Tumgik
#Bursa meşhur lezzetler
gezibiletim · 2 months
Text
Bursa'nın Yöresel Meşhur Yemekleri!
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
bulgubil · 5 months
Text
Bursa'nın Lezzet Dolu Serpme Kahvaltısı: Damaklarda Bir Şölen
Türkiye'nin lezzet haritasında özel bir yeri olan Bursa, tarihi dokusuyla olduğu kadar eşsiz lezzetleriyle de adından söz ettirir. Bu şehir, sadece tarihi yapılarıyla değil, aynı zamanda zengin kahvaltı kültürüyle de dikkat çeker. Bursa'nın kültürel miraslarından biri olan "serpme kahvaltı", lezzet tutkunlarını kendine çeken özel bir lezzet şölenidir.
Bursa Serpme Kahvaltı Nedir?
Serpme kahvaltı, adından da anlaşılacağı gibi masaya özenle yerleştirilen çeşit çeşit lezzetlerin misafirlere sunulduğu bir kahvaltıdır. Bursa'nın yerel lezzetlerini bir araya getiren bu kahvaltı çeşidi, genellikle sabah saatlerinde restoranlarda veya kahvaltı mekanlarında sunulur. Bursa serpme kahvaltı, yöresel tatların bir araya getirilmesiyle oluşturulan zengin bir menü sunar.
Bursa Serpme Kahvaltısının Lezzet Dünyası
Bursa kahvaltısının en belirgin özelliklerinden biri çeşitliliğidir. Kahvaltı tabağında zeytinler, peynir çeşitleri, domates, salatalık, reçeller, bal, tereyağı gibi klasik kahvaltılık malzemeler bulunur. Bununla birlikte, Bursa'ya özgü tatlar da bu kahvaltının vazgeçilmezleri arasındadır. Bursa'nın meşhur kestane şekeri, peynir helvası, tahinli pide, şeftali reçeli gibi özel lezzetler, serpme kahvaltının renkli ve lezzetli dünyasını oluşturur.
Serpme Kahvaltının Kültürel Önemi
Bursa serpme kahvaltısı, sadece bir öğün değil, aynı zamanda bir kültür mirasıdır. Bu kahvaltı, aile ve dostlar arasında keyifli sohbetlerin, paylaşımların ve bir araya gelmenin bir aracıdır. Misafirlere sunulan çeşitlilik, birlikte geçirilen zamana değer katar ve paylaşılan lezzetlerle özel anılar oluşturur.
Bursa'nın Serpme Kahvaltı Deneyimi
Bursa'ya seyahat edenler veya şehirde bulunanlar, bu lezzet şölenini deneyimlemek için birçok mekandan birinde yerlerini alabilirler. Bursa'nın tarihi çarşılarından birindeki geleneksel kahvaltı mekanları, serpme kahvaltının en otantik deneyimini sunar. Bu mekanlarda, özenle hazırlanmış kahvaltı tabakları ve taptaze yerel lezzetlerle dolu büfeler, damaklarda unutulmaz bir tat bırakır.
Bursa'nın zengin kültürel mirasıyla birleşen serpme kahvaltı, lezzet dolu bir deneyim sunar. Bu özel kahvaltı, yöresel tatları keşfetmek isteyenler için bir kapı açar ve aynı zamanda aile ve dostlar arasında keyifli vakit geçirmenin bir yolu olur. Bursa serpme kahvaltısı, lezzet tutkunlarının damaklarında iz bırakan, unutulmaz bir lezzet yolculuğudur.
0 notes
hayalciftligi · 9 months
Text
Tumblr media
Kaliteli pastırma çeşitleri,doğal salam ve islendirilmiş kuru etler, kekikle beslenen danaların kavurması,roast beef ve meşhur sucukları birçok Gurme Lezzetler Hayal Çiftliği'nde. Hayal Çifliği Mandıra & Şarküteri #doğal #mutfak #köy #organik #kahvaltı #sağlıklıbeslenme #sağlıklıyaşam #nilüferbursa #nilüfer #bursanilüfer #bursabalat #özlüce #bursamekan #bursayaşam #bursa #bursalife
0 notes
ecesupatak-blog · 5 years
Text
5 semt 5 lezzet
5 Semt ve 5 Lezzet
İstanbul Tarihi Yarımadasıyla, Gülhane Parkı’yla, İstiklal Caddesi’yle, Boğaz Köprüsü’yle, Sarıyer’iyle, Kanlıcası’yla, Moda Sahili’yle, Adaları’yla, Galata ve Kız Kulesi’yle, güzelim İstanbul… Semt semt  ve  sokak sokak gezilse de bitirilmeyecek İstanbul… Her kültürü benimseyen, her gelene kucak açan, herkesi derdine derman olan İstanbul… Öyle zamanlar geçirmiş ki, öyle anlara şahit olmuş ki, anlatsa roman olur cinsten. Saymakla bitmeyecek, günden güne artan lezzetleri, eşsiz güzellikleriyle dolu semtleri… Sizlerle İstanbul’u en iyi yansıttığını düşündüğüm 5 semtin 5 lezzetini paylaşmak istedim. İstanbul’da farklı farklı semtlere gittiğinizde, her semtte, yıllar öncesine ait mutlaka bir lezzet bulabilirsiniz. Özellikle Osmanlı kültürünün yoğun olarak hissedildiği şehirde, tabii ki ilk sırada hamur işleri gelmektedir. Sarıyer’de de ünlü Sarıyer Böreği hamur işlerinin en güzel mirasıdır. Boğazda ki en eski yerleşim yerlerinden olan Sarıyer’in ismi antik çağda ‘’Simas’’ olarak geçer. Tarihsel süreç içerisinde Sarıyer ismini almış olan semt, zengin ormanlarıyla, korularıyla, su bentleriyle ünlüdür. Sarıyer Böreği’nin hikayesi Safranbolulu Ondur Ailesi’nin 1895’de İstanbul’a gelmesiyle başlar. Kıyma, soğan, kuş üzümü ve fıstık konularak hazırlanan börek çok ünlenir. Günümüz de hala vazgeçilmezliğini korumaktadır.
Gelelim tarih kokan Fatih’e.. Bizans Surlar, Haliç ve Marmara’nın çevrelediği bölge Tarihi yarımada.. Kuzeyinde Eyüp ilçesi, kuzeydoğusunda Haliç, güneyde Marmara Denizi, batıda Zeytinburnu ve kuzeybatıda Bayrampaşa ilçelerine komşu olan Fatih, üç yanı denizlerle çevrili bir yarımada görünümündedir. Binlerce yıllık tarihi içinde pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan bu coğrafya, bugün İstanbul’un en önemli tarihi, turistik ve ticari merkezidir. Bölgeye Suriçi İstanbul’da denilmektedir. Osmanlı Döneminde yapılan Fatih Sarması Fatih’in vazgeçilmez lezzetidir. Yumurta, un, süt, ve kayısı marmelatıyla yapılan sarma eski bir saray tatlısıdır ve İstanbul’un 100 lezzeti arasına girmiştir.
