye kâdirdir.
22. Eğer o kâfirler sizinle savaşacak olsalardı, mutlaka arkalarını dönüp kaçarlardı. Sonra da ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamazlardı.
23. Allah'ın önceden beri geçmiş olan sünneti (âdeti) budur. Sen Allah'ın sünnetinde aslâ değişiklik bulamazsın.
24. O size onlara karşı zafer verdikten sonra Mekke'nin ortasında, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekmiştir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
25. Onlar inkâr edenlerdir, sizi Mescid-i haram'ı ziyaretten ve bekletilmekte olan kurbanlıkları da yerlerine gitmekten alıkoyanlardır. Eğer onların arasında (Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mümin erkeklerle mümin kadınları bilmeyerek çiğnemek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı (fetih için Allah size izin verirdi). Allah dilediklerine rahmet etmek için böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirlerinden ayrılmış olsalardı, biz o küfredenleri elbette acıklı bir azapla azaplandırırdık.
26. O kâfirler kalplerine taassubu, câhiliyet taassubunu yerleştirdikleri zaman Allah, Peygamber'ine ve müminlerin üzerine huzur ve sükûnu indirdi, onları takvâ kelimesi üzerinde durdurdu. Zaten onlar buna daha lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.
27. Andolsun ki Allah, Resul'üne rüyâsını bihakkın sâdık kılmıştır. İnşaallah siz emniyetler içinde, başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkusuzca Mescid-i haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bildi de, bundan önce size yakın bir fetih verdi.
28. Dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamber'ini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur. Şâhit olarak Allah yeter.
29. Muhammed Allah'ın Peygamber'idir. Onunla beraber bulunanlar da kâfirlere karşı çok çetin ve sert, birbirlerine karşı çok merhametlidirler. Onları rükuya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve hoşnutluk isterler. Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardır: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış ve gövdesinin üzerine dikilmiş bir ekine benzerler. Ki bu, ekicilerin hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah iman edip sâlih ameller işleyenlere, hem mağfiret hem de büyük bir mükâfat vâdetmiştir.
1. Ey iman edenler! Allah'ın ve Peygamber'inin huzurunda öne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir.
2. Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinden yüksek çıkarmayın. Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi, onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın. Yoksa farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.
3. Resulullah'ın huzurunda seslerini kısan kimseler, Allah'ın gönüllerini takvâ için imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
4. Resulüm! Sana odaların ötesinden seslenenlerin çokları düşüncesiz kimselerdir.
5. Eğer onlar sen yanlarına çıkıncaya kadar bekleselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
6. Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onu tahkik edin, içyüzünü araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da, sonra yaptığınıza pişman olursunuz.
7. Biliniz ki Resulullah aranızdadır. Şayet o birçok işlerde size uysaydı, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde süsledi. Küfrü, fıskı ve isyanı da çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.
8. Bu, Allah'tan bir lütuf ve nimettir. Allah çok iyi bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.
9. Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa, hemen aralarını düzelterek barıştırın. Eğer onlardan biri diğerine saldırırsa, o zaman o saldıranla Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşınız. (Sonunda teslim olur, Allah'ın emrine) dönerse yine adaletle aralarını düzeltin ve hep adaletle iş görün. Şüphesiz ki Allah adalet yapanları sever.
10. Müminler kardeştirler. Öyleyse (dargın olan) kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin.
11. Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Alay edilenler belki de Allah katında kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lâkapla çağırmayın. İnandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü addır! Kim de tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerdir.
12. Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Zira bazı zan vardır ki günahtır. Birbirinizin kusurlarını, gizli şeylerini araştırmayın. Kiminiz de kiminizin arkasından çekiştirip gıybetini etmesin. Sizden herhangi biriniz, ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mı? Tiksindiniz değil mi? O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edicidir.
13. Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve sizi tanışasınız diye milletlere, kabilelere ayırdık. Çünkü Allah katında en üstün olanınız, Allah'tan en çok korkanınızdır. Şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.
14. Bedevîler: "İman ettik!" derler. De ki: "Siz iman etmediniz, bâri ‘Müslüman olduk!' deyin. İman henüz kâlplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Peygamber'ine itaat ederseniz, Allah amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir."
15. Müminler o kimselerdir ki, Allah'a ve Resul'üne iman etmişlerdir. Sonra şüpheye düşmemişler, Allah yolunda canları ile malları ile cihad etmişlerdir. İşte onlar sâdıklardır.
16. De ki: "Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da bilir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir."
17. Onlar İslâm'a girdikleri için sana minnet ediyorlar. De ki: "Müslüman olmanızı benim başıma kakmayın. Eğer doğru kimseler iseniz, aksine sizi imana erdirdiği için Allah size minnet eder."
18. Şüphesiz ki Allah göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
 1. Kaf. O şerefli Kur'an'a yemin olsun ki!
2. Aralarından bir uyarıcının gelmiş olmasına şaştılar da, kâfirler şöyle dediler: "Bu şaşılacak bir şey!"
3. "Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (diriltileceğiz)? Bu akla uzak bir dönüştür."
4. Biz toprağın onlardan neleri eksilttiğini muhakkak bilmekteyiz. Yanımızda (her şeyi) zapteden bir kitap (Levh-i mahfuz) vardır.
5. Hayır! Onlar, hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Şimdi onlar karışık bir durum içindedirler.
6. Onlar üstlerindeki göğü nasıl donatmışız bir bakmazlar mı? Onda hiçbir çatlak da yok!
7. Yeryüzünü döşedik, oraya sabit dağlar yerleştirdik. Onda her güzel çiftten yetiştirdik.
8. Bunlar Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak, ona ibret vermek içindir.
9. Gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bahçeler ve biçilecek taneli ekinler bitirdik.
10. Birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları.
11. Kullarına rızık olmak üzere ve biz o su ile ölü bir toprağa can verdik. İşte insanların çıkışı (dirilmesi) de böyledir.
12. Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud da yalanlamıştı.
13. Âd, Firavun ve Lut'un kardeşleri de yalanlamışlardı.
14. Eyke halkı ve Tubba' kavmi de. Bütün bunlar peygamberlerini yalanladılar, tehdidim (azabım) da onlara hak oldu.
15. Biz ilk yaratışta güçsüz mü düştük? Hayır! Onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler.
16. Andolsun ki insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler verdiğini de biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.
17. Sağında ve solunda oturan, amellerini yakalayıp tesbit eden iki yazıcı melek vardır.
18. O bir söz atmaya dursun, mutlaka yanında onu gözetleyen, söylediği her sözü zapteden (bir melek) hazır bulunur.
19. Ölüm sarhoşluğu bir gün gerçekten gelir. "İşte bu senin öteden beri korkup kaçtığın şeydir." denir.
20. Sûra üfürülür. İşte bu geleceği vâdedilen gündür.
21. Herkes beraberinde bir sürücü bir de şâhid bulunduğu halde gelir.
22. Ona: "Andolsun ki sen bundan gâfildin, işte şimdi senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık gözün keskindir." denir.
23. Beraberindeki arkadaşı: "İşte bu yanımdaki hazırdır." der.
24. Allah şöyle buyurur: "Ey sürücü ve şahid! Haydi ikiniz atın cehenneme her inatçı nankör kâfiri!"
25. "Hayra, iyiliklere bütün hızıyla engel olan azgın zalim şüpheciyi!"
26. "O ki, Allah ile beraber başka bir ilâh edinmişti. Haydi, atın şiddetli azabın içine!"
27. Yanındaki arkadaşı der ki: "Ey Rabbimiz! Ben onu azdırmadım, fakat o kendisi derin bir sapıklık içindeydi!"
28. Allah şöyle buyurur: "Benim huzurumda çekişmeyin! Size daha önce bunu bildirmiştim."
29. "Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara aslâ zulmetmem."
30. O gün cehenneme: "Doldun mu?" deriz. O da: "Daha yok mu?" der.
31. Cennet de Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten uzak değildir.
32. Onlara şöyle denilir: "İşte size vaad olunan cennet budur. Allah'a çok dönen, (hududu) muhafaza eden,"
33. "Görmediği halde Rahman'dan korkan ve Allah'a yönelmiş bir kalp ile gelen kimselere mahsustur."
34. "Oraya esenlikle girin! İşte bu ebedî yaşama günüdür."
35. Orada kendileri için diledikleri her şey bulunur. Katımızda daha fazlası da vardır.
36. Onlardan evvel biz nice nesiller helâk etmiştik. Ki onlar kendilerinden daha kuvvetli idiler. Memleketlerde delikler aramışlardı. Kaçacak bir yer var mıydı?
37. Doğrusu bunda kalbi olan, yahut kendisi huzur içinde olduğu halde kulak veren kimse için bir öğüt vardır.
38. Şüphesiz ki biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri altı günde yarattık. Buna rağmen bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.
39. Onların dediklerine sabret! Güneşin doğuşundan önce ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et!
40. Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından O'nu tesbih et!
41. Bir çağırıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver!
42. O gün insanlar o çağrıyı gerçek olarak işitirler. İşte bu, kabirlerden çıkış günüdür.
43. Şüphesiz ki hayat veren de, ölümü veren de biziz. Dönüş de ancak bizedir.
44. O gün yer üzerlerinden yarılır, (insanlar kabirlerinden) süratle çıkarlar. Onları böylece toplamak bizim için pek kolaydır.
45. Biz onların neler demekte olduklarını çok iyi biliyoruz. Sen onların üstünde bir zorlayıcı değilsin. Onun için sen sadece benim tehdidimden korkacak olanlara Kur'an ile öğüt ver.
 1. Savurdukça savuranlara andolsun!
2. (Yağmur) yüküyle yüklenen (bulutlara) andolsun!
3. Kolayca akıp giden (gemi)lere andolsun!
4. İşi paylaştırıp ayıranlara andolsun!
5. Size vâdedilen şey kesinlikle doğrudur.
6. Ceza mutlaka vuku bulacaktır.
7. İçinde yollar bulunan göğe andolsun!
8. Şüphesiz ki siz çelişkili sözler içerisindesiniz.
9. Ondan döndürülen kimseler döndürülür.
10. Kahrolsun o koyu yalancılar!
11. Onlar koyu bir cehalet içinde kalmış gafillerdir.
12. Din gününün ne zaman olacağını soruyorlar.
13. Onların ateşte yakılacakları gündür.
14. Tadın azabınızı! Acele gelmesini istediğiniz şey işte bu idi.
15. Muttakiler cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar.
16. Rablerinin kendilerine verdiklerini alırlar. Çünkü onlar bundan önce dünyada güzel davranırlardı.
17. Onlar geceleri pek az uyurlardı.
18. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.
19. Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı (onu verirlerdi).
20. Kesin olarak inananlar için yeryüzünde açık âyetler (deliller) vardır.
21. İçinizde... Görmüyor musunuz?
22. Rızkınız da size vâdedilen şeyler de göktedir.
23. Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.
24. Resulüm! İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana gelmedi mi?
25. Onlar İbrahim'in yanına girdiklerinde: "Selâm!" demişlerdi. O da: "Selâm!" demiş, içinden de onların "Tanınmamış bir topluluk" olduğunu geçirmişti.
26. Hemen âilesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabı) getirtti.
27. Önlerine sürüp: "Yemez misiniz?" dedi.
28. Onlardan ötürü içine bir korku düştü. "Korkma!" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
29. Karısı hayretle seslenerek geldi. Elini yüzüne çarparak: "Ben kısır bir kocakarıyım!" dedi.
30. Onlar: "Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir." dediler.
31. İbrahim: "O halde işiniz nedir ey elçiler?" dedi.
32. Dediler ki: "Biz suçlu bir kavme gönderildik."
33. "Üzerlerine sert taşlar yağdıralım diye."
34. "Onlar haddi aşanlar için Rabbinin katında işaretlenmiştir."
35. Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.
36. Zaten orada müslümanlardan sadece bir ev halkından başka kimse bulamadık.
37. Acı azaptan korkanlar için, orada bir işaret bıraktık.
38. Musa'da da ibretler vardır. Onu apaçık bir delil ile Firavun'a gönderdik.
39. O bütün erkânı ile birlikte yüz çevirdi ve: "Bir sihirbaz veya bir delidir." dedi.
40. Biz de onu ve ordusunu tutup denize attık. Bu sırada o, kendisini kınayıp duruyordu.
41. Âd kavminin başından geçende de ibret vardır. Onların üzerine kasıp kavuran rüzgârı göndermiştik.
42. Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu.
43. Semud kavminin başına gelenlerde de ibretler vardır. Onlara: "Bir süreye kadar sefa sürüp zevklenin!" denmişti.
44. Rablerinin buyruğuna başkaldırdılar. Bu yüzden bakıp dururken kendilerini yıldırım çarpmıştı.
45. Ayağa kalkacak güçleri kalmadı, yardım edenleri de olmamıştı.
46. Bunlardan önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir topluluk idiler.
47. Göğü kendi ellerimizle biz bina ettik ve biz onu elbette genişleticiyiz.
48. Yeri de döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz!
49. İbret alasınız diye her şeyi çift çift yarattık.
50. Allah'a kaçınız! Ben size O'nun katından apaçık bir korkutucuyum.
51. Allah ile birlikte başka bir ilâh edinmeyin. Ben sizi O'nun katından apaçık bir korkutucuyum.
52. İşte böyle. Onlardan öncekilere herhangi bir peygamber geldiğinde hemen: "Bir sihirbaz veya bir delidir." dediler.
53. Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır, onlar azgın bir topluluktur.
54. Onlardan yüz çevir. (Dâvetine uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin.
55. Öğüt ver, hatırlat. Çünkü öğüt ve nasihat müminlere fayda verir.
56. Ben cinleri ve insanları ancak (beni bilsinler) bana ibadet etsinler diye yarattım.
57. Ben onlardan rızık istemiyorum, beni doyurmalarını da istemiyorum.
58. Şüphesiz ki rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır.
59. Muhakkak ki bu (zamanda) zulmedenlerin de (geçmişteki zâlim) arkadaşlarının paylarına benzer (azaptan) payları vardır. O halde acele etmesinler!
60. Kendilerine vaad edilen günlerinden dolayı kâfirlerin vay haline!
 1. Andolsun Tur'a!
2. Satır satır yazılmış Kitab'a andolsun!
3. Yayılmış ince deri üzerinde,
4. Beyt-i Mâmur'a andolsun!
5. Yükseltilmiş tavana andolsun!
6. Kabarıp taşan denize andolsun!
7. Rabbinin azabı mutlaka meydana gelecektir.
8. Onu önleyecek hiçbir şey yoktur.
9. O gün gök sallanıp çalkalanır.
10. Dağlar yürüdükçe yürür.
11. (Hakikatı) yalanlayanların vay haline o gün!
12. Onlar ki o daldıkları bâtıl içinde oynayıp-oyalanmaktadırlar.
13. O gün cehenneme itildikçe itilirler.
14. İşte yalanlayıp durduğunuz cehennem budur!
15. Bir büyü müdür bu? Yoksa siz mi görmüyorsunuz?
16. Girin oraya! İster dayanın ister dayanmayın, sizin için birdir. Ancak yaptıklarınıza göre ceza göreceksiniz.
17. Muttakiler cennetlerde ve nimetler içindedirler.
18. Rablerinin kendilerine verdikleri ile zevk ve sefa sürerler. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.
19. Yaptıklarınıza karşılık olarak âfiyetle yiyin için!
20. Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Biz onları ceylan gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
21. İman edenleri ve kendilerini iman ile takip eden zürriyetlerini kavuştururuz. Onların amellerinden de hiçbir şey eksiltmemişizdir. Herkes kazandıklarına karşılık bir rehindir.
22. Onlara canlarının istediği meyveden ve etten bol bol veririz.
23. Orada birbirlerinden kadeh alıp verirler. Amma onu içenler ne boş bir söz söylerler, ne de günaha girerler.
24. Kendilerine âit hizmetçiler sedefteki inciler gibi fırıl fırıl etraflarında dönerler.
25. Birbirine dönüp soruşurlar.
26. Derler ki: "Biz daha önce dünyada iken âilelerimizin yanında korkular içinde idik."
27. "Allah lütfedip bizi kavurucu azaptan korudu."
28. "Biz bundan önce de O'na yalvarıyorduk. Şüphesiz ki O iyilik yapandır, merhamet edendir.
29. Resulüm! Sen öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde sen ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun.
30. Yoksa onlar senin için: "Bu bir şâirdir. Zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz." mu derler?
31. De ki: Gözleyin! Doğrusu ben de sizinle beraber gözleyenlerdenim.
32. Bunu onlara akılları mı emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudurlar?
33. Yoksa: "Onu kendisi uydurdu!" mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler.
34. Eğer onlar doğru sözlü iseler, onun benzeri bir söz getirsinler!
35. Onlar yaratıcısız mı yaratıldılar, yoksa kendileri midir yaratıcıları?
36. Yoksa gökleri ve yeri mi yarattılar? Hayır! Onlar düşünüp kesin olarak Allah'a inanmıyorlar.
37. Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hâkim olanlar onlar mıdır?
38. Yoksa onların, üzerine çıkıp dinledikleri merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri apaçık bir delil getirsinler.
39. Yoksa kızlar O'nun, oğullar da sizin öyle mi?
40. Resulüm! Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
41. Yoksa gayba âit bilgiler yanlarında da onlar kendileri mi yazıyorlar?
42. Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa düşecek olanlar inkâr edenlerdir.
43. Yoksa onların Allah'tan başka bir ilâhı mı var? Allah onların koşmakta oldukları ortaklardan münezzehtir.
44. Gökten bir parçanın düşmekte olduğunu görseler: "Birbiri üzerine yığılmış buluttur." derler
45. Artık çarpılacakları günlerine erişinceye kadar bırak onları!
46. O gün tuzakları kendilerine hiçbir fayda vermez, onlara yardım da olunmaz.
47. Ve o zulmedenlere şüphe yok ki bundan başka da azap vardır. Ne var ki onların çoğu bilmezler.
48. Resulüm! Rabbinin hükmüne sabret. Şüphesiz ki sen bizim hıfz-u himayemizde, gözetimimiz altındasın. Kalkarken Rabbini hamd ile tesbih et.
