Tumgik
#Bölünerek üreme
adam-slx · 9 months
Text
cinsel içerikli yazı (muhtemelen aklınıza hangisi değil ki diye geldi, muhtemelen haklısınız) okuma süresi yaklaşık 3 dakika
aeon.co da "13 Things that don't make sense" ile alakalı bir makaleye denk geldim, seksin evrim açısından nasıl bir çelişki olduğuyla ilgili bir paragraf vardı. "şöyle bir durum var: eğer bir canlı, kendi genlerinin devamı için ürüyorsa, neden bunun için (kendi türünde de olsa) başka birine ihtiyaç duyuyor? eşeyli üremede, anne ve baba çocuğun gen havuzunun bir kısmına etki etmek için, diğer kısmından vazgeçiyorlar."
günümüzdeki canlıları ele aldığımızda, bunun cevabı kolay: demek ki zamanında eşeyli (sikişerek) üreme yoluyla oluşan canlılar, diğerlerinden daha iyi adapte oldular ve bu sayede bugünkü canlı türlerinin büyük kısmı böyle. (bu kalıp canlılarla ilgili tüm soruları cevaplayabilir, dikkat ederseniz.) ancak nasıl ve hangi şartlarda soruları hala muallakta. makaleden hatırladığım kadarıyla, yapılan deneyler laboratuvar ortamında sikişerek üremenin daha iyi nesiller ürettiğiyle ilgili net bir sonuç vermemiş.
bence böyle sorular, renkli kitaplara hayvan fotoğrafı basmaktan daha anlamlı bir "evrim teorisi" eleştirisi oluyor ancak bu bilimsel teoriyi insan maymundan gelmiş mertebesinden öte öğrenmek zor geldiği için olacak, pek rating almıyor.
eşeyli üreme evrimsel açıdan bence çok acıklı bir olay. eş bulmak için harcanan enerjiyi, dökülen dili, ayırılan zamanı ve alınan hediyeleri düşünün. (ben erkek tarafıyım, evet.) sonra, ola ola çocuğun %50'si benim genlerimi taşımış oluyor. oturup herkes mitoz bölünerek (sikişmeyerek) ürese güzel güzel, böyle işlerle uğraşmasak olma mıydı? enerjimizi daha yararlı işlerde harcamış ve evliliğin getirdiği sosyal saçmalıkları hiç yaşamamış olmaz mıydık?
işte bu sorunun doyurucu bir cevabı bildiğim kadarıyla yok. makalede birkaç tanesine yer veriyor ancak cevapların, canlı bireylerinin kendilerinden daha üst bir düzen (tür) için yaşamaları gibi bir sonuç çıkıyor. mitoz bölünsek şahsım adına daha güzel olurdu, ancak insan türü açısından evlenip çoluk çocuğa karışmak daha güzel oluyor yani.
bence tür seçilimi pek kabul gören bir düşünce değil, çünkü canlı bireylerin sırf kendi basit menfaatlerini değil, türlerinin akıbetini de düşündükleri gibi bir sonuç çıkıyor ve bu da evrimin temelindeki doğal seçilimle uyumlu değil. doğal seçilim bireyler mertebesinde işleyen bir mekanizma, bireyler sadece kendilerini düşünüyor ve güçlü bireyler türü yaşatmış oluyor. ancak bireyler türü düşünür deyince, bunun nasıl olabileceğini de söylemek lazım ve o daha da göte kazık bir mesele (evet kendime kazık arıyorum) onun için buradan çıkış görünmüyor. en azından bildiğim kadarıyla yok.
makaleyi okurken sex as overfitting protection? diye bir not almışım. bu yukarıdakileri de giriş niyetine yazdım. aklıma gelen bir fikir var: eşeysiz üreme, bireylerin birbirinin (mutasyonlar hariç) tam bir kopyasını çıkarması demek. Bu da çevre şartlarına daha sıkı bağlı bireyler oluşmasına sebep oluyor. belli bir ortamda gelişmiş canlı türü, o ortama azami ölçüde adapte olduğu için, ortam değiştiğinde ayakta kalması daha zor oluyor.
ben biyolog değilim, ancak (sizde ne derler?) makine öğrenimi (machine learning) bilirim. bir model, öğrenme verisine (training data) sıkı sıkıya bağlıysa, test verisinde çakar. matematik kitabındaki bütün sonuçları ezberleyip, sınavda çıkan soruları çözemeyen öğrenciler gibi.
benim bildiğim üzere DNA bir program. bu programı çevre şartlarına azami derecede uygun hale getirirseniz, şartlar değiştiğinde programın çalışması zorlaşır. eşeyli üremenin, DNA'daki programı test edip, öncekinden daha genel ve çevre şartlarına daha iyi adapte olan bir model oluşturduğuna inanıyorum. okuduğum kadarıyla bunu test eden bir deney gerçekleşmiş değil. biyolog olsaydım yapardım. biyolog olmasam da bilgisayar modelleriyle deneyebilirim gerçi ama alan değiştirmek için uygun bir vakitte değilim. buna ek olarak, anne ve babadan gelen genlerin rastgele değil, belli kriterlere bağlı olarak çocuğa geçtiğine inanıyorum. bu kriterleri bilmiyorum ve böyle hiçbir araştırma okumadım. buradaki mekanizmayı çözen, evrimin mutasyonlarının nasıl daha iyi bireyler ürettiğini de açıklamış olur, çünkü doğal seleksiyon işin ikinci adımını açıklıyor sadece. mümkün bütün mutasyonlardan çok az bir kısmı daha iyi bireyler oluşturduğu halde, nasıl oluyor da türler gelişiyor sorusuna da bir cevap olabilir bu. aynı zamanda bireylerin nasıl olup da tür seçilimi yapabildiğini de açıklayabilir. burada hala çok bilinmeyen var.
5 notes · View notes
Text
Bitki Çoğaltma Yöntemleri Nelerdir
Bitki Çoğaltma Yöntemleri Nelerdir
Tumblr media
#AşıylaÇoğaltma, #BitkiÇoğaltmaTeknikleri, #BitkiÇoğaltmaYöntemleri, #BitkiÇoğaltmaYöntemleriNelerdir, #BitkiÜretimi, #ÇelikleÇoğaltma, #DokuKültürü, #GövdeÇelikleme, #GözlemeÇoğaltma, #KöklendirmeYöntemleri, #RizomlaÇoğaltma, #SaplaÇoğaltma, #SürünmeIleÇoğaltma, #TohumlaÇoğaltma, #YaprakÇelikleme https://is.gd/wEP8tc https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/bitki-cogaltma-yontemleri-nelerdir/
Bitki çoğaltma, bitkilerin yeni bitkiler oluşturmak için kullanılan yöntemleri ifade eder. Bitkilerin çoğaltılması, doğal üreme yöntemleri veya insan müdahalesiyle gerçekleştirilebilir. İşte yaygın olarak kullanılan bazı bitki çoğaltma yöntemleri:
Tohum ile Çoğaltma: Bitkilerin doğal üreme yöntemidir. Bitkilerin tohumları toplanır, temizlenir ve uygun koşullarda ekilerek yeni bitkiler elde edilir.
Aşı ile Çoğaltma: Bir bitkinin gövde veya kök kısmı ile başka bir bitkinin kök veya gövde kısmının birleştirilmesiyle gerçekleştirilir. Bu yöntem genellikle meyve ağaçları ve süs bitkileri çoğaltmasında kullanılır.
Çelikle Çoğaltma: Bitkinin bir dalının kesilerek uygun ortamda köklenmesiyle yeni bitkiler elde edilir. Yumuşak çelik ve sert çelik olarak iki farklı yöntem vardır.
Yaprakla Çoğaltma: Bitkinin yaprağının kesilerek uygun ortamda köklenmesiyle yeni bitkiler elde edilir. Bazı bitkiler, yaprak uçlarından veya yaprak damarlarının birleştiği noktalardan köklenme yeteneğine sahiptir.
Soğan, yumru veya rizomla Çoğaltma: Bazı bitkiler, soğan, yumru veya rizom gibi özel yapıları sayesinde kendilerini çoğaltırlar. Bu yapılar toprağa gömülerek yeni bitkiler oluşturur.
Gövde Bölme ile Çoğaltma: Bazı bitkilerin gövdeleri bölünerek yeni bitkiler elde edilir. Gövde üzerinde bulunan tomurcuklar veya sürgünler kullanılarak çoğaltma yapılır.
Dokunma Yoluyla Çoğaltma: Bazı bitkiler, dokunulduklarında veya bir yerlerinden koparıldıklarında kendiliğinden çoğalma yeteneğine sahiptir. Bu yöntemde bitkilerin yaprakları veya sürgünleri dokunarak veya koparılarak çoğaltılır.
Doku kültürü ile çoğaltma; bitkilerin hücre, doku veya organlarının kontrollü laboratuvar ortamında, besin içeren bir ortamda çoğaltılması işlemidir. Bu yöntem, bitkilerin hızlı çoğaltılması, genetik modifikasyon, hastalıklardan arındırma ve nadir bitki türlerinin korunması gibi amaçlarla kullanılır.
Bu yöntemler bitki çoğaltma sürecinde yaygın olarak kullanılan yöntemlerdir. Her bitki türü farklı çoğaltma yöntemleri gerektirebilir ve bazı bitkiler belirli yöntemlerle daha iyi çoğaltılabilirken, diğerleri için farklı yöntemler tercih edilebilir.
0 notes
turkazphotograpy · 5 years
Text
Bölünerek Üreme Nasıl Gerçekleşir
Bölünerek Üreme Nasıl Gerçekleşir
ÜREME NEDİR?
Kendi benzerinden bir tane daha oluşturma durumuna üreme denir. Eşeyli ve eşeysiz olmasına göre iki şekli vardır. Ana hücrenin eşey ana organizmaların oluşup döllenmesi ile gerçekleşen türüne eşeyli üreme denir. Diğer türüne yani eşey hücrelere ihtiyaç olmayan ve döllenme istenmeyenine ise eşeysiz üreme denir.
EŞEYSİZ ÜREME NEDİR?
Eşeysiz üreme canlıların döllenme olmadan çoğalması…
View On WordPress
0 notes
barkoturktv · 5 years
Text
İBB'den Avcılar'daki 'Batı Nil Virüsü' ile ile ilgili açıklama
Tumblr media
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Avcılar'da sivrisinek yoluyla bulaştığı tespit edilen  "Batı Nil Virüsü" vakasının ortaya çıkmasından sonra, sivrisinekle mücadele çalışmalarının arttırıldığı açıkladı. İBB'den yapılan açıklamada, "Vektörle mücadele konusunda çalışmalarına 12 ay boyunca devam eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi   Sağlık ve Hıfzıssıhha Müdürlüğü, son günlerde Avcılar İlçesinde ortaya çıkan 'Batı Nil Virüsü' vakalarından sonra bölgede virüsü taşıdığı tespit edilen sivrisinekle mücadele çalışmalarını arttırdı.  Sivrisinek mücadelesi kapsamında Avcılar ilçesinde bin 327 adres ve 2 bin 223 kaynakta yürütülen çalışmalar, 3 larva ekibi, bir dere ekibi ve bir sulak sazlık alan aracı ekiplerince yürütülüyor. Bununla beraber 2 ekip ile gece ilaçlaması da yapılıyor" denildi.     "ÇALIŞMALAR YEŞİLKENT MAHALLESİNDE YOĞUNLAŞTI" Çalışmaların Yeşilkent mahallesinde yoğunlaştığı belirtilirken, "Gündüz 3, gece 5 ekip olmak üzere, 140 adres ve 342 kaynakta sivrisinek mücadelesi sürdürülüyor. Bunun yanında, Yeşilkent Mahallesinin Küçükçekmece Gölü sınırlarındaki sazlık, bataklık, dere ve kanallarda, sazlık arazi aracı ile ilaçlama çalışmaları da ihmal edilmiyor.  Mahallenin sınırlarından geçen yaklaşık 30 km uzunluğundaki Eşkinoz Deresi ve Yeşilkent Mahallesi içerisinden geçen Eşkinoz Deresinin yan kolu olan Turan Deresi ve Değirmendere İBB ve İSKİ ekiplerince ilaçlanıyor.  Araç ile ulaşılamayan alanlarda ise; yaya ekipler, granül formülasyonlu larvasitler kullanılarak ilaçlama çalışmalarını yapıyor. Personelin giremediği alanlarda ise sulak-sazlık arazi araçları ile  ilaçlama çalışmaları yürütülüyor" bilgilerine yer verildi. "DERE YATAĞINA YAKIN KISIMLARDA İLAÇLAMAYA ÖNEM VERİLDİ" Açıklamada, "Sivrisinekle mücadele konusunda çalışmalarını ilçe belediyesi ile koordineli bir şekilde yürüten İBB ekipleri virüsün tespit edildiği ilk gün olan 19 Temmuz tarihlerinde; 3 ekip ile Değirmen Deresi ve Eşkinoz deresinin kesiştiği alanda larva ilaçlaması çalışması yaptı. Mahalle 5 eşit parçaya bölünerek 5 araç gece ilaçlama çalışması yapıldı. Özellikle dere yatağına yakın kısımlarda ilaçlamaya önem verildi.  Vakaların tespit edildiği sokaklarda ışık tuzağı kurularak sivrisinek popülasyonun ölçümü yapıldı. Yeşilkent Mahallesinde bulunan sivrisinek üreme kaynaklarının kontrolü ve mücadele çalışmaları devam ediyor" denildi. Read the full article
0 notes
alisarugan · 25 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
iÇ-DIŞ- OLASILIKLAR-ORTAMLAR
Performance, ÇSM, Ankara,  1998
Şehir içinde farklı yerlerden toplanmyş karton kutulardan oluşan çalışma, öncelikli olarak Karum iş merkezi içinde kuruldu. Kapalı bir mekan olan Karum iş merkezi içi, çalışmanın dışında kalarak bir dış mekan oluyordu. Ayrıca, düzenlemede kullanylan kutuların dış yüzeylerinde bir takym nesne resimleri, kavramla ilintili resimler ve bazılarında da soyut resimler yer almıştır. Kutuların bir kısmının içinde ve dışlarında resmedilen nesnelerden bulunuyordu. (örn: postal, elma, kitap, gazete v.b.)Yaklaşık 100 adet kutudan oluşan düzenlemede kutuların bazıları açık olarak içindeki nesneyi de gösteriyordu. Farkı nesne resimlerinin yer aldığı kutular, içindeki nesnenin ne oldugu ve tanımı konusunda izleyicide bir tereddüde yol açması hedeflenmişti. Çalışma üzerinde oluşturulan pencereler, çalışmada iç ve dış, iç ve iç arasyndaki iletişimi sağlamıştır.
Öncelikli mekan olan Karum iş merkezine kurulan düzenleme; etkinliğin ilk gününde iş merkezine dağıtılmış olan kutuları iş merkezi promosyon alanynda düzenlenmesi ile başlamıştır. Daha sonra kutular sergi süresince her gün ortama bağlı olarak-2, 3 kutunun iç mekandan dyş mekana çıkartılması ve diğer iç mekana taşynması ile şehir içinde sokaklara, şehir yaşamına, halkın içine karışmıştır.
Bu ise çalışmanın parçalanması, bölünmesi, kimliğini, ilk halini ve oluşumunu yitirmesi, yabancılaşması anlamyna geliyor, fakat başka kimliklere bürünerek çoğalıyor. Bu da kent yaşamının sonuçlarından biridir.Kutuların dağıtılması Karum iş merkezinden olup, diğer sergi mekanlarına farklı sayılarda taşınmıştır. Bu yeni mekanlarda oluşturulan yeni düzenlemelerde kullanılmış ve orada kalmıştır. Sokağa çıkartılan kutular, o günün koşullarına, ortamına ve havasına bağlı olarak, diğer sergi mekanlaryna sanatçının kendisi ve taşımayı arzulayan ötekiler tarafından taşynmış ve orada yeni bir düzenleme oluşturulmuştur.
Ana düzenlemenin parçaların sokağa çıkmasıyla tek tek sunulmuş olan çalışma, parçalar halinde halkın içine karışmış, sergi mekanından ayrılıp farklı bir boyutta sunumları söz konusu olmuştur. Çalışmada iç mekanlardaki statik oluşum dış mekanlarda kinetik bir tavır kazanmıştır. Bu tavır çalışmanın canlanması, üremesi ve çoğalmasını sağlamıştır (bölünerek üreme). Tek bir mekana-merkeze, kişiliğe toplanmış kutular farklı mekan ve ortamlara bağlı olarak taşınmış ve farklı kimliklere bürünmüştür. Diğer mekanlarda kurulacak kutu düzenlemelerinin yapısını, diğer sanatçılar tarafından yapylan düzenlemeler, çalışmalar ve mekanın kendisi oluşturmuştur.
Çalışma etkinlik süresi içinde oluşmuş-bozulmuştur. Tüm bu çalışmanın, kurulması - yeniden kurulması videoya alınarak UFO adlı bir çalışma ile belgelenmiştir.
0 notes
fenrees · 4 years
Text
Algler Nedir, Türleri Nelerdir? 🌱
Algler ekosistem içinde oldukça önemli bir role sahip canlılardır. Algler su yosunları olarak da adlandırılmaktadır. Yapılan çalışmalara karşın halen alglerin dünyada ne kadar oldukları kesin olarak saptanmış değildir. Ekosistemin varlığının devam etmesi için algler gereklidir. Algler kendi içinde iki grupta incelenirler. Hücre tiplerine göre ayrılan bu canlılar ekaryotik ve prokaryotik olarak incelenirler. Ökaryot hücreler gelişmiştir. Prokaryot hücreler basit yapılıdır.