Vefa... İstanbul’un tarihî semtlerinden biri. Bizans’a kadar uzanan bir tarihî geçmişe sahip. Bizans ve Osmanlı dönemlerinde devrin önde gelen tüccar, bürokrat ve ilim erbabının ikamet ettiği nezih bir semt. Cumhuriyet döneminde de, bu dönemdeki planlama çalışmalarından ilk elde etkilenen semtlerden. Şeyh Vefa Külliyesi ve Molla Gürani Camisi gibi döneminin ilim ve irfan merkezi olan dini yapıların yanısıra, Vefa Lisesi, Cibali Lisesi, Atıf Efendi Kütüphanesi, Recai Mehmet Efendi Sıbyan Mektebi, Ekmekçizade Medresesi gibi köklü kültür ve eğitim kurumları Vefa semtinin sınırları içerisindedir. Türk spor tarihinin en köklü kulüplerinden biri (Vefa Spor Kulübü, 1908) yine bu semttedir. Kısacası Vefa İstanbul’un küçük fakat zengin bir tarih ve birikime sahip bir semtidir.
Bu sınırlar içerisindeki Vefa Bozasının tarihi 1870’lere dayanır. Hacı Sadık Bey, 1870 yılında Arnavutluk Prizren’den İstanbul’a gelir. O yıllarda bozanın sulu kıvamı esmer renkli ve ekşi lezzetli biçimde, şehir halkından 200’e varan esnaf tarafından yapılıp satıldığını görür. O dönemde farklı bir yöntem dener ve bugünkü haliyle yani koyu kıvamlı, açık sarı henüz yeni mayalanma kabarcıklarının oluştuğu andaki çok hafif ekşimsi lezzeti, bu markanın ilk imzası olur.
Evinin altında kendi imkanları ile ürettiği bozasını, altı yıl boyunca kış geceleri saray ve çevresinde, omzunda taşıdığı bakır güğümlerle dolaştırarak tanıtır. Her köşe başında sabırsızlıkla beklenen Hacı Sadık Bey, artan talep karşısında cesaretlenir. Zamanın saraylı, aristokrat aileleri ile bürokratlarının oturduğu İstanbul'un en zengin semtlerinden biri olan Vefa'da, 1876 yılının Eylül ayında boza ürününün dünyadaki ilk resmi ticarethanesini açar. Vefa semtinde açılan bozacının adı “Vefa Bozacısı” olarak belirlenir ve bu ata içeceği ürüne hem bir standart getirilir hem de bir meslek haline gelerek nesiller boyu devamlılığı sağlanır. Hacı Sadık Bey, çok fazla ilgi gören bu özel Türk içeceğinin kıvam ve lezzetini koruyabilmek için yıllar boyu bizzat kendisi üretir. Daha sonraki yıllarda, oğlu İsmail Hakkı Vefa'yı da yanına alarak Vefa Bozacısı üretimine beraber devam ederler.
Hacı Sadık Bey’le başlayan, bugün de 4. nesil aile fertleriyle devam eden boza üretimi, Türk standartları ve geleneksel damak tadı korunarak devam etmektedir.
Günümüzde çoğalarak devam eden ünü birçok ülkeden gelen turistlere ve ziyaretçilere hizmet vermektedir. Tarihi Vefa Bozacı’sının karşısında Tarihi Vefa Leblebicisi, Sevda Gazozcusu ve Peynir Helvacısı bulunmaktadır. Tarçınla servis edilen boza karşı dükkandan alınan sıcacık leblebiyle adeta vazgeçilmez ikili haline gelmiştir. Tarihi mekan dokusunu koruyan dükkanda, Atatürk’ün  boza içtiği köşe, anısının onuruna özenle muhafaza ediliyor ve boza içerken kullandığı bardağı da sergileniyor Döneminde benzerlerinden farklılaşmak için kullandıkları geniş ağızlı kısa mermer boza küplerinden bir yadigarı da vitrinde görmek mümkün. Vefa Bozacısından, ayrıca nar ekşisi sosu, balzamik sirke, sirke, elma sirkesi ve limon sosu da alınabilir.
Beykoz’un günümüzde dahi zengin semtlerinden biri olan Kanlıca, İstanbul Boğazı sahilinde, Emirgan’ın karşısında, Anadoluhisarı ile Çubuklu arasında yer alıyor.
Osmanlı dönemlerinde tulumbacılarıyla nam salan Kanlıca’nın önünde, Bülbül Deresi’nin ağzındaki koy ise, özellikle de 19.YY’da, bülbül dinlenen mehtap şenlikleri ile hatıralarda yer edinmiş. Koy, artık unutulmaya yüz tutan dalyanlara da ev sahipliği yapmış bir zamanlar.
Tarihi Meşhur Kanlıca Yoğurtçu’su 1870 yılında kurulmuş, Poyraz İbrahim Ağa ile başlayan bu serüvenin devamını Muhammed Ali Sakkaf sürdürmüştür.
Tarihi Meşhur Kanlıca Yoğurdu, kendine özgü özelliği itibariyle tamamen doğaldır. Doğal yemlerle beslenen, bölgenin özel florasında otlayan sığır ve koyunlarının sütü özenle seçilerek bir önce üretilmiş Kanlıca Yoğurdu ile mayalanır.
Günümüzde pudra şekeriyle servis edilen Kanlıca Yoğurdu çeşitlenerek devam etmektedir. Ballı, Çilek Reçelli, Vişne Reçelli, Pekmezli, ve Dondurmalı servis edilen Kanlıca Yoğurdu oldukça ilgi görmektedir.
 Asri turşucu 1913 yılında Cihangir de kurulup bir aile işletmesi olarak kurulup günümüze kadar aynı kalite ve lezzet de devam etmiştir. Yaklaşık bir asırdır çizgisini bozmadan devam eden kalitenin en büyük nedeni, ev yapımı sağlıklı turşuların hijyenik ortamlarda hep aynı lezzet de yapılmasıdır. Asri turşucu yazın kapalı olduğu, Eylül ayında açıldığı döneme kadar kış hazırlıklarını tamamlamaktadır. Turşular özel olarak Bursa Orhangazi de ki Gedelek Köyü’nde hazırlanmaktadır. Turşu olarak yapılabilecek bütün sebze çeşitleri yazın bidonlarda kurulup kış için bekletilir. Özellikle turşunun suyu Bursa'nın doğal kaynak suları ile hazırlandığı için, bu da turşularımızın daha lezzetli olmasını sağlamaktadır. "Neşeli Günler" filminde ki Münir Özkul ve Adile Naşit'in rol aldığı turşu yapım sahnesi halen herkesin hatırındadır. Yaklaşık üç kuşaktır devam eden turşu serüveni halen devam etmektedir.
