Tumgik
#sümer tabletleri
inancdunyasi · 5 months
Link
Sümer Tabletleri, Kur'an ve Tevrat benzerlikleri, Sümer tabletleri, Mezopotamya bölgesinde yaşamış olan Sümerler tarafından cuneiform yazı sistemi ile yazılmış olan tabletlerdir. Sümerler, dünyanın ilk yazılı kültürlerinden biri olarak kabul edilir ve pek çok bilim, sanat, mitoloji ve hukuk alanında ilerlemeler kaydetmişlerdir. Sümer tabletleri, Sümerlerin tarihini, kültürünü, inancını ve yaşamını anlatan önemli kaynaklardır. Sümer tabletleri, bugün dünyanın çeşitli müze ve üniversitelerinde sergilenmekte ve incelenmektedir.
1 note · View note
zekiyuncuoglu · 2 years
Photo
Tumblr media
Sümer Tabletleri ve Duvar Kabartmalarına Göre Yapay Zekaya Sahip Yumuşak - Sert Dokulardan İlk Android Robotik Yaratılmış Varlık Model İnsan Canlısının Yine Tabletler Göre Süreci Bir Açıdan Şöyle: "#Sümer_yaratılış_efsanesi, MÖ 5000 civarında kurulan antik bir Mezopotamya kenti olan Nippur'dan bir tablette bulundu. Hiçbir tanrının yaratılışın yazarı veya sorumlu olmadığını ve tanrıların kendilerinin de bunun bir parçası olduğunu belirtmek ilginçtir. Sümer mitolojisi, başlangıçta insanların dünyaya hükmetmiş dünya dışı varlıklardan geldiğini belirtiyor. Bu varlıklar ya da tanrılar dairesel araçlarla veya roketlerle gökyüzünde seyahat edebilirler. Bu varlıklar dünyanın toprağını çalıştırmaya, yaşanabilir hale getirmek ve mineraller çıkarmak için kazmaya hazırlandılar. Metinler, bir noktada tanrıların İşlerinden bıktıklarını bildiriyor. O noktada (Sümer yazılarına göre) #tanrıların_tanrısı_Anu, müdahale etmenin gerekli olduğu konusunda anlaştı. Oğlu Enki ya da #Ea, işi yapması için insan yaratmayı teklif etti ve böylece ilk insan, üvey kız kardeşi #Ninki'nin yardımıyla yaratıldı. Bunu yapmak için, bir tanrı öldürüldü ve vücudu ve kanı kille karıştı. İlk insan bu materyallerin kombinasyonu ile yaratıldı. " #gods #god #goddess #tanrı #tanrı_anu #sümer #sümer_tabletlerinde_yaratılış #enlil #enki #isthar #antalya #iskenderun #ZEKİYÜNCÜOĞLU ☣️ #KÖKTÜRÜGMANAS 🌀 #KADİM_TÖRECİ_ÖZ_GELENEKÇİ_KÖKTUĞ_ATANMIŞLARI 🌀 https://www.instagram.com/p/CeTE6tOKlYl/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
gokhanerturkey · 3 years
Text
Tumblr media
Allah’ın plan ve projesini değiştirecek yoktur…
Merhum Süleyman Karagülle hocamızı, kendisiyle yarım yüzyıldır sürdürdüğümüz İLMÎ VE AMELÎ çalışmalarımızı da içerecek şekilde anmaya devam…
En’am Suresi 34’üncü ayet üzerindeki çalışmamıza devam edelim…
Ayet şöyle sona eriyordu: “… Ve la mubeddile li kelimatillahi, ve lekad caeke min nebei’l-murselin. / … Ve Allah’ın kelimatını tebdil edecek yoktur. Ve mürsellerin nebei sana gelmiştir. / … Ve Allah’ın sözlerini kimse değiştirebilecek değildir. Ve o elçilerin haberinden bir kısmı sana da gelmiş oldu.” (En’am 34)
Allah’ın kelimelerini değiştirecek yoktur. Bu durumda insanlık tarihi boyunca olanlar olacak, “Hak gelince batıl zail olacak” (ayet), var olan zulümler sona erecek, uygarlaşma devam edecek demektir. Yani insanlık müspet yönde uygarlaşmaya devam edecektir. Allah nurunu tamamlayacak, Kur’an düzeni gelecek demektir.
Kur’an’ın haber verdikleri gerçekleşecek, Allah nurunu tamamlayacaktır. Kur’an’da haber verilenlerin birçoğu birinci Kur’an uygarlığında gerçekleşememiştir. Demek ki sonra gerçekleşecektir. İlk dönemde Allah’ın nuru tamamlanmış ama Emeviler döneminden itibaren “saltanat sistemi” hükümran olmaya başlamıştır. Ancak aradan bin yıl geçtikten sonra “Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen, Adil Dünya Düzeni, Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası” hem ilmî hem de amelî olarak ele alınmaya başlanmıştır.
Demek ki Allah’ın kelimatı değişmemektedir; önemli olan bunu bilmek, anlamak, üzerinde çalışmak ve gereğini yapmaktır. Bir de yirminci yüzyılda yapılan arkeolojik çalışmalarla Hazreti Nuh Peygamberden beri gelen uygarlıkların öğrenilmeleri gerekmekteydi. Bugün bunlar öğrenilmiştir ve insanlığın uygarlıklar tarihi ortaya çıkmıştır. Hazreti Nuh’tan itibaren her bin yılda bir gelen Sümer (Hz. Nuh), İbrahim (Hz. İbrahim), İbrani (Hz. Musa), Hıristiyanlık (Hz. İsa) ve İslam (Hz. Muhammed) medeniyetleri bugün çok iyi bilinmekte, uygarlaşmanın kanunları kavranmaktadır. Bundan iki asır öncesinde bunlar bilinmiyordu. İnsanlık sanayi inkılabı ile Kur’an uygarlığını uygulayacak duruma ulaşmış, artık rüştüne ermiş, “İnsanlık Anayasası” yapacak ve uygulayacak seviyeye ulaşmıştır.
“Ve la mubeddile li kelimatillah” deniyor, ayette. “Kelimat” planlama demektir. Allah kâinatı yaratmış, bir plan yapmış ve dünyamızı oluşturmuştur. Sonra canlı hayatı yaratmış ve yeryüzünü insan için hazırlamıştır. Sonra da insanı yaratmış ve uygarlaşma gerçekleşmiştir. Bütün bunlar bir plan üzerine gerçekleşmektedir. Dolayısıyla Sermaye’nin plan ve hayalleri boşa çıkma durumundadır. Bunu 1950’li yıllarda söylemek veya düşünmek çok zordu. Biz de ancak 1960’lı yıllarda bunun farkına vardık ve yola koyulduk. Ondan sonra olaylar geçti ve hepsi birden Allah’ın kelimatı içinde cereyan etti; halen de cereyan etmeye devam ediyor...
“Allah’ın kelimatı” ağaçlardaki kalemdir. Birinciden kesersiniz, diğerine aşılarsınız ve o da onun gibi ağaç olur. Sonra sözlere veya cümlelere “kelime” denmiştir. Onunla kuralları koymuş olursunuz. Sonra daha da genişletilmiş ve planlama haline gelmiştir.
“Kelimat” deyince birbirini tamamlayan bir takım ifade edilir. Bu bir cümle de olabilir, teknik bir resim de olabilir. Her teknik resim birer temsildir.
Allah’ın plan ve projesini değiştirecek yoktur. Uygulama farklı olur ama sonuç olarak O’nun mirası ortaya çıkar. Resullerin kıssaları bunu kanıtlamaktadır. Peygamberler tarihi insanlık tarihi ile birlikte okunduğunda ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
O’nun kelimatını değiştirmek isteyenler hep inkıraz etmişlerdir. Oysa peygamberlerin izinden gidenler ve ulu’l-azm yani azimet sahibi “peygamberler sistemi” olan Kur’an nizamını uygulayanlar ve bundan sonda da uygulayacak olanlar kıyamete kadar daima var olup başarılı olmaya devam edeceklerdir. Yani insanlık ilmî olarak belli bir seviyeye gelmiştir ve peygamberlerin bu uygarlıkları “peygamberler sistemi” olarak nasıl oluşturduklarını öğrenmiştir. Sümer tabletleri ve Mısır papirüsleri henüz tam olarak okunmamıştır ama bunlar okundukça ve çözümlendikçe insanlık olarak daha çok şeyler öğreneceğiz, inşallah... Ve’s-SELAM mea’d-DUA…
👍🏿✒️🌹 https://www.milligazete.com.tr/makale/7332208/resat-nuri-erol/allahin-plan-ve-projesini-degistirecek-yoktur
3 notes · View notes
gok-turuk · 5 years
Note
Reis şu 5 ırk kaldı olayı hangi destandaydı yazmadın yeniden okumak istiyorum.
Naga naacal tabletleri ( tibet) çoğunu ingiliz general James Churchward mu kıtası kitaplarında toparlamış, Sümer tabletleri tercümeleri, eski Türk mifleri (islamla sentezleyemedikleri) esas kaynaklar Aztek Maya Tamil Akadlar hakkəndaki kaynaklarda da bulabilirsiniz... lakin bu kafayla onları Algılaya bileceğini sanmıyorum Hayaller Türk Irkı Sağ olsun Gerçekler Alttaki video'da..
9 notes · View notes
enki-talia-blog · 6 years
Photo
Tumblr media
Enki tarafından, tabletlere aktarılan bilgilerde,insanlığa alması için verilen mesajlar neydi?
Sümer tabletlerinde ne yazıyor?
0 notes
hetesiya · 2 years
Text
Kürt Tarihinin Kaynakları
3000 Yıllık Kürt Tarihinin Kaynakları ve Bekiranlılar
Kürt Tarihinin Kaynakları
Kürtlerin 3 bin yıllık tarihi kesintisiz olarak tarih kitaplarında yer alıyor. Selahaddîn El-Kurdî Kürt Tarihini, kaynak taraması yaparak güzel bir araştırma sunuyor. El-Kurdî, “ilk başta Kürt kaynakları, ardından da bütün bu çalışmalardan yararlanılarak  Kürt Tarihi’nin yazılması gerektiği ortadadır��� diyor.