Alg kelimesi Türkçe kaynaklarda ilk defa 1951 senesinde bir gazete kullanılmıştır. Kelime, dilimizde Fransızca yosun anlamına gelen alue kelimesinden geçmiştir. Yosun, su ve bataklık bitkisi anlamına gelir. Yapılan araştırmalar dünyadaki karbon ihtiyacının üçte 2’sinin algler tarafından sağlandığını ortaya koymuştur. Suda yaşayan bu canlılar aynı zamanda suda yaşayan diğer canlıları besin ve korunma ihtiyaçlarını da korurlar. Alglerin yaşamı sona erdiğinde dış iskeletleri denizin dibine çöker. Denizel kayaçların yapısına katılmak için hazır hale gelirler.
Algler Nedir kısaca açıkladık. Şimdi detaylara geçelim.
Alglerin Türleri Nelerdir?
Alg türleri çok sayıdadır. Ökaryotik olan algler kendi içinde 3 sınıfta incelenir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
Yeşil algler,
Kırmızı algler,
Glaucophyta.
Yüksek bitkilerdeki pigmentler yeşil alglere benzetilmektedir. Kırmızı algtekilerise daha farklı bir gelişim göstermiştir. 17. Yüzyılın sonlarından itibaren, kahverengi alglerden faydalanılarak potas elde edilmektedir. Potas mineralce zengindir ve gübre, soda, cam ve sabun yapımında kullanılmaktadır. İyot ve brom bu külden elde edilir. Japonya halen iyot ihtiyacını deniz yosunlarından karşılamaktadır.
Torna nedir? Bilgilerine de bakabilirsiniz.
Alglerin Kullanımı Nasıldır?
Alglerin kullanımı ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir. Özellikle Asya ülkeleri, algleri yüksek besin değeri olan bir yiyecek olarak kullanmaktadırlar. Algler aşağıdaki vitamin ve mineraller açısından zengindir:
Kalsiyum,
Magnezyum,
Demir,
Potasyum,
İyot,
Niyasin,
C vitamini,
B6 vitamini,
B2 vitamini,
B1 vitamini,
A vitamini.
Çin’de 70’den fazla su yosunu türünün yendiği bilinmektedir. En çok tüketilen tür fat çoy olarak bilinir. Japonya’da ise 20 tane deniz yosunu türünün yendiği bilinmektedir. Bu yosunlar temel besin olarak değil, destek besin olarak yemeklerin yanına tercih edilir. Bu amaçla paketlenerek kullanılmaktadır.
Beslenmeye ek olarak bilimsel araştırmalarda, kıvam verici ve jelleştirici olarak da yeşil algler kullanılmaktadır.
Alglerin Ekosistemdeki İşlevleri Nelerdir?
Alglerin ekosistemdeki işlevleri başında suyu ışığın yardımıyla karbonhidrata çevirmeleri gelir. Bu dönüşüm alglerde yer alan pigmentler sayesinde gerçekleşmektedir. Algler besin zincirinde ilk sırada yer alırlar. Ekosistem dengesinin sağlanması adına alglerin ne kadar besin ürettikleri önem taşır. Gereğinde fazla besin üretilmesi dengenin bozulmasıyla sonuçlanabilir. Fazla besin, suda yaşayan diğer canlılar için risk oluşturur. Suyun diğer canlılara yaşam alanı olabilmesi için algler hayati öneme sahiptir. Besin maddesini fazla miktarda üreten alg, aşırı gelişebilir. Algler bu durumda renk değiştirir ve farklı bir koku yayarlar. Fazla gelişen alglerin olduğu bir suda diğer canlılar yaşayamaz. Yapılan araştırmalar alglerin yüzde 70’inden fazlasının suda yaşamlarını devam ettirdiklerini ortaya koymuştur.
Algler Nedir Konusu İle İlgili Video Anlatım
Algler Nedir konusuyla ilgili bilgilendirici bir video.
youtube
Algler Nasıl Ürer?
Alglerin üremesi 3 farklı şekilde olabilir. İlk üreme çeşidinde algler koloni oluşturmuştur ve bölünerek çoğalırlar. İkinci türde algler ana bireysen farklılaşır. Eşeysiz üreme olarak da bilinir. Üçüncü üreme çeşidinde algler eşeyli ürer. Aynı ya da farklı birey hücreler bir araya gelebilir. Üremeler çoğunlukla tatlı sularda ve denizlerde olur. Bu canlılar fotosentez yapabilirler. Bazı türleri tek başına yaşarken bazı türleri koloni şeklinde yaşar. Genellikle sulu ortamları, havuzları, akvaryumları, gölleri ve nemli toprakları yaşam alanı olarak seçerler. Alglerin sınıflandırması yapılırken temelde 2 gruptan bahsedilebilir. Tek hücreli kırmızı algler ve tek hücreli yeşil algler bulunmaktadır. Algler isimlendirildikleri zaman iki kelime olur. İlk isim algin cinsini belirtirken ikinci isim alin belirin bir özelliğini anlatır.
Sterilizasyon hakkında bilgileri yazımızdan inceleyebilirsiniz.
Tek Hücreli Kırmızı Algler Nedir?
Tek hücreli kırmızı algler yaşam alanı olarak kendilerine denizleri seçer. Nadir olarak karada ve tatlı sularda yaşamlarını sürdüren algler de bulunur. Klorofil barındırırlar. Fiko eritrin pigmentini içerdikleri için renkleri kırmızı olur. Kırmızı rengin pigmentiyle kloroplastın yeşil rengi maskelenmiş olur. Tek hücreli kırmızı algler phodophyta olarak da bilinir. Çift hücreli yeşil algler ise renklerini klorofilden alırlar. Genellikle tatlı sularda bulunurlar. Volvox cinsi en çok bilinen yeşil alg türleri arasında yer alır. Alglerin hepsinde selülöz çeperi bulunur. Okyanuslarda 25 metre derinlere kadar inerek buralarda yaşamlarına devam edebilirler. Her tip deniz hayvanı için alglerin primer besin kaynağı olduğu bilinmektedir. Fotosentez yaptıkları için yüzde 70 oranda oksijeni atmosfere bırakabilirler.
Altınrengi Su Yosunları Nedir?
Altınrengi su yosunları çoğu zaman tek hücreli olur. Hücre çıplak da olabilir, pektinden çevrilmiş bir zara da sahip olabilir. Nadiren 3 kamçılı olurlar. Genellikle 1 ya da 2 tane kamçıları bulunur. Altınrengi ya da esmer olurlar. Kamçılarına yakın bir yerde stigma bulunmaktadır. Geniş bir merkezi çekirdeği yoktur. Yaşam alanları olarak süratli akan dereleri, soğuk suları, kaynak sularını tercih ederler. Yüzerek etrafta dağılım gösterirler. Vejetatif üreme yaparlar. Vejetatif üreme bütün alglerde görülmektedir. Hücre bölünerek ya da koparak üremiş olur. herhangi bir özelleşmiş yapı ortaya çıkmaz. Eşeyli üreme yaparken 4 farklı yöntem olabilir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
İzogami,
Anizogami,
Oogami,
Autogami.
Alg Patlaması Nedir?
Alg patlaması sudaki oksijen miktarının tükenmesine neden olur. Patlamaların anlaşılmasında su rengi belirti vermektedir. Patlamalarda gübre suya karışır ve fosfor, azot gibi besin maddeleri su sistemine geçer. Böylece alg büyümesi aşırı miktarda olur. Alg patlamasına ötro fikasyon adı da verilmektedir. Alg türlerinin bu denli büyümesi, diğer canlılara güneş ışığı gitmesini engeller. Ayrıca sudaki oksijen miktarı tükenir. Yosunun türüne göre değişmekle birlikte bazı algler suya zehir bırakabilir. Sayılan bütün bu durumlar, sudaki diğer canlıların gelişmesini engeller. Bu da alg popülasyonunun artmasına rağmen diğer canlıların hızlı şekilde ölmesi anlamına gelir. Balık ölümleri, şehirlerin su kaynaklarının kesilmesi ya da balık çiftliklerinin kapanması gibi sonuçlar doğabilir.
Ekim 2011 senesinde Erie Gölü’nde şiddetli bir alg patlaması meydana gelmiştir. O sene bahar ayında yağışlar nedeniyle, gübre akışı yaşanmıştır. Bu durum suda bulunan siyano bakterilerin büyümesine sebebiyet vermiştir. Erie Gölü’nün uzaydan çekilen fotoğrafında bile alg patlamasından kaynaklı suyun renginin nasıl değiştiğin i görmek mümkündür. Alg patlamasıyla birlikte gölde yaşayan diğer canlılar yaşamlarını yitirmiştir. Bu durum ekosistemde dengesiz lik yaşanmasıyla sonuçlanmıştır.
Polisitemi nedir? Hakkında detaylara da bakabilirsiniz.
Alglerde Ötro Fikasyon Nedir?
Ötro fikasyon başta gök olmak üzere herhangi büyük su ekosisteminde besin maddelerinin büyük oranda artması anlamına gelir. Bu artışla birlikte suda algler, planktonların varlığı aşırı şekilde çoğalacaktır. Canlıların çoğalmasıyla birlikte çözülmüş oksijen miktarı azalır. Uzun vadede aynı olayın yaşanması su ekosisteminin çökmesiyle sonuçlanabilir. Yaşlı su ekosistemlerinde azot, fosfor ve diğer besin maddelerinin yavaş yavaş arttığı bilinir. Besin maddesine dönüşüm yapacak organik madde artması sistemin daha üretken olmasını sağlar. Ancak algler çok fazla oldukları zaman suda hayati önem taşıyan oksijen miktarının ciddi şekilde düşmesi söz konusu olacaktır.
Algler Nedir konusuyla ilgili yorumlarınızı ve sorularınızı bekliyoruz.
🌱 Algler Nasıl Hareket Ederler?
Algler hareket etmezler. tatlı, tuzlu veya nemli sularda bulunurlar. Bulundukları yerlerde de çoğalırlar.
❓ Algler Nasıl Oksijen Üretir?
Algler, Karbondioksit, sülfat, nitrat ve fosfatlardan, su ve güneş ışığından yararlanıp organik selülar materyaller oluştururlar. Bu reaksiyonun sonucunda ise atık olarak OKSİJEN oluşur.
❤️ Algler Nasıl Çoğalır?
Algler eşeyli veya eşeysiz olarak çoğalabilirler.
{ "@context": "https://schema.org", "@type": "FAQPage", "mainEntity": [ { "@type": "Question", "name": "🌱 Algler Nasıl Hareket Ederler?", "acceptedAnswer": { "@type": "Answer", "text": "Algler hareket etmezler. tatlı, tuzlu veya nemli sularda bulunurlar. Bulundukları yerlerde de çoğalırlar. " } } , { "@type": "Question", "name": "❓ Algler Nasıl Oksijen Üretir?", "acceptedAnswer": { "@type": "Answer", "text": "Algler, Karbondioksit, sülfat, nitrat ve fosfatlardan, su ve güneş ışığından yararlanıp organik selülar materyaller oluştururlar. Bu reaksiyonun sonucunda ise atık olarak OKSİJEN oluşur. " } } , { "@type": "Question", "name": "❤️ Algler Nasıl Çoğalır?", "acceptedAnswer": { "@type": "Answer", "text": "Algler eşeyli veya eşeysiz olarak çoğalabilirler." } } ] } Kaynak: https://www.zovovo.com/algler-nedir/
0 notes
genelbilgiler · 4 years
Text
Hücre döngüsünde test edilen üç temel unsur nelerdir?
Hücre bölünmesi canlının büyüyüp gelişmesi,muhtelifsebeplerdenötürücanlılığını yitiren hücrelerin yerine getirilmesi ve üreme faaliyetleri için gereklidir. Bu sayede canlı gelişimini tamamlar, kendini yeniler vehaizolduğu genetikdetaylarıgelecek nesillere aktarır. Tek hücreli canlılar ikiye bölünerek yeni bireyler meydana getirirkenoldukcahücreli canlıl.. Devamı için tıkla : https://bit.ly/2MFViWV
0 notes
guncelfiyatinecom · 5 years
Text
Devlet Hastanesi Tüp Bebek Fiyatları 2019
New Post has been published on https://www.guncelfiyatine.com/devlet-hastanesi-tup-bebek-fiyatlari-2019/
Devlet Hastanesi Tüp Bebek Fiyatları 2019
Tüp Bebek Tedavisi Nedir, Tüp Bebek Fiyatları Ne Kadar?
Bu yazımızda tüp bebek fiyatları ve tüp bebek tedavisi hakkında aklınıza takılan her sorunun cevabını bulabileceksiniz. Tüp bebek tedavisi, kadın üreme hücreleri olan yumurtaların ve erkek üreme hücreleri olan spermlerin toplanarak vücut dışında, laboratuvar ortamında bir araya getirilerek döllenmenin elde edilmesini sağlayan tedavi sürecini kapsamaktadır. Döllenen yumurtalar bölünmeye başlayıp, embriyo adı verilen ilk gelişim aşamalarını laboratuvar ortamında geçirirken, anne adayının rahmine yerleştirilir. Bu aşamadan sonra elde edilen gebeliğin doğal yollarla oluşan gebeliklerden farkı kalmaz. Doğal gebelikten farkı dölleme işleminin laboratuvar koşullarında gerçekleştirilmesi ve döllenen yumurtaların anne rahmine tekrar geri yerleştirilmesidir.
Tedavi Süreci
Tüp bebek (IVF) yöntemi, çocuk sahibi olamayan çiftlere uygulanan ve uzun süredir kullanılan bir yardımcı üreme tekniğidir. Günümüzde en çok tercih edilen kısırlık tedavilerinin başında “Tüp bebek” geliyor. Nedeni açıklanamayan kısırlık, enfeksiyon, tüplerde tıkanma, erkeğin sperm kalite düşüklüğü, kilo veya ileri yaştan kaynaklanabilen durumlarda tüp bebek yöntemi ile çiftler bebek sahibi olabiliyor. Özellikle erkeğe bağlı kısırlıkta tüp bebek tedavisinden önce aşılama tedavisi de tercih edilebiliyor. Bu yöntemde toplanan spermler rahim içine transfer ediliyor.
Tüp bebekte yumurtaların yerleştirilme işlemi iki şekilde yapılır: • Laboratuvar ortamındaki dölleme işlemi ya spermleri yumurtaların yanına bırakıp bu spermlerin kendi kendilerine yumurtanın içine girip dölleme işlemini gerçekleştirmesini beklemek şeklinde (klasik tüp bebek-IVF) olur. • Mikroskop altında spermin bir pipet yardımı ile direkt olarak yumurtanın içine enjekte edilerek döllemenin sağlanması (mikroenjeksiyon) şeklinde olmaktadır. Tüp bebek uzmanları iki yöntem arasındaki tercihi çiftlerin özelliklerine göre belirler. Amaç çift için en yüksek başarı şansını yakalamaktır.
Ülkemizdeki tüp bebek fiyatı nedir?
Tüp bebek tedavisi ülkemizde yirmi yıl öncesinde uygulanmaya başlanan ve hızla gelişen bir tedavi yöntemidir. Tüp bebek tedavisi, anne ve baba adayının birinin ya da her ikisinin yaşadığı kısırlık nedeni ile çocuk sahibi olamaması durumunda başvurduğu yardımcı üreme tekniğidir. Kadından alınan yumurta ile erkekten alınan sağlıklı spermin vücut sıcaklığında döllenme işlemi gerçekleştirilerek anne rahmine enjekte edilmesi işlemi tüp bebek tedavisidir. Her geçen gün gelişen teknoloji ile uygulanmaya başlanan mikroenjeksiyon yardımı ile de sperm sayısının en az olduğu, hatta menisinde hiç sperm bulunmayan erkeklere de tüp bebek uygulaması yapılabilmekte ve gebelik elde edebilmek mümkün olmaktadır. İşte tüm bu işlemlerin uygulanabilmesi ve kısırlıktan mustarip çiftlerin de bebek sahibi olabilmesi için yapılan tüp bebek tedavisi ülkemizdeki tüp bebek merkezlerinin her birinde değişiklik göstermektedir. Sağlık bakanlığı yönergeleri gereğince tüp bebek fiyatları hakkında internet sayfasından bilgi vermek doğru ve yasal olmadığından Tüp bebek merkezi ile birebir iletişim ya da telefon görüşmesi ile tüp bebek tedavisi fiyatları hakkında detaylı bilgi almak mümkün olabilmektedir.
Ancak tüp bebek tedavisinin fiyatları genel bir bağlamda değerlendirildiğinde ülkemizde alınan ücretlerin Avrupa ülkelerinden daha uygun olduğu ve bu sebeple de tüp bebek tedavisi olmak isteyen pek çok yabancı çiftin ülkemize geldiği, çok başarılı uygulamalarla bebek sahibi olunduğunu da belirtmekte fayda var. Özellikle de yukarıda da anlatıldığı üzere Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumunun belirlediği kriterleri taşıyan çiftlere devlet desteği sağlandığı için bu çiftlerde tüp bebek tedavisinin çok daha uygun ücretlerle yapılabildiğini belirtmekte fayda var. Ülkemizdeki deneyimli ve donanımlı tüp bebek merkezlerinde en ileri teknoloji kullanıldığı için ilk ya da ikinci denemede sağlıklı bir gebelik elde edebilme ve canlı doğum yapabilme olasılığı da gayet yüksektir.
Tüp Bebek Tedavi Fiyatları Neye Göre Değişir?
Tüp bebek tedavisinin fiyatları, yukarıda da açıklandığı üzere; tedavide uygulanan yönteme, kullanılan ilaçlara ve çiftin kısırlık sorununa göre değişmektedir. Örneğin; yumurtlama sorunu olan, yumurta sayısı az olan veya yaşı ileri olan kadınların daha fazla ilaç kullanımına ihtiyaç duydukları da bir gerçektir. Daha fazla ilaç kullanılması demek de, maliyetin artması demektir. Bunun yanında her kısırlık vakasının aynı yöntemle tedavi edilemediği de bir gerçektir. Zira tüp bebek tedavisinde her çifte rutin olarak uygulanan bazı yöntemler bulunmaktayken, pek çok çift içinse ekstra yöntemlere, ilaçlara da ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda tüp bebek tedavisi fiyatlarının belirlenmesinde; kullanılan ilaçların fiyatları, tüp bebek merkezinin tıbbi ve donanımsal olanakları, tedavide kullanılan yöntemler, uygulanan farklı teknolojik teknikler, tüp bebek merkezinde görev alan personelin deneyim ve kalite düzeyi, uygulamayı yönetecek olan doktorların deneyimleri, tüp bebek merkezinin daha önceki deneyimlerinden elde ettiği başarı oranları gibi faktörler etkili olmaktadır. Yukarıda sıralandığı gibi tüp bebek tedavisi fiyatlarını etkileyen çok sayıda faktör bulunmakta, kullanılan cihaz ve ilaçların da yurtdışından geliyor olması fiyatların çok hızlı değişmesine sebep olmaktadır.