49. Gecenin bir kısmında ve yıldızlar kaybolurken de O'nu tesbih et.
 1. Aktığı zaman yıldıza andolsun ki!
2. Arkadaşınız sapmamış ve azmamıştır.
3. O kendiliğinden konuşmamaktadır.
4. Onun konuşması, ancak kendisine bildirilen vahiyden başka bir şey değildir.
5. Ona üstün bir güç sahibi olan (Cebrail) öğretti.
6. O (melek) akıl sahibidir. (Aslî sureti ile) doğruldu.
7. Ve o, en yüksek bir ufukta idi.
8. Sonra (Peygamber'e) yaklaştı, derken sarktı.
9. İki yay kadar, yahut daha da yakın oldu.
10. O anda kuluna vahyedeceğini vahyetti.
11. Gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı.
12. Şimdi siz, onun gördükleri hakkında tartışacak mısınız?
13. Andolsun ki, onu başka bir defa daha gördü.
14. Sidre-i müntehâ'nın yanında.
15. Me'vâ cenneti de onun yanındadır.
16. O dem ki, Sidre'yi bürüyen bürüyordu.
17. (Peygamber'in) gözü kaymadı ve aldanmadı.
18. Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.
19. Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ'yı?
20. Üçüncüleri olan diğer Menât'ı?
21. Demek erkek (evlâtlar) sizin, dişiler O'nun öyle mi?
22. Öyleyse bu, insafsızca bir taksimdir!
23. Bunlar sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlarla ilgili ispatlayıcı hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna uyarlar ve nefislerinin hevâsına kapılırlar. Oysa kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.
24. Yoksa insan, her umduğu şeye sahip mi olacak?
25. Ahiret de dünya da Allah'ındır.
26. Gökyüzünde nice melekler var ki, şefaatleri hiçbir fayda sağlamaz. Meğer ki Allah dilediğine ve râzı olduğuna izin verdikten sonra olsun!
27. Ahirete inanmayanlar meleklere dişi adı takarlar.
28. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyarlar. Zan ise hiç şüphesiz ki hakikat bakımından bir şey ifade etmez.
29. Bizim zikrimize iltifat etmeyen ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden yüz çevir.
30. Onların ilimden erebildikleri gaye işte budur. Şüphesiz ki Rabbin, evet O, yolundan sapanları en iyi bilendir. O, hidayet bulanı da en iyi bilir.
31. Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Bu, kötülük edenlere yaptıklarının karşılığını vermesi, güzel davranışta bulunanları da daha güzeli ile mükâfatlandırması içindir.
32. Onlar ki günahın büyüklerinden ve hayâsızlıklardan kaçınırlar, yalnız bazı küçük kusurlar işleyebilirler. Şüphesiz ki Rabbinin mağfireti geniştir. Sizi daha topraktan yarattığı zaman ve henüz analarınızın karınlarında ceninler halinde iken sizi en iyi bilen O'dur. Kendinizi beğenip temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.
33. Gördün mü o yüz çevireni?
34. Azıcık verip, sonra vermemekte direneni?
35. Gaybın bilgisi onun yanındadır da, o kendisi mi görüyor?
36. Yoksa kendisine haber verilmedi mi Musa'nın sahifelerinde olanlar?
37. Ve vazifesini tamamen ifa eden İbrahim'inkinde olanlar?
38. Ki, gerçekten hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez.
39. Şüphesiz insan için kendi çalışmasından başkası yoktur.
40. Ve çalışması ileride görülecektir.
41. Daha sonra da onun karşılığı tam olarak verilecektir.
42. Ve şüphesiz ki en son varış ancak Rabbinedir.
43. Güldüren de O'dur, ağlatan da O'dur.
44. Öldüren de O'dur dirilten de O'dur.
45. Doğrusu O yarattı iki çifti; erkeği ve dişiyi.
46. (Rahme) atıldığı zaman nutfeden.
47. Şüphesiz ki tekrar diriltmek de O'na âittir.
48. Zengin eden de O'dur, sermaye veren de O'dur.
49. Şi'râ yıldızının Rabbi de şüphesiz O'dur.
50. Birinci Âd kavmini O helâk etti.
51. Semud'u da O helâk etti ve geriye hiçbir şey bırakmadı.
52. Daha önce de Nuh kavmini helâk etti. Çünkü onlar çok zâlim ve çok azgın idiler.
53. Altüst olmuş şehirleri de O böyle yaptı.
54. Onların başına getireceğini getirdi.
55. Öyleyken Rabbinin hangi nimetinden şüphe ediyorsun?
56. İşte bu, ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.
57. Kıyamet yaklaştıkça yaklaşmıştır.
58. Onu Allah'tan başka açığa çıkaracak yoktur.
59. Şimdi siz bu söze mi şaşıyorsunuz?
60. Gülüyorsunuz... Ağlamıyorsunuz!
61. Ve siz gaflet içinde oyalanmaktasınız!
62. Artık Allah'a secde edin ve O'na kulluk edin!
 1. Kıyamet saati yaklaştı ve ay yarıldı.
2. Onlar bir mucize görseler, hemen yüz çevirirler ve: "Eskiden beri devam edegelen bir büyüdür." derler.
3. Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her iş kararlaşmıştır.
4. Andolsun ki, onları bu hallerden vazgeçirecek nice mühim haberler gelmiştir.
5. O haberlerde hikmetin en üstünü vardır. Fakat uyarılar aslâ fayda vermiyor.
6. O halde sen de onlardan yüz çevir. O çağırıcının, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün;
7. Gözleri dalgın dalgın (zillet ve dehşet içinde), tıpkı etrafa yayılan çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar.
8. Kendilerini çağırana doğru koşarlar. Kâfirler ise: "Bu çetin bir gündür!" derler.
9. Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanlayarak: "Delidir" demişlerdi ve (dâvetten vazgeçirmeye) zorlanmıştı.
10. Bunun üzerine Rabbine: "Ben yenik düştüm, bana yardım et!" diye yalvarmıştı.
11. Biz de derhal göğün kapılarını sağanak halinde boşanan bir su ile açıverdik.
12. Yeryüzünde de göz göz sular fışkırttık. Böylece sular, takdir edilmiş bir işin olması için birleşti.
13. Biz Nuh'u da tahtalar ve çivilerle yapılı gemiye bindirdik.
14. İnkâr edilen (Nuh'a) bir mükâfat olmak üzere gemi, nezaretimiz altında akıp gidiyordu.
15. Andolsun ki biz onu bir ibret olarak bıraktık. Öğüt alan yok mudur?
16. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?
17. Andolsun ki biz Kur'an'ı anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
18. Âd kavmi de yalanlamıştı. Amma azabım ve uyarılarım nasıl oldu?
19. Biz onların üstüne uğursuz mu uğursuz bir günde, dondurucu bir rüzgâr gönderdik.
20. O rüzgâr insanları, sanki köklerinden sökülmüş hurma kütükleri imişler gibi koparıp yere seriyordu.
21. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?
22. Andolsun ki biz Kur'an'ı anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
23. Semud kavmi uyaran peygamberleri yalanladı.
24. Dediler ki: "İçimizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz."
25. "Zikir aramızda ona mı verilmiş? Hayır! O yalancı ve şımarığın biridir."
26. Yarın onlar, yalancı ve şımarığın kim olduğunu bilecekler.
27. Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Onları gözetle ve sabret!
28. Onlara, suyun aralarında paylaştırılacağını haber ver. İçme sırası kiminse o gelip suyunu alsın.
29. Bir arkadaşlarını çağırdılar. O da cüret edip bıçağını çekerek deveyi kesti.
30. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?
31. Biz onların üzerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler.
32. Andolsun ki biz Kur'an'ı anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
33. Lut kavmi de uyarıcı peygamberlerini yalanladı.
34. Biz de üzerlerine taş yağdıran bir rüzgâr gönderdik. Yalnız Lut âilesini seher vaktinde kurtardık.
35. Katımızdan bir rahmet olarak. Biz şükredeni işte böyle mükâfatlandırırız.
36. Lut andolsun ki bizim yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar bu uyarıları şüphe ile karşıladılar.
37. Onlar Lut'un misafirlerine karşı kötülük yapmaya kalkışmışlardı. Biz de gözlerini siliverdik. "Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin âkibetini tadın!"
38. Bir sabah erken kendilerine, önü alınmaz bir azap gelip çattı.
39. Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin âkibetini tadın!
40. Andolsun ki biz Kur'an'ı anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
41. Andolsun ki Firavun hanedânına da uyarıcı peygamberler gelmişti.
42. Onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli bir yakalayışla yakaladık.
43. Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa kitaplarda sizin için bir kurtuluş belgesi mi var?
44. Yoksa: "Biz intikam almaya gücü yeten bir topluluğuz." mu diyorlar?
45. O cemaat yakında bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar.
46. Kıyamet onlara vâdedilen asıl saattir. O saat cidden çok feci ve çok acıdır.
47. Şüphesiz ki suçlular bir sapıklık ve çılgın ateşler içindedirler.
48. O gün yüzükoyun ateşe sürüklenirler. "Cehennemin dokunuşunu tadın!"
49. Biz her şeyi bir kader ile yarattık.
50. Bizim buyruğumuz bir göz kırpması gibi bir tek andır.
51. Andolsun ki biz, sizin benzerlerinizi hep helâk ettik. Öğüt alan yok mudur?
52. İnsanların yaptıkları amel defterlerinde mevcuttur.
53. Küçük büyük her şey satır satır yazılıdır.
54. Takvâ sahipleri cennetlerde ve ırmakların kenarındadırlar.
55. Onlar sıdk makamında, kudret ve kuvvet sahibi hükümdarın huzurundadırlar.
 1. Rahman olan Allah.
2. Kur'an'ı öğretti.
3. İnsanı yarattı.
4. Ona beyanı (açıklamayı) öğretti.
5. Güneş de ay da bir hesap ile (yürümekte)dir.
6. Bitkiler ve ağaçlar (Allah'a) secde ederler.
7. Gökyüzünü Allah yükseltti ve mizanı O koydu.
8. Sakın tartıda haksızlık etmeyin.
9. Tartıyı doğru yapın, terazide eksiklik yapmayın.
10. Yeryüzünü canlılar için O hazırladı.
11. Orada meyveler, salkım salkım hurmalar vardır.
12. Yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.
13. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
14. İnsanı ateşte pişmiş gibi kuru bir balçıktan yarattı.
15. Cinleri de yalın bir ateşten yarattı.
16. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
17. O, hem iki doğunun Rabbi, hem de iki batının Rabbidir.
18. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
19. Acı ve tatlı sulu iki denizi salıverdi, birbirine kavuşuyorlar.
20. Fakat aralarında bir berzah (perde) vardır, birbirine geçip karışmazlar.
21. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
22. Bu iki denizden de inci ve mercan çıkar.
23. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
24. Denizde koca dağlar gibi akıp giden gemiler de O'nundur.
25. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
26. Yeryüzünde bulunan her şey fenâ bulacak.
27. Ancak azamet ve ikram sahibi olan Rabbinin veçhi (zâtı) bâki kalacak.
28. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
29. Göklerde ve yerde bulunanlar O'ndan isterler. O her an yeni bir iştedir.
30. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
31. Sizin de hesabınızı ele alacağız, ey insan ve cin!
32. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
33. Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa hemen geçin. Amma geçemezsiniz, ancak bir sultan (Allah'ın verdiği bir güç) ile çıkabilirsiniz.
34. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
35. Üzerinize dumansız bir ateş ve bunaltıcı bir duman gönderilir de artık birbirinizi kurtaramaz ve yardımlaşamazsınız.
36. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
37. Gök yarılıp da erimiş yağ gibi kıpkırmızı bir gül gibi olduğu zaman.
38. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
39. İşte o gün ne insana ne de cine günahı sorulmaz.
40. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
41. Suçlular simalarından tanınır, alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar.
42. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
43. İşte bu, suçluların yakalandığı cehennemdir.
44. Onlar cehennem ateşi ile kaynar su arasında dolaşır dururlar.
45. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
46. Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimseye iki cennet vardır.
47. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
48. İkisi de çeşit çeşit ağaçlarla doludur.
49. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
50. İkisinde de akıp giden iki kaynak vardır.
51. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
52. İkisinde de her türlü meyveden çift çift bulunur.
53. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
54. Orada örtüleri kalın, parlak atlastan yataklara yaslanırlar. İki cennetin meyvelerini kolayca toplarlar.
55. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
56. O cennetlerde bakışlarını yalnız erkeklerine çevirmiş eşler vardır. Bu kocalarından önce, kendilerine ne insan ne cin dokunmamıştır.
57. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
58. Onlar yakut ve mercan gibidirler.
59. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
60. İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?
61. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
62. Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır.
63. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
64. Koyu yeşildirler.
65. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
66. O ikisinde de durmadan fışkıran iki kaynak vardır.
67. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
68. İçlerinde çeşitli meyveler, hurmalıklar ve nar ağaçları vardır.
69. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
70. İçlerinde güzel yüzlü kadınlar vardır.
71. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
72. Çadırlar içinde örtülü (gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş) huriler vardır.
73. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
74. Bunlara onlardan önce ne bir insan ne de bir cin dokunmamıştır.
75. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
76. Yeşil yastıklara ve harikulâde işlemeli yastıklara yaslanırlar.
77. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
78. Azamet ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!
 1. Kıyamet koptuğu zaman.
2. Onun vukuunu yalanlayacak hiç kimse yoktur.
3. O alçaltıcı, yükselticidir.
4. Yer şiddetle sarsıldığı zaman!
5. Dağlar parçalandığı zaman!
6. Dağılıp toz duman haline geldiği zaman!
7. Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman!
8. Sağın adamları, ne uğurludurlar onlar!
9. Solun adamları, ne uğursuzdurlar onlar!
10. Hayır yarışlarında tâ öne geçip kazananlar.
11. İşte onlar (Allah'a en çok) yaklaştırılmış olanlardır.
12. Naîm cennetindedirler.
13. Onların büyük bir kısmı eski ümmetlerdendir.
14. Bir kısmı da sonrakilerdendir.
15. Altın ve mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
16. Onların üzerine karşılıklı olarak yaslanırlar.
17. Etraflarında ölümsüz gençler dolaşır.
18. Akıp giden şarap kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.
19. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır ne de akılları giderilir.
20. Beğendikleri meyveler.
21. Canlarının çektiği kuş etleri.
22. Onlar için ceylan gözlü huriler vardır.
23. Gün görmemiş inciler gibi.
24. İşledikleri amellerine karşılık olarak.
25. Orada boş ve günaha sokacak bir söz duymazlar.
26. Sadece selâma karşılık selâm sözü işitirler.
27. Defterleri sağdan verilenler, ne mutlu o sağcılara!
28. Onlar dikensiz kirazlar,
29. Salkımları sarkmış muz ağaçları,
30. Uzamış gölgeler altındadırlar.
31. Çağlayarak akan sular kenarlarındadırlar.
32. Bol meyveler arasında,
33. Bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen.
34. Ve yüksek döşekler üzerindedirler.
35. Biz onları (cennete giren kadınları) yepyeni bir yaratılışla yaratmışızdır.
36. Böylece onları hep bakire kızlar yapmışızdır.
37. Eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta nâzeninler kılmışızdır.
38. Bütün bunlar Ashab-ı yemin (sağcılar) içindir.
39. Onların bir çoğu önceki ümmetlerdendir.
40. Bir çoğu da sonrakilerdendir.
41. Amel defterleri soldan verilenler! Onlar ne uğursuzdurlar!
42. İnsanın içine işleyen ateşin alevi ve kaynar su içindedirler.
43. Onlar kapkara dumandan bir gölge altındadırlar.
44. Ki ne serindir, ne de hoş!
45. Çünkü onlar bundan önce (dünyada iken) varlık içinde şımartılmışlardı.
46. Büyük günah işlemekte direnir dururlardı.
47. Ve diyorlardı ki: "Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, biz mi tekrar dirileceğiz?"
48. "Önce gelip geçmiş atalarımız da mı?"
49. De ki: "Hem öncekiler, hem sonrakiler."
50. "Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır."
51. Sonra siz ey sapıklar, yalanlayıcılar!
52. Doğrusu siz zakkum ağacından yiyeceksiniz.
53. Karınlarınızı onunla doyuracaksınız.
54. Üzerine de kaynar su içeceksiniz.
55. Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
56. Ceza gününde işte onlar böyle ağırlanacaklardır.
57. Ey inkâr edenler! Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?
58. Gördünüz mü (rahimlere) akıttığınız meniyi?
59. Onu (siz mi düzgün bir insan sûretine getirip) yaratıyorsunuz, yoksa yaratanlar biz miyiz?
60. Aranızda ölümü takdir eden biziz ve biz önüne geçilebileceklerden değiliz.
61. Sizi ortadan kaldırıp da sizin yerinize benzerlerinizi getirmeye ve sizi bilmeyeceğiniz bir biçimde yaratmaya da gücümüz yeter.
62. Her halde ilk yaratılışınızı bilirsiniz, (fakat tekrar yaratılacağınızı) düşünmeli değil misiniz?
63. Şimdi bana ekmekte olduğunuz (tohum işini) haber verin!
64. Onu yerden siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz?
65. Eğer isteseydik onu (o ekini tohumsuz) bir ot kırıntısı yapardık da siz şaşakalırdınız.
66. (O zaman şöyle derdiniz): "Doğrusu biz çok zarara uğratıldık."
67. "Hatta umduğumuzdan mahrum kaldık."
68. İçmekte olduğunuz suyu da söyleyin bana!
69. Onu buluttan indiren siz misiniz, yoksa indirenler biz miyiz?
70. Eğer dileseydik, onu (içilmeyecek) tuzlu bir su yapardık. Hâlâ şükretmez misiniz?
71. Söyleyin şimdi bana, çakmakta olduğunuz ateşi!
72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa biz miyiz yaratan?
73. Biz onu bir ibret ve çöl yolcuları için bir fayda yaptık.
74. Çok büyük olan Rabbinin adını tesbih et!
75. Hayır! Yıldızların yerleri üzerine andolsun ki!
76. Bu, eğer bilirseniz, gerçekten büyük bir yemindir.
77. Muhakkak ki o, elbette çok şerefli bir Kur'an'dır.
78. Koruma altında olan bir kitaptadır.
79. Temizlenmiş olanlardan başkası ona el süremez.
80. Âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.
81. Şimdi siz bu sözü mü küçümsüyorsunuz?