Sarıyer’den Fatih’e, Fatih’den Vefa’ya, Vefa’dan Kanlıca’ya, Kanlıca’dan Cihangir’e başlayan serüvenimde tarihimizi, eşsiz lezzetlerimizi bir kez daha yaşayarak büyük bir gurur duydum. Şehrimin bu kadar köklü bir tarihe sahip olması beni inanılmaz duygulandırdı. Gittiğim yerlerde ki karşılanmam, tarihlerini sanki ilk gün ki heyecanla anlatan işletmecilerinin heyecanlarına ortak oldum. Ülkemizin miraslarına sahip çıkmamız gerektiğini bir kez daha anlayarak, onları yaşatmaya daha da büyütmeye gayret edeceğimizden eminim. Daha görülmedik yerler, tadılmamış lezzetler, ve köklü bir tarih bizleri bekliyor.
1 note · View note
zeynepzahide · 2 years
Text
Merhabalar...
Bir Ramazan iftarında annemin evinde yapmış olduğum, Bursa'nın meşhur süt helvası...
Fonda ise, kahve fincanlarının tarihi...
Kaç kişinin evinde kaldı ki!
Süt helvasını yapılış linki ile, porsiyonluk hâli aşağıda ki linktedir...
0 notes
keremulusoy · 7 years
Text
Şehre doğmuş, şehrin -büyük- şehrin insanı için şaşırtıcı derecede sakin bir gün varolan hareket, beklentisinde olduğumuz konuşturmanın kısa bir anı olabilecek kadar sakin Trilye…
Bursa’nın Mudanya ilçesine bağlı bu zeytin ve balık kentine ilk gidişim 2011 kışındaydı. Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde bitirme projesi olarak koruma planı yapmak amacıyla beldedeydim. 6360 sayılı yasa ile Mudanya Belediyesi’ne bağlanmadan evvel Zeytinbağı Belediyesi’nin idaresindeki belde, mübadele ile Türkleşmiş eski bir Rum kasabası. Barındırdığı medeniyetlerin mimari dokusunu ve bugünkü yaşam pratiğini yeniden tecrübe etme zamanı. Vadi içerisine yerleşmiş, Tirilye’nin tabanındaki eski Manastır Deresi, 1950’lerde kapatılır ve beldenin bugün ana aksı olan İskele Caddesi’ne dönüşür. Topografyaya göre şekillenmiş organik kent dokusu, bu caddenin iki kanadında şekillenir. Kıyıya dizilmiş kafe, balıkçı restoranları vebutik otellerin önünden geçip renkli balıkçı teknelerine doğru yaklaşırken Tirilye’nin köpekleri rehberlik edercesine takiptedir.
4 sene sonra yaptığım ikinci ziyaretimde, 1960’larda adı Zeytinbağı olarak değiştirilen Tirilye’nin, üç sene evvel orijinal adına tekrar kavuştuğunu öğreniyorum. Adlar kimliğin meşru yüzüdür diye düşünürüm hep; gerçek adının resmiyet kazanması beni sevindiriyor.
Bu beldede kimliğin ifşası için Tirilye adının nerden geldiği rivayetlerini açıklamakta fayda var. Kaynaklara göre rivayetlerden ilki, Tirilye’de bolca bulunan ve Yunanca barbun balığı anlamına gelen ‘trigla’nın beldeye adını verdiği. Bir diğer rivayete göre, isim Bizans döneminde ‘Bryllion’ olarak bilinen ilk çağ yerleşkesinden türetilerek adlandırılmış ve bugünkü haline evrilmiş. Cenevizliler döneminde, korsan saldırılarından kaçan üç köyün burada ilk yerleşkeyi kurduğu ve beldenin Yunanca üç anlamındaki ‘tri’den türetildiği de bir başka görüş. Tüm görüşler içerisinde en yaygın olanı – benim de okumalarım ve yerleşkeyi gezmem sonucunda olabilirliğine kanaat getirdiğim – 787 senesinde İznik’te gerçekleşen Hıristiyanlığın 7. Konsülü’nde aforoz edilen üç papazın bu kasabaya yerleşmesi sonucu yerleşkenin tri (üç) – ilya (papaz) adını aldığı. Zira bu rivayetin mekânda bıraktığı izler oldukça net; ana yerleşkeden birkaç km uzaklıkta, – bugün içlerinden sadece birinin kalıntıları kalmış olsa da – bahsi geçen bu üç papazın adlarına (Aya Yani, Aya Yorgi ve Aya Sotiri) yapılmış üç adet kilise olduğu bilinmekte.
1326 – 1331 yılları arasında Bursa ve İznik’in işgali ile bölgenin Türkler’in kontrolüne geçer fakat Cumhuriyet dönemine kadar Hristiyan halk kasabada yaşamaya devam eder. 19. yy sonlarında, yüzde 5’i Müslüman, geri kalanı Rum olmak üzere yaklaşık 3 bin 900 kişilik nüfusu olduğu bilinen Tirilye’nin, TÜİK verilerine göre 2010 yılı nüfusu bin 836.
2011’deki koruma planı çalışmamızdaki analizlere göre, nüfusun yüzde 15’i çalışan olarak görülmekte; eğitim durumu ise ilkokul ve lise mezunlarının çoğunlukta olduğunu göstermekte. Marmara’nın kıyısında, zeytinliklerin ortasında kendini kentleşmenin yıkıcı gelişiminden uzak tutan Tirilye’de genç nüfus, iş imkânları dolayısı ile Bursa’ya ya da başka şehirlere yerleşmiş durumda.
Tabii ki beldenin tam anlamıyla terk edildiği söylenemez; aksine, gençlerin ve ailelerin günübirlik turizm ihtiyacını karşılayan, yerel ürünler alıp, yerel lezzetler tadabilecekleri bir tarihi kent müzesi olduğunu ifade etmek daha doğru olacaktır. Zira Tirilye, Osmanlı döneminde özel misafirlerin sofralarını süsleyen zeytinleriyle bugün de geçimini sağlayan bir belde.
Rum döneminde var olan yağhanelerden birkaçının ise bugün de çalıştığı söylenmekte. Zeytinciliğin yanı sıra, şarap üretimi ve balıkçılık da yapılan beldede bir zamanlar ipek böcekçiliği de yapılmaktaymış.