Tüp bebek tedavisi kaç yaşına kadar uygulanabilir? Tüp bebekte yaş sınırı nedir?
Tüp bebek tedavisinde ilk olarak kadının yumurtalık rezervleri değerlendirilir. Adetin 3. gününde yapılan hormon testleri ve ultrasonografi ile yumurtalık rezervinin durumuna bakılır. Bu incelemede yumurtalık rezervinin iyi olduğu tespit edilirse, 45 yaşına kadar tüp bebek tedavisi yapılabilir. Ancak yaş ilerlemesinin olumsuz etkilerinden dolayı kromozomlar bakımından embriyonun incelenmesi gerekmektedir. Yanı sıra 38 yaşından sonra tüp bebek tedavisine başlayacak kadınların preimplantasyon genetik tanı yöntemine başvurması ve embriyolarının durumunu değerlendirmesi gerekmektedir Kadınların 35 yaşından sonra yumurta sayısı azalır, yumurtlama bozulur ve yumurtanın kalitesi kötüleşir. Yumurtalık rezervleri tüp bebek için uygun olsa bile tüp bebekte başarı şansı da düşmektedir. Bu nedenlerle kısırlık sorunu yaşayan kadınların çocuk sahibi olabilmeleri için ileri yaşları beklemeden tedaviye başlaması önemlidir. Yaşı ilerlemiş ve yumurtalık haznesinde sorun olan bir kadın için ise tüp bebek tedavisinde gebeliğin gerçekleşmesi adına bir yöntem mevcut değildir. Ülkemizde ileri yaşta çocuk sahibi olmak isteyen ve düşük yumurtalık rezervine sahip kadınlar yumurta dondurma işlemiyle ileri yaşta hamile kalabilmektedir. 35 yaş üstü gebelikler yüksek riskli gebelik sınıfına girer ve perinatoloji uzmanlarınca tarafından takip edilmelidir.
Erkekler için tüp bebekte yaş sınırı var mıdır?
Erkeğin sperm üretimi her yaşta devam etmektedir. Ancak yaşın ilerlemesiyle birlikte sperm kalitesinde düşüş gerçekleşir. 55 yaş üzerindeki erkeklerde sperm hareketliliği yüzde 54 azalabilir. Bunda etken olarak yaş olarak sperm DNA’sının bozulduğu düşünülmektedir.
Çoğul gebelik riski var mı?
Ülkemizde uygulamada olan Yardımcı Üreme Teknikleri Yönetmeliği’ne göre 2 taneden fazla embriyo transfer edilmesi yasaktır. Tek embriyo verildiğinde ikiz gebelik olma şansı (tek yumurta ikizliği) oldukça azdır. 2 embriyo verildiğinde ise ikiz gebelik (çift yumurta ikizliği) yaklaşık üçte bir oranında. Çok nadiren 2 embriyo verildiği halde 3 hatta 4 bebek oluşabiliyor; verilen embriyolardan birisi, bazen de ikisi birden bölünerek tek yumurta ikizliğine dönüşebiliyor. Tüp bebek ve aşılama gibi yardımcı üreteme tedavisi gören ve uzun zaman çocuk sahibi olamayan çiftler, çoğul gebeliği özellikle isteyebiliyor. Çoğul gebelik riskli sayıldığından transfer edilecek embriyo sayısına doktor ve hastanın birlikte karar vermesi gerekiyor. Transfer edilmeyen embriyolar dondurularak 5 yıl saklanabiliyor. Günümüzde yardımcı üreteme teknikleri ile çoğul gebelik oluşma oranı %20 ila 30 arası. Çoğul gebeliklerin büyük kısmını ikizler nadiren üçüzler ve daha fazlası oluşturuyor.
Tüp bebek tedavisinde devlet yardımı
Kısırlık vakalarının toplumda giderek yaygınlaşıyor olması ve tedavisinin de her geçen gün pahalanıyor olması dolayısıyla Sosyal Güvenlik Kurumundan gerekli şartları yerine getiren çiftler tüp bebek tedavisi için devlet yardım alabilmektedir. Dünyada birçok ülkede yaygın bir şekilde uygulanan tüp bebek çoğu ülkede 9 – 10 bin dolar civarına bir maliyete sahiptir. Ülkemizde ise tüp bebek fiyatları kesinlikle çok düşüktür. Özellikle de Sosyal Güvenlik Kurumu’nun istediği şartları taşıyan çiftler çok daha uygun bir ücretle tüp bebek tedavisi yaptırabilmekteler. Bunun için çiftlerin emekli sandığı gibi bu kuruluşun kendilerine sağladığı avantajlardan yararlanmak için sağlık bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinden ya da üniversite hastanelerinden “tüp bebek tedavisi uygundur” raporu alınması yeterlidir. Bu rapor alınabildiği tedavinin bir bölümü kişi bağlı olduğu kurumdan alma hakkına sahiptir. Bu bağlamda tedavi bittikten sonra da hasta herhangi bir ilaç aldıysa, ilacın raporu ile başvurulduğunda ilaç ücretinin %80’lik kısmını kurumdan almak mümkün olmaktadır.
0 notes
ansiklomedia · 5 years
Text
Mayozun Yaşam Döngüsündeki Yeri ve Önemi
Mayozun Yaşam Döngüsündeki Yeri ve Önemi
Mayoz, bitkilerde, genellikle, sporlar denen haployit üreme hücreleri meydana getirir ve bunlar sıkça mitotik biçimde bölünerek çok hücreli haployit bitki yapılarına dönüşürler. Bitki üreme biçimlerinden sıradışı olanlarından biri alg benzeri ilkel bitkilerde gerçekleşir. Haployit spor hücreleri (1.evre) mitozla bölünerek hızla büyüyen, pek farklılaşmamış, haployit çok hücreli bir evreye…
View On WordPress
0 notes
queenofownice · 6 years
Text
Tüm Canlılar Hakkında Temel Üreme Bilgileri
Çevremizi incelediğimizde yaşadığımız çevrede çok çeşitli canlıların olduğunu görürüz. Bu canlılardan bazısı kendilerine benzeyen canlılar meydana getirir. Örneğin bir bakteri hücresi yirmi veya otuz dakikada bir bölünerek kendine benzeyen yeni bakteri hücreleri meydana getirebilir. Bazı canlılarda ise bir türün değişik özelliklere sahip farklı çeşitlerini görmek mümkündür. Örneğin Van kedisi, Ankara kedisi, İran kedisi vb. bu kedilerin kendilerine özgü özellikleri bulunduğunu görürüz. Bu örnekten yola çıkarak ”Acaba, bir çok canlıda görülen bu çeşitliliğin nedeni nedir?” diye bir soru aklımıza gelebilir.
Canlıların genel özelliklerinden biri üreyebilmeleridir. Vermiş olduğumuz bakteri örneğinde olduğu gibi bazı canlılarda üreme eşey hücreleri olmaksızın gerçekleşir. Bu nedenle bu canlılarda üreme, sadece çoğalma şeklinde görülür. Çeşitlilik yoktur. Buna rağmen kedi çeşitleri örneğinde olduğu gibi, bazı canlılar, yumurta ve sperm adı verilen iki farklı eşey hücrelerinin birleşmesi sonucu yeni genetik özelliklere sahip yavrular meydana gelir. Bu çeşit üremede, ana ve babanın genlerinin bileşiminden oluşan gen kombinasyonuna sahip yeni yavru bireyler görülür. Böylece canlılar sahip oldukları gen kombinasyonunu bir sonraki kuşağa aktarabilirler ve bu şekilde tür içi çeşitlilik gerçekleşmiş olur. Canlılar aleminde üreme, eşeysiz ve eşeyli üreme olmak üzere iki şekilde olur.
Eşeysiz Üreme
Bölünme olgunluğuna erişen bir canlının eşey hücresi oluşturmadan kendisine benzer yavrular meydana getirmesine eşeysiz üreme denir.
Eşeysiz Üreme Çeşitleri:
A. Bölünme:
Bölünme, bölünme olgunluğuna erişmiş bir hücrenin enine veya boyuna bölünmesiyle iki yavru hücrenin meydana gelmesidir.
Bölünme, bakteri ve öglenada boyuna bölünme, paramesyumda ise enine bölünme şeklindedir.
B. Tomurcuklanma:
Tomurcuklanma, bir hücrelilerden bira mayasında, sölenterlerden hidrada ve bazı bitkilerde görülür.
Bölünme olgunluğuna erişen ana hücrede bir çıkıntı oluşur. Bu çıkıntının bölünerek ana canlıdan ayrılması ve gelişmesi ile yeni bir canlı meydana gelir. Bu yeni canlı, ana canlıdan bağımsız yaşayabildiği gibi ana canlı ile birlikte koloniler halinde de yaşayabilir.
C. Sporlanma:
Sporlanma, bazı bir hücreli canlılarda, mantarlarda, eğrelti otlarında vb. görülür. Sporlar, üzerinde sağlam yapılı bir örtü bulunan özleşmiş hücrelerdir. Sporların üzerindeki örtü, aşırı sıcak veya soğuk gibi olumsuz ortam koşullarına karşı sporların dayanmasını sağlar. Sporlar, ortam şartlarının elverişli olması durumunda yeni bir canlı meydana getirir.
D. Vejetatif Üreme:
Ana bitkinin gövde, dal, yaprak gibi organlarının döllenme olmaksızın gelişerek yeni bitkiyi oluşturmasına vejetatif üreme denir.
Vejetatif üreme, yüksek yapılı bitkilerde görülen eşeysiz üreme şeklidir. Muz, çekirdeksiz üzüm, kavak, söğüt gibi ticari bitkiler tohum üretme yeteneklerini kaybetmişlerdir.  Bu gibi bitkiler vejetatif üreme yolu ile eşeysiz çoğalabilirler. Çilek bitkisinin sürünücü gövdesindeki göz adı verilen bölümünden genç bir çilek bitkisi oluşumu,patates bitkisinin yumru gövdesinin göz (nodyum) adı verilen bölümünden yeni patates bitkisinin oluşumu vejetatif üremeye örnek verilebilir.
Eşeysiz üremede bir canlı, başka bir canlıya gerek duymadan kendi vücudundan kendisinin benzeri olan canlılar meydana getirir. Eşeysiz üremenin özelliği dişi ve erkek gibi iki farklı eşey olmadan üremenin gerçekleşmesidir. Bir canlı, dişi ve erkek bireye ait olan yumurta ve sperm adını verdiğimiz gametler olmaksızın çoğaldığı için bu tür üremede genetik çeşitlilik yoktur. Bu nedenle yavru hücrelerin genetik yapısı ile ana hücrenin genetik yapısı aynıdır.
Eşeyli Üreme
Dişi ve erkek olmak üzere iki farklı eşeye ait değişik genetik özellikteki gametlerin birleşmesi ile meydana gelen üreme şekline eşeyli üreme denir.
Eşeyli üreme yüksek yapılı hayvanlar ve bitkilerde görülür. Ayrıca, eşeysiz çoğalan bakteri, paramesyum gibi tek hücreli canlılarda da bazen eşeyli çoğalma görülür. Eşeyli üremede iki temele olay vardır.
Mayoz Bölünme:
Dişi ve erkek bireye ait özelleşmiş üreme organlarında mayoz bölünme sonucu üreme hücreleri olan gametler meydana gelir. Gametler birer yumurta ve sperm hücresidir. Gametlerdeki kromozom sayısı, vücut hücrelerinin kromozom sayısının yarısı kadardır. Gametler haploit yapıda (n kromozomlu) özelleşmiş hücrelerdir. Bunlar diploit yapıda (2n kromozomlu) eşey ana hücrelerinden mayoz bölünme ile oluşur.
Mayoz bölünme sırasında krossing-over (parça değişimi) görülmesi, canlılar aleminde türler arasında ve tür içinde genetik çeşitliliği arttırır. Bu durum, değişen çevre koşullarına daha dayanıklı olan bireylerin oluşumunu sağlar. Bu şekilde yeni oluşan bireylerin bulundukları çevre içerisinde yaşama ve üreme şansı artar. Bireyin yaşadığı çevreye uyumu kolaylaşır. (adaptasyon.)
Dişi ve erkekte özelleşmiş üreme organları vardır. Dişi üreme organına ovaryum, erkek üreme organına testis denir. Üreme organlarında mayoz bölünme sonucu gametler oluşur. Ovaryumda mayoz bölünme sonucu yumurtalar üretilir. Testiste ise mayoz bölünme sonucu sperm üretilir.
Döllenme:
Döllenme, haploit yapıda olan bir yumurta ve spermin birleşmesine denir. Döllenme sonucunda diploit yapıya sahip olan zigot (döllenmiş yumurta hücresi) oluşur. Zigot, bir takım kromozomu yumurta ile anneden, bir takım kromozomu da sperm ile babadan alır.
Eşeyli üreyen canlılarda dişi canlı, sahip olduğu genleri yumurtası ile erkek canlı ise spermi ile bir sonraki kuşağa aktarabilir. Döllenme sonucu meydana gelen yavru, hem anneye hemde babaya ait genleri taşır.
Eşeyli üremede iki farklı ataya ait değişik özellikte olan yumurta ve spermin birleşmesi sonucu her iki ataya ait özellikleri bir arada taşıyan, çevreye daha uyumlu ve dayanıklı bireyler oluşur. Bu durum eşeyli üremeyi eşeysiz üremeye göre üstün kılar.
Eşeysiz üremede, eşeyli üremede görülen mayoz bölünme, gamet oluşumu ve döllenme görülmez.
Eşeyli Üremenin Özellikleri:
Mayoz bölünmenin görülmesi.
Mayoz bölünmenin sonucunda yumurta ve sperm adını verdiğimiz iki gametin oluşması.
Gametler oluşurken Krossing-over adını verdiğimiz parça değişiminin gerçekleşmesi ile canlılarda yeni gen kombinasyonlarının görülme olasılığının artması.
Yumurta ve spermin birleşmesi sonucu döllenmenin gerçekleşmesidir.
Vücut hücreleri diploit kromozom taşır. Ovaryum, yumurta ana hücresi, testis ve sperm ana hücresi de vücut hücreleri olup diploittir. Gametler (yumurta ve sperm) ise üreme hücresi olup haploittir.
Buraya kadar olan kelimeleri daha iyi kavramak için bazı kelimelerin anlamlarını daha açık bir şekilde yazıp konuya öyle devam edeceğim.
Nodyum: Gövde üzerinde yaprak ya da tomurcuğun geliştiği yer, bir şişkinlik ya da kabartı.
Gamet: Dişi veya erkek üreme hücrelerine verilen genel ad.
Paramesyum:  Tek hücreden oluşan mikroskobik bir organizmadır.
Öglena: Bir hücreli hayvanların kamçılılar sınıfındandır ve bunlar arasında en kolay görülebilen hayvandır. Bataklık sularda rastlanır. Tek hücreden meydana gelmiştir. Vücudu mekik biçiminde, uzundur. Baş tarafında bir kamçı, bunun da ucunda bir göz lekesi bulunur. Sitoplazması içinde çok miktarda klorofil tanecikleri vardır. Aralıksız iki parçaya bölünerek çoğalırlar.
Haploit: Tek bir kromozom takımı kapsayan hücre yada organizma (Örneğin insan gametlerinde bulunan toplam 23 adet kromozom bir haploit oluşturur)
Diploit: Gametlerde bulunan iki takım kromozom sayısı, iki takım kromozoma sahip hücre ya da organizma.
Mayoz: Bir çeşit çekirdek bölünmesidir. Orijinal hücredeki kromozom sayısının yarısına, yani haploit sayıda kromozoma sahip yavru hücrelerle sonuçlanan genellikle ardışık iki hücre bölünmesi.
Krossing Over: Mayoz bölünmede, tetratların kromotidleri arasında karşılıklı gen alış-verişi, parça değişimi olayıdır.
Ovaryum: Bazı eşeysel hormonların üretilerek salgılandığı, üreme hücrelerinin meydana geldiği dişi eşey organı, yumurtalık.
Şimdi devam edelim konumuza.
A. İzogami
Şekil ve büyüklükleri aynı olan gametlerin birleşmesi sonucu görülen üreme şeklidir.
Ulotrix, chlamydomonas, Spirogyra gibi (yeşil alglerde) görülür.
Ulorix: Sularda yaşayan, klorofil içeren bir çeşit alg.
Chlamydomonas: Yeşil Alg türlerinden biri. Tek hücreli kamçılılardandır.
Spirogyra: alg türü olan Kavuşur su yosunları
Alg: Yapıları kök, gövde ve yaprak olarak farklılaşmamış, genellikle sucul yaşayan fotosentetik canlı. Sularda ve nemli yerlerde yaşayan bir ya da çok hücreli organizmalardır. Fotosentez ya da fagosite yaparak beslenir.
Fagositik: Vücuda giren mikroorganizmaların ya da vücutta ölen hücrelerin, Fagositik Hücrelerce tanınıp, yutularak ortadan kaldırılması
Fagosit:  vücut içerisindeki yabancı organizma ve maddeleri sindirip, yok eden biyolojik hücrelere verilen genel addır.
İzogami’yi daha basit bir dille açıklamak gerekirse şekil ve büyüklük bakımından aynı olan dişi ve erkek üreme hücrelerinin birleşimiyle yeni canlı oluşumu diyebiliriz.