82. Rızkınıza karşılık şükrü, onu yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz?
83. Can boğaza dayandığında,
84. Siz (o can çekişen kimseye) bakar durursunuz.
85. Biz ona sizden yakınız, fakat siz görmezsiniz.
86. Eğer siz hesap ve ceza görmeyecekseniz,
87. Onu (çıkmak üzere olan canı) geri çevirsenize! İddiânızda doğru sözlü iseniz.
88. O (ölen kişi Allah'a) yaklaştırılanlardan ise,
89. Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti var.
90. Eğer sağcılardan ise,
91. "Ey sağcı! Sağcılardan sana selâm!" denir.
92. Amma yalanlayıcı sapıklardan ise,
93. İşte ona kaynar sudan bir ziyafet,
94. Ve cehenneme atılma vardır.
95. Kesin gerçek budur işte.
96. Çok büyük olan Rabbinin adını tesbih et!
 1. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
2. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Diriltir ve öldürür. O her şeye kâdirdir.
3. O Evvel'dir, Âhir'dir, Zâhir'dir, Bâtın'dır. O, her şeyi bilendir.
4. O Allah ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra Arş'ı istivâ etti (Arş üzerinde hükümran oldu). O yere gireni de, yerden çıkanı da, gökten ineni de, göğe yükseleni de bilir. Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
5. Göklerin ve yerin mülkü (Hükümranlığı) O'nundur. Bütün işler ancak O'na döndürülür.
6. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. Ve O, göğüslerin özünü bilendir.
7. Allah'a ve Peygamber'ine iman edin, sizden önce geçenlerin ardından Allah'ın size infak için yetki verdiği şeylerden sarfedin. İçinizden iman edip de infak eden kimselere büyük mükâfat vardır.
8. Peygamber sizi Rabbinize iman etmeye çağırdığı halde ne diye Allah'a iman etmiyorsunuz? Oysa O, sizden kesin söz almıştı. Eğer mümin iseniz!
9. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O'dur. Doğrusu Allah size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.
10. Ey müminler! Size ne oluyor ki, Allah yolunda infakta bulunmuyor, mallarınızı sarfetmiyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası zaten Allah'ındır. İçinizden fetihten önce infak edenler ve savaşan kimseler, daha sonra infak edip savaşanlarla bir değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha üstündür. Allah hepsine de en güzel olanı (cenneti) vâdetmiştir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
11. Kim Allah'a güzel bir ödünç takdiminde bulunursa, Allah da onun karşılığını kat kat artırır. Ayrıca ona cömertçe verilecek bir mükâfat da vardır.
12. O günde erkek müminlerle kadın müminleri önlerinden ve sağlarından nûrlarını koşarken görürsün. Onlara: "Müjde! Bugün altlarından ırmaklar akan ve içinde ebediyen kalacağınız cennetler sizindir. İşte büyük kurtuluş budur!" denilir.
13. O gün ki, erkek münâfıklarla kadın münâfıklar, iman edenlere: ‘Bize bakınız, nurunuzdan alalım!' diyeceklerdir. Onlara: ‘Dönün ardınıza da bir nur arayın!' denilir. Nihayet onların arasına, içinde rahmet, dışında azap bulunan kapalı bir sur çekilir.
14. Münafıklar müminlere: "Biz sizinle beraber değil miydik?" diye seslenirler. Müminler de derler ki: "Evet amma, siz kendinizi aldattınız, bize pusu kurdunuz, şüpheye düştünüz, kuruntular sizi aldattı. O çok aldatıcı (şeytan) sizi Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı."
15. Bugün artık sizden de inkâr edenlerden de fidye kabul edilmez. Varacağınız yer ateştir. Odur sizin lâyığınız. O ne kötü bir dönüş yeridir!
16. İnananların Allah'ı zikir ve O'ndan inen gerçek için kalplerinin saygı ile yumuşaması zamanı hâlâ gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerlerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Zaten onlardan bir çoğu yoldan çıkmış fâsıklardır.
17. İyi bilin ki Allah, ölümünden sonra yeryüzünü diriltiyor. Aklınızı kullanırsınız diye size âyetleri açıkladık.
18. Sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah'a güzel bir ödünç takdiminde bulunanlara, verdikleri kat kat artırılır. Hem onlara cömertçe verilecek bir mükâfat da vardır.
19. Allah'a ve peygamberlerine iman edenler, işte onlar Rableri katında sıddîklar ve şehitlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır. Kâfir olup da âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar da cehennem halkıdırlar.
20. İyi bilin ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süstür. Aranızda öğünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olmak isteğinden ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği şeyler ekicilerin hoşuna gider. Sonra o bitki kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çer çöp olur. İşte hayatı bu şekilde olan kimse için ahirette şiddetli azap, müminler için ise, Allah'ın mağfireti ve rızâsı vardır. Dünya hayatı insanı oyalayan aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.
21. (Ey insanlar)! Rabbiniz tarafından bağışlanmaya; Allah'a ve Peygamber'ine inananlar için hazırlanmış, genişliği yerle gök arası kadar olan cennete koşun! Bu Allah'ın fazl-u ikramıdır, kime dilerse ona verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
22. Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir Kitap'ta yazılmış olmasın. Şüphesiz ki bu Allah'a göre kolaydır.
23. Bu, elinizden çıkana üzülmemeniz ve Allah'ın size verdikleri ile sevinip şımarmamanız içindir. Çünkü Allah kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.
24. Onlar cimrilik ederler, insanlara da cimriliği emrederler. Kim yüz çevirirse, şüphesiz ki Allah zengindir, hamde lâyıktır.
25. Andolsun ki biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Demiri de indirdik. Onda çetin bir sertlik ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın, dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri meydana çıkarması içindir. Şüphesiz ki Allah kuvvetlidir, yegâne galiptir.
26. Andolsun ki Nuh'u ve İbrahim'i biz gönderdik. Peygamberliği de kitabı da onların soyuna verdik. Soylarından gelenlerin kimi doğru yoldadır, içlerinden bir çoğu da yoldan çıkmışlardır.
27. Sonra onların izleri üzerinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik ve ona İncil'i verdik. Ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Türettikleri ruhbanlığa gelince, onu biz yazmadık. Ancak Allah'ın rızâsını kazanmak için kendileri türettiler, amma buna da gereği gibi riâyet etmediler. Biz de onlardan iman etmiş olanlara mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmış fâsıktırlar.
28. Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve Peygamber'e inanın ki; size rahmetini iki kat versin, ışığında yürüyeceğiniz bir nur ihsan etsin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
29. Böylece kitap ehli bilsin ki, Allah'ın lütfundan hiçbir şey elde edemezler. Lütuf ancak Allah'ın elindedir. Onu ancak dilediği kimselere verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
 1. Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı işitir. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir.
2. İçinizden zıhar yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları, ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz ki onlar çirkin ve yalan bir lâf söylüyorlar. Bununla beraber şüphesiz ki Allah çok affeden, çok bağışlayandır.
3. Hanımları hakkında zıhar yapıp da sonra söylediklerinden dönenler, birbirleriyle temas etmeden önce bir köle azad etmelidirler. Size böylece öğüt verilmektedir. Allah işlediklerinizden haberdar olandır.
4. Kim de (buna imkân) bulamazsa, temas etmezden önce birbiri peşinden iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen altmış fakiri doyurur. Bu, Allah'a ve O'nun Resul'üne iman etmenizden dolayıdır. Bunlar Allah'ın hudutlarıdır. Kâfirler için acı bir azap vardır.
5. Allah'a ve Peygamber'ine muhalefette bulunanlar, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Halbuki biz apaçık âyetler indirmişizdir. Kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.
6. O gün Allah onların hepsini huzurunda topladığı gün, yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır, onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şâhittir.
7. Göklerde olanları da yerde olanları da Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O'dur. Bundan az da olsalar, bundan çok da olsalar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onların yaptıklarını haber verecektir. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.
8. Gizli fısıldaşmaları yasak edildikten sonra kendilerine yasaklanan şeye dönenleri ve aralarında günahı, düşmanlığı ve Peygamber'e isyanı gizlice fısıldaşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah'ın selâmlamadığı bir şekilde selâmlarlar. İçlerinden de: "Bu söylediğimiz şeyler yüzünden Allah'ın bize gazap etmesi gerekmez miydi?" derler. Cehennem onlara yeter! Oraya gireceklerdir. Orası ne kötü dönüş yeridir!
9. Ey iman edenler! Aranızda gizli fısıldaştığınız zaman günahı, düşmanlığı ve Peygamber'e isyanı fısıldaşmayın. İyiliği ve takvâyı fısıldaşın. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun.
10. Gizli fısıldaşmalar ancak şeytandandır. Bunu iman edenleri üzmek için yapar. Oysa şeytan, Allah'ın izni olmadıkça müminlere hiçbir zarar veremez. Müminler Allah'a tevekkül etsinler.
11. Ey iman edenler! Size meclislerde: "Yer açın!" denilince yer açın ki, Allah da size genişlik versin. Size: "Kalkın!" denilince de kalkın ki Allah içinizden iman edenleri yüceltsin. Bunlardan kendilerine ilim verilenleri ise kat kat derecelerle yükseltsin. Allah işlediklerinizden haberdar olandır.
12. Ey iman edenler! Peygamber'e hususi bir şey arzedip konuşmak istediğiniz zaman bu konuşmanızdan önce fakirlere sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet sadaka verecek bir şey bulamazsanız üzülmeyiniz. Şüphe yok ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
13. Hususi konuşmanızdan önce sadakalar vermekten korktunuz da mı bunu yerine getirmediniz? Fakat Allah sizi affetti. Şu halde namazı kılın, zekâtı verin. Allah'a ve Peygamber'ine itaat edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
14. Allah'ın gadap ettiği bir toplulukla dostluk kuranları görmedin mi? Onlar ne sizdendir, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.
15. Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür!
16. Onlar yeminlerini kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Onlara alçaltıcı bir azap vardır.
17. Onların malları da çocukları da Allah'a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ehlidirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
18. Allah o gün onların hepsini yeniden diriltecek, onlar da dünyada iken (mümin olduklarına dair) size yemin ettikleri gibi O'na yemin edeceklerdir. Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar.
19. Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah'ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan taraftarı olanlardır. İyi bilin ki asıl kayba uğrayanlar şeytan taraftarı olanlardır.
20. Allah'a ve Peygamber'ine muhalefet edenler, işte onlar en aşağılık kimseler arasındadırlar.
21. Allah: "Ben ve peygamberlerim elbette galip geleceğiz!" diye yazmıştır. Şüphesiz ki Allah kuvvetlidir, yegâne galiptir.
22. Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin; babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, Allah'a ve Peygamber'ine muhalefet eden kimselere sevgi beslediklerini göremezsin. Onlar o kimselerdir ki Allah imanı kalplerine yazmış ve onları kendinden bir ruh ile takviye edip desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın hizbi (partisi)dir. İyi bilin ki kurtuluşa ulaşacak olanlar Allah'ın hizbi (partisi)dir.
 1. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O Aziz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
2. Ehl-i kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Fakat Allah onlara beklemedikleri bir yönden geldi ve yüreklerine korku düşürdü. Evlerini hem kendi elleriyle hem de müminlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Ey basiret sahibleri! İbret alın!
3. Şayet Allah onlar hakkında sürülmeyi yazmamış olsaydı, elbette onları dünyada başka şekilde cezalandıracaktı. Ahirette de onlar için ateş azabı vardır.
4. Bu, onların Allah'a ve Resul'üne karşı çıkmalarından ötürüdür. Kim Allah'a karşı gelirse, bilsin ki Allah'ın cezalandırması çetindir.
5. Herhangi bir hurma ağacını kesmeniz ve gövdeleri üzerinde dimdik bırakmanız Allah'ın izniyle idi. Bir de yoldan çıkan fasıkları rezil etmek içindi.
6. Allah'ın onların mallarından Peygamber'ine Fey' olarak verdiği şeyler için siz ne bir at, ne de bir deve sürdünüz. Fakat Allah, Peygamber'ini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kâdirdir.
7. Allah'ın fethedilen memleketler halkının mallarından Peygamber'ine Fey' olarak verdikleri; Allah'ın, Peygamber'in, (Peygamber'e) akrabalığı olanların, yetimlerin, yoksulların ve yolda kalanlarındır. Tâ ki içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alınız, neyi yasak ettiyse ondan sakınınız. Ve Allah'tan korkun! Çünkü Allah'ın cezalandırması çetindir.
8. (Allah'ın verdiği bu ganimet malları) bilhassa; yurtlarından ve mallarından edilmiş olan, Allah'ın lütfunu ve rızâsını dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamber'ine yardım eden muhacir fakirlerindir. Onlar sâdıkların tâ kendileridir.
9. Muhacirlerden evvel Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olan Ensar, kendilerine hicret edip gelenleri severler. Onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir kaygı hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, muhacir kardeşlerini tercih ederler. Kim nefsinin mala olan hırs ve cimriliğinden korunursa, işte onlar saâdete erenlerdir.
10. Bunların ardından gelenler de şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi ve iman ile daha önce bizi geçmiş din kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde inananlara karşı hiçbir kin bırakma. Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin."
11. Resulüm! Münafıkların ehl-i kitaptan inkâr eden dostlarına: "Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız biz de sizinle beraber çıkarız. Sizin aleyhinizde kimseye aslâ uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız mutlaka size yardım ederiz." dediklerini görmedin mi? Allah onların yalancı olduklarına şâhitlik eder.
12. Andolsun ki eğer onlar çıkarılsalar, onlarla beraber çıkmazlar. Savaşa tutuşmuş olsalar onlara yardım etmezler, yardım etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.
13. Onların kalplerinde sizin korkunuz Allah'ın korkusundan fazladır. Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.
14. Onlar müstahkem şehirlerde veya duvarlar (siperler) arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.
15. (Bu yahudilerin durumu) kendilerinden az önce geçmiş ve yaptıklarının cezasını tatmış olanların durumu gibidir. Onlara elem verici bir azap vardır.
16. (Münafıkların durumu) şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana: "İnkâr et!" der. İnkâr edince de: "Ben senden uzağım, ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." der.
17. İkisinin de âkibeti cehennemdir. Her ikisi de içinde ebedi kalacaklardır. İşte zâlimlerin cezası budur.
18. Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
19. Allah'ı unuttuklarından dolayı Allah'ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar yoldan çıkmış fâsıkların tâ kendileridir.
20. Cehennem ehliyle cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli olanlar, kurtulanların tâ kendileridir.
21. Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, muhakkak ki onun Allah'ın korkusundan baş eğdiğini ve parça parça olduğunu görürdün. Biz bu temsilleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz.
22. O öyle bir Allah'tır ki, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Görülmeyeni de bilir, görüleni de bilir. O Rahman'dır, Rahîm'dir.
23. O öyle bir Allah'tır ki, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O; mülkün sahibidir, her türlü eksiklikten yücedir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, emrinde galip olandır, istediğini yaptırandır, büyüklükte eşi olmayandır. Allah müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir.
24. O; yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nu tenzih ve tesbih etmektedirler. O Azîz'dir, hüküm ve hikmet sahibidir.
 1. Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz. Oysa onlar Rabbiniz olan Allah'a inandığınızdan dolayı Peygamber'i ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer sizler benim yolumda savaşmak ve hoşnutluğumu kazanmak için çıkmışsanız, onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.
2. Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilirler. Size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar. Zaten kâfir olmanızı istemektedirler.
3. Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. O gün Allah onlarla aranızı ayırır. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
4. İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda sizin için gerçekten güzel bir misal vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz de bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir." Yalnız İbrahim'in babasına: "Andolsun ki senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez." sözü hariç. "Ey Rabbimiz! Sana güvendik, sana yöneldik, dönüş sanadır."
5. "Ey Rabbimiz! Bizi inkâr edenlerle imtihan etme, bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegâne gâlip ve hükmünde hikmet sahibi ancak sensin."
6. Andolsun ki sizlerden Allah'ı ve ahiret gününü umanlar için onlarda güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse, şüphesiz ki Allah zengindir, övgüye lâyık olan yalnız O'dur.
7. Umulur ki Allah sizinle düşmanlarınız arasına bir sevgi koyar. Allah kâdirdir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
8. Allah din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve adil davranmanızı yasak kılmaz. Şüphesiz ki Allah adaletli olanları sever.
9. Allah sizi, ancak din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.
10. Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduklarını öğrenirseniz onları kâfirlere geri döndürmeyin. Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da bunlara helâl olmazlar. Onların bu kadınlara verdikleri mehirleri iâde edin. Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın. Onlara verdiğiniz mehiri isteyin. Kâfir erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budur. Aranızda O hükmeder. Allah bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.
11. Eğer eşlerinizden biri kâfirlere katılır ve onlar da mehirinizi geri vermezlerse, siz onlardan bir ganimet elde ettiğinizde, eşleri gitmiş olanlara mehirlerinin karşılığını verin. İnandığınız Allah'tan korkun.
12. Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık yapmamaları, zinâ etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri (başkalarının doğurduğu veya başka erkekten gayri meşru kazandıkları bir çocuğu kocalarına nisbet etmemeleri), iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana biat ederlerse onların biatlarını al ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
13. Ey iman edenler! Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinmeyin. Kâfirler kabirde bulunan kimselerden ümitlerini kestikleri gibi, onlar da ahiretten ümitlerini kesmişlerdir.
 1. Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah'ı tesbih ederler. O Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
2. Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?
3. Yapmadığınız şeyleri söylemeniz Allah katında büyük bir gazaba sebep olur.
4. Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.
5. Bir zamanlar Musa kavmine: "Ey kavmim! Beni niçin incitiyorsunuz? Halbuki benim, Allah'ın size gönderdiği bir peygamberi olduğumu biliyorsunuz!" demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da onların kalplerini saptırmıştı. Allah fâsıklar gürûhunu doğru yola iletip hidayete erdirmez.
6. Bir zamanlar Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrâiloğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş Tevrat'ı tasdik edip doğrulayan, benden sonra gelecek ve ismi Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim." demişti. Müjdelenen peygamber onlara delillerle (mucizelerle) gelince "Bu apaçık bir sihirdir." dediler.
7. İslâm'a dâvet edilirken Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir? Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez.
8. Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Halbuki kâfirler istemeseler de, Allah nurunu tamamlayacaktır.
9. Dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamber'ini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur. İsterse müşrikler hoş görmesinler.
10. Ey iman edenler! Elem verici, can yakıcı bir azaptan sizi kurtaracak bir ticaret yolunu göstereyim mi size?
11. Allah'a ve Resul'üne imanda sebat eder, Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok daha hayırlıdır.
12. Böyle yaparsanız Allah günahlarınızı size bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerinde hoş yerlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.
