Tumgik
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye
Saklı Mektuplar 16
Daralmak, Sığamamaktır Şiraze Çıkar üzerimden dünya kostümlerimi benim “Her gün kaç salâ verilir buralarda, kaç isim okunur bilir misin? Bilir misin; kaç kere küçülür de büyür, büyür büyür de küçülürüm?” Pır pır eden ve pır pır'ları kulağımdan hiç gitmeyen eski zaman nidâları kesiyor günümü parça parça. Şiraze, buhranlarımı hafifletecek ilacım İstanbul tarihinde süzülen dolunayda. Nükseden tüm geçmişi renklendirsem de giysem üzerime, sonra kucaklasam en sevinçli nöbetlerimi, anımsarken de nemlenen örtülerimi sersem güneşe... Şiraze, “Pek güzel olmuşsun” desem de öpsem sandığımın atîka kokulu hayâl nakışlarından metânetimi yitirmeden. Bir gün biri beni arasa da sorsa “Nasılsın?” dese, ben de gül kokusu duymuş gibi olsam. Olsam Şiraze; olduğundan olsam, olmuşluğundan olsam; olabilmişliğinden, olurundan olsam... Kızmasam sana hiç, kızamasam böyle içimde akan dereleri kurutacak kadar, kuruyan derenin toprağına sarılıp ağlayacak kadar.
O kadar Şiraze, hepsi o kadar...  Ne olduğumu bilmeden yaşayacak kadar uzak Şiraze, bana yer bulamayacak kadar hayelân Şiraze Tekinsizim, temkînsizim, teferruâtları bugüne dek sevmedim, belli ki sevememişim. Kendime kır çiçekleri aldığım günleri çok geride bırakıp kırlardaki çiçeklerin üzerinden geçmek mecbûriyetinden o kaybedişin verdiği hengâmeyi teskîn edememişim. Öteki dillerle söyledim, öteki ben'le söyledim; söyledim hep kendi ezgimi, kendimi söyledim Şiraze. Ben dinledim, ben dinledim, ben hep dinlemişim. Dinledikçe uzlet çıktı karşıma, halvet çıktı karşıma; hediye ettim “H” yi, hediye ettim bütün vartalarımı, hediye ettim bindiğim gemileri... Sonra “A”ları verdim postaya, “Neden” ile başlayan bütün soruların önünü kestim de müclâyım Şiraze. Sebep ben, sebep sen, sebep biz Şiraze. Ben'i, sen'i; ben ve sen'den terekküb biz kimiz meğer anlatmamışlar hiç, bir olsun tutup kolumuzdan yolun sınırlarını genişletmemişler. Yani ki dememişler Şiraze tek hecelik aşk'ın önümüzü kesip de bir ömrü kuyulaştıracağını. Kuyuların ne acîp olabilmekliğini, serrâ ve darrâ îzâhına dokunmamışlar. Bu diyarın yolcuları Şiraze, hep aynı çukura uğramış da küs düşmüşler isimlerin yüreğine. Gelen söyler, giden söyler, uyku çöker söylenenlerin üzerine. Gelen söyler, giden söyler de söylene söylene ömür biter. Bu ne hâldir Şiraze; sen bana de de çıkayım düze, düzlüğe, senin düzlüğüne... Mînâfâm duruşlar içinde Şiraze, resmederim seni Mihrin yansır aynama, alır gözlerimi de göremem fecrini, fevzini, feyzini Naz'ım, nazım sana “Tak” sesleri duysam da açmam, açamam kilit vurulmuş çıkışları ne kırıl, ne yıkıl, ne vur kendini açlığa... Naz bitmiştir, naz'lığım bitmiştir, naz'ın bitmiştir. Gelmesen ecel gelir, gelsen ecel gelir; bu duruşun iki ucu keskindir Şiraze; yine de kan rengi saçlarım senindir, kan rengim senindir.  Senindir hiçbir şeyim, senindir beş kuruşsuzluğum, senindir yokluğum; tozum, n'olmuşluğum ben sensiz de hoşum, senli de bir hoşum; olsan bulanık; olmasan nâkıs, nâkız ve naîr İşte budur diyip diyeceğim Şiraze, bütün boşlukları var kendi ellerinle doldur rün bıraktım şehrimin arnavut kaldırımına Şiraze'n,  Şiraze'mdir...
__Şiraze, Saklı Mektuplar
5 notes · View notes
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye
Saklı Mektuplar 14
Felâ gûya ile ferahlatayım cümeli hem’sen de, ne’msen de...
Baharat kokusu yayılmış damlara, şevâib peşimde Sönen lambaların direkleri üzerime eğilir...Işıksız, tâgi, dar ve taş yollarda hışırtılarla dansım bilâistisna eteğimi bıraksa koluma yapışan sıcakla debelleşirim.Dipdiri kumlar rüzgâra kapılır da o tepeden bu tepeye uçar ne çöl kimsenin, ne kimse çölün; mağrur derim, derim de Şiraze şu hafi divanda havf içinde beklerim Ey hâile! Hâilem ey! Bereket topraklarında, zirvesinde Samura’nın bir esinti dolanır, koyu kırmızı Şiraze. Basamaklı etekleri, fırfırlanmış inişleri. Nağme kulaklarımda; kuruluş öyküsünü, yayılış öyküsünü serer her gelene. Üçüncü katın güvercinleri konar başıma; beyaz değil, alacalı mı desem Şiraze. Yola ağır vasıtaların titreşimi dökülür, bir ay düşer yere gölgesi ardında asılı kalır. Çizgi ararım önümsıra, deliğinden her an taşacak bir ateş. Andante Cantabile’yi asıp duvarıma öyle dinlerim. Ben Şiraze, atamadım başımdan toprak hasretimi. Ne vakit yağsa bereket kapaklanırım, ne vakittir Şiraze bu koku çeker beni. bilmediğim bir yere Berd vurur eskiyi anar ellerim Eskiyi eskittim ben çok ekiden -gûn için, bidûn için, hûn için Kadîm sözlerin darbında sersemlemiş işe yaramaz hâldeyim Kim ne etsin beni Şiraze, kimin başına belâ çekeyim Yok kendime tahammülüm, yok kimseye hükmüm; tin, zin, her katın tarihi ben derim çok derin Yakılmış türküler de unutulur, yaşanmış öyküler de Ben Şiraze yoldan geçen izsiz dervişin peşindeyim Portikus Tapınağı’ndan Karl Kilisesi’ne doğru uzun yoldan sapan nehirlere düşer fikrim. Kırılan kalemim Şiraze, ressamın sözleşmesini deler geçer. Mûsikîde aradım