Tumgik
thelastkawa · 8 months
Text
Tumblr media
0 notes
thelastkawa · 10 months
Text
Stoacılık
Stoacılık Helenistik Dönemin önemli akımlarından biridir. "Stoa" kelimesi "Kemeraltı" anlamına gelir. Stoacılık Atina Agorasının yanında bulunan Poikile Stoasında dersler vermeye başlayan Kıbrıslı Zenon'un kurduğu bir düşüncedir ve bu düşünce kemeraltında bir araya gelen düşünürler ile birlikte ünlenmiştir Stoacılık mutluluğun abartıdan uzak, doğa ile uyum sağlanarak elde edilebileceğini savunmuştur. Stoacılar mutluluğu "kendisi" dışında hiçbir etkene bağlamaz. Adalet, dürüstlük, ölçülülük, yiğitlik, bilgelik onlar için temel erdemlerdir. Stoacı felsefe geçmişi ve geleceği reddeder. Onlar için şimdiden başka bir zaman yoktur. İnsan için değişim kaçınılmazdır bu yüzden de geçmiş bir oldubittidir. Ona kin tutmak da intikam beslemek de akıllı insanın işi değildir. "Geleceği düşünerek kaygıya kapılma. Eğer varman gerekiyorsa, zaten varacaksın geleceğe... Üstelik şu ana hangi aklı layık gördüysen, o akılla yaklaşacaksın geleceğe..." diyor bu konuda Marcus Aurelius. Stoacılığın diğer bir değindiği nokta ki bu görüşler çoğu kişi için Stoacılıktan uzaklaşmaya gitmiştir. Abartmamak. Bir şeyi zorlaştırmaya veya ona tutunmak için çabalamak kadar saçma bir şey yoktur Stoacılar için. Romanın "Pax Romana" döneminde aktif rol oynayan bu düşünce adalet sistemine bile yansımıştır. Yine en iyi 5 Roma İmparatorundan sonuncusu olan Marcus Aurelius der ki: "Huzursuz olma, sade ve yalın ol... Biri bir yanlış mı yapıyor? Her ne yapıyorsa kendine yapıyor... Başına bir şey mi geldi yoksa? Şaşırma. Olan her şey evrensel doğanın karar süzgecinden geçmiştir, hayata ilmek ilmek dokunmuştur. Hatırla ki hayat kısa. Şu anın nimetlerinden adil bir şekilde faydalanmaya bak... Aklın karışıkken bile ayık ol... Hiçbir şeyi zorlaştırma, kolaylaştır..." Ve son olarak bir deneyime, bir unvana ve harhangi bir şeye duygular yüklemek... Stoacılar için unvanlar, nesneler, deneyimler senin bir parçana dönüşmemeli. Bunlardan arındığın gün kendine baktığında bunlar haricinde bir şey görebilmelisin. Bpşuna hiçbir şeye değer vermemelisin. İsminin önündeki unvan hatta ismin bile seni değerli kılmaz. Aslında bir yana hiçbirimiz fark etmiyoruz değil mi? Mutluluğumuzun temelinde gerçekten deneyimleri, nesneleri, olayları olumlu veya olumsuz diye ikiye ayırmamız yatıyor. Bir şey başaramadığın zaman gerçekten "Başarısız" mı oluyorsun? Hayır. Bunu "Başarısızlık" olarak yorumlayan da sensin, kendini de mutsuzluğa iten de... Ama şunu fark edemiyorsun. Bu verdiğin anlamların yaşamsal değerde tezahür edişleri aslında mutluluğunu elde edebilecek ve sağlayabilecek tek kişi sen iken bunu senin elinden alıyor. Artık bunlardan uzak duruyorsun. Olumlu olarak gördüğün şeyler ile de bu sefer motivasyon olmaya çalışıyorsun. Ama unutma mutluluk da senin elinde mutsuzluk da. Bunlardan vazgeçerek kendine yeni bir yol inşaa etmekte senin elinde. Şimdi görüyorsun değil mi nasıl da o yüklediğin anlamlar bir an değersizleşti? "Yaşamın doğal akışını ve bu doğal akış içinde yazgın olarak karşına çıkanı, başına geleni sev sadece... Bundan başka bir davranış yakışır mı hiç sana?"
0 notes
thelastkawa · 1 year
Text
Solipsizm’in Karanlık Tarafı
İdealistlerin, varoluşçuların ve birçok düşünce akımına inanan diğer insan topluluklarının içini ürperten o akım, Solipsizm. Descartes ve Berkeley anılan bu düşünce akımı idealizm’den fırlamış ve idealizm’e farklı bir bakış açısı getirmiştir. Madem her şey sadece idealardan ibaretse ve onlardan başka nesnel gerçeklik yoksa gerçek olan tek şey bizim varlığımızdır. Çoğu insan bu düşünce akımını farklı yorumlar; bazıları idealizm’in çıkmaz yolu der, bazıları ise kendi varlığında sıkışmış kalmış bencil insanlar olduğunu söyler solipsistler için. Peki ya konumuz mu nedir ? İdealizm’in bu karanlık tarafı neden reddediliyor ?
İdealizm için insanlar arkalarında bir kavram veya düşünce bırakır. Bir insan kahraman düşüncesinden oluşuyor da olabilir ya da bir soytarı da olabilir. Asıl karanlık tarafı bunu bizim yani “ben”in şekillendirmesidir. Solipsizm denince akla gelen iki filozoftan biri Descartes’tır. Descartes’ın şüpheciliği yine düşünen bir “ben”den oluşmaktadır. Descartes her şeyin varlığından şüphelenmektedir, kendi varlığından bile. En sonunda kendi varlığını şu şekilde kanıtlamaktadır; düşünmek için varolması gerekmektedir, aynı zamanda kendi varoluşumdan kendimin kuşku duyması ve yanılabilme olanağıma dikkat çekmem, bunları düşünümleri yaptığım sürece varolmam gerektiğini kanıtlıyor. Descartes’cı felsefe solipsizm’in basit bir yansıması olarak gözükse de ilgi çekici yanları da vardır. Descartes solipsizm’den “Tanrı”nın varlığını savunarak kurtulmuştur. Çünkü bilginin geçerli olabilmesi için düşünen kişinin varoluşunun öznel oluşu ve diğerlerinin bilgisine geçebilmesi için mutlak ve kusursuz bir tanrının varlığının ortaya çıkarılması gerekmektedir.
Diğer Filozof İse Berkeley’dir. Berkeley Solipsizm’in Babası Olarak Geçer. Berkeley felsefesine göre bir varlık onu algılayan bir ben olmadan var olamaz yani varlığını onu “algılayan bir ben”e borçludur. Fakat Berkeley de solipsizm’den kurtulmak amacıyla tüm varlıkların “Tanrı” tarafından algılandığı için varolacağını savunur.
0 notes
thelastkawa · 2 years
Text
İnsan Doğası
İnsanlık Her Zaman Özgür Bırakılmalıdır. İnsan Öğrenebilir, Kaynağına Üstünlük Kurabilir veya Onu Kullanabilir. Görüşünü Belirtebilir, Duyguları İçinde Hissetmekte Özgürdür. Özentilik Kavramıyla Uğraşmamalıdır. İnsan Çalabilir, Zarar Verebilir, Sevebilir. Siz Bir Şeyin Doğasını Bozduğunuz Zaman Bir Şey Bozulmaya Başlar. İnsan İnanabilir, Hakaret Edebilir ve Doğasının Dışına Çıkmaz. Bir İnsanı Değiştirdiğiniz Zaman O İnsan Büründüğü Kişiyle Çelişir- Kendini Tanımamazlık Sorunsalı Başlar. Peki Bunu Yaratan Şeyin Toplum Yani Yine İnsanlar Olduğunu Söylemek Biraz İronik. İnsan Özgürlüğü Bir Şekilde Etmek İster. İstediği Kadar Hakaret Etmek, Sonu Gelmeyen Şekilde Ciddiliğini Bozmak ve Yine İnsanlar Tarafından Çıkartılmış Şeyleri İnsanlara Nesnel Diyerek Zorla Kabul Ettirmeye Çalışmak... İnsan Kendi Merkezinde OIduklarıyla Sınırlıdır. Siz Bu İnsanı Daha Geniş Bir Merkeze Sahip Olmaya Zorlar veya Teşvik Ederseniz Bu Kişi Merkezini Kırar. Bu Merkezinden Ayrılmış İnsanlara Bu Sözler Fazla Gelebilir. Çünkü Anlamak İstemeyecektir ya da Söylediğim Gibi Yine İnsanlar Tarafından Oluşturulmuş Kavramlarla Aksini Kanıtlamaya Çalışacaktır. İnsan Kendi Merkezinde Yalnızdır ve Öyle Kalmalıdır, İnsanın Kırılgan Merkezi Onu Sadece Bir İletişim İle Yalnız Bırakabilir. Çok Yönlülük İnsanlar İçin İşkencedir. Bir İnsan Çok Yönlü Olma Konusunda Yetenekli İse Bunu Başarabilir. Yoksa Kişilik Değişikliği veya Yukarıda Bahsettiğim Özgürlük Arayışı Belirtileri İle Karşılaşır, Karşılaşırız
2 notes · View notes