Tumgik
#Göz Suyu
huseyinozdemirerk · 2 years
Text
"Mantar, ekip dikmeden kendiliğinden biten bir bitkidir, suyu ise göz hastalığına karşı şifâdır"
0 notes
kamtarir · 2 months
Text
Ey Rabbim huzurunda akıttığım göz yaşlarımın şifama can suyu olmasını isterim
112 notes · View notes
tipitip213 · 11 days
Text
ESiMIN iKINCi KARISIYDIM.
7 yildan beri evliydim. Bir tane kizim var 5 yasinda ve bir de üvey oglum var mehmet. Yil 1997 idi.
Üvey oglum mehmet henüz 14 yasinda idi. Onun büyüdügünü anlayabiliyordum. Aslinda hiçbir
zaman üvey ocuk muamelesi yapamamistim. Onu da kendi ocugum gibi büyütmüstüm. Ben
evlendigimde henüz 7 yasinda idi. Mehmet ince zayif ama uzun yakisikh bir çocuktu. Babasina
çekmisti. Bir nisan ay idi erken kalkmis çocuklar okula yolladiktan sonra evde temizlige
koyulmustum. Mehmetin odasim mehmet hakkinda yeni seyler ögrendim. Mehmet mastürbasyon
yapiyordu ve önce eski bir havlu buldum üzerine bosalmisti. Daha yataginin altinda benim eski bir çift siyah külotumu bulmustum. Siyah külotlarimin zerinde onun kurumus ve beyaz lekeler
birakmis spermlerini gördüm. Aslinda mastürbasyon yapmas bana normal gelmisti. Ergenlik çagina Girmis her ocuk bunu yapiyordu. Ama külotlarmin orda olmasi bu beni rahatsiz etmisti. Yatagin
üzerine oturdum ve neler bildigim ile ilgili düsünmeye basladim.
Takintisi neydi ben mi yoksa siradan bir durum muydu ama bildigim tek sey muhafazakar kocamin bunu duymamasi gerektigiydi. Mehmeti öldürebilirdi. O an için buldugum her seyi oldugu gibi
yerine birakmak oldu. Mehmeti göz hapsine almaya karar verdim. Takip eden günlerde buldugum külotlar düsünüyordum. Ama her nedense onlarin kayip oldugunu hatirlamiyordum. Günlerce onun
gizli deposunu düsünmekten kendimi alamadim. Söylemeliyim ki aklimdan çikaramiyordum bunu.
Kocam ise bu saplantilardan en karl ikan kisi olmustu. Onunla haftada en az 4 aksam sevisiyorduk.
Aslinda kocam biraz sikayet eder durumdaydi bu kadar fazla seks yapmaktan. Sonunda mayis ayinin sonarina dogru bir seyler denemeye karar verdim. Normalde is amasirlarimi pazardan alirdim.
Ama o gün bir t-shopa gittim. Yeni ve oldukça seksi tülden yapilma kimizi külot ve sutyen ile iki gift pembe ipekli külot aldim. Genellikle evi içinde de tesettürlü olarak dolanirdim. O gün mehmetin
derslerine yardime olacaktim. Yeni almis oldugum kimizi saten esarbimi basima bagladim ama altinda salarmin bir kismi görünüyordu. Ve giydigim beyaz gömlegimin üstten bir dügmesini de
açmistim. Altimda ise beyaz ince sifon etegim vardi. Beyaz sifon etegin altinda yeni aldigim kirmizi tülden külot ve sutyenimi giymistim. Ve kimizi camasirlarim kendini belli ediyordu. Mehmetin
yanina oturdum. Biraz teshircilik yapmak istiyordum. Ve onun yeni aldigim amasirlar görmesini
istiyordum. Mehmet ders galsirken göz ucu ile bana bakiyordu. Bazen de kalemini veya bir baska seyi yere düsürüyordu. Egildikçe masanin altindan bana baktigina emindim.
Ertesi gün mehmet okula gittikten sonra odasina gidip yataginin altini kontrol ettim. Evet yine külotlarm spermleri ile vick vick islakti. Oturdum ve anladim ki üvey oglum benim vücudumdan
hoslaniyordu. Ögleden sonra mehmetin okuldan gelmesini bekledim. Salonda oturuyordu. Bende
yere uzanmis televizyon seyrediyordum. Sonra yerleri süpürmek için elektrik süpürgesini almaya
gittim. Gözlerinin üzerimde oldugunu hissedebiliyordum. Salonda uzandig yerin sagini süpürürken
giydigim etegin altini daha iyi görebilecekti. Bugün içime amimin suyu ile spislak olan düz sade
beyaz külotumu giymistim. Ve sutyenim de yoktu altimda. Gögüslerim hala iri ve tas gibiydi.
Dikkatlice bakarsa kahverengi gögüs uglarmi beyaz gömlegimin altindan görebilirdi. Bana bakiyor
ben ise hiçbir sey olmamis gibi isime devam edip ona frikikler veriyordum. Önünde bir kabarklik belimeye baslamist. Etrafinda dönerek kalkmis sikini saklamaya calistyordu. Odadan çiktiktan
sonra mehmette salondan ayrilip kapisin kapatarak kendi odasina gitti. Sonraki günlerde sadece mehmet evde iken daha serbest giyinmeye basladim tabi asinya kaçmadan. Bu arada ufak kazalarda yapiyordum. Basimdan esarbin yere düsüp saçlarmin görünmesi. Banyodan ilk kez bornozla disar
çikmak gibi. Giyinirken yatak odamizin kapisin açik birakiyordum. Söylemeye gerek yok tabi ki
mehmet istisnasiz 4 ten fazla mastürbasyon yapiyordu günde. Okullarin kapanmasina 2 hafta kala
kocam mehmetin yazin calismas için bir tandiginin yanina vermek istiyordu. Ben ise henüz yaginin ufak oldugunu söyledim. Ilaveten baska bir planim daha vardi. Esim isi geregi 2 gün içinde 1 ayligina sehir disina ikacakti. Bende planimi uygulamaya basladim. Esimin gitmeden önceki son
gecesi kocamla sevismeye basladik. O gece her zamankinden daha fazla ses çikarmistim. Kocam beni susturmaya calisiyordu ama çok azmistim. O gece 3 kere orgazm oldum. Eminim mehmet o gece uyumamis hatta gozünü bile kirpmamistir. Sabah saat 6da kocam evden ayrildi. Bende yataktan kalkip mehmetin yanina gittim. Bugün okulun son günüydü. Saçlarim açikti. Mehmet bana bir bakis atti. Kahvalti da ona eger bugün sinifi geçerse bir sürprizim oldugumu söyledim. Sabah boyunca
yaptiklarmin ne kadar üzücü oldugunu düsünmekle ve onu gelisine hazilanmakla geçti. Banyo
yapip agda yapip amimdaki killar kestim. Salondaki kanepede oturuyordum. Saat 1310 gibi eve Gelmesi ile kaygilarimdan kurtuldum. Yavasça ayaga kalktim. Ustümde bulunan pembe bornozun
kusagini actim ve yere biraktim. Üzerimde sadece jartiyerim çoraplarim tanga külotum vardi.
61 notes · View notes
mcanylm34 · 7 months
Text
Niçin kazıyorlar araziyi? Kimin üstüne atıyorlar kürek kürek toprağı? Tam takır kuru bakır iliklerim. Raylarca uzayıp gidiyor içimin ıstırabı.
Dağlara bağırsam geri dönmüyor sesim. Denizlere haykırsam enginlerde kilitlenip kalıyor hüznüm. “Erkeler ağlamaz.” diyor; etrafımda kümelenen kuru kalabalık. “Dört göz, bir evlat içindir”. Bırakın da ağlayayım ey eşrefi mahlûkat. Ben bir babayım.