B. Heterogami:
Şekil, büyüklük ve yapı yönünden farklı olan gametlerin birleşmesi sonucu görülen üreme şeklidir.
Daha net bir şekilde ne olduğunu açıklamak istersek kısacası Yumurta ve sperm gibi büyüklük ve yapı bakımından ayrı iki gametin birleşmesiyle meydana gelen üreme şeklidir diyebiliriz.
Anizogami
Dişi ve erkek gametler şekil ve yapı yönünden az farklılık gösterirler. Bu gametlerin birleşmesi ile görülen üreme şeklidir.
Örneğin, Karayosunu, eğreltiotu anizogami ile ürer.
Daha basit bir şekilde ifade edecek olursak Farklı şekil, büyüklük ve yapıdaki gametlerin birleşimiyle yapılan eşeyli üreme şekli diyebiliriz.
Eşeyli üremede gametlerin büyüklüğü ve yapısı canlılarda farklı farklıdır.
Oogami
Anizogaminin ilerlemiş halidir. Gametlerdeki farklılık oldukça fazladır.
Örneğin, insanda dişi gamet olan yumurta hücresi erkek gamete göre çok büyük olup bol sitoplazmalı ve hareketsizdir. Erkek gamet ise yumurtaya göre küçük olup az sitoplazmalı ve hareketlidir.
Daha basit bir şekilde söylemek gerekirse kısacası Genellikle büyük hareketsiz dişi gamet ile küçük ve hareketli erkek gametin birleşmesi  diyebiliriz.
C. Konjugasyon:
Bakteri, paramesyum gibi basit yapılı canlılarda bazen konjugasyon şeklinde eşeyli çoğalma görülür. Elektron mikroskobu ile yapılan incelemelerde bakterilerde gen aktarımı gözlenmiştir. Buna göre iki bakteri yan yana geldiğinde aralarında oluşan sitoplazmik köprüler aracılığı ile verici bakteriden alıcı bakteriye gen aktarımı olur. Böylece alıcı bakteride kendi genlerine ek olarak vericiden gelen genlerle yeni gen kombinasyonu oluşur. Bakterilerde antibiyotiklere direnç bu şekilde kazanılır.
Kısaca özetlemek istersek konjugasyon  İki hücrenin geçici olarak gen alış-verişi yapmak için birleşmeleri denebilir.
Bakterilerin antibiyotiklere direnç kazanması eşeyli üreme şekli olan konjugasyon ile olur.
D. Hermafroditzm:
Basit yapılı bazı hayvanlarda ve bitkilerin çoğunda aynı bireyde hem dişi hemde erkek üreme hücreleri üretilir. Bu canlılara hermafrodit (erselik) denir. Hermafrodit canlılar kendi kendini dölleyebilir.
Örneğin, gül bitkisini incelerseniz, bitkinin ortasında bir dişi organı ve bu dişi organın etrafında çok sayıda erkek organı olduğunu görürsünüz.
Hermafroditlik hayvanlar aleminde basitten karmaşığa doğru ilerleyen bir organizasyon sürecinde gittikçe azalır. Bu nedenle hermafroditizm ayrı eşeyliliğe göre ilkel sayılır.
Örneğin yassı parazit kurtlar kendi kendini dölleyebilir. Buna rağmen, toprak solucanı, salyangoz gibi canlılar yassı parazit kurtlara göre daha gelişmiş canlılardır. Bunlarda üreme organı olan ovaryum ve testiste gametler farklı zamanda oluşur. Böylece bireyin kendi kendini döllemesi önlenir. Yine, aynı şekilde bir çok bitkide, gametlerin farklı zamanlarda oluşması ile bitkinin kendi kendini döllemesi engellenir.
Kısaca özetleyecek olursak her iki eşeyede sahip canlı. Erkek ve dişi eşey organlarının aynı organizmada birlikte bulunması diyebiliriz.
E. Partenogenez:
Arılarda, kraliçe arının yumurtasının döllenme olmadan gelişmesi ile erkek arılar oluşur. Erkek arıların bu oluşumu partenogenez olarak adlandırılır. Ayrıca arılardan başka karıncaların erkekleri, kelebeklerin bazılaarı ve yaprak bitleri gibi hayvanlarda da partenogenez görülür.
Kraliçe arı, hayatı boyunca erkek arıyla bir defa çiftleşir ve aldığı spermleri kaslı bir kesede depolar. Bu kesenin üreme organına açılan kısmı bir kapak ile kapalıdır.
Kraliçe arıda mayoz bölünme sonucu haploit kromozomlu yumurtalar oluşur. Eğer kraliçe arının üreme organındaki kapak açılırsa yumurtalar spermler tarafından döllenerek diploit kromozomlu dişi arılar oluşur. Arı sütüyle beslenen dişi arı larvası kraliçe arıyı oluşturur. Kraliçe arı sadece üremeden sorumlu olur. Çiçek tozu ile beslenen diğer dişi arı larvaları ise işçi arıları oluşturur. Bu arılar kısır olup kovanın beslenmesi ve temizlenmesinden sorumludur.
Eğer kraliçe arıdan mayoz bölünme sonucu oluşan haploit kromozomlu yumurta hücresi döllenme olmadan mitoz bölünmeler ile gelişirse haploit kromozomlu erkek arılar oluşur.
Kısaca özet geçecek olursak Yumurtanın döllenme olmaksızın gelişerek yeni canlı meydana getirmesi diyebiliriz.
Erkek arının spermi kraliçe arının yumurtasından farklı olarak mayoz bölünme ile değil mitoz bölünme ile oluşur.
Mitoz: Bir hücreden aynı özellikte iki yeni hücre oluşturan hücre bölünmesi.
Sıtma paraziti plazmodyum hayat devresini insan ve anofel cinsi sivrisineğin dişisi olmak üzere iki konakta geçirir.
Plazmodyum: Sıtma hastalığına sebep olan tek hücreli hayvanlar.
Anofel: iki kanatlılar takımından, bataklıklarda üreyen, sıtma mikrobunu ısırma yoluyla insana aşılayan ve böylece sıtmayı insandan insana yayan bir sivrisinek türü.
Plazmodyum, insan kanında sporla ürer.
Anofel cinsi sivrisineğin dişisinin tükürük bezlerinde yaşayan plazmodyum, anofelin kan emmesi ile insan kan dolaşımına geçer. Kan dolaşımı yolu ile karaciğer, kırmızı kemik iliği ve dalağa ulaşır. Daha sonra alyuvarlar içerisinde birbirini izleyen çekirdek bölünmeleri ile büyüyerek amip şeklini alır. Amip şeklini alan bu sporlar bölünmeye devam ederek alyuvarların çeperine dizilir. Bu şekilde alyuvarların çeperine basınç yaparak alyuvarların parçalanmasına neden olur ve kan plazması yolu ile yeni alyuvarlar içerisine geçer. Yeni alyuvarlar içerisinde bölünmelerine devam eden bu sporlardan bazısı dişi gameti bazısı erkek gameti oluşturur. Bu gametler kanda daha fazla gelişmelerine devam edemez. Bu nedenler gametlerin ya��ayabilmesi için anofel cinsi dişi sivrisineğe geçmesi gerekir.
Plazmodyum, anofel cinsi dişi sivrisinekte eşeyli ürer.
Eğer sıtma adı verilen ateşli titremelerin görüldüğü bir dönemde anofelin dişisi sıtmalı bir insanın kanını emerse plazmodyum, sivrisineğin bağırsağına geçer. Sivrisineğin bağırsağında dişi ve erkek gametler birleşerek zigotu oluşturur. Zigot bağırsak epiteline yerleşir. Burada bölünerek yeni sporları oluşturur. Bu sporların bir kısmı sivri sineğin tükrük bezlerine taşınır. Daha sonra sivri sineğin insan kanını emmesi ile sıtma etmeni olan plazmodyum, insanın dolaşım sistemine geçer.
Plazmodyumun dışında eğreltiotları, karayosunları gibi canlılarda da metagenez görülür.
Zigot: Bir erkek üreme hücresi (sperm) ile bir dişi üreme hücresi (yumurta) nın birleşmesiyle oluşan döllenmiş yumurta.
Epitel: vücut dış yüzeyini, organların iç yüzeyini örten hayvansal doku. Organ ve vücut yüzeylerini örten hücre tabakası.
Çiçekli Bitkilerde Eşeyli Üreme
A. Çiçeğin Yapısı
Çevrenizde yetişen bir kaç çiçek ismi söyleyebilir misiniz diye bir soru yöneltildiğinde çoğumuz lale, nilüfer, gül, papatya vb. çiçek isimlerini kolaylıkla sıralayabiliriz. Bu bitkilerin ortak özellikleri çok güzel renkte, kokuda ve görünüşte çiçeklerin olmasıdır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Örneğin elma ağacı,badem ağacı gibi ağaçların yanı sıra domates, biber gibi sebzelerinde çiçeği vardır. Çiçekler, sadece değişik görünüşleri,kokuları veya renkleri ile yaşantımızda yer almazlar. Aynı zamanda yaşamamız için gerekli olan besini, tohum ve meyve oluşumunu sağlayarak gerçekleştirirler. İnsanlara sağladığı faydaların yanı sıra çiçekler bitkilerin üreme organlarıdır. Çiçeği oluşturan dişi ve erkek organ, taç ve çanak yapraklar çiçek sapına bağlı çiçek tablası üzerinde yer alırlar.
Bir çiçekte hem erkek hem de dişi organ bulunuyorsa tam çiçek (erselik), dişi veya erkek organdan sadece biri bulunuyorsa eksik çiçek adını alır.
Bir ağacın farklı dallarında hem dişi hem erkek organ bulunuyorsa tek evcikli bitki adını alır. Dişi ve erkek organlar farklı ağaçlarda bulunuyorsa iki evcikli bitki adını alır.
Çam, fındık, ceviz bn. tek evcikli bitkiye, söğüt, kavak vb. iki evcikli bitkiye örnek verilebilir.
Çiçekli bitkilerde erkek üreme organı stamendir.
Stamenin Yapısı
Stamen, anter ve anterin çiçek sapıyla bağlantısını sağlayan filamentten oluşur. Anter içerisinde çok sayıda diploit kromozomlu polen ana hücreleri vardır.
Anter: Çiçekli bir bitkide erkek organlardan biri, için de haploid spor ya da polen taneciklerinin oluştuğu polen keselerini (mikrospo rangium) içeren stamen kısmıdır.
Polen Oluşumu
Çiçekli bitkilerde erkek organ olan stamende iki tane çiçek tozu kesesi bir araya gelerek anteri oluşturur. Anter içerisinde çok sayıda diploit kromozomlu polen ana hücreleri vardır. Polen ana hücreleri mayoz bölünme sonucu haploit kromozomlu dört tane miktosporu oluşturur. Mikrosporlar ise mitoz bölünme geçirerek dört tane poleni (çiçek tozu) oluşturur.
Mikrospor: Bazı deniz bitkilerinde erkek üreme bölgeleri tarafından üretilen küçük eşey hücreleri.
Polenin yapısında bulunan haploit kromozomlu iki çekirdekten birisi büyük olup besler çekirdek (vejetatif çekirdek) , diğeri ise küçük olup döller çekirdek (generatif çekirdek) adını alır.
Çiçekli bitkilerde erkek üreme organı olan stamende tozlaşma öncesi polen oluşur. Polende bulunan vejetatif çekirdek tozlaşma sırasında polen tüpünün oluşumuna katılır. Generatif çekirdek ise tozlaşma sırasında mitoz bölünmeler geçirerek sperm çekirdeklerini oluşturur.
Çiçekli bitkilerde dişi üreme organı pistildir.
Pistilin altında tohum taslağını bulunduran şişkin kısım yumurtalık (ovaryum) adını alır. Yumurtalık içerisinde bir veya birden fazla tohum taslağı bulunabilir.
Tohum taslağı dış zar ve iç zar olmak üzere iki zar ile çevrilmiştir. Yapısında besin ve embriyo kesesi vardır. Embriyo kesesinde tozlaşmayı kolaylaştıran bir açıklık vardır.
Tohum Taslağının Oluşumu
Yumurtalıkta bulunan diploit kromozomlu yumurta ana hücreleri mayoz bölünme ile haploit kromozomlu dört tane megasporu oluşturur. Bunlardan üç tanesi ölür. Geriye kalan bir tanesi art arda üç kez mitoz bölünme geçirerek sekiz tane haploit çekirdek oluşturur. Bunlardan üçü tohum taslağının bir ucunda, üçü diğer ucundadır. İki tanesi ise ortada bulunur. Uçlarda bulunan çekirdeklerin çevresi hücre duvarı ile çevrilir ve haploit hücrelere dönüşürler. Tohum taslağındaki mikropil adı verilen açıklığın bulunduğu uçtaki üç hücreden ikisine sinerjit hücreler adı verilir. Üçüncü hücre ise yumurtadır. Tohum taslağının diğer ucundaki üç hücre ise antipot hücrelerdir. (Sinerjit ve antipot hücreler sonradan kaybolur. )
Ortada yer alan iki haploit çekirdeğe polar çekirdekler adı verilir. Bunlar birleşerek diploit kromozomlu bir çekirdek oluşturur.
Çiçekli bitkilerde dişi üreme organı olan pistilde tozlaşma öncesi tohum taslağı oluşur. Tohum taslağında haploit kromozomlu sinerjit, antipot ve yumurta ile diploit kromozomlu polar çekirdekler oluşur. Bu yapılardan tozlaşma sırasında döllenmeye katılanlar ise polar çekirdek ile yumurtadır.
B. Tozlaşma Ve Döllenme
Tozlaşma, erkek organa ait polenlerin, su, rüzgar, hava, hayvanlar vb. aracılığıyla dişi organın tepeciğine ulaşması sonucu gerçekleşir.
Eşeyli üreme çeşitlerinde bahsettiğimiz gibi bir çok bitki hermafrodittir.(erseklik.) Buna rağmen bir çok bitkide gametler farklı zamanlarda olgunlaştığı için bitkinin kendi kendini döllemesi engellenir.
Polen Tüpü Gelişimi
Tozlaşma sırasında pistilin tepeciğine ulaşan polenin iç zarı tepeciğin salgıladığı özel bir sıvı ile nemlenir ve şişkinleşir. Çimlenmiş polen, polen tüpünü (döllenme borusu) oluşturur. Vejetatif çekirdek polen tüpünün ucuna yerleşir. Vejetatif çekirdek bir süre sonra kaybolur. Generatif çekirdeğin mitoz bölünmesi sonucu iki tane sperm çekirdeği oluşur. Embriyo kesesine ulaşan iki sperm çekirdeğinden biri yumurta hücresiyle, öteki polar çekirdekler ile birleşir.
Yumurta ve sperm çekirdeği birleşerek zigotu, zigot ise mitoz bölünmeler ile gelişerek embriyoyu oluşturur.
Sperm çekirdeklerinden diğeri diploit kromozomlu olan polar çekirdekler ile birleşerek triploit kromozomlu (3n) olan besi dokuyu (endosperm) oluşturur. Endosperm embriyoyu çimlenene kadar besler.
Tozlaşma sırasında polenden polen tüpü gelişir. Polen tüpünde haploit kromozomlu üç çekirdek bulunur. Bunlar, iki tane sperm çekirdeği ve bir tane vejetatif çekirdektir.
C. Tohum Ve Meyve
Tohum taslağı içerisindeki embriyo ve endosperm ile birlikte tohumu oluşturur. Tohumun en dışında tohum taslağının dış dokularının sertleşmesinden oluşan tohum kabuğu bulunur.
Tohumu oluşturan yapılar:
A. Tohum Kabuğu
Tohum kabuğu, tohum taslağının dış dokularının sertleşmesi sonucu oluşur. Tohum içerisindeki embriyoyu olumsuz koşullardan korur.
B. Endosperm
Endosperm, embriyoya çimlenene kadar besin sağlar. Yapısında nişasta, yağ, protein gibi besin maddeleri bulunur.
C. Embriyo
Embriyo, zigotta meydana gelen mitoz bölünmeler sonucu oluşur. Embriyodan genç bitkiye ait, gövdecik ve çenekler gelişir.
Tohumların büyüklüğü bitki türüne göre değişir. Örneğin, orkidelerin tohumu toz parçacıkları halinde iken hindistan cevizi ağacının tohumu 20 kg kadardır.
Tohum ve dişi organın gelişmesi ile meydana gelen yapıya meyve denir.
Meyve tohumun yayılmasını sağlar. Etli meyvelerin çekirdekleri, hayvanların sindirim sisteminde değişikliğe uğramadan dışkı yolu ile dışarı atılır. Böylece toprağa geçen tohum, bitki türünün devamlılığını sağlar. Örneğin, elma, armut, şeftali vb. bitkilerin meyveleri bu şekilde tohumun yayılmasını sağlar.
Kuru meyvelerde ise rüzgar ve hayvan postları ile taşınmayı sağlayan kanat veya çengel şeklinde yapılar bulunur. Örneğin akçaağaçta meyvenin tohumu kanatlı bir yapıya sahiptir ve rüzgar yolu ile tohumun yayılması sağlanır.
Meyveler, dişi organdan gelişebildiği gibi, dişi organla birlikte çiçek tablasının diğer kısımlarından da gelişebilir.
Dişi organdan (ovaryum) gelişen meyveye gerçek meyve denir:
Tek bir dişi organdan gelişen meyveye basit gerçek meyve denir. Örneğin, kiraz, erik, zeytin
Birden fazla dişi organdan gelişen meyveye bileşik gerçek meyve denir. Örneğin ahududu, böğürtlen
Dişi organ (ovaryum) ve çiçek tablasının diğer kısımlarından gelişen meyveye yalancı meyve denir.
Tek bir dişi organ ve çiçek tablasından meydana gelen meyveye basit yalancı meyve denir. Örneğin, elma, armut
Birden fazla dişi organ ve çiçek tablasından gelişen meyveye bileşik yalancı meyve denir. Örneğin, çilek
Hayvanlarda Döllenme
Hayvanlar aleminde genellikle eşeyli üreme görülür. Eşeyli üreme dişi ve erkek olmak üzere iki farklı eşeye ait üreme organlarında meydana gelen gametler aracılığıyla üremedir.
