Tumgik
denizkabuguincisi · 4 days
Text
azalarak bitecek. kabuğunu da rüzgar savuracak. o bitiş çizgisini görerek koşmak...
6 notes · View notes
denizkabuguincisi · 7 days
Text
yağmur sesi, mum ışığı, şort-kapşonlu havası, tütsü kokusu... sanırım bu anları hayatımda arttırdıkça özlediğim kendime ulaşabileceğim.
1 note · View note
denizkabuguincisi · 25 days
Text
bazı medeni davranışlar vardır. hah işte onlar olmayınca diyosun ki napıyorum burada :)
4 notes · View notes
denizkabuguincisi · 26 days
Text
filmin sonunda heroes çalıyordu
Tumblr media
6 notes · View notes
denizkabuguincisi · 27 days
Text
kırılan dallar gibiyiz her bahar çiçek açıyoruz :') bu bahar daha da büyüyeceğiz
1 note · View note
denizkabuguincisi · 30 days
Text
metrodan otobüs durağına yürürken, hollywood ortadoğu filtreli güneş gözlüğümü takmamla bu şarkının başlaması bir oldu. aniden berkun oya dizisinin içine düştüm resmen
4 notes · View notes
denizkabuguincisi · 1 month
Text
Tumblr media
mutfağımın ışığı sarı olsa daha mutlu olurum tabii ama gecenin 1inde sonraki günün yemeğini hazırlamak fazla yetişkin işi...
4 notes · View notes
denizkabuguincisi · 2 months
Text
bazı süreçler beklediğimden uzun bi zaman almış...
1 note · View note
denizkabuguincisi · 2 months
Text
demek ki bir şeyler yolunda değil
1 note · View note
denizkabuguincisi · 2 months
Text
succession ikinci sezondan merabalar. shivi bazı noktalarda hiç onaylamasam da insanların yüzüne gülüp bildiğini okumasına bayılıyorum
Tumblr media
3 notes · View notes
denizkabuguincisi · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
bahardan çalınmış bir şubat günü olduğunu ikimiz de biliyorduk, Ankara 2024.
20 notes · View notes
denizkabuguincisi · 2 months
Text
deniz bıraktığını söylediğinden beri son albümünü dinlemek üzücü geliyor. çok sevdiğin arkadaşınla bir daha görüşmeyeceğini bilmenin hüznü gibi...
4 notes · View notes
denizkabuguincisi · 2 months
Text
Çalınan Dikkat
Bu kitaba ayrı bir post hazırlamak istedim. Son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. Kalınlığına göre oldukça akıcı, hiçbir boş sözü olmayan bir kitaptı. Günümüzün sorunu dikkat dağınlıklığı, odak kaybı konusunu temele alıyor. Kitabın yazarı bir gazeteci. Açıkçası kitabın arkasını okuduğumda biraz önyargıyla yaklaşmıştım. Bu konu çok yavan şekilde ele alınabilirdi. “Telefonlar kötüdür. Televizyonlar bizi uyuşturuyor. Dikkatimizi toplamamız için yapmamız gerek 5 şey…” gibi bir akışı yoktu. Aksine derdini anlatırken oldukça samimiydi. Toplanan bilgilerin aktarılmasında da olabildiğince yalın ve anlaşılır bir dili vardı.
Kitabın başlarında, yazar kendisinde de dikkat probleminin olduğunu, bunu çözmek için birkaç aylığına bir sayfiye yerine gittiğini anlatıyor. Sanal dünyadan uzak bir şekilde yaşamaya başlıyor. Çözümün o dünyadan uzaklaşmak olmadığını da anlıyor. Aslında bunun genel bir toplumsal düzen sorunu olduğunu anlatıyor. Şu an her şey, insani ilişkiler de dahil olmak üzere sanal ortamda kurulu. İş hayatı, okul hayatı… Pandemi gibi bir şey yaşadık ve pandemiyi geçirmemizin en az hasarlı yolu belki de sanal sistemdi. Faydası ve kolaylığının yanında her şey çok hızlı, çok geçici ve yanlış olmaya müsait. Bu düzende toplumları yönlendirmek çok daha kolay. Birlik beraberlik yaratmak ve harekete geçmek ise zor. Olayın toplumsal tarafını detaylıca açıklıyordu kitapta. Oldukça etkileyici. Aslında yazılan çoğu şeyin farkındayız belki. Önümüzde derli toplu olması için bu kitap var gibi hissettim okurken.