NOTLAR
» 1326 – 1331 yılları arasında Bursa ve İznik’in işgali ile bölge Türklerin kontrolüne geçti. » Tirilye’nin nüfusu 19. yy’da 3 bin 900 idi ve nüfusun %5’i Müslümandı. » TÜİK verilerine göre beldenin 2011 yılı nüfusu bin 836 ve nüfusun %15’i çalışıyor. » Tirilye, Osmanlı zamanı da meşhur olan zeytiniyle, hala geçimini sağlıyor. » Zeytinciliğin dışında balıkçılık ve şarap üretimi de yapılan Tirilye’de, bir zamanlar ipek böcekçiliği de yapılıyormuş.
Liman Kenti Trilye’den…
» Liman Kenti Tirilye’de, Rum döneminden kalma 3 kilise ve 7 manastır var. » Tirilye’nin en güzel manzarasına Çamlı Kahve’den bakılıyor. » 9. yy’da yapılan Aya Stephanos Kilisesi, günümüzde Fatih Camii olarak kullanılıyor. » Tirilye halkı, yerel ürünlerinin turizm değeri, günlük turizm, yaya ölçekli kent dokusu, anıtsal ve tescilli yapılar, yerel halkın yüksek orandaki konut sahipliği gibi unsurları nedeniyle beldelerinden oldukça memnun.
Tirilye Adı Nereden Geliyor?
» Tirilye’nin tabanındaki Manastır Deresi 1950’li yıllarda kapatıldı ve caddeleştirilerek İskele Caddesi adını aldı. » 1960’lı yıllarda adı Zeytinbağı olan kent gerçek ismi Tirilye’ye üç yıl önce yeniden kavuştu. » Rivayetlerden birine göre Tirilye ismi ya Yunanca Barbun balığı demek olan ‘trigla’dan ya da yine Yunanca üç anlamına gelen ‘tri’den geliyor. » Tirilye isminin, Bizans döneminde ilk çağ yerleşkesi olan Bryllion’dan geldiği ve zamanla evrildiği de söyleniyor. » 7. yy’da afaroz edilen üç papazdan bahsedilerek kente Tirilye dendiği de söyleniyor. Yunanca ‘tri’ üç, ‘ilya’ ise papaz demek.
Yazı: Ezgi Küçük
*Marmara Life, 3 Aralık 2014 
Marmara Kıyısında Bir Sakin: Tirilye Şehre doğmuş, şehrin -büyük- şehrin insanı için şaşırtıcı derecede sakin bir gün varolan hareket, beklentisinde olduğumuz konuşturmanın kısa bir anı olabilecek kadar sakin Trilye...
0 notes
berabergezsek · 7 years
Text
YALOVA
Yalova benim kentimdir!.. M.Kemal ATAÜRK
Yalova'nın termal ilçesine bağlı milli parkın içerisinde yer alan köşke (ki şu an adı da yalova Atatürk köşkü diye geçer) Atatürk 1929 yılından itibaren düzenli olarak gelmekteydi ve hastalığının son dönemlerinin önemli bir kısmını da burada geçirmişti. Ayrıca Atatürk'ün bizzat kendi projesi olan yürüyen köşk de yine yalova' da yer almaktadır ve oranın da güzel bir hikayesi vardır. Malum söz tam olarak Atatürk'ün ağzından çıkmış mıdır, yoksa şu yukarıda anlattıklarımdan sonra illa ki çıkmasına gerek var mıdır bilmem, ama evet yalova buram buram Mustafa Kemal Atatürk kokan bir şehirdir ve sözün doğruluğu da fazlasıyla olasıdır..
Nasıl Gidilir?
İstanbul’dan arabayla giderseniz Eskihisar’dan arabalı vapura binip, ya da Yenikapı’dan veya Pendik’ten feribotla Yalova’ya varabilirsiniz.
Hakkında?
Doğanın en güzel renklerini üzerinde çok güzel bir elbise gibi taşımasını bilir ve her mevsim bambaşka güzellikler sunar Yalova. Marmara’nın en güzel kıyılarından birine sahiptir ve kıyı turizmi, av turizmi, termal turizmi, doğa turizmi açısından önemli bir liman kentidir. Özellikle son yıllarda şehrin ününü ülke sınırlarına taşıyan Termal kaplıcaları ve Armutlu kaplıcaları Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun sağlık, şifa ve dinlence merkezi haline gelmiştir.
Masal Köy
Doganın kucağında, Rengarenk masalarda, Taş fırından doğal lezzetler ve sıcak köy ekmeğiyle, güne huzurlu bir başlangıç için Türkiye'nin İlk Ekolojik Köyü, Doğal Yaşam alanı olan Masal köyde ruhumuzu dinlendireceğiz.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Atatürk Köşkü
Ziyaret Saatleri: 09:00-16:00
Termal - Yalova Tel: 0226 675 80 00  Tam 5tl  Öğr.2,5tl
Termal tesisleri Yalova’ya 12 km uzaklıkta, Karaca Arboretum’ dan sonra 8–9 km’lik mesafede. Termal banyolarıyla ünlü bir ilçedir. Tesis bünyesinde saunalar, banyolar, termal açık havuzlar, oteller, lokantalar, gezi parkurları, içmeler ve Atatürk’ün müze köşkü var. Atatürk’ün Köşkü, Atatürk’te çıkan siroz hastalığına iyi geleceği söylenmesi üzerine Prof. Mimar Hakkı Eldem tarafından tasarlanmış ve 1929 yılında 38 günde inşa edilmiş. İçindeki eşyaların bir kısmı İstanbul’daki çeşitli saraylardan getirilmiş. 4 kabul salonu ve 11 odası bulunan köşkün her yanında çok az eşya ile sağlanmış sadelik esas.  Eşyaları İstanbul'daki çeşitli saraylardan getirilmiştir. İlk konuğu İran Kralı Rıza Pehlevi'dir. Bir çok önemli karar burada alınmıştır. Serbest Fırkanın kurulması, Yerli Malı Haftası gibi... 1984 yılına kadar bu şekilde hizmet vermiştir. İkinci katta Atatürk’ün kahvaltı etmek için kullandığı bambu takım, yatağı, banyosu, Afet İnan’ın ve manevi kızlarının kaldığı odalar var. Özellikle üst kattaki odaları gezerken Atatürk’ün manevi varlığını hissetmemek imkânsız. Bina Cumhuriyetin ilk yıllarında hükümetin yaz dönemi çalışmalarını yaptığı yer halini almış, Ulu önderin vefat ettiği Dolmabahçe Sarayı’na gidişinden önce en son burada Termal Atatürk Köşkünde kalmıştır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Aşıklar Yolu & Aşıklar Merdiveni & Aşıklar Çeşmesi
Özellikle çiftlerin nikâh sonrası gelerek fotoğraf çektirdikleri ve uğuruna inandıkları bir yerdir. Devamında bulunan Aşıklar Yolu ve yeni yapılan Aşıklar Çeşmesi ile birbirlerini tamamlayan yerlerdir.