kendimi, yok. tuvalde aradım, yok. Yok üstüne yok Şiraze. Ariflerin engin bilgilerine hayretimden küçüldükçe büyür sanki başım. Şiraze bir caminin kollarına atılsam bulacağım ışığımı. Al beni götür revaksız avlulu Kurtuba’ya, oradan helezonik minareli Samerra’ya; oradan Fustat’a, Kayrevan’a, Kubbetüssahra’ya... Götür beni Şiraze. Toz toprak her yer. toz ve de toprak ... Evler toz, odalar toz; yer gök hava toz, insan toprak Şiraze. Bugünden başlayıp çevreme örmeliyim dikenli teller, bütün halklara seslenip “Toplanın” demeliyim, işaret parmağımla gösterip kuzeyi biten kitabın son sayfasını ezberden geçmeliyim: “Yetmiş yılın öyküsüydü bu, en berbat tarafından bakılmış. her yanı dökülmüş bir öyküde pembe boya kayıp; griden, siyahtan, kahve tonlardan sıyrılabilecek bir metrekarelik alana bile rastlayamadık. Yetmiş yılın öyküsüydü bu. Ölümden başkası çıkmadı karşımıza. Patatesler, havuç ve lahanalar bir de... Ölüm çoktu, toprak da; toprak çoktu, ölüm de... Yüksek binalarda daralanlar, ahşap evin içine sığamayanlar, görünmemek için karanlık zamanın karanlığında saklananlar; yüzlerini örtüp öyle dinlediler insanın kurtuluş öyküsünü. ne inandılar, ne de inanmak için kımıldandılar...” Şiraze bu kadar söz silemedi seni, bu geniş dünya parçasının kanlı yazısı. Nesin sen, toz mu toprak mı? Nesin Şiraze sen, beni ateşe çeken heves mi? Nesin Şiraze, benim bir türlü veremediğim imtihanım mı? Renîndir hep işittiğim Renînim Şiraze
__Şiraze, Saklı Mektuplar
3 notes · View notes
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye
Saklı Mektuplar 13
Kenarda gördüm kendimi Telâşın içinde ben bir hîre imişim Gel etme Ayyûka varsa bile dilruban Aşksız farâza imişsin Bir bardak kerkede serinletirdi kimilerini Sabır Dağı'nda, gat meclisleri görürdüm ve nargile içen çocuklar. Kâhire Kalesi küserdi, devirirdi yüzünü şehre diye olmayacaktım şekva Taiz'den, dolaştırırken seni siyah ferâcem var; siyah terliklerim, siyah ellerim ve siyaha bulanma telâşında düşüncelerim San  ki; unuttum sesini, rengini, yetmiş üç bin kere tekrar ettiğin sözleri... San  ki; çıkarttım tenimden parmak izini ama yeniden doğmalı belli. Sensizlik ile senlilik; ikisi de bir, ikisi de aynı esinti Titrek bir düş ışığının gölgesinden kayarak uğradın dün gece Şiraze. parmaklarımın arasından noumenon gibi kayıp gittiğini hissettiğimden belki uyumaya bıraktım gözlerimi. Aynı sahnenin tekrarında uyanan Şiraze, bir daha seni hiç bulamayacağımın ağırlığıydı seni. Bir acı Hadramut civarındaki kuyuların neminde beslenmiş gibi çöreklendi Şiraze. Artık bile bile yürüyorum körfeze Artık göre göre dalıyorum feramuş diye Düştüm yine bir yalan buna sebep Yine ve yine Aldanan ben Şiraze Aherim göremiyorlar Şiraze. Resmin başı var, ortası silik, sonu yok  Bakan gözlerime, hep sus dilime kanıp yük üstüne yük yüklüyorlar. Haddimi bir sende aştım ben Şiraze. bir sende çok gördüm kendimi. Gerisi zir ü zeber imiş. olup biten bir zelzele imiş. Ömür gidiyor dünya sekeratta imiş. Gerçek pek yakında gaflet almış başını gitmiş. Bu vaziyyet Şiraze gözlere çekilmiş mil imiş. İçim daralıyor, “Kendimi şu eğrilikten bir kurtarabilsem” diyorum belki düşecek iç ateşim. Şiraze üzüm bağlarını terk ettim, Alba'yı çok geride bıraktım, kilometreleri kat kat katladım, hüzmeler bıraktım benden geriye, kışa uzaktan el salladım. Şiraze bir seni yanıma aldım da Cebeci civarında turladım. Sonra usulca koydum kaldırımda kayan kalabalığın arasına. Orada mı bulmuştum seni Şiraze, yoksa orada mı kaybetmiştim? Çok değişmiş mekânlar tanıyamadım da, “Hiçbir yere geri dönülmüyor, dönülse de bırakılan bulunamıyor” dedim Şiraze. Feyfayım, sebep aşk durulmuşum, kendime yok hayrım Şiraze. Bir Arap şeyhinin cümlelerine rastladığımda “Şiraze” dedi, “Hurma bahçelerinde kaylulede.” içim titredi Şiraze. Ümidsizim, fersizim, fütursuz geçen her güne ah etmedeyim. Şiraze külünü Ganj sularında arayan bir acûzeyim. Yok işte câr, her yanım bîzar. Şiraze ben nâçar, ben hâr, sensiz işte hepsi başımdalar... Yerim Al-hoban. Bir bak bana veradan ey suzan Bak da gör kalmış mı bende senden başka meram Kül unuttu beni İstanbul desem tanımaz ne vakit uğrasam Ne Ayestefanos, ne Beykoz... Pürâhenk dolaşırım, remzimi bulan el etsin El etsin de bir kanadım doğu'ya, bir kanadım batı'ya uzansın
__Şiraze, Saklı Mektuplar
3 notes · View notes
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye
Saklı Mektuplar 12
Ne'msin ? belki hem, belki dem...
La'sın, illa' sın Bana benden evlasın 
Yûsuf'un sevdası, kanlı gömlek oldu Yakub'a dem çöl fehm etti. Şak şak yarıldı kumlar. Kervan uzaklaştığında kuyu başkaydı, kulûb başkaydı, kûrab başkaydı
Aşk beklemede
Taht beklemede
Hitab beklemede
Şiraze, cinnetim beklemede.dehşetim beklemede.Hiddetim, hezimetim, ahkemim beklemede.Beklemede cümlesi kitabın Şiraze. Söz dizdim suznâk bir besteye. Seni saldım beklemelerin ertesine, beni hepten akıntıya bıraktım.
Berk yırtar semayı bir çeşit ağıt de
Bir çeşit ağıt de
Bir çeşit ağıdımsın Şiraze.