13. Bundan başka, seveceğiniz bir şey daha var. Allah'tan bir yardım ve yakın bir fetih. Müminleri müjdele!
14. Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun! Nitekim Meryem oğlu İsa Havarîler'e: "Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kimlerdir?" demişti. Havarîler de: "Biziz Allah'ın yardımcıları!" demişlerdi. İsrailoğullarından bir zümre inanmış, bir zümre de inkâr etmişti. Biz de iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.
 1. Göklerde ve yerde olanların hepsi; mülkün sahibi, mukaddes, Azîz, Hakîm olan Allah'ı tesbih ederler.
2. O Allah ki okuma yazma bilmeyen ümmî bir kavmin içinden, onlara Allah'ın âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermiştir. Halbuki onlar daha önceden apaçık bir sapıklık içinde idiler.
3. Allah o Peygamber'i ümmî Araplar'dan başka, henüz kendilerine erişip ulaşmamış bulunan diğer bütün insanlara da göndermiştir. O Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
4. Bu Allah'ın fazl-u ikramıdır, kime dilerse ona verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
5. Kendilerine Tevrat yükletildiği halde, onu taşımayanların (onunla amel etmeyenlerin) durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez.
6. De ki: "Ey yahudiler! Bütün insanları bir yana bırakarak, yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunuzu iddiâ ediyorsanız ve bu iddiânızda samimi iseniz, ölümü temenni ediniz."
7. Fakat onlar elleriyle önden gönderdiklerinden (yaptıklarından) dolayı ölümü aslâ temenni etmezler. Allah zâlimleri çok iyi bilir.
8. De ki: "Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı haber verecektir."
9. Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman hemen Allah'ı zikretmeye koşun. Alış-verişi (işi-gücü) bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
10. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın, Allah'ın fazlından nasibinizi arayın. Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.
11. Onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp oraya yönelirler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın nezdinde bulunan, eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.
 1. Münafıklar sana geldikleri zaman: "Senin Allah'ın elçisi olduğuna şâhitlik ederiz." derler. Allah, senin gerçekten O'nun elçisi olduğunu çok iyi bilir. Ve Allah, münafıkların yalancı olduklarına da şâhitlik ediyor.
2. Yeminlerini kendilerine bir kalkan yaptılar. Allah'ın yoluna engel oldular. Gerçekten onlar çok kötü bir şey yapıyorlar.
3. Çünkü onlar, imana girdiler, sonra kâfir oldular. Bunun üzerine kalpleri mühürlendi de, onlar artık anlamaz bir toplum oldular.
4. Sen o münafıkları gördüğün zaman, kalıpları hoşuna gider ve söylerlerse dediklerine kulak verirsin. Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler. Ve her gürültüyü, korkularından aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, onun için (kendilerine emniyet etme) onlardan sakın. Allah kahretsin onları! Hakk'tan nasıl çevriliyorlar?
5. Onlara: "Geliniz, Resulullah sizin için mağfiret dilesin!" denildiği zaman, başlarını çevirirler ve sen onların büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.
6. Onlara (Allah'tan) mağfiret dilesen de dilemesen de onlar için birdir. Allah onları aslâ bağışlamayacaktır. Çünkü Allah fâsıklar topluluğunu doğru yola iletmez.
7. Onlar: "Allah'ın Peygamber'inin yanında bulunanlara hiçbir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler!" diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır, fakat münafıklar bunu anlamazlar.
8. Derler ki: "Andolsun, eğer Medine'ye dönersek en üstün olan en zelil olanı oradan mutlaka çıkaracaktır." İzzet Allah'ındır, Allah'ın Peygamber'inindir ve bütün müminlerindir. Fakat münafıklar bilmezler.
9. Ey iman edenler! Ne mallarınız ne evlâtlarınız sizi zikrullahtan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanlardır.
10. Herhangi birinize ölüm gelip de: "Ey Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!" demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan infak edin.
11. Allah, süresi gelip eceli yettiği zaman hiçbir canı aslâ geri bırakmaz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
 1. Göklerde ve yerde bulunanların hepsi Allah'ı tesbih ederler. Mülk O'nundur, hamd O'na mahsustur. O her şeye kâdirdir.
2. Sizi yaratan O'dur. Böyle iken kiminiz kâfir kiminiz de mümindir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
3. Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Size suret verip, suretlerinizi de en güzel şekilde yapmıştır. Dönüş O'nadır.
4. Göklerde ve yerde olanları bilir. Gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı da bilir. Allah göğüslerin özünü bilendir.
5. Daha önce inkâr edip de, yaptıklarının cezâsını tadanların haberi size gelmedi mi? Onlar için elem verici bir azap da vardır.
6. O azabın sebebi şudur: Onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi. Onlar ise: "Bizi bir beşer mi doğru yola götürecekmiş?" dediler ve inkâr edip yüz çevirdiler. Allah da hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, hamde lâyıktır.
7. Kâfirler öldükten sonra aslâ diriltilmeyeceklerini iddiâ ettiler. De ki: "Hayır! Rabbime yemin ederim ki mutlaka diriltileceksiniz. Sonra da yaptıklarınız hiç şüphe yok ki size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre pek kolaydır."
8. Allah'a, Peygamber'ine ve indirdiğimiz o nura (Kur'an'a) inanın. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
9. Kıyamet günü için sizi topladığı zaman, işte o gün kimin aldandığının ortaya çıktığı gündür. Kim Allah'a iman etmiş ve sâlih amel işlemişse, Allah onun günahlarını örter ve onu altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Orada ebedî kalırlar. İşte en büyük kurtuluş budur.
10. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar ateş ehlidirler ve orada ebedî kalacaklardır. Ne kötü gidilecek yerdir orası!
11. Allah'ın izni olmayınca hiçbir musibet isabet etmez. Kim de Allah'a inanırsa ona hidayet eder, gönlünü doğruya yöneltir. Allah her şeyi bilendir.
12. Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin. Eğer yüz çevirecek olursanız biliniz ki, Resul'ümüze düşen apaçık bir tebliğdir.
13. Allah öyle bir Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. Müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.
14. Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının! Affeder, kusurlarına bakmaz, günahlarını örterseniz, şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.
15. Şüphesiz ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise Allah'ın yanındadır.
16. Gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak mallarınızdan infak edin. Kim nefsinin mala olan hırs ve cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
17. Eğer Allah'a güzel bir ödünç takdiminde bulunursanız, Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Allah şükrün karşılığını verendir, ceza vermekte acele etmeyendir.
18. Görüleni görülmeyeni bilendir, Aziz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
 1. Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman, onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti de sayın. Rabbiniz olan Allah'tan korkun. Apaçık bir hayâsızlık yapmaları hali müstesnâ, onları evlerinden çıkarmayın. Kendileri de çıkmasınlar. Bu hükümler Allah'ın hudududur. Kim Allah'ın hududunu aşarsa, kendisine yazık etmiş olur. Sen bilmezsin, belki de Allah bunun ardından bir durum peyda ediverir.
2. İddet sürelerini doldurduklarında, onları güzellikle tutun veya onlardan güzellikle ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de şâhit tutun. Şâhitliği Allah için yapın. İşte bu, Allah'a ve ahiret gününe inananlara verilen öğüttür. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder, sıkıntıdan kurtarır.
3. Ona hayaline gelmeyecek yerlerden rızık verir. Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona yeter. Şüphesiz ki Allah emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü tayin etmiştir.
4. Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdetini görmemiş olanların iddetinde eğer tereddüt ederseniz, onların iddeti üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise yüklerini bırakmalarına (doğum yapmalarına) kadardır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah onun her işinde bir kolaylık verir.
5. İşte bu, Allah'ın size indirdiği emridir. Kim Allah'tan korkarsa, Allah onun kusurlarını örter ve mükâfâtını büyütür.
6. Boşadığınız o kadınları (iddetleri müddetince) gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıştırıp evden çıkarmaya zorlamak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer onlar hamile iseler, çocuklarını doğuruncaya kadar nafakalarını verin. Sonra doğan çocuğu sizin faidenize emzirirlerse, emzirme ücretlerini verin. Aranızda bu hususta güzelce istişare edin. Anlaşmakta güçlük çekerseniz, bu takdirde çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir.
7. Hali vakti geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin. Rızkı dar olan fakir de, nafakayı Allah'ın kendisine verdiğinden versin. Allah bir kimseyi ancak ona verdiği şeyle mükellef tutar. Allah bir güçlükten sonra er geç bir kolaylık ihsan edecektir.
8. Nice memleketler vardır ki, Rablerinin ve peygamberlerinin emrinden uzaklaşıp azmıştır. Biz de onları çetin bir hesaba çekmiş ve onları şiddetli bir azaba uğratmışızdır.
9. Böylece onlar kendi yaptıklarının cezasını çektiler. İşlerinin sonucu da tam bir hüsran oldu.
10. Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ey iman etmiş olan akıl sahipleri, Allah'tan korkun! Allah size bir zikir indirmiştir.
11. İman edip sâlih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, size Allah'ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber göndermiştir. Kim Allah'a iman eder ve sâlih amel işlerse, Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Orada ebedî kalırlar. Allah ona gerçekten güzel bir rızık vermiştir.
12. Yedi kat göğü ve yerden de o kadarını yaratan Allah'tır. Allah'ın fermanı bunların arasından iner ki, böylece Allah'ın her şeye kâdir olduğunu, her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.
 1. Ey Peygamber! Eşlerinin hoşnutluğunu gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, merhamet edendir.
2. Allah yeminlerinizi çözmeyi meşru kılmıştır. Allah sizin Mevlâ'nızdır. O ilim ve hikmet sahibidir.
3. Hani Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü başkasına haber verdi. Allah da bunu Peygamber'e açıkladı. Bir kısmını bildirmiş bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: "Bunu sana kim haber verdi?" dedi. "Her şeyi bilen ve haberdar olan Allah haber verdi." dedi.
4. Eğer tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur. Şayet onun aleyhinde birbirinize arka çıkarsanız, hiç şüphesiz ki Allah onun Mevlâ'sıdır. Cebrail de, müminlerin sâlih olanları da, bunun ardından bütün melekler de ona yardımcıdırlar.
5. Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verir.
6. Ey iman edenler! Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında pek haşin, pek şiddetli, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, emredildikleri şeyi yapan melekler vardır.
7. Ey kâfirler! Bugün özür dilemeyin. Çünkü siz ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.
8. Ey iman edenler! Yürekten samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. O gün Allah Peygamber'i ve iman edip onunla beraber olanları rüsvay etmeyecek, utandırmayacak. Nurları önlerinde ve sağlarında koşup parlayacak. Derler ki: "Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla ve bizi bağışla, şüphesiz ki sen her şeye kâdirsin."
9. Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!
10. Allah, inkâr edenlere Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal gösterir. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kulun nikâhı altında iken onlara hâinlik ettiler. Kocaları da Allah'tan gelen azabı onlardan savamadı. O iki kadına: "Cehenneme girenlerle beraber siz de girin!" denildi.
11. Allah iman edenlere de Firavun'un karısı (Asiye)yi misal gösterir. O şöyle demişti: "Rabbim! Katından bana cennette bir ev yap. Beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar, beni şu zâlimler gürûhundan kurtar."
12. Irzını korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Biz ona ruhumuzdan üflemiştik. Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti. O bize gönülden itaat edenlerdendi.
 1. Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter.
2. O hanginizin daha güzel amel işleyeceğinizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratandır. O Azîz'dir, çok bağışlayıcıdır.
3. O ki, yedi göğü birbiri üzerinde kat kat yarattı. Rahman'ın yaratmasında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak! Bir bozukluk görüyor musun?
4. Sonra gözünü tekrar tekrar çevir bak! Göz (aradığı bozukluğu bulamayıp) bitkin ve yorgun olarak sana döner.
5. Andolsun ki biz dünya göğünü kandillerle donattık. Onları şeytanlar için taşlamalar yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.
6. Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü gidilecek yerdir o!
7. Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı korkunç uğultusunu işitirler.
8. Cehennem neredeyse öfkesinden çatlayacak! Her topluluk onun içine atıldıkça, onun bekçileri onlara: "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye sorarlar.
9. Onlar şöyle derler: "Evet, bize bir uyarıcı geldi amma, biz onu yalanladık ve: ‘Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz.' dedik."
10. Ve derler ki: "Eğer biz kulak vermiş olsaydık veya düşünüp anlasaydık, şu çılgın alevli cehennemliklerin arasında bulunmazdık."
11. Ve böylece günahlarını itiraf ederler. Çılgınca yanan ateş halkı (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun!
12. Görmedikleri halde Rablerinden korkanlar var ya, işte onlar için mağfiret ve büyük mükâfat vardır.
13. Sözünüzü ister gizleyin ister açığa vurun. Şüphesiz ki O, göğüslerin özünü bilendir.
14. Yaratan bilmez olur mu hiç? O Lâtif'tir, her şeyden haberdardır.
15. Size yeryüzünü boyun eğdiren O'dur. Öyleyse yerin omuzlarında (üzerinde) dolaşın, O'nun verdiği rızıktan da yiyin. Nihayet dönüş O'nadır.
16. Gökte olanın sizi yere batırıvermeyeceğinden emin mi oldunuz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır.
17. Gökte olanın üzerinize taş yağdırmasından emin mi oldunuz? Siz benim tehdidimin nasıl olduğunu yakında bileceksiniz.
18. Andolsun ki, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Fakat benim intikamım nasıl oldu?
19. Üzerlerinde kanat çırpıp duran kuşları görmüyorlar mı? Onları havada tutan Rahman'dan başkası değildir. Şüphesiz ki O her şeyi görendir.
20. Rahman olan Allah'a karşı size yardım edecek askerleriniz kimdir? Kâfirler ancak aldanış içindedirler.
21. Eğer O, rızkınızı (sizden) kesiverecek olsa, size rızık verecek kimdir? Hayır! Onlar azgınlık ve nefret içinde direnip durmaktadırlar.
22. Yüzüstü tökezleyerek yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir, yoksa dosdoğru yolda düzgün yürüyen mi?
23. De ki: "Sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!"
24. De ki: "Sizi yeryüzünde yaratıp öteye beriye yayan O'dur. Ve siz O'nun huzurunda toplanacaksınız."
25. Onlar: "Eğer doğru sözlü iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek?" derler.
26. Resulüm! De ki: "O bilgi ancak Allah katındadır. Ben ise apaçık bir uyarıcıyım."
27. Onu (azabı) yaklaşmış gördükleri zaman, kâfirlerin yüzleri kararır. Kendilerine "İşte sizin isteyip durduğunuz şey budur!" denilir.
28. De ki: "Söyler misiniz? Eğer Allah beni ve benimle beraber olanları öldürürse veya bize merhamet ederse, kâfirleri acı azaptan kim kurtarabilir?"
29. De ki: "O Rahman'dır. Biz O'na inandık ve O'na tevekkül ettik. Kimin apaçık sapıklık içinde olduğunu yakında bileceksiniz!"
30. De ki: "Suyunuz çekilecek olsa, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?"
 1. Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun!
2. Resulüm! Andolsun ki sen Rabbinin nimeti sayesinde mecnun (deli) değilsin.
3. Senin için tükenmeyen bir mükâfat var.
4. Ve sen hiç şüphesiz ki büyük bir ahlâka sahipsin.
5. Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.
6. Hanginizin aklından zoru olduğunu.
7. Doğrusu senin Rabbin, yolundan sapanları çok iyi bilir. Hidayete erip doğru yolda olanları da O çok iyi bilir.
8. O halde (hakikatı) yalan sayanlara boyun eğme!
9. Onlar senin yumuşak ve müsamahalı davranmanı isterler ki, kendileri de sana yumuşak davransınlar.
10. Resulüm! Sakın itaat (ve iltifat) etme, alabildiğine yemin eden aşağılığa.
11. Daima kusur arayıp kınayana, söz götürüp getirene.
12. İyiliği engelleyen, haddi aşan günahkâra.
13. Kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine.
14. Çok mal ve oğulları var diye.
15. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masallarıdır!" der.
16. Biz yakında onun burnuna damga vurup işaretleyeceğiz.
17. Biz vaktiyle bahçe sahiplerine belâ verdiğimiz gibi, bunlara da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.
18. Bir istisna da yapmıyorlardı.
19. Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından gönderilen kuşatıcı bir âfet bahçeyi sarıverdi.
20. Bahçe kapkara kesildi.
21. Sabah olurken birbirine seslendiler:
22. "Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsulünüzün başına gidin!"
23. Derken fısıldaşa fısıldaşa yola koyuldular:
24. "Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanımıza sokulmasın!"
25. (Yoksullara yardım etmeye) güçleri yettiği halde, böyle konuşarak erkenden gittiler.
26. Fakat bahçeyi gördüklerinde: "Herhalde biz yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler.
27. "Yok yok! Doğrusu biz mahrum bırakılmışız."
28. İnsaflıları şöyle dedi: "Ben size demedim mi? Rabbinizi tesbih etmeniz gerekmez miydi?"
29. "Rabbimizi tesbih ederiz. Doğrusu biz zâlimlermişiz." dediler.
30. Dönüp kabahati birbirine yüklemeye başladılar.
31. Şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kimselermişiz."
32. "Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Biz sadece Rabbimize rağbet edip gönül bağlayanlardanız."
33. İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı!
34. Şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için Rableri katında Naîm cennetleri vardır.
35. Teslimiyet gösterenleri biz suçlular gibi tutar mıyız hiç?
36. Size ne oluyor, ne biçim hüküm veriyorsunuz?
37. Yoksa size âit bir kitap var da ondan mı okuyorsunuz?
38. O kitapta: "Beğendiğiniz her şey sizindir." diye mi yazılı?
39. Yoksa: "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir." diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
40. Sor bakalım onlara, hangisi bunu üzerine alıyor?
41. Yoksa onların ortakları mı var? Sözlerinde doğru iseler, hadi ortaklarını da getirsinler!
42. O gün baldırlar açılır ve secdeye dâvet edilirler, fakat güç getiremezler.
43. Gözleri dönmüş olarak yüzlerini zillet bürür. Halbuki onlar sapasağlam iken de secde etmeye dâvet ediliyorlardı.
44. Bu sözü yalan sayanlarla beni başbaşa bırak! Biz onları bilmeyecekleri bir cihetten derece derece azaba yaklaştıracağız.