Dişi üreme organı olan ovaryum ile erkek üreme organı olan testise gonat denir.
Yumurta ve sperm hücresinin ovaryum ve testiste mayoz bölünme sonucu oluştuğunu hatırlayınız.
Hayvanlarda dış döllenme ve iç döllenme olmak üzere iki şekilde döllenme görülür.
A. Dış Döllenme
Dişi üreme sistemi dışında gerçekleşen döllenmeye dış dölllenme denir.
Dış döllenme, genellikle suda yaşayan canlılarda görülür. Yumurtaları çok sayıda ve bir arada olup kabuksuzdur. Yumurtaların suda yaşayan diğer hayvanlar tarafından yok edilme tehlikesi vardır. Bu nedenle yumurtaların döllenme şansı çok azdır.
Suda yaşayan hayvanlar döllenme şansını arttırmak için çok sayıda gamet oluşturur. Örneğin, morino balığı bir defada 8 bin yumurta, alabalık 17 bin yumurta oluşturur.
Suda yaşayan bazı hayvanlar döllenme şansını arttırmak için özel üreme bölgelerine doğru yol katederler. Döllenme şansını arttırmak için yapılan bu adaptasyon ise bazı hayvanlarda ölümle sonuçlanabilir. Örneğin, alabalıklar özel üreme bölgelerine ulaşmak için ırmaklardan ters yöne yüzlerce kilometre yol kateder. Bu şekilde gametlerin oluşumu ile üreme aynı zaman içerisinde gerçekleştirilmeye çalışılarak döllenme şansı arttırılır. Fakat bu balıklar, yumurtalarını bıraktıktan sonra ölürler.
Köpek balığı ve lepistes gibi hayvanlar suda yaşarlar. Fakat, bu hayvanlarda iç döllenme görülür. Böylece yavrular için daha fazla koruyucu bir ortam sağlanmış olur.
Dış döllenmede gametlerin birleşmesi dişi canlının vücudunun dışında gerçekleşir. Bu nedenle gametlerin yok olma tehlikesi vardır.
B. İç Döllenme
Dişi üreme sistemi içerisinde gerçekleşen döllenmeye iç döllenme denir.
Karada yaşayan hayvanlar ile suda yaşayan bazı hayvanlarda görülür. Örneğin, kuş, memeli, sürüngen gibi hayvanlarda iç döllenme görülür.
İç döllenmede gamet sayısı az olmasına rağmen döllenme şansı fazladır.
Döllenme şansının fazla olmasının nedenleri:
Gametler az sayıda oluşur. Fakat, gametlerin döllenmesi dişi üreme sistemi içerisinde gerçekleştiği için gametlerin yok olma tehlikesi azdır. Örneğin bir çok böceğin dişisi, vücudunda bulunan özel bir kese içerisinde erkek böcekten aldığı spermleri depo eder. Böylece döllenme, dişi üreme sistemi içerisinde gerçekleşir.
Kara hayvanlarında iç döllenmenin olabilmesini sağlayan yardımcı eşey organları gelişmiştir. Örneğin insanda erkeğin özelleşmiş yardımcı eşey organı penis yardımı ile spermler dişi üreme sistemine bırakılarak döllenme sağlanır.
Döllenme, dişi üreme sistemi içerisinde gerçekleştiği için gametler ısı, nem, sıcaklık, radyasyon gibi olumsuz çevre koşullarına karşı korunmuş olur. Ayrıca gametlerin kuruma tehlikesi olmaz.
İNSANLARDA ÜREME SİSTEMİ
İnsanda iç döllenme görülür. Döllenme dişi üreme sistemi içerisinde gerçekleşir. İç döllenmenin gerçekleşmesini sağlayan yardımcı eşey organları geliştirmiştir. Bu şekilde gametler olumsuz çevre koşullarına karşı korunmuş olur. Ayrıca embriyonun gelişimi dişi üreme sistemi içerisinde gerçekleşir. Böylece embriyonun korunması sağlanmış olur.
Dişi Üreme Sistemi Ve Hormonal Kontrolü
Dişilerde ergenlik döneminden itibaren kanda üreme hormonları belirli bir konsantrasyona ulaşır ve böylece yumurtalıkta yumurta üretimi başlar.
Dişi Üreme Sistemini Oluşturan Organlar
Yumurtalıklar (ovaryum)
Döllenme borusu (fallop borusu)
Rahim (uterus)
Vajina
A. Yumurtalıklar
Yumurtalıklar, pelvis adı verilen kalça kemikleri ile çevrili boşlukta rahmin iki yanında bulunur. Görevi, folikül keseleri içerisinde yumurta üretmek ve olgunlaşan yumurtayı fallop borusuna atmaktır. Kadınlarda yumurtalıkların yumurta üretmesi, ergenlik dönemi ile menopoz dönemi arasında gerçekleşir. Ayrıca yumurtalıklar hormon üretilmesinde de görev alır.
B. Döllenme Borusu (Fallop Borusu)
Fallop borusu, yumurtalıkları rahmin üst kısmına bağlayan, önü ucu kirpikli bir huni biçiminde olan kanaldır. Fallop borusu her ay yumurtalıktan yumurtayı rahime iletir.
C. Rahim (Uterus)
Bir kadının doğurkanlık çağı boyunca bazı değişikliklere uğrayan rahim, düz kaslardan oluşan bir tabaka ile çevrilidir. Rahim iç yüzeyinde ise kan damarlarından oluşan endometrium tabakası bulunur. Endometrium, kan damarları ve mukus salgısı yönünden zengindir. Rahim, ergenlikten doğurganlığa kadar olan süreç içerisinde her ay yumurtanın döllenmesi için hazırlanır. Bu sırada mitoz bölünmeler sonucu kalınlaşan bu tabaka, döllenme gerçekleşmezse adet kanı halinde dökülür ve bir sonraki menstrual döngü (adet çevrimi) için hazırlanır. Rahim gebelik sırasında dölütü beslemek ve korumak için genişler.
D. Vajina
Vajina 7-9 cm uzunluğunda bir yapıdır. Yapısında bağ dokusu ve düz kaslar vardır. Vajina spermlerin bırakıldığı, döllenmemiş yumurtanın atıldığı ve doğumun gerçekleştiği kanaldır.
MENSTUAL DÖNGÜ VE HORMONAL KONTROLÜ
Dişilerde, ergenlik dönemi ile menopoz (adetten kesilme) dönemi üreme dönemi olarak adlandırılır. Dişilerde ergenlik dönemi ile menopoz  dönemi arasında yumurtalık ve rahimde meydana gelen değişime menstrual döngü denir. Bu döngüde hormonal sistem de görev görür.
Menstrual döngüde sırasıyla aşağıdaki evreler görülür:
Folikül Evresi
Ovulasyon Evresi
Korpus Luteum Evresi
Menstruasyon Evresi
FOLİKÜL EVRESİ
Yumurtalık içerisinde folikül keselerinde farklı olgunluk dönemlerinden bulunan yumurtalar vardır. Yumurta olgunlaştığında döllenme özelliği kazanır. Bu durmda folikülün kenarındaki hücreler yumurtanın çıkmasına izin verir.
Beynin alt bölümünde yer alan hipofiz bezi dişi ve erkek üreme sisteminin kontrolünü sağlar.
Folikül evresinin hormonal kontrolü şöyle olur:
Beynin hipotalamus bölgesinden salgılanan RF (serbest bırakıcı faktör), beyin tabanında bulunan iç salgı bezi olan hipofizi FSH (Folikül uyarıcı hormon) salgılaması yönünde uyarır. Hipofizin FSH hormonu yumurtalığı etkiler. Böylece yumurtalıktan östrojen hormonunun salgılanması gerçekleşir. Östrojen hormonu ise rahmi etkiler, rahimde meydana gelen mitoz bölünmeler sonucu rahim dokusu kalınlaşır. Rahim kan damarları ve mukus salgısı yönünden zenginleşir.
Folikül evresinden hipofizden salgılanan FSH etkisiyle yumurtalık ve rahimde meydana gelen değişimler:
Hipotalamus
RF
Hipofiz
FSH Hormonu
Yumurtalık
Östrojen
Rahim
İç salgı bezlerinden (endokrin bez) kana salgılanan ve genellikle protein yapısında olan kimyasal maddelere hormon denir. Hormonlar vücudun çalışmasını düzenleyerek kararlı bir iç dengenin oluşumunu sağlar. ( Hemeostazi.)  İç salgı sistemindeki salgı bezleri birbirinin çalışmasını etkiler. Bu salgı bezinin ürettiği hormonların başka bir salgı bezinin çalışmasını etkilemesine geri besleme (feed back) mekanizması denir. Kadınlarda geri besleme mekanizması ile hipofiz bezi ve yumurtalık birbirlerini denetleyerek ürettikleri hormonları azaltır veya çoğaltır. Bu şekilde menstrual döngü gerçekleşir.
OVULASYON
Ovulasyon evresinde, folikül kesesinde olgunlaşan yumurta folikülün çatlaması ile yumurtalıktan atılarak fallop borusuna geçer. Bu şekilde yumurta fallop borusunda döllenmeye hazır olur. Ovulasyon iki menstruasyon olayının ortalarına rastlar.
Ovulasyon evresinin hormonal kontrolü şöyle olur;
Kanda östrojen hormonu seviyesinin düşmesi negatif geri beslemeyi ortadan kaldırır. Böylece hipotalamuz, RF ile hipfizi uyararak hipofizden LH’nin salgılanmasını sağlar. LH’nin etkisiyle ovulasyon gerçekleşmiş olur.
Ovulasyon evresinde hipofizden LH salgılanır. Bu hormonun etkisi sonucu yumurtalıktaki folikül keselerinin çatlaması ile yumurta fallop borusuna geçer.
Geri beslenme mekanizması ile hipofizden LH salgılanır ve foliküllerde ovulasyon gerçekleşir.
KORPUS LUTEUM EVRESİ
Korpuz Luteum evresinde hipofizden salgılanan LH’nin etkisiyle folikül hücreleri çatlayarak sarı renkli lutein hücrelerine dönüşür. Bu yapıya korpus luteum (sarı cisim) denir. Sarı cisim, progesteron adı verilen ve gebeliğin sürdürülmesi için gerekli olan hormonu salgılar. Bu arada yumurtalıktan az miktarda östrojen hormonu salgılanır. Bu evre 10-14 gün sürer.
MENSTRUASYON EVRESİ
Kadınlarda menstrual döngü yaklaşık 28 gündür. Menstrual döngünün birinci gününden itibaren folikül gelişimi başlar. Foliküller içerisinde farklı olgunluk evrelerinde olan yumurtalar vardır. Bu yumurtalardan her ay genellikle birinin olgunlaşması menstrual döngünün 14. gününde tamamlanır. Olgunlaşan yumurta, fallop borusuna geçer. Bu şekilde ovulasyon gerçekleşmiş olur. Ovulasyondan sonra yumurtanın 24 saat ömrü vardır. Fallop borusunda bulunan yumurta döllenmeye hazırdır. Böylece kadınlar her menstrual döngüde bir kez gebeliğe hazır olur.
Yumurta hücresi fallop borusuna geçtikten sonra döllenme gerçekleşmezse korpus luteumun yapısı 2 hafta içerisinde bozulur. Korpus luteumun bozulması sonucunda yumurtalıktan salgılanan progesteron hormonunun üretimi azalır. Rahmin iç yüzeyini kaplayan hücreler kan damarlarının büzülmesi ile oksijen alamaz ve ölür. Ölü hücreler ve bir miktar kan adet kanaması şeklinde vajinadan atılır. Adat kanaması ortalama 3-5 gün sürer.
Kanda progesteron ve östrojen hormonunun seviyesinin düşmesi negatif geri beslemeyi ortadan kaldırır. Böylece hipotalamus, RF ile hipofizi uyararak hipofizden FSH salgılanmasını sağlar. FSH ile menstrual döngü tekrar başlar.
Döllenme gerçekleşmezse korpus luteumun yapısı bozulur ve progesteron salgısı azalır. Bu durumda menstruasyon gerçekleşir.
ERKEK ÜREME SİSTEMİ VE HORMONAL KONTROLÜ
Erkekte ergenlik döneminden itibaren kanda üreme hormonları belirli bir konsantrasyona ulaşır ve böylece testislerde sperm üretimi başlar.
Erkek üreme organları sperm üretimine ve spermlerin dişi üreme sistemine aktarılmasına uygun bir yapıdadır.
Erkekte üreme sistemi erbezleri (testis), penis ve yardımcı bezler olan prostat bezi, seminal keseler, cowper bezlerinden oluşur. Penis ve testisler vücut dışında bulunur. Testisler skrotum adı verilen gevşek bir deri ile sarılıdır. Testisler içerisinde erkek cinsiyet hormonu olan testesteron ile sperm üretilir.
Spermler ısıya dayanıklı değildir. Bu nedenle testisler, vücut dışında yer alır. Böylece spermler dış yüzeye göre daha sıcak olan iç kısmın yüksek ısısından korunmuş olur.
Penis, erkeğin eşey organıdır. Penisin orta kısmında yer alan kanal üretra adını alır. Bu kanal cinsel ilişki sırasında spermin vajina içerisine bırakılmasını veya idrarın vücut dışına atılmasını sağlar.
Genellikle erkeklerde milyonlarca sperm üretilip depolanabilmektedir. Üretilen spermler ise erkeğin ejakulasyon sonucunda seminal sıvı içerisinde üretradan vücut dışına atılmaktadır. Spermin ömrü yaklaşık 48 saattir.
Sperm üretimi (Spermatogenez) testisler içerisinde başlar.
Beynin hipotalamus bölgesinde salgılanan RF, hipofizi uyararak hipofizden FSH salgılanmasını sağlar. FSH testisleri uyarır. Testislerde 1 milyon kadar seminifer tüpü vardır. Hipofizden salgılanan FSH etkisi ile seminifer tüpleri içerisinde sperm üretimi başlar.
Spermlerin olgunlaşması epididimis kanalında olur.
FSH kanda en yüksek seviyede iken geri besleme mekanizması ile hipofizin FSH hormonu azalır ve LH salgısı artar. LH testisleri uyarır. Testislerden salgılanan testesteron hormonunun etkisi ile spermler epididimis kanalında olgunlaşır. Spermlerin vasdeferensten sonra üretra kanalına geçmesi ve bu kanaldan atılması seminal sıvı ile olur.
Seminal sıvı, cowper bezi, prostat bezi ve seminal kesecikleri olmak üzere üç bez tarafından oluşturulur.
Hem dişi hem de erkeklerin üreme sisteminde östrojen ve testesteron hormonu üretilir. Buna rağmen bu hormonların konsantrasyonu bireyin dişi veya erkek olmasına göre farklılık gösterir. Dişilerde östrojen seviyesi testesterona göre yüksektir. Erkeklerde ise testesteron seviyesi östrojene göre yüksektir.
DÖLLENME
Döllenme, fallop borusunda gerçekleşir.
Ovulasyon dönemindeki cinsel birleşmede kadının gebe kalma olasılığı yüksektir. Erkekte üretilen milyonlarca spermden ancak 2 bin kadarı vajinanın asidik ortamından kurtularak fallop borusuna ulaşır.
Fallop borusuna ulaşan spermlerden bir çoğu yumurtanın çevresini sarar. Spermler yumurta zarını eritebilen bir enzime sahiptir. Buna rağmen bu spermlerden ancak bir tanesi yumurta zarını eriterek yumurta hücresine girebilir. Kuyruğunu yumurta dışında bırakan sperm çekirdeği ile yumurta çekirdeğinin kaynaşması sonucu döllenme gerçekleşir. Daha sonra döllenmiş yumurtanın etrafında döllenme zarı oluşur. Döllenme zarı diğer spermlerin yumurtaya girmesini engeller. Döllenme sonucu zigot oluşur. Zigot, art arda mitoz bölünmeler ile gelişerek 4-5 günde fallop borusunun kas hareketleri ile rahme ulaşır, böylece gebelik başlar.
Gebelik boyunca yumurta üretimi durur. Rahimde kan basıncı artar ve rahim dokusu kalınlaşır. Memelere süt bezlerinin gelişimi başlar. Menstruasyon evresi görülmez.
GEBELİK DÖNEMİ VE DOĞUM
Gebelik süresi 280 gündür. (40 hafta). Gebelik süresinde hipofizden az miktarda FSH ve çok miktarda LH salgılanır. Bu hormonlar yumurtalığı etkileyerek progesteron hormonunun salgılanmasını sağlar. Bu arada yumurtalıktan az miktarda östrojen hormonu da salgılanır. Böylece gebelik süresince yumurtalıktan salgılanan progestron hormonu rahmin kasılmasını engelleyerek gebeliğin devamlılığını sağlar. Gebeliğin 7. ayından itibaren yumurtalık hormonu olan östrojenin salgılanması artar. Östrojen hormonu ise progesteron hormonunun tersine rahmin kasılmasına neden olur. Östrojen hormonunun seviyesinin artışı doğum sancılarına neden olur. Doğum sırasında hipofizden salgılanan oksitosin hormonu da rahim kas dokusunun kasılıp gevşemesini sağlayarak doğumu kolaylaştırır. Doğumda rahim kasılmalarını sağlayan oksitosin doğumdan sonra da salgılanmaya devam eder. Oksitosin meme bezlerinde üretilen sütün, süt kanalları ile meme başından akmasını sağlar. D0ğumdan sonra östrojen ve progesteron salgısı azalır. Bu hormonların azalması ise hipofiz bezinden LTH (prolaktin) salgılanmasını arttırır. LTH’yi süt bezlerinin gelişimini sağlayarak süt salgısı meydana getirir.
ÜREME SİSTEMİNİN SAĞLIĞI
Üreme sisteminde meydana gelen enfeksiyonlardan bazıları cinsel ilişki ile bulaşan hastalıklardır.
