“I probably still haven’t completely adapted to the world. I don’t know, I feel like this isn’t the real world. The people, the scene: they just don’t seem real to me.”
Yıllar sonra bir cafede birer bardak çay içeceğiz seninle. Kahve değil, çay. Çünkü kahve içersek, 40 yıl hatrı kalır. Benim seni unutmam yine yıllar alır. O yüzden çay içeceğiz. Büyük ihtimalle çaya her zaman attığın gibi o zaman da 2 şeker atacaksın. Yine karıştırdıktan sonra çay kaşığını kenara koymayıp, o çay kaşığıyla oynayacaksın. İçmene çok kızdığım fakat hayatımda ilk defa bir kadına yakıştırdığım o sigaranı yakacaksın. Belki hayatında birisi, belki de parmağında başkasının adını taşıyan yüzük olacak. Her hattını ezberlediğim ama geçen yılların etkisiyle değişen yüzüne bakacağım. “Değişmişsin” diyeceğim gülerek. Sen de gıcık tavrınla “Değişmedim” diyeceksin. Bundan eminim, çünkü sen hep gıcık kalacaksın. Pişman gibi bakacağız birbirimize. Belki o masada rakı olmayacak. Belki hep hayal ettiğim şeyi; Rakı kadehimi senin için kaldırıp, sana senin için yazdığım şiiri okuyamayacağım ama yine de güzel şeyler olacak o masada. Eski hatıraları konuşur, güleriz. Olur da açılırsa eski hatıralar, ilk olarak söyleceğim şey; Elimi tutma takıntın olacaktır. Hep elim, elinde olsun isterdin. Elbette hiç şikayet etmezdim. İlk defa güçlü hissederdim, değerli hissederdim. Uzun lafın kısasına gelirsek. Bunları istediğim veya hayal ettiğim için yazmıyorum. Korktuğum için yazıyorum. Olur da okursan, belki senin de ciğerini yakar diye yazıyorum. Belki okur da, kıymetimizi anlarız diye yazıyorum. Olur da tekrar birlikte olamazsak, umarım bu anları yaşamayız. Gülüşünün başkası için olduğunu görmem. 06:36*