45. Ben onlara mühlet veriyorum. Şüphe yok ki, benim tuzağım metindir.
46. Resulüm! Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
47. Yoksa gayb (bilgisi) onların yanında da onlar mı yazıyorlar?
48. Resulüm! Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle! Balığın arkadaşı Yunus gibi olma. Hani o dertli dertli Rabbine niyaz etmişti.
49. Şayet Rabbinden ona bir lütuf nimeti erişmemiş olsaydı, kınanmış olarak sahile atılacaktı.
50. Fakat Rabbi onu seçti ve onu sâlihlerden kıldı.
51. O kâfirler Zikr'i işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi ve: "O bir delidir." diyorlardı.
52. Halbuki o Kur'an âlemler için bir öğüttür.
1. "Gerçekleşecek olan."
2. Nedir o "Gerçekleşecek olan"?
3. "Gerçekleşecek olan"ın ne olduğunu sen bilir misin?
4. Semud ve Âd kavimleri Kâria'yı (başlarına çarpacak olan felâketi) yalanlamışlardı.
5. Bu yüzden Semud kavmi korkunç bir sesle helâk edildiler.
6. Âd kavmi de uğultulu, önünde durulmaz bir rüzgârla yok edildiler.
7. Allah onu, yedi gece sekiz gün ardarda onların üzerine musallat etti. Öyle ki, sen o kavmi oracıkta içi boş hurma kütükleri gibi yere serilmiş bir halde görürsün!
8. Şimdi onlardan hiç geri kalan görüyor musun?
9. Firavun, ondan öncekiler ve altüst olmuş şehirlerde oturanlar da hep günah işlediler.
10. Böylece Rablerinin peygamberine isyan ettiler. O da onları şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakalayıverdi.
11. Su iyice kabarıp taştığı vakit, şüphesiz ki yüzüp giden gemide sizi biz taşıdık.
12. Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve anlayışlı kulaklar onu anlasın diye.
13. Sur'a ilk defa üflediği zaman.
14. Yer ve dağlar kaldırılıp birbirine şiddetle çarpılarak darmadağın edildiği zaman.
15. İşte o gün olacak olur, (kıyamet kopar).
16. Gök de yarılır ve artık o gün çökmeye yüz tutar.
17. Melekler de (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, onların üzerinde sekiz melek yüklenir.
18. O gün siz huzura arzolunursunuz ve hiçbir şeyiniz gizli kalmaz.
19. Kitabı sağ eline verilen kimse: "Alın kitabımı okuyun!" der.
20. "Ben zaten hesabıma kavuşacağımı sezmiştim."
21. Artık o safalı bir hayat içindedir.
22. Yüce bir cennette.
23. Meyveleri sarkmış.
24. "Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü âfiyetle yiyin, için!"
25. Kitabı sol eline verilmiş olana gelince, o da der ki: "Kitabım keşke bana verilmeseydi!"
26. "Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!"
27. "Ah! Keşke bu iş son bulmuş olsaydı!"
28. "Malım bana hiçbir fayda vermedi."
29. "Saltanatım benden ayrılıp gitti."
30. "Tutun onu! Hemen bağlayın!"
31. "Sonra atın onu cehenneme!"
32. "Sonra onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire vurun!"
33. Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi.
34. Ve yoksulu doyurmayı teşvik etmezdi.
35. Bugün onun için candan bir dost yoktur.
36. Kanlı irinden başka yiyeceği de yoktur.
37. Onu ancak günahkârlar yer.
38. Görebildikleriniz üzerine yemin ederim ki!
39. Ve göremedikleriniz üzerine de.
40. Kur'an elbette şerefli bir peygamberin sözüdür.
41. O bir şâir sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!
42. Bir kâhin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!
43. O (Kur'an) âlemlerin Rabbinden indirilmedir.
44. Eğer o (Peygamber), bize karşı bazı sözleri kendiliğinden uydurmuş olsaydı,
45. Elbette biz onu kuvvetle yakalardık.
46. Sonra da kalp damarını koparırdık.
47. Sizden hiç kimse onu koruyamazdı.
48. Doğrusu o (Kur'an) takvâ sahipleri için bir öğüttür.
49. Bununla beraber biz biliyoruz ki, içinizde onu yalanlayanlar vardır.
50. Muhakkak ki o, kâfirler için bir üzüntüdür (bir iç yarasıdır).
51. Ve kesinlikle o, şüphe olmayan bir gerçektir.
52. Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et.
 1. İsteyen birisi inecek azabı istedi.
2. O, kâfirler içindir ve onu menedecek hiç kimse yoktur.
3. O, yükselme derecelerinin sahibi Allah'tandır.
4. Melekler ve Ruh (Cebrail) oraya miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkarlar.
5. Şimdi sen güzelce sabret.
6. Doğrusu onlar o azabı uzak görüyorlar.
7. Biz ise onu yakın görüyoruz.
8. O gün gök erimiş maden gibi olur.
9. Dağlar da atılmış yüne döner.
10. Hiçbir dost diğer dostunu soramaz.
11. Yalnız birbirine gösterilirler. Suçlu kişi o günün azabından kurtulmak için oğullarını fedâ etmek ister.
12. Karısını ve kardeşini.
13. Kendisini barındırmış sülâlesini.
14. Ve yeryüzünde bulunan herkesi fedâ etmek ister. Tâ ki kendisini kurtarsın.
15. Fakat ne mümkün! O cehennem, alevlenen bir ateştir.
16. Deriyi kavurup soyar.
17. (Cehennem) yüz çevirip geri döneni çağırır.
18. Mal toplayıp yığan kimseyi.
19. İnsan gerçekten pek hırslı yaratılmıştır.
20. Başına bir felâket gelince sızlanır, feryat eder.
21. Bir iyilik dokunduğunda ise cimri kesilir, onu herkesten meneder.
22. Ancak namaz kılanlar hariç.
23. Onlar ki namazlarına devam ederler.
24. Onların mallarında belli bir hak vardır.
25. İsteyenin ve mahrum olanın (iffetinden dolayı isteyemeyenin).
26. Onlar ki cezâ gününü tasdik ederler.
27. Onlar ki Rablerinin azabından korkarlar.
28. Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz.
29. Onlar ki, mahrem yerlerini herkesten korurlar.
30. Ancak eşleri ve câriyeleri hariç. Doğrusu bunlar kınanamazlar.
31. Bu sınırı aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir.
32. O müminler ki, emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler.
33. Onlar ki şâhitliklerini yerine getirirler.
34. Namazlarına riâyet ederler.
35. İşte onlar cennetlerde ikram olunacaklardır.
36. Resulüm! O kâfirlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar.
37. Sağdan ve soldan, ayrı ayrı gruplar halinde.
38. Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor?
39. Hayır! Doğrusu biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık.
40. Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki biz muktediriz.
41. Onların yerine kendilerinden daha iyilerini getirmeye. Hiç kimse de önümüze geçemez.
42. Resulüm! Bırak onları! Tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar, oynayadursunlar.
43. O gün onlar sanki dikili taşlara doğru koşuyorlarmış gibi kabirlerinden çabuk çabuk çıkarlar.
44. Gözleri dönmüş, yüzlerini zillet bürümüş olarak. İşte bu, onlara vaad olunan gündür.
 1. Kendilerine yakıcı bir azap gelmezden önce kavmini uyar diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik.
2. Dedi ki: "Ey kavmim! Şüphesiz ki ben size gönderilen apaçık bir uyarıcıyım."
3. "Allah'a kulluk edin, O'ndan korkun ve bana da itaat edin."
4. "Ki, Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar geciktirsin (cezalandırmadan yaşatsın). Bilinmeli ki, Allah'ın belirttiği süre gelince artık o ertelenmez. Keşke bilseniz!"
5. Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Doğrusu ben kavmimi gece gündüz dâvet ettim."
6. "Fakat benim dâvetim onların ancak kaçmalarını artırdı."
7. "Doğrusu ben, senin onları bağışlaman için ne kadar dâvet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler."
8. "Sonra ben onları açıkça çağırdım."
9. "Üstelik onlarla hem açıktan açığa, hem de gizliden gizliye görüşmeler de yaptım."
10. "Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin, çünkü O çok bağışlayıcıdır."
11. "Mağfiret dileyin ki, üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin."
12. "Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın."
13. "Size ne oluyor ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?"
14. "Allah sizi merhalelerden geçirerek yaratmıştır."
15. "Allah'ın, göğü yedi kat üzerine nasıl yarattığını görmez misiniz?"
16. "Onların içinde ay'ı bir nur yapmış, güneşin de ışık saçmasını sağlamıştır."
17. "Allah sizi yerden bitki bitirir gibi bitirmiştir."
18. "Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi tekrar çıkaracaktır."
19. "Allah yeryüzünü sizin için yaymıştır."
20. "Geniş yollar edinip dolaşabilesiniz diye."
21. Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Doğrusu onlar bana karşı geldiler. Malı ve çocuğu kendisine zarardan başka bir şey artırmayan kimseye uydular."
22. "Birbirinden büyük hileler ve düzenler kurdular."
23. "Ve dediler ki: ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Hele Vedd, Suva', Yeğûs, Yeûk ve Nesr putlarından aslâ vazgeçmeyin.'"
24. "Böylece birçoklarını saptırdılar. Ey Rabbim! Sen bu zâlimlerin ancak sapıklık ve taşkınlıklarını artır."
25. Onlar günahları sebebiyle suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular. Kendilerine Allah'tan başka yardımcılar da bulamadılar.
26. Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!"
27. "Eğer sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar ve sadece ahlâksız ve çok nankör evlât doğurup yetiştirirler."
28 "Ey Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, inanan erkek ve kadınları bağışla! Zâlimlerin helâkından başka bir şeyini de artırma!"
 1. Resulüm! De ki: "Bana cinlerden bir topluluğun Kur'an dinlediği vahyolundu." Onlar şöyle demişlerdir: "Gerçekten biz hayranlık veren çok hoş Kur'an dinledik."
2. "O, hakka ve doğru yola götürüyor. Bundan dolayı biz de ona iman ettik. Biz Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız."
3. "Doğrusu Rabbimizin şânı çok yücedir. O ne eş, ne de bir çocuk edinmemiştir."
4. "Meğer aramızdaki şu beyinsiz (İblis), Allah hakkında saçma sapan şeyler söylüyormuş."
5. "Biz, insanların ve cinlerin, Allah'a karşı yalan uydurabileceklerini sanmazdık."
6. "Gerçekten bir takım insanlar, cinlerin bir takımına sığınırlardı da, o cinlerin kibir ve azgınlıklarını artırırlardı.
7. "Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi yeniden diriltmeyeceğini sanmışlardı."
8. "Biz göğü yokladık, onu çok kuvvetli bekçilerle ve alevlerle doldurulmuş bulduk."
9. "Biz bundan evvel, haber işitmek için göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk. Artık şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözetleyen bir alev bulunuyor."
10. "Biz bilmeyiz ki, yeryüzünde olan kimseler hakkında bir belâ mı murad edildi, yoksa Rableri onlara bir iyilik mi diledi?"
11. "Biz cinlerin içinde sâlih müminler de vardır, bundan aşağı bulunanlar da vardır. Biz çeşit çeşit fırkalara ayrılmış topluluklardık."
12. "Gerçekten biz anladık ki, Allah'ı yeryüzünde acze düşürmemize aslâ imkân yok. Başka yere kaçmakla da hiçbir zaman onu âciz bırakamayız."
13. "Biz hidayet rehberi olan Kur'an'ı dinlediğimizde, ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse; o artık ne mükâfatın azalacağından, ne de haksızlığa uğrayacağından korkmaz.
14. "İçimizde kendini Allah'a vermiş müslümanlar da var, hak yolundan sapan zâlimler de var. Kendini Allah'a veren müslümanlar; işte onlar hidayet yolunu arayanlardır."
15. "Kendilerine yazık eden zâlimlere gelince, işte onlar cehenneme odun oldular."
16. Resulüm! Eğer onlar yolda dosdoğru gitselerdi, onlara bol bol su verirdik.
17. Bu nimet içinde onları imtihan edelim diye. Kim Rabbini zikirden yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe artan bir azaba uğratır.
18. Mescidler şüphesiz Allah'ındır. O halde Allah'la birlikte başka birine duâ etmeyin.
19. Allah'ın kulu, O'na yalvarmak, (namaz kılmak) için kalkınca, (cinler) neredeyse çevresinde keçeleşirler, birbirine girerlerdi.
20. Resulüm! De ki: "Ben ancak Rabbime duâ ederim ve O'na hiçbirini ortak koşmam."
21. De ki: "Şüphesiz ki ben size zarar vermeye de iyilik yapmaya da kâdir değilim."
22. De ki: "Doğrusu hiç kimse beni Allah'tan kurtaramaz ve ben O'ndan başka bir sığınak da bulamam."
23. Benim yaptığım sadece Allah katından olanı, O'nun gönderdiklerini tebliğ etmektir. Kim Allah'a ve Peygamber'ine isyan ederse, ona içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır.
24. Nihayet onlar kendilerine vaad olunan şeyi gördükleri zaman, kimin yardımcısının daha zayıf ve sayıca daha az olduğunu bileceklerdir.
25. De ki: "Size vaad edilen (azap) yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyar? Ben bilemem."
26. Gaybı bilen ancak O'dur. Gaybına kimseyi muttali kılmaz.
27. Ancak beğenip seçtiği elçi bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve arkasından gözetleyiciler koyar.
28. Tâ ki, Rabb'lerinin gönderdiklerini gerçekten tebliğ etmiş olduklarını bilsin. Şüphesiz ki Allah onların yanında bulunan her şeyi çepeçevre kuşatmış ve her şeyi teker teker saymıştır.
 1. Ey örtüsüne bürünen (Resulüm)!
2. Gecenin bir kısmı hariç olmak üzere kalk!
3. Gecenin yarısında, yahut ondan biraz eksilt.
4. Veyahut üzerine biraz artır. Kur'an'ı ağır ağır, tane tane, tertil üzere oku!
5. Doğrusu biz sana ağır bir söz vahyedeceğiz.
6. Şüphesiz ki gece kalkıp ibadet etmek daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir.
7. Çünkü gündüz vakti seni uzun uzun alıkoyacak işler vardır.
8. Rabbinin adını zikret ve her şeyi bırakıp yalnız O'na yönel.
9. O, doğunun da batının da Rabbidir, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse yalnız O'nu vekil tut (O'nun himayesine sığın).
10. Onların söylediklerine sabret ve güzelce onlardan ayrıl.
11. Resulüm! Nimet içinde olan o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.
12. Yanımızda onlar için ağır boyunduruklar ve cehennem var.
13. Boğaza takılıp kalan bir yiyecek ve acıklı bir azap var.
14. O gün yer ve dağlar sarsılır, dağlar dağılmış kum yığınına döner.
15. Doğrusu biz Firavun'a bir peygamber gönderdiğimiz gibi, size de hakkınızda şâhitlik edecek bir peygamber gönderdik.
16. Firavun o peygambere karşı gelmişti de, onu çok ağır bir yakalayışla yakalayıp cezalandırmıştık.
17. Eğer inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan o günden nasıl korunacaksınız?
18. O günün şiddetinden gök yarılır, Allah'ın vaadi mutlaka yerine gelir.
19. Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine varan bir yol tutar.
20. Resulüm! Şüphesiz Rabbin biliyor ki sen, gecenin üçte ikisinden biraz eksik ve yarısında ve üçte birinde kalkıyorsun. Seninle beraber olanlardan bir tâife de kalkıyorlar. Geceyi ve gündüzü (onun vakitlerini) Allah takdir eder. O, sizin bunu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti. Artık Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bildi ki içinizden hastalar olacaktır. Diğerleri Allah'ın lütfunu arayarak yeryüzünde seyahat edecekler, diğer bir kısmı da Allah yolunda savaşacaklar. O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a güzel ödünç takdiminde bulunun. Kendiniz için önden ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu hem daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere bulursunuz. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir.
 1. Ey bürünüp sarınan (Resulüm)!
2. Kalk da (insanları) uyar.
3. Sadece Rabbini büyük tanı.
4. Elbiseni temiz tut.
5. Kötü şeylerden uzak dur.
6. Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma.
7. Rabbin için sabret.
8. Sur'a üfürüldüğü vakit.
9. İşte o gün çetin bir gündür.
10. Hele kâfirler için hiç de kolay olmayan zorlu bir gündür.
11. Resulüm! Tek olarak yarattığım o adamla beni başbaşa bırak!
12. Kendisine bol bol servet verdim.
13. Göz önünde duran oğullar verdim.
14. Ve nimetleri yaydıkça yaydım.
15. Üstelik o bunu daha da artırmamı umuyor.
16. Hayır! Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı alabildiğine inatçı kesildi.
17. Ben onu dik bir yokuşa süreceğim.
18. Çünkü o düşündü taşındı, ölçüp biçti.
19. Kahrolası! Nasıl da ölçtü biçti!
20. Yine kahrolası! Nasıl da ölçtü biçti!
21. Sonra baktı.
22. Sonra suratını astı, kaşlarını çattı.
23. Sonra da arkasını döndü ve büyüklük tasladı.
24. Dedi ki: "Bu, sadece nakledilen bir sihirdir."
25. "Bu, insan sözünden başka bir şey değildir."
26. Ben onu Sakar'a (cehenneme) sokacağım.
27. Sakar'ın ne olduğunu sen bilir misin?
28. O Sakar (insan vücudundan geriye bir şey) ne bırakır, ne de (eski haline getirip tekrar azap etmekten) vazgeçer.
29. Durmadan deriler kavurur.
30. Üzerinde ondokuz (muhafız melek) vardır.
31. Biz cehennemin bekçilerini hep meleklerden yaptık. Onların sayılarını da inkârcılar için sadece bir fitne kıldık. Ki, ehl-i kitap kesin bilgi edinsin. İman edenlerin de imanı artsın. Hem kendilerine kitap verilenler, hem de müminler şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler: "Bu misalle Allah neyi kastetmiştir?" desinler. İşte Allah dilediğini böyle şaşırtır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür.
32. Hayır! Aya andolsun ki!
33. Dönüp gitmekte olan geceye andolsun ki!
34. Ağarmakta olan sabaha andolsun ki!
35. O (Sakar) en büyük belâlardan biridir.
36. İnsanlık için bir uyarıcıdır.
37. İçinizden ileri gitmek ve geri kalmak isteyen kimseler için.