Erkek ve kadınlarda frengi, bel soğukluğu, AIDS, mantar hastalıkları, trichomonas(trikomonas), uçuk, cinsel ilişki ile bulaşan hastalıklardır. Bunlardan AIDS kişiyi öldürürken diğer hastalıkların çoğu kişide kalıcı sakatlıklar veya izler bırakır. Frenginin başlıca belirtileri ateş, cinsel organlarda yara, dalakta büyüme vb.dir. Bel soğukluğunun belirtileri, idrar yollarında yanma ve cinsel organda iltihaplı akıntıdır. AIDS, virüs kökenli, bağışıklık sistemini bozan bir hastalıktır. Bu tür cinsel ilişki ile bulaşan hastalıklara karşı en iyi korunma prezervatif (kondom) kullanmadır. Frengi, bel soğukluğu, mantar ve uçuk enfeksiyonları ilaçla tedavi edilebildiğinden erken tanı ve teşhis önemlidir.
Ayrıca erkek ve kadında kısırlık da üreme sistemi ile ilgili önemli bir hastalıktır. Erkeklerde ergenlik sonrası enfeksiyonları, bazı ilaçlar, röntgen ışınları, erbezleri sıcaklığının yüksek olması ve aşırı alkol kısırlığa sebep olabilir. Erkeklerde kısırlık ya hormon ve steroit içeren ilaçlarla ya da cerrahi operasyonla tedavi edilir. Sperm sayısı az ise yumurtalar erkeğin spermleri ile yapay olarak döllenir ve gebelik sağlanır. Kadınlarda bazı bakteriler, virüsler, rahime yerleştirilen doğum kontrol araçlarının neden olduğu iltihaplanmalar, böbrek üstü, hipofiz ve tiroit bezlerinin salgıladığı hormon yetersizliği sonucu menstrual döngü düzensizliği veya yumurtalamanın olmaması gibi hastalıklar görülebilir. Bu hastalıklar tedavi edilmezse kısırlık meydana gelir. Kadında menstrual döngü düzensizliği hormon ve steroit içeren ilaçlarla tedavi edilebilir. Kadın üreme sisteminin herhangi bir  bölümünde oluşan hastalıkların tedavisi için cerrahi müdahale gerekebilir.
Bütün hastalıklarda olduğu gibi bu hastalıkların tedavisi için de erken tanı ve teşhis önemlidir.
0 notes
dacederki-blog · 7 years
Text
Eşeysiz Üremenin Özellikleri ve Çeşitleri
Herkese merhaba 😊
Eşeysiz üremede bir canlı, döllenme olmaksızın benzerini oluşturur. Genel özelliklerini incelediğinizde konuyu daha iyi kavrarsınız.
✔ Genetik çeşitlilik olmaz. Oluşan canlılar, atanın birebir aynısıdır. Nesilden nesile bu şekilde aktarılır.
✔ Mitoz bölünme ile gerçekleşir. Mayoz bölünme görülmez.
✔ Oluşan canlıların adaptasyon yeteneği çok azdır.
✔ Oluşan canlıların bazılarında (bakteri, paramesyum vb.) eşeyli üreme de görülebilir.
✔ Üreme hızı çok yüksektir.
Eşeysiz Üreme Çeşitleri
❕ Bölünerek Üreme
Ökaryotik bir hücreli canlıların ve bakterilerin üreme şeklidir. Mitoz ya da amitoz ile enine veya boyuna bölünme olur.
❕ Tomurcuklanmayla Üreme
Bira mayaları, hidralar, medüzler ve mercanlar bu şekilde çoğalır. Canlı üzerinde bir çıkıntı oluşur ve bu çıkıntı gelişip atasına benzer bir canlı oluşturur. Oluşan canlı ayrı ya da birlikte yaşayabilir. Bu yaşam şekline 'koloni halinde yaşama' denir.
❕ Sporla Üreme (Sporogono)
Plazmodium, mantarlar ve çiçeksiz bitkiler sporla ürerler. Sporlar bölünerek yeni canlı oluşumunu sağlarlar. Su yosunu sporlarına 'zoospor', mantar sporlarına 'ekzospor' adı verilir.
❕ Rejenerasyonla Üreme
Canlıdan kopan bir parça eksik bölümünü tamamlayarak yeni bir canlı meydana getirir. Deniz yıldızı, planarya, tenya bu şekilde çoğalır. Kertenkelenin kopan kuyruğunu yenilemesi buna örnek değildir, çünkü yeni bir canlı oluşumu görülmez.
❕ Vejetatif Üreme
Yüksek yapılı çiçekli bitkilerde görülür. Tohum üretme yeteneği olmayan bazı bitkiler de bu şekilde çoğalır. Dört çeşittir.
〰️ Çelikle Üreme
Ağaç dallarından alınan çubuklar nemli toprakta köklendirilir. Böylece birçok yeni bitki oluşur.
〰️ Yumruyla Üreme
Patateste olduğu gibi gövde yumruları ile üreme şeklidir. Toprak altı gövdelerinden yeni bitkiler üretilir.
〰️ Sürünücü Gövdeyle Üreme
Çilek gibi toprak üstünde veya altında sürünerek yeni bir bitkinin oluşumu sağlanır.
〰️ Soğanla Üreme
Soğan, muz, zambak ve lalede görülen bu üreme şeklinde gövdenin altından gelişen rizomlar toprak altında uzamaya ve gelişmeye devam eder. Uygun koşullarda yeni canlıyı oluşturur.
Yeni bir blog yazısında tekrar görüşmek üzere 🤗
0 notes
teacherseymaozcan · 7 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
(EN) Paramecium reproduction (reproduction by division in paramecium)
(TR) Paramecium üreme (terliksi hayvanda bölünerek üreme)
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
  Bağırsak asalağı hastalıkları tıp di-ide daha çok parazitoz adıyla tanınır, Bu hastalıklara yol açan asalaklar ge­nellikle dışkı-ağız bulaşma yolunu, ba­zen de dışkı-deri bulaşma yolunu izler. Tenya gibi bazıları ise yumurta evresin­de insan dışkısıyla atılır, yaşam çevri­minin bir bölümünü arakonaklarda ge-Çİrir ve bu arakonaklann yenmesiyle yeniden insanlara bulaşır. Dışkı-ağız yolunu izleyen bakteri ve virüs kökenli hastalıklar gibi bağırsak asalağı hastalıkları da Türkiye’de çok yaygındır. Yapılan taramalar, özellikle sosyoekonomik açıdan geri kalmış böl­gelerde bulunan ilkokul çağındaki ço­cukların yüzde 95′ini aşan bölümünün bu asalakları taşıdığını göstermektedir. Tür­kiye’nin hemen her yerinde askaris ve kılkurduna rastlanır. Ama İstanbul çevre­sinde giardia, Karadeniz Bölgesi’nde kancalıkurt, Güneydoğu Anadolu Bölge­si’nde amip, tenya ve şistozoma kökenli hastalık olguları daha sık görülür. ASKARİS Askaris silindir biçiminde, uçları ince, kahverengimsi san renkli, 25-35 cm uzunluğunda bir solucandır. İpliksolu-canları (Nematoda) grubunun Ascaris cinsinde sınıflandırılır. Ayrı eşeylidir. Yani erkek ve dişi üreme organları ayrı bireylerde bulunur. Dışkıyla atılan yu­murtalar toprakta bir yıl canlı kalabilir. Yumurta içindeki embriyon uygun çev­re koşullan altında üç haftada yeterli ol­gunluğa erişir. Bu yumurtalar suyla, yı­kanmadan çiğ yenen sebzelerle ya da topraktan ellere bulaşması ve elden ağ­za geçmesiyle sindirim sistemine girer. Onikiparmakbağırsağmda açılan yu­murtalardan çıkan larvalar bağırsak du­varım geçerek kana kanşır, dolaşım yoluyla karaciğere, kalbe, sonra da akci­ğere gelir. Hava keseciklerinde birkaç gün daha büyümesini sürdüren asalak, kılcal damarlardan hava boşluğuna ge­çer, soluk borusundan yukan çıkar ve yutularak yeniden bağırsaklara döner. İki ay içinde gelişimini tamamlayan so­lucan bağırsakta erişkin biçimini alır. Bağırsaktaki etkileri asalağın sayısı­na bağlıdır. Bazen hiç belirti görülmez. Tipik belirtiler iştahsızlık, karın ağrısı, zaman zaman ishal, burunda kaşıntı, diş gıcırdatma ve uyurken salya akıtmadır. Bazen asalağın kendisi anüsten çıkabi­lir, safra yollarına ya da apandise yerle­şebilir. Bazen de birçoğu bir araya gelip yumak oluşturarak bağırsak tıkanması­na yol açar. Hastalık tanısı dışkıda asa­lak yumurtalarının görülmesiyle konur. KILKURDU Özellikle körbağırsağa yerleşen bu asa­lak çocuklarda daha sık görülür. 4-10 cm uzunluğunda-ve beyaz renklidir. As­karis gibi ayn eşeylidir. Oksiyür olarak da bilinen bu asalak yuvarlaksolucanlar (Ascheîminthes) grubunda yer alır. Bi­limsel adı Oxyuris vermicularis’ûr. Döl­lenmiş dişi gece olunca anüs dışına çı­karak anüs çevresine yumurtlar ve ölür. Bu yumurtalar 6 saatte insan için bula­şıcı hale gelir. Ağız yoluyla alman bula­şıcı yumurtalar bağırsakta açılır ve lar­valar erişkin biçimlerini alıp körbağır­sağa yerleşir. En Önemli belirti anüs ve çevresinde geceleri artan kaşıntıdır. Ay­rıca iştahsızlık, kilo kaybı, kann ağrısı ve ishal görülür. Kadınlarda üreme or­ganı rahatsızlıklan ortaya çıkabilir. Ta­nı anüs çevresinde kümelenen yumurta-lann görülmesine dayanır. KANCALIKURT Adını ön bölümünün kanca biçiminde kıvrık olmasından alır. Yuvarlak, pem­bemsi boz renkli, yaklaşık 1 cm uzunluğunda bir solucandır. Askaris gibi iplik-solucanlan grubunda yer alır. Benzer özellikler gösteren Ancylostoma duode-nale ve Necator americanus türleri var­dır. Bunlardan ilki Türkiye’de daha yay­gın biçimde görülür. Kancalıkurtlar da ayrı eşeylidir. Ağızlarında bulunan çen­gel biçimindeki dişsi yapılarla inceba-ğırsak mukozasına yapışır, 5-10 yıl can­lı kalabilirler. Erkek ve dişi burada çift-leşir. Döllenmiş yumurtalar dışkıyla atı­lır. Yumurtalar 20°C-30°C sıcaklığın bulunduğu çürüntülü topraklarda 2 gün­de gelişir ve serbest yaşayan larvalar or­taya çıkar. Toprakta aylarca canlı kala­bilen larvalar insan vücuduna deri ve mukozaları delerek girer. Giriş yolu ço­ğu kez ayak parmakları arasındaki deri­dir. Kan dolaşımıyla akciğerlere, bura­dan da soluk borusu, yutak ve yemek borusu yoluyla mide ve bağırsağa ge­çer, iki ayda erişkin biçimlerini alırlar. Deriyi delerken şiddetli kaşıntılara ve alerjik tepkilere, akciğerlerden geçer­ken öksürük ve kanlı balgama yol aça­bilirler. İncebağırsakta dişsi yapılarıyla mukozayı kanatarak beslenirler. Tek asalak günde 0,15 cm3 kan kaybına ne-. den olabilir. Bu hastalarda bitkinlik ve kalp yetmezliği, çocuklarda gelişme bo­zuklukları görülebilir. Dışkıda asalak yumurtalarının görülmesiyle tanı konur. TENYA Halk arasında “şerit” adıyla da tanınan sığır tenyası (Taenia saginatd) Türki­ye’de en sık rastlanan tenya türüdür. Yassısolucanlar (Platyhelminthes) gru­bunda yer alan bu asalağın yakın akra­bası olan domuz tenyası (T. solium) ise domuz eti yenmesine karşı dinsel bir engel bulunmayan Hmstiyan Batı ülke­lerinde daha sık görülür. Her iki asalak da insan bağırsağına yerleşerek aynı hastalığa yol açar. Sığır tenyasının 2 mm çapmda olan baş bölümünde 4 vantuz vardır. Birkaç milimetre uzunluğunda olan boyundan gövdeyi oluşturan şeritler gelişir. Bölüt ya da proglotit adlanyla da tanınan bu art arda dizili şeritlerin her biri hem er­kek hem de dişi üreme organlannı içe­ren üreme birimleridir. Eşeysel gelişim tamamlanınca, şeridin dişi üreme orga­nınca üretilen yumurtalar hemen erkek eşey hücreleri tarafından döllenir. Bu asalakların ortalama uzunluğu yaklaşık 3 m’dir. Ama sığır tenyası 12 m’ye ula­şabilir. Tenyaların ağzı ve sindirim sis­temi yoktur. Besinleri dış yüzeylerin­den emilme yoluyla alırlar. 18 yıl süre­bilen yaşamları boyunca milyonlarca yumurta üretirler. Yumurtayla dolu şe­ritler her gün dışkıyla atılır. Bunların parçalanmasıyla serbest kalan embri-yonlu yumurtalar dış ortamda 2 ay ka­dar yaşayabilir. Tenya yumurtalarının bulaştığı besinleri yiyen ya da sulan içen sığırların bağırsaklanrîda onkosfer denen embriyonlar yumurtadan çıkarak bağırsak duvarına yapışır. Daha sonra bağırsak duvarından kana geçer ve do­laşım yoluyla ulaştıkları kasdokusuuda başlıkeseciğe dönüşürler. Başlıkesecik erişkin evredeki asalağın baş ve boynu­na denk düşen ön bülümünün sıvı dolu bir keseye gömülmüş biçimidir. Yenen sığır etiyle insanların sindirim sistemi­ne giren bu kesedeki asalak eldiven gi­bi ters yüz olarak dışarı çıkar ve bağır­sağa yapışır. Boyun bölümünden oluş­maya başlayan şeritler üç ayda yumur­tayla dolarak gövdeden kopmaya baş­lar. Tenya insanda açık bir belirti ver­meden bulunabilir. Hafif karnı ağrıları, birbirini İzleyen ishal ve kabızlık görü­lebilir. Özellikle çocuklarda sindirim bozukluğu, bulantı, kusma, asalağın alı­nan besinlere ortak olması sonucu yor­gunluk ve zayıflama gibi belirtiler orta­ya çıkar. Öbür belirtiler arasında baş ağ­rısı, uykusuzluk, terleme ve baş dönme­si sayılabilir. Dışkıda şeritlerin görül­mesiyle ve ender olarak da parçalanmış şeritlerden çıkan yumurtaların mikros­kop altında saptanmasıyla tam konur. GİARDIA Giardialar kamçılı tekhücreliler grubu­nun aynı adlı cinsinde sınıflandırılan bağırsak asalaklarıdır. Kamçılı ve kist oluşturmuş biçimleri vardır. Ancak mikroskop altında görülebilirler. Oniki-parmakbağırsağındaki epitel hücreleri­ne tutunur, ikiye bölünerek çoğalırlar. Kamçılı biçimde bağırsak içeriğine ka­nsan giardialar kist biçimine dönüşerek dışkıyla atılır. Sindirim yoluyla alınan kistler onikiparmakbağırsağmda açılır ve gene bölünerek çoğalmaya başlar. Bulaşma genellikle içilen sularla gerçekleşir. Giardialar bağırsakta aşın üre­yerek yağ ve yağda eriyen vitaminlerin emilimini azaltır. Özellikle çocuklarda ishal, yağlı ve mukuslu dışkı, karın ağ-nsı, iştahsızlık, halsizlik ve kilo kaybı görülebilir. Tam dışkı örneklerinin mik­roskop allında incelenip giardia kistleri­nin görülmesiyle konur. Kamçılı biçim­lerine daha çok sulu dışkıda rastlanır. AMİP Amip de tekhücreli bir bağırsak asala­ğıdır. Sitoplazma uzantılan olan yalan-cıayaklan sayesinde hareket edebilen ya da kistle sanlı iki biçimi vardır. Amipler geniş bir grup oluşturur. Ama içlerinden yalnız Entamoeba histolytica adlı türün insan bağırsağında hastalığa yol açtığı bilinmektedir. Bu amip insa­na, kist biçiminde ağızdan alınmasıyla bulaşır. İkiye bölünerek çoğalır. Hiçbir belirti vermeyebilir. Ama bazen akut amipli dizanteriye kadar varan ağır has­talıklara neden olur. Kalınbağırsak du-vannda mukozanın epitel hücreleri ara­şma yalancıayaklannı sokarak bu hüc­relerin yıkıma uğramasına ve ülserler oluşmasına yol açar. Kan dolaşımı yo­luyla başta karaciğer olmak üzere çeşit­li organlarda apseler oluşturabilir. Şid­detli kann ağnsı ve kanlı ishal, verdiği tipik belirtilerdir. Tam dışkıda amiple­rin saptanmasıyla konur. KORUNMA Günümüzde bağırsak asalağı hastalıkla­rının tedavi edilmesi bir sorun olmaktan çıkmıştır. Bu hastalık etkenleri geliştiri­len ilaçlarla insan vücudunda kesin bir­cimde yok edilebilmektedir. Asıl sorun bağırsak asalağı hastalıklanndan korun­maktır. Çünkü birçok hastalık olgusu uzun süre belirti vermez. Belirtiler orta­ya çıkana değin binlerce ya da milyon­larca üreyerek çevreye dağılan asalağın bulaşma olasılığı yükselir. Sorunun kök­ten çözümünde insan dışkısının kanali­zasyon ve antma sistemlerinden geçiri­lerek dış ortama bırakılması, kırsal ke­simde insan dışkısının gübre amacıyla kullanılmaması ve bireysel temizlik alış­kanlıklarının bütün toplumca benimsen­mesi büyük önem taşımaktadır. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
fenrees · 4 years
Text
Bakteri Nedir, Özellikleri Nelerdir?