İstanbul titrer sen farketmezsin; Anadolu sallanır doğu'dan batı'ya, batı'dan doğu'ya, tutunamazsın. Benim lâhutî küskünlüğüm Şiraze bir kendime. Bir bana, hep bana Şiraze. Heft iklim dolaşsam bu küslüğü kör delik bulup atamam. Şiraze ben bu aşk ile ya heder olur biterim, ya tamama ererim. Bîpayan Şiraze. Erbain'im Şiraze. mevtim, bâhirim, cevf-i leylim. Mermer zeminde uçuşur tüllerin; iz'in alnımda, yazı'mda, karlı baharın bana hediyesi tutsaklığımda, esaretimin sittîn senesi üzre yazılmış üçüncü beytinde gizlenmiş acıtır prangalarım Şiraze. Şâz oldum, mecaz oldum, yörelerin dilinden kayan cevheri aralanmış içi boş bir saz oldum. Bir katre sevdan ile yürürüm Şiraze, Çökmüş bedenimi sürüklerim zilâlin peşisıra. Haşiş hükmünde iken gıptadayım güle, süsene, benefşeye. Azım Şiraze, Belts yönünde toprağa kavuşmuş siracım Şiraze, Olsa olsa kendi etrafında dönüp duran, dönüp dönüp duran, Döne döne pervâne bir naz'ım Şiraze. Bir zedeyim. kıyıda kal, köşeye sıkış, olduğun yerde pus'um Şiraze. Cidelik dillen artık, o günlerden arta kalan kelimeleri bulup. ne anla beni, ne anlat beni, ne arala penceremi, ne de an beni Şiraze. hiç üstüne hiç'im gittim gideli, gittin gideli hiç üstüne hiç'im Şiraze. Savrulamadım Savuramadım Bakışlarım düştü Şiraze, eğilip toplayamadım Zûl müdür Ben'i senden koparamadım.
__Şiraze, Saklı Mektuplar
3 notes · View notes
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye
Saklı Mektuplar 11
Jaledârım, bu gece vakfedeyim tulû et vechini göreyim
Selahaddin Eyyubi devri idi ; bir at şahlanıp doğu'ya yöneldi,  sin’di, mim'di, vav en şık duruşunu alıverdi. Kağıtlar dolunca bütün hâller suya işlendi. Dervişler bir bir giderken bir ah işitildi de Altay titredi Dedim “Hayat”, dedim “Ey hayat”, dedim “Hayat mayat” Şiraze. Eski ve kaba ve biçimsiz binaların duvarlarından dökülen tozları, yerde serili duran muşambanın yırtık yanları, perdesiz pencerelerden görünen gökyüzünün süzülen gri tonları ile hayat geçiyor Şiraze. Zor ya da kolay, düz ya da dik, az ya da çok, dar ya da geniş günleri giyinip oturuyorum. Balta girmemiş ormanlar kadar özgür, susuz topraklar kadar hazin yanlarımı bir araya getirip en verimli dönemini yaşayan ressamın mahâretiyle Asya steplerine çiziyorum ne duydum, ne buldum Şiraze. Seni gören zehr içmiştir elinden, oldu türab Gayrı kemyâb Ben de şiraze ol sebepten; harab, bîhâb, bîtab Ahdettim, ahdettim, ahdettim; bitirmeyeceğim seni bitene kadar hayat Biliyorum ki paha biçemediğimsin. bihtersin, bekâya ertelediğimsin.Biliyorum ki Şiraze; buram buram sızı; belki Sina'da, belki Mina'da bekleyen tını, her nazardan sakındığım en mahrem yanımsın.
Şiraze sen; benim benden kaçırdığım, benim benden sakladığım bir endâm-ı hayâlsin. Düşüm, huzur u sükûnum, sürurum; çehresi ay, varlığı hayy, yokluğu vay Şiraze.Gecelerde göğe doğru seyrimiz; mahyalardan bakıyorum, ne varsa sende bana yasak; sokaklarında, tozlu yollarında, yosun kokulu avlularında her ne ise karşılaştığım tuzak; öylece, taş dama asılmış bir eski hasır gibi kalakalsak; değil senin, değil benim, ummana batan gemileri birer birer yaksak; sekizinci rengim, beşinci mevsimim, keşfedilmemişim Şiraze; yani ki imkânsızın altına atılmış imzam, adı “Meyl” koyulmuşum... Bunca âşıklık temrini arasından sıyrılıp tarihe yazılmak zor Vera, Jeinka, Aklemina ile Anişoura Sus mağarasının eski dersliğinde mârifet üzerine tâlimdeler Tütsüler, karanlığın fısıltısı bir de rutûbet,    Her gelene eşlik eder Aşkı zevke tebdil ettiler / hevâ                                                                               Aşkı gecelerin karanlığında lekelediler / keza Aşkı sığ zeminlere kilitlediler / eza Çendan Şiraze       Ben böyle nereye bir bilsem. Ben böyle terk-i diyar, ahkar, agrar, aguş-i bîkarar. Gökten kurbet akar azar azar. Hazar! sana geldim kıl karar. Kıl karar Şiraze Eyleme beni Ey'leme beni
__Şiraze, Saklı Mektuplar
2 notes · View notes
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye
Saklı Mektuplar 10
                    Zemheri    içinde gümüş  şamdan 
  ne ışıtır, ne ısıtır 
Bir de benim için aç avuçlarını Şiraze. De ki; “Bir kulun var sana muhtaç.                           Bir kulun ki yok kanatlarında imtizac                                       Hem susamış hem aç.”                           Sen başıma tac sen yüreğime ilâc Şiraze.                  Bir de benim için duaya dur Şiraze. O'nu benim için bana iste.
“Dahası yok” de “Kâbili yok” de “Tâkati yok” de “Öğrenemedi yolda nasıl yürünür, nasıl ve nerede durulur, kimin koluna girilir de gidilir” “Öğrenemedi” de. “Bir taşa yastık diye nasıl baş koyulur.” “Bir gecede bin rek'ata nasıl durulur.” “Bir yürek nasıl hamur gibi yoğrulur.” “Nasıl her söz sessiz yutulur, nasıl tutulur sırrı âlemin, nasıl olunur.” Nasıl olunur, nasıl olunur Şiraze. Bir de benim için Şiraze, nemli gözlerinin ifadesine beni doldur da yüreğini aç. “Ah” de “Sonun arkası sabah” de “Tüm arzusu salâh” de “Ceyhun'da serinlemek; dünyaları bir secdeye vermek, ötelere kanat çırpa çırpa gitmek, bir tebessüm ile göçmek...” Diyebildiğin ne var ise de Şiraze. “Üç” de “Beş” de “Yedi” de Kırka kırk ekle, toplamdan bir gıdım çıkar; üstüne bin küsur hayat, çeyrek asır geriden kalma hüzünden dokuz damla kat. Elde ettiğin her ne ise üçe, beşe, yediye katla da güvercinlerle yolla şark'a Şiraze. Şiraze bir de benim için aç avuçlarını. “Yükseğe uçmanın,dünyayı bir hamlede söküp atmanın, keşkül ile doymanın. Olmanın, olmanın ve yine olmanın; her sözü yerine koymanın, aşka âşıklığın tadına varmanın” hangi makamda sır'landığını sor. Şiraze dualarına al beni Dualarınla sar beni Her sözün arkasında ara beni Hemen yanıbaşındayım; az ötende, ötenin biraz berisinde, solunda yükselen meşenin dalındayım; buradayım Şiraze bir kulaçlık mesafede Aç gözlerini...