Tumblr media Tumblr media
Ata Park
Mustafa Kemal Atatürk’ ün anısına yapılmış olan park Cumhuriyet dönemine aittir.
Tumblr media
Ayak Suyu
İrili ufaklı bir çok kaynağın, kademeli olarak kullanılması sonucu romatizma ve kırık tedavilerinde ilerleme kaydedilmektedir. 
Tumblr media
Göz Suyu
Ulu Önde Atatürk’ ün emri ile faaliyet alınan bu kaynak, fiziki sorunlar ve çeşitli göz hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.  
Tumblr media
Memba
Suyun çıktığı kaynaktır. Su 62 - 65 derece, saniyede 35 litre olarak çıkmaktadır.
Tumblr media
Astım Buharı
Kaynaktan çıkan ve iyon yapısı incelenmiş buhar, nefes darlıkları, kan dolaşımı, astım ve solunum yolları hastalıklarına iyi gelmektedir.
Tumblr media
Mide Suyu
Çınar Otelin yanında büvet şeklindedir. Doğrudan kaynaktan gelmektedir. İnsanlar kaynak suyunu içerek şifa aramaktadırlar. Kronik gastrit nezlêvi bağırsak hastalıklarına, kolit kabızlık gibi hastalıklara iyi gelmektedir. Suyun bir başka özelliği de soğutularak maden suyu gibi içilmesidir. Her yıl milyonlarca insan bu kaynaklardan şifa bulmaktadır.
Tumblr media
Tarihi Sinema
19. asrın sonlarında yapılmış ve halen kullanılmaz haldedir. 1. derece tarihi eserdir. Türkiye'nin ilk sinema binalarından birisidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir süre restaurant (Park Restaurant) olarak hizmet vermiştir. Restorasyonu için projelerin çizimi bitmiş ve Bursa Kültür ve Tabiat varlıklarına Koruma Kurulundan onayı alınmıştır.
Tumblr media
Yaver Köşkü
Tesisimizde yer alan ve en çok ilgi çeken köşkler arasında yer almaktadır. Cumhuriyet dönemine ait olan köşk koruma altındadır.
Tumblr media
Sudüşen Şelalesi
Termal İlçesi Üvezpınar Köyü’nden 8 km uzaklıkta bulunan Sudüşen Şelalesi ve çevresi doğa tutkunlarına muhteşem bir şölen sunar. Şelaleye giden yol, rahat ve doğal bir yürüyüş parkurudur.
Yalova’nın değerli parçalarından biri olan Sudüşen Şelalesi, Termal ilçesinin sınırları içinde bulunmaktadır. Samanlı Dağları'nın kalbinde yer alan şalelerden birisidir.
Doğal bir güzelliğin tam ortasında sadece yanınızda bulunan önemli insanlarla eğlenceli vakitler geçirmek için fazlasıyla çekicidir.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Karaca Arboretumu
Ziyaret Saatleri: Cumartesi günleri 10:00 - 12:00 ve 13:00 - 17:00 saatleri arasında Karaca Arboretum: (226) 833 77 67
Gezi rehber eşliğinde 1,5 saat sürer
Karaca Arboretum, Yalova-Termal karayolu üzerinde, il merkezine 5 km mesafede Samanlı Köyü içerisinde yer almaktadır.
Arboretum, Latince kökene dayanan kelime anlamıyla 'Ağaç Evi' demektir. Arboretumların genel kuruluş amacı, orijini ve yaşları belli, çoğunluğu ağaç ve diğer odunsu bitki taksonlarından oluşan türleri bir araya getirip sergilemektir. Ağaç müzesi olarak da adlandırabileceğimiz arboretumlarda, büyük bir emek, özen ve özveri ile oluşturulan bu koleksiyonlar, bilimsel, eğitsel ve rekreatif alanlar olarak toplumun hizmetine sunulur.
Karaca Arboretum, Türkiye'nin bu amaçla oluşturulmuş ilk özel arboretumlarından biridir. Karaca Arboretum'un öncelikli amaçları arasında dünyamızdaki ağaç ve odunsu bitki türlerine, şartlar elverdiğince barınak olmak, bunların varlığını sürdürmesi için uğraş vermek, bir gen merkezi gibi çalışarak bunların üremesine ve uygun şartlarda yayılmasına olanak sağlamaktır. Tüm bunların yanı sıra Arboretum, ilk ve orta öğretimden üniversite düzeyine kadar tüm öğrencilere ve çevre halkına otsu ve odunsu bitkiler hakkında bilgi veren, onları yetişme alanlarında tanıtarak, çevre ve doğa sevgisi aşılayan ve en önemlisi koruma bilincinin gelişmesine katkıda bulunan bir merkezdir.
Yalova’da yer alan ve birçok bitki çeşidine ev sahipliği yapan Karaca Arboretumu, özellikle bitki bilimciler tarafından ilgi görse de şehre gelen turistlerin de dikkatini üzerine çekmeyi başaran noktaların başında geliyor.
Karaca Arboretumu, toplam 135.000 metrekarelik bir alanı kapsayan arboretum iris bahçeleri, bitki bahçeleri, bonsai bitki koleksiyonları ve gül bahçeleriyle çevrili… Bunların yanı sıra 5 bin odunsu bitki mevcuttur..
Hayrettin Karaca tarafından kurulan Karaca Arboretumu’nun içerisinde yine Hayrettin Karaca’ya ait bir yazlık köşk bulunuyor.
Karaca Arboretum Haziran 2004 de Uluslararası Dendroloji (Ağaç Bilimi) Cemiyeti tarafından bir ödüle layık görülmüş ve 27 Haziran 2004 de bu ödül Uluslararası Dendroloji Cemiyetinin Başkanı tarafından Karaca Arboretum da düzenlenen törenle Sn. Hayrettin KARACA’ya takdim edilmiştir. Bu ödül dünyada şimdiye kadar 14 Arboretum ya da Koleksiyon bahçesine verilmiştir. Karaca Arboretum da bu ödülü alan 15. Arboretum olmuştur.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Yürüyen Köşk
İşte “Ağacın dalını kesmeyin, köşkü kaydırın.” cümlesinin kurulduğu efsanevi yer. Evet, kulağa ilk başta bir efsane gibi gelse de, Atatürk tarafından bu emrin verildiği gerçektir ve hayata da geçirilmiştir. Bir ağacın dallarını kesmekle meşgul olan bahçıvanı gören Mustafa Kemal, bahçıvana neden böyle yaptığını sorar. Sebebinin ağacın dallarının köşkün duvarına dayandığını öğrenen lider, ağaca ve yeşile olan saygısının bir nişanesi olarak meşhur “Köşkü kaydırın.” emrini verir. Dönemin şartlarına göre oldukça ütopik bir istekmiş gibi görünmesine rağmen, bu emir uygulanır ve köşkün altına yerleştirilen raylar ile yaklaşık 5 metre kaydırılır.