38. Herkes kazandığına karşılık bir rehindir.
39. Ancak defterleri sağdan verilenler böyle değildir.
40. Onlar cennetlerdedirler. (Uzaktan uzağa) sorarlar:
41. Suçlulardan.
42. "Sizi Sakar'a (alevli cehenneme) sokan nedir?"
43. Derler ki: "Biz namazımızı kılmıyorduk."
44. "Yoksulu doyurmuyorduk."
45. "Bâtıla dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk."
46. "Cezâ gününü yalanlıyorduk."
47. "Ölüm bize bu haldeyken gelip çattı."
48. Şefaat edeceklerin şefaatı onlara bir fayda vermez.
49. Öyleyken bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çeviriyorlar?
50. Sanki onlar ürkmüş yabanî merkepler gibidirler.
51. Arslandan kaçan.
52. Hayır! Onlardan her biri, önüne açılıvermiş sahifeler verilmesini istiyor.
53. Hayır! Aslında onlar ahiretten korkmuyorlar.
54. Hayır! Şüphesiz ki o bir öğüttür.
55. Dileyen ondan öğüt alır.
56. Bununla beraber Allah dilemedikçe onlar öğüt alamazlar. O, kendisinden korkulmaya daha lâyıktır, mağfiret sahibi de O'dur.
 1. Kıyamet gününe andolsun!
2. Kendisini alabildiğine kınayan nefse andolsun!
3. İnsan, kemiklerini toplayamayacağımızı mı sanıyor?
4. Evet, biz onun parmak uçlarını bile derleyip eski haline getirmeye kâdiriz.
5. Fakat insan, ileriye doğru devamlı suç işlemek (ömrünü günahla geçirmek) ister.
6. "Kıyamet günü ne zamanmış?" diye sorar.
7. Göz kamaştığı,
8. Ay tutulduğu,
9. Güneşle ay bir araya getirildiği zaman!
10. İşte o gün insan: "Kaçacak yer neresi?" der.
11. Hayır hayır!.. Sığınılacak bir yer yoktur!
12. O gün varıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur.
13. O gün insana, yaptığı ve yapmayıp geri bıraktığı her şey haber verilir.
14. İnsan artık kendi kendisinin şâhididir.
15. İsterse günahlarını örtmek için özürlerini sayıp döksün.
16. Resulüm! Onu hemen ezberlemek için acele ederek dilini kıpırdatma.
17. Şüphesiz ki onu (ezberinde) toplamak ve okutmak bize âittir.
18. O halde biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy.
19. Sonra onu açıklamak bize âittir.
20. Hayır, hayır! Siz çarçabuk geçen dünyayı seviyorsunuz.
21. Ve ahireti bırakıyorsunuz.
22. Nice yüzler vardır ki o gün ışıl ışıl parlar.
23. Rablerine bakarlar.
24. Nice yüzler de vardır ki o gün asıktır.
25. Bel kemiklerini kıracak bir musibete uğratılacağını sezer.
26. Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine dayanır.
27. "Kim afsun yapar, bunu kim tedavi eder?" denir.
28. Ve kendisi de bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar.
29. Ve bacak bacağa dolaşır.
30. İşte o gün sevk Rabbinedir.
31. İşte o tasdik etmemiş, namaz da kılmamıştı.
32. Aksine yalanlamış ve arkasını dönmüştü.
33. Sonra da salına salına yürüyerek taraftarlarının yanına gitmişti.
34. Gerektir o belâ sana gerek!
35. Evet! Gerektir o belâ sana gerek!
36. İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor?
37. O, akıtılan meniden bir nutfe değil miydi?
38. Sonra kan pıhtısı olmuş, sonra Allah onu insan biçimine koyup şekil vermiştir.
39. Ondan erkek ve dişi iki eş yaratmıştır.
40. Bunları yapan Allah'ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?
 1. İnsan anılmaya değer bir şey olana kadar, üzerinden uzun bir zaman geçmemiş midir?
2. Biz insanı imtihan etmek için, erkek ve dişi suları ile karışık bir nutfeden yarattık. Onu işitici ve görücü kıldık.
3. Biz ona hidayet yolunu gösterdik. İster şükredici olsun, isterse nankör olsun.
4. Doğrusu biz kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.
5. Ebrar (iyiler), kâfur katılmış dolu bir kâseden içerler.
6. Bu öyle bir pınardır ki, ondan Allah'ın kulları içer, (istedikleri yere) onu kolayca akıtırlar.
7. O kullar adakları yerine getirirler ve kötülüğü yaygın olan bir günden korkarlar.
8. Kendi canları çektiği halde; yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.
9. "Biz sizi sadece Allah rızâsı için yediriyoruz, sizlerden ne bir karşılık ne de bir teşekkür beklemiyoruz."
10. "Biz sert ve belâlı bir günde Rabbimizden korkarız."
11. Allah da onları bu yüzden o günün fenalığından korur, onların yüzüne parlaklık ve sevinç verir.
12. Sabretmelerine karşılık onları cennet ve ipekle mükâfatlandırmıştır.
13. Orada koltuklara yaslanırlar. Ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.
14. Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış, meyveleri de aşağıya eğdirildikçe eğdirilmiştir.
15. Çevrelerinde gümüş kaplar ve billur kâseler dolaştırılır.
16. Billurları gümüş gibi parlaktır. Onları türlü türlü biçimlere koymuşlardır.
17. Onlara orada bir kâseden içirilir ki, karışımında zencefil vardır.
18. O pınara Selsebil adı verilir.
19. Etraflarında ölümsüz gençler dolaşır. Sen onları gördüğün zaman, saçılmış birer inci sanırsın.
20. Orada her nereye baksan, bir nimet ve pek büyük bir saltanat görürsün.
21. Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir.
22. Bu sizin için bir mükâfattır, çalışmalarınız mükâfata lâyık görülmüştür.
23. Resulüm! Kur'an'ı sana biz, evet biz indirdik.
24. Öyleyse Rabbinin hükmüne sabret ve onlardan hiçbir günahkâra yahut hiçbir nanköre itaat etme.
25. Sabah akşam Rabbinin ismini zikret!
26. Gecenin bir kısmında O'na secde et ve O'nu geceleri uzun uzun tesbih et!
27. Doğrusu onlar çabuk geçeni (dünyayı) seviyorlar da önlerindeki o çetin günü (ahireti) bırakıyorlar.
28. Onları biz yarattık, mafsallarını biz pekiştirdik. Dilediğimiz zaman yerlerine başka benzerlerini getiririz.
29. Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine varan bir yol tutar.
30. Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
31. Dilediğini rahmetinin içine sokar. Zâlimlere ise elem verici bir azab hazırlamıştır.
 1. Birbiri peşinden gönderilenlere andolsun ki!
2. Estikçe eserek (zararlıları) savurup atanlara andolsun ki!
3. (Hakikat) tohumlarını yaydıkça yayanlara andolsun ki!
4. (Hak ile bâtılın, hakikat ile dalâletin, doğru ile eğrinin) arasını ayırdıkça ayıranlara andolsun ki!
5. (Kalplerde) Allah'ın zikrini uyandıranlara andolsun ki!
6. Gerek (Allah'a yönelenleri) arıtmak, gerek (kötüleri) sakındırmak için olsun.
7. Bilin ki size vaad olunan şeyler mutlaka olacaktır.
8. Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman.
9. Gök yarıldığı zaman.
10. Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman.
11. Peygamberlerin belirli vakti geldiği zaman.
12. Hangi güne ertelenmişti?
13. Hüküm gününe.
14. Hüküm gününün ne olduğunu bilir misin?
15. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
16. Biz öncekileri helâk etmedik mi?
17. Sonra geridekileri de onların arkasına takacağız.
18. İşte biz günahkârlara böyle yaparız.
19. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
20. Biz sizi hakir bir sudan yaratmadık mı?
21. Sonra o suyu sağlam bir karargâh olan rahime yerleştirdik.
22. Belli bir süreye kadar.
23. Biz buna güç yetirmişizdir. Biz ne mükemmel kudret sahibiyiz!
24. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
25. Biz yeryüzünü toplanma yeri yapmadık mı?
26. Diriler ve ölüler için.
27. Yeryüzünde haşmetli dağlar meydana getirdik. Size tatlı sular içirdik.
28. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
29. Haydi, yalanlamış olduğunuz azaba doğru gidin!
30. Üç kola ayrılmış olan bir gölgeye gidin.
31. O, ne gölgelendirir, ne de alevden korur.
32. O ateş öyle kıvılcımlar atar ki, her biri bir saray gibidir.
33. Sanki o kıvılcımlar sarı sarı develer gibidir.
34. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
35. Bu, onların konuşamayacakları gündür.
36. Kendilerine izin de verilmez ki mazeretlerini beyan etsinler.
37. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
38. İşte hüküm günü budur. Sizi de sizden öncekileri de bir araya toplamışızdır.
39. (Kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi!
40. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
41. Muttakiler ise gölgeler altında ve pınar başlarındadırlar.
42. Canlarının çektiği meyveler arasındadırlar.
43. Yaptıklarınıza karşılık olarak afiyetle yiyin için!
44. İşte biz muhsinleri (iyilik yapanları) böyle mükâfatlandırırız.
45. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
46. Yiyiniz, faydalanınız biraz! Gerçek şu ki sizler suçlusunuz!
47. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
48. Onlara: "Rükû edin!" denildiği zaman rükû etmezler.
49. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
50. Artık onlar bundan sonra hangi söze inanacaklar?
1. Onlar birbirlerine hangi şeyden soruyorlar?
2. O büyük haberden mi?
3. Ki onlar, bunun üzerinde anlaşmazlığa düşüyorlar.
4. Hayır! İleride bilecekler.
5. Hayır hayır! Onlar ileride bilecekler.
6. Biz yeryüzünü bir döşek yapmadık mı?
7. Dağları da birer kazık yapmadık mı?
8. Sizi çift çift yarattık.
9. Uykunuzu bir dinlenme yaptık.
10. Geceyi bir bürgü yaptık.
11. Gündüzü ise geçiminize elverişli kıldık.
12. Üstünüzde yedi sağlam gök bina ettik.
13. (Göğe) ışık saçan bir kandil astık.
14. Sıkışan bulutlardan şarıl şarıl su indirdik.
15. Ki o su ile daneler ve bitkiler çıkaralım.
16. Ve dalları birbirine geçmiş bahçeler.
17. Şüphesiz ki o hüküm günü belirlenmiş bir zamandır.
18. Sur'a üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz.
19. O gün gökyüzü açılır ve kapı kapı olur.
20. Dağlar yürütülür, bir serap olur.
21. Şüphesiz ki cehennem gözetleme yeridir.
22. Azgınların dönüp varacakları yerdir.
23. Onlar orada sonsuz çağlar boyunca kalacaklardır.
24. Orada ne bir serinlik, ne de içilecek bir şey tatmazlar.
25. Yalnız kaynar su ve irin içerler.
26. Yaptıklarına uygun bir karşılık olarak.
27. Çünkü onlar hesaba çekileceklerini beklemiyorlardı.
28. Ve âyetlerimizi de tamamen yalan sayıyorlardı.
29. Oysa biz her şeyi bir kitapta yazıp saymıştık.
30. Tadın azabı! Biz sizin azabınıza ancak azap katarız.
31. Şüphesiz ki muttakiler için kurtulma yeri vardır.
32. Bahçeler ve bağlar.
33. Göğüsleri tomurcuklanmış ve hepsi bir yaşta nâzeninler vardır.
34. Ve dolu dolu kadehler vardır.
35. Orada ne boş bir lâf işitirler, ne de yalan.
36. Rabbinin katından bir karşılık, yeterli bir bağış olarak.
37. O; göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O Rahman'dır. O gün (O izin vermeden) O'na hitapta bulunmaya aslâ muktedir olamazlar.
38. O gün Ruh (Cebrâil) ve melekler saf saf olup dizilirler. Rahman'ın izin verdiklerinden başka hiç kimse konuşamaz. Konuşan da ancak doğruyu söyler.
39. İşte bu hak olan gündür. Artık dileyen Rabbine varan bir yol tutar.
40. Biz sizi pek yakında gelecek bir azap ile uyardık. Kişi o gün kendi elleriyle işlediklerine bakar. O gün kâfir: "Ah ne olurdu, ben toprak olaydım!" der.
 1. Andolsun (canları boğarcasına) söküp çıkaranlara!
2. Andolsun (müminlerin canlarını) yavaşça çekenlere!
3. Yüzüp yüzüp gidenlere andolsun!
4. Yarıştıkça yarışanlara andolsun!
5. Böylelikle işleri idare edenlere andolsun!
6. O gün o sarsıntı sarsar.
7. Peşinden bir diğeri gelir.
8. O gün kalpler korkudan titrer.
9. Gözler zilletle alçalır.
10. Diyorlar ki: "Öldükten sonra biz dünyadaki ilk halimize mi döndürüleceğiz?"
11. "Ufalanmış kemikler haline geldiğimiz zaman mı?"
12. Dediler ki: "Eğer öyle ise bu, çok ziyanlı bir dönüştür."
13. Doğrusu o, ancak bir tek haykırıştır.
14. Bir de görürsün ki onlar (diri olarak) düz bir yerin yüzündedirler.
15. Resulüm! Musa'nın haberi sana geldi mi?
16. Hani Rabbi ona mukaddes Tuvâ vâdisinde şöyle seslenmişti:
17. "Firavun'a git, doğrusu o azmıştır."
18. De ki: "Tertemiz olmayı ister misiniz?"
19. "Rabbine giden yolu sana göstereyim de, O'na karşı saygı duyup korkasın!"
20. Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi.
21. Fakat o yalanladı ve isyan etti.
22. Sonra arkasını dönüp koştu.
23. Derhal (adamlarını) topladı ve onlara bağırdı:
24. "Ben sizin en yüce Rabbinizim!" dedi.
25. Allah da onu dünya ve ahiret azabı ile yakalayıverdi.
26. Şüphesiz ki bunda, korkan kimse için bir ibret vardır.
27. Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina etti.
28. Onun boyunu O yükseltti, sonra onu bir düzene koydu.
29. Gecesini kararttı, gündüzünü aydınlık yaptı.
30. Bundan sonra da yeryüzünü döşedi.
31. Ondan suyunu ve otlağını çıkardı.
32. Dağları dikti.
33. Sizin ve hayvanlarınızın faydalanması için.
34. Her şeyi altüst eden o en büyük felâket geldiği zaman.
35. O gün insan neyin peşinden koşmuş olduğunu, ne uğurda çalıştığını anlar.
36. Cehennem her bakanın göreceği şekilde gösterilir.
37. Kim ki azgınlık edip haddi aşarsa,
38. Ve dünya hayatını ahirete tercih ederse,
39. Muhakkak ki o alevli ateş onun varacağı yerin tâ kendisidir.
40. Rabbinin huzurunda durmaktan korkan ve nefsini hevâ ve hevesten alıkoyan kimseye gelince,
41. Şüphesiz ki cennet onun varacağı yerin tâ kendisi olacaktır.
42. Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar.
43. Sende ona âit bilgi yoktur ki anlatasın.
44. Onun bilgisi Rabbine âittir.
45. Sen ancak ondan korkacak olan kimselere o tehlikeyi haber verensin.
46. Onlar o kıyameti gördükleri gün, sanki dünyada bir akşamdan veya kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar.
 1. (Peygamber) yüzünü asıp çevirdi.
2. Kendisine o âmâ geldi diye.
3. Resulüm! Ne bilirsin, belki o (senden öğrendikleriyle) temizlenecekti.
4. Yahut öğüt alacaktı da, bu öğüt kendisine fayda verecekti.
5. Kendini sana muhtaç görmeyene gelince,
6. İşte sen ona yöneliyorsun.
7. Oysa ki sen onun (müslüman olmayıp) temizlenmemesinden sorumlu değilsin.
8. Fakat sana koşarak gelen yok mu?
9. Ki o, korkar durumdadır.
10. Sen onunla ilgilenmiyorsun.
11. Hayır! Öyle yapma. Çünkü o (Kur'an) bir öğüttür.
12. Dileyen ondan öğüt alır.
13. O, çok şerefli sayfalardadır.
14. Yüceltilmiş ve tertemiz kılınmıştır.
15. Kâtip (melek) lerin elleriyle (yazılmıştır).
16. Ki o kâtipler kıymetli ve güvenilirdirler.
17. Kahrolası insan! Ne kadar da nankör!
18. Onu yaratan hangi şeyden yarattı?
19. Onu nutfeden (spermadan) yaratıp (merhalelerden geçirerek) şekil verdi.
20. Sonra ona tutacağı yolu kolaylaştırdı.
21. Sonra onu öldürür ve kabre koyar.
22. Daha sonra dilediği zaman onu tekrar diriltir.
23. Hayır! Doğrusu insan, henüz Allah'ın emrettiğini yapmadı.
24. İnsan yediğine bir baksın!
25. Doğrusu biz suyu bol bol indirdik.
26. Sonra toprağı iyice yardık.
27. Orada taneler (hububat) bitirdik.
28. Üzümler ve yoncalar.
29. Zeytinler ve hurmalar.
30. İri ve sık ağaçlı bahçeler.
31. Meyveler ve çayırlar.
32. Kendinize ve hayvanlarınıza rızık olması için.
33. Çarpınca kulakları sağır eden o gürültü geldiği zaman!
34. Kişi o gün kardeşinden kaçar.
35. Anasından ve babasından.
36. Karısından ve oğullarından.
37. O gün, herkesin kendine yeter derdi vardır.
38. O gün bir takım yüzler vardır, parıl parıldır.
39. Gülmekte ve sevinmektedirler.
40. O gün bir takım yüzler vardır, üzerini toz kaplamıştır.
41. Karanlıklar örtmüştür.
42. İşte kâfirler, fâcirler bunlardır.
 1. Güneş katlanıp dürüldüğü zaman.
2. Yıldızlar kararıp döküldüğü zaman.
3. Dağlar yürütüldüğü zaman.
4. Doğurması yaklaşmış develer başıboş bırakıldığı zaman.
5. Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman.
6. Denizler kaynatıldığı zaman.
7. Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiği zaman.
8. Diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman.
9. Hangi günahtan ötürü öldürüldüğü.
10. Amel defterleri açıldığı zaman.
11. Gök yerinden koparıldığı zaman.
12. Cehennem alevlendirildiği zaman.
13. Cennet yaklaştırıldığı zaman.
14. Kişi önceden ne hazırladığını bilecektir.
15. Hayır! (Gündüz) kaybolan yıldızlara andolsun!
16. (Gece) ortaya çıkıp gözükenlere.
