Tumgik
#Genç kadınlarda meme kanseri artışı
darkyayincilik · 3 months
Text
Kadınların Meme Kanserinde En Merak Ettiği 5 Nokta
Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanserlerden biri olarak öne çıkıyor. Aile öyküsü, özellikle genç olan birinci derece akrabalarında meme kanseri gelişen kadınlarda, ilk risk faktörü olarak biliniyor. Meme kanseri erken evrede yakalandığında tedavide daha başarılı sonuçlar elde ediliyor. Memorial Şişli Hastanesi Meme ve Endokrin Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Bülent Çitgez, meme kanseri…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
popop0p0l98k-blog · 14 years
Text
Şişmanlık güzellik sorunu değil hastalıktır
Bir haftada 5 kilo, iki haftada 10 kilo; birbirinden farklı diyetlerin hemen hepsi aynı şeyi, yani kısa sürede hızlı kilo vermeyi vaat ediyor. Hemen her yaştaki insanın ilgisini çeken diyet listeleri kısa sürede kilo verdirse de aynı kiloların yeniden alınmasını engelleyemiyor.
Şişmanlık, kadın, erkek, genç, yaşlı, hemen herkesin gündeminde bir sağlık sorunu olarak yer alıyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel bir salgın diye tarif edilen şişmanlık, artık estetik bir sorun değil, bir hastalık olarak kabul ediliyor. Acıbadem Sağlık Grubu uzmanları, “şişmanlık ciddi bir sağlık sorunudur ve endokrinolog, diyetisyen ve fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanından oluşan bir ekip tarafından tedavi edilmelidir” diyorlar.
Şişmanlıkta kalıtımın büyük rolü var
Araştırmalar, şişmanlığın kalıtım ve çevresel etkileşimlerle oluşan çok faktörlü bir hastalık olduğunu ortaya koyuyor. İkiz çalışmalarında ve evlat edinen ailelerde yapılan çalışmalar şişmanlığın kalıtımla ilgili olduğunu gösteriyor.
Dr. Aslı Nar, “Bazı özel hastalıklarda obezite tüm aile bireylerinde gözlenmektedir. Ancak yapılan çalışmalar göstermektedir ki, obezite tek bir gendeki sorunla ilişkili değildir. Son yıllarda, gen araştırma tekniklerinde önemli ilerlemeler olmuştur ve obezitede rol oynayan genlerin tanımlanmasında yavaş olmasına rağmen gelişme kaydedilmektedir. Vücut ağırlığını 20′nin üzerinde gen etkilemektedir.”
Şişmanlıkla beraber birçok sorun geliyor
Şişmanlık vücut ağırlığının değil, vücuttaki yağ oranının artışı olarak tarif ediliyor. Özellikle karın bölgesinde yağ miktarındaki artış kalp damar hastalıklarına yol açıyor. Karındaki yağların artışı, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, diyabet, tıp dilinde metabolik sendrom olarak adlandırılıyor. Metabolik sendroma bağlı olarak kalp hastalığının ortaya çıkma riski artıyor. Endokrinoloji Dr. Aslı Nar, söyle konuşuyor:
“Kalp damar hastalıkları obezlerde ölüme yol açan en önemli nedendir. Obezite tansiyon yüksekliğine neden olmakta ve şeker hastalığı gelişmesi riskini artırmaktadır. Obezlerde diyabet gelişme riski normal insanlara göre 80 kat daha fazla. Obezite, sindirim sistemini de etkiliyor. Yağlı karaciğer, safra kesesi taşları, kadınlarda menopoz sonrası meme kanseri, rahim ve prostat kanseri riskini arttırır görünmektedir. Kadınlarda kısırlık gözlenebilmektedir. Obez hastalarda uyku sorunları sıklıkla karşılaşılan problemlerdir.”
Şişmanlığın tedavi yöntemleri
Araştırmalar şişmanlığın kısa süreli tedaviyle çözülebilecek bir sorun olmadığını gösteriyor. Şişmanlığın ömür boyu tedavi gerektirecek kronik bir hastalık olduğunu belirten Dr. Aslı Nar, tedavide uygulanan yöntemlerle ilgili şunları söylüyor:
“Öncelikle gerçekçi bir ağırlık hedefi belirlenmelidir. Tedavide ilk basamak yaşam biçiminin değiştirilmesidir. Kişi, yeme alışkanlıklarının değiştirilmesi, egzersiz ve dışa dönüklüğün arttırılması konusunda desteklenmelidir.
Uygulanan diyetler hastaya göre planlanmalıdır. Düzenli egzersiz, özellikle kilo kaybı döneminden sonra ağırlığın başarılı idamesi açısından önemlidir. Bazı hastaların bir psikolog eşliğinde davranış tedavisine alınması gerekebilir. İlaç tedavisi ve cerrahi tedavi de obezitenin tedavisinde sık kullanılan araçlardır. İlaç tedavisi, diyet ve egzersiz ile beklenen kilo kaybı sağlanamayan hastalarda tercih edilmektedir. Günümüzde kullanımı desteklenen ilaçlar, emilimi azaltan ve iştah baskılayıcı ilaçlardır.”
Diyetlerde sağlığı dikkate alın
Bir endokrinoloji uzmanı kontrolünden geçtikten sonra elde edilen sonuçlara göre kişinin diyeti planlanıyor. Acıbadem Hastanesi Bakırköy Beslenme ve Diyet uzmanı Hacer Kaya, diyetin verilmek istenen kilo miktarına göre planlandığını belirterek, “Vermek istediğiniz kilo bir kaç kilo ise az ve sık yiyin. Yüksek kalorili şekerli besinleri, hamur işlerini, hamur tatlılarını, sakatat, sucuk ,salam, sosis, kaymak, krema ve mayonezi tüketmeyin. Günde en az 2 litre su tüketin” diyor.
Diyet yaparken her besin grubundan düzenli bir biçimde tüketilmesi öneriliyor. “Günlük toplam enerjinin yüzde 55-60 ı karbonhidratlardan, yüzde 12-15′i proteinlerden, yüzde 25-30′ u yağlardan gelmelidir” diyen Hacer Kaya şöyle konuşuyor:
“Sağlıklı beslenme için günlük 4-9 porsiyon çiğ sebze veya meyve tüketilmelidir. Bol sebze ve meyve tüketiminin kalp sağlığı, kanser, hipertansiyon, diyabet gibi hastalıklardan korunmada ve genellikle hastalığın tedavisinde olumlu etkileri bulunmaktadır. Sağlıklı zayıflama diyetlerinde haftada ortalama 0,5 kg -1,0 kg olmak üzere ayda 2-4 kilo kaybı hedeflenmektedir. Su, yağların yıkılmasında elzemdir. Bu nedenle su tüketimi ile zayıflama hızı arasında doğru orantı bulunmaktadır. Sağlıklı zayıflama diyetlerinde günde mutlaka 2 litre su tüketilmelidir.”
Ayrıca su tüketimi ile barsak hareketleri ve toksik maddelerin vücuttan uzaklaştırılması artmaktadır. Lifli besinler midedeki sindirimi ve midenin boşalma hızını yavaşlatır ve tokluk hissi oluşturur. Ayrıca barsak hareketlerini arttırırlar.
Şişmanlık tedavisinde egzersiz
Posanın kan kolesterolünün ve şekerinin dengelenmesinde olumlu etkileri bulunmaktadır. Posa tüm bu yararlı etkilerinde dolayı zayıflama diyetlerinde kullanılmaktadır. Posa zayıflama diyetlerinde ekstra olarak attırılmamalı, sağlıklı beslenme programları 25-30 gram posa içermelidir. Araştırmalar şişmanlık tedavisinin diyetin yanı sıra egzersiz de içermesi gerektiğini, aksi halde verilen kiloların tekrar alınacağını gösteriyor.
Kaynak: e-guzellik.net
0 notes
kocaalihaber · 4 years
Text
Meme kanseri riski azaltılabilir mi ?
Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur. Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, yukarıda tanımladığımız şekilde, kontrol dışı olarak çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir. MEME KANSERİ RİSK FAKTÖRLERİ NEDİR ? Bazı özellikleri taşıyan kadınlarda, meme kanserinin daha sık görüldüğünü biliyoruz. Bu özelliklere risk faktörleri diyoruz. Bu risk faktörlerini taşıyan kişilerin mutlaka meme kanserine yakalanacakları söylenemez. Sadece, bu faktörleri taşımayanlara göre, daha fazla meme kanserine yakalanma olasılıkları olduğunu biliyoruz. Bu faktörleri taşımayan kişiler de meme kanserine yakalanabilirler. Meme kanserine yakalanan kadınların yarısı, bu risk faktörlerini hiç taşımamaktadır. Bu nedenle, risk faktörlerinin taşımayan kişiler de olağan kontrollerini yaptırmalıdırlar. Meme kanserine yakalanma riskini artıran faktörleri kısaca şu şekilde sayabiliriz;
Yaş: İleri yaş önemli bir risk faktörüdür. Yeni meme kanseri tanısı konan kadınların % 70’i, 50 yaş üzerindedir. Diğer bir deyimle, yaşı 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, yaşı 50 yaşın altında olan kadınlardan 4 kat daha fazladır. Bu nedenle, 50 yaş üzerindeki her kadın, mutlaka yılda bir defa hekime baş vurarak muayene olmalı ve mamografi dediğimiz meme filmini çektirmelidir.
Kişisel meme kanseri hikayesi: Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda, diğer memede kansere gelişme olasılığı normal kadınlara göre 3-4 kat daha fazladır.
Ailede meme kanseri hikayesi: Aile yakınları arasında meme kanserine yakalanmış kadınların, meme kanserine yakalanma olasılığı, diğer kadınlara göre daha fazladır. Örneğin, kız kardeşi veya annesi meme kanserine yakalanan bir kadının, meme kanserine yakalanma riski, diğer kadınlardan 2- 5 kat daha fazladır. Bu kadınlar daha sık ve dikkatli izlenmelidir. Bu şekilde sorunları olan kadınlar, meme kanseri genetik danışmanlığının yapıldığı kliniklere baş vurarak risklerini hesaplattırmaları gerekir. Eğer aile geçiş riski yüksek bulunursa, genetik testi yaptırmalıdırlar. Vakfımız polikliniğinde bu hizmet verilmektedir.
Daha önce meme biopsisi yapılmış olması: Memede bir kitle nedeni ile biopsi yapılmış ve iyi huylu bir tümör saptanmış olabilir. Bazı kanser olmayan iyi huylu tümörlerin bulunması, kanser gelişme riskini değişik oranlarda artırabilmektedir. Bu, tümörün hücresel yapısına göre değişir. Örneğin, yapılan bir biopside, çıkartılan kitlenin patolojik incelemesi sonucu atipik hiperplazi tanısı konmuş kadınlarda ( bu tamamen iyi huylu bir tümördür), meme kanseri gelişme oranı normal kadınlara göre daha fazladır.
Fertil çağ süresi: Adet görmeye erken başlanması, menepoza geç girilmesi, fertil cağı uzatmaktadır. Bu sırada kadın daha uzun süre östrojen hormonu etkisi altında kalmakta, meme kanseri gelişme riski artmaktadır. Erken menopoza giren kadınlarda hormon tedavisi yapılmıyor ise, meme kanseri riski önemli ölçüde azalmaktadır. Elli yaşından sonra adet görmeye devam eden kadınlarda, meme kanserine yakalanma riski az da olsa artmaktadır.
Op. Dr.Turgay Karakaya
Doğurganlık hikayesi: İlk çocuğu doğurma yaşı önemlidir. İlk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme oranı 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazladır. Hiç çocuk doğurmayan kadınlarda risk hafif yükselmektedir
Sosyoekonomik seviyenin yüksekliği: Varlıklı, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan kadınlarda, meme kanseri görülme oranı daha fazladır. Bu ailelerin kızları daha iyi beslendikleri için daha erken gelişmekte ve erken yaşta adet görmeye başlamaktadır. Ayrıca bu çocuklar büyüdükleri zaman eğitim ve iş nedeni ile daha geç evlenmekte ve daha geç çocuk sahibi olmaktadırlar. Bu nedenlere bağlı olarak fertil çağın erken başlaması, geç doğurma gibi nedenler sebep olarak sayılabilir. Ayrıca bunların dışında başka faktörler de rol almaktadır.
Östrojen hormonu tedavisi görenler: Menopoz nedeni ile uzun süre östrojen tedavisi ( 10 yıldan fazla) gören kadınlarda, meme kanseri oranı artmaktadır. Fakat, hormon tedavisi almayan kadınlarda da, kalp hastalıklarında ve osteoporoz gibi sorunlarda artış ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, menopoz yakınmalarının azaltılması amacı ile, östrojen verilmesi önerilebilir fakat, mutlaka bir hekim kontrolu altında yapılmalıdır.
Doğum kontrol hapı kullanılması: Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte hafif bir risk artışı olduğu ileri sürülmektedir. On yıl önce doğum kontrol hapını bırakmış olan kadınlarda ise, bu risk tamamen ortadan kalkmaktadır.
Alkol kullanılması: Fazla alkol alan kadınlarda, almayan kadınlara göre risk nispeten artmaktadır. Günde 3 bardak yüksek dereceli alkol içen bir kadının meme kanserine yakalanma riski, hiç içmeyen kadına göre 2 kat daha fazladır. Alkol alımının günde bir kadeh ile sınırlandırılması önerilmektedir.
Sigara: Sigaranın kesin bir etkisi gösterilememiştir. Fakat, genel sağlığı etkilediğinden dolayı bırakılması önerilmektedir. Şişmanlık ve yağlı beslenme: Bazı çalışmalarda şişmanlığın, özellikle 50 yaş üzerindeki kadınlarda meme kanserine yakalanma riskini artırdığı gözlenmiştir. Özellikle, doymuş yağların fazla bulunduğu yağlı et gibi yemekler ve yağlı süt ürünlerinin fazla alınmasının bu riski artırdığı ileri sürülmüştür.
MEME KANSERİ RİSKİ AZALTILABİLİR Mİ ?
Egzersiz: Yoğun egzersiz ve jimnastik yapan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı gözlenmiştir. Bu nedenle, tüm kadınlara önerilmektedir. Beslenme:Meme kanseri ile beslenmenin önemli ilişkisi vardır. Sebze ve meyveden zengin beslenme, ağır yağlı yiyeceklerden uzak durulması önerilmektedir. Günlük gıda alımına C vitamini, betakaroten gibi antioksidanların eklenmesinin koruyucu etkisi olduğu ileri sürülmektedir. Kısaca,
şişmanlığın azaltılması, alkol alınıyorsa bırakılması. Hafif egzersiz yapılması(haftada 4 saat tempolu yürüyüş), Sebze ve meyvenin bol tüketilmesi, gibi basit önlemler ile meme kanseri riski % 30-40 oranında azaltılabilmektedir.
MEME KANSERİ ÖNLENEBİLİR Mİ ?
Henüz meme kanserini kesin önleyen bir yöntem henüz yoktur. Günümüzde bilinen tek yöntem, erken tanıdır. Erken tanı sayesinde, meme kanserinin getirdiği sorunlar büyük oranda çözülebilmektedir. Bu sayede hastalığın toplumda yaptığı hasar en aza indirilebilir, yaşam süresi ve kalitesi önemli ölçüde arttırılabilir. Erken teşhis için bilinen en iyi ve etkili çözüm, kadınların risk durumlarına göre belirlenmiş olan muayene ve tetkik protokollarının uygulamasıdır. MEME KANSERİ NASIL ERKEN TESPİT EDİLEBİLİR ? Meme kanserinde erken teşhis yöntemleri, hastanın taşıdığı risk faktörlerine göre değişmektedir. Bu risk faktörlerinin arasında en başta yaş gelmektedir. Daha genç yaşlarda ortaya çıkabilmesine rağmen, ilerleyen yaş gruplarında bu risk artmaktadır. Bu nedenle ilerleyen yaş gruplarında erken teşhis için alınması gereken önlemler, daha erken yaş gruplarına göre farklılık göstermektedir. Yirmi yaş üzerindeki kadınlar, her ayın belirli bir döneminde kendi kendilerini muayene etmelidirler. Bu muayene sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılır. Eğer bir değişiklik tespit edilirse derhal bir hekime baş vurulmalıdır. Bir değişiklik saptanmasa bile, üç yılda bir kez hekim tarafından muayene edilmelidirler. Kırk yaşına gelen kadınların, kendi yaptıkları periyodik muayeneye ek olarak her yıl bir kez hekim tarafından muayene edilmeleri gereklidir. Ayrıca her yıl veya iki yıl ara ile mamogrofiyi çektirmeleri gereklidir. Elli yaşından sonra, kadınlar kendilerinin periyodik muayenelerine ve her yıl bir defa hekim muayenesine devam etmeli ve mamografi dediğimiz meme filmini her yıl çektirmelidir.
