Tumgik
#çamaşırcı
ultraspeedteam · 1 year
Photo
Tumblr media
Kurumsal Kimlik için gerekli olan tüm hizmetler tek çatıda, hizmetlerimizden yararlanmak için bize ulaşın... Her zaman en farklılık için zorlarız... Daha şık ve zengin fikirler ile Buluşun... Sosyal Medya Hesap Yönetiminde dijital strateji 💻Dijital Dönüşüm Ortağınız📲 🏢 İş-Kalite-Proje Yönetimi 📊 Dijital Pazarlama 🥇 Girdiğimiz Tüm Sektörlerde Lider Hedef 🎯 Hayal ettiklerinizden fazlasına ulaşın 🚀 İşinizi Beraber Büyütecek Çözümler! 🟥Web Tasarım 🟨Sosyal Medya 🟦İnternet Reklamları ⬛Haritalar 🛠 Google Uygulamaları ➡️ https://www.websitelerim.com/ ✅ #ayakkabitamircisi #tarimişçisi #ırgat #sekreter #garson #pazarci #sıvacı #sivaci #balıkçi #boyaci #demirci #tabelaci #bahçivan #bürüelemani #kasiyer #temizlikçi #bulaşıkci #boyaci #çamaşırcı #hamal #çöpçü #otoparkgörevlisi #sokaksatıcisi #astrolog #nevzatakkor #trabzon #samsun #sinop #erzurum #sivas (Sakarya Province) https://www.instagram.com/p/CnqpJCcDWzL/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
ilmiyyat1453 · 1 year
Text
Tumblr media
Kerderî’nin Menâkıb’ında şöyle geçer:
"Ebû Yûsuf’un Ebû Hanîfe’den ayrılıp tek başına ders verme sebebi şudur: Bir gün Ebû Yûsuf şiddetli bir hastalığa yakalanır, Ebû Hanîfe onu ziyarete gider ve ona şöyle der: “Benden sonra müslümanlar için tüm umutlarımı sana bağlamıştım. Eğer sana bir şey olursa ilmin çoğu da ölür gider.”
Ebû Yûsuf iyileşince kendini beğenir ve kendisi için imlâ meclisi kurar. Ebû Yûsuf, Ebû Hanîfe’nin meclisine tekrar gelince Ebû Hanîfe ona şöyle der: “Seni buraya ancak çamaşırcı meselesi getirdi. Subhanallah! Bir adam ki Allah’ın dini konusunda konuşacak, bir meclis kuracak ama icâre ile ilgili bir meseleyi bilmeyecek öyle mi?” der ve sonra şunu ekler: “Kendisini ilim öğrenmekten müstağni gören kişi kendisine ağlasın.”
Alıntı.
15 notes · View notes
mmartineden · 1 year
Text
karşı komşumuz beni çamaşırcı olarak tanıyacak artık her gün istisnasız çamaşır toplayıp asıyorum
3 notes · View notes
aynodndr · 2 years
Text
"BURASI AGORA MEYHANESİ"
1890’da bir Rum olan kaptan Asteri , Balat çarşısında bir Meyhane açar.
Meyhanesine de Rumca “meydan” anlamına gelen “Agora” adını koyar.
Meyhane masa yerine kullanılan dev fıçıları ve ucuz şaraplarıyla kısa zamanda ün yapar.
Ama meyhanenin ününü artıran olay ilgisiz bir biçimde İzmir kaynaklıdır.
Aradan zamanlar geçer...
Tarih 1959’dur.
Onur Şenli adında bir tıp fakültesi öğrencisi
Komşu kızına aşık olur ama aşkına karşılık bulamaz.
Aşk acısı ona soluğu birçok zaman, İzmir’in Agora semtinde aldırmaya başlar.
Çünkü Agora salaş meyhanelerin mekanıdır.
Bir gün bu salaş meyhanelerden birinde içtikten sonra eve gelir ve bir mektup yazmaya başlar aşkına.
Mektup şöyle başlar:
“Sana bu satırları bir sonbahar gecesinin felç olmuş köşesinden yazıyorum.”
Onur Şenli, mektubun ileriki
bölümlerinde fakına varır ki aslında bir mektup değil bir şiir yazmaktadır.
Şiirine de şu adı koyar:
"Gece, Şarap ve Aşk"
Onur, şiiri yayımlatmak için fakültenin dergisine gönderir,
şiiri kabul edilir.
Şiir dergide tam basılmak üzereyken,bir gazetenin kültür-sanat editörü tarafından görülür. Editör şiiri yayınlar ama adını değiştirerek.
" Agora Meyhanesi."
Şiir o kadar sevilir ki, dillere pelesenk olur.
Hatıra defterlerinde yer alır,
sevgililerin kulaklarına fısıldanır,
şarkısı yapılır,
Şarkıyı neredeyse ünlü olup da söylemeyen sanatçı kalmaz.
Şarkıyı dinleyenler İzmir’deki
Agora’dan habersiz Balat’ta ki Agora Meyhanesi’ne akın ederler.
Çünkü şarkıdaki Agora Meyhanesi’nin burası olduğunu düşünmektedirler.
Haliyle geceleri burası hınca hınç dolmaya başlar.
Öyle popüler bir mekan olur ki tam 286 Türk Filmi’nin
meyhane bölümleri burada çekilir.