Selahaddîn El-Kurdî / Arşîv
Tarihsel süreçte Kürtlerle iletişime geçmiş olan milletlerin, Kürtlere dair, fikirleri, yorumları, bilgileri; kendi tarih, coğrafya, seyahatname, ansiklopedi vb. eserlerine yansımıştır. Sümer (M.Ö. 2000), Akad ve Asur tabletleri sayılmazsa, kağıda dayalı en eski belgelerden olan Heredot’un (M.Ö.  484-425) “Tarih” eserinden başlayarak farklı zaman, zemin ve  dillerde hazırlanmış olan eserlerde Kürt ve Kürdistan’a dair bilgilere yer verilmiştir. Bu çalışmada, M.Ö. 5. asırdan başlayarak, tarihsel çizgi dikkate alınarak Eski Yunanca, Grekçe, Süryanice, Ermenice, Pehlewice, İbranice, Arapça, Farsça, Osmanlıca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Almanca, Rusça kaynaklarda ‘Kürt ve Kürdistan’a dair bilgilerin bulunduğuna işaret edilmiş, kimi eserlerden alıntılar yapılmış, kimi eserin ise sadece ismine yer verilerek araştırmacıların dikkatlerine sunulmuştur.
Kürtler için kullanılan tabirler
Dr. Asad Khailany’nin araştırmasına göre tarihsel süreçte Kürdler için Sümerler “Karda, Kurti, Guti”, Babiller “Garda, Karda”, Asuriler “Qurti, Guti”, Grekler “Kardukh, Gordukh”, Ermeniler “Kortukh, Gortaikh”, Persler “Gurd, Kurd”, Süryaniler “Karda, Kurdaye”, İbraniler ve Keldaniler “Kurdaye”, Aramaik ve Nasturiler “Kadu”, Erken Dönem Arap kaynakları “Kurd, Ekrad”, Avrupalılar M.S. 7. yüzyıldan itibaren “Kurd” kavramını kullanmışlardır. G.R. Driver, 1923 yılında yazmış olduğu “The Name Kurd and Its Philological Connexion (Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland, No:3, 1923, ss:393-403)” isimli makalesinde, yazıtlardan hareketle farklı dillerle ifade edilmiş olan “Kurti, Karda, Karduk, Gord, Kord, Cardakes, Cyrtii vb” biçimlerinin ‘krd/krt’ kökünden türediğini ve Kürtleri kastettiğini söylemiştir.
Hrozny’nin “History Et Progres De Dechiffrement Des Textes (Arcihv Orientalni, Vol:3, no:1, 1931, s:286)”araştırmasına göre ise Kürt yurdu için kullanılan en eski coğrafi isim ‘Karda’ olup M.Ö. III. bin yılın ikinci yarısındaki çivi yazılı Akad tabletlerinde yer almış ve Cizre, Kamişlo, Amuda ve Haseke mıntıkaları için kullanılmıştır. Fransız Arkeolog Thureu Dangin tarafından keşfedilen ve M.Ö. 2000 yılına dayanan, Lagaş hükümdarı Arad Nannar zamanında denk gelen iki çivi yazılı tablette ‘Kardaka’ ifadesi kullanılmıştır (Dangin; ‘Notice Sur La Trois, eme collection de tabletes’, Revue d’Assyriologie, Tom: V, no:3, 1902, ss:101) . G. R. Driver’e göre bu isim ağırlıklı olarak Van Gölü’nün güney mıntıkaları ile Botan Nehri’nin vadileri kastedilerek kullanılmıştır.
Romalılar döneminde Yukarı Dicle Nehri vadilerini, Amid, Botan, Tur Abdîn, Karadağ ve Cizre yöreleri için ‘Corduênê’; İsa’dan önce 5. yüzyılda Diyarbakır ve çevresinde kalan Ammianus da, Ermenice ‘Kordukh’ isminin, Diyarbakır merkezli bir kullanıma sahip olduğunu söylemiştir. Yaikût Hamevî, İslam’ın ilk dönemlerinde Cizre ve çevresi için ‘Bakarda’ ifadesinin kullanıldığını ama Abbasiler döneminde, hicrî 250 senesinde Tağlib kabilesinden Hasan b. Ömer’e nispetle Cezîretu İbni Ömer adının kullanılmaya başlandığını yazar.
Eski Yunan ve Roma Kaynakları:
İslâm öncesi Kürt tarihinin aydınlanmasında başvurulabilecek temel kaynaklar Roma ve Yunan kaynaklarıdır. Bu kaynakların yazarları, yaşananlara şahitlik ettiğinden, kaynakların güvenirliliği yüksektir.
Heredot (M.Ö. 484-425), “Tarih” kitabında, Ahameniş kralı I. Dara’nın (M.Ö. 521-486) ordusunda bulunan gayri nizami Kardakis/Kardoki kuvvetlerinden söz etmektedir. Ayrıca Ahamenişlere boyun eğmiş olan ve kuzeyinde Büyük Zap, güneyinde Küçük Zap, batısında Dicle Nehri bulunan Erba İlu/Erbil merkezli Hadiyab/Adiabana yönetiminden de bahsetmektedir.
Ksenefon (M.Ö. 430-399), M.Ö. 400’de yazmış olduğu “Onbinlerin Dönüşü” isimli eserinde, Aras’ın güneyinde, Van’ın batısında kalan Kardukh (Καρδούx) ülkesinden ve halkı hakkında bilgi vermektedir. Ksenophon, Kardukh’ların dağda oturan savaşçı ve Pers krallarına bağlı yaşamayan özgür bir millet olduğu düşüncesindedir. Onun aktarımına göre Pers kralı daha önce 120.000 kişilik bir orduyu Kardukh’ların üzerine göndermiş ama bunlardan hiçbiri sağ olarak geri dönememiştir. Eserde, Ksenephon’un da içinde bulunduğu 10.000 bin kişilik Yunan ordusunun Kardukh halkıyla yaptıkları savaşa da değinilmektedir. Yunan dil uzmanlarından Ali Karduxos’a göre, Ksenefon, Kürtler için kullanmış olduğu ‘Kard-ukh’  biçimini Ermenilerden duyup kullanmıştır. Ksenefon’un Kürtler için kullandığı ‘Kard:Kürt’ kelimesinde Yunanlılar ‘û’ sesini söyleyemedikleri için ‘a’ harfiyle yazmış olup ‘-lar’ çoğul eki için de Ermenice çoğul eki olan ‘ukh’ kullanmışlardır.
Yunanlı tarihçi Polybius (M.Ö.203-M.Ö.120), “The Histories/Tarihler” adlı eserinde, Selefkosların isyancı Medya satrapı Melon’un ordusunda ‘Cyrtii/Kirti, Kurti’ler olarak adlandırılan sapancılardan söz eder. Seleucia ve Babil’i alarak Kızıl Deniz’e dek tüm topraklara hakim olan Melon, ardından Susa üzerine yürüse de burada başarılı olamaz. Sonunda Medya’nın güneyindeki Suriye kralı Büyük Antiochus III tarafından M.Ö. 217’de yenilgiye uğratılır. Melon’un bu isyanında özellikle sapancı kuvvetlerini oluşturan ‘Cyrtii/Kirtiler’e güvendiği kaydedilmektedir. Polybius, Antiochus’un ordusunda ‘Cardasec (Cardac’lar, Kardac’lar)’ın bulunduğunu söylemektedir.
Yunanlı tarihçi Diodorus Siculus (M.Ö. 90-M.Ö. 30) M.Ö. 66 yılında yazdığı 40 ciltlik dünya tarihi “Bibliotheca Historia (Tarih Kütüphanesi)”nde Pers Kralı Darius’un hükmettiği ülkeler arasında Kürt krallıkları ‘Gordyene’ ve ‘Sophene’yi de saymıştır.
Romanlı tarihçi Tito Livio/Titus Livius’un (M.Ö. 59-M.S. 17) günümüze sadece 35 cildi  ulaşabilen 142 ciltlik “Ab Urbe Condita, History of Roma/Roma Tarihi”nde Selefkos İmparatoru Büyük Antiochus’un M.Ö. 190 yılında Romalılar ve Bergamalılara karşı Yunanistan’ı ele geçirmek uğruna yaptığı Magnesia muharebesinde yenildiğini ve Antiochus’un 70.000 kişilik ordusunda ‘Cyrtii/Kürt’ okçularının olduğunu yazmaktadır.
Strabon (M.Ö. 65-M.S.25), 17 ciltlik “Geographika/Coğrafya”sında Babil ve Asurlarla birlikte, bugün Muş-Diyarbakır arasında bulunan Sarisa, Satalka ve Pinaka şehirlerinin bulunduğu ‘Gordion’dan ve bahsetmiştir. Strabon, ayrıca Gordionların Ermeniye, Tarsus ve Sosini/Sason? mıntıkalarında da yaşadıklarını belirtmiştir:“Dicle Nehrinin bulunduğu yerler Kürtlere aittir. Gordyaei (Gordyaea) bölgesi, antiklerin ‘Kardukhi’ dediği yerle aynı yöredir.”. Diodorus Siculus’un (m.ö. 90-m.ö. 30) Kürt krallıkları ‘Gordyene’ ve ‘Sophene’yi; Strabon da ‘Sophene’ ve ‘Corduene’ olarak vermektedir.
Strabon’un bahsettiği Ediabene Krallığı’ndan, M.S. 1. yüzyılda tarihçi Pliny (M.S. 23-35), 37 kitaptan oluşan “Naturalis History”de, Ediabene’den “Eskiden Carduchi (Kardukhi) halkı olarak bilinen şimdi ise Cordueni, Adiabene’yle birleşir ve önlerinde Dicle Nehri akar (Kitap: VI, 17/14 s.)” diye bahsetmektedir. Dicle Nehri’nin Ermenistan’dan başlayıp ‘Kürdistan Dağları’ndan, yine bir Kürt bölgesi olan Adiabene’den, Apameadan ve Mesene kasabasından geçtiğini yazmıştır (Kitap VI, 31s.). Kürdistan’a ‘Gordyæi (Gord Yurdu)’ diyen Pliny, ‘Tigris (Dicle)’ adlı bölümde Dicle nehrinin Med dilinde ‘ok’ anlamına geldiği ve nehrin adının okun hızından aldığını, Dicle nehrinin Gordyaei dağlarından geçtiğini yazmıştır. Kafkas kapılarının ardında ‘Gordyaean/Kürdistan’ Dağları’nda Valli ve Suarni diye barbar ve gaddar kabilelerin halen bulunduğunu da söylemektedir.
