Bi çarşamba günü tanıştım ben yalnızlıkla. Sen yalnızlığı yakından gördün mü hiç? Ben gördüm. Öyle bahsedildiği gibi değilmiş. Ben daha iri yarı bir şey bekliyordum. Nerden biliyodum bilmiyorum ama biliyordum. Olsa olsa bir Çarşamba günü olurdu bu zaten. Çünkü hep bi daha yalnız uyanırım ben çarşambaları. Ne olduğu belli olmayan bir haftanın ortası. Yapayalnız.
Yolda bir kolumda çanta, bileğime takılmış poşet ve bir elimde kan kırmızısı karanfil taşırken tabiki gökyüzünün ve yağmurun verdiği huzuru yazamayacak olmam eve gelip hemen soğuktan büzüşmüş bedenimle battaniyenin altına geçip duygu seli olmayacağım anlamına gelmiyorrr. Gözlerimle gördüğüm o muhteşem bulut yağması karesini Keske ilmek ilmek bi kağıda ölümsüzleştirebilsem. Pembe tomurcukların kokusu arasında gökyüzüne uçma hayaliyle yürümek paha biçilemez dostlar..
Yağmur tanelerinin yeryüzüne inmesindeki büyünün verdiği asla tarif edilemeyecek hazzı ruhumun derinliklerine işlenirken bu satırları tabiki de ölümsüzleştirmek istedim.. Vintage masamda Herhaline bayıldığım çiçeklerin tacı frida tablom, nostaljik radyom, karanfilli çayım, başucu lambam ve tabiki sevmelere doyamadığım evimize baharın tazeliğini getiren canım Ada kuşum akşam saatlerinde bana huzurun ta kendisini yaşatmaya ant içmiş gibi Yanyana dizilmişlerdi adeta. Nisan aynın ilk gününde dahi İcine büzüştüğum canım battaniyemle son demlerimizi yaşıyor olmanın tatlı burukluğu ile sallanan koltukta cama vuran yağmur tanelerinin adeta bir sanata dönüşmesini izleme lütfu ne denli büyük bir şükürlük.