“Ölenler ölümü bilmez, ölüm kalanlar içindir.” diye yazdırdım mezar taşına. Göğsümde kuruyan ırmaklar, alnımda dalsız budaksız ağaçlar. Yokluğun, can evimi oyup bitiren kurt. Gurbette göçebe kuş, mühürlü yalnızlığım. Kırk beş yaşından sonra ölümünle büyüdüm oğul.
Üç aylıktın anneni kaybettiğimizde. Kilitlenip kaldığım girdaptan yumuk ellerin çekip çıkardı beni. Kalbimin en savunmasız olduğu zamanlarda gülüşünle güçlendim hayata karşı. Tenine dokununca sıyrılıp gitti hüznüm ünlemsiz öykülere. Sen büyüdün, ben küçüldüm. Ben büyüdüm, sen küçüldün dalgalar arasında.
Annen bizim kadar şanslı değildi. Her ne kadar üçümüz de sağ olarak çıkarıldıysak da enkazın altından, yirmi iki saat ancak direnebildi yorgun bedeni ölümün kandiline. Hadi, o beni sana, seni bana emanet edip gitti; sen beni kimlere emanet edip de gittin evlat?
Ay karaydı, yıldız karaydı. Yeryüzü kapkaraydı o gece. Ardı ardınca devrilen duvarların altında kar ayazı bir soğuk işliyordu iliklerimize. Ölümün soğuk yüzünü taşıyordu toz toprak ensemize. Ağlıyordun, duyuyordum. Yanına gelmek istiyor, kımıldayamıyordum. İnce bir ses duyuyordum derinlerden. “Ninni yavrum, ninni yavrum.“ Ölmekte olan bir annenin dudaklarından.
Tıpkı annene benziyordu gözlerin. Onunkiler gibi iri ve simsiyah. Onunkiler gibi kıvırcık ve kahverengiydi saçların. İkinizin de yanağınızda gül bahçesi gamzeler açardı gülünce. Onun kadar güçlü, onun kadar inatçıydın hayata karşı. Turkuazı çok severdi. Sen turkuaz renginde alırdın bütün oyuncaklarını.
Ortaokul, lise... Uzayan yıllar ve üniversiteden mezun olacaktın. Kepini havaya fırlatırken fotoğraflarını çekecektim. Oysa… İlkokul sıralarında asılı kaldı sırtındaki mezuniyet cübbesi. Sözüm vardı annene. İnşaat mühendisi olacaktın. İnşaat mühendisi olacak, kolonları yıkılmayan evlerin temelini sen attıracaktın.
Oltalarımız sırtımızda balığa gidecektik. Fenerbahçe maçlarını izlerken tezahüratta bulunacaktık tribünlerden. Kuşlar gibi göklerde süzülecektik uçurtma uçururken. Mırıl mırıl söylenecektim satrançta sana bilerek çoban matıyla yenilirken. Ata binecek, ok atmayı öğrenecektik sonsuzluğu nişan alırken.
Artık sevmiyorum sonbaharı. Sevmiyorum eylül ayını. Cumartesi günlerini, saat on bir otuz yedileri… Paramparça ettim o turkuaz yağmurluğu. Ne çok isterdim. Eylül ayının cumartesi sabahı sana yağmurluk alabilmek için alış verişe gitmemiş olmamızı. Alış veriş sonrası yanımızdan geçen düğün konvoyundaki maganda kurşunuyla senin değil de benim kurşunlanmamı…
Kiracısıymışız meğer parkların, sokakların. Kiracısıymışız gökyüzünün, ağaçların. Daha iki gün öncesine kadar düşlerimiz vardı. Hayata başkaldıran umutlarımız vardı. Sen ilk maaşını alacaktın. Yaptıramadığımız mezar taşını yaptıracaktık annenin. Sen değil, sağ yanına ben yatacaktım Zahide’nin evlat.
Yıkık, dökük, sönük bir harabeyim başucunuzda artık. Misafirliğimin bitmesini beklerken toprak kokunuzu buram buram içime çekmek. Sabrın manası tam da bu olsa gerek. Kulağımda ölüm çığlıkları, gözlerimde ezberlediğim bir yağmur dalgası. Sağ yanım yıkık kolonlar altında ezik. Sol yanım cani bir magandanın kurşunuyla yaralı.
Bir ihtimal hafifler mi acım? Sanmam. Seni katleden vicdansız bulunup tutuklanırsa söner mi öfkem? Bilmem. Oyuncaklarını sevsem, yorganını üstüme sersem diner mi hasretin, emin değilim. Kovaya sığan okyanus, göz pınarlarım. “Ağaran baş, ağlayan göz gizlenmez.” Bu adamı susturmayın.
Güçlüdür diyorlar babalar. Tok açın halinden anlamaz. Evlat acısı bilmezler. Cesur ve iradeli olurmuş erkekler hüzün baş gösterince. "Deve suyu bağıra bağıra geçer.” dostlar. Aklıselim bulunurmuş yiğitler. “Acılı başta akıl olmaz." efendiler! Yosun kayaya sarılmayıversin bir kere. Bitirir yavuzluğunu. Varlığını imha eder.
Şurası var ya şurası... Elemin gelip de taht kurduğu yer. Kalbimin her atışında yer bitirir beni bu keder. Ölüm iki uçlu bir hançer. Oydukça oyar, göğsümü deler. Gönlüm, yanardağ içindeki ateşi özetler. Canımdan can kopararak bedenimden seni kestiler. Tellal olmuş, haykırır özlem, gövdemi çarmığa çiviler.
Evladın ayağı taşa değse babanın bağrı kan ağlar. Kaybetmişse evladını bir baba herkül olsa da iki göz iki çeşme ağlar. Dokunma bana insanoğlu! Evladı olmayınca bir baba neye yarar?
Tumblr media
151 notes · View notes
kizilelma035 · 2 months
Text
Tumblr media
Ya Rabbi!
Bu ümmet 5 kuruş etmez,
Bu ümmet bitmiş tükenmiş,
Bu ümmet kör ve sağır olmuş
Bu ümmet korkak, pısırık, uyuşuk,bu ümmet 'ümmetliği' unutmuş,bu ümmet senden daha çok düşmanlarından korkuyor,
Bunları görüyorsun Ya Rabbi.
Bu ümmetin insafına, izanına mazlumları, biçareleri, kimsesizleri, masum çocukları bırakma Allah'ım.
Bu ümmetten kimseye fayda gelmez Allah'ım, bunu sende biliyor ve görüyorsun.
Onun için mazlumlara, sabi çocuklara, gariplere, kimsesizlere sen katından yardım gönder ya Rabbi!
Mazlum ölüsü saymaktan, bunu haber olarak vermekten başka yaptığımız hiç bir şey yok.
Yardım göndereceğiz güvenebileceğimiz, yardımlarınızı mazlum diyarlarına ulaştırabilecek olduğundan emin olduğumuz bir kurumumuz bile yok ya Rabbi,
Her şey sana ayan, herşeyi görüyor ve biliyorsun,
bizi yok say,
mazlumları, biçareleri tek başına kabul et ve onlara kendi katından imdat eyle Allah'ım.
Görünmez orduların vardır, her şeyi anında yok edecek felaketlerin, musibetlerin var biliyoruz, zalimlerin, merhametsizlerin üzerine onlardan gönder Allah'ım.
Gönder ki bu zulümler, bu insanlık dışı vahşetler dursun Allah'ım.
Sana dua edecek yüz de yok bizde ama, kapından başka gidecek yerimiz de yok ki,
Yegane güç ve kudret sahibi sensin Allah'ım, her şeyi şu mübarek gecenin yüzü suyu hürmetine sana havale ediyoruz, kan ve göz yaşı görmekten usandık gereğini sana arz ediyoruz, kabul eyle ya Rabbi.