__Şiraze, Saklı Mektuplar
1 note · View note
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye
Saklı Mektuplar 9
Aşk bu
acı besler
acıda beslenir
Ufa'dayım, Sal Ural parlak gerdanlığıyla gözümü alıyor “Ağla” diyor. Hazar’a, dağ geçitlerinde kaybolanlara harcanmışlara, kavganın içinde kalanlara, aşkı tanımayanlara, birde Şiraze taşıyamadıklarına...
Güne gün eklemeye alıştım; ara ara çiziliyor saatlerim, ara ara zamana takılıyor adımlarım, ara ara tökezliyor, ara hızlanıyorum. Ara ara olduğum hissine kapılıp seviniyor, ara ara bu sevinci baltalıyorum. Ara ara Şiraze, hep ara ara.
Bir hezayım bil. Bir gedayım bil. Bir cezayım bil.
Bil ama öteye geçme; hem ol, hem olma. Hem gel, hem gelme. Hem kal, hem kalma. İniş- çıkışlarım, bir de yokuşlarım Şiraze. Kelamın başı, sonu, ortası; sus noktası  Şiraze. Binaların gölgesi silinir, sen büyürsün gözümde. Anıtların adı silinir, sen kalırsın kitabem de tarih hepten, tümden, kökten silinir, silen bilir, bilen bilir; olan budur, bir ömrün en leziz yanı sonradan anlaşılır, ah ile vah işin nakaratıdır;  Şiraze bu mevzunun son safhası bil ki ıraktır. Çözemediğim, çözsem şaşırıp düğümlediğim; sahile düşen yıldızım, kar fırtınasında donduğum gecelere inat Şiraze, bir ömrü sensiz heba edişime karışamadığım doğrudur. Doğrudur böyle öldüğüm, doğrudur sığlığım, doğrudur sitre büründüğüm. Doğrudur üstelik Şiraze tümden dolduğum.
Diyorum de madem fikrimdesin, heyhat “ Fikir” desen sen Şiraze. Diyorum dembedem gezinir adın her halimde hayat sektededir sebep sen Şiraze. Olsun ya ben çekip gideceğim, ya sen gideceksin Şiraze
Sana mahkumiyetimin bu kaçıncı yılında sarılmışım küreklere çekiyorum. Çektikçe sana mı geliyorum, çektikçe sana mı doğuyorum, çektikçe sen mi oluyorum Şiraze? Geh şiirler süsler sabahlarımı, uyanırım sana. Geh dem olur akarım damla damla soğuk toprağa, geh an olur geh nagehan olur kayıt düşerim alınyazısına. Azar azar her şey bir gün dolar Şiraze.
Ey zirvesi aşkımın, ey eni şu halimin, bitmedin. Biteremedim seni dünyanın hiçbir yerine gömemedim. Şiraze, Şiraze’m sensiz beni, bensiz seni bir kefeye yerleştiremedim.
Halini
Her halini
Hallerini Şiraze’m işliyorum gecelerimin gergefine
__Şiraze, Saklı Mektuplar
1 note · View note
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye
Saklı Mektuplar 8
nedâmet bu
deşer  yüreği
su mu, toprak mı, ateş mi
söyle hangisi?
Tutunurum Şiraze, sana  dallarım çöker  Uzaktan bakarım hayâline, sen o en dik hâlinde                        Bense eğri bir gövde  Şiraze                                                                                      Saçlarından damlayan yağmurdur gece gece Ben o yağmurun soğuk yanı Şimdi hebâ edilmiş ömre ahdimi bozup koşmalıdır 38'den kaçan Aral'dır karşıma çıkan Biten dünyanın resmidir o Şiraze Ob ve İrtiş kalır öyle mahzun, Sir Derya hâkeza âhirde Pamir dağlarındaki buzul çatırdarken koray eşlik eder bu acıya Şiraze Asya'da başlar söz, Asya'da sürer dinle! Ben sözlerin gözyaşıyla yoğrulduğu topraklardan geçerken vadilerin derin yarıklarından bakarım oluşan cümlelere. Dillenememiş acıların güne uyanışında akıtılamayan yaşların nemi düşer çiğ diye ota, çiçeğe, yaprağa. Bir akrep sessiz sokulur Şiraze, sessiz gezinir kumların üzerinde. Ben sınırlar atlayıp gelmişim düz binalar soluk bakar bana, donuk bakar bana, ruhsuz bakar bana. Bahçelerde eskimiş hayatlar nefes alır, verir mi anlaşılmaz Şiraze. Sefâletin kırılmış elleri, bükülmüş beli, incelmiş yüzü, bakar görmez gözleri, varla yok arası görünüşleri; aynı göğün altında yaşayan bin can, ah Şiraze eğilir, burkulur, devrilir de bir ömrün anlamını yitirdiğinin farkındadır, lâkin Şiraze bir kere anlam yitmeye görsün nerede bulunacağı kestirilemez.
“Bir tebessüm” dedim Şiraze, karşılaştığıma. Dedi “İnsan bir ömür hiç yapmadığını nasıl yapar?” “Söyle” dedim Şiraze. Dedi “Susan artık unutmuştur kelimeleri dizmeyi.” “Anlat” dedim Şiraze. Dedi “Hep anlattım, kimse duymadı.” “Küsme” dedim Şiraze. Dedi “Küstüm kendime, küstüm Tuva'da yiten her şeyime. Leylime... Evvelime... Ahirime... Tennuremden bir bir dökülen, zeyl düştüğüm meftûh olmayan kelâm-ı kibârıma...”
Bulutlar yüklü, taş bırakıyorlar yere. ben bir bir topluyorum taşları. yığıyorum içime Şiraze. Taş üstünde taş, aşk üstünde aşk bırakmayanların feryadı kulaklarımda. Onlara dönüyorum yönümü hınçla, belki hırsla, belki intikamla...
Ve seni arıyorum yine bulutlar arasında, bulutların döktüğü taşlar arasında; bir kendime diyemiyorum bunu; ben seni arıyorum Şiraze. 
Bundandır bu denli kayboluşum, bundandır bu denli gidişim, bundandır bu denli sen oluşum... “Sormadığım kalmadı” desem inanma, her gün bir yenisiyle karşılaşıyor bu gözler... 
Ah Şiraze dil unuttu kelâmı, o gün bu gündür lâl Şiraze. Ben unuttu beni, o gün bu gündür sen Şiraze.Nihayet-ün-nihaye bütün olan biten bu yüreğe “tak” Şiraze.
Özlemindir direnişime destek olmasaydın olmazdım Şiraze 
__Şiraze, Saklı Mektuplar
1 note · View note
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye
Saklı Mektuplar 7
“Gök âşık olmasaydı, göğsü de pâk olmazdı Güneş âşık olmasaydı, parıldayan ışığı olmazdı” *
Olmazdı Şiraze, sen olmasaydın gözyaşım olmazdı Şiraze,  sen olmasaydın aşkım olmazdı  Şiraze , sen olmasaydın dermanım
Şimdi ah nöbetimin gecelerinden birinde, semada raks eden sitarelerin en mes’ud anlarına şahid olan gözlerimde birikir yokluğunun acısı. Şimdi şiraze, anladım ki yokluğundur beni aşka aşık, deli divane eden. Olmasaydın hep böyle, keşke olup olup olmasaydın böyle. Ben Anka, her seferinde yanıp kül olmayacaktım, kendimi yakıp yeniden yanmaya koşmayacaktım. Belki şiraze, seni sevmekle buldum ayinelerin gerisinde meftûn oluşu. Belki şiraze, seni herdem yitirmekte buldum bengisuyu. Belki Şiraze hep belki...