17. Kararmaya yüz tuttuğu zaman geceye andolsun!
18. Ağarmaya başladığında sabaha andolsun!
19. Şüphesiz ki bu (Kur'an), çok şerefli bir elçinin (getirdiği) sözdür.
20. O elçi güçlüdür, Arş'ın sahibi katında itibarlıdır.
21. Orada kendisine uyulandır, güvenilen bir elçidir.
22. Arkadaşınız aslâ deli değildir.
23. Andolsun ki onu apaçık ufukta görmüştür.
24. O (Peygamber), gayb haberlerini vermede aslâ cimri değildir.
25. Bu Kur'an, kovulmuş şeytanın sözü değildir.
26. O halde nereye gidiyorsunuz?
27. O, âlemler için bir öğüttür.
28. İçinizden dosdoğru bir yola gitmek isteyenler için.
29. Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
 1. Gök yarıldığı zaman.
2. Yıldızlar (dökülüp) saçıldığı zaman.
3. Denizler (akıtılıp) birbirine karıştığı zaman.
4. Ve kabirlerin içi dışına çıkarıldığı zaman.
5. Herkes (yapıp) gönderdiklerini ve (yapmayıp) geride bıraktıklarını bilecektir.
6. Ey insan! Engin kerem sahibi olan Rabbine karşı seni aldatan (ve isyana sürükleyen) nedir?
7. O Allah ki, seni (yoktan) yarattı, düzenledi, ölçülü bir biçim verdi.
8. Dilediği şekilde seni terkip etti.
9. Hayır, hayır! Doğrusu siz dini yalanlıyorsunuz.
10. Oysa üzerinizde gözetleyici (melek)ler vardır.
11. Çok şerefli kâtipler.
12. Ne yaptıklarınızı bilirler.
13. İyiler hiç şüphesiz ki nimet içindedirler.
14. Kötüler de cehennemdedirler.
15. Din günü oraya girerler.
16. Onlar oradan bir daha da ayrılamazlar.
17. Din gününün ne olduğunu bilir misin?
18. Nedir acaba o din günü?
19. O gün kimsenin kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı gündür! O gün emir yalnız Allah'a âittir.
 1. Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline!
2. Onlar ki insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman ölçüyü tam yaparlar.
3. Kendileri onlara bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik yaparlar.
4. Onlar tekrar diriltileceklerini sanmıyorlar mı?
5. Büyük bir gün için.
6. O gün insanlar âlemlerin Rabbinin huzurunda divan dururlar.
7. Gerçek şu ki, kötülük yapanların yazısı Siccîn'dedir.
8. Siccîn'in ne olduğunu bilir misin?
9. O, amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır.
10. O gün, yalanlayanların vay haline!
11. Onlar ki din gününü yalanlarlar.
12. Onu ancak haddi aşan (hükümleri çiğneyen) ve günaha dalan kimseler yalanlar.
13. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masalları!" der.
14. Hayır! Onların kazanmakta oldukları kötülükler kalplerini paslandırıp körletmiştir.
15. Hayır! Muhakkak ki onlar o gün Rablerini görmekten mahrum kalacaklardır.
16. Sonra onlar muhakkak cehenneme gireceklerdir.
17. Sonra da onlara: "İşte yalanlayıp durduğunuz şey budur!" denilecektir.
18. Şüphesiz ki, iyilerin yazısı İlliyyin'dedir.
19. İlliyyin'in ne olduğunu bilir misin?
20. O, amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır.
21. Mukarrebler (Allah'a yakın olanlar) ona şâhit olurlar.
22. Şüphesiz ki Ebrar (iyiler) nimet cennetindedirler.
23. Koltuklar üzerinde etrafı seyrederler.
24. Yüzlerinde nimetin ve mutluluğun sevincini görürsün.
25. Kendilerine ağzı kapalı, mühürlü saf bir içki içirilir.
26. Sonunda misk kokusu bırakır. Yarışanlar bunun için yarışsınlar, (imrenenler buna imrensinler).
27. Onun karışımı Tesnim'dendir.
28. Bu öyle bir pınardır ki, ondan sadece Allah'a yakın olan mukarrebler içer.
29. Suçlular inananlara gülerlerdi.
30. Yanlarından geçtikleri zaman birbirlerine göz kırparlardı.
31. Kendi taraftarlarının yanına döndükleri zaman da inananlarla alay etmenin zevkini tadarlardı.
32. İnananları gördüklerinde: "Bunlar sapık insanlar!" derlerdi.
33. Oysa kendileri inananlara gözcü olarak gönderilmemişlerdi.
34. İşte bugün de inananlar o kâfirlere gülerler.
35. Tahtlar üzerinde (onların halini) seyrederler.
36. "O kâfirlerin yaptıkları şeylerin karşılığı verildi mi?" diye.
 1. Gök yarıldığı,
2. Rabbini dinleyip O'na yaraşır şekilde boyun eğdiği zaman.
3. Yer uzatılıp düzlendiği,
4. İçinde bulunanları dışarı atıp boşaldığı,
5. Rabbini dinleyip O'na yaraşır şekilde boyun eğdiği zaman.
6. Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine doğru çaba göstermektesin ve sonunda O'na varacaksın.
7. Kimin kitabı sağından verilirse,
8. Onun hesabı pek kolay görülecektir.
9. Ve sevinçli olarak âilesine dönecektir.
10. Kimin de kitabı arkasından verilirse,
11. O da: "Mahvoldum!" diye bağıracaktır.
12. Ve o alevli ateşe girecektir.
13. Çünkü o dünyada, âilesi arasında pek şımarıktı.
14. Çünkü o bir daha dirilip Rabbine dönmeyeceğini sanmıştı.
15. Hayır! Gerçekten Rabbi onu görüyordu.
16. Andolsun şafak vaktine!
17. Andolsun geceye ve derleyip topladığı şeylere!
18. Andolsun dolunay haline geldiğinde aya!
19. Ki, şüphesiz siz tabakadan tabakaya (halden hale) geçeceksiniz.
20. Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?
21. Onlar kendilerine Kur'an okununca secde de etmezler.
22. Hayır! O kâfirler yalanlıyorlar.
23. Halbuki Allah onların gizlediklerini çok iyi bilir.
24. Resulüm! Onlara acı azabı müjdele.
25. İman edip sâlih amel işleyenler başkadır. Onlar için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.
 1. Andolsun burçlar sahibi gökyüzüne!
2. Andolsun vaad olunan o güne!
3. Andolsun şâhitlik yapana ve şâhitlik edilene!
4. Kahrolsun o hendeğin sahipleri!
5. Tutuşturulmuş o ateşin.
6. Hani onlar o ateşin başına oturmuşlardı.
7. Müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
8. O müminlere kızmalarının sebebi de sadece Azîz ve Hamîd olan Allah'a iman etmeleri idi.
9. Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) O'nundur ve Allah her şeye şâhittir.
10. İnanmış erkek ve kadınlara fitne yoluyla işkence edip, sonra tevbe etmeyenlere cehennem azabı vardır ve onlar için yangın azabı vardır.
11. İman edip de sâlih ameller işleyenlere ise, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.
12. Şüphesiz ki Rabbinin yakalaması çok şiddetlidir.
13. Bilin ki O, ilk olarak yaratır ve tekrar eder.
14. O, çok bağışlayan, çok sevendir.
15. Şerefli Arş'ın sahibidir.
16. Dilediğini mutlaka yapandır.
17. Orduların haberi sana gelmedi mi?
18. Firavun ve Semud ordularının.
19. Hayır! O kâfirler yalanlayıp dururlar.
20. Oysa Allah onları arkalarından kuşatmıştır.
21. Hayır! O şerefli bir Kur'an'dır.
22. Levh-i mahfuz'dadır.
 1. Andolsun göğe ve Târık'a!
2. Târık'ın ne olduğunu sana ne bildirdi?
3. O, karanlığı delen bir yıldızdır.
4. Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde bir koruyucu, bir gözetleyici bulunmasın.
5. İnsan neden yaratıldığına bir baksın!
6. Atılıp dökülen bir sudan yaratıldı.
7. O su erkeğin sulbü (belkemiği) ile kadının göğüs kemikleri arasından çıkar.
8. Allah'ın onu yeniden döndürmeye elbette gücü yeter.
9. O günde ki bütün gizli sırlar meydana çıkar.
10. İnsanın o gün gücü kuvveti de, yardımcısı da yoktur.
11. Dönüp dolaşan (döndürümlü olan) göğe andolsun ki!
12. Ve yarılan yere andolsun ki!
13. Şüphesiz ki bu Kur'an (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür.
14. O aslâ bir eğlence değildir.
15. Onlar (onu iptal etmek için) bir tuzak kuruyorlar.
16. Ben de bir tuzak kurmaktayım, (hilelerine karşılık vereceğim).
17. Hele sen o kâfirlere mühlet ver, (onları biraz kendi hallerine bırak!).
 1. O çok yüce Rabbinin ismini tesbih et!
2. O Rab ki yaratıp düzene koymuştur.
3. Her şeyi takdir edip (plânlayıp) doğru yolu göstermiştir.
4. O Rabbin ki topraktan yeşillikleri çıkarmıştır.
5. Sonra da onu kupkuru siyah bir çöpe çevirmiştir.
6. Resulüm! Seni okutacağız da hiç unutmayacaksın.
7. Ancak Allah'ın dilediği müstesnâ. Şüphesiz ki O, açığı da bilir, gizliyi de bilir.
8. Seni en kolaya muvaffak kılacağız.
9. Faydalı olacaksa öğüt ver.
10. Allah'tan korkan öğüt alacaktır.
11. Bedbaht olan ise ondan kaçınacaktır.
12. O kimse en büyük ateşe girecektir.
13. O ateşin içinde ne ölür ne de yaşar.
14. Temizlenen kurtulmuştur.
15. Rabbinin adını anıp namaz kılan.
16. Fakat siz dünya hayatını (ahirete) tercih ediyorsunuz.
17. Halbuki ahiret hayatı daha hayırlı ve daha süreklidir.
18. Doğrusu bu hükümler ilk sahifelerde vardır.
19. İbrahim ve Musa'nın sahifelerinde.
 1. Her şeyi sarıp kaplayacak olan o felâketin haberi sana geldi mi?
2. Bir takım yüzler o gün zillete bürünmüştür.
3. Çalışmış fakat boşuna yorulmuştur.
4. Kızışmış ateşe girerler.
5. Kızgın bir kaynaktan içirilirler.
6. Zehirli ve dikenli bir bitkiden başka yiyecekleri yoktur.
7. O ne besler, ne de açlığı giderir.
8. O gün bir takım yüzler vardır ki nimet içinde mutludurlar.
9. Çalışmalarından ötürü hoşnutturlar.
10. Onlar yüksek bir cennettedirler.
11. Orada hoşa gitmeyen boş bir söz dahi işitmezler.
12. Orada akıcı bir kaynak vardır.
13. Orada yükseltilmiş tahtlar vardır.
14. Önlerine konulmuş kadehler vardır.
15. Sıra sıra dizilmiş yastıklar.
16. Serilmiş yumuşak tüylü nefis halılar.
17. Develere bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmış?
18. Göğün nasıl yükseltildiğine?
19. Dağların nasıl dikildiğine?
20. Yeryüzünün nasıl yayıldığına?
21. Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin.
22. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.
23. Ancak kim yüz çevirir ve inkâr ederse,
24. Allah onu en büyük azap ile cezalandırır.
25. Doğrusu onların dönüşü bizedir.
26. Sonra onların hesabını görmek de bize âittir.
 1. Andolsun fecre.
2. Ve on geceye.
3. Her şeyin hem çiftine hem tekine.
4. Her şeyi karanlığı ile örttüğü dem geceye.
5. Bunlarda elbette akıl sahibi için birer yemin değeri vardır, değil mi?
6. Görmez misin Rabbin nasıl yaptı Âd'e?
7. Sütunlar sahibi İrem'e?
8. Ki, onun şehirler içinde bir benzeri yaratılmamıştı.
9. Vâdide kayaları oyan Semud Kavmine.
10. Kazıklar sahibi Firavun'a neler yaptı?
11. Zira onların hepsi memleketlerinde azgınlık ettiler.
12. Bulundukları yerlerde bozgunculuğu çoğalttılar.
13. Bundan dolayı Rabbin de üzerlerine azab kırbacını çarpıverdi.
14. Çünkü Rabbin her an gözetlemededir.
15. İnsana gelince; Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunur, ona bol nimet verirse: "Rabbim bana ikram etti." der.
16. Amma onu imtihan etmek için rızkını daraltıp bir ölçüye göre verdiği zaman: "Rabbim bana ihanet etti." der.
17. Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmezsiniz.
18. Yoksulu yedirmek için birbirinizi teşvik etmezsiniz.
19. Size kalan mirası haram helâl demeyip alabildiğine yiyorsunuz.
20. Malı pek çok seviyorsunuz.
21. Hayır! Yer sallanıp parça parça dağıldığı zaman.
22. Rabbin geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman.
23. O gün cehennem de getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar, fakat artık hatırlamanın kendisine ne faydası var?
24. (İşte o zaman insan): "Ah ne olurdu, keşke bu hayatım için önceden bir şeyler yapıp gönderseydim!" der.
25. O gün Allah'ın yapacağı azap gibi hiç kimse azap edemez.
26. O'nun vuracağı bağı kimse vuramaz.
27. Ey mutmaine olan (huzura eren) nefs!
28. Dön Rabbine! Sen O'ndan râzı, O senden râzı olarak.
29. Haydi gir kullarımın içine!
30. Gir cennetime!
 1. Bu beldeye yemin ederim ki!
2. Sen bu beldede oturmaktasın.
3. Babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki!
4. Biz insanı zorluklar içinde yarattık.
5. O hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
6. "Yığın yığın mal sarfedip tükettim." diyor.
7. O hiç kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?
8. Biz ona iki göz vermedik mi?
9. Bir dil ve iki dudak.
10. Biz ona (doğru ve eğri olmak üzere) iki de yol göstermedik mi?
11. Fakat o, sarp geçidi geçmeye katlanamadı.
12. Sarp geçidin ne olduğunu bilir misin?
13. Köle azad etmektir.
14. Veya (kıtlık gibi) açlık duyulan bir günde yemek yedirmektir.
15. Hısım sayılan bir yetime.
16. Yahut da yere serilmiş (bitkin, kimsesiz) bir yoksula.
17. Sonra iman edenlerden olmak, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden, merhametlilerden olmayı tavsiye edenlerden olmaktır.
18. İşte bunlar sağ tarafta yerlerini alan sağın adamlarıdır.
19. Âyetlerimizi inkâr edenler ise, işte onlar sol tarafta yerlerini alan solun adamlarıdır.
20. Üzerlerine kapıları kapanmış bir ateş vardır.
 1. Andolsun güneşe ve aydınlığına!
2. Ardından gelmekte olan aya!
3. Güneşi ortaya çıkaran gündüze andolsun!
4. Onu örten geceye.
5. Gökyüzüne ve onu bina edene.
6. Yere ve onu döşeyene.
7. Her bir nefse ve onu düzenleyene.
8. Sonra da ona isyanını ve itaatını ilham edene andolsun ki!
9. Nefsini tertemiz yapıp arındıran felâh bulmuş, kurtulmuştur.
10. Onu kirletip örten kişi ise elbette ziyana uğramıştır.
11. Semud kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın Resul'ünü) yalanladı.
12. Onların en azgını (deveyi kesmek için) ayaklanınca,
13. Allah'ın Resul'ü onlara: "Allah'ın devesine ve onun su içme hakkına dikkat edin!" dedi.
14. Fakat onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Rableri de günahları sebebiyle onların üzerlerine katmerli azap indirdi ve yerle bir etti.
15. Bu işin âkibetinden O'nun korkusu yoktur.
 1. Kararıp ortalığı bürüdüğü zaman geceye andolsun!
2. Açılıp ağardığı zaman gündüze andolsun!
3. Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki:
4. Ey insanlar! Doğrusu sizin çalışmalarınız çeşit çeşittir.
5. Kim ki verir, (mâsiyetten sakınır) Allah'tan korkarsa,
6. Ve o en güzeli (Kelime-i tevhid'i) tasdik ederse,
7. Biz de ona kolay olanı hazırlarız, (hayra karşı tatlı bir arzu veririz).
8. Fakat kim de cimrilik edip, inâyet-i ilâhîden kendisini müstağnî görürse,
9. O güzel kelimeyi tekzip eder, yalanlarsa,
10. Biz de ona en güç olanı kolaylaştırırız, (hayra karşı bir isteksizlik veririz).
11. Çukura yuvarlandığı zaman malı ona hiçbir fayda sağlamaz.
12. Doğru yola iletmek sadece bizim işimizdir.
13. Şüphesiz ki son da ilk de (ahiret de dünya da) bizimdir.
14. Ben sizi alevler saçan bir ateşe karşı uyardım.
15. O ateşe ancak bedbaht kimse girer.
16. Yalanlayan ve yüz çeviren.
17. O en muttaki olan kimse ondan uzak tutulur.
18. O ki temizlenip arınmak üzere malını hayra verir.
19. Onda hiç kimseye verilecek bir minnet borcu yoktur.
20. (Verdiğini) yüce Rabbinin rızâsını kazanmak için verir.
21. Yakında kendisi de (Allah'ın verdiği nimetle) râzı olacaktır.
 1. Kuşluk vaktine andolsun!
2. Durgunlaştığı zaman geceye andolsun!
3. Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı.
4. Andolsun ki senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.
5. Sana Rabbin, sen râzı oluncaya kadar verecek.
6. O seni yetim bulup da barındırmadı mı?
7. Sen bilmezken doğru yola eriştirmedi mi?
8. Seni fakir bulup zengin etmedi mi?
9. Sakın yetime kahretme!
10. Bir şey isteyeni reddetme!
11. Ve Rabbinin nimetini anlat!
 1. Biz senin göğsünü açmadık mı?
2. Üzerinden yükünü atmadık mı?
3. Ki o yük, ağırlığından dolayı belini bükmüştü.
4. Senin şânını yükseltmedik mi?
5. Şüphesiz ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
6. Evet her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
7. İşlerinden boşaldığın vakit, tekrar çalış ve yorul.