65 notes · View notes
papatya-guzeli · 2 months
Text
Tumblr media
✅ *Orucu pozan və pozmayan səbəblər* ✅
💦 *Orucu pozan səbəblər:*
👉🏻 Yemək-içmək,
👉🏻 Oruc vaxtı cinsi əlaqədə olmaq,
👉🏻 Qəsdən qusmaq,
👉🏻 Şəhvətlə qəsdən məni (sperma) ifraz etmək,
👉🏻 Qadınlarda heyz və nifas qanının gəlməsi,
👉🏻 Bədəni qüvvətləndirən və qidalandırıcı iynələr,
👉🏻 Siqaret çəkmək,
*Qeyd:* Hicamə etdirməyi çalışıb iftardan sonra etmək məsləhətdir. Çünki, bunda bədəni zəiflətmək və oruca taqətsizlik yaratma vardır.
💦 *Orucu pozmayan səbəblər:*
👉🏻 Çimmək (ağız, burun və qulaqdan su getməməsinə diqqət etmək şərtilə)
👉🏻 Ətirlənmək,
👉🏻 Sürmə çəkmək,
👉🏻 Xına və ya makyajdan istifadə etmək,
👉🏻 Ağız suyunu udmaq,
👉🏻 Boğaza astma əleyhinə (oksigen spreyi) sprey vurulması,
👉🏻 Suyu udmadan ağızı yaxalamaq və ya sərinləmək məqsədilə ağızı yaxalamaq, qarqara etmək,
👉🏻 Misvakdan istifadə etmək və ya dişləri fırçalamaq,
👉🏻 Analiz üçün qan vermək,
👉🏻 Yuxuda ikən ehtilam (ixtiyarı olmadan məni gəlməsi) olmaq,
👉🏻 Unudaraq yeyib içmək; kim unudub yeyib içərsə, xatırladığı zaman dərhal yeməyi-içməyi tərk edib orucuna davam etməlidir.
👉🏻 Öpmək,
👉🏻 Üzmək (bir şərtlə ki, daxilə su getməsin)
👉🏻 (Yemək bişirən şəxsin) Yeməyi udmadan dadına baxması,
👉🏻 Diş çıxartdırmaq, (qanı udmamaq şərtilə)
👉🏻 Göz, qulaq, burun damcıları, (burun damcısının istifadəsində boğaza getməməsinə diqqət etmək lazımdır, lakin, səhih olana görə qidalandırıcı olmadığı üçün orucu pozmur)
👉🏻 İynələrdən: keyləşdirici iynələr icazəlidir. (Uzun müddət keyləşdirici iynələrin isə başqa vaxt istifadə edilməsi məsləhətdir) Qidalandırıcı, qüvvətləndirici olmayan iynələr də icazəlidir. Həmçinin, pensilin, insulin və s. iynələr də icazəlidir.
👉🏻 Bəlğəm; özündən asılı olmadan udularsa, yəni, birbaşa mədəyə gedərsə.
👉🏻Mədədən analiz götürmək, müayinə üçün mədə boşluğuna cihaz daxil edilməsi,
👉🏻 Bədənə oksigen qazı verilməsi və s.
💦 *Orucun savabını azaldan əməllər:*
👉🏻Qeybət, nəmmamlıq, söyüş söymək, yalan danışmaq, yalan şahidlik və s. bir çox dildən edilən günahlar; bəzi alimlər demişlər ki, əgər insan bu əməllərə heç fikir verməz və çəkinməzsə, bu əməllər orucun savabını üstələyə də bilər. Ona görə də insan bu mübarək ayda (sonra da) dilini və əzalarını günahlardan qorumağa çalışmalıdır.
#cennetiistiyorsak
54 notes · View notes
master1wayne · 8 months
Text
Gençlik Öfkesi S1 - B12.1
BÖLÜM 12.1 [İŞE KOYULMAK]
Annemin yatak odasından çıktıktan sonra, hemen kendi odama geçtim ve birazcık film izlemek istediğimden dolayı, bilgisayarı açtım.
Biraz uğraştıktan sonra eski ama güzel bir film buldum. Açmadan önce, aklıma mutfaktan bir kaç atıştırmalık almak geldi.
Koltuktan kalktım ve mutfağa inmek için, merdiven basamaklarından aşağı doğru indim. Mutfaktan içeri girdiğimde, hemen dipteki dolabı açtım ve bir kaç bir şey aldım.
Mutfaktan çıkınca kapıyı da kapattığım gibi, tekrar kendi odama döndüm ve koltuğa oturup, filmi başlattım.
[Saat 1.30 olmuştu]
Tamam bu kadar film izlemek yeter de artar "esneme sesi" biraz kalkayım da ayaklarım açılsın. Biraz ayağa kalktım ve yürümeye başladım.
Odanın içinde yürürken, koridordan topuklu ayakkabı sesleri gelmeye başlamıştı. Kapıyı açtığımda, ikisi de durdu ve suratıma avel gibi baktı.
An: O-oğlum nasılsın?
Ay: Aynen Aras nasılsın?
“Ben iyiyim siz nasılsınız?”
An/Ay: Biz de iyiyiz!
“Tamam. Çekilmek gibi bir niyetiniz var mı acaba?”
İkisi de çekildi ve aralarından geçerek aşağa indim ve mutfağa girdim. Odadan çıkmadan önce aldığım çöpleri, hemen çöp kutusuna attım. Biraz boğazım rahatlasın diye de dolabı açtım ve portakal aldım.
Soğuk bir portakal suyu içtikten sonra, diğer dolapta duran vitamin haplarımı da yutup odama çıktım.
Odama girmeden önce, içimden planı devreye sokmak için iyi bir vakit olduğunu düşündüm ve Ayla'nın kapısının önüne, sessizce yürüdüm.
Kapının önüne geldiğimde içeriden şarkı sesi geliyordu fakat zamanında babam evi yaptırırken ses yalıtımına çok önem verdiği için, iç kısmı iyiydi.
[Yavaşça kapıyı açtım]
Odanın kapısını açtığımda, içeride "I wanna be yours" isimli parça son ses çalıyordu. En azından şarkı zevki güzelmiş, iyi seçimin varmış ablam.
Yavaşça arkasından yaklaştığımda, kendisi camdan dışarıyı izliyordu. Elimi omzuna attım ve diğer elimle de saçını okşamaya başladım.
Omzuna attığım elimin üstüne elini attı ve kafasını bana doğru çevirip, gözlerimin içine içten ve sıcak bir şekilde baktı.
Ay: (Heyecanla) Araasss!
“Şşh”
Ayağa kalktı ve hemen bana sarıldı.
Ben de, ellerimi direk yumuşacık olan kalçasına attım ve koca götünü elimle, sıkıca okşamaya başladım.
Ayla kafasını geri çekti ve dudağımı öpmeye başladı. Etli dudakları, dudaklarıma değerken dilini ağzıma sokuyordu. Ben de dilimi dolaştırdım.
Yavaşça ellerimi dar ve meme uçlarını gösteren, kırmızı tişörtün kenarlarına attım ve çekerek çıkarmaya başladım.
Tişörtü çıkarttığım esnada. Dar tişörtün altından memeleri, güzelce özgürlüğüne kavuşmuş bir biçimde sallanarak kendini aşağı bıraktı.
Orospu ablamın dudaklarını öperken, elimi koca memelerine attım. Yavaşça uçlarını sıkarak avuçlarıma aldım.
Bu esnada, kendisi ellerimin üstüne elini attı ve beni yatağa doğru iktirdi.
Ne olacak diye beklerken, önümde eğildi. Elini eşoftmanımın kenarına attı, çıkardı ve arka tarafa fırlattı.