Pluturch (M.S. 46-120) ise, “Bioi Paralleloi/Paralel Yaşamlar” kitabında, Ermeni kralı Büyük Tigran ile Bantis kralı VI. Misradat’ın (M.S. 63-120) birlikte; Kazvin Denizi’nin güneyinde ve Ferisilerin denetiminde bulunan Medya’nın ve Fırat Nehri’nin doğusuna döşen Zarbienus’un krallığındaki Gordionların ülkesinin ele geçirme serüveninden bahsetmiştir.  Plutarch, Ermenistan kralı Tigranesin’in Kürt Kralı Zarbienusu, karısını ve çocuklarını, destek istediği Romanlılar Ermenistan’a girmeden önce suikast düzenleterek öldürdüğünü ve Romalıların Zarbienus adına cenaze töreni düzenlediğini anlatmıştır. Plutarch, M.S. 115 yılında Korduene kralının adının Manisarus olduğunu yazmaktadır.
Claudius Ptolemaeus (M.S 90-M.S. 168), Diyarbakır’ın “Bagraoandene/Bekiranlılar”, Antep’in “Belcanea/Belikanlılar”, Hakkarinin “Tigranoandene/Tiriganlılar”, Elazığ’ın “Sophene/Süphanlılar”, Dersim’in “Derzene”, Botanlılar’ın “Bokhtanoi” aşiretlerinden söz eder. Ptolemy, ‘Carduchiler/Kürtleri’i, Geliler’in aşağısında Margasiler’le Cadusiler’in topraklarına yakın bölgesinde gösterir ve daha ilerde ise ‘Gordyene/Kürdistan’ ve ‘Gordyaei Dağları’ndan söz eder. Ptolemy; Polybius (M.Ö.203-M.Ö.120) ile Livio/Titus Livius’un (m.ö. 59-m.s. 17) daha önce yazmış oldukları hadiseye benzer olarak; Suriye üzerinde hakimiyet için Mısır kralı Ptolemy III ile M.Ö. 217 yılında yaptığı savaşta bir süre önce isyancı Medya satrapı Melon’u yenilgiye uğratan Selefkos kralı Antiochus III’ün ordusunda ‘Cardaces (Cardac’la, Karda’lar)’ da vardı.
Dio Cassius (M.S. 155-240), Roma tarihi üzerine yazdığı ve sadece günümüze 19 cildi kalan 80 kitaplık “Histoire Romaine/Roma Tarihi”nin 68. kitabındaki 26. paragrafında ‘Gordyen/Gord Yurdu (Kürdistan)’e yer vermiştir.
Ammianus Marcellinus’un (M.S. 330-391?), 359 yılında Amid/Diyarbakır’a olan Pers saldırısından söz etmekte ve buraları ‘Korduen/Kord Yurdu/Kürdistan’ olarak adlandırmaktadır.
Eutropius, “Breviarium historiea Romanae” adlı 10 ciltlik  tarih kitabında, Roma İmparatoru Trajanus’un döneminde hakimiyetin sağlandığı ülkelerden biri olarak ‘Cordueni/Kürdistan’a da yer verilmektedir.
Tarihçiler Kürtleri ifade etmek için ‘Kard, Kord, Gord, Kirti, Kurti’, Kürdistan’ı ifade etmek için de ‘Corduene, Corduaie, Cordyeae, K/Cardu-chi, Cordueni’ kullanılmıştır.
YüzyılŞahsiyetSöz Etme BiçimleriM.Ö. 5. yy.HeredodPacty (Bohti, Boran)M.Ö. 4. yy.KsenefonKardukhi (Kürt-ler)M.Ö. 1. yy.Sallust, DiadorusCordueni, CordyeneM.S. 1. yy.Livy, StrabonCyrti, GordM.S. 2. yy.Plutach, PlinyGordyeni, CordueniM.S. 2. yy.Ptolemy, Dio CassiusGordyene, KordueneM.S. 4. yy.Sextus Ruf, EutropiusKardueni, CardueniM.S. 5. yy.A. Marcelinus, J. Honor, ZasimusCardueni, Corduene, Cordyena, Kardueni
Eski Fars/Pers Kaynakları:
Pers Kralı Darius/Dara’nın (M.Ö. 522-486) M.Ö. 515 yılında hazırlattığı Eski Farsça, Elamice, Babilce üç dilli Behistun Yazıtları’nda Fırat Nehrinin kenarından (Dersim ve Elazığ ahalisi) ‘Zazana’ adında bir kasabanın olduğuna yer verilmiştir.
Sasani/Pehlewîce Kaynaklar:
Sasani Devleti döneminde, III. Yezdicerd (M.S.633-651) zamanında yazılmış olan ve günümüze sadece alıntılanan kısımları ulaşan ‘Hudaynâme’ ile 600 yılında yazılmış olan “Kârnâmag-î Ardaşîr-î Babagân/Papagın oğlu Ardaşirin Hikâyeleri”sinde Kürtlere dair bilgilere yer verilmiştir. Karnâme Erdeşir Babekan’da Sasani devleti kurucusu  Ardaşir (M.S. 226-652) ile Kürt Kralı Madîg’in m.s. 226 yılında yapmış olduğu savaşa değinilir. Eserde Kürtleri ifade etmek için tekil ‘Kurd/kwrt-’, çoğul  ‘kurtân’, bugünkü Ermenistan’a yakın coğrafya için de ‘Mâdîk (Medler)’ kullanılmıştır.
1350/1971 yılında İran Tahran Üniversitesi tarih hocaları tarafından hazırlanan “HISTORCAL ATLAS OF IRAN” a göre Selecid (M.Ö. 312-64.) ‘CARDUCHİ’, Partlar  ‘KORDOUENE’, Sasaniler (M.S. 226-651) ‘KARDUN’, Tahiriler (9.yy) ‘KORDESTAN’ı kullanmışlardır. Tahirilerden sonraki tarihsel aşamada ‘KORDESTAN’ sabit bir şekilde kullanılmaya devam edilmiştir.
Süryani (Süryanice) Kaynakları:
Ruhban sınıfına mensup Süryani yazarlar tarafından 3. yüzyıldan itibaren tarih içerikli eserler verilmeye başlanmış;  7. ve 13. yüzyıl arasında zirve noktasına ulaşarak onlarca eserin yazılmasına olanak tanımıştır. Kimi kayıp ve eksik eserlerle bareber, Batı Süryanileri bünyesinde “Melkit Kroniği”, “Mârûnî Kroniği”, Urfalı Yakub’un “Kroniği”, “Arapların İlerleyişine Dair Bir Kayıt”, “712-716 Yıllarına Ait Tarihi Kayıtlar”,  “Arap Kralları Listesi”, “Anonim Kronik (724’e Kadar)”, “Anonim Kayıtlar (501/2, 505/6, 763/4)”, “Anonim Kronik (775’e Kadar)”, “Zuknin Kroniği”, “Anonim Kronik (813’e Kadar)”, “Anonim Kronik (819’a Kadar)”, Tel Mahreli Dionysios’un “Tarih”, “Anonim Kronik (847’ye Kadar)”, Patrik Mihâil’in “Kronoloji”, “Anonim Kronik (1234’e Kadar)”, Bar ‘Ebroyo’nun “Kronoloji”; Doğu Süryanileri bünyesinde ise “Huzistan Kroniği”, Yuhanna Bar Penkaye’nin “Ktâbâ d-Riş Melle”, “Beth Qoqa Manastırı Tarihi”, Marga Piskoposu Tuma’nın “Ktâbâ d-Rişâne”, Basra Piskoposu İşo‘dnah’ın “Liber Castitatis”, “Siirt Kroniği”, Eliya b. Şinaya’nın “Kronoloji”, “Ahbâru Fetâriketi Kürsiyyi’l-Maşrik min Kitâbi’l-Mecdel”, “Katolikos III. Yahbalaha’nın Seyahatleri” ve Saliba b. Yuhanna’nın “Esfâru’l-Esrâr”ı yazılmıştır.
Süryani tarih kitaplarında Kürdlere nasıl yer verildiğine dair şimdiye kadar müsakil bir araştırma gerçekleştirilmemiştir. Ufak çaplı araştırmalardan elde ettiğimiz bilgilere göre Süryani kaynaklarında Kürtlere şu şekilde yer verilmiştir:
Mişiha Zeha/MSIHA ZHA tarafından yazılan “Adiab/Erbil Vakayinamesi (Erol Sever, Yaba Yy, 2002, 148 s.)”nde, Miladi II. asrın ortalarında Kardohilerin, Ferisiler Devleti’ne (k.224-247)  karşı Kardo Dağları’nda vermiş olduğu mücadeleye değinilmiştir.
Maryuhanna’nın “Dasnaî (Duhok’a bağlı Dasin bölgesi)”sinde, 120 yılında Gordion ülkesinin kralı olan Maniza Roz’un Ermeni kralının kızı Siranuş’la evliliğinden söz edilmektedir.
Mar Ahalcaslik (410-414) ve Meyyâfârikîn piskoposu Marusa (420) tarafından yazılan “Fars Şehidlerinin İşleri”isimli eserde, Sasani krallarının Hıristiyan Kürtlerin başına getirdiği zulümlerden söz edilmektedir. Karda d’Beth Slokh/Kerkük’ün Selevkos’un eliyle yenilenmesine dair bilgi de verilmektedir. Nersay Melfan (d.339?) da, Kürt Hıristiyanlarının Fars kralı II. Şapur (Krallık:309-379) döneminde gördükleri baskıdan söz eder.
Nusaybin Metropoliti Eliya Şinaya’nin (piskoposluğu:1008-1046), Merwanî Kürt Devleti başkenti Meyyâfârikîn’de yazdığı dünya tarihi hüvviyetindeki “Vakayinamesi (Yazma: British Museum’da Add. 7197)”nde, Merwanilerden geniş bir şekilde söz edilmektedir.  Eliya, “Bu hanedanın kurucusu, Ebu Şüca Bedih İbn Dostik adında bir Kürt çobandır. Sürülerini terk ederek silaha sarılan Kürt çoban, gözü pek bir savaş lideri olarak dikkate değer bir ün kazandı. 983 yılında İslam İmparatorluğu’na hükmeden Büveyhi Aduddevle’nin ölümü üzerine Bedih; Silvan, Amid ve Nisib’i ele geçirdi.” demektedir.