“Aşk denizi bir çömlek gibi kaynatır Aşk dağı kum gibi ezer eritir Aşk gökyüzünü çatlatır Aşk sebepsiz yeryüzünü titretir” 
Aşk şiraze, bir köşede sıkışıp duvara ince çizgiler atmak zorunda kalışımdır. Aşk şiraze, tozlu sokakları bir başıma geçip ruhumu hüzzam besteler ile zenginleştirişimdir. Aşk şiraze, hep var olduğuna inandığım sevgiliye bir türlü kavuşamama bilincini kabullenemeyip açan her bahar çiçeğine küsüşümdür. Aşk şiraze, aradan geçen yılları umursamaz aşkıma bir nokta koyamayışımın insafsız virgülüdür.
Süzsem diyorum seni, gecenin kesifliğinden sehere sır ile. Bu sır ile denk tutuştur, yakamozların dansıyla bakışlarından damlayan pusu. Bu kadar olma Şiraze. Bu kadar derunî, bu kadar bediî, bu kadar berkî; duhanî tebessümlerin beyza ertesinde. Bütün sırlara karışıp sır üstüne sır olma Şiraze. Kar yağar üzerime, ben üşürüm. Karsız kış buralarda siyah Şiraze. Desen ki siyah ve beyaz iki zıt kutup. Zıtlar arasında en tezat bir ben şiraze. Kendimle hemhal olayım diye bir hücreye kapansam da temrin etsem aşkı beş vakit. ellerim mi ağlar, saçım mı; gözlerim mi ağlar, ruhum mu Şiraze. Saysam her damlayı bir bir, bağlasam birbirine bir bir ve bir bir Şiraze, akar mıyım eşiğine?
Belli ki yol dirayet ister, bende yok. Belli ki yol metanet ister, bende yok.Belli ki yol hep ister Şiraze. Karşıma çıkanlardan suya, kurda, kuşa, bir de taşa, toprağa hüzün bırakırım. Her yerde izim şiraze, her yerde izin şiraze. 
Şimdi bir yanım Orhun de, bir yanım Selenge; bir yanım Dinyeper de, bir yanım Dinyester; bir yanım Dicle de, bir yanım Fırat... Çevriliyim, göz hapsindeyim. yandıkça sularıyla serinler, yandıkça onlarda soğuturum yangınlarımı. Ol derde düşeli o nehirden o nehre Şiraze. O nehirden o nehre... 
Bırakma beni bana Beni bana bırakma şiraze
__Şiraze, Saklı Mektuplar
1 note · View note
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye
Saklı Mektuplar 6
bîpayanım
aguş-i mevtte başlar hayatım
yalan ile bir ömür ey yâr
bir kendimi kandırırım
Bir gün seni yazmaktan vazgeçersem şiraze, bu hâmuşun ardına düşme. Gün gelir herkes ve her şey susar şiraze. Açanlar solmak, duranlar eğilmek, parlayanlar sönmek, gidenler dönmek mecburiyetinden baş eğer de bu muammanın içinde kalır bir başına. Takatimin bittiği yerde kargaların döne döne uçuşlarını izliyorum şu soğuk havada. Yağmur bir yandan kar bir yandan şiraze, kuzeyin sert rüzgarı dudaklarımda derin yaralar açarken; bir yılın son noktasının eğlentisini yapar insanlar. Giden zamana yakılan mumlar etrafında döner şu zeminin zavallıları. Ağla şiraze, benim ağladıklarıma sen de ağla.
 Aşk değil gönül gönül dolaşmak, aşk değil demden deme akmak, aşk değil yön değiştirip yol çizmek, aşk değil gözyaşına tutsak hüzne zincir dolamak. Aşk değil şiraze masalarda uyuyakalmak. Ağla şiraze, benim ağladıklarıma sen de ağla. Geçen zamandan bîhaberlerin yitişine sarf-ı nazar et. Geceleri orta yere saçılıp gündüzleri gizlenenlerin hâline, ötelerden gelen sesin yanıbaşlarında dönmesine aldırış etmeyenlerin çilesine, gayr-i mahdut eyleşmelerde tükenen hâl dilinin çırpınışına şiraze...
bendideyim...
Benim ağladıklarıma sen de ağla. Sensizliğe, sensiz geçen her gecenin sabahına, sabahların soğuk dokunuşunda an an vuruluşumuza, yüze inen her çizgiye, her çizginin sensiz çekilişine, dumana, bozkır kışına, çamurda kalan yanlarımın ne etsem lekelerini çıkaramayışıma, mahşere az kala gözüm gökte yarıldı yarılacak korkularıma... Ağla şiraze; zemin katta istersen, istersen merdiven boşluğunda, istersen terasta ağla. Maziye gir odalarında dolaş, orada ağla. Şimdide dur, durduramadığın zamana ağla. Gelecek girerken kapıdan tut elinden oyala, ninni söyle eğilip kulağına.
hezayım...
Başıma doladığım sarı yazma, memleket kokulu. Prut kenarındayım. Bakıyorum akışına, sarı yazma başımda. Diyor bana, “Hayattan kaçanlar bende boğulmaya gelir.”
Şiraze; ne gam yetemem ne sana, ne bana, ne dualarından adım düşmeyen canana.
Ürperdi tenim. Kılıç keskin şiraze. Kimsenin umursamadığı dik bir kayadan başkası olamadım. Kimse kayaların da kırılabileceğini düşünmüyor şiraze. Kimse kayaların da rüzgara, yağmura direnemediğini bilmiyor şiraze. Kırılıyorum her yanımdan. Un ufak dökülüyorum toprağa, ben de topraktan bir toprak oluyorum şiraze. Aşkındır beni böyle perişan eden, böyle bedbaht, böyle garip, böyle hey gidi hey şiraze.