Elini boxerımın üstüne uzattı ve sikimi ilk baş uzun tırnaklı elleriyle okşadı. Okşarken yutkunuyor, sikimi kavrayıp boxerın üstünden öpüc��kler konduruyordu.
Kafasını yaklaştırdı ve burnunu sikime sürterek, aynı köpekler gibi koklamaya başladı.
Ay: Mmh! Müthiş kokuyor, kokusu kadar tadı güzel mi acaba?
“Öğrenmek istiyorsan eğer, ne yapman gerektiğini biliyorsundur umarım! Değil mi ablacığım?”
Ay: Evet Aşkım!
Elini boxerımın kenarına attı ve dizlerime kadar sıyırdı. Sikim mızrak gibi dik ve demir gibi de sertti.
Kırmızı etli dudakları, sikimin kafasını güzelce öpmeye başladı ve eliyle de sikimi tamamen kavradığı gibi sıcak elleri. Bir aşağı, bir yukarı hareket etmeye başladı.
Sonra dudaklarını açtı ve beyaz dişleri aralandı, ıslak dilinin ucu sikimin kafasına değmeye başladı.
“İşte bu, benim kaliteli kaşarım!”
Yavaş yavaş kafasını emerken, dişlerini de sikimin kafasına ve etrafına sürterek emiyordu.
Elimi saçına attım ve güzelce okşamaya başladım. Gözlerini yukarı kaldırmıştı ve sikimi arzuyla yalayıp, boğazına kadar alıyordu.
Bir göz kırptı ve boğazının en derin noktasına kadar sikimi aldı. Ağzının kenarından tükürcükler, baloncuklu şekilde akıyordu ama nefessiz kalmasına rağmen sikimi çıkarmadı.
Biraz daha bekledikten sonra sikimi "kroağğk" sesiyle çıkardı ve derin nefesler aldıktan sonra kaşarımsı bir gülüş attı ve taşaklarımı yalamaya başladı.
Sıcacık elleriyle taşaklarımı tutarken, ağzını kocaman açtı ve temizlediğim taşaklarımı ağzına alıp güzelce emdi.
[2 dakika sonra]
Saçlarından tuttuğum gibi kafasını çektim, taşağım ağzından çıktı ve yerlere damla damla tükürcükleri aktı.
Yavaşça kaldırdım ve onu yatağın üstüne uzattığım gibi, altındak şortu çıkardım ve bakmadan fırlattım.
Bu esnada, ellerini üstüme attı. Giydiğim tişörtü çıkarmış ve boynumu emmeye başlamıştı. Dilini mızrak gibi kullanıyor boynumu ve göğüs kafesime mükemmel bir şekilde yalıyordu.
Bir hareketle beni altına aldı ve üstüme çıkıp, vücudunu bir dansöz gibi kullanarak, güzelce kendisini sergiledi.
Sonra, elini amına atıp işaret ve orta parmağıyla am dudaklarını ayırdı ve bana “seni burada daha çok istiyorum aşkım” dedi.
Bu sefer aynı hamle ile ben onu altıma aldım ve biraz geri çekildim.
Yavaşça ayak bileğini tuttum, ayak parmaklarını güzelce yalamaya başladım. Ayak parmakları küçük bir tatlı gibiydi, 5 parmağını bile aynı anda rahatlıkla emebilirdim.
Ayak parmaklarından sonra, ayağının altını öpmeye ve oradanda ayak bileğine geçtim. Bileğini öperek, öpücüklerimi yavaşça bacaklarına ilerleterek asıl yere yaklaşıyordum.
En sonunda amına yaklaştım ve aynı bana yaptığı gibi, ben de onun amını koklamaya başladım.
Müthiş kokusu ciğerlerime kadar işlerken, dilimi am dudaklarına sürterek yalamaya başladım, amının etrafını yalarken, hafif ısırıklarımı atmaktan da hiç çekinmiyordum.
Yalarken, işaret ve orta parmaklarımı am dudaklarına uzattım ve etli dudakları hafifçe araladım.
Dilimi amının iç duvarlarına dilimi sokarak yalarken, klitorisini de emerek onu daha da çıldırtıyordum.
Elleri saçlarımı çevreledi ve bana "e-evet ablacığım işte öylee, eveet müthişsin ablam! Ağğh müthişsin!"
[5 dakika sonra]
Ayla titreye titreye nefes alıyor ve yüzünde tatlı bir gülümsemeyle birlikte bana kısık gözlerle bakıyordu.
“Benden bu kadar, zevk bile almıyorum bunları yaparken. Gram zevk vermiyorsun Ayla”
Ay: N-ne?
“Daha sikimi sokmadan bu kadar harap düştüysen, seni sikmekle kendimi yormuş olurum.
“Hem gelmiş bir de bana şaşkın şaşkın "Ne?" diyorsun kaşar!”
Ay: Ama... Ama be-...
“Ayla harcayacağım vakte değmezsin gerçekten. Ben gidiyorum iyi geceler sana!”
Böyle yapma nedenim Ayla'nın daha istekli olup kendisini ezdirmek için yalvarmasını sağlamaktı. Bu sayede, onu sikerken, sesleri daha fazla çıkacak ve annem etkilenecekti.
Yavaştan kalktım ve kapıya doğru yöneldim. Tam bu esnada kapıyı açtığım gibi, Ayla arkamdan geldi.
Ay: Ha-Hayır bunu yapma Aras! Karşındayım, hazırım bak. İstediğin neyse onu yaparım. Kullan beni!
Dinlememezlik yapıp, daha ne kadar ileri gidebilir diye kapıdan tam çıktığım esnada bildiğin sol ayağıma kapanıp yalvarmaya başladı.
Ay: Lütfen, sana yalvarırım! Bu sefer zevk alacaksın! Altında bir çöp yığını gibi olmayacağım, kadının olacağım.
Beklediğim cevap geldiğinde, istifimi bozmadan ve tavrımdan ödün vermeden onu kucağıma aldım.
Yavaş adımlarla, yatağa doğru onu kucağımda götürdüm.
Sikim, amının önüne gelecek şekile yatağa oturdum ve memelerini avuçladığım gibi, sertçe sıktım. Dişlerinin arasından "ığm" sesi kaçtı.
Dilimi uzattım ve meme ucunun etrafını önce güzelce yalamaya başladım. Bir çocuk gibi, adeta somura somura sertçe emiyordum.
Sonra da ,hafifçe ısırarak dişlerimle meme ucunu ezmeye başladım. Isırırken, ezilen meme uçlarını dilimle güzelce ıslatıyordum.
Ay: Daha sert ısır! Kopar onları hadi!
Bütün duyguları kopup gidiyor. Sadece öfke ve nefret duygusuyla kendisini siktirmek isteyen sürtük bir canavara dönüşüyordu.
Aşağıdan elini sikime attı ve bacaklarını biraz kaldırıp, kendi eliyle sikimi ait olduğu yere yerleştirdi.
Yavaş yavaş otururken, sikim santim santim ilerleyerek içine giriyor ve gözleri yavaştan fal taşı gibi açılıyordu.
Ay: Aağğh, ooohh, sonunda içime aldım bak!
“Ne bekliyorsun alkış falan mı amına koyduğumun esnek orospusu seni!”
(Aras tokat atar)
“Ağlayacak mısın ha? Dayanamayacak mısın?”
Ay: Da-dayanabilirim!
“Siktir oradan!”
Ay: Haayır! Dayanabilirim!
Bunu söyledikten sonra bir. Özgüven geldi ve köküne kadar aldığı gibi çığlık attı.
Ay: AAAĞĞĞĞĞĞHH
Ellerimi kalçasına attım ve sertçe sikimin üstünde, onu kanguru gibi zıplatmaya başladım.