1166-1999 yılları arasında Antakya Süryani Kilisesi’nin partikliğini yapan Müyük Mîkâîl/Mihayel Rabo’nun (1126-1199) yaratılıştan başlayıp 1195 yılına kadar gelen “Süryani Mihâil Vakayinamesi (1042-1195)”nde; “Asurlu Senaherib’i öldüren çocukları, Kürtlerin ülkesi yani Kardou Dağlarına kaçtılar ve oradan Ermenilerin arasına karıştılar.”, “Selahaddin Kudüs Kralı Guy de Lusignan’a kızdı; Kürt, Türk, Cezire ve Musul’dan gelen askerlerden güçlü bir orduyu bir araya getirdi.”, “Zengi hanedanlığı yerine Kürt Eyyubiler hanedanlığını geçirmeye hala istekli olan Mısır sultanlarına direnebilecek tek kişi İzzeddin idi” pasajlarıyla Kürtlerden söz etmektedir. Hrant D. Andreasyan’ın 1944 yılında hazırladığı yayınlanmamış “Suryanî Patrik Mihail’in Vakâyinâmesi (1042-1195)” isimli Türkçe çevirisi TTK’nda muhafaza edilmektedir.
13. yüzyılın başlarında Uraflı Süryani din adamı tarafından kaleme alınan ve “Meçhul Edesalı Kroniği/1234 Yılı Anonim Süryanî Vakayinamesi” olarak bilinen iki ciltlik dünya (1. C) ve kılise (2. C) tarihinde, yaratılıştan 1234 yılına kadar olan hadiselere yer verilmiştir. ‘Eyyubi Kürtleri’nden ve Selâhaddîn’in Kudüs’ü fethinden söz edildiği gibi, Kürtlerin daha önceki tarihlerine dair de bilgi verilmiştir. “Yedinci yüzyıldaki fetih sırasında Müslüman olaran Araplar, Kürtlerle ilişkiye geçtiler. Musul etrafındaki Kürt kazaları Araplar tarafından ele geçirildi. Bundan dolayı çok isyan oldu. O zaman dinleri pagan olan ve bugün de mevcut olan Kürtlerin ırkından insanlar vardı. İlk başlarda kaleleri ele geçirdiler ve liderlerini kaybettikten sonra Müslümanlığı kabul ettiler. Fars ve pagan Ermenileri toplayarak, özel bir ırk oluşturdular. Bugün ele geçirdikleri kalenin adıyla anılıyorlar. El-Me’mun zamanında, karargâhını Kürtlerin dağlarında kuran ve çok korkulan bir Kürt lider ortaya çıktı ve etrafında çok kişi topladı. Cezire ve Ermenistan’ın her tarafına korku saldı.
O zaman bekledikleri kişinin bu olduğu düşüncesiyle Madhi, dedikleri bir lider çıktı. Kimsenin dokunamadığı bu lider yüzünü bir peçe ile örtüyordu. Kendisini kutsal peygamber olarak tanıtıyordu. Hergün müridlerinin sayısı ve zenginliği artıyordu. Fars, Arap ve paganlardan oluşan birçok halk talan ve yağma için onun etrafında toplandı. O ikametgâhını Kürtlerin sarp dağlarında kurdu. Bu adamın korkusu Cezire ve Ermenistan’a kadar yayıldı. Beyt Zebda ve Tur Abdin’i kasıp kavurdu. Her türden insana karşı çok acımasız olan bu insanların kılıcı kanla sarhoş oluyordu. Katliam için tüm ülkeler onlar için birdi. Mazdalı olan bu insanlar Madhi’yi kutsal beygamber olarak tanımayan herkesi dini olarak yabancı sayıyordu. Kral Me’mun bile onların önünde titriyordu.”
Arapça’da Ebu’l-Ferec İbnü’l-İbri adıyla bilinen Bar ‘Ebroyo’nun (1226-1286) iki ciltlik tarih kitabının yaratılıştan başlayıp kendi zamanına (1286) kadar gelen seküler tarih kitabı “Ktobo d-Maktbonut Zabne/Chronicon Syriacum”da Med Kürd Devleti’nden bir bölüm olarak söz edilmektedir. Ayrıca kendi döneminde yaşanan olayları anlattığı kısımlarda da Kürtlere yer vermiştir: “Emir Mesut, 1260’tan beri bölgenin Hıristiyan köylerine saldıran komşu dağlardaki Kürtlerle ilişkisi olmuştu. Bu Kürtler 7 Haziran 1277’de Musul yakınlarındaki Mar Mattai batı Süryani manastırına karşı bir akın düzenlediler ve rahipleri kaçırdılar.”.
15. yüzyılda Tur Abdin’e bağlı Basibrina köyüne bağlı Basibrinalı Adday’ın (ö.1502), Bar Hebraeus’un “Klise ve Dünya Tarihleri”ne iki ayrı zeyli olan “Vakayinamesi (kutlu Akalın, Peywend Yy, 2015)”sinde Memluk, Osmanlı, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi, Timur devletlerine ve Hasankeyf Eyyubîleriyle beraber Buhtî, Behdînan Kürt mirliklerine ve Beşnevî, Şirevî, Cişayî, Çelkî, Sindî, Carudî, Cenevî Kürt aşiretlerine yer verilmiştir.
Ermeni (Ermenice) Kaynakları:
Kaynak bakımından dünyanın en zengin kütüphanelerinden biri olan Ermenistan Matenadaran Kütüphanesi’nde bulunan binlerce yazma ve basma eserde, Kürtlere dair bilgilerin bulunup bulunmadığına yönelik şimdiye kadar kapsamlı bir araştırma yapılmamıştır. Bu konuda ilk defa çalışan Kınyazê İbrahim, 1985 yılında yayınladığı “Kürt-Ermeni Edebi İlişkileri”başlıklı makalesinde, Ermeni tarihinde Kürtlere dair ilk bilgilerin 5. yüzyılda yaşamış olan Pavıstos Püzant, Movses Khorenatsi ve Yeğişe’ye ait kitaplarda bulunduğunu; eski Ermeni tarihçilerinin yapıtlarında ‘Kürd’, ‘Kürdik’ ve ‘Kurdo’ şeklinde Kürtlere yer verdiklerini belirtir.
Ermeni Tarihçi Moses Khorenatsi (M.S. 410-490), “Ermenilerin Tarihi” adlı eserinde,  Partların Ermenistan’a hakim oldukları zamanda ülkeyi eyaletlere bölerek yönettiğini ve “Korduats’i (Korduk, Korçek)” eyaletinin aynı adı taşıyan beylik tarafından yönetildiğini yazmaktadır.
9/10. yüzyılda yaşayan Ermeni tarihçi Thomas Artsruni, Hz. Nuhun gemisinin ‘Korduk (Kürdistan)’ dağında bulunduğunu belirtir. 13. yüzyıl Ermeni tarihçisi Heyton/Hethom ise Türkçe’ye “Doğu Ülkeleri Tarihinin Altın Çağı (İstanbul, 2015)” adıyla çevrilen eserinde “Mısır’da Müslümanların egemenliği 346 sene sürdü. Bundan sonra Müslümanlar, Mısır egemenliğini kaybettiler ve Cordin/Kürt olarak anılan Medliler, Mısır hakimiyetini ele geçirdiler.”, “Med ülkesi ikiye ayrılır. Bunlardan birisinin halkı Cordin/Kürt diğeri ise Müslümandır.” kaydını düşürmüştür.
Urfalı Mateos’un, Ermeni Tarihi niteliğindeki “Vakayinâme (952-1136)”sinde Rewadi Kürt  Devleti Memlan hakkında abartılı ve olumsuz ifadelere yer verilmiştir: “Bunların hâkimiyetleri zamanında, İran’ın zalim ve menfur müstebidi ve Müslümanların baş emiri olan Mamlan, asker toplayıp kana susamış bir ejder gibi merhametsizce, Hıristiyanlara karşı yürüdü ve her yeri mahvetmeye niyet etti. Mamlan, muazzam bir ordu ile beraber yürüyüp dağ ve ovaları askerleriyle doldurdu. Yeryüzü bu zalimin korkusundan sarsıldı.”.
11. yüzyıl Ermeni yazar Matt‘eos Urhayec‘i (ö. 1138 veya 1144), Ermenice “Zamanakagrut‘iwn” isimli yazma eserinde Diyarbakır (Amid) ve Urfa (Sewerak) arasında bulunan bölge için “K‘rdstanac/Kürdistân” tabirini kullanmıştır (Urhayec‘i, Matt‘êos ‘Zamanakagrut‘iwn’ Haz: Melik‘-Adamyan Erivan, 1991). 1200 tarihli başka bir Ermenice yazma eserde de “K‘rdstanac/Kürdistân” ibaresi kullanılmıştır (A. S. Mat‘evosyan ‘Hayeren jeragreri hisatakaranner’, V-XII, Erivan 1988).
On altıncı yüzyıl Ermeni tarihçilerinden Musa Horînî ise, Miladî 44 yılından önce Ermenistan’da meydana gelmiş olan hadiseleri anlattığı kitabında, Ermeni kralı Büyük Tigran’ın (M.Ö. 140-55) zamanında, Arakis/Arakas (10.yy)/Aras Nehri civarında Marların (Ermenice Med) bulunduğuna işaret eder.
İbrani (İbranice) Kaynakları:
Kürtlerden söz eden en eski İbranice metnin ‘Tevrat’ olduğu bilinmektedir. Tevrat’ın birçok yerine, Kürtlerin atası olan Med’lerden bahsedilmektedir.  Daugles Layton, “Kurden in der Bible” kitabında bu konuya dair bilgileri vermektedir. Tarihçi Marcus von Niebuhr, 1857 yılında Berlin’de yayınladığı “Geshichte Assur’s und Babel’s (Asur ve Babil Tarihi)” isimli kitabında Xalidi diline çevrilmiş olan Tewrat’ta Ararat/Ağrı bölgesinde hüküm süren insanların ‘Kardu’lar olduğunu söylemiştir.