gri bir gök rahmet, sen bu rahmet altında
                            sır gibi, inci mercan gibi, bir can gibi  taşıdığım
söz olsun dönmeyeceğim, seni görüp yüzümü yüzüne dönmeyeceğim
Sen bende hayat şiraze
sen bende hep şiraze
__Şiraze, Saklı Mektuplar
0 notes
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye
Saklı Mektuplar 5
gülruya hiddetin bir hiçâhiçten bilinmez ki ferdada neler gizlidir Öfkeliyim bugün. Öfkeliyim şiraze. Bulutlar salkım saçak geçiyorlar göğümden, güneş arada göz kırpıyor, baharınsa sonu geldi buralarda, kış camın ardında esiyor. Bu halde işte sana nisbet öfkeliyim şiraze. Nereden başlayacağımı bir türlü bilemediğim ruh esintilerimin gerisinde oradan oraya şiraze, oradan oraya şiraze, bazen de buradan oraya şiraze, savruluyorum. Öfkemi durdurmanın, olmadı susturmanın, olmadı alevini söndürmenin, daha da olmadı yok etmenin bir yolu belki on yolu, belki de sayısız yolu var da ben birini bile bulup içine dalamıyorum. Şiraze bil ki ben bugün  öfkeliyim. Öfkeliyim bugün şiraze. Bu yerde nokta olup da gelene geçene bir fasılalık ferahlık veremeyişime. Bu yerde karanlığın güneşe duruşundan an alıp üzerime, sunamayışıma her işi boş koşturup duranlara. Bu yerden geçtim şiraze. Geçtim de imdat edenlerin sesini duyamayışıma öfkeliyim. Kendime, içimde dolanmada nefsime... “İnsan olan anlar” dediler. “İnsan olan hem anlar, hem yapar” dediler. “İnsan olan hem anlar, hem yapar, hem de teslim olur” dediler. Dediler şiraze. Ben’in anlamayışına, ben’in yapmayışına, bir de ben’in teslim olamayışına öfkeliyim şiraze. Katlardan uçursam bu divaneyi, yerlere çalsam bu viraneyi, hasret ile eritsem bu belvayı, daha da aç bıraksam ziyafet masalarında, susuz koysam ırmak kenarlarında... Öfkeliyim kendime şiraze.Hala kör gözlerimin açılmayaşına şu gerçeğe. Duyduklarımı yüreğime indiremeyişime. Dar-ı dünyaya sahip çıkışıma. Öfkeliyim şiraze bu denli kendime dayanıp yükselemeyişime. Bir de şu aşk üzerine dem tutuşum medrese odasına kapanıp. Aşk kim ben kim şiraze... Söyle aşk kime ben kime şiraze... Cinnah’ta geceler uzun, soğuk ve tedirgindi. Her geceye bin araba düşerdi. Kaldırımdan kayan gölgeler ya bir kötünün elindeydi, ya kötünün kendisiydi. Geride ağaçlar oynaşırken koşana, kaçana, korkana, aranana göz ucuyla bakar kimi kalın gövdeler gizlerdi abes olanı, kimi gövdeler de ifşa ederdi. Cinnah’ta kış donardı. Ben donardım şiraze. Ellerimin çatlaklarından akan kan canımı yakardı. Eldiven taksam şiraze, sanki hep kış kalacaktı. Kış bana gelir, ben kışa karşı dururdum. O güler ben somurturdum. Bir salep sıcaklığına şiraze, aşkı unuturdum. Aşk beni yakalar, damdan dama atardı. O attıkça ağlardım. Ağladıkça şiraze, annemin ütülediği beyaz mendiller gelirdi hatırıma. Mendiller unutuldu, yerine başka mendiller bulundu şiraze. Öfkeliyim işte. Her unutulanın yerine bir yenisini yakıştırana. Her unutulanın yerine bir başkasının konmasına... Aylardan bir ay, günlerden herhangi biri. Ben ben’i karşıma geçirmiş seyretmedeyim şiraze. Gözlerimden akan kahverengi, saçlarımdan dökülen beyaz “Bu sen değilsin” diyor bana. Kendime yabancılaşmışlığımın hesabını sormadayım. Kendi kendime küsmüşlüğümün nedenlerine saplanmış çırpınmadayım. Hareket kalmadı şiraze, arzuların dibine vurduk, püf noktaları püf diye uçup gitti şiraze. Kalsam böyle, hep kalakalsam böyle, bir öyle bir böyle hep takılsam şiraze. Askılardan alıp giyseler üzerlerine, dolaplardan çıkarıp taksalar başlarına; halı yapıp çiğneseler, balkonda kurutsalar, mobilya gibi tozumu alsalar şiraze. Körelir miyim?
Şiraze, bir anlatabilsem seni bütün ah’lar devrilecek __Şiraze, Saklı Mektuplar
0 notes
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye
Saklı Mektuplar 4
Ey sen’i ben bilip ben’i sen’de sen’i ben’de erittiğim! Ayıl da ayıl da kaç meş’um hergelenin çelmesine takıldığımızı gör. Aşk da bir çukurmuş aslında ehil olmayana, cehennem gibi Bir velvelenin orta yerinde, sürgünlerin alevlere atıldığı zamanlardan kalma beş bin mısrayı maziye kaptırdık şiraze. Mazide gezinen filozofların kule diplerinde oturan siluetleri fısıldıyor en anlamlı kelimelerini, bir de siyaha çalan cübbeleri oynaşıyor geceyle, gözlerinin gerisinden fışkıran “yapmayın, etmeyin, aldanmayın” feryatları geziniyor kıyı şeridinde. Mahareti hıza vurduk şiraze. Uyuduk kaldık gecelerin yumuşak yataklarında. İçimizden gelen bir şey yok; yemedik, gezmedik; konuşmaya, yazmaya, yürümeye üşendik; istemek hissi tükendi bizde. Artık ertelemekten de vazgeçtik. Kıyı şeridi ninni söylüyor, dalgalar salınıyor öne arkaya, taşlardan yükselen şıkırtılar bir dansın giriş bölümünde tekerrüre düşüyor. Ben takılıyorum şiraze. Buhranlara, anaforlara, uzay boşluğunun zamansızlığına... Bir ezan ile doğrulurken efdal olanın güzelliği yansıyor yüzüme. Artık şu nefs denene anlatmalı, dünyanın işveli görünen vechine bir kırıntı gözü ile bakmanın zamanıdır diye şiraze. Zamanıdır yüzmenin tatlı sularda ve zamanıdır uçmanın bulutların yukarısında. Zamanıdır kavuşmanın, zamanıdır kabullenmenin. Ve zamanıdır şiraze aşkı aşk ile öldürmenin. şitaya girerken çöktü üzerimize ağırlık neşideler yastadır şimdi ne melikler ne melîkeler mes’ud safabahş sabahlar yastadır şimdi Varna’da hatırladım Sonya’yı, bir dağ yamacından Karadeniz’e el ederken şiraze. Sonya bir memleketin bana yabancı kızı. Gözleri yosun yeşili. Kitabın birinde diyordu “Sonya bir yere gitti / Döndüğünde artık eksikti / Ya da eskisinden fazlaydı belki / Eksik ya da fazla / Eskisi gibi değildi yani.” Gözleri yosun yeşili şiraze. Denizin toprakların önünü kestiği yerlerden birinde serpildi. Ben de bir deniz kızı, sen o deniz kızının hep hayalinde üzerine titrediği şiraze. Gözleri yosun yeşili. Gözleri yosun yeşili, dilinde anlamını çözemediğim bir heyûla. Baktıkça dalgalanıyor üzerimde, şeffaf zamanlardan kalma hançerlerin derin oyuklarını “hatırla” dercesine. Gözleri yosun yeşili şiraze. bimeal... 