Odak probleminin toplumsal yansımaları bu yöndeyken bireysel olarak nasıl etkileniyoruz sorusuna da tatmin edici cevaplar verilmiş. Tüm sosyal medya bizim ekran süremizi arttırmaya yönelik bir şekilde işliyor aslında diyor kitap. Bunu Silikon Vadisi’ndeki geliştiricilerle konuşup öğreniyor. Ne kadar çok uygulamada kalırsan o kadar çok para geliyor. Ve geliştiriciler kesinlikle bireyin sağlığını ve mentalini düşünmüyor. Bir parazit gibi aslında. Konak canlıyı öldürmek istemiyor. Sadece onun tüm kaynaklarını kullanıp bir zombiye dönüştürmek istiyorlar. Başarılı mı peki? Bundan 10 sene sonrasında bazı cevaplar çok daha net verilebilecek bence. Özellikle şu VR gözlükler ilk andan korkutucu geldi bile bana.
Bu etkilerin yanında DEHB’ye de değinmiş. Hem iş hem okul hayatındaki etkilerden bahsetmiş. İş hayatının kişisel hayata yer bırakmadığını bundan dolayı da derinliksiz, hızlı bir hayatı yaşadığımızdan bahsedilmiş. Belli ülkelerde 4 günlük çalışma hayatına geçilmesinin sonuçlarında kişisel hayata daha fazla alan tanıdığı, bundan dolayı verimliliğin artığı görülmüş. Okul hayatında ise DEHB teşhisi konulan çocukların çoğunun çevresel faktörlerle bu durumu yaşadıkları tespit edilmiş. Aile ortamının problemli olması, okulda öğretmenlerin yaklaşımının iyi olmaması bunun nedenlerinden. Ancak en önemli iki etken: sınav sistemleri ve sokaktan kopmuş çocukluk. Sınav sistemi Türkiye’de zaten allaha emanet gidiyor ancak anlaşılan diğer ülkelerde de çocuklar için bu bir sorun. Eğitim hayatını bir beceri edinmek için değil de sınavda derece alabilmek için harcayan çocuklar, artan kaygı durumunun sonucu olarak dikkat eksikliği ve hiperaktivite yaşıyorlar. Hayatı kaçırıyorlar aslında. Sokaktan kopulması da bunu etkiliyor. Çünkü çocukların sosyalleşmeleri neredeyse bilgisayar oyunlarına kalıyor. Dışarıdaki hayattan kopuk sadece ödül mekanizmalarının tetiklendiği kafese alınmış deney fareleri gibi kalıyorlar. Doğayla daha çok bağlantı içinde olmalıyız.
Kitabın beni en etkileyen kısmı odak problemiyle ilgili anlattığı bir çözüm yoluydu. Aslında kendimizi adadığımız bir şey olduğunda gerçekten zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyoruz. Oradaki farkındalığı arttırıp hayatın diğer taraflarına da bulaştırmalıyız diye düşünüyor yazar. Örnek olarak bir ressamın bir müzisyenin çalışmalarını vermişti kitapta. Gerçekten de kendimi resim yaparken hem mutlu hem de zamandan uzaklaşmış hissediyorum. Zamanda yetişeceğim bir yer yok ve akışın içinde kalıyorum tamamen. Şimdideyim. Hayat sürekli ileriye gitmeye zorladıkça kaybediyoruz odağımızı. Uzakta bir yere daldıktan sonra etraftaki görüntülerin bulanıklaşması gibi… Aslında tek noktaya sabit bakmak yerine biraz rüzgarı hissetmeli, kuş seslerini dinleyebilmeli, içtiğimizin yediğimizin tüm tadına varabilmeliyiz. Önümüz bahar ve ben buna kendimi hazır hissediyorum…
1 note · View note
denizkabuguincisi · 2 months
Text
Buraya uzun zamandır okuduğum kitapların yorumlarını yazmamışım. Zaten sık okuyamıyorum diye yazmayı saldığımı hatırlıyorum. Neredeyse 1.5 senelik birikmişle geldim. O kadar zaman geçmesine rağmen sadece altı kitap bitirebilmişim. Kendimi zorlamayı bıraktım. Bunun dikkat dağınıklığı ve hayat telaşıyla ilgili olduğunu biliyorum. Son bitirdiğim kitap Çalınan Dikkat bu konuda yarama merhem oldu resmen. Kitapları hatırladığım kadarıyla yazayım bakalım neler kalmış…
Görünmez Kentler
Calvino ile Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu kitabıyla tanışmıştım. Okuyucuyla samimiyeti; kurgusunu dantel gibi ya da bir örümcek ağı gibi işlemesi hoşuma gitmişti. Bir Calvino kitabı okurken hep dinç kalmalısınız yoksa tadı çıkmaz. Madem "Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu"yu bu kadar sevdim, Calvino’nun bir kitabını daha okumalıydım. Görünmez Kentler’e de yolum böyle düştü.