11/12. yüzyıldan sonra Kürdistan’a seyahatte bulunun Yahudi din adamlarının kaleme aldığı eserlerde Kürtlerden, Kürdistan’dan ve temelde de ‘Yahudî Kürtleri’nden söz edilmiştir.  Bu seyahatnameler 19. yüzyıldan itibaren matbaayla buluşturulmuş ya da başka dillere çevrilerek yayınlanmıştır.
Kürdistan’ı 1166-1171 yılları arasında gezen Tudelalı Benjamin’in “The Itinerary of Benjamin of Tudela/Tudelalı Benjamin’in Seyahatnamesi (İngilizce, New York, 1907)”; Benjaminden hemen birkaç yıl sonra 1175-1190 yılları arasında Kürdistan’ı gezen Radisbonlu Pethahian’ın “Travels of Rabbi Petachia/Radisbonlu Pethahiahın Seyahatleri (İngilizce, London, 1856)” ve tahminen 1225 yılında Dicle ve Fırat bölgesine gelmiş olan İspanyol Yahudi şair El-Harızi’nin “Maqamas Tahkemoni/Makamlar (Göttingen, 1883)”, El-Harızi’den sonra Moğol istilalarının yarattığı kargaşadan dolayı seyyahların bölgeye olan ziyaretinin olmayışından dolayı, 16. yüzyılın ikinci yarısında Yemenli Yahya El-Zahiri’nin İbranice “Seferha-Musar/Öğretiler Kitabı (Eser dizi halinde 1940’tan itibaren Jarusalam’da yayınlanmıştır)”.
1846-1855 yılları arasında Kürdistan’ı gezen Davit Hillel’in “Unknow Jews in Lands/Yahudilerin Kayıp Kabilesi (İbgilizce, New York, 1973)”; 1847’de Kürdistan’ın Urfa, Siverek, Çermik, Mardin, Nuseybin, Zaxo, Akre, Musul, Urmiye vb. yerlerini gezen Joseph Israel Benjamin’in “Eight Years in Asia and Africa From 1846 to 1855/1846’dan 1855’e Asya ve Afrika’da Sekiz Yıl: (Hannover, 1859)”; Ephraim Newmark’ın 1889’daki “Erets Ha-Qedem (İbranice)” ve Zew Wolf Schur Mahazot’un 1884’teki “Ha-Hayım (İbranice)” eserleri, 12-19. yüzyıllar arasında yazılmış olan Yahudi/İbranîce kaynaklardır.
Arap (Arapça) Kaynakları:
Arşak Poladyan’ın ‘VII-X. Yüzyıllarda Kürtler (Öz-Ge Yayınları, Ankara-1991, 112 s.)’ kitabı’nda 7.-10. yüzyıllarda Arapça olarak telif edilen kaynaklardaki Kürdlerin tarihinine ışık tutmaktadır. A. Poladyon’dan sonra, Bekir Biçer’in ‘İslâm Tarihi Kitaplarında Kürtler Hakkındaki Rivayetler (7. ve 12. yy)’ ve ‘İslâm Coğrafyacılarının Eserlerinde Kürtler Hakkındaki Rivayetler (9. ve 13. yy)’ isimli iki makalesinde Ortaçağ Arapça/Farsça kaynaklardan hareketle Kürtler ele alınmıştır.
Belirtmek gerekir ki, Ortaçağ Kürt tarihi hakkında en fazla bilgi Arap kaynaklarında bulunmaktadır. Bu kaynaklardan Ubeydu’llah bin Xurdâdbeh’ın (ö.913) “Kitân al-masâil va’l mamâlik (Yollar ve Ülkeler)”, Ahmed bin al-Vazih al-Ya’qubî’nin (ö.905) “Kitâbu’l-buldân (Ülkeler Kitabı)”,  Ahmad bin Yayha al-Balâzirî (ö.897) “Futûh al-buldân (Ülkelerin Fethi)”, Ebu’l Kasım’in (ö.886) “el-Mesâlik ve’l-Memâlik”, Deneweri’nin (ö.895) “el-Ahbâr et-Tıval”, Yakubi’nin (ö.897) “Tarihi Yakubi”, Taberi’nin (839-932) “Tarih’ül-Ümen ve’l-Müluk/Taberi Tarihi”, Ebu Ali Ahmed’in (ö.912) “Kiyâbü’l-A’lâk’ın-Nefîse”, Mesudi’nin (ö.957) “Müruc’üz-Zeheb ve Maadin’il Cevahir”, Miskeveyh’nin (ö.1029) “Tecarib’ül-Ümem ve Teakub el-Himem”, Utbi’nin (961-1036) “Tarih el-Yemini”, Makdisi’nin (961-1037) “Kitab el-Bed‘ ve’t-Tarih”, Ebu Said Gerdizî’nin (ö.1061) “Zeynü’l-Ahbâr”, Azimi’nin (ö.1090-1160) “Azimi Tarihi”, el-Sem‘ani’nin (1113-1167) “Ensâb’ül-Sem‘âni”.
Usâme İbn Munkız’in (1095-1188) “Kitab’ül-İtibar”, el-Hüseyni’nin  (ö.1194) “Ahbarü’d-Devleti’s-Selçukiyye”, el-Bundâri’nin (1125-1201) “Nusret el-Fetre ve Usret el-Kadre fi Ahbar ed-Devle es-Selçukiyye”, el-Cezvi’nin (1116-1201) “el-Muntazam fî Târîhi’l-Mülûk ve’l-Ümem”, el-Cezerî’nin (1160-1233) “el-Kamil fit-Tarih”, “El-Lübab fi Tezhib’ül-Ensâb”, İbn-i Şeddad’ın (1145-1234) “Nevadir es-Sultaniye ve’l-Mehâsin’ül-Yusufiyye”, Sıbt İbnü’l-Cevzi’nin (1186-1257) “Miratü’z-Zaman fî Tarihi’l-Ayan”, el-Adim’nin (1191-1262) “Bugyet el-Taleb fi Tarihi Halep”, Xeliqan’ın (1211-1282) “Vefayat el-A’yan ve Enbai’z-Zaman”, Kazvînî’nin (1202-1283) “Asarü’l-Bilad ve Ahbar’ul-Ibad”, İbn Bibi’nin (13.yy) “El-Evâmirü’l-Alâ’iyye fi’l-Umûri’l-Alâiyye”, İbn Vâsıl’ın (ö.1298) “Müfericü’l-Kürûb fî Ahbâri Beni Eyyûb” sadece birkaçıdır.
Arap tarihçi, coğrafyacı ve gezgin ‘Arapların Herodotu’  Mesûdî (896 – 956) dünya tarihini konu eden eseri “Murûc ez-Zeheb ve Ma’âdin el-Cevâhir/Altın Bozkırlar ve Cevher Madenleri” namındaki eserinde, Kürtlerin yerleşim alanlarını da şu şekilde sıralamıştır: Fars, Kirman, Sicistan, Horasan’da Rumumular, İsfahan, Cibal (özellikle Mah Kufe, Mah Basra, Mah Sabazan, Hamedan, Şahrizur ve ona bağlı olan Darabad ve Şamgan (Zimkan), Baylakan, Bab al Sugur (Kilikya tarafındaki kale hattı), Azerbaycan’ın ve Ermenistan’ın bazı bölgeleri. Mesudi; Kürtlerin, yaklaşık üç yüz kavme/aşirete bölündüğü  bilgisini vermiştir. Mesudî (ö. 957), “Kadet’ül-Fethi’l-İslâmî fî Ermeniyye”de Kürtlerin milattan önceden beri Van Gölü çevresinde yaşadıkları notunu düşürmüştür.
İbn Hawqal, 977 yılında tamamlamış olduğu “Surat al-Arz/Dünyanın Yüzü)” isimli kitabına yerleştirdiği “El-Cîbal” haritasında “Mesayifu’l- Ekrad we Meşatîhim/Kürtlerin Yaylak ve Kışlakları”nın bulunduğu yerleri göstermektedir. “El-Mesâlik we’l-Memâlik” kitabında ise Erbil ve Duhok’u Kürt şehirleri olarak göstermiştir.
9/10. Asırda İran’ın doğu ve kuzey coğrafyalarını gezme imkanı bulan Arap şair ve seyyah Ebu Dülef Mis’ar (ö.390/1000?) “İran Sefernames”sinde Kürtlerin Hazbanî, Sermaç, Şehr-i Zor’da yaşadıklarını söylemiştir.
Şahabeddin el-Ömeri (ö.749/1348) “Mesalik el-Abşar” adlı yapıtında Kürtlerin Irak, el-Diyar el-Arab, Suriye ve Yemen’de yaşadığını; Kürtlerin Hemedan’dan (el-Cibal) başlayıp Kilikya’ya (bilad el-Tekfur) uzanan dağlı bir ülkede şu yirmi aşiretin Gerani, Gilali, Zangali/Zengine, Sabuli/Sutuni, Hasnani/Xoşanvi, Kûsa, Mabir, Mazancan, Sohri/Soran, Zarzari, Culamêrg, Markawan/Margawar, Gawar Nahiyesi, Zibari Nahiyesi, Hakkari, Besitki, Bokhti, Dasini ve Dınbıli adlarına yer verir.
Muhammed b. Muhammed el-Hüseynî ez-Zebîdi, (ö.1205/1791), 1700’lerde yazmış olduğu Arapça-Arapça “Tâcu’l-‘Arûs” sözlüğünde Bâriz, el-Buhtiyye, Beşneviyye, Câvân, Celâl, Cevrekân, Dunbul, Hazer, Kûrân, Nuğâî, Surunc, et-Tevbiyye ve Zûmân gibi Kürt  aşiretlerinin yaşadığı yerler arasında ‘Allûs, Âtîl, Bâz el-Hamrâ, Dahlân, Düneyser/Qoser/Qızıltepe, Erbil, Fenek, İmâdiyye, Hakkari, Lîr, Şehrezor, Vestân/Van Gevaş bölgeleri gösterilmiştir.
Fars (Farsça) Kaynakları:
Firdewsî’nin 11. asırda yazmış olduğu Şehname’sinden başlayarak birçok Fars kaynağında Kürtlere dair bilgi bulunmaktadır. Fakat ne yazık ki, bu konuya dair yazılmış  herhangi bir müstakil eser bulunmamaktadır.