Kendimi bulmak için çıktım yola, kendimsiz kime olsun faydam şiraze. Bulayım derken daha çok yittim dehlizlerde, kim duysun bu mağrur sesimi şiraze. Ene’lerle kavgam, ene’lerle mücadelem; ene’ler ene’ler ene’ler şiraze. Var ya; bu kadar mı çok olunur, bu kadar mı çok şiraze. Bir çıkmazda dalgalanan ak bayrağın altında dökülen kan, kavganın al’ı şiraze. Ak ve al sen, al ve ak sen; simsiyah sonunda ben şiraze. O gün geldiğinde bir “ah” çekeceğim, diyeceğim “eyvah”. Eyvah ki eyvah şiraze. Ben senden değil, seni zamana sıkıştırıp beklemekten vazgeçtim. Sensizlikten vazgeçtim. Seni mekanda aramaktan vazgeçtim. Benden vazgeçtim. Hayat felsefesinden, sosyal olan her şeyden, toplumsalcılık oynamaktan, kültürel faaliyetlerin her birinden, ney’den, Beşevler’den, duvar gazetesinden, pembe boyalı binadaki odalardan, sağa sola çiziktirmekten... Vazgeçtim şiraze kuralları bir bir çiğnemekten. İster yak beni, ister karala. İstersen al da as duvarına. Vazgeçmekten başka işim kalmadı benim. İyi bilirim şiraze, sen benim ezberimdesin.
__Şiraze, Saklı Mektuplar 
0 notes
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye
Saklı Mektuplar 3
kesme nevanı içine salsalar da keder kırılsa gönül medd ü cezr ile hepsi geçer... hepsi geçer... El’an şiraze, gün yüzünü dönerken geceye tırmanıyorum içimdeki Altay’a. Ben hep tırmanıyorum şiraze. Tırmandıkça dikleşiyor yokuşlarım. Annem düşüyor aklıma bir ara. Annem şiraze, hep uzağımda hep uzağımda. “Bir gelse” diyorum, sanki bitecek yorgunluklarım. İşte o an başlayacak evcilik oyunlarım. El’an şiraze, herkes evine çekilirken sevilmediğimin altını çiziyorum koyu kırmızı bir kalemle. Sevmek de sevilmek de bir türlü içinden çıkamadığım şiraze. Altını çizdikçe belirginleşiyor yalnızlığım. Yalnızlık Yusuf’un kuyusu, içine düşen ben şiraze. Kervanlar bekliyorum, başı belli sonu olmayan. Anlat bana rüyamı, anlat da çözülsün dilim. Söylenmemişleri dizeyim ardı ardına anlasın karşıma çıkanlar taşlar nerelerden sürüklenir gelir. Dünyanın bir ucundan diğer ucuna şiraze. Dünyanın bir ucu diğer ucu, diğer ucu bir ucu şiraze. bir lâhza durup lûtf ile mercanları saçsan düşse sana kem bakan... düşse sana kem bakan... El’an şiraze, memleket büyüyor gözlerimde allı yeşilli, morlu mavili. İçim titriyor, içimden katarlar geçiyor; göğümde beyaz bulutlar, rüzgar desen of be şiraze. Ne aramak, ne özlemek hepsini sil baştan. Sil baştan külliyen. Sildikçe açılacaksın, hayat bir “dur” çekecek. Durmadan bakılmıyor şiraze. Durmadan da üstelik gidilmiyor. Dur kalk nöbetlerimde ağrılar saplanıyor başımın sol cenahına. Çömeliyorum kıyı köşeye; kıyı köşede sol cenahım azdıkça azıyor. Uyumalıyım. Uyuyup ağrılarımı uyutmalıyım. Bir yol bulup onu atmalıyım ya da satmalıyım, mümkünse fırlatmalıyım. Çaresi yok Şiraze, herkes kendi acısını tek başına çekiyor. nazenin olanın halinden bihaber açar zakkumlar pembe ve beyaz “dalmışlar tahayyüle” der incinir kelebekler... incinir kelebekler... El’an şiraze, vakti dayadık vakte vazifeleri unuttuk yine. Gündelik telaşların çemberinde sesimizi yükselttik hiç üstüne. Bir hiç olsa olsa hiçtir işte. Bu ne biçim iştir şiraze. Sevdanın taktığı çelmelerle yara berelenmiş dört yanımdan sızan kanlarda boğulmak üzereyim. Boğulsam sevda mı kalır şiraze? Kalsa da kime kalır şiraze? Vurulmadan önce zamanı durdurmalı, bakmalı iyiden. Vurulmadan önce bir güzel ağlamalı, kurutmalı yaşları dipten. Vurulmadan önce bu yüreği vurmalı Şiraze, bitirmeli hepten. Ben şiraze, her damlada yitişimi izlemedeyim. Ben şiraze; hep gidenlere, bir türlü gelemeyenlere laf üstüne laf dizmedeyim. Ben şiraze, her sabah yeni bir ene silmedeyim. Ben şiraze; hep bir yerde, hep bir yerde beklemedeyim. Ben şiraze, biledikçe sensizliği bilenmedeyim.
__Şiraze, Saklı Mektuplar
1 note · View note
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye
Saklı Mektuplar 2
mihr ü mah kasr-ı mîna’da seyirde bu şevkin ayinesindeyim Susacak kadar sus, susamayacak kadar pus. Sus ve de pus, suspus şiraze. Biri daha gidiyor, bir yakınlık daha uzak olmaya saat on yedi sularında başlayacak. Az uzak, az biraz uzak, az biraz daha uzak. Gidenlerin ardından insan hep suspus şiraze. vefalı mıyım vefadan eser miyim vefanın v’sinde, fa’nın nesindeyim Ardında olmayı düşünüyorum bu aralar. Bu aralar ardındalığın sahibini arıyorum şiraze. Sokaklar pus, adımlar sus şiraze. Geceler pus, yıldızlar sus şiraze. Ağaçlar pus, yapraklar sus şiraze. Menziller pus, yolcular sus şiraze. Hayat böyle hep suspus şiraze. Zamansız kendimden geçmelerimde yine elim ayağım dolanıyor, dilim oldu epeydir sus. Ya senin olmayışının kesinleştiği vakte denk düştü bu, ya da zaten hiç olmamışlığının farkındalığına şiraze. Alım balım, canım cicim, tadım tuzum; yüreğim suspus şiraze. Korkuyorum boş gitmekten. Korkuyorum bakide kaybetmekten. Ben suspus, hep suspus, sus ve de pus şiraze. Bıraktım anlatsın hâl dilim düştüğüm karanlığı. Aşk ile tökezledim, aşk ile doğrulma çabasında zuhûrum suspus şiraze. Meyletme bana, meyletme ışığıma, meyletme aşk çemberimde kalana. Döndükçe döner başın, döndükçe döner başın, döndükçe dönersin şiraze. Olmayınca olmuyorsun, olsan bile olamıyorsun, “ol” deyince hiç olmuyorsun. Olmaklığım suspus şiraze. Yıllar oldu gelemiyorum sahiline. Sahilde kum çok, bende hâl yok şiraze. Yıllar oldu Boğaz’a uzanamıyorum Beyoğlu’ndan. Beyoğlu’nda hayat çok, bende mecal yok şiraze. Yıllar oldu basmadım bıraktığın izlerin üzerine. İzler çok, bende ikbal yok şiraze. Hâl, mecal, ikbal suspus şiraze. Hangi demde, hagi haldesin bilmeden; gecelerimde, gecelerimin düş bahçelerinde, bahçelerimin en izbesindesin şiraze. Ne gel göreyim yeşil gözlerini, ne gel... ne de gel. Gelmeler de gitmeler gibi suspus şiraze. Kelam bitti Kalem bitti Noktaları koyduk, “son” diye ekledik nihaî sahifeye, bütün söylenecekleri söyledik, filhakika bitti şiraze. Şimdi dünya suspus dönüyor, döndükçe üşüyor, üşüdükçe üşütüyor, üşüyenlerden biri benim, biri de sensin şiraze. Bütün suzişimle giryefeşanım bir de an be an değişmelerde handefeşanım çöz çözebilirsen hallerimi mihr ü mah ile tesellideyim
__Şiraze, Saklı Mektuplar
0 notes
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Şirazeden Şirazeye 
Saklı Mektuplar 1
birgün’dü birgün’ün bir günüydü, yazıldı
.......
