Tumgik
küçük bir yalanla başladı.
öyle küçüktü ki yalnızca kendime söyledim çünkü birine anlatacak kadar dahi önemi yoktu.
öyle düşünmedim ki üzerine,
ve öyle kolaydı ki yokmuş gibi davranması,
yalnızca gerçeğe baktığıma kendimi inandırması,
adına belki yalan bile denemezdi.
içten içe başıma açtığım belanın farkındaydım.
ama içinde koştuğum fırtınanın gözlerine baktığım ilk an,
yıllardır, küçük bir çocuğun kalbiyle, bu yalanı söylemeyi beklediğimi anladığım kabusun ortasıydı.
benimle yaşıt bir olasılığa ilk nefesini ellerimle vermiştim.
üstü öyle tozlanmıştı ki,
öyle kayıptı ve yitip gitmeye öyle yakındı ki,
saf bir gerçeği önemsiz bir yalanla karıştırmıştım.
son perde düşmeden önce onlarca seyirci önünde kendimi parçalıyor gibi;
ay ışığında hıçkırıklar kustuğum geceler,
uykusuz fazla düşünmeler,
kendimle göz göze gelip defalarca bağırışlarım,
“eğer mutlu yerine normal olabilseydim bunu yapardım.”
sebebini bile yüksek sesle söyleyemeden histerik bir istekle uydurduğum ufak bir oyun,
avuçlarımın arasında üzerindeki kostümü sıyırıp
kendimle ilgili anlayabildiğim tek şey haline geldiğinde
ve bütün geçmişim giderek daha akıl alır bir şekle büründüğünde,
yapmam gereken şey eminim boğazımda bir yumruyla bana durmadan kazıklar atan bu hayata gülümsemek değildi.
belki elimde kalan tek şey doğrulardı.
ama şanslı hissetmediğimi söylediğimde
aynadan bana bağıran kurbanım,
bildiğim her şeyi çöpe attığımı hatırladığında hala benden nefret ediyor olacak mıydı?
8 notes · View notes
merhaba.
0 notes
bugün sevdiğim bir kitabın arasında çok güzel bir çiçek kuruttum. çiçek mor olduğu için bir parça kağıdın arasına koyup sayfaları boyamasını engelledim, kağıdın üzerine de içime dokunan bir alıntı yazdım.
gelecekteki kendimin geçmişi olduğumu her hatırladığımda içimde tarif edemediğim bir şefkat büyüyor, yüzümü ona doğru çevirip, zamanı aşarak ona kadar ulaşacak kadar yüksek sesle bağırmak istiyorum.
“sen iyileşmene bak, ben buraları toparlarım.” demek istiyorum.
ona hediyeler bırakmayı seviyorum.
12 notes · View notes
İyi geceler, bugün biraz kötü hissediyorum. Yaşadığımın farkına vardığım sıradan günlerden biri esasında. endişelenecek bir şey değil. Sevdiğim bir kitabı tekrar elime aldım. 
“Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” - Stefan Zweig 
Bu sözü sık kullanmam fakat eğer bu hikayeyi okumadan ölürseniz hayatınızı yaşamanız gereken gibi yaşamamış olacaksınız. 
Anlatılmayan hikayelerin de aslında yaşandığını fark etmek gerek.
Haykırılmayan çığlıklar hiç atılmamış sanmamak gerek. Zweig bunu bas bas bağırmış. 
Eğer bilinmeyen hayatların ve tanınmayan kişilerin de hikayelerinin olduğunu kavrama yeteneğini kazanmazsak, ne olduğuna dair hiçbir fikrimiz olmayan varoluş amacımızdan iyice uzaklaşacağımıza inanıyorum. Bunu biliyorum.
Hayatınızdaki vazolar bir gün boş kalmadan önce içindeki çiçeklerin farkına varın. 
Tumblr media
14 notes · View notes
zor bayım, elbette yaşamak herkese zor.
herkesin hayatı zor. 
bir bakışa nasıl sığar koca bir geçmişin sağ çıktığı savaşlar?
fakat kimisi susmak yarıyor sanmakta bayım, kimileri sesli söylenmediğinde geçiyor sanmakta.
geçmişimdeki iblisler zihnimden boğazıma indi ve ağır, çamurlu botlarıyla nefesimi çiğniyorlar. kötü olduklarını büyüdüğümde anladığım kötü anılar birer kabusa saklanıp uykularımı hırpalıyor.
sustuğumda geçmiyor bayım, henüz yazamıyorum bile. lakin bu bile elimden gelenin fazlası çünkü ben bunu konuşmayı bilmiyorum.