Sikim, amının duvarlarına sürte sürte girerek onu mest ediyordum. Her sikime onu sertçe oturttuğumda, amının sıcaklığı sikimi kavrıyordu.
Adeta yanan yangına, itfaiye hortumuyla giren bir itfaiyeci gibiydim.
Amının sikimi kavraması ve bazen kendisini sıkarak amını darlaştırması sikimin girişlerini zorladığı için, sanki onun kızlığını bozduğum zamanı hatırlatıyordu bana.
Ay: A-Araass be-beni mahvediyorsun kardeşim oğğhh.
Arkadan gelen "şak şak şak" amının taşaklarıma çarpma sesiyle inleme sesleri birbirine karışıyordu.
“Orospuluğunun hakkını veriyorsun, amına koyduğumun kaşarı seni!”
Kafasını şakağıma yasladı, ellerini sırtıma atarak destek adı. Sikimi her soktuğumda, koca memeleri onunla birlikte zıplıyor, göğüs kafesime çarparak sesler çıkartıyordu.
Ayağa kalktım ve yumuşacık kalçalarından tuttuğum gibi sırtını duvara yasladım.
Sikimi her soktuğumda gözlerime mazlumca bakarken, ağzı kocaman açılıyor ve "Daha sert! Çıkartma o sikini, acıma banaaa! Köklee" diyerek hem kendini ezdiriyor, hem de beni müthiş bir şekilde azdırıyordu.
“Al sana Yarak o zaman!”
Sikim alttan amına ekstra bir hızla sokarken, kasıklarım tenine çarpıyor hem göt yanakları şiddetten dolayı birbirine vuruyor, hem de inlemeleri böğürmelere dönüşmüş taşaklarım da, am dudaklarını kapı tokmağına vururcasına darbeler indiriyordu.
Ablamın omuzlarını, boynunu morartırcasına emerken amına çaka çaka onu param parça ayırıyordum.
Ay: AAAAAĞĞH ARAAASSS OOOĞĞH E-EVEETT IIĞĞĞĞMMMM, Sİ-SİK BENİĞĞ! KARDEŞİMİN YARRAĞI AMIMI PARÇALIYOR OOOH!
“Orospular gibi bağırıyorsun Ayla! İşte benim kaltağım, daha yüksek bağır! Daha yüksek!”
Ay: LÜTFEN HİÇ ÇIKARTMAA, SABAHA KADAR Sİ-SİK, AMCIĞIMI MAHVET KARDEŞİM! MAHVEEEETT!
Ayla'nın sesini daha iyi duyabilsin diye, odanın kapısını açmak için aklıma koridora çıkmak gelmişti.
Ellerimi kalçasına atıp ağırlığını üstüme verdiğim gibi sikim amında yürüyerek, kapıyı açtım ve çıktım.
Ellerini sırtıma ve tırnaklarını da derime geçirerek, yüksek sesle inliyordu kaltak ablacığım.
Koridorda onu yere indirdim, sonra da saçından tuttuğum gibi domalmasını emrettim. Hemen dediğimi yaptı ve yüzüme bakıp, bir elini de götüne atıp “hadii sok!” diyerek, tekrardan sikimi içine istedi.
Yavaşça çömeldim ve sikimi göt yanaklarının üstünde, önce gezdirdim. Bazen de dibinden tuttum ve sikimi sertçe vurdurarak zorladım.
Nihâyet, sikim göt deliğinin önüne değdiğinde hemen götünü sikime doğru sertçe iktirdi ve başı girdi.
Ay: Iğğm evettt, Aras hadi ablacığım iktir içine doğru lütfen aşkım benim!
Önce ellerimi kalçalarına attım ve göt yanaklarını biraz sıkarak, daha da ayırdım. Sonra da sikimi belimden destek alarak içine komple soktum.
BÖLÜM 12.1 SONU
63 notes · View notes
ruhumbipolar · 8 months
Text
17 yaşındaydım sonlarına doğru ama ocak aylarıydı büyük bir kayıp vardı hayatımda ne sesimin tonunu ne annemin gözlerini görebiliyordum tek istediğim bir silüeti görmekti onun dışında hiçbir şeyi gözüm görmüyordu delirmiş gibiydim sırt çantamı aldım 5 saat önceden hazırlanmıştım zaten otogara gittim annem iyi değildi ama ben kafama koymuştum o gece ya ölecektim ya da gidecektim büyütecekti beni bu yolculuk sanmıştım inanmıştım. inandırmıştı beni bir şeyler 4 duvar ve balkonda kendimi paramparça edeceğime gidip görmek gerekiyordu artık her şeyi göze aldım elim ayağım titreye titreye 4 saat otogar da bekledim otobüsü gelsin diye öyle acizdim ki o kadar çocuktum ki ben daha siyahlaşmamıştı göz kapaklarım sesim acı ile bağırmıyordu yorgun değildim fazla. otobüs geldi bir şekilde çok detay var ama ben bile hatırlamak istemiyorum. mola verdiğimiz yerde deniz kenarı bir yerdi ilk mola verdiğimiz yer. dağları görüyordum bizim orayı evimden çok uzaktayım diyordum ağlamamı durduramıyordum asla durmuyordu bardaktan boşalır gibi gözlerimden yaşlar gelmeye devam ediyordu nefes bile alamıyordum ama çevrem insan doluydu ağlamıyor gibi de yapamıyordum bi şekilde sakinleştim büfeden su almak istemiştim adam suyu uzatırken birden ağlamaya başladım öyle bi haldeydim ki bir kız gördüm başka otobüsle kim bilir nereye gidiyordu anladı halimi geçti gitti ben de en sonunda istediğim yere vardım saat tam sabaha karşı 5 di inanılmaz bi haldi ne yapmaya geldim buraya ben neden yani neden gelmiştim ben olduğum yere öylece oturdum hiç bilmediğim bir şehir de kimsesiz soğuk bir otogar da kapıya bakıyordum gelir o silüet diye bırakmaz beni inançlıydım çünkü gelmedi. saatler geçti resmen ağlıyordum dolanıyordum sağdan sola en son içerde oturdum bir anne bi de küçük bir kız vardı ben nefes bile almıyordum kız gelip elime dokundu ağlamaya başladım sessiz sessiz ben bile anlamıyordum ne halde olduğumu çıktım gökyüzüne baktım yarım hilal vardı öyle parlıyordu ki herneyse sonrası bana kalsın. yıllar geçti o hilali ben yüzüme yaptırdım yarısı o gökyüzünde yarısını ben yüzümde taşıyorum. ve bu olay bunun öncesi ve sonrası tonla olay aslında benim kararışımın başlangıcıydı işte. ilk tat ilk siyah o ilk zehir gibi sigaralar.
63 notes · View notes
psixologiyaze · 7 months
Text
Bəlkə də, sahib olduğumuz bütün gözəllikləri görmək üçün üçüncü bir gözə ehtiyacımız var. Etiraf edim ki, həmin göz hamının qəlbində var. Sadəcə "mirvari suyu" xəstəliyindən əziyyət çəkir. Mirvari suyu yalnız cərrahi yolla müalicə oluna bilər. O cərrah isə, özümüzdən başqa heç kim ola bilməz.
25 notes · View notes
suskun2 · 3 days
Text
Tumblr media
Güzel insanları seviyorum ben.
Ama öyle kaşı gözü yerli yerinde olanı değil;
Hani en çok huyu suyu güzel olanları.
Kendini ve haddini bilen, elindekine güvenip kimseyi küçümsemeyen, espriyi sevse de ağırlığı ile bilinenleri.
Nokta vuruşu yapanlarla işim olmaz.
Hedef gözetmeden sevebilenlere ısınıyor kanım.
Çaresiziliklerin de çare üretenlerle dost olabiliyorum.
Canlı cansız ne varsa kıymet biliyorsa insandır zaten.
Hayvanları hor görenleri, bitkilere keyfiyane zarar verenleri sevemiyorum..
Gücünü ve güzelliğini, zekası ve samimiyetiyle birleştirebilen herkese aşığım.
Aklını kullanamayan ve kalbinin yerini unutmuş birinin; mesleğiyle, göz rengiyle ve kıyafetiyle hiç ilgilenmiyorum.
Duygulara gelince; insanlar şiir okusunlar yeter…!
~Ayla İzgin~
10 notes · View notes
fani1816 · 14 days
Text
Dem Bu Demdir-Hasan Kiriş
youtube
Dem bu demdir başka demi dem deme
Dünyadan gamsız geçersin gam deme
Yanmasa can ve gönlün hem bedenin
Göz yaşının akması ile sen nem deme
Kahkahayla gülse ağlasa aşık idi
Rahat yüzünü görüp gamsız deme
Aslın-neslin erlik suyu damlası
Hası görsen sen özünden eksik deme
Adem oğlunda zerre kadar mana olmasa
Sen onu adam görüp adam deme
Duymasa mana sırrından adam değildir
Sen onun suretini görüp mahrem deme
Eğer yürekte olmasa yüz derd yarası
Sakın, kaç onu hemdem deme
Değse bilen âbdâr hançeri
Can verir canan merhem deme
Dostlar divane değildir her kişi
"Azze ve celle"den geçmese adem deme
Derya üzerinde yürümüş hası
"Hayy-Hu" demek ile derviş deme
Ey Ahmed ganimet bil her nefesi
Yarsız geçen bu demi dem deme
7 notes · View notes
musfika-hanim · 1 month
Text
kaşla göz arasında evi süpürdük sildik :) öyle sinsice yapıyorum ki hiç farkında olmadan her bir elden temizliyoruz evi. kurnazlık desen var napim desem ki hadi evi temizleyelim dün gelen giden oldu temiz olsun misafir gelir, offf daha yeni yaptık ya diyecekler. bende süpürmeye başlıyorum sonra suyu da hazırlıyorum bir bakıyorum hopppp bitmiş 💃🤸🏻‍♀️
11 notes · View notes
hiraset · 1 month
Text
Tumblr media Tumblr media
Nasıldır ki seninle bayram?
Medineli çocukların yüreklerinde ki heyecan, çehrelerinde ki tebessüm sığdımı ki Medine'nin sokaklarına?
Koşa koşa mı geldiler sana, ağlaya ağlaya mı çaldılar kapını?
Ya Resulullâh sen nasıl selam verdin onlara, nasıl sardın gül kokulu kollarına?
Ya Zeynebin... Zeynebin nasıl karşıladı seninle bayram sabahını, ellerini mübarek ellerinin içine alıp yine Zeynebinin avcunu mu öptün? Gözleri dolu dolu bakmıştır sana... Nasıl hayran olmuştur biricik babasına. O da sana sıkı sıkı sarılmıştır değil mi ya Resulullâh...
Ya Ebubekir ya Ömer ya Osman ya Ali ya Enes... Mescidinin kapısında mı karşıladılar seni, lisanları dile gelmiş midir sana olan aşklarını haykırmaya. Ashabından birisi çıkıp sevdasıyla titreyen ses tonu ile yine "anam babam sana feda olsun ya Resulullâh" demiş midir?
Nasıldır ki seninle bayram?
Geçtiğin sokaklarda ki dağlar taşlar ne çok sevinmiştir adımlarına.
Yüreğin kaç defa yanmıştır yetim ve öksüz oluşuna. Kim bilir nasıl sildin göz yaşlarını, Cibrili emîn mi teselli etti seni ya Resulullâh? Kâinat mı sardı göz yaşlarını?
Esen yel, uçan kuş sana selam verdi. Senin hürmetine yaratılan kâniat sana hep hasret oldu.
En çok da Seni görmeden seven ümmetin, en çok da onlar hasret kalmadı mı sana? Ne bir taş olabildi ayağının altında ne de sırtına aldığın ridan. Hiç göremedi, hiç dokunamadı sana.
Mahzûn yürekli ümmetin ama tesellisi Kevser havuzu başında mübarek avcundan, mübarek suyu yudumlarken gidereceğiz birikmekten taşan hasretimizi ve işte o gün bayramımız bayram olacak ya Resulullâh...
🪶 30 Ramazan 1445
19 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 2 months
Text
Tumblr media
Güzel insanları seviyorum ben.
Hani en çok huyu suyu güzel olanları.
Kendini ve haddini bilen, elindekine güvenip kimseyi küçümsemeyen, espriyi sevse de ağırlığı ile bilinenleri.
Hedef gözetmeden sevebilenlere ısınıyor kanım.
Tumblr media
Çaresiziliklerinde çare üretenlerle dost olabiliyorum.
Tutkulu görüşleri olanlara hayranım bir de.
Menfaatleri için ilkelerinden dönmeyen.
Döneni de insandan bilmeyenlere akıyor yüreğim.
Gücünü zekası ve samimiyetiyle birleştirebilen herkese hayranım..
Aklını kullanamayan ve kalbinin yerini unutmuş birinin, mesleğiyle, göz rengiyle ve kıyafetiyle hiç ilgilenmiyorum.
Duygulara gelince, insanlar şiir okusunlar yeter.
12 notes · View notes
romanlar · 3 months
Text
ne ahmak bi' ruh akıbetindeyim. kapıları çarpıp çıkınca geri dönmek zorunda olmayacağımı düşünüyorum. şimdiyse paspasların üzerinde kendimden halliceyim.
göz kapaklarımı fenalaşarak açtığım her sabah ne yaşadığıma ne yaşayamadığıma dair ufak yalanlar uyduruyorum. içtiğim suyu dâhi kustuğum zamanlardayım. ilaçlar mı ayağa kaldıracak beni? onları da kusuyorum.
saçlarımdan zamanla daha da kısa olmaları adına sözler almıştım, birer birer dökülsünler diye değil. bacaklarımın tutmadığını merdivenlerden düştüğümde yakınen fark ettim. titriyorlar mı? merdivenden korkmuyor muyum? canım yanıyor.
baba sırtımı tekmelerken yanmamıştı canım bu kadar, şimdi bensizken ne hâlde çürüyorum. şimdi ben nefes alırken bile ölmeye bu kadar yakınım. şimdi elinizden kurumuş kan kadar zor kayboluyorum.
ama ben en çok ağlarken gülebiliyorum. ama ben en çok ağlarken hepinize nefretimi iletebiliyorum. gözümden düştüğünüz kadar düştüm gözünüzün önünden, kayboldum. beni bulmayacak mısınız?
beni bulun. beni gömün. hak ettim. gebereyim.
14 notes · View notes
master1wayne · 8 months
Text
Gençlik Öfkesi S1 - B10.1
BÖLÜM 10.1 [KURUL]
[5 gün sonra]
Sabah olmuş be!
Gözlerimi yavaşça açarak, ışığa alıştırıyordum. Biraz bekledikten sonra elimi telefonuma attım.
Saat 7.25 olmuştu. 9 saate yakın uyumuşum neredeyse. Telefonu yerine bıraktım, ayağa kalkıp dolabımın kapağını araladım.
Giyeceğim takım elbiseyi ve boxerla atleti çıkardım, yatağımın üstüne bıraktım. Banyomun kapısını açtım ve içeri girdim.
Her zaman olduğu gibi soğuk suyun altında duşumu almak için üstümdekileri çıkardım ve kirli sepetine bıraktım.
Vücudumu suyun altına bıraktım. Biraz kafam ıslanınca, hemen şampuanı döktüm ve köpürttüm.
Sonra da suyu tutup duruladım. Vücudumu da biraz duş jeliyle temizledim ve banyodan çıktım.
Kurulandıktan sonra, güzelce giymem gerekenleri sırayla giydim.
Sonra da kapımı açıp çıktım, aşağı sakince inerken mutfaktan gelen mis gibi kokular beni mest etmişti.
Sessiz sessiz aşağı indim ve mutfağın kapısının önüne, geldim. Parmak uçlarında yürür gibi yürüyordum.
Arkadan Derya'ya yaklaştım ve götüne tokat attım.
De: Ayhh korktum be salak. :)
"Hahahahaha, günaydın!"
De: Günaydın aşkım. Bak neler yaptım, neler. Çok beğeneceksin.
"Kokudan anladım zaten aşkım, bir tane alayım hatta ben şuradan. :)"
Derya hemen eliyle çıkartıp ağzıma uzattı, gözlerime bakıp "hadi ye!" dediği an ısırık almaya başladım.
Beni eliyle besleyen, hamarat aşkım...
Lokmam bitince hemen diğer eliyle portakal suyunu içirmeye çalıştı.
İçtikten sonra da, nasıl olduğunu sormak için tam ağzını açacaktı fakat o esnada annem içeri girdi.
An: Derya ne zaman hazır masa, bu kadar oyalanma! Bir kahvaltı hazırlamak bu kadar zor değil!
Annem Derya'yı bildiğin benim g��zümde azarlamıştı, asıl sorun bu değil Derya'nın yüzü bir anda bozulmuştu. O an bir şey yapmayacaktım. Ama sonrasını bilmem, bilemem...
Ben Derya'ya kaş göz yaptım ve masaya gitmesini söyledim. Derya eline bir kaç şey aldı götürdü.
Mutfaktan çıkınca hemen kapıyı kapattım ve boğazına yapıştım.
"Bana bak! Kızı üzme, alırım seni ayağımın altına. Sabah sabah şansını zorluyorsun. Mahvettirme kendini!"
Eliyle göğüslerimden iktirmeye çalışsada nafile güçlüydüm sonuçta.
Yüzü kızarmış domatese dönmüştü, o an bıraktım. Sonra da suratına sert bir tokat attım ve çıktım mutfaktan.
Derya, masaya koyacaklarını koymuş ve masa'nın kenarında bekliyordu.
"Otur Derya! Sen de bizimle kahvaltı yap."
Derya'nın gözlerindeki parıltı görülmeye değerdi. Hemen annem'in oturacağı sandalyeyi çektim ve oraya oturttum kendisini.
Annem ve abla sakin sakin geldiler.
Derya'yı masada kendi yerinde görünce bozulan annem direk Ayla'nın yanına oturdu.
Beraber güzelce karnımızı doyururken Ayla kenardan bana seslendi.
Ay: Aras, bugün dışarı çıkabilir miyim? Arkadaşlarımla gezmek istiyorumda.
"Tamam çıkabilirsin, fakat gecikme."
Ondan sonra da annem araya girdi.
An: Ben de aslında şöyle bir masaj yaptırmaya gitsem, çok iyi olur.
"Sen otur oturduğun yerde. İzin falan vermiyorum, böyle rahatsın sen!"
Suratı yine düşen aptal annemin siniri bozulmuştu yeniden. Masada tabağında duranları bıraktı kalktı.
Ben, Derya ve Ayla kahvaltıya devam ettik. Sonra da bitince herkes kendi tabağını yıkadı ve yerin koydu.
Ayla mutfaktan çıkınca Derya'ya arkadan sarıldım. Güzelimin kokusunu ciğerlerime doğru çektim.
Derya yanağımı öperken kırmızı rujuyla yanaklarımı boyuyordu.
Sonra da Dudağımı bir şekilde buldu ve dudaklarıma yapıştırdı.
"Seni çok seviyorum kadın!"
De: Ben de seni seviyorum adam! :)
"Ben çıkıyorum kendine iyi bak."
De: Sen de...
Kapıdan çıktığım gibi arabama yürüdüm. Güvenliğe de kapıyı açması için, ıslık çaldım.
Arabaya binince dün koyduğum dolarları tekrar kontrol ettim. Eksik yoktu hepsi tertemiz ve düzenliydi.
Her şey tamam olduğu için arabayı çalıştırdım ve kapıdan çıktım gittim.
Yolda sapaklardan dönüyor, öyle kafama göre yolda ilerliyordum.
Bir süre sonra artık şirkete yakınlaşmış ve Tuğba Hanım'a mesaj yazmıştım, gelmek üzere olduğuma dair. Geldiğim gibi de toplantı yapılacak ve yeni ekiple ilk konuşma olacaktı.
[20 dakika sonra]
Sonunda şirkete varmış ve kapı'nın önünde durmuştum, hemen arkadan çantayı aldım ve şirketin özel görevlilerine, arabayı teslim ettim.
Günaydın Tuğba Hanım.
Tu: Günaydın Aras Bey.
"Herkes yeni yerine geçti ve bilgilendirildi mi?"
Tu: Evet efendim. Onlarla iyice konuştum ve anlattım. Tek sorun efendim şu.
"Nedir tek sorun?"
Tu: Hepsi genç ve tecrübesizler bana kalırsa, bu onlara çok büyük yük.
"Tuğba Hanım, size hak veriyorum. Ancak bu şirketin kazancından çok zararı var. Yaşlı ve tecrübeli diye koltukta sohbet ettiğiniz eski kurul, bu şirketi batırırken kimse ses çıkarmadı."
"Hem şu da var. Benim zaten belirli kişisel bir servetim var. Buna rağmen şirketi satıp, borçlarını kapatıp, kalan parayı da yerim demiyorum."
"Eğer ki, risk almazsam daha da batacağız. Ama ben batmak istemiyorum. Benim işim kazanmak ve aslında bence biz kazanacağız!"
Tu: O zaman çok çabalamamız lazım.
"Gerekiyorsa çabalayacağız."
Tu: Tamamdır efendim.
Bunları konuşurken çoktan asansöre binip, inmiş ve toplantı odasının önüne varmıştık bile.
[Odaya girer]
"Herkese günaydın arkadaşlar!"
Herkesten gür bir günaydın sesi gelmesiyle, kulağım çınlayarak yerime oturmuştum.
Bütün çalışanlar şu ana kadar yaptığı çalışmaları ve izlediği yolları anlatıyor
fikirlerini beğenmemi bekliyorlardı.
Aslında benlik bir durum yoktu ama genç oldukları için bir heyecan vardı.
Genç beyinler olması toplantının gidişini değiştiriyor, güzel fikirler çıkıyordu. Takdire şayan şeylerdi.
[1 saat sonra]
"Arkadaşlar katılımınız için teşekkür ederim, bugün güzel bir toplantı oldu benim için. Umarım sizler için de öyle olmuştur. Herkese iyi günler!"
Herkes toplantı odasından sırayla çıkarken Tuğba Hanım'a bir bildirim gelmiş ve bana "1 dakika bekler misiniz Aras Bey!" demişti.
Biraz kenarda konuşurken, ben bekliyordum. Aradan 5 dakika geçmiş ve Tuğba Hanım dönmüştü.
Tu: Aras Bey, bir haberim olacaktı. Bu ay sonu Belçika'ya özel bir toplantı için gidilmesi lazım, bu nedenle sizin de gelmeniz lazım. Sonuçta şirketin yeni sahibini tanımak istiyorlar.
"Tamamdır nasıl istiyorlarsa öyle olsun, hazırlığımızı yaparız. Sonra özel uçağımıza biner ve gideriz."
Tu: Tamamdır Efendim. O zaman tekrar görüşmek üzere. İyi günler!
"Iyi günler Tuğba Hanım."
Şirketten elimde çantayla birlikte çıktım ve arabama bindiğim gibi Nadia'nın mekânına sürdüm.
Arabamla giderken yolda trafik çevirmesi vardı, bu sebeple biraz geri gittim ve arabayı bir sapaktan geçirip, öyle gitmeye karar verdim.
Ayna'dan kontrol amaçlı baktığımda arkada yine aynı arabayı görmüştüm, evet geçen hafta arkamdan beni takip eden araç, yine peşimdeydi.
Acaba bir yerden falan, tanışıyor muyuz kendisiyle? Hiç bilmiyorum da bu adamı, Allah Allah.
Arabayı birazcık daha hızlı sürmeye başladım. Amacım tam kırmızı ışık yandığında ani bir frenle durup adama girmekti.
110,112,119,125. Adam da hızlanmıştı. Ani bir fren yaptı ve hızım azalmaya başladı.
[Işık sarıdayken hafif gaza basar ve geçer]
Sonunda kurtuldum amk, iyi ki tam vaktinde geçtim. Yoksa daha farklı bir şey olabilirdi. Ancak şu var ki, bu adamı araştırıp bulmam şarttı.
[5 dakika sonra]
Artık Nadia'nın eğitim merkezine gelmiştim. Hemen oradaki kapalı otoparka girdim ve çantayla birlikte çıktım. (Dün Nadia gelecekleri için beni aramıştı)
Biraz yürüdükten sonra kapıyı açtım ve içeri geçtim. Hemen aşağı indim, Nadia aşağıda kendi etrafında dönerek stresli bir şekilde bekliyordu.
"Nadia!"
Na: Araaaas.
Koştu ve kucağıma atlayıp sıkıca sarıldı.
Na: Gelmişsin.
"Söz verdim o kadar. Niye gelmeyeyim ki?"
Na: Ben bir an endişelendim, ondan dolayı korku sardı.
"Bir şey olmayacak Nadia! Adamlar gelecek parayı alıp gidecekler! Ama dikkat et, yanlış bir hareket yapma."
Na: Tamamdır. Yapmayacağım.
"Ben şimdilik gidiyorum, bir şey olursa ara dışarıda arabada bekliyor olacağım!"
Hemen çantayı Nadia'ya bırakıp soyuna odasına doğru ilerledim.
Cebimde duran kamerayı çıkardım ve diğer ses dinleme cihazının uygulamasını açtım.
Şimdi "ne yani?" diyecek olursanız sarılırken, cebimden çıkarıp kapüşonun cebine attım. Belki beni dolandırıyor olabilir mi diye.
[10 dakika sonra]
Adamların merdivenden inme sesini duydum, hemen kenarda kabine girip saklandım. Biraz bekledikten sonra çıktım. Adamların konuşmalarını zaten duyuyordum.
Xa: Para burada mı?
Na: Burada, hepsi burada!
Xa: Tamam göster sen. Biz de aleti çıkarıp bir bakalım bunlara.
Na: Tamamdir çikariyorum.
Nadia paraları teker teker masanın üstüne koyuyor ben de onları hem ses, hem de görüntü kaydına alıyordum ne olur, ne olmaz diye.
Adamlar makinadan dolarları, deste deste kontrol etmeye başladılar.
Bütün desteleri sırayla geçirdikçe, birbirine bakıp "temiz." diyorlardı.
[5 dakika sonra]
Xa: Tamamdır, bitti. Nasıl buldunuz bilmiyorum ama borcunuza sadık birisiniz, sizinle artık uğraşmak yok.
Na: Tesekkur ederim.
Xa: Verdiğimiz, sinir ve stres için özür dileriz ama bizim de işimiz bu.
Na: Allah'a şukur parayi buldum. Size de verdim. Artık sinirim de, stresim de kalmadi.
Xa: Biz gidiyoruz size iyi günler.
Na: İyi günler.
Hemen soyunma kabinine döndüm ve kapıyı kapattım. Biraz vakit geçince kalbinden çıktım Nadia'nın orada olup olmadığına baktım.
Hemen salona doğru yürüdüm ve Nadia'ya seslendim.
Arkamdan sırtıma birisi atlamıştı, düşecek gibi oldum ama düşmedim tabii ki. Sonra gelen sesle Nadia olduğunu anladım.
Na: Araaaaas teşekkur ederim. Senin sayende kurtuldum. Mesleğime devam da edebileceğim. Çok tesekkurler.
Ayrıca yanaklarımı ve boynumu tatlı tatlı öpüyordu.
Kısa hatırlatma:
(Nadia 1.60 boy, mavi gözlü, turuncu saçlı, beyaz tenli, kalın bacak, ince bel, aşırı koca olmayan şekilli memeleri var, dudak yapısı ince, küçük bir burnu ve suratı var.)
"Hocam, başka bir isteğiniz var mı?"
Na: Yok, yokta nereye gidiyorsun?
"Yok canım, bir yere gitmiyorum. Yani öylesine sordum ben, o kadar."
Na: Benim şu an tek isteğim, güzel bir akşam yemeği. Yanında güzel bir içecek mis gibi giderdi. Olmazsa birazdan alış-veriş yapayım.
Na: Hatta istersen. Sen de gelebilirsin! Biraz yemek yer, sonra bir kadeh şarap ya da ne içiyorsan?
Düşünürsem sadece vakit kaybı olur, bu nedenle düşünmedim.
"Çok iyi olur aslında Nadia."
Na: O zaman haydi gelll.
Bir anda elini bana uzattı, baktım bir suratına, sonra da eline baktım ve tuttum. Evet elini tuttum. Yani böyle bir kadının elini tutmamak, bildiğin aptallık olur zaten.
Beraber, onun elinde çantayla çıktık.
Eğitim merkezini kapattı ve kilitledi.
Birlikte benim aracın olduğu otoparka yürüdük. Asansör ile aracın olduğu kata çıktık, biraz daha yürüdükten sonra, arabaya vardık.
Nadia'nın çantasını arka koltuğa koydum, ona kapıyı açtım. Arabaya binince, ben de sürücü koltuğuna geçtim ve otoparktan çıktım.
Arabayla arka yollardan gidiyorduk, karşımıza market çıkarsa duracağız demiştik. Ancak, neredeyse hiç market çıkmıyordu karşımıza.
Biraz daha ilerledikten sonra, bir tane kasap gördük. Hemen arabayı sağa çektim ve birlikte indik.
Birlikte, aynı ritimle yürüyerek kasaba girdik. Düğmeye bastık ve adamın gelmesini bekledik.
Kasap hemen ellerinde etlerle gelmiş ve bize "Ne istersiniz?" diye sormuştu.
Nadia bana bakıyor, benim söylememi bekliyordu.
Madem öyle istiyorsun Nadia "ben karar vereyim!" dedim içimden.
"Abiciğim, bize 1 kilo pirzola yeter. Bir de yarım kilo tavuk kanat. Bu kadar!"
Adam kafasıyla "Tamamdır" der gibi sallayarak yanıt vermişti.
İçeride iki dakika falan bekledik, sonunda etleri paketledi. Kartımı tam cebimden çıkaracaktım ki, Nadia elini elime uzattı ve "Olmaz, bunu bari ben ödeyeyim!" dedi.
Orada, et başında 5 dakika bunun hesabını yapıp, yok ben, yok ben diye diye vakit öldürdük.
Tabi en sonunda, Nadia kartı kaşla göz arasında temassız ödedi ve poşetleri eline aldı.
"Haydaa."
Kasap bana bakıp gülerek "Şanslı adamsın, bizimkiler olsa donuna kadar alır. Ama yabancı kadınlar öyle değil." demişti.
Gülerek kafa salladım ve "Kolay gelsin abi!" dedim dükkandan çıktım.
32 notes · View notes