Yalova’da bulunan Yürüyen Köşk, yapıldığı dönemde yaşanan hikâyesiyle ünlüdür. Yürüyen Köşk, Atatürk’ün isteği üzerine yapılmaya başlanmıştır.
Bunun üzerine Atatürk’ün isteği İstanbul Belediyesi’ne intikal eder. Sonrasında mühendis olan Ali Galip Alnar teknik elemanlarıyla Yalova’daki köşke gidip çalışmalara başlar. 1930 yılında çalışmalara başlanmış, köşkün çevresindeki toprak titizlikle kazılıp temeline kadar inilir. İstanbul’dan gelen tren rayları yine büyük bir titizlikle yerleştirilir. Sonrasında köşk 4.80 metre kadar kaydırılır. İşte Yürüyen Köşk’ün hikayesi böyle…
Atatürk’ün yaptırdığı ev, günümüzde Yalova Atatürk Köşkü olarak bilinse de, tarihinde yaşadığı olaydan dolayı Yürüyen Köşk olarak ünlenmiştir.
Köşk ve çınar ağacının hikâyesi şöyle:
Yalova’da o devirde bulunan Millet Çiftliği içinde 1929 yılında Atatürk’ün ikameti için mütevazı bir köşk yapılmış. Atatürk Yalova’ya 1936 yılındaki gelişinde Millet Çiftliği’ndeki köşkün pencerelerini zarar vereceği için yanındaki çınarın dalını kesileceğini öğrenmiş. Ağacın bir dalının bile kesilmesini istemeyen Atatürk köşkün ağaçtan uzaklaştırılmasını istemiş. Binanın temelleri açılıp ve temellerin altına zor ve çok yavaş ta olsa raylar döşenmiş. Bina rayların üzerinde doğuya doğru 4 m kaydırılmış. 11 Ağustos 1936 günü yapılan bu işlemi yanında bulunan kız kardeşi Makbule Hanım, Affet İnan, Yunus Nadi, Muhafız ve yakın arkadaşları izlemiş. Atatürk 11 Haziran 1937’de şahsına ait bütün taşınamaz mallar gibi bu köşkü de Türk Milletine bağışlamış. Diğer tüm köşkler gibi Yürüyen Köşk de halen müze olarak korunuyor. Atatürk’ün bir dalının bile kesilmesini istemediği Ulu Çınar ve yanındaki köşk, ağaç sevgisi ve çevre bilincinin de bir anıtı olarak ziyaretçilerini bekliyor. Yürüyen Köşk ‘Atatürk bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü’ arazisi içinde bulunuyor.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Kara Kilise
İlk yapıldığında Roma’ya ait bir su yapısı olan, Bizans döneminde ise kiliseye çevrilen Kara Kilise, Yalova’nın Çiftlikköy ilçesinde bulunmaktadır.
Sahil Mahallesi’nde yer alan yapı, il merkezine 3 kilometrelik bir mesafededir. Diğer kiliselerden farklı yönlere doğru uzanır. Yönü kuzey-güney eksenindedir.
Bölgede, antik liman ve su kemeri parçaları da görülebilmektedir.
Atatürk ve Yalova      
Tumblr media
Yalova’ yı ilk ziyareti:
Atatürk Yalova’yı ilk kez 19 Ağustos 1929 Pazartesi günü saat 16:00′da ziyaret etti ve halkın yoğun ilgisi ile karşılaştı. Kaplıcaları gezdi ve buranın iyileştirilmesi ile ilgili talimatlar verdi. Baltacı çiftliğine giderek buradaki göçmenlerin durumu ile ilgilendi. 20 Ağustos 1929′da tekrar Yalova’yı ziyaret eden Atatürk, 21 Ağustos’ta Yalova üzerinden Bursa’ya gitti.
29 Ağustos Cumartesi günü, Başbakan İsmet İnönü ile tekrar Yalova’ya geldi. Bundan sonra Yalova, artık Atatürk’ün yazlık çalışmalarını yaptığı, dinlendiği ve önemli kararlar aldığı bir yer oldu.
Yalova’yı tekrar yapılandırdı:
Atatürk Yalova’yı keşfinden hemen sonra (5 gün), yaklaşık 400 kadar sanatkarı (Demirci, Elektrikçi, marangoz, duvarcı) Yalova’ya getirtir ve şehrin ihyası için seferber eder. Termal Kurşunlu Banyo’nun onarımını yaptırır. Yalova Termal yolu düzeltilir, Samanlı ve Yalova dereleri temizlettirilir. Yalova’nın ilk imar planı Atatürk’ün direktifiyle yapılır.
0 notes
seyahatsihhat-blog · 7 years
Text
Şubat Ayı Rotası: Anadolu'nun Parlayan Yıldızı Eskişehir
Tumblr media
Nehrin kıyısındaki çimlere yayılmış, ellerindeki gitarlarla şarkı söyleyen bir arkadaş grubu. Hemen önlerinde, nehrin üzerinde yavaş yavaş süzülen gondollar. Yollarda bisikletli insanlar. Mutlu mesut geçinen genç nüfus. Sanatla yoğrulmuş bir atmosfer. Modern ve yemyeşil sokaklar. Herkes tarafından çok sevilen bir belediye başkanı. Hayır, burası Avrupa'da bir şehir değil. Ülkemizde, Anadolu'nun bağrında yer alıyor. Hani marşı da var; Es! Es! Es! Ki! Ki! Ki! Eski! Eski! Es! Evet, tam olarak Eskişehir'den bahsediyorduk.
Bir Avrupa şehrinde ne varsa bulabileceğiniz, oldukça modern, yüksek yaşam kalitesi ve kültürü ile yaşanılası bir memleket Eskişehir. Gittiğinizde hemen aklınızda şu soru belirecek; neden öğrenciliğimi bu şehirde yaşamadım? Çünkü aynı soru bizim de aklımızı uzunca bir süre meşgul etti. Eskişehir sakinlerinin yaşadıkları şehre olan bağlılıkları, şimdi daha bir oturdu kafamızda. Bir hafta sonuna sığdırabileceğiniz Eskişehir'i şubat ayının rotası olarak seçtik ve sizler için harika bir Eskişehir gezi planı hazırladık.
Eskişehir Kaç Günde Gezilir?
Tumblr media
Seyahat planınızı çizmeden önce, bu soruya yanıt bulmakta fayda var. Biz bir hafta sonuna sığdırabileceğinizi söylemiştik. Evet, sığdırabilirsiniz de. Ama 4 gün de ayırsanız kesinlikle sıkılmayacağınızı garanti edebiliriz. Küçük bir şehirmiş ve gezilecek/yapılacak çok fazla şeyi yokmuş gibi görünse de, aslında hiç de öyle bir durum söz konusu değil. Genellikle hafta sonu rotası olarak tercih edildiğinden 2 günde keşfedebiliyorsunuz. Ama daha bir köşe bucaklara inmek, biraz Eskişehirli gibi yaşamak istiyorsanız, o halde fazladan 1 ya da 2 gün daha eklemenizde yarar var.
Eskişehir'e Nasıl Gidilir?
Tumblr media
Hayatımıza hızlı tren girdiğinden beri Eskişehir'e gitmek daha da kolay bir hale geldi. Çünkü çoğu trenin güzergahı içinde Eskişehir de yer aldığından en kolay ve en az maliyetli ulaşım aracının tren olduğunu düşünüyoruz. Ankara-Eskişehir arası 1 saat 35 dakika, İstanbul-Eskişehir arası 1 saat 40 dakika, İzmir-Eskişehir arası ise 12 saat sürüyor trenle.
Bir diğer alternatif de otobüs. Hemen hemen her şehirden Eskişehir'e otobüsle ulaşabilirsiniz. Çoğu otobüs firması Eskişehir'e sefer düzenliyor zira. İstanbul-Eskişehir arası 5-5 buçuk saat, Ankara-Eskişehir arası 2-2 buçuk saat, Bursa-Eskişehir arası ise 2-3 saat sürüyor otobüsle. Otogardan Eskişehir Merkez'e ise tramvay, otobüs ya da taksi ile ulaşım sağlayabilmek mümkün.
Dilerseniz kendi aracınızı da tercih edebilirsiniz. İstanbul-Eskişehir arası 280 km ve yaklaşık 4 saat 26 dakika, Bursa-Eskişehir arası 153 km ve yaklaşık 2 saat 11 dakika, Ankara-Eskişehir arası ise 233 km ve yaklaşık 2 saat 35 dakika sürüyor arabayla.
Eskişehir'de Nerede Kalınır?
Tumblr media
Eskişehir'de konaklama yapabileceğiniz çok sayıda alternatif mevcut. Her bütçeye uygun bir otel ya da pansiyon bulabilirsiniz. Bizim önerimiz Eskişehir Merkez otelleri arasından bir seçim yapmanız yönünde olacak. Bunun dışında Odunpazarı otellerini de mercek altına alabilirsiniz. Şehir merkezinde konaklamak, pek çok yere rahat ulaşım sağlayabileceğinizden dolayı daha avantajlı bize kalırsa. Eskişehir otellerinin çoğu açık büfe kahvaltı servisi sunuyor ve dekorasyon olarak da göze hitap etmesini biliyorlar. Sitemiz üzerinde yer alan Eskişehir otellerini, Eskişehir butik otellerini ve Eskişehir apartlarını inceleyebilir, fiyat karşılaştırmaları yapabilir ve yorumları mercek altına alarak seçiminizi yapabilirsiniz.
Eskişehir'de Gezilecek Yerler
Tumblr media
Eskişehir'de gezip görmeniz gereken birçok müze, bölge, park ve tarihi yapı mevcut. Seyahatinize ayırdığınız zamana göre bir ayıklama yapabilirsiniz. Biz sizler için "görmeden dönmeyin" kategorisinde bulunabilecek mekanlara yer verdik. Eskişehir'de gezilecek yerlerin başında kesinlikle Odunpazarı ve Odunpazarı Evleri geliyor. Burası şehrin en turistik noktası olarak biliniyor ve baş özelliği ise sahip olduğu Türk mimarisi. Eski ve otantik dokusu ile Odunpazarı sizi gerçekten büyüleyecek ve bir bakmışsınız 1 tam gününüzün çoğunu burada harcamışsınız. Odunpazarı'nda ise; Eskişehir Kurtuluş Müzesi, Cumhuriyet Tarihi Müzesi, Atlıhan El Sanatları Çarşısı, Kurşunlu Camii ve Külliyesi, Osmanlı Evi mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Küçük bir bilgilendirme yapalım; araçla gelecek olanları büyük bir park sıkıntısı bekliyor olacak. Gözlemlediğimiz kadarıyla arabalar külliyenin hemen yanındaki ana caddeye park ediliyor.
Tumblr media
Eskişehir'de görülmesi gereken noktalardan biri de Eskişehir Balmumu Heykel Müzesi. İngiltere'nin Madame Tussauds Müzesi'nin tıpkısının aynısı. Tek fark, buradaki heykellerin hepsinde de Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşer'in el emeği var. Atatürk, Obama, Einstein, çok sayıda sanatçı ve sporcunun balmumu heykelleri ile selfie çekebilirsiniz. Burası Eskişehir'in en keyifli müzelerinden biri bize kalırsa. Pazartesi hariç 10:00-12:00 ve 14:00-17:00 saatleri arasında müzeyi ziyaret edebilirsiniz. Ancak hafta sonu, turların da etkisiyle aşırı derecede sıra oluyor. Mümkünse hafta içi gezmenizi tavsiye ederiz. Bu arada, müzenin gelirinin kız çocukların ve engelli çocukların eğitimi için kullanıldığını da hatırlatmak isteriz.
Tumblr media
Bir diğer gezi noktası ise Porsuk Çayı ve Adalar Bölgesi. Eskişehir neden Avrupa şehirlerine benzetiliyor diye merak ediyorsanız, cevabı burada bulabilirsiniz. Adalar Bölgesi, üniversite gençlerinin sürekli takıldıkları, çimlere yayılıp şarkılar söyledikleri, bambaşka atmosferi olan bir yer. Ortasından geçen Porsuk Çayı'nın etrafında ise çok sayıda kafe bulunuyor. Eğlenceli bir kalabalığın yer aldığı bu bölgeye uğramadan Eskişehir'den dönmeyin deriz.
Tumblr media
Türkiye'nin ilk ve tek yerli üretim otomobili olan Devrim Otomobili'ni de kesinlikle görmeniz gerekiyor bizce. Ne yazık ki seri üretime geçemeyen ve yalnızca 4 adet üretilebilen Devrim Otomobili, Türkiye için bir hayalin gerçeğe dönüşmesini temsil ediyor aslında. Tepeden tırnağa Türk yapımı olan Devrim Otomobili, Tülomsaş Fabrikası'nın bahçesinde sergileniyor. Kendisine uğrayıp bir merhaba demelisiniz.
Tumblr media
Bizleri derinlemesine çocukluğumuza indiren Sazova Parkı, bize göre Eskişehir'in en kıskanılası parklarından biri. Devasa bir şehir parkı olan Sazova, istisnasız görülmesi ve vaktiniz varsa uzun uzun keşfetmeniz gereken bir park. Bilim, Sanat ve Kültür Parkı olarak da anılan Sazova Parkı içerisinde Sabancı Uzay Evi, Eti Sualtı Müzesi, Masal Şatosu ve Korsan Gemisi gibi pek çok farklı bölüm var. Aynı zamanda kafeler, yemek stantları ve büyük bir gölete de ev sahipliği yapıyor. Parkın içerisine hala daha yeni bölümler eklenmeye devam ediliyor bu arada.
Tumblr media
Deniz olmayan şehirde plaj olur mu demeyin, oluyormuş. Bunun en büyük kanıtı da Kentpark'ta mevcut. İçerisinde yapay bir plaj barındıran Kentpark, Eskişehir'i ayrıcalıklı kılan yerlerden biri olduğu için, vaktiniz yoksa bile kısa da olsa uğramanız gereken bir yer.
Tumblr media
Eskişehir'e fazladan 1 gün daha ayırma sebebi olarak Frig Vadisi'ni gösterebiliriz. Eskişehir-Kütahya-Afyon arasında bulunan Frig Vadisi, 3000 yıllık koskocaman tarihi bir geçmişe sahip. Frigyalıların kayalara oyduğu evler, kaleler, anıtlar ciddi anlamda hayranlık uyandırıyor. Burası gerçekten de enteresan bir coğrafyaya ve atmosfere sahip. Doğa ve tarih eşsiz bir şekilde bütünleşmiş Frig Vadisi'nde. Eskişehir'e yaklaşık 1 saat mesafede bulunan Frig Vadisi, bisiklet sürmek ve kamp yapmak için oldukça uygun.
Tumblr media
Gelmişken pek kimsenin keşfetmediği müthiş bir tarihi yapılı ile de buluşturmak isteriz sizleri; Midas Anıtı. Eskişehir'in Seyitgazi ilçe sınırları içerisinde yer alan Midas Anıtı, M.Ö. 550 yılına tarihleniyor. Frigya sanatının önemli bir örneği olan Midas Anıtı, efsanevi Kral Midas'ın mezarı olarak biliniyordu ancak bu bilginin gerçek olmadığı tespit edildi ve aslında Tanrıça Kibele için inşa edilmiş bir tapınak olduğu anlaşıldı. Yüksekliği yaklaşık 20 metre olan anıt, yazın güneş ışıklarının yüzeyine vurmasıyla kıpkırmızı bir hale bürünüyor.
Eskişehir'de Nerede, Ne Yenir, Nerelerde Takılınır?
Tumblr media
Eskişehir'deyseniz mutlaka Çibörek'in tadına bakmalısınız. Eskişehir'in en ünlü çibörekçisi Papağan Çibörek. Bununla birlikte Eskişehir Mutfağı Çibörek Evi, Kırım Tatar Kültür Evi ve Alpu Çibörek de, Eskişehir'de Çibörek yiyebileceğiniz diğer noktalar.
Tumblr media
Ağzınızda havai fişekler patlatacak bir lezzetle tanıştıralım sizleri; Balaban Kebap. Pide, köfte, tereyağı, sos, yoğurt ve ızgara biber-domatesten meydana gelen Balaban kebabı, mutlaka tatmanız gereken bir lezzet. Fahrettin Usta Kebap Salonu, Abdüsselam Balaban Kebap ve Es Balaban Kebap, bu lezzeti deneyimleyebileceğiniz yerler.
Tumblr media
Eskişehir'e özgü bir lezzet olan Met Helvası da denemeniz gereken bir diğer lezzet. Tereyağı aromalı bir tatlı olan met helvasını Tanınmış Helvacı'da deneyebilirsiniz. Yalnız burası günlük ve taze ürünler sattığından, akşama pek kalmıyor. Met helvası dışında cevizli yaz helvası ile nuga helvası da denemeye değer.
Tumblr media
Bir Eskişehir klasiği; ayaküstü Boza içmek. Madem şubat ayında Eskişehir'e geldik, o zaman kışın favori içeceklerinden biri olan bozanın da tadına bakmak lazım. Kara Kedi Bozacısı tavsiye edebileceğimiz mekanlardan biri. Boza sevmiyorsanız bile fikrinizin değişeceğine adımız kadar eminiz.
Tumblr media
Eskişehir'in 3. nesil kahvecileri de bir hayli meşhur. Girdiğinizde çıkmak istemeyeceğiniz kitapçı ve kahveciler, size şehrin ruhunu tam anlamıyla yaşatacak mekanlar. Varuna Gezgin Cafe del Mundo; 10 yılda 145 ülke gezen kurucuları, tecrübelerini ve farklı ülkelerin kültürlerini paylaşmak adına bu kafeyi açmışlar. Türkçe anlamı "Dünya Kafe" olan kafenin muhteşem bir atmosferi olduğunu söylememize gerek yok herhalde. Eskişehir Kitapçısı; 3. nesil kahveci dediğimiz türün babası bu mekan aslında. Kitapseverler mutlaka ziyaret etmeli. Pikaptan çalan müzikler ve düzenlenen şiir geceleri de cabası. Hey Joe Coffe Co; Burası da 3. nesil kahvecilerden biri Eskişehir'de. Burada bir kahveden çok daha fazlasını bulacağınızı garanti ediyoruz. İçerideki ortam ve atmosfer gerçekten de şahane.
Eskişehir Gece Hayatı
Tumblr media
Ülkemizin en eğlenceli gece hayatına ev sahipliği yapan şehirlerden biri Eskişehir. Özellikle Eskişehir Barlar Sokağı'nda şarap evlerinden publara kadar çok sayıda mekan yer alıyor. Canlı müzik yapan başarılı grupların sahne aldığı mekanlar da mevcut. Sıkı bir eğlence için Eskişehir Barlar Sokağı'na mutlaka uğramalısınız.
Eskişehir'den Ne Alınır?
Tumblr media
Bilindiği gibi Eskişehir, öğrenci şehri olarak nitelendiriliyor ve dolayısıyla hayat hiç de pahalı değil. Eskişehir'e geldiğiniz zaman lületaşından yapılan eşyalar, en iyi hediye alternatiflerinden biri. Özellikle lületaşından yapılan pipolar son derece popüler. Cam işlemeler ve met helva da kendiniz ve sevdikleriniz için alabileceğiniz diğer hediye alternatifleri. Odunpazarı'nda bulunan Atlıhan El Sanatları Çarşısı'nda da çok sayıda hediyelik eşya bulabilirsiniz.
0 notes