Moğulların İran’a hakim olduğu dönemde Farsça yazılmış olan tarih kitaplarında Kürd ve Kürdistan’a yer verilmiştir. ‘Ali Cüveyni’nin (1226-1282) 3 ciltlik “Târîh-i Cihân-gûşa (y.1260)” Fazlullah Reşidüddin’in (1240-1318) 2 ciltlik “Cami’üt-Tevarih (y.1310)”, Vassâf’ın (d.1246) “Cihângûşa”ya zeyl olarak yazdığı üç ciltlik “Tecziyetu’l-Emsâr ve Tezciyetu’l-A‘sâr”, Hamdullah Mustevfi’nin (1281-1340) “Târîh-i Guzîde”, “Zafernâme”, “Nuzhetu’l-Kulûb”, Banâkiti Gazan’ın (ö.1330) “Târîh-i Benâkitî”, Şebânkâreî’nin (d.1298) “Mecma‘u’l-Ensâb”.
Hamdullah Mütevfi Kazvini (1281-1340), ‘Tarih-i Güzide’ adlı eserinde, Sasani kıralı Tahmares’ın ülkesini yedi eyalete ayırdığını ve bunlardan birinin  de ‘Kürdabad/Kürdistan’ olduğunu yazmıştır. Müstevfi, Selçuklular devrinde, Süleyman Şah Ebuh tarafında ‘Kürdistan’ eyaletinin kurulduğundan da söz etmiştir. H. Müstevfi, ‘Nüzhetü’l-Kulûb (y.1340)’ isimli eserinde ise ‘Kürdistan Toprakları’nın ‘Alani, Alister, Huftiyan, Derbend-i Tac Hatun, Derbend-i Zengi, Dezbil, Dinaver, Sultanâbâd, Cemcemal, Şehrizor, Kirmanşah, Kırind, Hüsha ve Kangever’ gibi on altı şehrini/bölgesini bulunduğunu ve Fars Irak-ı, Huzistan, Azerbaycan ve Diyarbakır tarafından çevrildiğini belirtmiştir.
Nadir Şah’ın ölümünden sonra 1750’den 1794 yılına kadar İran’da iktidarı elinde bulunduran Zend Hanedanlığı döneminde; Nâmî lakabıyla meşhur Mîrzâ Muhammed Sâdık Musevî İsfehanî’in (ö.1790) “Târîh-i Gîtî Güşâ” ve bu eserin devamı niteliğinde, Mirza Abdülkerim bin Ali Rıza Şerif ile Ağa Muhammed Rıza Şirazî tarafından kaleme alınmış olan “Zeyl-i Târîh-i Gîtî Güşa”; Ebu’l Hasan Muhammed Emin Gulistân’ın, Nadir Şah’ın ölümünden sonraki 30 yıllık olayların yazıldığı “Mücmelü’t-Tevârîh” ve Zeynelabidin Kûhemze tarafından yapılmış olan zeyli, ki Mücmelü’t Tevârîh’te İran’da bulunan Kürd hanları hakkında da bilgiler bulunmaktadır.
Mirza Muhammed Halil Mar’aşi’nin “Mecmau’t-Tevârîh (y.1207/1792)”; Rüstemü’l-Hükemâ adıyla meşhur Muhammed Haşim Asaf’ın “Rüstemü’t-Tevârih (y.1247/1831)”; Kerim Han Zend’in münşilerinden Mirza Muizeddin Muhammed Müstevfî’nin oğlu  Mirza Muhammed Ebu’l-Hasan Han Gaffârî Kâşânî’nin 1167-1203/1753-1789 yılları arasındaki olayların işlendiği “Gülşen-i Murâd”; Mirzâ Muhammed’in 1142-1199/1729-1785 yılları arasını konu edinen “Rûznâme (y.1200/1785)”; Lütfali Big Âzerbigdili’nin (ö.1195/1781) “Ateşgede-i Âzer”; Mir Abdüllatif’in (ö.1220/1806) “Tuhfetü’l-Âlem”; Muhammed Fethullah bin Muhammed Taki Saruy’un “Ahnenü’t-Tevârih/Târih-i Muhammedî (y.1211/1797)” ve Meftûn lakabıyla bilinen Abdürrezzâk Big Dünbüli’nin ikinci cildi Zend tarihine dair olan “Tecrübetü’l-Ahrâr ve Tesliyetü’l-Ebrâr” gibi Zend tarihine dair kendi döneminde yada çok az zaman sonra yazılmış olan en muteber kaynaklarda acaba Kürdlere yer verilmiş mi?
Eski Türkçe/Karahanlıca Kaynaklar:
11. yüzyılın Türk yazarlarından Kaşgarlı Mahmud (1008-1105), 1072 yılında kaleme aldığı “Divan-i Lügat it’Türk” isimli eserinin sonundaki dünya haritasında; Irakeyn Diyarı, Hicaz Diyarı, Mısır Hududu, Şam Diyarı, ve Azarbedgan diyarlarının tam ortasında “Arzü’l-Ekrad (Kürtlerin Ülkesi)”ne yer vermiştir.
Osmanlı Kaynakları:
Osmanlı Devleti’nde Osmanlıca,  Arapça ve Farsça birçok Osmanlı tarihi kaleme alınmıştır. Aşıkpaşazâde’nin (1393-1481) “Tevarih-i Al-i Osman/Aşıkpaşazade Tarihi”; Mehmet Neşri’nin (ö.1520) “Cihan-nüma/Neşri Tarihi”; Kınalızade Ali Efendi’nin (1510-1572) “Devlet ve Aile Ahlakı”; Hoca Sadeddin Efenid’nin (1536-1599) “Tacü’t-Tevarih”; Peçevi İbrahim Efendi’nin (1574-1650) “Tarih-i Peçevi”; Kâtip Çelebi’nin (1609-1657) “Mizanü’l-Hak fi Ihtiyar’il-Ehakk (y.1656)”, “Fezleke-i Tarih-i Osman”, “Cihanüma (y.1648)”; Solakzade Mehmet Çelebi’nin (1590-1658) “Solakzade Tarihi”; Evliya Çelebi’nin (1611-1682) “Seyahatname”; Karaçelebi-zâde Abdülaziz’in “Tarih-i Ravzatü’l-Ebrar”; Müneccim Ahmed Dede’nin (1631-1702) “Müneccimbaşı Tarihi”; Naima Mustafa Efendi’nin (1655-1716) “Tarih-i Naima”; Câbi Ömer Efendi’nin (ö.1814) “Câbi Tarihi”; Mehemt Hurşid Paşa’nın (ö.1878) “Seyahatnâme-i Hudud”; Karçıncızâde Süleyman Şükrü’nün (1865-1907) “Seyahat’ül-Kübra”; Ahmet Rifat’ın (ö.1895) “Lugât-i Tarihiyye ve Coğrafiyye”; Şemseddin Sami’nin (1850-1904) “Kamus el-Âlâm”; Ali Saib’in “Coğrafyayı Mufassal”; Ahmed Cemal’in “Coğrafya-yı Osmânî; Mehmet Arif Bey’in (1883-1926) “Başımıza Gelenler”; Ali Bey’in (1844-1899) “Lehçetü’l-Hakâyık” gibi eserlerde Kürd ve Kürdistan’a yer verildiği bilinmektedir.
📷
Osmanlı’nın 1288-1514 yılları arasındaki tarihinin konu edinildiği ve 950/1514 yılında yazımının tamamlandığı düşünülen anonim “Tevârih-i Âl-i Osman” kitabında Yıldırım Han’ın “Düvreg’i Kürdlerden aldı”ğı kaydı bulunmaktadır.
‘Diyar-ı Kürdistan’
17. yüzyıl gezginlerinden Evliya Çelebi (1611-1684?), 11 yıl boyunca Kürdistan coğrafyasında gezme imkanı bulmuş ve 1640-1675 yılları arasında yapmış olduğu gezilerinin sonucunda, 10. ciltlik eserinin özellikle 4. cildi olmak üzere, ilk beş cildinde Kürtlerden ve Kürdistan’dan geniş bir şekilde söz etmiştir. Kürtlerin yaşadığı yerler için, ‘Kürtler’in Ülkesi’ veya ‘Kürtlerin yaşadığı yer’ anlamında ‘Kürdistan’, ‘Diyar-ı Kürdistan’ ve ‘Kürdistan u Sengistan (Kürtler ve taşlarla dolu bir ülke)’ tabirlerini kullanmıştır.
“Büyük memlekettir, bir ucu Erzurum diyarından Van diyarına, Hakkari diyarı, Cizre, İmadiye, Musul, Şehrezûl, Harir, Ardalân, Bağdad, Derne, Derteng ve ta Basra’ya varıncaya kadar 70 konak yerde bu dili konuşan insanlar bulunur. … Ancak bu Kürtlerin yayıldığı bölgenin derinliği uzunluğu kadar geniş değildir. Doğu tarafında Acem sınırında Harir ve Ardalân’dan Şam toprağına ve Irak-ı Arab toprağı ki Haleb toprağıdır, o iki temiz toprağa kadar genişliği 20–25 konak ve daha azı 15 konak yerlerdir.” diyen müellifin tarifine göre derinliği doğuda Harir’den batıda Haleb şehrine kadar uzanan bu üçgen şeklindeki yapının genişliği üstte 750 km ile başlayıp güneye doğru 2000 km kadar uzanmakta ve Basra’ya doğru 300 km’ye kadar daralmaktadır. Evliya Çelebi’nin tarifine göre, Kürtlerin 1.000.000 km²’lik bir alanda yaşadıkları anlaşılmaktadır.
Karaçelebi-zâde Abdülaziz’in 1059/1649 bitirip IV. Mehmed’e sunduğu ve Hz. Adem’den Osmanlı padişahı IV. Mehmed’in tahta çıkışına  1646 (H. 1056) kadar olan olayları içine alan “Tarih-i Ravzatü’l-Ebrar” isimli eserinde ise  ‘Kürdistan’, ‘Ekrad’ ibarelerine çokça yer verilmiştir.