8. Ve Rabbine rağbet et.
1. İncire ve zeytine andolsun ki!
2. Sinâ dağına andolsun ki!
3. Bu güvenilir şehre andolsun ki!
4. Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.
5. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.
6. Fakat iman edip sâlih ameller işleyenler için bitmez tükenmez bir mükâfat vardır.
7. Artık bütün bunlardan sonra hangi şey sana dini yalanlatabilir?
8. Allah hüküm verenlerin en güzel hüküm vereni değil midir?
 1. Yaratan Rabbinin adıyla oku!
2. O, insanı kan pıhtısından yarattı.
3. Oku! Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir.
4. O ki, kalemle (yazı yazmayı) öğretti.
5. İnsana bilmediğini O öğretti.
6. Gerçek şu ki, insan azgınlık eder.
7. Kendini zengin (kendi kendine yeterli) gördüğü için.
8. Şüphesiz ki dönüş Rabbinedir.
9. Men edeni gördün mü?
10. Namaz kılarken bir kulu.
11. Gördün mü? Ya o kul doğru yolda ise?
12. Veya takvâyı emrediyorsa?
13. Gördün mü? O (meneden, Peygamber'i) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa?
14. Allah'ın daima kendini görmekte olduğunu bilmiyor mu o?
15. Hayır! Eğer bundan vazgeçmezse, yemin olsun ki onu perçeminden tutup sürükleriz.
16. Yalancı, günahkâr perçeminden!
17. O hemen gidip meclisini (taraftarlarını) çağırsın.
18. Biz de zebânileri çağıracağız.
19. Hayır! Ona itaat etme, Rabbine secde et ve O'na yaklaş!
 1. Şüphesiz ki biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik.
2. Resulüm! Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin?
3. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
4. Melekler ve Ruh (Cebrâil) o gecede Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.
5. O gece, tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır, esenliktir.
 1. Ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkâr edenler, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürlerinden) ayrılacak değillerdi.
2. (O apaçık delil) Allah tarafından gönderilmiş, tertemiz sayfaları okuyan bir peygamberdir.
3. O sayfalarda en doğru hükümler vardır.
4. Kendilerine kitap verilenler, onlara apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.
5. Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a has kılıp O'nu birleyerek Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları, zekât vermeleri emredilmişti. Bu dimdik ayakta duran bir dindir.
6. Şüphesiz ki ehl-i kitaptan olsun müşriklerden olsun inkâr edenler cehennem ateşindedirler. Orada ebedî kalacaklardır. Onlar yaratıkların en şerlileridirler.
7. İman edip sâlih amel işleyenler hiç şüphesiz ki yaratıkların en iyileridirler.
8. Rableri katında onların mükâfatı, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnud olmuşlardır. İşte bu, Rabbinden korkanlar içindir.
 1. Yer müthiş bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman!
2. Yer bütün ağırlığını dışarıya çıkardığı zaman.
3. İnsanın: "Buna ne oluyor?" dediği zaman!
4. İşte o gün yer, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir.
5. Çünkü Rabbin ona konuşmasını emretmiştir.
6. O gün insanlar, yaptıklarının kendilerine gösterilmesi için gruplar halinde (ilâhi divana) çıkarlar.
7. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onun mükâfatını görür.
8. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onun cezasını görür.
 1. Andolsun o koştukça koşanlara!
2. Kıvılcımlar saçanlara!
3. Sabahleyin akına çıkanlara!
4. Orada tozu dumana katanlara!
5. O toz duman içinde bir topluluğun ortasına dalanlara andolsun ki!
6. Gerçekten insan Rabbine karşı çok nankördür.
7. Ve kendisi de buna şâhittir.
8. Doğrusu o, mal sevgisine aşırı derecede düşkündür.
9. O bilmez mi ki kabirlerde olanların diriltilip dışarı atılacağı zamanı?
10. Kalplerde olanların da ortaya konulacağı zamanı?
11. Şüphesiz ki Rableri o gün onların her şeyinden haberdardır.
 1. Çarpacak olan felâket!
2. Nedir o çarpacak olan felâket?
3. O çarpacak olan felâketin ne olduğunu bilir misin?
4. O gün insanlar ateşe çarpıp dökülen pervaneler gibi olur.
5. Dağlar atılmış renkli yün gibi olur.
6. Kimin tartıları ağır gelirse,
7. O hoş bir hayat içinde olacaktır.
8. Kimin de tartıları hafif gelirse,
9. Onların anası (varacakları yer) Hâviye'dir.
10. Hâviye'nin ne olduğunu sen bilir misin?
11. O kızgın bir ateştir.
 1. Çoklukla öğünmek sizi o derece oyaladı ki,
2. Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.
3. Hayır! Yakında bileceksiniz!
4. Hayır, hayır! Yakında bileceksiniz!
5. Hayır! Eğer ilmel-yakîn (kesin bir bilgi) ile bilseydiniz!
6. Andolsun ki cehennemi mutlaka göreceksiniz.
7. Andolsun ki yine onu aynel-yakîn (bizzat baş gözü) ile göreceksiniz!
8. Nihayet o gün dünyada kazanıp harcadığınız nimetlerden elbette hesaba çekileceksiniz.
 1. Asra yemin olsun ki!
2. İnsan gerçekten hüsran içindedir.
3. Ancak iman edip sâlih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesnâ.
 1. Arkadan çekiştirip yüze karşı eğlenmeyi ve ayıplamayı âdet edinen herkesin vay haline!
2. O ki, mal toplamış ve onu tekrar tekrar saymıştır.
3. Malının kendisini ebedi kılacağını zanneder.
4. Hayır! Andolsun ki o, Hutame'ye atılacaktır.
5. Resulüm! Hutame'nin ne olduğunu sen bilir misin?
6. O, Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir.
7. Öyle bir ateş ki, tırmanıp kalplerin üstüne çıkar.
8. O, onların üzerine kapatılacaktır.
9. (Onlar) uzatılmış direklere bağlı olarak.
 1. Resulüm! Görmedin mi Rabb'in (Kâbe'yi yıkmaya gelen) fil sahiplerine ne yaptı?
2. Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı?
3. Üzerlerine sürü sürü Ebabil kuşları gönderdi.
4. O kuşlar onlara ateşte pişirilmiş (sert) taşlar atıyorlardı.
5. Sonunda onları yenilmiş ekin gibi paramparça yaptı.
 1. Kureyş kabilesi alıştırıldığı (uzlaşması ve anlaşması sağlandığı) için,
2. Kış ve yaz seyahatlerinde alıştırıldıkları için,
3. Bu Beyt'in (Kâbe'nin) Rabbine kulluk etsinler.
4. O ki, kendilerini açken doyurmuş, korku içindeyken her türlü korkudan emin kılmıştır.
 1. Resulüm! Dini yalanlayanı gördün mü?
2. Yetimi itip kakan odur.
3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez.
4. Yazıklar olsun o namaz kılanların haline!
5. Ki onlar kıldıkları namazdan gâfildirler.
6. Onlar riyâkârlık (gösteriş) yaparlar.
7. Zekâtı da menederler.
 1. Resulüm! Gerçekten biz sana tükenmeyen pek çok nimet vermişizdir.
2. Öyleyse Rabbin için namaz kıl, kurban kes.
3. Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan dil uzatan kimsedir.
 1. De ki: Ey kâfirler!
2. Ben sizin taptıklarınıza tapmam.
3. Benim taptığıma da siz tapmazsınız.
4. Ben de sizin taptığınıza aslâ tapacak değilim.
5. Benim taptığıma da sizler tapmıyorsunuz.
6. Sizin dininiz size, benim dinim banadır.
 1. Resulüm! Allah'ın yardımı ve zafer günü geldiğinde,
2. Ve insanların akın akın dalga dalga Allah'ın dinine girdiklerini gördüğünde,
3. Hemen Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri daima kabul edendir.
 1. Ebu Leheb'in elleri kurusun! Zaten kurudu, mahvoldu.
2. Ne malı ne de kazandıkları onu kurtaramadı.
3. O alev alev yükselen bir ateşe girecektir.
4. Odun taşıyıcısı olarak karısı da,
5. Boynunda liften bükülmüş bir ip olduğu halde.
 1. De ki: O Allah bir tektir.
2. Allah Samed'dir, her şey O'na muhtaç, O hiçbir şeye muhtaç değildir.
3. Doğurmamış, doğurulmamıştır.
4. Hiçbir şey O'nun dengi ve benzeri değildir.
 1. De ki: Sabahın Rabbine sığınırım.
2. Yaratıkların şerrinden.
3. Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden.
4. Düğümleri üfürüp büyü yapan büyücülerin şerrinden.
5. Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden.
 1. De ki: Sığınırım insanların Rabbine.
2. İnsanların Melik'ine.
3. İnsanların İlâh'ına.
4. O sinsi vesvesecinin (şeytanın) şerrinden.
5. Ki o, insanların göğüslerine hep vesvese verir.
6. Gerek cinlerden olsun, gerek insanlardan.
2 notes · View notes
dogumgunumesajlari · 7 years
Text
Atarlı sözler
Atarlı sözler
Bana attığın kazıkları saklıyorum, döndüğünde oturacak yerin olsun diye.  Bu memleketin bir kahvesi birde kahpesi bitmez! O zaman hatır kahveye, satır kahpeye yarasın.  Evet, hepinizin gideri vardı ama hiç biriniz kalıcı değilsiniz.  Bak be güzelim ölüm tribine girmiş hayallerim var benim; yaşamak için umutlanan.  Kimsenin çay bardağına kaşık olmayın, şeker eridikten sonra işiniz biter.  Büyüklerimiz bize bir kızla nasıl konuşacağımızı değil; çalışıp ailemize nasıl bakacağımızı öğrettiler.  İşim düşmedikçe kendime bile uğramıyorum, sende kimsin.  Ben bana inananı hiç yarı yolda bırakmadım. Bırakanı da bir daha asla ‘adam’ yerine koymadım!  Geçecek dediğiniz acılar, şimdi fena geçiriyor umutlarımıza.  Hayat işte; bazı insanların denize karşı villaları var, bizim ise üstümüze yıkılan hayallerimiz.  Götünüzün yemediği sevdaların altına yatırmayın yüreğinizi.  Ah sizin benzemez kimse sana musikisiyIe başIayıp, sende artık herkes gibisin şiiriyIe son buIan bu aşkIarınız.  Şeytanın en büyük dostu ağzı gevşek yüreği yavşak oIan insandır.  Ne çıramız ne Iambamız, karanIık yoIIarda kaIdık, kor kor ateşIerde yandık, çok usIandık, usanmadık.  Biz kaybetmeye, iIkokuIda; siIgi iIe başIadık, sen neyin kafasındasın.  Kötü günümde anIamıştım; bütün dostIarımın çakaI oIduğunu, sonradan anIadım asIan iIe çakaI dost oIamayacağını.  Her oyunun kuraIı vardır, benim kuraIIarımsa kuraIsız oynamaktır.  YoksuIIuk kaç gün sürer baba? 40 gün oğuI! 40 günden sonra zengin oIur muyuz? Yok, oğuI, aIışırız.  Geberdiğini biIeyim de, kime öIdüğün umurumda değiI.  Senin için öIürüm dediğinde öIüm şekIinin, bir başkasının aItında zevkten oIacağını düşünmemiştim.  Geçmiş tozdur üfIe gitsin.  Biz sevgiIiye çiçek verenIerden değiI, dosta can verenIerdeniz, biz feIeğin çemberinden geçmiş âIemci gençIeriz.  Bambaşka seveceğiz! De nasıI seveceğiz.  Sonuçta seviIen her kadın güzeI bir şarkıdır, bütün sözIerini hatırIayamazsın beIki meIodisi akIında kaIır.  ÖIüm senin peşindeyken, sen neyin peşindesin?  Fahişe oImuş ruhIarın ispatı yoktur, bu yüzden vesikası oImayan herkes kendini namusIu zanneder.  Dertler nereden gelirse gelsin, neyse ki çayın demi var, hayatın gamına inat.  Bilirsin sevgili yarim ben beceremem yaşamayı. bir damla su olsam, gider rakıya damlarım.  Yaşasak mı ölsek mi, karar vermek zor.  Sofular haram demişler, bu aşkın şarabına. Ben doldurur ben içerim, günah benim kime ne!  Evet anladık biliyoruz zaten, tipinizin gideri var ama karakterinizin ederi yok!  Seni unutmak mı? Ey sevgili içimdeki yangın sönüyor artık! Nasıl da kül oluyorsun bir bilsen, bir görsen…  Gökyüzü; bazen ciğerime doluyor.  Bazen sevda o kadar acıdır ki; öve öve bitiremediğiniz aşkınızı, gün gelir söve söve bitirirsiniz!  Bu gece kurduğun hayallerine, amin olmaya geldim.  Sen bakma bize güzelim kimine göre adam, kimine göre yalanız. Rahat olun siz, biz adamına göre adamız.  Alttan aldık yeteri kadar, bundan sonra herkes ederi kadar!  Biz sevgide, aşkta hep gelmeyenleri bekledik, sonra sigaramızı yakıp kaçak çayımız�� demledik.  Bugün şimşek olup, herkese çakasım var.  Kış gelince hemen tutacak el ararsınız, ben anamın bol limonlu mercimeğiyle mutluyum.  Tespih olmuşsun güzelim; herkesin elinde şak şaklardasın.  Bir sevdiğim olsun istiyorum; öyle bir sevsin ki beni, içime çektiğim sigaramın dumanını bile kıskanacak kadar sevsin.  Eğer isteklerin için savaşmıyorsan, kaybettiklerin için ağlama.  Satmadık dostumuzu, bildik hasmımızı, kapatmadık eskilerden kalmış yaralarımızı, akıtırız kardeş uğruna kanımızı. Bilsinler ki krallar ölmeden bırakmaz tacını.  Senin sesin güzeldir, hadi bize iki çay söyle.  Avucumun içi kadar yüreği olmayan adamlarda kolum kadar dilin olması onların artısı olsun ben eksilerimle sarhoşum.  Köşeme çekildim gülüyorum size, fark ettim de alayınız yalansınız özde.  Sevdama müebbet biçilmiş gururuma ağır hapis! Oysa ne yüreğime kelepçe takabilmiş kimse nede sevdama zincir, ben herkesten yana özgürüm ama senden yana esir.  Sırtın yere düştü mü, kardeşim dediklerinin bahanesi çok olur.  Şikâyetçiyim! Aşk yolunda gasba uğradım hâkim bey, hayallerim önemli değil, kalbimi versin yeter. İçinde kimliğim vardı!  Gardiyan görüş bitti dediğinde, anlarsın o zaman vefasızca gidişleri.  Bizden nefret edin çünkü sizden değiliz, arkamızdan hep küfredin kendimize kefiliz, dünyalarımız farklıdır anlaşamayacağız eminiz. Asadan ölümü çıkaran üstadın nesliyiz biz.  Cesaret bazen seçtiklerin değil, vazgeçtiklerindir.  En atarlı sözler Bir başka seveceğiz inan, birbirimizden başka, o sarışın olacak belki de uzun boylu, yakışıklı bir adam olacak ve benim yanında yattığım kadın senin gibi kokmayacak.  Bu aşkı ikiye bölsek, sana eyvah düşer, bana eyvallah.  Her kuyudan tırmanarak çıktım ben, ne bir ip sallayanım oldu, ne de bir el uzatan, bu yüzdendir o herkesi kıskandıran gururum ve dik başlı asi duruşum.  Değişen bir şey yok hiç, ölüm hariç, aynı gökyüzü, aynı kader.  Sırtından vurana kızma arkanı dönen sensin, arkandan konuşana da darılma adam yerine koyan sensin.  Kim kimin mutluluğuna göz koyuyorsa! Bütün dünyada ona koysun.  Kara kalem yapmayı neden bu kadar çok seviyorsun diye soruyorsun ya; kimin ne renk olduğunu hala çözemedim.  Yüreği kolpa olan adamın yeri; ruhu fahişe olan kadının yanıdır.  Buralarda ön yargı hangi sayfadansın diye başlar, bizim sayfanın adını verirsin, yargı biter saygı başlar.  Bazı kadınlar makyaj yapar, bazıları ise sadece güler.  Beş liralık alkolün milyarlık sohbetleri olur, milyarlık adamların beş lira edecek sohbeti bile yoktur.  Ben bir hiçim, bir hiçin kaybedecek neyi olabilir ki.  Firari saatler arkasından gelen isyankâr sokakların, tövbekâr çocuklarıyız biz. Sevdiğimiz için yaşar, dostluğumuz için ölürüz. Hiçbir zaman hiçbir yerde kimseye boyun eğmeyiz!  Dün gece seni anlattım yıldızlara, kafana takma ona da kayacağız dediler.  Benim hayatımda gülücükler olmadı sevgilim, acıyla bütünleşti kalbim, nasır tuttu sevgilerim. Gittin ya ne mi yapıyorum? Gözyaşlarımla nasır tutmuş hayallerimi yumuşatıyorum. Biz hayatı rüyalarımızda değil, yaşadıklarımızla anladık.  Sen annesi, olamayacağın çocuklarıma anlatacağım en güzel masalsın.  Biz kimleriz diye sorma, biz hayata boş vermişlerdeniz. Bize hayat nedir diye sorma, biz hayat deryasında yüzenlerdeniz. Bizi arama lüks meyhanelerde, bulamazsın. Biz dost şarabı içenlerdeniz. Bize dost, arkadaş nedir diye sorma, biz onlar için ölümüne gidenlerdeniz.  Yalnızlığına iyi bak sahip çık, kaç kişinin emeği var onda kim bilir.  Kaçan, giden balonlara el sallayın, nasıl olsa havaları sönünce geri inecekler!  Sen istediğin kadar kalbimi kır; bende gözyaşı tükenmez güzelim!  Unutma ki insanlar hiç bir zaman değişmez, sadece yalan söylemenin yeni bir yolunu bulurlar.  Altın gibi kalbin olsa neye yarar, ayarın düşük olduktan sonra.  O kadar kızın arasında gözün benim hatunuma kayarsa, ben de o zaman sana kayarım adamım.  Senin dünyaya baktığın pencere kirliyse, benim çiçeklerim sana çamur görünür.  Şaire sormuşlar; gidene mi küfür etmeli, kalıp bekleyene mi? Şair durur mu, yapıştırmış cevabı; ikisini de salla, çay var mı çay. Atarlı sözler 2017 - Yeni atarlı sözler
0 notes