Yani ucuz şarapların satıldığı meyhane Türkan Şoray’ları, Fikret Hakan’ları, Ayhan Işık’ları, Cüneyt Arkın’ları ağırlamaya başlar.
Sonraları kaderine terkedilir.
AGORA MEYHANESİ
Sana bu satırları
Bir sonbahar gecesinin
Felç olmuş köşesinden yazıyorum
Beşyüz mumluk ampullerin karanlığında
Saatlerdir boşalan kadehlere
şarkılarını dolduruyorum
Tabağımdaki her zeytin tanesine
Simsiyah bakışlarını koyuyorum
Ve kaldırıp kadehimi
Bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum.
Burası agora meyhanesi
Burada yaşar aşkların en madarası
Ve en şahanesi
Burada saçların her teline bir galon içilir
Gözlerin her rengine bir şarkı seçilir
Sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin
Bu sekiz köşeli meyhane seni bilir
Burası agora meyhanesi
Burası arzularını yitirmiş insanların dünyası?
Şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı
Boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik
Bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorsam
Elimde değil
Bu da bir nevi namuslu serserilik
Dışarda hafiften bir yağmur var
Bu gece benim gecem
Kadehlerde alaim-i semaların raksettiği
Gönlümde bütün dertlerin horan teptiği gece bu
Camlara vuran her damlada seni hatırlıyorum
Ve sana susuzluğumu
Birazdan şarkılar susar, kadehler boşalır
Umutlar tükenir, mezeler biter
Biraz sonra bir mavi ay doğar tepelerden
Bu sarhoş şehrin üstüne
Birazdan bu yağmur da diner
Sen bakma benim böyle
Delice efkarlandığıma
Mendilimdeki o kızıl lekeye de boş ver
Yarın gelir çamaşırcı kadın
Her şeyden habersiz onu da yıkar
Sen mesut ol yeter ki ben olmasam ne çıkar?
Dedim ya burası agora meyhanesi
Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere meydan okuduğu yer
Burası agora meyhanesi
burası kan tüküren mesut insanların dünyası."
(Kanserle savaşan Dr. Onur Şenli
tedavi gördüğü hastanede vefat eder 2017)
7 notes · View notes
cevap · 11 months
Text
İstanbul’un Sıra Dışı Keşifleri: Gizli Hazineler ve Kültürel Zenginlikler
İstanbul, sadece tarihi ve turistik yerlerle sınırlı kalmayan, aynı zamanda gizli kalmış hazineleri ve kültürel zenginlikleriyle de büyüleyen bir şehirdir. Bugün, size İstanbul’da bulunan sıra dışı keşif noktalarını ve gezilmesi gereken yerleri tanıtacağız.
İstanbul Gezilecek Yerlerinde başlangıç noktamız olan Balat, İstanbul’un renkli ve bohem atmosferiyle ünlü bir semtidir. Dar sokakları, tarihi evleri ve renkli binalarıyla Balat, fotoğraf tutkunları ve sanatseverler için ideal bir mekandır. Burada dolaşırken, sokak sanatıyla süslenmiş duvarları, antika dükkanlarını ve butik kafeleri keşfedebilirsiniz. Ayrıca, Balat’ta bulunan Yahudi Müzesi, İstanbul’daki Yahudi mirasını keşfetmek isteyenler için önemli bir duraktır.
İkinci olarak İstanbul Gezilecek Yerler listemizde, İstanbul’da bulunan Rahmi M. Koç Müzesi, tarihi bir deneyim arayanlar için mükemmel bir noktadır. Endüstri tarihine ve teknolojik gelişmelere ilgi duyanlar için ideal olan bu müze, eski otomobillerden denizaltılara kadar çeşitli koleksiyonlara ev sahipliği yapmaktadır. Burada sergilenen antik gemi modelleri, vintage araçlar ve endüstriyel makineler, ziyaretçilere benzersiz bir yolculuk sunar.
İstanbul’un merkezinde yer alan Çukurcuma, antika meraklıları için bir cennettir. Eski evlerin, antika mağazalarının ve sanat galerilerinin bulunduğu bu semt, eşsiz bir atmosfere sahiptir. Burada gezinirken, antika eşyalar, el yapımı halılar ve sanat eserleri gibi özel parçaları bulabilirsiniz. Ayrıca, semtin tarihi dokusunu hissetmek ve yerel kafelerde dinlenmek için zaman ayırabilirsiniz.
İstanbul’da bulunan Fener ve Balat, şehirdeki kültürel mirası keşfetmek isteyenler için mükemmel bir bölgedir. Osmanlı döneminden kalma tarihi yapıları, renkli evleri ve geleneksel çamaşırcı sokaklarıyla Fener ve Balat, bir zamanlar İstanbul’un Rum ve Ermeni topluluklarının yaşadığı semtlerdir. Burada Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret edebilir, tarihi kiliseleri ve sinagogları görebilir ve yerel yaşamın içine dalabilirsiniz.
0 notes
gelmeyin · 11 months
Text
İstanbul’un Sıra Dışı Keşifleri: Gizli Hazineler ve Kültürel Zenginlikler
İstanbul, sadece tarihi ve turistik yerlerle sınırlı kalmayan, aynı zamanda gizli kalmış hazineleri ve kültürel zenginlikleriyle de büyüleyen bir şehirdir. Bugün, size İstanbul’da bulunan sıra dışı keşif noktalarını ve gezilmesi gereken yerleri tanıtacağız.
İstanbul Gezilecek Yerlerinde başlangıç noktamız olan Balat, İstanbul’un renkli ve bohem atmosferiyle ünlü bir semtidir. Dar sokakları, tarihi evleri ve renkli binalarıyla Balat, fotoğraf tutkunları ve sanatseverler için ideal bir mekandır. Burada dolaşırken, sokak sanatıyla süslenmiş duvarları, antika dükkanlarını ve butik kafeleri keşfedebilirsiniz. Ayrıca, Balat’ta bulunan Yahudi Müzesi, İstanbul’daki Yahudi mirasını keşfetmek isteyenler için önemli bir duraktır.
İkinci olarak İstanbul Gezilecek Yerler listemizde, İstanbul’da bulunan Rahmi M. Koç Müzesi, tarihi bir deneyim arayanlar için mükemmel bir noktadır. Endüstri tarihine ve teknolojik gelişmelere ilgi duyanlar için ideal olan bu müze, eski otomobillerden denizaltılara kadar çeşitli koleksiyonlara ev sahipliği yapmaktadır. Burada sergilenen antik gemi modelleri, vintage araçlar ve endüstriyel makineler, ziyaretçilere benzersiz bir yolculuk sunar.
İstanbul’un merkezinde yer alan Çukurcuma, antika meraklıları için bir cennettir. Eski evlerin, antika mağazalarının ve sanat galerilerinin bulunduğu bu semt, eşsiz bir atmosfere sahiptir. Burada gezinirken, antika eşyalar, el yapımı halılar ve sanat eserleri gibi özel parçaları bulabilirsiniz. Ayrıca, semtin tarihi dokusunu hissetmek ve yerel kafelerde dinlenmek için zaman ayırabilirsiniz.
İstanbul’da bulunan Fener ve Balat, şehirdeki kültürel mirası keşfetmek isteyenler için mükemmel bir bölgedir. Osmanlı döneminden kalma tarihi yapıları, renkli evleri ve geleneksel çamaşırcı sokaklarıyla Fener ve Balat, bir zamanlar İstanbul’un Rum ve Ermeni topluluklarının yaşadığı semtlerdir. Burada Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret edebilir, tarihi kiliseleri ve sinagogları görebilir ve yerel yaşamın içine dalabilirsiniz.
0 notes
srdnm · 1 year
Text
Agora Meyhanesi
Bilmeyenimiz yoktur bu eseri; Ama benim gibi çok ilginç ve hazin hikayesini bilmeyenleriniz de çoktur diye tahmin ediyorum. 1890’da bir Rum olan kaptan Asteri, Balat çarşısında bir Meyhane açar. Meyhanesine de Rumca “meydan” anlamına gelen “Agora” adını koyar. Meyhane masa yerine kullanılan dev fıçıları ve ucuz şaraplarıyla kısa zamanda ün yapar. Ama meyhanenin ününü artıran olay ilgisiz bir biçimde İzmir kaynaklıdır. Aradan zamanlar geçer… Tarih 1959’dur. Onur Şenli adında bir tıp fakültesi öğrencisi Komşu kızına aşık olur ama aşkına karşılık bulamaz. Aşk acısı ona soluğu birçok zaman, İzmir’in Agora semtinde aldırmaya başlar. Çünkü Agora salaş meyhanelerin mekanıdır. Bir gün bu salaş meyhanelerden birinde içtikten sonra eve gelir Ve bir mektup yazmaya başlar aşkına. Mektup şöyle başlar: “Sana bu satırları bir sonbahar gecesinin felç olmuş köşesinden yazıyorum.” Onur Şenli , Mektubun ileriki bölümlerinde fakına varır ki aslında bir mektup değil bir şiir yazmaktadır . Şiirine de şu adı koyar: Gece, Şarap ve Aşk Onur, şiiri yayımlatmak için fakültenin dergisine gönderir ,Şiiri kabul edilir. Şiir dergide tam basılmak üzereyken, Ege Expresi gazetesinin kültür-sanat editörü tarafından görülür. Editör şiiri yayınlar ama adını değiştirerek. Şiirin adı olur Agora Meyhanesi. Şiir o kadar sevilir ki, dillere pelesenk olur. Hatıra defterlerinde yer alır, Sevgililerin kulaklarına fısıldanır. Şarkısı yapılır, Şarkıyı neredeyse ünlü olup da söylemeyen sanatçı kalmaz. Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Gönül Yazar, Behiye Aksoy sadece bunlardan birkaçıdır. Şarkıyı dinleyenler İzmir’deki Agora’dan habersiz Balat’ta ki Agora Meyhanesi’ne akın ederler. Çünkü şarkıdaki Agora Meyhanesi’nin burası olduğunu düşünmektedirler. Haliyle geceleri burası hınca hınç dolmaya başlar. Öyle popüler bir mekan olur ki tam 286 Türk Filmi’nin Meyhane bölümleri burada çekilir. Yani ucuz şarapların satıldığı meyhane Türkan Şoray’ları, Fikret Hakan’ları, Ayhan Işık’ları, Cüneyt Arkın’ları ağırlamaya başlar. 2000’li yıllardan sonrada kaderine terkedilir, Çöplük olarak kullanılmaya başlar. AGORA MEYHANESİ (Şiir, tam metin) Sana bu satırları Bir sonbahar gecesinin Felç olmuş köşesinden yazıyorum Beş yüz mumluk ampullerin karanlığında Saatlerdir boşalan kadehlere Şarkılarını dolduruyorum Tabağımdaki her zeytin tanesine Simsiyah bakışlarını koyuyorum Ve kaldırıp kadehimi Bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum. Burası agora meyhanesi Burada yaşar aşkların en madarası Ve en şahanesi Burada saçların her teline bir galon içilir Gözlerin her rengine bir şarkı seçilir Sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin Bu sekiz köşeli meyhane seni bilir Burası agora meyhanesi Burası arzularını yitirmiş insanların dünyası? Şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı Boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik Bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorsam Elimde değil Bu da bir nevi namuslu serserilik Dışarda hafiften bir yağmur var Bu gece benim gecem Kadehlerde alaim-i semaların raksettiği Gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece bu Camlara vuran her damlada seni hatırlıyorum Ve sana susuzluğumu Birazdan şarkılar susar, kadehler boşalır Umutlar tükenir, mezeler biter Biraz sonra bir mavi ay doğar tepelerden Bu sarhoş şehrin üstüne Birazdan bu yağmur da diner Sen bakma benim böyle Delice efkarlandığıma Mendilimdeki o kızıl lekeye de boş ver Yarın gelir çamaşırcı kadın Her şeyden habersiz onu da yıkar Sen mesut ol yeter ki ben olmasam ne çıkar? Dedim ya burası agora meyhanesi Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere meydan okuduğu yer Burası agora meyhanesi Burası kan tüküren mesut insanların dünyası.” Alıntı
0 notes
nadirakkus · 1 year
Photo
Tumblr media
KADINLARIMIZ. Küçükken duyardım bu sözü; “Karı gibi ağlama.” Erkekler güçlüydü, ağlamazdı. Ağlamak kadına yaraşırdı. Hem saçı uzundu kadınlarımızın; Aklıysa kısa… Zaten eksik etek ya da kaşık düşmanı değil miydi, diğer bir adı da. Boşuna mı demişler; kızını dövmeyen dizini döver diye. Ya davulcuya ya da zurnacıya kaçmasın diye. Onun iyiliği için yani... Evlendiğinde ise karnından sıpasını, sırtından sopasını eksik etmeyeceksin ki, değer bilsin. Her ne kadar canını alsak da; Yine de kadınlar bizim canımız, cananımız. Ne de olsa kolumuza taktığımızda yakışan, Duvara çarptığımızda yapışan o. Ayıp bir şeymiş gibi kara çarşafın ardına gizlediğimiz, Horladığımız, aşağıladığımız… Her ne kadar değeri ahırdaki öküzden sonra olsa da; Baş tacımız, yine O. O… Yani kadınımız, kadınlarımız… Tarlada ırgat, fabrikada işçi, Aşçı, çamaşırcı, bulaşıkçı, Yeri geldiğinde hastabakıcı… Ana, bacı, hala, teyze... O… Ana bir, bacı iki... Gerisini sallamadığımız… Yine de cennet onların ayakları altında dediğimiz, Her zaman toplumun gerisine ittiğimiz, Canı çıkana kadar dövdüğümüz, Gözümüzün nuru, Hayatımızın gururu, O… Gülmesi iffetsizlik kimine göre… Başı açık olması ise ahlaksızlık… Mini etek giymesi tam da tecavüz sebebi… İşsizliğin tek nedeni bile o… Ya benimsin ya kara toprağın dediğimiz, Sahip olmak için iki öküz başlık verdiğimiz, Hayatımıza katıp hayatını çaldığımız, Yine o. Onlar... Kadınlar… Kadınlarımız… Atatürk’ün; “sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” dediği Türk Kadını neden bunca eziyet görüyor? Neden bedeni, ruhu, hayalleri sömürülüyor? Neden bu kadar sövülüyor, neden dövülüyor? Neden yarası asırlardır kabuk bağlamıyor, neden sürekli kanıyor? Neden kadınları eve kapatmak isteyen bu köhne zihniyet hala kabul görüyor? Neden kadınların aydınlanması, kendi ayakları üzerinde dimdik durması birilerini rahatsız ediyor? Neden kaç çocuk doğuracağına hatta o çocuğu nasıl doğuracağına bile karışılıyor? Neden kadınların o kutsal dediğimiz yaşam hakkı ellerinden alınıyor? Neden? Keşke... Keşke kadınların gülmesine karışmasak. Keşke sadece bunu yapabilsek. Gülen bir kadın görmek bile dünyaya bedeldir. İnsanın içini ısıtır o gülüş. Dertleri (Nadir Akkuş Design / Leiurus Wooden Art) https://www.instagram.com/p/CpVI1c0N3_Z/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Note
Sana bu satırları
Bir sonbahar gecesinin
Felç olmuş köşesinden yazıyorum.
Beşyüz mumluk ampullerin karanlığında
Saatlerdir, boşalan kadehlere
Şarkılarını dolduruyorum,
Tabağımdaki her zeytin tanesine
Simsiyah bakışlarını koyuyorum*
Ve, kaldırıp kadehimi
Bu rezilcesine yaşamların şerefine içiyorum:
Burası Agora Meyhanesi
Burda yaşar aşkların en madarası
Ve en şahanesi
Burda saçların her teline
Bir galon içilir
Sen, bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin
Bu sekiz köşeli meyhane seni bilir.
Burası Agora Meyhanesi
Burası arzularını yitirmiş insanların dünyası.
Şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı
Boşalan ellerimde
Kahreden bir hafiflik.
Bu akşam
Umutlarımı meze yapıp içiyorsam
Elimde değil.
Bu da bir nevi namuslu serserilik.
Dışarıda hafiften bir yağmur var
Bu gece benim gecem
Kadehlerde alaim-i semaların raksettiği,
Gönlümde bütün dertlerin
Hora teptiği gece bu
Camlara vuran her damlada
Seni hatırlıyorum
Ve sana susuzluğumu...
Birazdan plaklarda şarkılar susar,
Kadehler boşalır,
Umutlar tükenir
Mezeler biter
Biraz sonra
Bir mavi ay doğar tepelerden
Bu sarhoş şehrin üstüne,
Birazdan bu yağmur da diner.
Sen bakma benim böyle delice efkarlandığıma,
Mendilimdeki o kızıl lekeye de boşver
Yarın gelir çamaşırcı kadın
Herşeyden habersiz onu da yıkar;
Sen mes'ut ol yeter ki
Ben olmasam ne çıkar.
Dedim ya:
Burası Agora Meyhanesi
Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere
Meydan okuduğu yer
Burası Agora Meyhanesi,
Burası kan tüküren
Mes'ut insanların dünyası...
〰️
Agora meyhanesi..
7 notes · View notes
sybllll · 3 years
Photo
Tumblr media
... ÇAMAŞIRÇI KADINLAR o dağdan bu ovadan daha başka, bambaşka eteğinde dünya taşır belki dünya eteğinden taşar kaynar emaye kazanlarda çivide basılmış tüm kirli çamaşırlar, kaynar isli odun yaşı ağrılı sancılı başı yur yüreğin taşını iki kalem kaşı ezelden eğri çizilmiş düğmesine basılmış ayaklar, dikişleri sökülmüş aldan entarisi, baştan aşağı keder, iki kuşkulu bakış isli yaşları ağırlar yündür akdan, yuduğu, yaşamaktır eğirdiği, tüm kirletilmişliğe isyandır içi dışı yıkamak, kah sabun köpüğü kah göz yaşı serinliği yaftası kadınlık, künyesi çamaşırcı. Sibel Karagöz #sibelkaragözşiirleri #kızıma https://www.instagram.com/p/CMnYap6MsEy/?igshid=ktes8ek2gzyr
16 notes · View notes
vazgecmelerustasi · 4 years
Text
İst’AN’bul
Tumblr media
Sana bu satırları Bir sonbahar gecesinin Felç olmuş köşesinden yazıyorum Beşyüz mumluk ampullerin karanlığında Saatlerdir boşalan kadehlere şarkılarını dolduruyorum Tabağımdaki her zeytin tanesine Simsiyah bakışlarını koyuyorum Ve kaldırıp kadehimi Bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum. Burası agora meyhanesi Burada yaşar aşkların en madarası Ve en şahanesi Burada saçların her teline bir galon içilir Gözlerin her rengine bir şarkı seçilir Sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin Bu sekiz köşeli meyhane seni bilir Burası agora meyhanesi Burası arzularını yitirmiş insanların dünyası? Şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı Boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik Bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorsam Elimde değil Bu da bir nevi namuslu serserilik Dışarda hafiften bir yağmur var Bu gece benim gecem Kadehlerde alaim-i semaların raksettiği Gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece bu Camlara vuran her damlada seni hatırlıyorum Ve sana susuzluğumu Birazdan şarkılar susar, kadehler boşalır Umutlar tükenir, mezeler biter Biraz sonra bir mavi ay doğar tepelerden Bu sarhoş şehrin üstüne Birazdan bu yağmur da diner Sen bakma benim böyle Delice efkarlandığıma Mendilimdeki o kızıl lekeye de boş ver Yarın gelir çamaşırcı kadın Her şeyden habersiz onu da yıkar Sen mesut ol yeter ki ben olmasam ne çıkar? Dedim ya burası agora meyhanesi Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere meydan okuduğu yer Burası agora meyhanesi Burası kan tüküren mesut insanların dünyası.
ONUR ŞENLİ
https://youtu.be/ONRE_yqgIsw🎵🎶
32 notes · View notes
mmartineden · 10 months
Text
annem makineye yumuşatıcı attığımı sanıp kontrol etmeden çalıştırmış yumuşatıcı deterjan olmadan yıkanmış ben onu astım şimdi ikinciye yıkandı bir daha asıcsm aşxnsmşsnfçajclas çamaşırcı mıyım kardeşim ben her gün düzenli çamaşır asıp katlıyorum başlicam böyle işe
1 note · View note
Text
Tumblr media
Onur Behramoğlu’nun kaleminden Che...
“Astımlılara özgü bir nefes alış veriş tarzı, çıkık bir alın, kalın telli saçlar, ciddi tavırlar, sorgulayan bakışlar, parlak düşünceler, gediğine oturan sözcükler, enerjik haller, berrak bir gülüş ve dışarı fışkıran sihirli hayal bulutlarıyla kaplı bir zihin. En yüksek insani değerlerin simgesi, bir ışık halesi, çağın en mükemmel insanı.” Ç, bizim için her zaman ve sonsuza dek Che’dir. Ernesto Che Guevara...
Soluk soluğa okuduğu kitapların alfabetik listesini tuttuğu ve Jack London’dan Faulkner’a, Marx’tan Jung’a nice ismin kayıtlı olduğu defterinde sadece Jules Verne başlığının altına yirmi üç roman adı yazan, psikoloji ve arkeolojiye derin ilgi duyan, ailesine gönderdiği bir mektupta “Lenin’in görüşleriyle harmanlanmış yerleri görme isteğiyle yanıp tutuştuğunu” söyleyen, çocukluğunun kahramanı Gandhi’nin suikaste kurban gittiğini öğrendiğinde kahrolan, ölüm döşeğindeki anneannesinin başucunda on yedi gün boyunca bekledikten sonra mühendislik fakültesini bırakıp tıp doktoru olmaya karar veren, kenardaki en çirkin kızları – kendilerini dışlanmış hissetmesinler diye – dansa kaldıran delikanlı Ernesto.
Yoğun düşünce gerektiren satranç, fiziksel mücadeleye dayalı rugby, ikisine de tutkun bir genç. Melek yüzüyle söylemeye bayıldığı şeytani tekerleme: “İki arkadaş oturuyormuş bir ağacın altında / Şimşekler çakıyormuş o sırada / Yıldırım düşmüş...güm! / Boynunda Aziz Crispin madalyası olan / Boylamış öbür dünyayı o anda!”. Okuduğu kitaplardan bir felsefe sözlüğü hazırlamak için çalışırken bile, aslında şiire, özellikle Neruda, César Vallejo ve Leon Felipe’ye düşkün. Siyasi fikirlerinden ziyade etik fikirleri olan bir üniversiteli. Sertlik ve incelik.
Maceraperest gözlemciden devrimci eylemin sembolü olmaya giden yolda, motosikletle keşfedilen Latin Amerika, komünizm ve Fidel... Meksika’da bir hastanede, hayata döndürmek umuduyla her sabah görmek için gittiği yaşlı çamaşırcı kadının ölümü. “Ne acı ne de zafer içinde” gerçekleşen ölümleri, yeryüzünün tüm yoksullarının...
Meksika’da yakalandıklarında, Fidel’e söylediği sözler: “Benim için devrimi bekletme, beni bırak, Meksikalı yetkililer beni nereye gönderirlerse oradan kavgaya katılırım.” Fidel’in kısacık yanıtı: “Seni bırakmayacağım.”
Granma isimli tekneyle seksen iki kişi 2 Aralık 1956’da Küba’ya çıktıktan sonra, Fidel’in, hayatta kalan ilk grupla 18 Aralık’ta karşılaştığında, kardeşi Raul’la konuşması “Ne kadar tüfek var sende?”. “Beş.” “Bende de iki var, hepsi yedi yapar, artık bu savaşı kazanabiliriz.” Savaşı kazanırlar. Çünkü Che’yi bırakmaz Fidel çünkü onlar hasımlarının yaralılarını iyileştirirken, karşılarındaki güçler onlardan kimi yakalarlarsa kurşuna dizerler çünkü ağır yaralı bir yoldaşlarını terk etmek zorunda kaldıklarında onun alnından öperek veda etmek isteyen Che, böyle bir şey yaparsa durumun ümitsizliği belli olacak diye sessizce gidecek kadar büyük, derin, yakışıklıdır.
Mexico’nun yanı başında Popocatépetl volkanı vardır. 5 bin 482 metre, daima karlı. Şiddetli astımına rağmen oraya tırmanmaya çalışıp, zirveye hiçbir zaman ulaşamadan, her hafta sonu tırmanma çabasını sürdürür Che... Gençlik arkadaşlarından biri, ilk tanıştıklarında onun kaldığı odanın tek lüksünün duvardaki çivi olduğunu, Küba’da bakanken de evinin çilehaneler gibi bomboş olduğunu yazar. Dünyanın her yerinde aldığı sayısız armağanları, paketlerini bile açmadan, Küba’da gençleri yetiştirmek için açılmış eğitim merkezlerine gönderen Che, sadece bir kez istisna uygulayarak, kendisine armağan edilmiş ve birbirinin eşi on beş kol saatinden birini koluna takar, diğerlerini de en iyi arkadaşlarına dağıtır.
Dünyanın çeşitli yerlerinde, Che’nin saatini kolunda taşıyan insanlar vardır ki onlar için zaman, asla durmayan dinamik bir kavramdır özgürlük, aşk, devrim lehine işler. Kar leoparları gibi sürdürürler zirve yürüyüşlerini."
20 notes · View notes
yalnizgezer · 5 years
Photo
Tumblr media
1890’da bir Rum olan kaptan Asteri , Balat çarşısında bir Meyhane açar. Meyhanesine de Rumca “meydan” anlamına gelen “Agora” adını koyar. Meyhane masa yerine kullanılan dev fıçıları ve ucuz şaraplarıyla kısa zamanda ün yapar. Ama meyhanenin ününü artıran olay ilgisiz bir biçimde İzmir kaynaklıdır. Aradan zamanlar geçer… Tarih 1959’dur. Onur Şenli adında bir tıp fakültesi öğrencisi Komşu kızına aşık olur ama aşkına karşılık bulamaz. Aşk acısı ona soluğu birçok zaman, İzmir’in Agora semtinde aldırmaya başlar. Çünkü Agora salaş meyhanelerin mekanıdır. Bir gün bu salaş meyhanelerden birinde içtikten sonra eve gelir. Ve bir mektup yazmaya başlar aşkına. Mektup şöyle başlar: “Sana bu satırları bir sonbahar gecesinin felç olmuş köşesinden yazıyorum.” Onur Şenli , Mektubun ileriki bölümlerinde fakına varır ki aslında bir mektup değil bir şiir yazmaktadır . Şiirine de şu adı koyar: Gece, Şarap ve Aşk Onur, şiiri yayımlatmak için fakültenin dergisine gönderir ,Şiiri kabul edilir. Şiir dergide tam basılmak üzereyken, Ege Expresi gazetesinin kültür-sanat editörü tarafından görülür. Editör şiiri yayınlar ama adını değiştirerek. Şiirin adı olur Agora Meyhanesi. Şiir o kadar sevilir ki, dillere pelesenk olur. Hatıra defterlerinde yer alır, Sevgililerin kulaklarına fısıldanır. Şarkısı yapılır, Şarkıyı neredeyse ünlü olup da söylemeyen sanatçı kalmaz. Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Gönül Yazar, Behiye Aksoy sadece bunlardan birkaçıdır.
Şarkıyı dinleyenler İzmir’deki Agora’dan habersiz Balat’ta ki Agora Meyhanesi’ne akın ederler. Çünkü şarkıdaki Agora Meyhanesinin burası olduğunu düşünmektedirler. Haliyle geceleri burası hınca hınç dolmaya başlar. Öyle popüler bir mekan olur ki tam 286 Türk Filmi’nin Meyhane bölümleri burada çekilir. Yani ucuz şarapların satıldığı meyhane Türkan Şoray’ları, Fikret Hakan’ları, Ayhan Işık’ları, Cüneyt Arkın’ları ağırlamaya başlar. 2000’li yıllardan sonrada kaderine terkedilir, Çöplük olarak kullanılmaya başlar.
AGORA MEYHANESİ (Şiir,tam metin) Sana bu satırları Bir sonbahar gecesinin Felç olmuş köşesinden yazıyorum Beşyüz mumluk ampullerin karanlığında Saatlerdir boşalan kadehlere şarkılarını dolduruyorum Tabağımdaki her zeytin tanesine Simsiyah bakışlarını koyuyorum Ve kaldırıp kadehimi Bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum. Burası agora meyhanesi Burada yaşar aşkların en madarası Ve en şahanesi Burada saçların her teline bir galon içilir Gözlerin her rengine bir şarkı seçilir Sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin Bu sekiz köşeli meyhane seni bilir Burası agora meyhanesi Burası arzularını yitirmiş insanların dünyası? Şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı Boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik Bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorsam Elimde değil Bu da bir nevi namuslu serserilik Dışarda hafiften bir yağmur var Bu gece benim gecem Kadehlerde alaim-i semaların raksettiği Gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece bu Camlara vuran her damlada seni hatırlıyorum Ve sana susuzluğumu Birazdan şarkılar susar, kadehler boşalır Umutlar tükenir, mezeler biter Biraz sonra bir mavi ay doğar tepelerden Bu sarhoş şehrin üstüne Birazdan bu yağmur da diner Sen bakma benim böyle Delice efkarlandığıma Mendilimdeki o kızıl lekeye de boş ver Yarın gelir çamaşırcı kadın Her şeyden habersiz onu da yıkar Sen mesut ol yeter ki ben olmasam ne çıkar? Dedim ya burası agora meyhanesi Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere meydan okuduğu yer Burası agora meyhanesi Burası kan tüküren mesut insanların dünyası.
51 notes · View notes
tprkgmze · 4 years
Text
Agora Meyhanesi
Sana bu satırları
Bir sonbahar gecesinin
Felç olmuş köşesinden yazıyorum
Beşyüz mumluk ampullerin karanlığında
Saatlerdir boşalan kadehlere şarkılarını dolduruyorum
Tabağımdaki her zeytin tanesine
Simsiyah bakışlarını koyuyorum
Ve kaldırıp kadehimi
Bu rezilcesine yaşamaların serefine içiyorum
Burası agora meyhanesi
Burada yaşar aşkların en madarası
Ve en şahanesi
Burada saçların her teline bir galon içilir
Gözlerin her rengine bir şarkı seçilir
Sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin
Bu sekiz köşeli meyhane seni bilir
Burası agora meyhanesi
Burası arzularını yitirmiş insanların dünyası
Şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı
Boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik
Bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorsam
Elimde değil
Bu da bir nevi namuslu serserilik
Dışardan hafiften bir yağmur var
Bu gece benim gecem
Kadehlerde alaim-i semaların raksettiği
Gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece bu
Camlara vuran her damlada seni hatırlıyorum
Ve sana sussuzluğumu
Birazdan şarkılar susar, kadehler boşalır
Umutlar tükenir ,mezeler biter
Biraz sonra bir mavi ay doğar tepelerden
Bu sarhoş şehrin üstüne
Birazdan bu yağmur da diner
Sen bakma benim böyle
Delice efkarlandığıma
Mendilimdeki o kızıl lekeyi de boş ver
Yarın gelir çamaşırcı kadın
Her şeyden habersiz onu da yıkar
Sen mesut ol yeter ki ben olmasam ne çıkar?
Dedim ya burası agora meyhanesi
Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere meydan okuduğu yer
Burası agora meyhanesi
Burası kan tüküren mesut insanların dünyası.
Dr.Onur ŞENLİ (1940-2017)
2 notes · View notes
aynurant · 5 years
Text
Agora Meyhanesi
Bilmeyenimiz yoktur bu eseri. Ama benim gibi, çok ilginç ve hazin hikayesini bilmeyenleriniz de çoktur diye tahmin ediyorum.
1890’da bir Rum olan kaptan Asteri, Balat çarşısında bir Meyhane açar. Meyhanesine de Rumca “meydan” anlamına gelen “Agora” adını koyar.
Meyhane masa yerine kullanılan dev fıçıları ve ucuz şaraplarıyla kısa zamanda ün yapar. Ama meyhanenin ününü artıran olay ilgisiz bir biçimde İzmir kaynaklıdır.
Aradan zamanlar geçer.
Tarih 1959’dur.
Onur Şenli adında bir tıp fakültesi öğrencisi komşu kızına aşık olur ama aşkına karşılık bulamaz. Aşk acısı ona soluğu birçok zaman, İzmir’in Agora semtinde aldırmaya başlar.
Çünkü Agora salaş meyhanelerin mekanıdır. Bir gün bu salaş meyhanelerden birinde içtikten sonra eve gelir Ve bir mektup yazmaya başlar aşkına. Mektup şöyle başlar:
“Sana bu satırları bir sonbahar gecesinin felç olmuş köşesinden yazıyorum…”
Onur Şenli
Mektubun ileriki bölümlerinde fakına varır ki aslında bir mektup değil bir şiir yazmaktadır. Şiirine de şu adı koyar: Gece, Şarap ve Aşk
Onur, şiiri yayımlatmak için fakültenin dergisine gönderir, şiiri kabul edilir. Şiir dergide tam basılmak üzereyken, Ege Expresi gazetesinin kültür-sanat editörü tarafından görülür. Editör şiiri yayınlar ama adını değiştirerek.
Şiirin adı olur Agora Meyhanesi.
Şiir o kadar sevilir ki, dillere pelesenk olur. Hatıra defterlerinde yer alır, sevgililerin kulaklarına fısıldanır, bestelenir şarkısı yapılır…
Şarkıyı neredeyse ünlü olup da söylemeyen sanatçı kalmaz. Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Gönül Yazar, Behiye Aksoy sadece bunlardan birkaçıdır.
Şarkıyı dinleyenler İzmir’deki Agora’dan habersiz Balat’ta ki Agora Meyhanesi’ne akın ederler.
Çünkü şarkıdaki Agora Meyhanesi’nin burası olduğunu düşünmektedirler. Haliyle geceleri burası hınca hınç dolmaya başlar. Öyle popüler bir mekan olur ki tam 286 Türk Filmi’nin meyhane bölümleri burada çekilir.
Yani ucuz şarapların satıldığı meyhane…
Türkan Şoray’ları, Fikret Hakan’ları, Ayhan Işık’ları, Cüneyt Arkın’ları ağırlamaya başlar Agora Meyhanesi.
2000’li yıllardan sonrada kaderine terkedilir, çöplük olarak kullanılmaya başlar.
Kanserle savaşan Dr. Onur Şenli ise maalesef 08.09.2017 tarihinde aramızdan ayrıldı…
İşte o şiirin tam metni;
AGORA MEYHANESİ
Sana bu satırları, Bir sonbahar gecesinin Felç olmuş köşesinden yazıyorum.
Beşyüz mumluk ampullerin karanlığında, Saatlerdir boşalan kadehlere, Şarkılarını dolduruyorum.
Tabağımdaki her zeytin tanesine, Simsiyah bakışlarını koyuyorum, Ve kaldırıp kadehimi, Bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum.
Burası agora meyhanesi, Burada yaşar aşkların en madarası, Ve en şahanesi.
Burada saçların her teline bir galon içilir. Gözlerin her rengine bir şarkı seçilir.
Sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin, Bu sekiz köşeli meyhane seni bilir.
Burası agora meyhanesi, Burası arzularını yitirmiş insanların dünyası?
Şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı, Boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik.
Bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorsam, Elimde değil, Bu da bir nevi namuslu serserilik.
Dışarıda hafiften bir yağmur var, Bu gece benim gecem.
Kadehlerde alaim-i semaların raksettiği, Gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece bu.
Camlara vuran her damlada seni hatırlıyorum, Ve sana susuzluğumu.
Birazdan şarkılar susar, kadehler boşalır, Umutlar tükenir, mezeler biter.
Biraz sonra bir mavi ay doğar tepelerden, Bu sarhoş şehrin üstüne.
Birazdan bu yağmur da diner, Sen bakma benim böyle, Delice efkarlandığıma.
Mendilimdeki o kızıl lekeye de boş ver, Yarın gelir çamaşırcı kadın, Her şeyden habersiz onu da yıkar.
Sen mesut ol yeter ki ben olmasam ne çıkar? Dedim ya burası agora meyhanesi, Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere meydan oluduğu yer.
Burası agora meyhanesi, Burası kan tüküren mesut insanların dünyası.
Onur Şenli (İzmir-1940-2017)
Alıntı
2 notes · View notes