KADINLAR KENDİLERİNİ NASIL MUAYENE ETMELİDİR ? Erken teşhis için her kadının ayın belirli bir günü kendisini muayene etmesi gerekir. Her ay düzenli olarak kendisini muayene eden bir kadın, memesinde ortaya çıkan bir kitleyi çok daha erken fark eder. Kadınlara kendilerini muayene etmesini öğreten çeşitli kitap ve broşürler var. Fakat bu çoğunlukla yetersiz kalmaktadır. Meme muayenesini öğreten silikon meme kiti ve video filmleri bulunmaktadır. Vakfımızda meme muayenesi eğitimi, bu araçlar ile seminerler şeklinde verilmektedir. MUAYENE SIRASINDA FARK EDİLEBİLECEK DEĞİŞİKLİKLER NELERDİR? Aşağıda değişiklikler fark edildiğinde, gecikmeden bir hekime baş vurulmalıdır: Memede iki haftadan uzun süre ele gelen sertlik veya kitle, Meme derisinde kalınlaşma, şişme, renk değişikliği, Meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması, Memede veya meme başında içeri doğru çekinti olması, Memenin şeklinde değişiklik, Meme başlarının pozisyonlarında değişiklik, Meme başında ortaya çıkan akıntı. MAMOGRAFİ NEDİR ? Mamografi, düşük dozda çekilen bir meme rontgen filmidir. Memede, muayene ile saptanamayacak kadar küçük anormalliklerin tespit edilmesi amacı ile çekilir. Mamografinin gerçek değeri budur. Çünkü, bu sayede, hastalık muayene ile tespit edilebilecek safhadan önce saptanır. Bu nedenle kesin hayat kurtarıcıdır. Kırk yaşını geçen kadınlar her yıl veya iki yılda bir mamografi çektirmeli ve her yıl uzman bir hekime meme muayenesi olmalıdır. Elli yaşını geçen kadınlar ise her yıl mamografi çektirmeli ve hekime muayene olmalıdır. MAMOGRAFİ NE ZAMAN ÇEKTİRİLİR ? Mamografi çekilirken meme, iki tabaka arasında birkaç saniye hafifçe sıkıştırılır. Bu nedenle memelerin en az hassas olduğu zamanda mamografi çekilmesi, özellikle memeleri hassas kadınlara önerilmektedir. Adet bitimini takip eden hafta, memelerin hassasiyetinin en az olduğu zamandır. Ayrıca adet bitimini takip eden hafta, hormonal nedenlerle memelerin şişliği en alt düzeydedir ve bu sırada daha iyi sonuçlar alınmaktadır. Bu sebeplerden dolayı herhangi özel bir durum olmadıkça, mamografi çekiminin, adetin bitimini takip eden haftada yapılması önerilmektedir. MAMOGRAFİ ÇEKTİRMEYE GİDERKEN NELERE DİKKAT ETMELİ ? Mamografi çekilirken belden yukarısı çıplaktır. Bu nedenle çekime gelirken iki parça elbise giyilmesi önerilir. Bu sayede çekim sırasında belden üstü kolaylıkla çıkartılabilir. Filmi etkileyebileceğinden, koltuk altlarına deodorant, talk pudrası, losyon gibi şeyler sürülmemelidir. MEMEDE BİR KİTLE TESPİT EDİLDİĞİNDE NE YAPILMALI? Memede bir kitle tespit edilince bunun kanser mi, yoksa başka bir hastalık mı olduğu araştırılmalıdır. Şunu önemle vurgulamak gerekir ki, memede saptanan her kitle kanser değildir. Bu nedenle, memede şüpheli bir kitle saptanınca, hemen korkup telaşlanmaya ve paniğe kapılmaya gerek yoktur. Memede bir kitle saptandığında, bir hekime başvurarak daha ileri tetkiklerin yapılması gereklidir. MEME KANSERİ NASIL TEDAVİ EDİLİR ? Son yıllarda meme kanseri tedavisinde oldukça önemli gelişmeler olmuştur. Bir çok tedavi olanakları ortaya çıkmıştır. Bu olanaklar, önemli ölçüde, hastalığın saptandığı safhaya göre değişir. Hastalık ne kadar erken safhada saptanırsa tedavi olanağı ve seçeneği o kadar fazla olmaktadır. Meme kanseri tedavisi, günümüzde, uzmanlardan oluşan ekiplerce yapılmaktadır. Böyle bir ekip içinde cerrah, onkolog, radyasyon onkoloğu, radyolog, patolog, psikolog, plastik cerrah, fizyoterapist gibi, tıbbın değişik dallarından bir araya gelmiş ve özellikle çalışma alanları meme kanseri üzerinde yoğunlaşmış hekimler bulunur.
MEME AMELİYATLARI NELERDİR ?
Günümüzde meme kanserinin tedavisinde, cerrahi girişimin birkaç farklı uygulaması vardır. Bu uygulamalar temel olarak, memenin alınmadan korunmasına yönelik olanlar ve memenin tümünün çıkartılmasına yönelik olanlar olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Bunlara ek olarak da, alınan memenin yerine, plastik cerrahi teknikler ile yeniden meme rekonstrüksiyonu yapılması ameliyatları vardır KEMOTERAPİ NEDİR ? Kanser hücrelerini öldürücü ilaçlarla yapılan tedavidir. Bu ilaçlar ağızdan veya damardan verildikten sonra tüm vücuda yayılır. Genellikle, aynı anda birkaç ilaç birlikte verildiğinde daha etkili olduklarından, değişik kombinasyonlar halinde verilirler. Kemoterapi, belirli bir süre verilir ve sonra ara verilir. Bu aralarda hastanın kendisini toparlaması sağlanır. Daha sonra tekrar bir süre ilaç verildikten sonra ara verilir. Bazı olgularda lokal olarak yapılan cerrahi tedaviye ek olarak, ilaç tedavisi de eklemek gerekebilir. Hastalarda cerrahi tedavi sonrası yapılan tetkiklerde, herhangi bir bölgede kanser kalmamış olsa bile, koruyucu önlem olarak bir süre ilaç tedavisi yapılabilir. Bu tedaviye adjuan kemoterapi denir. HORMON TEDAVİSİ NEDİR ? Bazı meme kanseri hücreleri, içerdikleri hormon reseptörleri (algılayıcıları) aracılığı ile dişilik hormonu olan östrojene duyarlı olabilir. Yani, östrojen hormonu bu kanser hücrelerinin büyümelerine ve artmalarına neden olabilir. Hormon tedavisinde amaç, bu şekilde östrojen reseptörü içeren ve bu hormona duyarlı olan kanser tiplerinde, östrojen etkisinin ortadan kaldırarak kanserin gelişmesinin önlenmesidir. Bu amaçla günümüzde kullanılan ilaç, tamoxifendir. Tamoxifen tedavisi, genellikle en az iki yıl ve en fazla beş yıl sürmektedir. IŞIN TEDAVİSİ (RADYOTERAPİ) NEDİR? Işın tedavisi, meme bölgesine ve koltuk altına uygulanarak, cerrahi girişimden sonra kalma olasılığı olan kanser hücrelerinin öldürülmesini sağlamak amacı ile yapılır. Bu tedavinin de, diğer tedaviler gibi bazı yan etkileri vardır. Bu tedaviyi gören kadınların çoğu halsizlikten yakınırlar. Memede şişme ve ağırlık hissi ortaya çıkabilir. Bu yan etki yaklaşık bir yılda kendiliğinden kaybolur. Tedavi edilen bölgedeki deri, güneş yanığı rengini alabilir. Bu da yaklaşık bir yıl içinde azalır. ERKEKLERDE DE MEME KANSERİ GÖRÜLÜR MÜ ? Kadınlara kıyasla daha az görülmekle birlikte, erkeklerde de meme kanseri görülebilir. Her 100 meme kanserinden birisi erkeklerde görülür. 