Kitaba dair hatırladıklarım, üzerinden geçen aylardan sonra biraz az. Birçok farklı hayali kente gittiğimizi, orayı yazılı satırlarda canlandırdığımızı hatırlıyorum. Kentlerin karakterleri ve içinde yaşayan insanların değerleri arasında bağlar kuruluyordu. Pek çok açıdan ilham vericiydi. Döne döne okunsa lezzetlenir eminim. Kitapla ilgili bir araştırma yaptığımda bu kitabı konu alan bir mimarlık makalesi gördüm. Ki işte gayet de etkisinin görülebileceği bir alan. Bu dünyanın şehirlerinden uzaklaşıp biraz hayal perdemizde yaşayabileceğimiz kentlere dalalım dersek Görünmez Kentler tam bunun için yazılmış.
Baharda Yine Geliriz
Bu kitap benim Barış Bıçakçı’yla tanışma kitabım. Zaman içinde diğer kitaplarını okuma isteği uyandırdı bende. İçinde kısa öykülerin bulunduğu, sakince derdini döken bir kitap. Ben öykü okumayı seviyorum ne olursa olsun. Sait Faik, Sine Ergün, Cemil Kavukçu, Ferit Edgü… Aklıma ilk gelenler. Bende yeri olanlar. Barış Bıçakçı da bunların arasına girdi. İşe Yarar Bir Şey filmini izlediğimde hissetmiştim bu öykü sayfalarını diyebilirim. Öyküler anlatılmaz, okunur. Ve ben okumaya devam edeceğim.
Bilinç Nehri
Aklımda en zor kalan kitaplardan biri bu kitap maalesef. İnce olması akıp gideceğini düşündürse hiç öyle olmadı. Çok uzun sürede bitirebildim. Belki de doğru zaman değildi. Aslında ilgilendiğim alana ve bilime dair ufuk açıcı olabilecek bir kitaptı. Bir başka zaman bir daha buluşmak üzere!
Aşkın Celladı
Öncelikle içeriği böylesine değerli olan bir kitabın New York Times Bestseller kitapları gibi bir isme sahip olmasını kınıyorum. Birçok insan için temel bir psikoloji kitabı olarak değerlendiriliyor. Kitabı okurken sık sık Kırmızı Oda aklıma geldi :) Zaten dizi de buna benzer bir kitabın çıktısıydı.
Aşkın Celladı’nda yanlış hatırlamıyorsam 12 psikoterapi öyküsü var. Okurken hem danışan hem de psikoloğun penceresinden olayları görmek hoşuma gitmişti. Bazı öykülerden kendime not ettiklerim de oldu. Ancak abartılacak da bir yanı yok bence kitabın. Beni, İnsanın Anlam Arayışı daha fazla etkilemişti. Bence bu kitap kullanım yerine göre değerli. Bir psikoloji öğrencisi filan olsam baya ders niteliğinde, üstüne konuşularak ilerlenebilecek şeyler olabilir. Sade bir vatandaş olarak okuması keyifli ve katkısı olan bir kitaptı yorumunu bırakıp zihnimin derinliklerine yolluyorum.
Bizim Büyük Çaresizliğimiz
Bakınız şu geçen dönemde ikinci Barış Bıçakçı kitabı. Bu sefer bir romanını okuyayım dedim. Bitmesin diye de yavaş yavaş okudum. Filmi yapılacak bir kitapmış gerçekten. Keşke Mubi’den kalkmadan filmini de izleseydim. Hikayeyi uzun uzun anlatmayacağım. Anlatım dili ve bunun birinci kişiden olması hoştu. Hikaye dair, kocaman iki yakın arkadaş olan adamların bir diğer arkadaşlarının çıtır kız kardeşine aşık olması sığlığında bakarsak… Pek olmaz. Zaman zaman ben ne okudum ya diye düşündüm. Bunu düşündüğüm zamanlar kitaptan uzakta kaldığım zamanlardı. Çünkü okurken hikaye öyle içine alıyor ki okuyucuyu, sadece anlatılanı merak ediyorsunuz. Anlatılan her şey sahne sahne önünde. O yüzden kitabın filminin olması ve aynı yazardan İşe Yarar Bir Şey’in çıkması hiç tesadüf değil. Okumuyor aynı zamanda izliyorsunuz. Filminin kitabı kadar başarılı olmadığı dense de ben şans vermeyi düşünüyorum.
2 notes · View notes
denizkabuguincisi · 2 months
Text
Tumblr media
yalancı baharlara ben de aynen senin gibi kanıyorum
6 notes · View notes
denizkabuguincisi · 3 months
Text
yorgos lanthimos, the lobster ve the favorite'ten sonra bende o kadar güven problemi oluşturdu ki poor things izleme hevesim yok. saydığım iki filmin de oyuncuları çok iyi (oliviacığımıs) ancak filmler gerginlikten başka bir şey katmıyor bana.. bazen de olmas
2 notes · View notes
denizkabuguincisi · 3 months
Text
bu yaştan sonra uğraşamayacağım şeyler var. vel kam dı adult life
2 notes · View notes