Takvim-i Vekayi’nin 1249/1833 tarihli 63 sayısındaki “İstidad (Farisi Lisanının Yedi Nevi Olduğu” başlıklı yazıda “…Irak-ı Arabta olan Bağdat ahalisinin havas ve etrafında kain Kürdistan kavmi Arabi ve Kurdî ve Türkî lisanı ile tekellümden başka lisan-ı Farisi ile dahi tekellüm ederler.” notu bulunmaktadır.
Takvîm-i Vekayi’nin 1251/1836 tarihli 123. sayısında, Sivas Vâlisi Reşid Mehmed Paşa’nın “Kürdistan Eyaketi”ndeki göçebe Kürt aşiretlerini iskân etmeye çalıştığı sırada Kürd aşiretlerinin isyanıyla karşılaştığı ve bunların ‘tedip edilerek Balkalar’da iskânı için gönderildiğine dair (s:1)’ haber yer almıştır.
Kürdistan Eyaleti
5 Muharrem 1264/14 Aralık 1847 tarihli ‘Takvîm-i Vekâyi Gazetesi’nde yayınlanan yazıya göre Osmanlı Devleti, Kürdistan Eyaleti’ni ilan edilmiştir. 1868 yılında kaldırılan eyaletin hem sınırları hem de merkezi zamanla değiştirilmiştir. 1847 tarihli Takvîm-i Vekâyi’ye göre Kürdistan Eyaleti, Diyarbakır eyaleti, Van, Muş, Hakkari sancakları, ayrıca Cizre, Botan ve Mardin kazalarından müteşekkildir. Salnamelere göre eyaletin merkezi önce Ahlat düşünülmüş, ancak Van, Muş ve uzun bir süre Diyarbekir (Amid) merkez yapılmıştır.
Rusların Ermeniler aracılığıyla Doğu Anadolu’dan sıcak denizlere inme çabasını engellemek isteyen İngiltere, dönemin başbakanı Gladstone’nin emriyle Ermenilerin bulunduğu bölgeye 1880’lerde bir heyet göndermiştir. Heyet, Kürt-Ermeni ilişkilerine dair hazırladığı raporda, yapmış oldukları nüfus sayımına da yer vermiştir. Kürdlere dair açıklamalarda Kürdlerin bir edebiyata bile sahip olmadıkları iddiasına gündeme gelmiş, buna karşı olarak Keyfî (nr:969, ss:2, ‘Tercüme-i Cevapname’, nr:974, 1881, ss:3) ve Abdurrahman Nacim (‘Fünun-Kürd’, nr:982, 1881, ss:2-3) Tercüman-ı Hakikat gazetesinde iddialara karşı birkaç makale yayınlamışlardır. Gazetenin daha önceki sayılarında AT’ imzasıyla çıkan ‘Kürdistan (nr:594, ss:2-3)’, ‘Kürdistan (nr:596, ss:2-3)’ yazılarında da Kürtlerin cahil ya da vahşi olmadığı, bilim, fen ve edebiyat alanında başarılı şahsiyetlere sahip oldukları söylenmiştir.
Ahmet Rifat’ın ilk iki cildini 1881’de, son beş cildini 1882  yayınladığı yedi ciltlik ‘Lugât-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye’sinde ‘Kürdistan-ı Osmanî: Ermenistan, El-Cezire, Irak-ı Arab ve Acemistan arasındadır. Şehrizor ve Musul vilayetleriyle, Bağdat vilayetinin bir kısmını teşkil eder Dört yüz kilometre genişliğinde olup… (C:6, ss:77)’ ve ‘Kürdistan-ı Acemî (İran Kürdistanı): Acemistan’da Azerbaycan, Irak-ı Acem, Huzistan ve Kürdista-ı Osmanî ile sınır bir eyalettir. Başkenti Kirmanşah’tır (C:6, ss:78)’ı şekliyle  yer altmıştır.
Kürt Vilayetleri
Ahmed Cemal’in 1311/1895’de idadi okullarının birinci sınıfında okutulmak üzere hazırlamış olduğu  “Coğrafya-yı Osmânî”sinde ‘Kürdistan Kıtasında Bulunan Vilayetler (ss:181-193)’ içerisinde ‘Erzurum Vilayeti (Erzurum, Erzincan Sancakları)’, ‘Mamuretülaziz Vilayeti (Malatya, Dersim, Mamuretü’l-aziz Merkez Sancakları)’, ‘Diyarbekir Vilayeti (Diyarbekir, Mardin, Ergani Sancakları)’, ‘Bitlis Vilayeti (Bitlis, Muş, Siird, Genç Sancakları)’, ‘Van Vilayeti (Van, Hakkari Sancakları)’, ‘Musul Vilayeti (Musul, Şehrizor, Süleymaniye Sancakları)’, ‘Müstakil Zor Sancağı (Halep Civarı)’ sayılmıştır.
Şemseddin Sami, 1896’da yazmış olduğu ‘Kamusü’l-Alam’da’ ‘Kürdistan’ı şu şekilde tarif etmiştir:  “Kürdistan Asya-i garrbî’de kısm-ı azâm-ı Memalik-i Osmanîye’de ve bir kısmı İran’a tâbi büyük bir memleket olup, ekseriyet üzere ahâlisi bulunan Kürt kavminin ismi ile isimlenmişdir. Bu taksimat-ı mülkiye ve siyasiyeye dâhil olmayıp, vaktiyle bizde ‘Kürdistan Valiliği’ ve şimdi İran’da ‘Kürdistan Eyaleti’ bu isimle isimlenen memleketin bütününü ihata etmediği gibi, Kürtler dahi dağınık ve sair akvamla karışık bulunduklarından, Kürdistan’ın hududunu tamamıyla tayin etmek müşküldür.”
Diyarbekirli Kürd Said Paşa’nın 1304-1306 yılları arasında 9 cildini yayınladığı 10 ciltlik (10. Cilt yazma halindedir) “Mir’atü’l-İber (I-IX, İstanbul)” isimli genel tarih kitabında Kürtlerin İran nesline mensup Kürt’ün evladından geldiği ve Kafkas/Beyaz ırk içerisinde yer aldığı söylenmiştir. Said Paşa, eserinin birinci cildinde, Mezopotamya Coğrafyası’na, 8. cildinde ise, ‘Kurûn-ı vustâ’da Diyarbakır (Merwani ve Eyyubi Kürt Devletleri), Musul (Hemdani Kürd Devleti), Horasan ve Luristan’da kurulan devletlere yer vermiştir.
İtalyan (İtalyanca) Kaynakları:
İtalyan Kürdolog Mirella Galetti, 1978 yılında yayınladığı “Curid e Kurdistan in opere italiana del XIII-XIX secolo (Oriente Moderno, LVIII, 11, Rome, pp:563-596. Arapça: The Journal of the Iraq Academy Kurdish Corporation, V:8, 1981, pp:225-300. Kürtçe: Çarçira, 2/1986, ss:29-32,45. İngilizce: Journal of Kurdish Studies, V:11, 1995, pp:97-112)”makalesinde Ksenefon’dan (Xenophon) başlayarak 19. yüzyıla kadar Domenico LANZA (1718-1782), Vincenzo SAPELLANI (1734-1809) ve Agostın MARCHI’nın (1805-1875) yazma; Marco POLO (1254-1324), Ricoldro da MANTECROCE (1242-1320), Giosaphat BARBARO (1413-1494), Marıno SANUDIL GIOVANE (1466-1536), Pıtro DELLA VALLE (1586-1652), Maurıze GARZONI (1734-1804), Gıuseppe CAMPANILE (1762-1835), Rampoldi (1761-1836), Cristina TRİVULİZO (1808-1871), Gartano SOLANELLİ (19.yy) ve Alecssandro de BIANCHI’nın (ö.1896) basma eserlerinden hareketle İtalyanca kaynaklarda Kürtlere nasıl yer verildiğini özetçe dile getirmiştir.
William Heude, 1817 tarihli “A Voyage up the Persian Gulf” isimli kitabında bulunan Silêmaniye’nin fotoğrafının altına ‘Capital of Kurdistan (Kürdistan’ın Başkenti)’ yazmıştır.
R.P. Giuseppe Campanile (1762-1835), 12 yıl boyunca Kürd içerisinde bulunmuş ve 1818 yılında Napoli’de (İtalya) “Storia della Regione del Kurdistan (Kürdistan Mirlikleri Tarihi)” adıyla İtalyanca kaleme aldığı eserinde, Mezopotamya ve Pers sınırları içerisinde bulunan ‘Kürdistan ya da Kürtlerin ülkesi’nde, Osmanlı İmparatorluğundan bağımsız olan Bitlis, Hakkarî/Şembo, Botan, Behdinan, Soran, Baba, Qelaçolan mirliklerinin tarihinden bahsetmiştir.
Gaspard Drouville, 1825 tarihli “Voyage en Perse fait en 1812 et 1813 (Vol:2, Paris)” eserinde ‘Kurdistan’ kavramını ‘İran ve Osmanlı’da yaşayan Kürtleri’, ‘Kordestan’ ifadesiyle de 19. yüzyılda Kirmanşah ve Kürdistan’da valilik yapmakta olan ‘Ali Mîrza Hukûmeti’ni kast ederek kullanmıştır.
Fransız (Fransızca) Kaynakları:
Fransa’da, Kürtlerden bahseden araştırma ve incelemelerin geçmişi 17. yüzyıla kadar geri gitmektedir. 19. yüzyıl ortalarına kadar yapılan çalışmalar daha çok misyoner, gezgin, arkeolog, araştırmacı ve doğubilimcilerin gezi yazılarından oluşmaktadır. Bunlar Jean de Thevanot, Jean Chardin, J. B. Tavernier, P.Am. Jaubert, C.F. Volney, Hommaire de Hell, E. Flandin ve P. Coste, E. Bore, P. Müller-Simonis, H. Hyvernet, Henry Binder ve Jacques de Morgan’dır. 1850’li yıllardan itibaren ortaya konulan çalışmalar ise doğrudan Kürtler üzerine yapılan daha sistemli ve akademik çalışmalardır.
Gezi yazılarından ilki, John Chardin’in kısaca Kürtlere değindiği 1686 tarihli “Voyages du chev. Chardin en Pers et autres lieux de l’Orient (Şovalye Chardin’in İran ve Diğer Doğu Ülkelerine Yaptığı Yolculuklar)” isimli eseridir. Jean de Thevanot; Mısır, Suriye, Mezopotamya, İran, Ermenistan ve Bağdat’a yapmış olduğu gezilerini 1663 yılında gerçekleştirmiş olsa da, eserini 1689 yılında yayınladığı için (Coyages de M. Thevanot/Bay Thevanot’un Yolculukları) Kürtlerden söz eden ikinci Alman gezgindir.