9 notes · View notes
Uzun zaman geçti, hanımefendi. Çok uzun zaman.
Uzun zaman geçti sizi son gördüğümden beri. O zamanlar bütün gün koşardım ve bacaklarım uykuda bile hareket ederlerdi. Saatlerce konuşabilir, caddeler boyu sesimi boğuşturarak şarkı söylerdim, boğazımdaki teller tek bozuk nota çalmazdı.
Uzun zaman oldu hanımefendi. Çok uzun oldu. Çünkü hatırlıyorum bir elma ağacının altında öperdim sizi, ve elim uzanırdı en tepedeki meyveyi koparıp size verme şerefine. Şimdi bakıyorum elma ağacı göğe kafa tutuyor, orta boyunu bilmeden. Bakıyorum yok, yok görünmüyor son yaprağı.
Uzun zaman oldu hanımefendi. Son gördüğümden beri. Çünkü ninem her perşembe lekeli elleriyle hamur açardı ve odun fırınında pişerdi tatlı, ev çok sıcak olurdu. Ninemin elleri birkaç kırıntı toz oldu ve odun fırını sabit durduğu odanın içinde, eşyalar altında kayboldu.
Çok uzun oldu hanımefendi. Uzun zaman oldu. Çünkü göle yüzmeye gittiğimizde hep sevişirdik ve hiç korkmazdık yakalanırız diye çünkü sarmaşıklar vardı. Sarmaşıklar vardı, sarardı sarmaşan aşıkları. Şimdi göl, pis bir bataklığa döndü ama ondan önce sarmaşıklar baltalı bir adamın elinde öldü.
Hanımefendi, inanamazsınız, çok uzun zaman oldu. Çünkü bu mektubu ilk yazdığımda da uzun zaman olmuştu ama el yazım okunuyordu.
~Çiflikte Kalan Yaşlı Adamdan, Kente Götürülen Sevgilisine.
11 notes · View notes
Nerelerdesin
karşıdan bir rüzgar esti, uzun süre sonra başımı kaldırıp zihnimden dışarı baktım.
baktım çok dağıtmışım, bir gün koşarak çıkmam gerekse etrafıma dökülmüş hayat kırıntıları yüzünden kaçamayacağım. birkaç adım attım, elime gelen rastgele birkaç şeyi toparladım.
baktım bazılarının nereye ait olduğunu bile unutmuşum.
özledim buraları ama, buradayım bir kez daha. sorduğun için teşekkürler :)
0 notes
Tumblr media
kanatlarında biriken cesetleri düşürdü,
tutmaya, tutunmaya çalıştı
elleri acıdı.
kendi ölüm şarkısını öyle yakın duyuyordu ki,
unuttu kelebek.
iblisin eceli meleklerin kanından beslenir,
bir uçurumun dibinden herkese yalnızca ölüm seslenir.
9 notes · View notes
bir melek vardı.
aşkı fısıldardı,
elimde o büyülü ellerin,
hayali kadı.
model ~ bir melek vardı
parmak izlerime doluşan anılarımızın üzerini çiziyor kağıt kesikleri.
sana yazdığım şiirlerin sayfalarını çeviriyorum, senin mektuplarının çizikleri.
ellerim,
eski birer plak, sevgilim.
seninle dans ettiğimiz o şarkıların notalarını tek tek düşürüyor masadan şimdi kağıt kesikleri.
hatıranın yüzünde çizikler var ve bir vals ezgisine kan dolanıyor,
beni kanlı bir sonatta, acılarını tek başına dans eden balerinlerden biri yapıyorsun şimdi.
ellerimdeki çizikler tekletiyor pikabın iğnesini,
tıpkı senin gibi.
senin her gece rüyalarımda kalbimi teklettiğin gibi.
bizim aşkımız biricikti, çok güzeldi sevgilim.