Bakteri tek hücreli prokaryot canlılara verilen genel bir isimdir. Sadece mikroskop altında görülebilen bu canlılar mikrometre olarak ifade edilebilen uzunluklara sahip olurlar. Hemen hemen her yerde bulunabilirler. Toprakta, denizde, çeşitli yüzeylerde ve organizmaların bedenlerinde kendilerine yer bulabilirler. Bakterilerin oluşturduğu aile ekolojik dengenin önemli bir parçası olarak kabul edilir zira çürüme işlemi aslında tamamen bakterilerle alakalıdır. Günlük hayatta herkes öyle yada böyle bakterilerle etkileşim halindedir. Bakterilerin en sık kullanıldığı yerler yoğurt, kefir ve turşu yapımıdır. Benzer şekilde ekmek yaparken de bakteriyel faaliyetlerden faydalanılır. Ancak öte yandan bakteriler bünyeye büyük hasarlar veren hastalıkların da sorumlusudurlar. Zatürre ve stafilokok aureus gibi hastalıklara neden olurlar.
Ayrıca sitemizden etik nedir? Bilgilerine bakabilirsiniz.
Bakterilerin Özellikleri Nelerdir?
Bakterilerin özellikleri şöyledir:
Bölünerek çoğalırlar. Çoğalmak için çeşitli yöntemleri vardır.
Ekstrem koşulların bulunduğu yerlerde hayatta kalabilirler. Aşırı sıcak, yüksek basınçlı yada radyasyon yüklü alanlarda yaşamlarını sürdürebilirler.
Organik maddeleri işleyerek doğaya kazandırırlar.
Yüzden fazla türde bakteri olduğu bilinmektedir.
Farklı şekillerde olabilirler.
Dünyadaki biyokütlenin büyük bir kısmı bakterilerden oluşur.
Bakterilerin Hücre Yapısı Nasıldır?
Bakteri hücrelerinin yapısı epey basit olarak kabul edilir ve sadece ribozom, sitoplazma ve hücre duvarından oluşur. Daha gelişmiş canlılarda bulunan çekirdek, mitokondri, koful, golgi, endoplazmik retikulum ve kloroplast gibi organeller bakterilerde kendilerine yer bulamazlar. Epey ilkel canlılar olan bakterilerin çoğalması temel bazı prensiplere göre gerçekleşir.
Bakteriler Nasıl Çoğalır?
Bakterilerin çoğalması aşağıdaki şu üç yolla gerçekleşir:
Eşeysiz çoğalma: Bakterilerin bölünerek çoğalması yaklaşık yirmi dakika sürer. Bu işlem için su, besin ve optimum derecede sıcaklık gerekir.
Sporla çoğalma: İdeal olmayan ortam koşullarında bakteri hücresi endospor oluşturur. Bu sayede bakterilerin ömrü uzamaktadır.
Eşeyli çoğalma: Kalıtsal çeşitlilik sağlayan yegane üreme biçimidir. Bu sayede bakteriler çeşitli şartlara karşı bağışıklık kazanırlar. Bu üreme biçimi düzensiz aralıklarla gerçekleştirilmektedir.
Bakteri Nedir İle İlgili Video Anlatım
youtube
Bakterilerin Ortak Özellikleri Nelerdir?
Bakterilerin ortak özellikleri şunlardır:
Her bakteride mutlaka DNA ve RNA bulunur. Bir bakteri bu sayede çoğalır.
Enzim sistemi tüm bakterilerin ortak özellikleridir. Hücre içi faaliyetler bu enzimler sayesinde hızlandırılır.
Her bakteride ribozom bulunur. Ribozumun bakter hücreleri dahil tüm hücrelerdeki görevi protein sentezlemektedir.
Hücre zarı ve duvarı tüm bakterilerin ortak özelliğidir. Sitoplazmanın dağılmasını önleyen bu oluşumlar aynı zamanda bakteriyi dış etmenlerden korur.
Sitoplazma her hücrede kendine yer bulur. Hücresel faaliyetlerin işlenmesi ve organellerin korunması için bu sıvı gereklidir.
Ergonomi nedir? Hakkında bilgileri de inceleyebilirsiniz.
Bakterilerin Ayırt Edici Özellikleri Nelerdir?
Bakterileri birbirinden ayıran özellikler şöyle sıralanabilir:
Bazı bakterilerde kapsül bulunur. Bu kapsül bakterinin şeklinin diğerlerinden farklı olmasını sağlar.
Mezozom içeren bakteri de bulunmaktadır. Bu organelin üzerinde solunum enzimleri yer alır. Ökaryot hücrelerde mitokondri ne yapıyorsa prokaryot hücrelerde mezozom onu yapar.
Bazı bakterilerde kamçı vardır. Kamçılı bakterilerin avantajı diğerlerine oranla daha rahat hareket etmektir.
Endospor oluşturma her bakteriye özgü bir özellik değildir. Bu özellik sayesinde bir bakteri pek çok koşula adapte olabilir.
Pilus bulunduran bir bakteri kendisini başka bir bakteriye yapıştırabilir. Saç anlamına gelen pilus iki bakterinin üreme ihtimalini artırmaktadır.
Bir çeşit pigment olarak klorofil bazı bakterilerde kendine yer bulur.
Virüs Nedir?
Virüsler canlı hücrelere tutunarak çeşitli faaliyetlerde bulunan etmenler olarak tanımlanabilir. Başlı başına canlı yada cansız olarak kabul edilmezler lakin bu konuda henüz bir fikir birliği söz konusu değildir. Canlılığın ne olduğuna dair oluşturulan fikir birliğinden sonra virüslerin canlı mı yoksa cansız mı olduğu kararlaştırılabilir. Virüs olarak addedilen etmenler canlı hücrelere tutunup kendilerini çoğaltabilirler. Bitkilere, hayvanlara, bakterilere ve arkelere tutunmaları mümkündür.
Bakteri Ve Virüs Arasındaki Fark Nedir?
Bakteri ve virüsün arasındaki fark yaşamsal faaliyetlerle alakalıdır. Bir bakteri diğer canlılardan bağımsız bir biçimde yaşamını sürdürürken virüsler mutlaka bir konağa gereksinim duyarlar. İnsanların perspektifinden bakıldığı vakit bakteriler hem yararlı hem de zararlı olabilir. İnsan sağlığının korunmasına yardımcı olan bakteri aileleri bulunduğu gibi bunu tehdit eden türler de mevcuttur. Virüsler ise sadece zarar veren unsurlardır. Bünyelerindeki genleri konak hücreler vasıtasıyla çoğaltırlar. Konak hücreler ölürler ve virüsler kendilerine başka bir hücre bulmaya çalışırlar.
Bakterilerin Sebep Olduğu Hastalıklar Nelerdir?
Bakterilerin neden olduğu hastalıklar arasında şunlar bulunur:
Dizanteri
Kolera
Tüberküloz
Pnömoni
Menenjit
Staph enfeksiyonu
Nekrotizan fasiit
Dizanteri Nedir?
Dizanteri bir çeşit bağırsak enfeksiyonudur ve kanlı ishale neden olur. Hastalığın temel nedeni çeşitli hijyen önlemlerinin alınmamasıdır. Bir çeşit bakteri nedeniyle gerçekleşir ve bünyeye giren bakteri birkaç gün içerisinde kendini belli etmeye başlar. Dizanterinin belirtileri şöyle sıralanabilir:
Şiddetli karın ağrısı
Bitkinlik
Mukus kıvamında olan kanlı ishal
Yüksek seviyede ateş
Kişilerin başka insanlarla yakın temas halinde bulunmaması gerekir zira bu hastalık bulaşıcı bir hastalık olarak kabul edilir.
Merak edilen ebced hesabı nedir? Ayrıntıları yazımızdadır.
Kolera Nedir?
Kolera kendine özel bir bakteriye sahip olan bir çeşit bağırsak enfeksiyonudur. Bu bakterinin bulunduğu gıdaların yada sıvıların tüketilmesi yüzünden kişiler koleraya yakalanmaktadır. İshal, istifra ve kramp şeklinde kendini belli etmektedir. Bu hastalığın belirtilerini gösteren kişiler oldukça fazla miktarda su kaybederler ve bu nedenden dolayı epey bitap düşerler. Bu hastalık ölümcül bir hastalık olarak kabul edilebilir. Koleraya her sene neredeyse 5 milyon insan yakalanır ve bunların 100 bini hayatını kaybeder.
Tüberküloz Nedir?
Verem hastalığı olarak da isimlendirilen tüberküloz akciğerlere bulaşan mikropların sonucunda oluşan bir hastalıktır. Bu mikrobu bünyesinde tutan kişiler uzun süre herhangi bir belirti fark etmeyebilirler. Bu süreçte bünye mikropla savaşmakta ve kişilerde herhangi bir soruna yol açmamaktadır. Bağışıklık sistemi güçlü olan kişiler henüz hasta bile olmadan bu mikropları bünyesinden atabilir ancak sistemi zayıf olan kişilerde verem mikropları aktif hale gelerek bünyeyi ele geçirmeye çalışır. Tüberkülozun belirtileri şu şekildedir:
On beş günden uzun süre öksürmek
Yüksek ateş
Geceleri fazla miktarda terlemek
Göğüs ağrısı
İştah kaybı
Kontrolsüzce kilo vermek
Bitkinlik
Hastalığın belirtilerini fark etmemek mümkün değildir zira tüberküloz epey ağır bir hastalık olarak kabul edilir. İleri derecede tüberküloz olan birisinde kanlı balgam bile görülebilir.
Pnömoni Nedir?
Zatürre olarak da isimlendirilen pnömoni bir çeşit akciğer iltihaplanmasıdır. Kaynağı genellikle bakterilerdir. Bağışıklığı zayıf olanlar, yaşlılar ve çocuklarda sıklıkla kendine yer bulmaktadır. Hastalığa neden olan mikroplar aslında ölümcül değildir. Bu nedenle çoğu kişide herhangi bir soruna neden olmazlar lakin bünyesi zayıf olan kişiler bu mikroplara büyük tepkiler verebilirler. Pnömoni belirtileri şöyledir:
Yüksek ateş
Yoğun öksürük
Balgam
Göğüs ağrısı ve nefes darlığı
Baygınlık geçirme
Bulantı
İstifra
Sık nefes alıp vermek
Bitkinlik
Düşük tansiyon
Deri ve mukozada mavi renk
Menenjit Nedir?
Menenjit beyin ve omuriliği sarmakla sorumlu olan zarın enfeksiyon kapmasına verilen isimdir. Hastalığın seviyesi kişiden kişiye göre değişir. Kimisinde herhangi bir belirti göstermeyen hastalık başkalarında ölümcül olabilir. Bebeklerde, çocuklarda gençlerde sıklıkla görülmektedir. Bünyeye bir şekilde giren bakteriler kişilerde şu belirtileri oluşturur
Baş ağrısı
Yüksek ateş
Kusma
Ensede sertlik
Uykuya meyilli olmak
Havale geçirmek
Konsantre olmada zorluk yaşamak
Belirti gösteren bireyler ivedilikle doktor muayenesine tabi tutulmalıdır.
Ayrıca aspirasyon nedir? Bilgilerini de öğrenebilirsiniz.
The post Bakteri Nedir, Özellikleri Nelerdir? appeared first on Zovovo - En İyi Bilgi Sitesi.
Kaynak: https://www.zovovo.com/bakteri-nedir/
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
  Bağırsak asalağı hastalıkları tıp di-ide daha çok parazitoz adıyla tanınır, Bu hastalıklara yol açan asalaklar ge­nellikle dışkı-ağız bulaşma yolunu, ba­zen de dışkı-deri bulaşma yolunu izler. Tenya gibi bazıları ise yumurta evresin­de insan dışkısıyla atılır, yaşam çevri­minin bir bölümünü arakonaklarda ge-Çİrir ve bu arakonaklann yenmesiyle yeniden insanlara bulaşır. Dışkı-ağız yolunu izleyen bakteri ve virüs kökenli hastalıklar gibi bağırsak asalağı hastalıkları da Türkiye’de çok yaygındır. Yapılan taramalar, özellikle sosyoekonomik açıdan geri kalmış böl­gelerde bulunan ilkokul çağındaki ço­cukların yüzde 95′ini aşan bölümünün bu asalakları taşıdığını göstermektedir. Tür­kiye’nin hemen her yerinde askaris ve kılkurduna rastlanır. Ama İstanbul çevre­sinde giardia, Karadeniz Bölgesi’nde kancalıkurt, Güneydoğu Anadolu Bölge­si’nde amip, tenya ve şistozoma kökenli hastalık olguları daha sık görülür. ASKARİS Askaris silindir biçiminde, uçları ince, kahverengimsi san renkli, 25-35 cm uzunluğunda bir solucandır. İpliksolu-canları (Nematoda) grubunun Ascaris cinsinde sınıflandırılır. Ayrı eşeylidir. Yani erkek ve dişi üreme organları ayrı bireylerde bulunur. Dışkıyla atılan yu­murtalar toprakta bir yıl canlı kalabilir. Yumurta içindeki embriyon uygun çev­re koşullan altında üç haftada yeterli ol­gunluğa erişir. Bu yumurtalar suyla, yı­kanmadan çiğ yenen sebzelerle ya da topraktan ellere bulaşması ve elden ağ­za geçmesiyle sindirim sistemine girer. Onikiparmakbağırsağmda açılan yu­murtalardan çıkan larvalar bağırsak du­varım geçerek kana kanşır, dolaşım yoluyla karaciğere, kalbe, sonra da akci­ğere gelir. Hava keseciklerinde birkaç gün daha büyümesini sürdüren asalak, kılcal damarlardan hava boşluğuna ge­çer, soluk borusundan yukan çıkar ve yutularak yeniden bağırsaklara döner. İki ay içinde gelişimini tamamlayan so­lucan bağırsakta erişkin biçimini alır. Bağırsaktaki etkileri asalağın sayısı­na bağlıdır. Bazen hiç belirti görülmez. Tipik belirtiler iştahsızlık, karın ağrısı, zaman zaman ishal, burunda kaşıntı, diş gıcırdatma ve uyurken salya akıtmadır. Bazen asalağın kendisi anüsten çıkabi­lir, safra yollarına ya da apandise yerle­şebilir. Bazen de birçoğu bir araya gelip yumak oluşturarak bağırsak tıkanması­na yol açar. Hastalık tanısı dışkıda asa­lak yumurtalarının görülmesiyle konur. KILKURDU Özellikle körbağırsağa yerleşen bu asa­lak çocuklarda daha sık görülür. 4-10 cm uzunluğunda-ve beyaz renklidir. As­karis gibi ayn eşeylidir. Oksiyür olarak da bilinen bu asalak yuvarlaksolucanlar (Ascheîminthes) grubunda yer alır. Bi­limsel adı Oxyuris vermicularis’ûr. Döl­lenmiş dişi gece olunca anüs dışına çı­karak anüs çevresine yumurtlar ve ölür. Bu yumurtalar 6 saatte insan için bula­şıcı hale gelir. Ağız yoluyla alman bula­şıcı yumurtalar bağırsakta açılır ve lar­valar erişkin biçimlerini alıp körbağır­sağa yerleşir. En Önemli belirti anüs ve çevresinde geceleri artan kaşıntıdır. Ay­rıca iştahsızlık, kilo kaybı, kann ağrısı ve ishal görülür. Kadınlarda üreme or­ganı rahatsızlıklan ortaya çıkabilir. Ta­nı anüs çevresinde kümelenen yumurta-lann görülmesine dayanır. KANCALIKURT Adını ön bölümünün kanca biçiminde kıvrık olmasından alır. Yuvarlak, pem­bemsi boz renkli, yaklaşık 1 cm uzunluğunda bir solucandır. Askaris gibi iplik-solucanlan grubunda yer alır. Benzer özellikler gösteren Ancylostoma duode-nale ve Necator americanus türleri var­dır. Bunlardan ilki Türkiye’de daha yay­gın biçimde görülür. Kancalıkurtlar da ayrı eşeylidir. Ağızlarında bulunan çen­gel biçimindeki dişsi yapılarla inceba-ğırsak mukozasına yapışır, 5-10 yıl can­lı kalabilirler. Erkek ve dişi burada çift-leşir. Döllenmiş yumurtalar dışkıyla atı­lır. Yumurtalar 20°C-30°C sıcaklığın bulunduğu çürüntülü topraklarda 2 gün­de gelişir ve serbest yaşayan larvalar or­taya çıkar. Toprakta aylarca canlı kala­bilen larvalar insan vücuduna deri ve mukozaları delerek girer. Giriş yolu ço­ğu kez ayak parmakları arasındaki deri­dir. Kan dolaşımıyla akciğerlere, bura­dan da soluk borusu, yutak ve yemek borusu yoluyla mide ve bağırsağa ge­çer, iki ayda erişkin biçimlerini alırlar. Deriyi delerken şiddetli kaşıntılara ve alerjik tepkilere, akciğerlerden geçer­ken öksürük ve kanlı balgama yol aça­bilirler. İncebağırsakta dişsi yapılarıyla mukozayı kanatarak beslenirler. Tek asalak günde 0,15 cm3 kan kaybına ne-. den olabilir. Bu hastalarda bitkinlik ve kalp yetmezliği, çocuklarda gelişme bo­zuklukları görülebilir. Dışkıda asalak yumurtalarının görülmesiyle tanı konur. TENYA Halk arasında “şerit” adıyla da tanınan sığır tenyası (Taenia saginatd) Türki­ye’de en sık rastlanan tenya türüdür. Yassısolucanlar (Platyhelminthes) gru­bunda yer alan bu asalağın yakın akra­bası olan domuz tenyası (T. solium) ise domuz eti yenmesine karşı dinsel bir engel bulunmayan Hmstiyan Batı ülke­lerinde daha sık görülür. Her iki asalak da insan bağırsağına yerleşerek aynı hastalığa yol açar. Sığır tenyasının 2 mm çapmda olan baş bölümünde 4 vantuz vardır. Birkaç milimetre uzunluğunda olan boyundan gövdeyi oluşturan şeritler gelişir. Bölüt ya da proglotit adlanyla da tanınan bu art arda dizili şeritlerin her biri hem er­kek hem de dişi üreme organlannı içe­ren üreme birimleridir. Eşeysel gelişim tamamlanınca, şeridin dişi üreme orga­nınca üretilen yumurtalar hemen erkek eşey hücreleri tarafından döllenir. Bu asalakların ortalama uzunluğu yaklaşık 3 m’dir. Ama sığır tenyası 12 m’ye ula­şabilir. Tenyaların ağzı ve sindirim sis­temi yoktur. Besinleri dış yüzeylerin­den emilme yoluyla alırlar. 