1993-1997 yılları arasında, erkeklerde görülen meme kanseri oranı % 50 artış göstermiştir. Bu nedenle erkeklerin de bu konuda duyarlı olmaları gereklidir. DÜNYADA MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR? Meme kanseri bir çok ülkede, kadınların en korkulu sağlık sorunu olma özelliğini taşımaktadır. Günümüzde ABD’ de, sekiz kadından birisi meme kanserine yakalanmaktadır. Bu oran Avrupa ülkelerinde on kadında birdir. Meme kanseri ile ilgili sayıları şu şekilde sıralayabiliriz; 1950-1970 yılları arasında ABD’ de, 1milyon kadın meme kanseri nedeni ile hayatını kaybetti. Bu sayı ABD’nin 2. Dünya savaşı, Kore ve Vietnam savaşlarında kaybettiği insan sayısından fazladır. 1998 yılında Avrupa’da 1 milyon kadın, meme kanserin nedeni ile tedavi görmektedir. 2000 yılında dünyada 1 milyon kadına, yeni meme kanseri tanısı konacaktır. Dünyada her 11 dakikada 1 kadın, meme kanseri nedeni ile hayatını kaybediyor. Dünyada her 3 dakikada 1 kadına, yeni meme kanseri tanısı konuyor. TÜRKİYEDE MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR? Türkiye’ de sağlıklı bir istatistik bulunmuyor. Gerek beslenme, gerekse iklim açısından, ülkemiz şartlarına yakın sayabileceğimiz bir Akdeniz ülkesi olan İtalya istatistiklerini ülkemize uyguladığımızda, Türkiye’ de her yıl 30 bin kadın meme kanserine yakalanmaktadır. Sayılar soyut kavramlar oldukları için fazla bir anlam taşımayabilir. Fakat bir an durup düşünürsek, yakın çevremizde, akraba ve dostlarımız arasında, bu sorun ile karşılaşmış birkaç tanıdığımızı, mutlaka anımsayacağız. Sorunun hiç de sandığımız kadar bizden uzak olmadığını, güç de olsa kabul etmeliyiz. DÜNYADA MEME KANSERİ ARTIŞ GÖSTERİYOR MU? Hastalığın diğer bir özelliği de, görülme sıklığının artıyor olmasıdır. Kırk yıl önce 1960 yıllarında, ABD’ de yirmi kadından birisinde meme kanseri görülürken, günümüzde sekiz kadından birisinde meme kanseri görülmektedir. Hastalığın gösterdiği bu artış, tüm gelişmiş batı ülkelerinde izlenmektedir. Meme kanseri görülme oranı artış göstermekle birlikte, teknolojik gelişme ve erken tanı olanaklarının artmasına bağlı olarak, meme kanseri ölüm oranı aynı kalmıştır, artmamıştır. MEME KANSERİNDEN ÖLÜM ORANI YÜKSELİYOR MU? Batı ülkelerinde sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ve hükümetlerin sağlık politikaları sonucu, meme kanseri ile ilgili toplum bilinci oldukça yüksek seviyede gelişmiştir. Bunun sonucu erken tanı olanakları yaygın olarak kullanıldığı için, meme kanserine bağlı ölüm oranı düşük kalmaktadır. Türkiye’ de ise, bu konudaki toplum bilinci yeterince gelişmemiştir. Erken tanı olanakları yetersizdir. Bu olumsuzlukların sonucu, Türk kadını meme kanseri konusunda çağdaş erken tanı olanaklarından mahrum olduğu için, tanı çok geç konulmaktadır. Hastaların büyük bir çoğunda, ilk tanı sırasında çok geç kalındığı için,uygulanacak tedavi seçenekleri fazla olmamaktadır. MEME KANSERİ TOPLU TARAMASI NASIL YAPILIR ? Mamografi, memenin rontgen filminin çekilerek, kanserin erken dönemde saptanmasına yardımcı olan bir yöntemdir. Bu yöntem ile, toplumda belirli bir yaşın üstündeki tüm kadınların meme filmi çekilerek, meme kanseri erken safhada yakalanmaya çalışılır. Bu şekilde toplumda meme kanseri taramasının yapılabildiği mamografiye, tarama mamografisi denir. Tarama mamografisi, dünyada en yaygın kullanılan meme kanseri erken tanı yöntemidir. Amerikan Kanser Enstitüsü, 40 yaş üzerindeki her kadının, yılda bir defa mamografi çektirmesini ve uzman bir hekim tarafından muayene edilmesini önermektedir. Türkiye’de gelişmiş teknolojik donanımlı mamografi merkezlerinin sayısı sınırlıdır. Bu aygıtların kalibrasyonu düzenli olarak yapılmamaktadır. Filmi çeken teknisyenlerin eğitim düzeyleri yeterli değildir. Bu filmi okuyup değerlendiren bir radyoloji uzmanın deneyimli olabilmesi için, yılda en az 8 bin mamografi filmini değerlendiriyor olması gereklidir. Türkiye’de tüm bu özellikleri taşıyan tanı merkezi sayısı oldukça azdır. MEME KANSERİ TEDAVİSİNİ KİM YAPAR? Meme kanserinin tedavisi, günümüzde multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Hastanın ilk ameliyatını yapan cerrah, ilaç tedavisini uygulayan onkolog, ışın tedavisini uygulayan radyasyon onkoloğu, teshisin konulmasında kilit rol alan patolog ve plastik cerrah mutlaka bir ekip çalışması içinde birlikte hastayı ele almalı ve hastanın tedavisini birlikte planlamalıdır. Bu hekimler meme kanseri konusunda yeterince bilgili ve uzmanlaşmış olmalıdır. Alınan memenin yerine, rekonstrüksiyon yapılarak hastaların bedensel kayıplarının en aza indirilmesi, çağdaş meme kanseri tedavisinin ayrılmaz parçasıdır. Bu nedenle plastik ve rekonstrüktif cerrahi, bu ekip içinde yerini almalıdır. Ameliyat sonrası erken dönemde kol ve omuz hareketlerinin kazanılmasında, geç dönemde kolun şişmesi şeklinde seyreden lenfödem tedavisinin yapılmasında, fizik tedavi ve rehabilitasyonun önemi çok büyüktür. Meme kanseri sadece hastayı değil, çevresindeki insanları da psikolojik olarak önemli ölçüde etkileyen bir sosyal bir sorundur. Böyle bir ekip içinde psikolojik desteği sağlayan psikoloğun bulunması, mutlaka gereklidir. Hastaların hemen tümü büyük bir bilgi açlığı içindedir. Özellikle beslenme konusunda kendileri yeterince bilgilendirilmemektedir. Ekip içinde bulunan bir diyet ve beslenme uzmanı, bu açığı kapatacaktır. Bu ekiplerin birlikte çalıştığı meme poliklinikleri, gelişmiş ülkelerin çoğunda vardır. Yapılan bilimsel araştırmalar, meme kanseri hastalarının, bu konuda uzmanlaşmış kliniklerde tedavi görmeleri ile, çok daha başarılı sonuçların alındığını göstermiştir. MEME PROTEZİ NEDİR? Meme ameliyatı olmuş ve plastik rekonstrüksiyon yapılmamış kadınlar, beden görümlerini korumak amacı ile protez meme kullanmaktadır. Batı ülkelerinde bu konuda eğitimli protez hemşireleri, hastanın ölçülerini almakta ve uygun protezin seçimine yardımcı olmaktadır. Bu hizmet, eğitim ve deneyim gerektirmektedir. Ülkemizde bu protezlerin satışı, sıradan satış elemanlarınca yapılmakta ve ülke alım gücünün çok üzerinde ücret istenmektedir. Uygun bir organizasyonla, bu sorun çözülebilir ve ücret üçte bire düşürülebilir. Bu sayede hizmet toplumun tüm kesimlerine yayılabilir.
Evreleri ve tedavi
Evre 1: Tümör 20 mm. ve daha küçüktür. Bu durumda kanser lenf bezlerine sıçramamıştır. Tedavide meme koruyucu yöntemle lenf bezlerinin alınmasından sonra radyasyon tedavisi uygulanır. Desteklemek için kemoterapi ve/veya hormonoterapi eklenir. Bir diğer uygulama da mastektomi yönetmidir. Bu yöntemde kanserli göğüs alınarak koltuk altı lenf bezleri çıkarılır.
Evre 2-A: Tümörün 20 – 50 mm. arasında olup, lenf bezlerine sıçramamış halidir.
Evre 2-B: Tümörün 2-A evresindeki gibi bir boyut aralığında olup (50 mm. den büyük olabilir), koltuk altı lenf bezleriine sıçramamış halidir.
Evre 2: Evre 1 ile aynı tedavi yöntemi uygulanmakla birlikte, eğer tümör aşırı büyümüş ya da lenf bezlerine sıçramışsa kemoterapi, hormonoterapi ve radyasyon tedavisi tamamlayıcı olarak önerilir.
Evre 3-A: Tümör koltuk altı lenf bezlerine ve göğüs dışı dokulara sıçramış durumdadır ve bu halde mastektomi yöntemiyle tedavi youna gidilir. Cerrahi müdahaleden sonra kemoterapi ve hormon tedavisi uygulanır.
Evre 3-B: Bu aşamada tümörün boyutu dikkate alınmaz; tümör göğüs duvarına bağlıdrı ve lenf bezlerine sıçramıştır. “Neoadjuvant” adı verilen tümörün boyunun küçültülmesi amaçlı kemoterapi uygulanmasının ardından tümörün boyunun küçülmesinden sonra lampektomi veya mastektomi yapılır.
Evre 4: Bu aşamada kanser göğüs dışındaki vücut bölümlerine yayılmıştır. Bu evre tedavisinde hastanın yaşam süresini artırmak ve yaşam kalitesini yüksek düzeyde tutmak hedeflenir. Kemoterapi ve hormonoterapi yapılır. Hasta şikayetlerine bağlı olarak mastektomi de uygulanabilir. 
source https://saglik.kocaali.com/meme-kanseri-riski-azaltilabilir-mi/
0 notes
kocaalihaber · 4 years
Text
Endometrium (rahim içi) kanseri
Endometrium (Rahim içi) kanseri Türkiye’de ve gelişmiş ülkelerde kadın genital kanserleri içerisinde en sık görülen kanserdir. Genellikle ileri yaşlarda, menopozdan sonra karşımıza çıkan ve çoğunlukla erken tanı konulabilen bir kanserdir.
Endometrium kanserinin iki farklı tipi bulunmaktadır. Tip 1 ve 2.
Tip 1; endometrium kanserinin %75-85’ini oluşturmaktadır, daha genç yaşta görülür, ya dışarıdan alınan östrojen ya da vücütta endojen olarak bulunan östrojenin (östrojenin progesteron ile karşılanmamış olması gerekir) etkili olduğu kanser tipidir.
Endometrial hiperplazi zemininden gelişen kanserler tip 1 kanserlerdir.
Tip 2; atrofik zeminden gelişen daha olumsuz seyreden kanserlerdir. Daha yaşlı kişilerde görülür, seyri tip 1’e göre daha olumsuzdur.
Tip 1 yani en çok görülen endometrium kanserinde asıl neden karşılanmamış östrejen’dir. Burada karşılanmamış terimini açmak gerekir. Normal siklusta overde folikül gelişimi ile östrojenin kandaki miktarı artar ve bu artan östrojen endometriumda proliferasyon (hücrelerin çoğalması) olayına neden olur. Daha sonra ovulasyon (yumurtalama) olmasını takiben overdeki folikül yapısı değişime uğrayarak korpus luteum adını alır ve bu yapı progesteron sentez etmeye başlar ve endometrium sekresyon fazı denilen faza geçer. Eğer ovulasyon düzenli olmaz ise progesteron yeterli üretilemez ve östrojenin endometriumdaki etkisini karşılayamaz ve karşılanmamış östrojen etkisi oluşur. Bu etki ile endometriumda proliferasyon, hiperplazi (kalınlaşması) ve arkasından kansere doğru ilerleyebilir. Burada östrojen kaynağı endojen (vücüt tarafından üretilen) östrojendir. Diğer taraftan siz rahmi olan bir kadına sürekli ve tek başına östrojen verirseniz aynı etkiyi burada da görebilirsiniz. Dolayısıyla uterusu yani rahmi olan kadına tek başına östrojen değil progesteron ile kombine ederek vermek gerekir.
Endometrium kanseri için risk faktörleriRisk artışıNulliparite (hiç doğum yapmamış olmak)2-3 katMenopoza geç girmek (52 yaş sonrası)2.4 katObezite10-20 kg fazlalık20 kg dan fazla olma3 kat10 katDiyabetes mellitus (Şeker hastalığı)2.8 katKarşılanmamış östrojen4-8 katTamoksifen tedavisi2-3 katAtipik endometriyal hiperplazi8-29 katHNPCC (herediter nonpolipozis kanser) sendromu20 kat
Prof. Dr.Tevfik Güvenal
Endometrium kanserinde en önemli faktörlerden bir tanesi yaştır. Bu kanserlerin çoğu aslında menopoza girmiş kadınlarda görülür ve ortalama görülme yaşı 60´dır. Yaklaşık olarak %85´i 50 yaşından sonra görülmektedir. Sadece %5´i 40 yaşından genç kadınlarda görülmektedir.
Endometrium kanseri olan kadınların çoğunda ailede endometrium kanseri öyküsü bulunmamaktadır. Yukardaki tabloda görülen HNPCC sendromu ailesel geçiş gösteren bir sendromdur. Bu ailelerde erken başlayan kolon, rektum, over, ince barsak, üreter/böbrek kanseri ve endometrium kanseri görülmektedir. Endometrium kanserinin %2-5´i bu sendroma sahiptir ve %10´u 50 yaş altındadır.
Diğer önemli bir risk faktörü de obesitedir. Endometrial kanserli olguların %17-46´sında obesite vardır. Bunun dışında şeker hastalığı, polikistik over sendromu, erken adet başlaması, geç menopoza girmek de bir risk faktörüdür.
Tamoksifen ve Endometrium kanseri Tamoksifen meme kanseri tedavisinde kullanılan bir ilaçtır. Meme kanseri tedavisi sonrası tekrarlama riskini ve karşı memede kanser gelişme riskini azaltır. Ancak tamoksifen kullanımı sonrası endometrium kanseri gelişme riski artar. Son yıllarda ise meme kanseri tedavisinde aramotaz inhibitörleri de kullanılmaktadır. Bunlarda endometrium kanseri artışı görülmemektedir.
Endometrium kanserinde koruyucu faktörler Düşük kilo, sigara içimi, progesteron kullanımı, doğum kontrol hapı kullanımı endometrium kanserinde koruyucu etkiye sahiptir.
Endometrium kanserinde klinik bulgular Endometrium kanseri olgularında en sık görülen şikayet kanamadır. Olguların çoğu menopoz sonrasında olduklarından bu kanama anormal bir durum olarak hastalar tarafından da algılanmaktadır. Menopozdan sonra oluşan kanamaların %10-15 kadarını endometrium kanseri oluşturmaktadır. Hastaların çoğunda ağrı olmaz. Bu kanamalar yoğun olabildiği gibi lekelenme şeklinde de olabilir.
Tanı Kırk yaşından büyük kadınlarda anormal kanamalar olduğunda veya menopozdan sonra kanama ile gelen olgularda endometrium kanserini tanımak için endometrial örnekleme denilen ve halk arasında parça alma ile ifade edilen küretaj işlemi yapılmalıdır. Çünkü kanserin tanısı sadece biyopsi ile konabilir.
Bazı durumlarda hastalarda hiç bir şikayet olmayabilir. Eğer yapılan ultrasonografik incelemede, özellikle menopozdan sonraki kadınlarda endometrium (rahim iç tabakası) kalın görülebilir (5 cm üstü). Bu durumda da endometriumdan biyopsi yapılması uygundur.
Evreleme Her kanser tanısı konduktan sonra yapılması gereken ilk işlem bu kanserin yaygınlığının belirlenmesidir ve bu işleme evreleme denmektedir. Endometrium kanserinin ise bugün kabul edilen evrelemesi cerrahi ile yapılmaktadır. Cerrahide çıkarılacak olan uterusun, tüplerin, overlerin, lenf nodlarının incelenmesi ile buralarda tümör olup olmadığı belirlenir. Bunun amacı ameliyat sonrası ek tedavilerin gerekip gerekmeyeceğinin saptanmasıdır.
Tedavi Endometrium kanserinin asıl tedavisi cerrahi ile uterusun alınmasdır. Ancak bu durumun iki istisnası vardır. Birincisi genç yaşta, çocuk isteyen bir kadında çok erken bir endometrium kanseri olan olgulardır. İkincisi ise cerrahiyi kaldıramayacak kadar sistemik sorunları olan hastalardır. Bunlarda çeşitli ilaçlar kullanılarak kontrol biyopsileri ile takibini yapmak şeklindedir. 
source https://saglik.kocaali.com/endometrium-rahim-ici-kanseri-2/
0 notes
kocaalihaber · 4 years
Text
Over (yumurtalık ) kanseri
Over kanseri kadın kanserlerinin %3 ünü oluşturmakla birlikte, herhangi bir kadın üreme sistemi kanserinden çok daha fazla ölüme neden oluyor. Dünyada her yıl çeyrek milyona yakın kadın yumurtalık kanserine yakalanırken, 140.000 den fazla kadın over kanseri nedeniyle yaşamını kaybediyor. Over kanseri dünyada kadınlarda kansere bağlı ölümler arasında 5. sırada yer alıyor. Üreme sistemi kanserleri arasında en fazla ölüme neden olan kanserin over kanseri olduğunu vurgulamakta yarar var.
Diğer bazı kanserlerden farklı olarak over kanseri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde benzer oranlarda görülüyor. Bu yaygın ve ölümcül kanser türüyle ilgili dünyanın her yerinde farkındalık oluşturulmaya çalışılıyor. Mayıs ayının 8’I Dünya Over Kanseri Farkındalık Günü ilan edilmiş. ABD’de Eylül ayı yumurtalık kanseri farkındalık ayı olarak kabul ediliyor.
Over Kanseri Başlangıç Noktası Ve Sık Rastlanan Türleri: Günümüzdeki araştırmalar over kanserinin fallop tüplerinden (yumurtalık kanallarından) başladığına ve yumurtalıklara ilerlediğine işaret etmektedirler.
Over kanserlerinin büyük çoğunluğu (%85-90) yumurtalık yüzeyindeki malign (kötü huylu) hücrelerden oluşuyor ve ‘’epiteliya lkanserler’’ olarak tanımlanıyor. Bazı epiteliyal tümörler ise düşük malign potansiyelli ve yüksek malign potansiyelli olanlara göre daha az tehlikeli oluyor ve ‘’borderline tümörler’’olarak tanımlanıyor. Over kanserinde 5 yıllık yaşam %18-89 arasında değişirken, düşük malign potansiyelli borderline tümörlerde bu oran %77-99 arası değişiyor.
Over Kanseri Erken Evrede Saptanamıyor Over kanseri çok erken evrede , sadece lokalize olarak saptanabildiği durumda kadının 5 yıllık survive (yaşama şansı ) %93 e ulaşıyor. Ancak over kanserlerinin ancak %15’i erken evrede saptanabiliyor. Over kanseri tanısı konduğunda kadınların %17 sinde bölgesel lenf düğümlerinde kanser hücresi yayılımı saptanıyor.Ne yazık ki kadınların %62 sinde over kanser tanısı konduğunda, kanserin vücuda yayılmış olduğunu yani metastazların olduğunu görüyoruz. Over Kanseri Erken Evrede Saptandığında 5 Yıllık Yaşam Fazla Over kanseri sadece tek yumurtalıkta sınırlıyken 5 yıllık yaşam şansı %90 iken, metastaz olduğunda bu sure %25’e düşmektedir. Over kanseri saptandığında evreleme , tedavi ve survive (kadının yaşam süresi) belirlemede çok önemli.
Over kanserinde evreleme için evrensel ölçütler mevcut. Uluslarası kadın doğum federasyonu (FIGO) , Ocak 2014’te over kanseri evrelemelerini güncellemiş bulunuyor. Over kanseri evrelerini basitçe anlatalım; Evre1 de kanser tek veya çift yumurtalıkta sınırlı oluyor. Evre 2 de uterus (rahim) ve diğer komşu organlara ilerlemiş, Evre 3 de kanser lenf düğümlerine ve karın iç zarına yayılmış, Evre 4 te ise yumurtlık kanseri akciğer, karaciğer gibi uzak organlara metastaz yapmış oluyor.
Over kanseri Evre 1 A da saptandığı zaman kadının 10 yıllık yaşam şansı % 84.1 iken , Evre 3 C de bu olasılık sadece % 10 oluyor.
Over kanseri hangi kadınlarda daha fazla? Herhangi bir kadının yaşam boyu over kanseriyle karşılaşma riski yetmiş te bir civarında. Yaş, ırk, aile öyküsü, üreme öyküsü over kanseri karşılaşma oranını etkiliyor.
1.Over Kanseri Ve Aile Öyküsü: Over kanserlerinin yaklaşık %15 ‘inde aile öyküsü mevcut. Anne veya baba tarafı akrabalardan herhangi birinde (Anne, kız, kızkardeş, büyük anne, torun, hala, teyze,yeğen, kuzende) herhangi bir yaşta ortaya çıkan yumurtalık kanseri ve bu akrabalarda 50 yaş altında ortaya çıkan meme kanseri , aile öyküsünü oluşturuyor. 2.Over Kanseri, Meme Kanseri Ve Genetikrisk: Ailesinde over, meme ve endometrium (rahimiçi) , kolon (kalın barsak) gibi ilgili bazı kanserleri olanlara genetik danışmanlık öneriliyor. BRCA 1 ve BRCA 2 gen mutasyonu olan kadınlarda meme ve over kanserlerinin gelişme riskinin daha fazla olduğunu vurgulamakta yarar var. Kalıtsal yumurtalık kanseri olanlarda meme kanseri riski arttığını , kalıtsal meme kanseri olanlarda yumurtalık kanseri riskinin arttığını vurgulayalım.
3.Over Kanseri Ve Kadın Yaşı İlişkisi; Over kanseri, ileri yaşta kadınlarda daha sık görüldüğü halde çok genç yaşta kadınlarda da karşımıza çıkıyor. Over kanseri çoğunlukla 50-59 yaş arasında görülüyor. Over kanserinin sadece %10 u 45 yaş altında görülüyor. Over kanserinin %70 i postmenapozal (menapoz sonrası) dönemde ve 54 yaş üstünde ortaya çıkıyor.
4.Over Kanseri Obesite İlişkisi: Obes kadınlarda diğer kadınlara göre over kanseri riski fazla . Ayrıca obes kadınlarda over kanserinden ölüm riski de fazla. Kilosu en fazla olan kadınlarda risk en fazla görülüyor. Özetle vücut kitle indeksi 30 üzerinde olan kadınlarda over kanseri riski artıyor.
5.Over Kanseri Ve İnfertilite Tedavisi İlişkisi: Bazı çalışmalarda bir yıldan fazla klomifen sitrat ile (yumurtlamayı destekleyen hap) tedavilerde yumurtalık kanseri riskinin fazla olduğu vurgulanmış.. Özellikle gebelik oluşmadığında bu riskin daha da arttığı ifade edilmiş.
182.972 kadın içeren , 25 çalışmayı kapsayan 2013 kanıta dayalı tıp derlemesine göre , İnfertilite (kısırlık) tedavisi için ilaç tedavisi invaziv (yaygın,derin) yumurtalık kanseri riskini arttırmıyor. Sadece subfertile (doğurganlığı biraz düşük) kadınlarda borderline (düşük malign potansiyelli)) over tümörleri riski IVF (tüp bebek) tedavisinde artabiliyor.
6. over kanseri endometriozis ilişkisi: Endometriozis kadınların %10-15 inde , infertil kadınların %30-40 ‘ında ortaya çıkan, kadınlarda sancılı adet kanaması, cinsel beraberlikte ağrı yakınmalarıyla kendini gösteren bir hastalıktır. Nisan 2014 te yayınlanan büyük bir çalışmada endometriozisi olan infertil kadınlarda 3-8 kat arasında artan over kanseri riski bulunmuştur.
7.Over Kanseri Ve Menapozda Östrojen Tedavisi: Son zamanlarda bazı çalışmalar menapozdan sonra sadece östrojen hormonu kullananlarda over kanseri riskinin arttığını belirtmişlerdir. Menapozdan sonra sadece östrojenin 5-10 yıldan fazla kullanılmasının over kanserini daha fazla arttırdığı vurgulanmıştır. Ancak menapozdan sonrası östrojenle birlikte progesterone kullananlarda over kanserinde belirgin risk artışı bulunmamıştır.
8.Androjenler: Erkeklik hormonlarıdır. Küçük bir çalışmada Danazol’un over kanseri riskini arttırdığı ifade edilmiş, ancak arkasından gelen büyük çalışma ile doğrulanmamıştır.
9.Over Kanseri , Sigara, Alkol İlişkisi: Sigara kullanımı ile genel anlamda over kanseri ile bir bağlantı bulunamamıştır. Ancak musinöz over kanseri riski oranında bir artma saptanmıştır. Alkol kullanımı ile over kanseri arasında bağlantı bulunamamıştır.
10.Over Kanseri Hipotroidi, Hipertroidi : Mayıs 2014 ‘te yayınlanan büyük bir çalışmaya göre hipotroidi veya hipertroidi over kanseri riskini arttırmamaktadır.
Overkanseri Riskini Azaltan Faktörler 1. Gebelik Ve Emzirme: Doğum yapmış kadınlarda doğum yapmamış kadınlara göre yumurtalık kanseri gelişme riski daha az oluyor. Doğum sayısı arttıkça yumurtalık kanseri riskinin daha da azaldığı belirtiliyor.. Emzirenlerde de over kanseri riskinin azaldığı ifade ediliyor.
2. Gebelikten korunma yöntemleri : doğum kontrol haplarının over kanseri riskini %30-60 arasında azalttığı ,yıllarca önce kanıtlanmış olan bilinen bir gerçektir.
Doğum kontrol hapı 3-6 ay arası kullananlarda over kanserinden koruyuculuk başlayacak ve bir kadın doğum kontrol hapını ne kadar uzun yıllar kullanırsa over kanserinden koruyuculuk o oranda artacaktır. Doğum kontrol hapı kullanımını bıraktıktan sonrada yumurtalık kanserinden koruyuculuk uzun sure (20-25 yıl) devam etmektedir.
Son zamanlardaki büyük bir çalışmaya göre , depomedroksiprogesteron asetat içeren üç aylık enjeksiyon (DMPA) ile gebelikten korunanlarda da over kanseri riskinin daha az olduğu saptanmıştır. Özellikle 3 yıldan fazla DMPA kullananlarda over kanseri riski daha da azalmıştır.
3. Jinekolojik operasyonlar: kadında kalıcı olarak gebelikten korunma amacıyla operasyonla fallop kanallarının bağlanması (tüp ligasyonu) yumurtalık kanseri riskini 2/3 ‘e ulaşan oranda azaltmaktadır.
Histerektomi (Yumurtalıklar alınmadan rahim alıması) yumurtalık kanseri riskini 1/3 e varan oranda azalttığı ifade edilmektedir. Over kanserinin fallop tüplerinden başladığı düşüncesi ile, son zamanlarda histerektomi uygulanırken yumurtalıklar alınmasa bile operasyona salpenjektomi (kanalların çıkarılması)’nin ilave edilmesi önerilmeye başlanmıştır. BRCA1, BRCA2 mutasyonu olan kadınlarda menapoz sonrası önlem için yumurtalık ve yumurtalık kanallarının operasyonla alınması over kanseri riskini %85-90 oranda azaltmaktadır. BRCA1 ,BRCA2 mutasyonu olan kadınlarda menapoz öncesi yumurtalıkların ve yumurtalık kanallarının operasyonla alınmasının meme kanseri riskini %40-70 oranda azalttığını da belirtmeliyiz.
4.Az Yağlı Diyet: Büyük bir çalışma en az 4 yıl az yağlı diyet tüketenlerde over kanseri riskinin daha az olduğunu vurgulamıştır. Sebzeor nı yüksek diyet tüketenlerde over kanseri riskinin düşük olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur.
5.Analjezikler: Bazı çalışmalar hem aspirin hemasetaminofenin over kanseri riskini azalttığını göstermişlerdir. Ancak bu bilgi diğer çalışmalarla doğrulanmalıdır. Nisan 2014 te yayınlanan bir çalışma sonucuna göre; her gün düşük doz aspirin kullananlarda over kanserinin %20-34daha az oranda görüldiğü belirtilmiştir.
Over Kanseri Bulguları: Over kanserinin karakteristik bir bulgusune yazık ki yoktur. En sık rastlanan bulgular olarak ; sık tekrarlayan şişkinlik, basınç ve dolgunluk hissi, pelvis bölgesinde spesifik olmayan ağrı,. yemek yemede zorluk, çabuk doyma hissi, hemen idrara çıkma ve sıkışma hissi idrar yaparken zorlanma, sık idrara çıkma over kanserinde görülmektedir. Bu bulgulardan bir veya birkaç tanesi hemen her gün 2-3 hafta süreyle devam ettiğinde, muayene için sağlık kuruluşuna başvurmak gerekmektedir. Ancak bu bulgular normal kadınlarda da sıklıkla karşımıza çıkabilir. Over kanserinde ise bulgular genellikle birdenbire ortaya çıkmaktadır. Bulgular normal sindirim ve menstrual problemlerden biraz daha farklı hissettirmekte ve kaybolmadan hemen her gün devam etmektedir. Bazı kadınlarda halsizlik , hazımsızlık , bel ağrısı, cinsel beraberlikte ağrı, kabızlık , menstrual siklus düzensizlikleri de over kanseri bulgusu olarak karşımıza çıkabilmektedir.
Over kanseri taraması için ilginç bir araştırma haberi associated press’te mayıs 2014’te verildi. ‘’Over kanserli kadınlardan salgılanan kimyasalların kokusunu tanıyarak bu kanseri yayılmadan saptamak amacıyla köpeklerin koku duyusundan yararlanmak için Pensilvanya’da yürütülen araştırmaya Madison fonundan 80.000 dolar destek verildi.’’
Over Kanseri Tarama Testleri: Over kanserini bulgular ortaya çıkarmak için en sık kullanılan tarama testi transvaginal ultrasonografi ve CA125 tir.
Yakınmaları olmayan, risk grubunda olmayan kadınlarda ultrasonografi ve kan testinde CA 125 gibi yöntemlerle over kanseri taramasının avantajı olmadığı belirtilmekte. Ancak menapoz sonrası kadınlarda over kanseri erken tanısında , Ca 125 denilen tümör belirteci ile ultrasonografinin belirli aralıklarla birlikte izlemi yararlı olabileceğini belirten çalışmalar mevcuttur.
Hangi kistlerde over kanseri kuşkusu var ? Ultrasonografide overvolümü (hacmi) arttığında, kistlerin içinde septa dediğimiz bölmeleri ve yapapiller (karnabahar gibi) çıkıntıları olduğunda ,veya solid (katı, yoğun) bölmeler olduğunda, asid denilen karın boşluğunda serbest sıvı varlığında over kanseri kuşkulu kabul edilir. Ancak bu özellikleri olan tüm kistler de over kanseri değidir. Aşağıdaki çalışma buna güzel bir örnektir; ABD Kentucky’de 1987-2012 arası 50 yaş üzeri herhangi bir bulgusu ve yakınması olmayan 39 337 kadın trans vajinal ultrasonografi ile taranmıştır. Ayrıca ailelerinde yumurtalık kanseri olan 25 yaş üstü kadınlar da çalışma kapsamına alınmışlardır. Ultrasonografide over volümü (hacmi) artan , kistlerin içinde septa dediğimiz bölmeleri veya papiller (karnabahar gibi) çıkıntıları olan, veya solid (katı, yoğun) bölmeler olanlar kuşkulu kabul edilerek 6 hafta ile 6 ay arasında ultrasonografi ile izleme alınmışlardır. Ultrasonografi ile taranan kadınların yaklaşık beşte birinde(6807 olgu) kuşkulu görüntüler saptanmıştır. Ancak bunların üçte ikisinde birkaç ay sonraki kontrol ultrasonografilerinde anormal bulgular kaybolmuştur. Operasyona alınanların ise sadece %15 inde over kanseri saptanmıştır. Bu çalışma risk grubu olmayan kadınlarda tekrarlayan ultrasonografilerle anormal görüntülü bazı kistlerin kendiliğinden kaybolabileceğini vurgulamaktadır.
Over Kanseri Ve Ca125 CA 125 over kanser hücreleri yüzeyinde bulunan kanser antijeni bir proteindir ve over kanserinde genellikle bu tumor belirtecinin kandaki düzeyleri yüksek çıkmaktadır. (Normal CA125 değerleri 35U/ml altında olmalıdır) Ancak over kanseri olmayan birçok diğer durumda da CA125 düzeyi yüksek olabilmektedir. Bunlar; Pelvik inflamatuar hastalık PID(pelviste enfeksiyon), endometriozis, rahimde myomlar, hepatit, siroz gibi karaciğer hastalıkları, pancreas iltihabı, lupus gibi bağdokusu hastalıkları , menstruel siklusun belli dönemleri ve gebeliğin ilk üç ayında kanda CA 125 düzeyi yüksek bulunmaktadır. CA125 ‘in yüksek olduğu kanserler; Over kanseri, falop tübü (yumurtalık kanalı) ve endometrium (rahim içi ) kanserleri, pankreas, mide, yemekborusu, karaciğer, kolon (kalın barsak) , akciğer ve meme kanserleri , karın boşluğuna periton içine yayılan ve asit dediğimiz sıvıyı oluşturabilen lemfoma dahil diğer kanserler.
CA125 düzeyini etkileyebilecek diğer durumlar ise; kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar, radyo aktif madde ile taramalar (kemik, troid, böbrek vb. sintigrafileri), abdominal cerrahi (karın içi açılan operasyonlarından en erken 3 hafta sonra CA125 testi yapılmalıdır.) Ayrıca CA125 yüksekliğinin over kanserlerinin sadece %80 inde tanımlayıcı olduğunu ve ileri evre bazı over kanserlerinde CA125 düzeylerinin tamamen normal olduğunu vurgulamakta yarar vardır.
CA125 ile ilgili aşağıdaki kapsamlı, güncel çalışma risk grubunda olmayan kadınlarda taranması gereğini araştırmaktadır; ABD Houston da 11 yıl süren bir çalışmada ; risk grubunda olmayan 4051 kadın (50-74 yaş arası, aile öykülerinde meme ve yumurtalık kanseri olmayan) çalışma kapsamına alınmıştır. Kadınlar kanda CA125 düzeyerine göre 3 grupta değerlendirilmiştir. Düşük risk grubunda kadınlara her yıl, orta risk grubuna 3 ay sonra CA125 testi önerilmiştir. Yüksek risk grubundaki kadınlara ise trans vajinal ultasonografi önerilmiştir. Olguların %5.8 orta risk grubunda, %0.9 yüksek risk grubunda bulunmuştur. Yüksek risk grubunda 117 olgudan 10 tanesine operasyon uygulanmıştır. Bunların 4 ünde invaziv over kanseri , 2 sinde düşük malign potansiyelli over tümörü, 1 tanesinde endometrium (rahim içi )kanseri, sadece 3 tanesinde iyi huylu over tümörü saptanmıştır.
Over kanseri risk grupları, kime ne zaman, ne sıklıkta tarama ? Değerli dostum, Jinekolojikonkolojik cerrah Prof.Dr.Yusuf Yıldırım’ın , over kanseri risk gruplarını anlatan, hangi risk gruplarında ne şekilde tarama yapılabileceğini açıklayan çok beğendiğim bir derlemesinden alıntıyla yazımı sonlandırmak istiyorum; ‘’Meme, Kolon, Serviks kanserleri gibi bazı tip kanserlerin aksine Over Kanseri’nde hastalığa bağlı ölüm oranlarını azaltıcı etkili tarama testleri olmamakla birlikte; pelvik muayene, transvajinal ultrason ve CA 125 kan testi şimdilik elimizdeki önemli tarama testleridir.
*Over Kanseri gelişimi için risk kategorilerini şöyle sıralayabiliriz; KATEGORİ 1-Genel Populasyon Riski (<%2 yaşamboyu Over Kanseri riski) KATEGORİ 2-Minimal Artmış Risk (3 kattan az riskartışı) KATEGORİ 3-Belirgin Artmış Risk (3-6 kat risk artışı) KATEGORİ 4-Kalıtsal Olarak Artmış Risk (>6 kat risk artışı) KATEGORİ 2’de yer alan kadınlar: 1-41 yaşından sonra Meme Kanseri’ne yakalananlar (meme ve over kanseri aile öyküsü ve Ashkenazi etnik kökeni olmaksızın) 2-İnfertilite veya fertilite/IVF tedavisi öyküsü olanlar 3-Endometriozis öyküsü olanlar 4-Menopoz’da Hormon Replasman Tedavisi (HRT) alanlar KATEGORİ 3’de şu kişiler yer alır: 1-Birinci derece akrabalarda (anne, kız kardeş veya kız) Over Kanseri öyküsü olanlar 02-40 yaşından önce Meme Kanseri’ne yakalanmış olanlar 3-50 yaşından önce Meme Kanseri’ne yakalanan veaynı zamanda bir veya daha fazla yakın akrabasında herhangi bir yaşta ortaya çıkmış Meme veya Over kanseri öyküsü 4-İki veya daha fazla yakın akrabada 50 yaşından önce Meme Kanseri veya herhangi bir yaşta Over Kanseri öyküsü 5-Ashkenazi etnik kökeni ve 50 yaşından önce Meme Kanseri öyküsü 6-Ashkenazi etnik köken ile birlikte 1.veya2.derece akrabada 50 yaşından önce Meme Kanseri veya herhangi bir yaşta Over Kanseri tanısı öyküsü KATEGORİ 4’de şu kadınlar yer alır: 1-BRCA-1 ve/veya BRCA-2 mutasyonu 2- DNA Mismatch Onarım Genleri (MLH1 / MSH 2 /MSH6) mutasyonu (kalıtsal bir kanser sendromu olan “Kalıtsal Non-Polipozis Kolon Kanseri”-HNPCC /Lynch Sendromu) *Sözü edilen bu risk kategorileri temelinde tarama önerileri: Kategori 1: Uluslararası kanser kuruluşları ve eldeki bilimsel veriler genel populasyon için Over Kanseri taraması önermemektedir. Kategori 2: Bu grup için de genel olarak tarama önerilmemekle birlikte; şahsi önerim yılda bir pelvik muayene, trans vajinalultrason ve CA 125 kan tesi ile tarama yapılması yönündedir. Kategori 3: Yine bu grup için de kuruluşlar tarama önermemekle birlikte; benim önerim yılda bir pelvik muayene, tran svajinalultrason ve CA 125 kan tesi ile tarama yapılması yönündedir. Kategori 4 (Over Kanserine Yatkınlık Yaratan Gen Mutasyonuna Sahip Olanlar): 6 ay aralarla üçlü kombine test (pelvik muayene, transvajinal ultrason ve CA 125) ile tarama uygun olacaktır. Taramaya; BRCA-1 veya MLH1/MSH2/MSH6 mutasyonu olanlarda 30 yaşından itibaren, BRCA-2 mutasyonu olanlarda ise 35 yaşından itibaren başlanması genel olarak kabul görmektedir. Bu kategorideki kadınlarda risk azaltıcı olarak Overlerin alınması işlemi (risk-reducing salpingo-oophorectomy) kabul edilebilir bir yaklaşımdır ve tarafımızca da 30 yaşından sonra önerilmektedir.
source https://saglik.kocaali.com/over-yumurtalik-kanseri-2/
0 notes