Yolun sonu hayat. Yolun başı hayat. Yol boyu hepten hayat. Sıkışıp kaldım şiraze. Diyorum çoğu zaman göklere dönüp yüzümü “emanet çok ağır.” Büküldükçe bükülüyorum şiraze. Çatlayan ellerim acıyor. Tırnaklarım acıyor. Saçlarım, kaşlarım, kirpiklerim acıyor. Kanıyorum gün boyu. Nasıl olayım işte, bunca sıkışmışlığın arasında heyhat’ım şiraze.
Düşünüyorum çok zaman, “hayat üzerine kaç cümle kurdular” diye. Cümleler de hayatın kendisi de, hayattan olmayan bir ben miyim ne? Bul beni şiraze. Daha girmeden karanlığa tüm aydınlığımı yuttum. Başıma bir ayla takıp, olamayacağım her ne var ise el ettim. Bul beni şiraze. Gözümden tut, dilimden tut... çek çıkar beni kuytularımdan şiraze.
Bazen gecenin en sessiz anında göğe bir merdiven dayayıp çıkmak geçiyor içimden yukarılara. Aşağıda hayat. Yukarıda hayat. Aşağı yukarı hepten hayat şiraze. Tutup askıya asamıyorum. Dolaba koyup saklayamıyorum. Sandığa kilitleyemiyorum. Kilit üstüne kilit vuramıyorum. Şiraze, ben en var halimle yok olmanın telaşındayım. Dünyanın her anını hayata döndürememenin telaşındayım. Sonsuzluğumu yeşertememenin telaşındayım. Her mevsimi ruhuma aşılayamamanın telaşındayım. Telaş içinde bir ben’im şiraze.
İhsanı bol olana sevdalıyken, insana dair her şey ne kadar da az görünüyor gözüme. Verseler verseler ne kadarını verirler şiraze? Verirken kaç ölçer, kaç biçerler şiraze? Buralardayım. İkinci paragrafın üçüncü satır,  sekizinci kelimesinde... Sayfalardan iki-yüz-yetmiş-dokuz... Okuya okuya bul beni şiraze. “Boşluk” diye bir şey yok, her kelime arası dolu. Her satır arası dolu. Her paragraf arası dolu. Sayfa kenarları dolu. Dopdoluyum şiraze.
“Aşk” desen aşk.
“Hasret” desen hasret. “Acı” desen acı. “Sevda” desen sevda. “Renk” desen renk. “Yol” desen yol. “Işık” desen ışık. Ne ise aradığın onunla doluyum şiraze.
Gül verdiler, dikenini de istedim. Dikensiz gül kokmuyor şiraze. Gökyüzü verdiler, bulut da istedim. Bulutsuz gökyüzü dalgasız deniz gibi şiraze. Kağıt verdiler, kalem de istedim. Kalemsiz kağıt boş şiraze. Anladım ki, verenden hep isteniyor şiraze. Verdikçe isteniyor, verdikçe dahası isteniyor şiraze.
Buralarda kalakaldım gibi. Öyle bir his işte. Durağanlaşmak. Lakin... hiçbir şey kalmıyor şiraze. Benimle birlikte hiçbir şey kalakalmıyor. Rüzgar katıp bulutları önüne götürüyor, pazardaki meyveler akşama satılıyor, sular akıyor, saat tik tak’larını sürdürüyor, buzdolabı gürültüyle çalışmaya devam ediyor, akşam oluyor, sabah oluyor, ağaçlar bir yapraklanıyor bir çiçekleniyor... Hiçbir şey kalakalmıyor şiraze.
“Önüm arkam, sağım solum sobe” diyorum. Kimseler yok. Sobeleyecek kimseler yok şiraze. Ben de duvardaki tabloyu, çekmecedeki düğmeleri, pencereden görünen evleri, yoldan geçen arabaları sobeliyorum. Sonra kaçıp saklanıyorum kendime. Kimse beni bulmuyor, bulamıyor şiraze.
__Şiraze, Saklı Mektuplar
2 notes · View notes
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Bugün hava güzel diye bağırdı Bugün hava güzel dedi adam Kadın hemen onayladı: Bugün hava güzel İki adam tavla oynuyordu. Bugün hava güzel dedi çocuk Ablası hemen onayladı onu Kırmızı Bugün hava güzel dedi çocuk Ablası hemen onayladı onu: bugün hava güzel Piyango bileti satıcısı şapkasını çıkardı Bugün hava güzel! Bugün hava güzel! Postacı her evin önüne kağıtlar bırakıyordu Şoför dirseğini arabanın kapısının üstünde gererek Bugün hava güzel Anılar dedi ihtiyar, anılar Anılar düş değeri kazanıyor Bugün hava güzel Anılar dedi ihtiyar anılar Bugün Anılar düş değeri kazanıyor Bugün hava güzel.
( Yarım Kalanlar)
Cemal Süreya, Sevda Sözleri ( 1931 - 1990 )
1 note · View note
kendiniovenkitap · 7 years
Text
Biliyorum sana giden yollar kapalı Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni Ne kadar yakından ve arada uçurum; İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi Uyandım uyandım, hep seni düşündüm Yalnız seni, yalnız senin gözlerini Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım Ben artık adam olmam bu derde düşeli Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda; Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu; Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım Bu böyle pek de kolay değil gerçi... Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya; Bunun verdiği mutluluk da az değil ki Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa, Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem, Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi: Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
( Mektuplarda Kalanlar)
Cemal Süreya ( 1931 - 1990 )
3 notes · View notes