18 yıl süre­bilen yaşamları boyunca milyonlarca yumurta üretirler. Yumurtayla dolu şe­ritler her gün dışkıyla atılır. Bunların parçalanmasıyla serbest kalan embri-yonlu yumurtalar dış ortamda 2 ay ka­dar yaşayabilir. Tenya yumurtalarının bulaştığı besinleri yiyen ya da sulan içen sığırların bağırsaklanrîda onkosfer denen embriyonlar yumurtadan çıkarak bağırsak duvarına yapışır. Daha sonra bağırsak duvarından kana geçer ve do­laşım yoluyla ulaştıkları kasdokusuuda başlıkeseciğe dönüşürler. Başlıkesecik erişkin evredeki asalağın baş ve boynu­na denk düşen ön bülümünün sıvı dolu bir keseye gömülmüş biçimidir. Yenen sığır etiyle insanların sindirim sistemi­ne giren bu kesedeki asalak eldiven gi­bi ters yüz olarak dışarı çıkar ve bağır­sağa yapışır. Boyun bölümünden oluş­maya başlayan şeritler üç ayda yumur­tayla dolarak gövdeden kopmaya baş­lar. Tenya insanda açık bir belirti ver­meden bulunabilir. Hafif karnı ağrıları, birbirini İzleyen ishal ve kabızlık görü­lebilir. Özellikle çocuklarda sindirim bozukluğu, bulantı, kusma, asalağın alı­nan besinlere ortak olması sonucu yor­gunluk ve zayıflama gibi belirtiler orta­ya çıkar. Öbür belirtiler arasında baş ağ­rısı, uykusuzluk, terleme ve baş dönme­si sayılabilir. Dışkıda şeritlerin görül­mesiyle ve ender olarak da parçalanmış şeritlerden çıkan yumurtaların mikros­kop altında saptanmasıyla tam konur. GİARDIA Giardialar kamçılı tekhücreliler grubu­nun aynı adlı cinsinde sınıflandırılan bağırsak asalaklarıdır. Kamçılı ve kist oluşturmuş biçimleri vardır. Ancak mikroskop altında görülebilirler. Oniki-parmakbağırsağındaki epitel hücreleri­ne tutunur, ikiye bölünerek çoğalırlar. Kamçılı biçimde bağırsak içeriğine ka­nsan giardialar kist biçimine dönüşerek dışkıyla atılır. Sindirim yoluyla alınan kistler onikiparmakbağırsağmda açılır ve gene bölünerek çoğalmaya başlar. Bulaşma genellikle içilen sularla gerçekleşir. Giardialar bağırsakta aşın üre­yerek yağ ve yağda eriyen vitaminlerin emilimini azaltır. Özellikle çocuklarda ishal, yağlı ve mukuslu dışkı, karın ağ-nsı, iştahsızlık, halsizlik ve kilo kaybı görülebilir. Tam dışkı örneklerinin mik­roskop allında incelenip giardia kistleri­nin görülmesiyle konur. Kamçılı biçim­lerine daha çok sulu dışkıda rastlanır. AMİP Amip de tekhücreli bir bağırsak asala­ğıdır. Sitoplazma uzantılan olan yalan-cıayaklan sayesinde hareket edebilen ya da kistle sanlı iki biçimi vardır. Amipler geniş bir grup oluşturur. Ama içlerinden yalnız Entamoeba histolytica adlı türün insan bağırsağında hastalığa yol açtığı bilinmektedir. Bu amip insa­na, kist biçiminde ağızdan alınmasıyla bulaşır. İkiye bölünerek çoğalır. Hiçbir belirti vermeyebilir. Ama bazen akut amipli dizanteriye kadar varan ağır has­talıklara neden olur. Kalınbağırsak du-vannda mukozanın epitel hücreleri ara­şma yalancıayaklannı sokarak bu hüc­relerin yıkıma uğramasına ve ülserler oluşmasına yol açar. Kan dolaşımı yo­luyla başta karaciğer olmak üzere çeşit­li organlarda apseler oluşturabilir. Şid­detli kann ağnsı ve kanlı ishal, verdiği tipik belirtilerdir. Tam dışkıda amiple­rin saptanmasıyla konur. KORUNMA Günümüzde bağırsak asalağı hastalıkla­rının tedavi edilmesi bir sorun olmaktan çıkmıştır. Bu hastalık etkenleri geliştiri­len ilaçlarla insan vücudunda kesin bir­cimde yok edilebilmektedir. Asıl sorun bağırsak asalağı hastalıklanndan korun­maktır. Çünkü birçok hastalık olgusu uzun süre belirti vermez. Belirtiler orta­ya çıkana değin binlerce ya da milyon­larca üreyerek çevreye dağılan asalağın bulaşma olasılığı yükselir. Sorunun kök­ten çözümünde insan dışkısının kanali­zasyon ve antma sistemlerinden geçiri­lerek dış ortama bırakılması, kırsal ke­simde insan dışkısının gübre amacıyla kullanılmaması ve bireysel temizlik alış­kanlıklarının bütün toplumca benimsen­mesi büyük önem taşımaktadır. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
  Bağırsak asalağı hastalıkları tıp di-ide daha çok parazitoz adıyla tanınır, Bu hastalıklara yol açan asalaklar ge­nellikle dışkı-ağız bulaşma yolunu, ba­zen de dışkı-deri bulaşma yolunu izler. Tenya gibi bazıları ise yumurta evresin­de insan dışkısıyla atılır, yaşam çevri­minin bir bölümünü arakonaklarda ge-Çİrir ve bu arakonaklann yenmesiyle yeniden insanlara bulaşır. Dışkı-ağız yolunu izleyen bakteri ve virüs kökenli hastalıklar gibi bağırsak asalağı hastalıkları da Türkiye’de çok yaygındır. Yapılan taramalar, özellikle sosyoekonomik açıdan geri kalmış böl­gelerde bulunan ilkokul çağındaki ço­cukların yüzde 95′ini aşan bölümünün bu asalakları taşıdığını göstermektedir. Tür­kiye’nin hemen her yerinde askaris ve kılkurduna rastlanır. Ama İstanbul çevre­sinde giardia, Karadeniz Bölgesi’nde kancalıkurt, Güneydoğu Anadolu Bölge­si’nde amip, tenya ve şistozoma kökenli hastalık olguları daha sık görülür. ASKARİS Askaris silindir biçiminde, uçları ince, kahverengimsi san renkli, 25-35 cm uzunluğunda bir solucandır. İpliksolu-canları (Nematoda) grubunun Ascaris cinsinde sınıflandırılır. Ayrı eşeylidir. Yani erkek ve dişi üreme organları ayrı bireylerde bulunur. Dışkıyla atılan yu­murtalar toprakta bir yıl canlı kalabilir. Yumurta içindeki embriyon uygun çev­re koşullan altında üç haftada yeterli ol­gunluğa erişir. Bu yumurtalar suyla, yı­kanmadan çiğ yenen sebzelerle ya da topraktan ellere bulaşması ve elden ağ­za geçmesiyle sindirim sistemine girer. Onikiparmakbağırsağmda açılan yu­murtalardan çıkan larvalar bağırsak du­varım geçerek kana kanşır, dolaşım yoluyla karaciğere, kalbe, sonra da akci­ğere gelir. Hava keseciklerinde birkaç gün daha büyümesini sürdüren asalak, kılcal damarlardan hava boşluğuna ge­çer, soluk borusundan yukan çıkar ve yutularak yeniden bağırsaklara döner. İki ay içinde gelişimini tamamlayan so­lucan bağırsakta erişkin biçimini alır. Bağırsaktaki etkileri asalağın sayısı­na bağlıdır. Bazen hiç belirti görülmez. Tipik belirtiler iştahsızlık, karın ağrısı, zaman zaman ishal, burunda kaşıntı, diş gıcırdatma ve uyurken salya akıtmadır. Bazen asalağın kendisi anüsten çıkabi­lir, safra yollarına ya da apandise yerle­şebilir. Bazen de birçoğu bir araya gelip yumak oluşturarak bağırsak tıkanması­na yol açar. Hastalık tanısı dışkıda asa­lak yumurtalarının görülmesiyle konur. KILKURDU Özellikle körbağırsağa yerleşen bu asa­lak çocuklarda daha sık görülür. 4-10 cm uzunluğunda-ve beyaz renklidir. As­karis gibi ayn eşeylidir. Oksiyür olarak da bilinen bu asalak yuvarlaksolucanlar (Ascheîminthes) grubunda yer alır. Bi­limsel adı Oxyuris vermicularis’ûr. Döl­lenmiş dişi gece olunca anüs dışına çı­karak anüs çevresine yumurtlar ve ölür. Bu yumurtalar 6 saatte insan için bula­şıcı hale gelir. Ağız yoluyla alman bula­şıcı yumurtalar bağırsakta açılır ve lar­valar erişkin biçimlerini alıp körbağır­sağa yerleşir. En Önemli belirti anüs ve çevresinde geceleri artan kaşıntıdır. Ay­rıca iştahsızlık, kilo kaybı, kann ağrısı ve ishal görülür. Kadınlarda üreme or­ganı rahatsızlıklan ortaya çıkabilir. Ta­nı anüs çevresinde kümelenen yumurta-lann görülmesine dayanır. KANCALIKURT Adını ön bölümünün kanca biçiminde kıvrık olmasından alır. Yuvarlak, pem­bemsi boz renkli, yaklaşık 1 cm uzunluğunda bir solucandır. Askaris gibi iplik-solucanlan grubunda yer alır. Benzer özellikler gösteren Ancylostoma duode-nale ve Necator americanus türleri var­dır. Bunlardan ilki Türkiye’de daha yay­gın biçimde görülür. Kancalıkurtlar da ayrı eşeylidir. Ağızlarında bulunan çen­gel biçimindeki dişsi yapılarla inceba-ğırsak mukozasına yapışır, 5-10 yıl can­lı kalabilirler. Erkek ve dişi burada çift-leşir. Döllenmiş yumurtalar dışkıyla atı­lır. Yumurtalar 20°C-30°C sıcaklığın bulunduğu çürüntülü topraklarda 2 gün­de gelişir ve serbest yaşayan larvalar or­taya çıkar. Toprakta aylarca canlı kala­bilen larvalar insan vücuduna deri ve mukozaları delerek girer. Giriş yolu ço­ğu kez ayak parmakları arasındaki deri­dir. Kan dolaşımıyla akciğerlere, bura­dan da soluk borusu, yutak ve yemek borusu yoluyla mide ve bağırsağa ge­çer, iki ayda erişkin biçimlerini alırlar. Deriyi delerken şiddetli kaşıntılara ve alerjik tepkilere, akciğerlerden geçer­ken öksürük ve kanlı balgama yol aça­bilirler. İncebağırsakta dişsi yapılarıyla mukozayı kanatarak beslenirler. Tek asalak günde 0,15 cm3 kan kaybına ne-. den olabilir. Bu hastalarda bitkinlik ve kalp yetmezliği, çocuklarda gelişme bo­zuklukları görülebilir. Dışkıda asalak yumurtalarının görülmesiyle tanı konur. TENYA Halk arasında “şerit” adıyla da tanınan sığır tenyası (Taenia saginatd) Türki­ye’de en sık rastlanan tenya türüdür. Yassısolucanlar (Platyhelminthes) gru­bunda yer alan bu asalağın yakın akra­bası olan domuz tenyası (T. solium) ise domuz eti yenmesine karşı dinsel bir engel bulunmayan Hmstiyan Batı ülke­lerinde daha sık görülür. Her iki asalak da insan bağırsağına yerleşerek aynı hastalığa yol açar. Sığır tenyasının 2 mm çapmda olan baş bölümünde 4 vantuz vardır. Birkaç milimetre uzunluğunda olan boyundan gövdeyi oluşturan şeritler gelişir. Bölüt ya da proglotit adlanyla da tanınan bu art arda dizili şeritlerin her biri hem er­kek hem de dişi üreme organlannı içe­ren üreme birimleridir. Eşeysel gelişim tamamlanınca, şeridin dişi üreme orga­nınca üretilen yumurtalar hemen erkek eşey hücreleri tarafından döllenir. Bu asalakların ortalama uzunluğu yaklaşık 3 m’dir. Ama sığır tenyası 12 m’ye ula­şabilir. Tenyaların ağzı ve sindirim sis­temi yoktur. Besinleri dış yüzeylerin­den emilme yoluyla alırlar. 18 yıl süre­bilen yaşamları boyunca milyonlarca yumurta üretirler. Yumurtayla dolu şe­ritler her gün dışkıyla atılır. Bunların parçalanmasıyla serbest kalan embri-yonlu yumurtalar dış ortamda 2 ay ka­dar yaşayabilir. Tenya yumurtalarının bulaştığı besinleri yiyen ya da sulan içen sığırların bağırsaklanrîda onkosfer denen embriyonlar yumurtadan çıkarak bağırsak duvarına yapışır. Daha sonra bağırsak duvarından kana geçer ve do­laşım yoluyla ulaştıkları kasdokusuuda başlıkeseciğe dönüşürler. Başlıkesecik erişkin evredeki asalağın baş ve boynu­na denk düşen ön bülümünün sıvı dolu bir keseye gömülmüş biçimidir. Yenen sığır etiyle insanların sindirim sistemi­ne giren bu kesedeki asalak eldiven gi­bi ters yüz olarak dışarı çıkar ve bağır­sağa yapışır. Boyun bölümünden oluş­maya başlayan şeritler üç ayda yumur­tayla dolarak gövdeden kopmaya baş­lar. Tenya insanda açık bir belirti ver­meden bulunabilir. Hafif karnı ağrıları, birbirini İzleyen ishal ve kabızlık görü­lebilir. Özellikle çocuklarda sindirim bozukluğu, bulantı, kusma, asalağın alı­nan besinlere ortak olması sonucu yor­gunluk ve zayıflama gibi belirtiler orta­ya çıkar. Öbür belirtiler arasında baş ağ­rısı, uykusuzluk, terleme ve baş dönme­si sayılabilir. Dışkıda şeritlerin görül­mesiyle ve ender olarak da parçalanmış şeritlerden çıkan yumurtaların mikros­kop altında saptanmasıyla tam konur. GİARDIA Giardialar kamçılı tekhücreliler grubu­nun aynı adlı cinsinde sınıflandırılan bağırsak asalaklarıdır. Kamçılı ve kist oluşturmuş biçimleri vardır. Ancak mikroskop altında görülebilirler. Oniki-parmakbağırsağındaki epitel hücreleri­ne tutunur, ikiye bölünerek çoğalırlar. Kamçılı biçimde bağırsak içeriğine ka­nsan giardialar kist biçimine dönüşerek dışkıyla atılır. Sindirim yoluyla alınan kistler onikiparmakbağırsağmda açılır ve gene bölünerek çoğalmaya başlar. Bulaşma genellikle içilen sularla gerçekleşir. Giardialar bağırsakta aşın üre­yerek yağ ve yağda eriyen vitaminlerin emilimini azaltır. Özellikle çocuklarda ishal, yağlı ve mukuslu dışkı, karın ağ-nsı, iştahsızlık, halsizlik ve kilo kaybı görülebilir. Tam dışkı örneklerinin mik­roskop allında incelenip giardia kistleri­nin görülmesiyle konur. Kamçılı biçim­lerine daha çok sulu dışkıda rastlanır. AMİP Amip de tekhücreli bir bağırsak asala­ğıdır. Sitoplazma uzantılan olan yalan-cıayaklan sayesinde hareket edebilen ya da kistle sanlı iki biçimi vardır. Amipler geniş bir grup oluşturur. Ama içlerinden yalnız Entamoeba histolytica adlı türün insan bağırsağında hastalığa yol açtığı bilinmektedir. Bu amip insa­na, kist biçiminde ağızdan alınmasıyla bulaşır. İkiye bölünerek çoğalır. Hiçbir belirti vermeyebilir. Ama bazen akut amipli dizanteriye kadar varan ağır has­talıklara neden olur. Kalınbağırsak du-vannda mukozanın epitel hücreleri ara­şma yalancıayaklannı sokarak bu hüc­relerin yıkıma uğramasına ve ülserler oluşmasına yol açar. Kan dolaşımı yo­luyla başta karaciğer olmak üzere çeşit­li organlarda apseler oluşturabilir. Şid­detli kann ağnsı ve kanlı ishal, verdiği tipik belirtilerdir. Tam dışkıda amiple­rin saptanmasıyla konur. KORUNMA Günümüzde bağırsak asalağı hastalıkla­rının tedavi edilmesi bir sorun olmaktan çıkmıştır. Bu hastalık etkenleri geliştiri­len ilaçlarla insan vücudunda kesin bir­cimde yok edilebilmektedir. Asıl sorun bağırsak asalağı hastalıklanndan korun­maktır. Çünkü birçok hastalık olgusu uzun süre belirti vermez. Belirtiler orta­ya çıkana değin binlerce ya da milyon­larca üreyerek çevreye dağılan asalağın bulaşma olasılığı yükselir. Sorunun kök­ten çözümünde insan dışkısının kanali­zasyon ve antma sistemlerinden geçiri­lerek dış ortama bırakılması, kırsal ke­simde insan dışkısının gübre amacıyla kullanılmaması ve bireysel temizlik alış­kanlıklarının bütün toplumca benimsen­mesi büyük önem taşımaktadır. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes