Tumgik
#türk beşleri
senfonikankara · 8 months
Text
Ferit Alnar | Çello Konçertosu, Allegro con brio
Tumblr media
16 notes · View notes
sektorellfirmalar · 6 months
Link
0 notes
netbilge · 2 years
Text
Türk Beşleri kimdir? Türk Beşleri araştırma ödevi? Türk Beşleri özet?
Türk Beşleri kimdir? Türk Beşleri araştırma ödevi? Türk Beşleri özet?
Türk Beşleri kimdir? Türk Beşleri araştırma ödevi? Türk Beşleri özet? Türk Beşleri kimlerdir ve eserleri nelerdir? Türk Beşleri olarak bilinen besteciler Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılından sonra birçok yetenekli müzisyen yurt dışına gönderilmiştir. Türk müziğinin evrensel düzeye ulaşmasını amaçlayan bu hareketin içerisinde yer alan Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun, Hasan…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sahrahaber · 4 years
Text
Tumblr media
GRAFİKLİ – “Çağdaş Türk Müziği”ne yön veren besteci: Ulvi Cemal Erkin https://sahrahaber.com/grafikli-cagdas-turk-muzigine-yon-veren-besteci-ulvi-cemal-erkin/?utm_source=dlvr.it&utm_medium=tumblr
0 notes
kpss2023 · 4 years
Text
✔️Cumhuriyet Dönemi Kültür Medeniyet:
❗️Devlet Yönetimi:
👉 Yönetim şekli ve Vatandaşlık ifadesi ilk defa 1924 Anayasasında yer almıştır.
❗️❗️Mimari:
🚩 Mimar Kemalettin
👉 20 liranın arkasında resmi olan kişidir.
👉 Gazi Üniversitesi rektörlüğünü yapmıştır.
👉 Modern Türk mimarlığının öncüsü olarak kabul edilir.
🚩 Emin Onat ve Orhan Arda;
👉 Anıtkabir‘in mimarlarıdır.
❗️❗️🙏Müzik:
👉 Darülelhan = Konservatuar
👉 Darülbedayi = Tiyatro
👉 Musiki Muallim Mektebi açıldı.
📌Musiki Muallim Mektebi’nin açılmasında verdiği raporlar etkili olan bilim insanı ; Paul Hindemint’ tir.
✔️ Türk Beşleri:
🚩 Cemal Reşit Bey
👉 10. Yıl marşının bestecisidir.
👉 Klasik Batı müziğinin ilk temsilcisi
👉 Lüküs hayat bestecisi
🚩 Adnan Saygun
👉 İlk opera açan sanatçıdır.
❗️❗️❗️Heykel:
👉 İlk Atatürk heykeli İstanbul’da açılmıştır. Gülhane parkındaki Atatürk anıtıdır.
📌İlk heykeli yapan Heinrich Krippel‘dir.(Ulus Zafer Anıtı, Samsun Atatürk Anıtı)
📌 Ulus Zafer Anıtı ve Samsun Atatürk Anıtını yapan Avusturyalı sanatçı: Heinrich Krippel
📌 Taksim Cumhuriyet Anıtı‘nı Pietro Canonica yapmıştır.
❗️❗️❗️❗️Sosyal Hayat;
👉 İlk nüfus sayımı 1927’de yapılmıştır.
📌 Toplam nüfus : 13 milyon...
👉 Göçmenlere vize muafiyeti getirildi.
👉 Doğumu engelleyecek araç ve ilaçlar yasaklandı.
👉 Çok çocuklu ailelere hazineden tarla yardımı yapıldı.
👉 Altı çocuğu olanlara vergi muafiyeti getirildi.
❗️❗️❗️❗️❗️Kadınlarda İlkler:
👉 Belediye Başkanı: Sadiye Hanım
👉 Muhtar : Gül Esin - Aydın
👉 Köylü Mebus Kadın : Satı Kadın- Kazan
👉 Mühendis: Sabiha Rıfat
👉 İnşaat Mühendisi: Sabiha Güreyman
👉 Kadın Doğum Uzmanı : Pakize İzzet Tarzı
👉 Milli Sporcu : Leyla Asım Turgut
👉 Rallici : Azize Hanım
👉 Savaş Fotoğrafçısı : Semiha Es
👉 Dünya Güzeli: Keriman Halis Ece
❗️❗️❗️❗️❗️Eğitim:
👉 Türk Tarih Kurumu‘nun ilk başkanı: Tevfik Bıyıklıoğlu‘dur.
👉 Türk Dil Kurumu‘nun ilk başkanı Samih Rıfat Yalnızgil‘dir.
📌 Öğrenci Andı‘nı Dr. Reşit Galip yazmıştır.
❗️❗️❗️❗️❗️Resim:
👉 İbrahim Çallı : Zeybekler Tablosunu yapan ve Cumhuriyet döneminin yetiştirmiş olduğu en büyük sanatçıdır.
❗️❗️❗️❗️❗️❗️Edebiyat:
🚩Halide Edip Adıvar : Milli Mücadele üzerine yazılan ilk roman Ataşten Gömlek‘tir.
👉 Orduda geçirdiği yıllarını anlattığı eseri Türk’ün Ateşle İmtihanı‘dır.
🚩 Kazım Karabekir: Şarkılı İbret
Müzikal olan oyunu şehit çocuklarına oynatmıştır.
🚩Atatürk’ün Yazdığı Eserler
👉Geometri
👉 Vatandaş İçin Medeni Bilgiler eseri; Ders kitabıdır.
📌 Tevfik Bıyıklıoğlu ve Afet İnan bu kitap için Mustafa Kemal’e yardımcı oldular.
👉 Cumalı Ordugahı
👉 Zabit ve Kumandan İle Hasbihal
👉 Nutuk
📌 CHP’nin 1927 de düzenlenen ikinci kongresinde okundu.
📌 “19 Mayıs’ta Samsun’a çıktım” diye başlar.
📌 Gençliğe Hitabe ile sona erer.
📌 Geliri Türk Hava Kurumu‘na bırakılmıştır.
📌 1919 – 1927 yılları arasını anlatır.
📌Arap harfleriyle basılmıştır.
📌Nutukta en çok ismi geçen Yahya Kaptan‘dır.
✔️ Atatürk’ün üdşünce yapısını geliştiren hayatını etkileyen dört şehir
👉 Selanik, Manastır, İstanbul ve Sofya‘dır.
👉 Mustafa Kemal’in ilk görev yeri ŞAM 5. Ordu’dur.
👉 Atatürk’ün en son ölen manevi evladı Ülkü Adatepe‘dir.
🚩 Atatürk’ün manevi evlatları;
Rukiye- Zeynep - Zehra - Abdurrahim Tunçak
-Sabiha Gökçen - Afet İnan - Ülkü Adatepe
- Sığırtmaç Mustafa
👉Atatürk’ün doğumunun 100. Yılı Unesco tarafından Atatürk yılı ilan edilmiştir.
3 notes · View notes
the-mustache-guy-la · 4 years
Text
S.2. Türkiye Tarihinde Müzik ve Klasik Batı Müziği Tarihi Üzerine
Orta Asya bozkırlarından çıkıp Ön Asya’da nihaî adresine ulaşmış olan Türk toplulukları, bu yolculukları esnasında yalnızca coğrafya değişimine değil aynı zamanda bir takım kültürel ve çevresel değişikliklere de uğramışlardır. Bugün bu yazımda sınırlı bilgimle, bu macerayı müzik yazımı ve Klasik Batı Müziği geleneği çerçevesinde ele alacağım.
Müzik her toplulukta olduğu gibi Türk topluluklarında da gerek Orta Asya’da Şaman ayinlerinde, gerek Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde tekke ve medreselerde, gerekse geç Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde konser salonlarında kendisine sahne ve dinleyici kitlesi bulmayı başarmıştır. 
Fakat, özellikle erken dönem Türk müziğindeki en önemli sorunlardan biri nota yazma adetinin olmamasıdır, ki bu problemin bugüne yansıması da 17.yy öncesinden elimize kalan pek fazla beste olmaması veya Mehteran Bölüğünün seferlere çıkarken çaldığı hiçbir bestenin elimizde bulunmamasıdır. Aşık geleneğinde bulunan sözlü adet, tekke ve medreselerde de devam etmiştir, ve aktarım genelde usta çırak ilişkisiyle gerçekleştiği için yazma adeti buralarda da ortaya çıkmamıştır. 
Bildiğim kadarıyla Türkçe olarak kaleme alınmış en eski mûsikî risalesi, 15.yy’da yaşamış olan Ahmed oğlu Sükrullah’ın, Karamanoğlu Şehzadesi İsa Bey’e ithaf ettiği ve fakat daha sonra Sultan II. Murad’a sunduğu eseridir. Sonrasında geç 17. ve erken 18.yy’da Boğdan’da yaşamış olan Dimitrie Cantemir’in hazırladığı “Kitab-ı İlmü’l-Musiki ala Vechi’l – Hurufat, Mûsikiyi Harflerle Tespit ve İcrâ İlminin Kitabı” adlı kitabından dönemin müziği hakkında değerli bilgiler ediniliyor. Kitabın faydaları bununla da kalmıyor, birtakım besteler de bu kitap vasıtasıyla elimize geçiyor, o besteler bu albümde toplanıyor.
Hükümdarlar düzeyinde bakınca ise bildiğimiz gibi her sultanın ustalık düzeyinde işler çıkardığı sanat veya zanaat alanları vardı. Unutmamak lazım ki, bu zâtlar yaşadıkları dönemdeki en önemli hanedanlardandi, ve istedikleri alanlarda en başarılı kişilerden gerekli eğitimleri alabiliyorlardı. Bu şiir mevzuunda karşımıza çıktığı gibi mûsikî konusunda da karşımıza çıkıyor. Elimizde bulunan ilk sultan bestesi II.Bayezid’e ait, yani geç 15. ve erken 16. yy dönemine ait. Sonrasında ise Sultan IV. Murad, III.Selim, II. Mahmud, Abdülaziz, V. Murad, VI. Mehmed bugüne besteleri kalmış padişahların bir kısmı. Bu bestelerin derlendiği albümlerden birisi de “Sultan Bestekârlar” albümü. 
Sultan II. Mahmud’a kadar yapılan besteler daha ziyade Klasik Türk Müziği tarzında olmakla birlikte bu besteleri yapan sultanlar içerisinde en gözümüze çarpan Sultan III. Selim’dir. III. Selim aralarında “sûz-î-dilara, evcarâ, buselik, şefkefza ve nevâ” makamlarınında bulunduğu toplam on dört makam keşfetmiştir. Klasik Türk Müziği tarzında besteler III. Selim’den sonra devam etmekle birlikte, II. Mahmud döneminde başlayan Batılılaşma hareketleriyle birlikte sultanlar arasında Klasik Batı Müziği tarzında da bestekârlar çıkmaya başladığı görülüyor, güzel bir derleme bu albümde mevcut. Bu besteler sadece sultanlarla sınırlı kalmamış ve şehzadeler arasından da bestekârlar çıkmıştır. Ve hatta, Hatice, Ayşe ve Fehime Sultanların da çok güzel besteleri elimizde mevcuttur. 
Batılılaşma hareketleriyle sultanlarda Klasik Batı Müziği’ne merak oluşurken, Klasik Türk Müziği’ne merak da toplumda yerini korumaya devam ediyordu. 18., 19. ve 20.yy’da Hamamizade İsmail Dede Efendi, Hacı Arif Bey, Münir Nurettin Selçuk, Cinuçen Tanrıkorur ve Tatyos Efendi gibi üstatlar besteler yapmaya devam ettiler. Yakın tarihlerde ise Kudsi Erguner, Golden Horn Ensemble, Lalezar Ensemble ve Ensemble Bîrûn gibi topluluklar bu müziği hakkını vererek icra etmeye devam ediyorlar. 
Klasik Batı Müziği’nin Osmanlı Batılılaşma hareketleriyle kazandığı ivmelenme Cumhuriyet döneminde hızını kaybetmek bir yana dursun, artırarak devam etti. Bu dönemde devlet desteğiyle bugün Türk Beşleri diye bilinen Cemal Reşit Rey, Ahmet Adnan Saygun, Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin ve Hasan Ferit Alnar yurtdışına Klasik tarzda Batı müziği öğrenmek ve memlekette Batı müziği eğitiminin daha organize ve düzgün bir zeminde ilerlemesi için gönderilmişlerdi. 
İlerleyen yıllarda Klasik Batı Müziği tarzında yapılan işler memleket sathını da aşıp yurtdışında da takdir, ilgi ve iltifat görmüştür. Leyla Gencer Türkiye’de aldığı eğitimden sonra İtalya’da devam ettirdiği opera kariyeriyle oldukça büyük ilgi toplamış ve La Scala gibi operanın zirve sahnelerinde kendine yer bulmayı başarmıştır. 2008′de ölene kadar da günümüzün en önemli orkestra şeflerinden Riccardo Muti (Mutlaka izleyin Muti yönetiminde Chicago Senfoni, Beethoven 9. Senfoni) ile çalışmış ve yine Muti’nin isteğiyle La Scala’nın genç operacılarına eğitmenlik yapmıştır. Dünya sathında iltifat gören bir diğer müzisyenimiz ise Ayla Erduran’dır. Harika bir keman virtüözü olan Erduran, David Oistrakh gibi bir dev müzisyenden eğitim almış, Yehudi Menuhin ve Igor Oistrakh gibi 20.yy devleriyle de çalışma imkanı bulmuştur. Gerek Türkiye’de gerekse dünyada çok bilinen bir diğer müzisyenimiz ise İdil Biret. Gerek çalıştığı  plak şirketleri, gerek aldığı ödüller, gerekse birlikte sahne aldığı orkestralara bakınca Biret’in Türkiye’deki Klasik Batı Müziği yanında batıdaki müzisyenler için de ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Bazı kayıtları dünya da zirve performanslar olarak kabul edilen İdil Biret’in özellikle Chopin ve Brahms performansları benim favorilerimdir. İlk ortaya çıktığında kendindeki ışık hemen keşfedilmiş olan Fazıl Say önemli Klasik Batı Müziği bestelerini icra etmenin yanında, kendi bestelerini de yaparak kendine 20. ve 21. yy Klasik Batı Müziği dünyasında önemli bir yer edinmeyi başarmıştır. Yaptığı bestelerde ve albümlerinde özellikle Anadolu ve Mezopotamya kültürlerinden öğelere yer vermesi ise onun nev-i şahsına münhasır dokunuşu ve yorumu olmuştur. Ahmet Adnan Saygun’un sınıfından mezun olan Gürer Aykal Tükiye’nin yetiştirdiği oldukça önemli orkestra şeflerinden birisidir. Avrupa’da ve Amerika’da da kendisine gerek sahnelerde orkestra şefi olarak, gerekse akademide profesör olarak yer bulmuş olan Aykal Türkiye’de de Borusan Filarmoni ve Bilkent Senfoni gibi orkestraların şefliğini yapmıştır. 20.yy’ın Herbert von Karajan ile devlerinden olan Leonard Bernstein’in öğrencisi olan Cem Mansur Londra’da lisans ve lisansüstü eğitimini yapmıştır. Ve sonrasında İstanbul Devlet Operası ve Oxford Şehir Orkestrası gibi orkestraları yönetmiştir. Mansur, Edward Elgar’ın yaşarken bitiremediği “The Spanish Lady” bestesini ilk kez yöneten şef olmuştur. Buna ek olarak da Jacques Offenbach’ın 126 yıl boyunca seslendirilmemiş olan “Whittington” operasını ilk kez yöneten şef olmuştur. Cem Mansur ‘Ulusal Gençlik Orkestrası’nın kurucusudur ve dünyanın en eski ikinci korosu olan “Ipswich” korosununda fahri başkanıdır. Bugün ise Türkiye’den Klasik Batı Müziği tarzında işler icra eden yeni isimler çıkmaya devam ediyor. Bu isimlerden bir tanesi de benim de yeni keşfetiğim orkestra şefi Nisan Ak. Nisan, İstanbul’da aldığı müzik eğitimini, ABD’de bitirdiği master ile desteklemiş ve şu an orkestra şefliği üzerine doktora eğitimine devam ediyor. Kendisini açtığı Youtube kanalından keşfetmiştim #herkesiçinklasikmüzik başlığı ile yaptığı videoları, yenileri takip etti zamanla, umarım yolu açık kariyeri başarılarla dolu olur.
Erken, İmparatorluk ve Cumhuriyet dönemi Klasik Türk ve Batı müziği üzerine hazırladığım ve aslında sadece koca bir güğümdeki yoğurdun sadece kaymağı edecek kadar bilgi verebildiğim yazımın sonuna geldik. Umarım, gerek Klasik Batı, gerekse Klasik Türk müziği için yeni keşifler yapmanızı sağlayacak isimler ve merak unsurlarıyla dolu bir yazı olmuştur.
Keyif ve esenlikler sizinle olsun.
Önümüz hafta görüşmek üzere.
tmg
1 note · View note
keremulusoy · 6 years
Text
Pek çoğumuzun yüreğinden geçeni duyurmak için çabaladığı zamanlar olmuştur elbet. Tıpkı içimizden biri, Onuncu Yıl Marşı ve Lüküs Hayat opereti gibi ünlü eserleriyle hafızalarımıza işlemiş müzik dehası, Cemal Reşit Rey gibi…
Saraya yakınlığıyla bilinen bir Osmanlı ailesinin oğlu olarak 25 Eylül 1904’te, Kudüs’te dünyaya gelir Cemal Reşit Rey. Müziğe olan ilgisiyse, eline aldığı bir mızıkayla çocuk yaşta yeşerir. O dönem en kıymetli oyuncağından duyurduğu notalar, aslında parlak geleceğinin ayak sesleridir. Bu yolda sırtına uzanan el, ilk müzik derslerini aldığı kişi annesi olur. Kısa bir süre sonra ailesiyle İstanbul’a gelen Rey, burada da piyano dersleri almaya başlar. 1913’te aile Paris’e yerleşmek zorunda kalır. Müzikle olan bağını hiçbir zorluğun zayıflatmasına izin vermeyen Cemal Reşit, Paris’te bir yandan Buffon Lisesi’ndeki eğitimine devam ederken bir yandan da dönemin ünlü Fransız piyanistlerinden biri olan Margueri- te Long’tan özel piyano dersleri almaya başlar. Bu kez de Long, ışığına yürekten inanan bir el olup omzuna konar ve Rey’in eğitimini üstlenir. Genç yetenek, Birinci Dünya Savaşı yıllarında annesiyle yerleştiği Cenevre’de de konservatuar eğitimi alır ve ardından, 1920’de Fransa’ya dönerek Paris Konservatuarı’nda Raoul Laparra gibi dönemin ileri gelen kompozitörleriyle çalışma fırsatı bulur. Paris’te piyano konserleri vermeye başlayan Rey, Cumhuriyetin ilanıyla 1923’te kendi topraklarına, Türkiye’ye gelir.
Notaları kulaklardan silinmeyen bir isim, Cemal Reşit Rey…
Cemal Reşit Rey ve öğrencileri.
Soldan sağa fotoğraftakiler; Ahmet Adnan Saygun (1907-1991), Hasan Ferit Alnar (1906-1978), Necil Kazım Akses (1908-1999), Cemal Reşit Rey (1904-1985), Ulvi Cemal Erkin (1906-1972)
Cemal Reşit Rey Konser Salonu
EVE DÖNÜŞ…
Gurbette geçirdiği bunca yılın ardından başarılı bir piyanist olarak yurduna, evine dönen Cemal Reşit, bu kez İstanbul Konservatuarı’nda birikimini yeni nesillere aktarmak ve belki de aranan o şefkatli el olmak üzere yetenekli gençlere piyano ve kompozisyon dersleri vermeye başlar. Aynı zamanda kurduğu karma bir öğrenci korosu, yine öğrencilerden oluşan Yaylı Sazlar Grubu ve Şehir Orkestrası’yla umut aşılamaya devam eder. Ardından Ankara ve İstanbul radyolarının Batı Müziği Bölümü şefliğini üstlenir. 1945’te şehrin müzikseverlerinin desteğiyle İstanbul Filarmoni Derneği’ni kuran Rey, başkanı seçildiği bu dernek çatısı altında düzenlediği konserlerle de ününü yurt dışına taşır. Böylece ismi dillerden, notalarıysa kulaklardan silinmeyen Cemal Reşit Rey, 1946’da Avrupa’nın başlıca sanat ve müzik merkezlerinden olan Roma, Napoli ve Paris gibi şehirlerde konserler vermeye başlar.
GURUR DOLU BİR MİRAS
Sanatçı, ülkesi adına da yararlı çalışmalara imza atar. Halkı çok-sesliliğe alıştırmak adına ağabeyi Ekrem Reşit Rey ile birlikte ope- retler ve revüler besteleyen Rey, 1933’te tamamladığı Lüküs Hayat operetine adını, aynı yıl tıpkı Onuncu Yıl Marşı’nda olduğu gibi altın harflerle yazdırır. Çok sesli müziğin öncülerinden biri haline gelen sanatçı, Türk Beşleri olarak anılan bir grubun üyesi olarak da tanınır. 1982’de “Devlet Sanatçısı” unvanını alan Cemal Reşit bu topraklarda emek vermeye, 81 yaşında hayata gözlerini yumduğu 1985 yılına dek Mimar Sinan Üniversitesi’nde devam eder. Yaşının getirdiği rahatsızlıklardan dolayı son günlerini hastanede geçiren Rey’e, yaşamı boyunca ruhunu besleyen alkışlarla vedalaşma fırsatını ise usta tiyatrocu Haldun Dormen ve Gencay Gürün sunar. 51 yıl aranın ardından, ölümünden kısa bir süre önce yeniden sahnelenen Lüküs Hayat’ın galasında sahneye çıkarılan ve dakikalarca alkışlanan Cemal Reşit Rey, 7 Ekim günü hatırındaki bu son gezintiyle aramızdan ayrılır.
NOTLAR
Türk Beşleri Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılından sonra ulusalcı kültür ve eğitim politikalarının sonucunda birçok yetenekli – müzisyen yurt dışına gönderilmiştir. Türk müziğinin evrensel düzeye ulaşmasını amaçlayan bu hareketin içerisinde yer alan Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses daha sonra Türk Beşleri olarak anılırlar. Batı Müziği yapısı içinde klasik Türk müziği ve Türk halk müziğinin renklerini kullanmayı amaçlamışlardır.
CRR Konser Salonu: CEMAL REŞİT REY Konser Salonu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Dair Başkanlığı’na bağlı olarak Kültür A.Ş. tarafından işletilmektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan ve Mart 1989’da düzenlenen 6 konserlik bir diziyle hizmete açılan CRR Konser Salonu, Çağdaş Türk Müziği’nin öncü bestecilerinden Cemal Reşit Rey (1904-1985)’in adını taşımaktadır. Konser salonunda Genel Sanat Yönetmenliği görevini sırayla Filiz Ali, Aydın Gün, Arda Aydoğan ve Yalçın Çetinkaya, Kemal Karaöz, Ozan Binici yapmıştır. Her yılın Ekim-Mayıs aylarına yayılan konser sezonunda, müzik, dans ve bale gösterileri ve çeşitli özel etkinlikler düzenlenen salon bünyesinde, CRR İstanbul Senfonu Orkestrası, Türk Müziği Topluluğu, CRR Bigband Caz ve CRR Saz Solistleri gibi toplulukları barındırmaktadır.
Yazı: Julia Kütnaroğlu
Bu yazı Marmara Life sayı 108’de yayımlanmıştır.
Müzige Adanmış Bir Hayat: Cemal Resit Rey Pek çoğumuzun yüreğinden geçeni duyurmak için çabaladığı zamanlar olmuştur elbet. Tıpkı içimizden biri, Onuncu Yıl Marşı ve Lüküs Hayat opereti gibi ünlü eserleriyle hafızalarımıza işlemiş müzik dehası, Cemal Reşit Rey gibi...
0 notes
medyadergisi · 2 years
Text
Türk Eğitim Vakfı, Türk Sanat Müziği Bilimcisi Ahmet Adnan Saygun ve eşi Nilüfer Saygun’u Mezarları Başında Andı
Türk Eğitim Vakfı, Türk Sanat Müziği Bilimcisi Ahmet Adnan Saygun ve eşi Nilüfer Saygun’u Mezarları Başında Andı
Cumhuriyet tarihinin ilk devlet sanatçısı, besteci, Türk sanat müziği bilimcisi Ahmet Adnan Saygun ve eşi merhum Nilüfer Saygun, Ahmet Adnan Saygun’un ölümünün 31. yıldönümünde, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda bulunan kabirleri başında Türk Eğitim Vakfı (TEV) yönetimi, bursiyerleri,   yakınları ve sanatçı dostları tarafından anıldı.   Cumhuriyet tarihinin ilk devlet sanatçısı, Türk Beşleri arasında…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
haberkat · 2 years
Text
Türk Eğitim Vakfı, Türk Sanat Müziği Bilimcisi Ahmet Adnan Saygun ve eşi Nilüfer Saygun’u Mezarları Başında Andı
Türk Eğitim Vakfı, Türk Sanat Müziği Bilimcisi Ahmet Adnan Saygun ve eşi Nilüfer Saygun’u Mezarları Başında Andı
Cumhuriyet tarihinin ilk devlet sanatçısı, besteci, Türk sanat müziği bilimcisi Ahmet Adnan Saygun ve eşi merhum Nilüfer Saygun, Ahmet Adnan Saygun’un ölümünün 31. yıldönümünde, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda bulunan kabirleri başında Türk Eğitim Vakfı (TEV) yönetimi, bursiyerleri,   yakınları ve sanatçı dostları tarafından anıldı.   Cumhuriyet tarihinin ilk devlet sanatçısı, Türk Beşleri arasında…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
senfonikankara · 1 year
Video
youtube
Adnan Saygun | Partita (cello: Yo-Yo Ma)
15 notes · View notes
1970-fa-re · 3 years
Text
Cemal Reşit Rey, (24 Eylül 1904, Kudüs – 7 Ekim 1985, İstanbul), Türk besteci, piyanist ve orkestra yöneticisidir.Cemal Reşit ReyDoğum24 Eylül 1904Kudüs, Osmanlı DevletiÖlüm7 Ekim 1985 (80 yaşında)İstanbul, TürkiyeMeslekMüzisyen, besteciTürkiye’de klasik müziğin kuruluşuna öncülük etmiş müzisyenlerindendir. Cumhuriyet tarihinin ilk kuşak bestecilerinden biri olarak Türk Beşleri arasında yer…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
netbilge · 2 years
Text
Türk beşleri kimdir? Türk Beşleri araştırma ödevi? Türk Beşleri hakkında kısa bilgi, müziğe katkıları nelerdir?
Türk beşleri kimdir? Türk Beşleri araştırma ödevi? Türk Beşleri hakkında kısa bilgi, müziğe katkıları nelerdir?
Türk beşleri kimdir? Türk Beşleri araştırma ödevi? Türk Beşleri hakkında kısa bilgi, müziğe katkıları nelerdir? Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılından sonra birçok yetenekli müzisyen yurt dışına gönderilmiştir. Türk müziğinin evrensel düzeye ulaşmasını amaçlayan bu hareketin içerisinde yer alan Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses daha…
View On WordPress
0 notes
tolgabedireal · 5 years
Photo
Tumblr media
nasıl eğlendik mi?😆🧐hadi biraz sıkılın.. Soldaki abimiz aslında Polonya'lı çok önemli bir bestecidir bugün her ne kadar klasik çevrelerce unutulmuşsa da?! aslında unutulmamıştır, eserleri zor olduğu için tercih edilmiyor diyebiliriz. neyse 2. dünya savaşı sırasında nazi askerlerinden kaçmak için Rusya'ya doğru son kalan grupla 300 km. yürümüştür. özellikle bu iki eserini dinlemeye tahammül etmek neredeyse imkansızdır. çünkü çoğu insanda kabul süresi olan 3 sn. içinde beğenilme yada tüketilme durumuna çok uzaktır. klasik müzikte de durum aynıdır ama, dünyada yani kimse gerçekte ne çaldığını yada ne dinlediğini çoğunluk hala bilememektedir, yani Klasik müzik = Mozart, Beethoven ve Bach demek değildir ki bu bestecilerin bile eserleri laf olsun diye çalınmaktadır bugün. hala yani form açısından kimse ne çaldığını pek te umursamaz rim rim rim çalar çoğu işte. , şey gibi "film izledim" ne anladın? "bilmem güzeldi🤢?!" . Ravel bu durumun farkında olup hatırlanması ve ses getirmesi için en basit bestesi "Bolero"yu bestelemiş ve bir yarışmada birinci olmuştur. kendisinden bir açıklama istendiğinde ise eserinin gayet basit ve uyduruk bir formu olduğuna dair açıklamalar yapmıştır. varya o meşhur "Bolero" muz işte... neden dünyadaki bütün piyanistlerin çoğu sadece Mozart, Beethoven, Bach ve Chopin çalar? çünkü diğer bestecilerinki zordur ve sofistikedir kimsenin g... yemez de ondan. "aaa çk ayıp" yoo diil.. bence kötü olan bu dandikliğin her yeri sarmış olması😑 yada şöyle diyim çoğu icracı içinden çıkabileceği bir çukura düşmek ister sanatta, hayat öyle midir peki? .. başka ne besteciler var bi de bugün ülkemizde ve yurt dışındaörn: bkz. Türk Beşleri, Babür Tangur, Hasan Uçarsu, Özkan Manav, Ahmet Altınel, Aydın Esen, Cengiz Tanç ve vb... bu besteci aşırı modern ve atonel bile değildir. "hani klasik müzik mozart beethoven ben ayy semiyor denir ya" onun üzerine bile fazla konuşamazsın, tabiiki sanattır ama güvenli bölgedir yine. olay güvensiz bölgeye giriş yapabilecek yeterliliğe meraka yada cesarete sahip olabilmekte. let's find "Cmaj(min7)/Fm" chord monents on Lutoslawsky Piano Concerto. #lutosławski #pianoconcerto #witoldlutosławski #krystianzimmerman #allanholdsworth https://www.instagram.com/p/Bs20KwXjt8y/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1g4xlfa3arohl
0 notes
ozel-buro · 5 years
Photo
Tumblr media
ÖZEL BÜRO TUMBLR BLOG /// Gazete Duvar /// Müzikte çağdaşlık ve Türk Beşleri http://dlvr.it/Qw3mnf
0 notes
yusufserkan · 7 years
Text
sanat ve cumhuriyet....
Sanat Cumhuriyeti Atatürk, Milli Mücadele'nin hemen ardından, 22 Ocak 1923'te Bursa Şark Sineması'nda şöyle demişti: “…Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur. Halbuki bizim milletimiz, hakiki özellikleriyle medeni ve ileri olmaya layıktır ve olacaktır.” Geçen hafta bugün Kadıköy'deki Müjdat Gezen Sanat Merkezi ateşe verilip yakılmak istendi. Aslında yakılmak istenen sadece bir sanat merkezi değildi; ateşe verilip yakılmak istenen kültürdü, sanattı, sanatçıydı. Yakılmak istenen laik, çağdaş Cumhuriyet'ti. ÖZGÜRLÜK, SANAT VE UYGARLIK Atatürk, her yönüyle uygar bir toplum yaratmak istiyordu. Ancak aklın zincire vurulduğu yerde yaratıcı düşüncenin olmayacağını, sanatın gelişmeyeceğini ve uygarlığın yeşermeyeceğini biliyordu. “Fikirler ve inkılaplar sanatla yayılır” diyen Atatürk, yaptığı devrimlerin başarılı olması için her şeyden önce güzel sanatlarda başarılı olunması gerektiğini söylemişti: “Güzel sanatlarda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır! Onlar bütün başarılarına rağmen medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla tanınmaktan daima mahrum kalacaklardır” demişti. TOPLUMUN HAYAT DAMARLARINDAN BİRİ Atatürk milletlerin yaşamak için sanata ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Şu sözler, o düşüncenin ifadesiydi: “Bir milleti yaşatmak için bir takım temeller gerekmektedir ve bilirsiniz ki bu temellerin en önemlilerinden biri sanattır. Bir millet sanattan, sanatçıdan yoksunsa tam bir hayat süremez. (…) Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Atatürk, Türk Milleti'nin sanatçı bir millet olduğunu söylüyordu. 10. Yıl Nutku'nda Türk Milleti'nin tarihi vasfının “güzel sanatları sevmek ve onda yükselmek” olduğunu belirtmişti. Türk Milleti'nin diğer bazı özellikleriyle birlikte “ilme bağlılığını” ve “güzel sanatlar sevgisini” de “milli ülkü” diye adlandırmıştı. Cumhuriyetimizi, “güzel sanatlar sevgisini” milli ülkü olarak gören bir lider kurdu. ALNINDA IŞIĞI İLK HİSSEDEN İNSAN Atatürk'e göre sanatçı “alnında ışığı ilk hisseden insandı”. Ankara Halkevi'nde ressamlarla sohbetinde askerce bir örnekle “sanatçıyı” şöyle anlatmıştı: “Ben bir bölük komutanıyım, rütbem yüzbaşıdır. Üstümden emir aldım. Karşıdaki tepeyi gün doğmadan düşmandan alacağım. (…) Taarruz başladı. (…) Gün doğmak üzeredir. (…) Güneş yavaş yavaş doğmakta, yarım kurs halindeyken bu tepenin zirvesi ışıldamaktadır. Birkaç tane er ellerindeki Türk bayrağını tepenin ışıldayan zirvesine dikmek için bütün gücü ile koşuyor ve tepenin zirvesine şanlı Türk bayrağını dikerken terlemiş alnına günün ilk ışığının vurduğunu hissediyor. İşte sanatkar da toplumda uzun çalışma ve çabalardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.” Alnında ışığı ilk hisseden ve aydınlanan insanın, sanatçının görevi toplumu aydınlatmaktır. CUMHURBAŞKANI OLABİLİRSİNİZ AMA Atatürk'ün sanatçıya saygısı çok büyüktü. Öyle ki bir keresinde, “Efendiler… Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat sanatkar olamazsınız…” demişti. Bir keresinde de elini öpmek isteyen bir tiyatro sanatçısına elini öptürmeyerek, “Sanatkar el öpmez, sanatkarın eli öpülür” demişti. SANATSEVER CUMHURBAŞKANI Atatürk bir sanatseverdi. Müzik dinlemiş, dans etmiş, resim sergileri gezmiş, sinemaya ve tiyatroya gitmiş; hatta bir film senaryosu, birkaç opera üzerinde çalışmış, edebiyatla, özellikle şiirle ilgilenmişti. “Tuna Manzumesi”ni ve “Derviş Paşa Mersiyesi”ni yazmıştı. Okuduğu kitaplar arasında sanat kitapları da vardı. Örneğin, büyük müzik bilimci Lavignac'ın “Müzik ve Müzisyenler” adlı kitabını, satırlarını çizerek, notlar alarak okumuştu. ata1 Heykel sanatının gelişmesine önayak olmuştu. Özellikle Mimar Sinan, Barbaros Hayrettin, İbni Sina, Timur, Kanuni Sultan Süleyman ve Fatih Sultan Mehmet'in heykellerinin yapılmasını önermişti. “Ben Bir İnkılap Çocuğuyum” adlı film senaryosunun büyük bir bölümünü kendisi yazmıştı. Sinemanın keşfinin matbaanın, barutun, elektriğin ve Amerika'nın keşfinden çok daha önemli olduğunu; sinemanın bir çeyrek asra kalmadan yeryüzünü değiştireceğini ve dünyanın en uzak köşelerinde oturan insanları birbirine yakınlaştıracağını söylemişti. Operanın gelişmesine çalışmıştı. “Özsoy” gibi çok sayıda opera hazırlatmakla kalmamış “Taşbebek”, “Bayönder” ve “Bir Ülkü Yolu” adlı operaları adeta bir dramaturg gibi bizzat düzenlemişti. Örneğin, 1934'te Taşbebek Operası'nda yazarın, kişilerden birinin ağzından, “kadına inanmadığını” ve “onun uzaktan bir süs gibi sevilmesini” belirttiği dizeleri karalayıp karşısına şöyle yazmıştı: “Biz, kadınlar için böyle düşünemeyiz. Kadın varlığı, ulusun bin bir noktasından temelidir. Artık kadını süs tanımak fikri de doğru değildir… Değişmeli…” Yine aynı operada yazarın, “Sevgi bir eğlencedir” cümlesinin üzerini çizip “Sevgiyi bir eğlence saymak onu ciddiye almamak olur” diye yazmıştı. Bayönder Operası'nın bazı bölümlerini de bizzat Atatürk yazmıştı. Resme de büyük önem vermişti. Bu sanatın gelişmesi için devlet kurumlarına resim sergilerinden resim satın aldırmış, ressamları ödüllendirmiş, resim sergileri gezmiş ve devlet memurlarının resim sergileri gezmesi için tamimler yayımlamıştı. MÜZE 1920'de Hars (Kültür) Müdürlüğü kuruldu. Müdürlüğün ilk görevi Türk sanatıyla ilgili malzeme toplamaktı. 1921'de Ankara'da Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nin temelleri atıldı. Atatürk, 5 Kasım 1922 tarihli bir genelgeyle arkeolojik ve etnografik eserlerin toplanıp düzenlenmesini ve müzelerin kurulmasını istedi. Atatürk, 1 Mart 1923 tarihli Meclis açış konuşmasında Türkiye'nin her yanında “konservatuvarlar, atölyeler, müzeler ve güzel sanatlar sergileri kurulması” gerektiğini söyledi. 1923 hükümet programında müzeciliğe geniş yer verildi. 1924'te Topkapı Sarayı müze yapıldı. 1926'da Konya Mevlana Dergahı ve Türbesi “Konya Âsârı Âtîka Müzesi”ne dönüştürüldü. 1927'de Ankara Etnografya Müzesi açıldı. 1935'te Ayasofya müze yapıldı. 1937'de Dolmabahçe Sarayı'nda Resim Heykel Müzesi açıldı. Atatürk döneminde Türkiye'de toplam 25 arkeoloji müzesi kuruldu. 1924-1945 arasında çok sayıda tarihi cami tamir edildi. Herman Jansen, Bruno Taut, Clemens Holzmesiter, A. Arnold Egli gibi dünyaca ünlü mimarlar çağrıldı. Özellikle Ankara'da modern eserler yaratıldı. MÜZİK OPERA 1924'te Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası kuruldu. 1935'te Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'na dönüştürüldü. 1924'te Ankara Musiki Muallim Mektebi kuruldu. 1936'da Ankara Devlet Konservatuarı'na dönüştürüldü. 1926'da Ankara'da Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü kuruldu. 1929'da adı Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü oldu. Burada müzik, resim, tiyatro gibi sanat dallarına büyük önem verildi. 1934'te Musiki Muallim Mektebi bünyesinde Milli Musiki ve Temsil Akademisi açıldı. Çok sesli müzik eğitimi için Avrupa'ya öğrenci gönderildi. ata3 C. Reşit Rey, H. Ferit Alnar, N. Kazım Akses, U. Cemal Erkin, A. Adnan Saygun “Türk Beşleri” olarak ünlendi. 1925'te Türk halk ezgileri derlenip notaya geçirilmeye başlandı.1930'larda ünlü Macar besteci Bela Bertok başkanlığında Anadolu'da derleme gezileri yapıldı, türküler derlendi. Ankara Devlet Konservatuvarı'nda Muzaffer Sarısözen başkanlığında Türk Halk Ezgileri Belgeliği kuruldu. 1926'da geleneksel müzik eserlerinin belirlenmesi ve düzenlenmesi için Tespit ve Tasnif Kurulu oluşturuldu. 1927'de zengin bir Türk Müzik Arşivi hazırlanmaya başlandı. 1934'te Ankara'da bir Müzik Kongresi düzenlendi. 1934'te Ahmet Adanan Saygun, Özsoy Operası'nı besteleyip sahneledi. 1934-1935'te Taşbebek, Bayönder, Bir Ülkü Yolu gibi ulusal opera temsilleri yapıldı. 1935'te Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü kuruldu. 1930'larda Türkiye'de müzik ve sahne eğitimi konusunda düzenlemeler için Avrupa'dan Bela Bartok, Eduard Zucmayer, Prof. Joseph Marx, Prof. Paul Hindemith, Prof. Carl Ebert davet edildi. 1930'larda Halkevleri, 1940'larda Köy Enstitüleri sanatın her çeşidini Anadolu'nun en ücra köşelerine kadar ulaştırdı. Halkevlerinin 9 şubesinden biri Güzel Sanatlar Şubesi'ydi. Köy Enstitüleri'nin en renkli dersleri müzik dersleriydi. Enstitülerde Aşık Veysel saz öğretmenliği yaptı. RESİM HEYKEL Resim ve heykel öğrenimi için Avrupa'ya öğrenci gönderildi. 1927'de Sanayi Nefise Mektebi, Güzel Sanatlar Akademisi'ne dönüştürüldü. Kız ve erkek öğrenciler birlikte okumaya başladı. 1937'de resim bölümünün başına Fransız Leopold Levy, heykel bölümünün başına Alman Rudolf Belling getirildi. 1930'larda D Grubu gibi resim grupları kuruldu. 1930'larda Ankara Sergileri, Halkevi Sergileri, İnkılap Sergileri, Devlet Resim ve Heykel Sergileri, Yurt Gezileri Resim Sergileri gibi yurdun dört bir yanında resim sergileri açıldı. Her yıl on, on beş ressamın katılımıyla düzenlenen Gezici Resim Sergileri büyük ilgi gördü. İlk geziye katılan ressamlardan bazıları şunlardı: B. Rahmi Eyüboğlu, Hikmet Onat, Saim Özeren, Feyhaman Duran ve Hamit Görele…1944 yılına kadar süren ve Sabiha Bozcalı, Melahat Ekinci, Melek Celal ve Sabiha Bengütaş gibi kadın ressamlarında katıldığı bu geziler sonunda yaklaşık 800 resim yapıldı. Türk ressamlar yabancı ülkelerde de sergiler açtı. Özellikle 1933'te Sovyet Rusya'da açılan Türk resim sergisi büyük ilgi gördü. Moskova'dan sonra Kiev'de, Bükreş'te, Atina'da, Belgrad'da da Türk resim sergileri açıldı. Ayrıca dünyadaki bazı önemli resim sergilerine Türk ressamlar da katıldı. 1935'te de Sovyet ressamlar da Türkiye'de büyük bir sergi açtı. Güzel Sanatlar Akademisi'nde heykel eğitimi de verildi. 1932'de Zühtü Müridoğlu Türkiye'deki ilk heykel sergisini açtı. 1937'de Güzel Sanatlar Akademisi'nde Türk Heykeltıraşlar Sergisi açıldı. 1927'den itibaren yurdun değişik yerlerine Atatürk heykelleri konuldu. TİYATRO 1927'de 1167 sayılı bir kanunla konserler ve temsillerden “istihlak vergisi alınmaması” kararlaştırıldı. 1930'da sinema ve tiyatro tüketim vergisinden de muaf kılındı. Ayrıca sanatçılara yüksek maaşlar verildi. Sanatçılar ödüllendirildi. 1937'de tiyatro okulu mezunlarına “Devlet Artisti Namzedi” unvanı verildi. Sanatçıların elbise ve kostümleri devlet tarafından karşılandı. ata2 1930'larda yurtiçinde ve yurtdışında tiyatro temsilleri verildi. Gezici tiyatrolar tüm ülkede oyunlar oynadı. Hükümetin teşvikiyle 1933-1950 arasında 100'e yakın yerli oyun yazılıp oynandı. Halkevlerinin tiyatro/temsil kolları da köylere kadar giderek oyunlar sergiledi. Örneğin 1935'te 103 Halkevinde 782 temsil yapıldı. Halkevlerinin ülke genelindeki oyunlarını ortalama 1 milyon kişi izledi. Halkevi turneleri sayesinde Doğu halkı da tiyatroyla tanıştı. Örneğin, 1933'te Elazığ'da “Hamlet”, 1933'te Muş'ta “Canavar” ve “Hamlet”, oynandı. Elazığ Halkevi temsil kolu 6 ayda tam 92 temsil verdi. 1944'te 406 Halkevinde ve 365 Halkodasında 3000 oyun sahnelendi. Bu oyunlar genelde Türk kültürüne ve Türk tarihine ağırlık verilen oyunlardı. Bu oyunlardan bazıları şunlardı: İstiklal, Akın, Mavi Yıldırım, Mete, Kahraman, Ana, Gönüllerin Türküsü, Devrim Yolcuları, Özyurt, Atilla'nın Düğünü, Sümer Ülkeleri, Yanık Efe, Yörük Emine. Bedia Muvahhit Yunanistan'a, Muhsin Ertuğrul Rusya'ya giderek Türk tiyatrosunu tanıttı. 1930'da belediyelere tiyatro binası yapma, tiyatro topluluğu kurma yetkisi verildi. 1930'da Ankara'da Yeni Türk Ocağı Tiyatrosu açıldı. Burada “Hamlet”, “Muhayyel Hasta” gibi önemli oyunlar oynandı. 1931 İstanbul'da Tiyatro Meslek Okulu açıldı. Darülbedayi 1934'te yeniden düzenlenerek İstanbul Şehir Tiyatrosu'na dönüştürüldü. 1930'larda fabrika tiyatroları kuruldu. Örneğin bizzat Atatürk'ün açtığı Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası'nın 700 kişilik bir tiyatro salonu ve bir temsil grubu vardı. Haftanın belli günlerinde işçilere ve halka oyunlar oynanırdı. 1948'de Devlet Tiyatro ve Operası kuruldu. 1948'de çıkarılan “Harika Çocuklar Yasası”yla İdil Biret ve Suna Kan yurtdışına gönderildi. SİNEMA 1930'larda sinema gelişmeye başladı. Gezici sinema uygulaması başlatıldı. Halkevlerinde halka eğitim içerikli filmler gösterildi. 1935'te 103 Halkevinde 713 film gösterildi. Türkiye Himayei Etfal Cemiyeti de sinemanın gelişimine katkıda bulundu. Cemiyet, Ankara'daki 600 kişilik salonunda çocuklara özel filmler gösterdi. Cemiyetin ayrıca birçok ilde de sinema salonu vardı. 1932'de Türkiye'de toplam 129 sinema vardı. Türk tiyatrosunun öncüsü Muhsin Ertuğrul, Türk sinemasının da öncüsü oldu. 1923'te gösterilen “Ateşten Gömlek”, 1929'da gösterilen “Ankara Postası”, 1932'de gösterilen “Bir Millet Uyanıyor” gibi filmleri büyük ilgi gördü. * * * Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren köy merkezli bir halk edebiyatı gelişti. Halkevlerinin yayın organı Ülkü dergisinin edebiyatın gelişiminde katkısı büyüktü. Hasan Ali Yücel'in başkanlığında dünya klasikleri tercüme edildi. Neresinden bakılırsa bakılsın Atatürk, bir sanat cumhuriyeti kurdu. Anadolu'da gecikmiş bir Rönesansın tohumlarını attı. Bugün Türkiye'de sanata ve sanatçıya düşmanlığın Cumhuriyete düşmanlık olduğu asla unutulmamalıdır.
1 note · View note
Text
Ulvi Cemal Erkin
Ulvi Cemal Erkin Çağdaş ve evrensel Türk müziğinin yaratılmasında, yorumlanmasında ve eğitiminde öncülük yapan ve Cumhuriyet döneminin ilk kuşak bestecilerinden biri olan Ulvi Cemal Erkin’in yaşam öyküsü yaptığı besteler kadar ilgi çekici ve önemlidir. O, Türk Beşleri olarak adlandırılan Ahmet Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Necil Kâzım Akses ve Ferit Alnar arasında en lirik olanıdır. Eserlerinin en çarpıeı özelliği duygusallıktır. Ulvi Cemal Erkin çağdaş Türk müziğine yön veren i)k beş besteciden biridir. İlhamını halk müziğinden ve eski modal müziğimizden alarak çağdaş teknikle işledi. Ve ortaya unutulmayacak birbirinden güzel eserler bıraktı. Özellikle Köçekçe dans süiti ile çok sesli ulusal müziğimizin simgesi haline geldi. Yurtiçinde ve yurtdışında ödüller, nişanlar aldı. 1985’te PTT tarafından üzerinde resmi olan bir pul bastırıldı. Yaratıcı, yorumcu ve eğitimci kimliği ile öne çıkan Ulvi Cemal Erkin aralıksız 42 yıl piyano öğretmenliği yaptı. Çok sayıda öğrenci yetiştirdi. 1971 yılında Devlet Sanatçısı seçildi. Yarattığı 28 müzik eserinde yazdığı her notada Türk’ün sesi ve her bestesinde yurdumuzun ve halkımızın sesi vardır. Müzisyen eşi piyanist Ferhunde Erkinle yurt çapında yoğun ilgi gören konserlerinde halkımızla bütünleşen Devlet Sanatçımız.
Ulvi Cemal Erkin
0 notes