şimdi çizilmiş bir plağın dudaklarındaki cızırtılı bir ağıtız sen ve ben, ikimiz.
hüzünlü ve kalp kırıcı,
beni söylediğin şarkılarla yatırdığın uykuların anısı, yüzünü buruşturmamak için direniyor sesimizi duyduğunda,
bu muydu istediğin?
bir gece yarısı ellerimden tenini söküp gittin,
hiç kanamadı mı ellerin?
bu veda notalarını bile benden çekip aldığın parmaklarınla mahvettin,
sana daha okuyamadığım şiirleri uykularımı kaçıran acı birer ninniye çevirdin,
bizi eski ve anlaşılmaz bir şarkıya, geçmişin iki dudağı arasına hapsettin.
peki söyle sevgilim,
ben neden hala sana aşığım?
5.02.2021
02.47
Tumblr media
7 notes · View notes
çünkü ölmek var, ve sen çok güzelsin.
31 notes · View notes
Tumblr media
“let me sleep, i am tired of my grief.”
“bırak uyuyayım, yasımdan bıktım.”
winter aid - the wisp sings
20 notes · View notes
Rüya,
Söz verdiğim gibi hikayeni duyurmak için çabalıyorum. Fakat tüm samimiyetimle belirtebilirim ki bu hayatımın en zor dönemlerinden biri olacak. Canını yakanları, canımı yakarak anlatıp, başkalarının canını yakması için, can yakıcı bir güzellikte kelimelere dökmeye çalışıyorum. Tehlikeli bir ruh hali içine girmek ve kendi hayatımdan kopmak en çok korktuğum husus ancak göze alamayacağım bir şey değil.
Hangi yolu izleyeceğimi, elimi kime uzatacağımı bilmiyorum. Bildiğim tek şey bazı şeylerin duyurulması gerektiği.
Bir gün ikimizden başka insanların da bu mektuba anlam verebilmesi dileğiyle.
30 Kasım 2020
7 notes · View notes
her gün doğarken ellerimi göğe uzatıp parmak izlerime dolmanı bekleyebilirim.
sesinin tonu, zihnimin kaldırım taşlarında çizgilere basmadan yürümeye çalıştığı için uyuyamadığım gecelerde sokak lambalarının söndüğü saati ezberleyebilirim.
sevgilim, tavana vuran gölgeyi yüzüne benzetebilirim.
sokakların sarıya büründüğü akşam saatlerinde o sokaktan geçerken sen, ben harelerinin rengini açan güneş ışığına binlerce kez minnet edebilirim.
ya sen, istesem bir kez bana güler misin?
17 notes · View notes
“Sürekli onu anarsam, Tanrı beni hatırlar diye düşünüyordum.
Başıma Azrail’i dikti ve unuttu beni.”
alıntıdır.
21 notes · View notes
içimde bir kadın var
kadının saçları o kadar dağınık ki,
ve yüzü öyle yorgun,
kolları öylesine ince, 
bedeni ölesiye güçsüz ki.
kadın, çığlık attığında
acıtıyor.
bir fırtına yaratıp 
güzel sesini gizleyen uçurum gibi çatlaklarla,
o fırtınayı ruhumun canına 
üflediğinde.
bir sürü,
bir sürü çığlık 
parmak uçlarından damlayan zehri silmeden
el yordamıyla yol bulan kör bıçaklara dönüyor.
kadın tırnaklarını zihnime sapladığında,
benliklerimin yüzlerinden dökülen
onlarca 
yaşı, ve yılı,
görebiliyorum.
sevgilim,
acıtıyor.
n’olur gel.
o kadın sana öyle aşık 
ki,
ya sen kandan korkarsan diye
canımı yakmaya 
korkar.
20 notes · View notes
Bi' denizcinin evine dönmesi, kırlangıçların umrunda olmaz.
Şimdi kuş vuran bir sapan kadar merhametsiz sensizlik.
Ait olmadığım bi denizin tam ortasındayım.
Yüzeceğim sana varana kadar kulaçlarım.
Neredesin söyle?
Çağan Şengül ~ Kırlangıç
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
12 notes · View notes
“Yusuf Atılgan Aylak Adam’da bütün kitap boyunca neden bulamadığı aşkın yetişemeyeceği otobüste olduğunu söyledi?”
~N.G. Kabal
Yetişemeyeceklerimizle yaşarsak bizi neyin mutlu edeceğini tam olarak bilebiliriz belki de fakat hiçbir zaman o mutluluğa ulaşamayız.
Yetişebildiklerimizle yaşarsak belki bilemeyiz ne güldürür yüzümüzü ama hiç beklemediğimiz bir anda mutlu olabiliriz.
Bana yetiştiklerimle yaşamayı öğret sevgilim, ben yıllardır deniyorum.
16 notes · View notes