Dr. Necat Abdulla’nın Fransa kütüphanelerinden hareketle 2009 yılında hazırladığı 478 sayfalık “Bîblografyay Kurdnasî- Kurd û Kurdistan le serçawe Ferensîyekan da/Bibliographie de Kurdologie”de  en eski eserlerden 2009 yılına kadar olan  895 Fransızca kaynakta Kürtlere dair bilgi bulunduğu yazılmaktadır.
İngiliz (İngilizce) Kaynakları:
İngiltere’nin Kürtlerle ilgilenmeye başlaması 1800’lü yıllarda bölgeye gönderdiği misyonerler, siyasi nitelik ve amaçlı Doğu araştırmacılar, konsolosluklar ve buralarda görevlendirilen çeşitli istihbarat elemanları ile başlamış ve yıllarca bunlar vasıtasıyla sürdürülmüştür.
İngilizlerin Kürtlerle ilgili yaptıkları ilk çalışmalar diplomat ve yazar James Morier’in yaptığı çalışmalardır. İran Krallık Sarayında danışmanlık da yapan Morier, Doğu’da uzun yolculuklar yapmış ve Kürtlerin yaşadığı coğrafya hakkında birçok eser yazmıştır. 1812 yılında “A Journey Through Persia, Armenia and Asia Minor (İran, Ermenistan ve Anadolu’dan Geçen Bir Yolculuk” ve 1818’de “A Second Journey Through Persia, Armenia and Asia Minor, to Constantinople, Between the Years 1810 and 1816 (1810 ile 1816 Yılları Arasında İran, Ermenistan, Anadolu’dan İstanbul’a İkinci Bir Yolculuk” isimli eserlerini yayınlamıştır.
İngiliz seyyah ve devlet görevlisi Frederick Richard Maunsell, 1894 yılında yayınladığı ‘Kurdistan (The Geograpical Journal, V:3, No:2, pp:81-92)’ başlıklı makalesinde; Erzurum, Erzincan, Dersim, Ağrı, Kirdi, Kirmanşah, Musul ve Diyarbakır bölgesini ‘Kürdistan’ içinde değerlendirmiş, yazısının sonuna koymuş olduğu ‘Map of Central Kurdistan’ haritasında ‘Merkezi Kürdistan’ı çizmiştir. Maunsell’in İngiliz arşivinde ‘WO 33/325’ numarayla kayıtlı olan ve yayınlanmamış olan 600 sayfalık çalışmasında ise, İran Kürfezi’nden Erzurum’a kadarki yerleşimlerden ve buralarda bulunan Kürt aşiretlerinden söz etmiştir. 1895 yılında ‘A Journey in Persian Kurdistan (The Geographical Journal, V:6, No:5, pp:453-7)’ başlıklı makalesini yayınlayan Walter Harris ise Sine çevresinde ikamet eden Talaku, Belilon, Galbari, Kumassi, Orami, Merivan, Manumi, Perpaşi, Lali, Zan, Meraki, Buraki, Şamasur, Şeyh İsmail, Gürgi, Petrevan, Kolesar, Jafakobadi, Braz, Sagaru, Savgan, Lak; Sağuç Bulak çevresinde ikamet eden Mangur, Malkari, Alan-Dulikan, Kului, Govrik, Darmai, Baski-Kolostah; Bane çevresinde Tarjani, Daştali, İktar Dini, Hüseyin Beg aşiretlerinin olduğunu söylemiştir.
Dr. Necat Abdulla’nın İngiliz kütüphanelerinden hareketle 2009 yılında hazırladığı 406 sayfalık “Bîblografyay Kurdnasî- Kurd û Kurdistan le serçawe Îngilîzîyekanda/Bibliography of Kurdology” isimli çalışmasında en eski eserlerden 2009 yılına kadar olan 870 İngilizce kaynakta Kürtlere dair bilgi bulunduğu notu düşürülmüştür.
Alman (Almanca) Kaynakları:
Almanya’da Kürtler üzerine yapılan çalışmaların geçmişi 18. yüzyıla kadar geriye gitmektedir. İlk çalışmalar büyük çoğunlukla geziginler, subaylar, arkeologlar, misyonerler ve diplomatlar tarafından yapılmıştır. Akademik düzeydeki çalışmalar ise 19. yüzyılın son çeyreğinde yapılmaya başlanmıştır. Carsten Niebuhr’un, 1766 yılında yayınladığı “Reisebeschreibung nach Arabieb und Andern Umliegenden Landern (Arabistan’a ve Diğer Civar Ülkelere Yapılan Gezi Notları)” ilk çalışmadır. J.A. Bergk’in 1799 tarihli “Anadolu, Gürcistan, Ermenistan, Irak ve El Cezire” adlı seyahatnamesinde ise “Kürdistan” adı Batılı bir kaynakta kitap başlığında ilk defa kullanılmıştır.
İsveç Kaynakları:
Fr. Von Hellwald ve L.C. Beck imzasıyla Stockholm’de 1878 yılında basılmış olan iki ciltlik “Turkiet i Våra Dagar (Günümüz Türkiyesi)” isimli kitabın ilk cildinde yer alan ‘Kürtler’ bölümünde, Kürtlerin Kürdistan’ın en eski Ari kavimlerinin mirasçıları olduklarını; Yunanlıların bu bölgede çok önce ikamet eden tarihteki ataları olan Kyrti (Kürti), Karduk ve Gordyeen’lerden söz ettikleri notu düşürülmüş ve Kürtler/Kürdistan için şu ifadeler kullanılmıştır; “Arapların Mezopotamya’daki kuzey komşuları Kürtlerdir. Kürtler Ermenistan’ın doğu ve güney teraslarında, Pers Mezopotamyası’nın dağlık kuzey bölgesinde yaşamaktadırlar.
Karl Ritter’in tahminlerine göre 1.300 mil metre karelik bir alana sahip olan bu yerleşim bölgesinin adı Kürdistan’dır. Gerçek Kürdistan ve aynı zamanda Türkiye Kürdistanı, Moltke’ye göre Diyarbakır üzerinden çekilen bir hattı izleyerek Mardin, Nuzaybin, Cizre, Van, Muş, Palu, Derindek, Maraş ve Adıyaman’ı kapsar. Kürdistan halkının büyük bir kısmı Türkiye Kürdistan’ında yarı-bağımsız olarak yaşamaktadır. Geriye kalan kısmıysa, İran ve Rusya kesimlerinde kalmakta. Türkiye Kürtlerinin sayısı Taylor’a göre 1 milyona ulaşır. Bunun 491.000 Diyarbakır ve 357.000’i Erzurum vilayetlerinde olmak üzere geri kalan bölümü ise Anadolu’da kalıyor.”.
Rus (Rusça) Kaynakları:
18. yüzyıldan itibaren Rusça kaynaklarda Kürtlere ve Kürdistan’a dair bilgiler yer almaya başlamıştır. P.S. Pallas’ın (1741-1811) “Tüm Diller ve Lehçelerin Karşılaştırmalı Sözlüğü (1787)”nden başlanarak; Xaçatur Abovyan’ın (1805-1848) seri olarak 1848 yılında Kafkaz dergisinde yayınladığı “Kürtler (no: 46-50)” makalesi, P. Lerx’ın (1827-184) 1856, 1857, 1858’deki “İran Kürtleri ve Onların Ataları Olan Kuzey Haldeliler Üzerine Araştırmalar”, M. Lixutin’in 1863’teki “1845 ve 1856 Yıllarında Türkiye’nin Asya Kesiminde Ruslar”, P.I Averiyanov’un 1900 tarihli “19. Yüzyıl Boyunca, Rusya, İran ve Türkiye Arasındaki Savaşlarda Kürtlerin Yeri (Avesta, 2010)”, Kürtlere dair bilgilerin bulunduğu ilk Rusça kaynaklardır.
Rusya’da Kürtlere dair bilgilerin bulunduğu Rusça ve Kürtçe kaynakların bibliyografik bilgileri Alexandre Benningsen’in 1960’taki “Les Kurdes et la Kurdologie un Union Soviétique  (Cahiers du Monde russe et soviétique, C:1, S:3, ss:513-530)”, Muhammed Mokri’nin 1963 yılındaki “Kurdologie et enseignement de la langue Kurd en URSS (L’ethnographie, S:57, ss:71-105)”, Jacop M. Landau’nun 1975’deki  “The Kurds in some Soviet Works (Middle Eastern Studies, S:11, ss:195-198)” ve K. Omarkhali & N. Mossaki’nin 2015 tarihli “A History of Russian Kurdology: With a Brief Literature Overview (Wiener Jahrbuch für Kurdische Studien, S:2, ss:140-177)” çalışmalarında bulunmaktadır. İbrahim Sirkeci ile Andrej Privara’nın 2017 tarihli “Kurdish Studies in Russian Language:1917-2017 (Kurdish Studies, V:5, no:2, pp:187-198.)” araştırmasına göre ise sadece 1917-2017 yılları arasında Rusça 50 kitap ve 50 makale yayınlanmıştır.
19. yüzyılda Orta Asya’da Rus ordusunda görevli olan Muravyev’in 1822 yılında Moskova’da basılan “Putoşestviye v Turkmenyu i Hivu 1819 i 1820” adlı eserine göre, Türkmenlerin Xorasan’dan esir alıp Hîve’nin köle pazarlarında sattığı Kürtler vardı.
Baron Bode, 1830’larda İran Kürdistan’ına, özellikle de Ardelan Mirliği’ne yapmış olduğu gezileri 1837 yılına bir rapor haline getirerek Rus İmparatorluğu’na göndermiştir (Rusya Federasyonu; İran Masası OP.488.2302.395.1. No:1, ss:278-298). Raporunda ‘Kürdistan’ın mirliklere bölündüğünü belirten B. Bode,  ‘18’ mirliğin hüküm sürdüğünü söylemiştir
Haritalarda Kür/Kürdistan:
Doğu ve Batı dillerinde miladi 10. asırdan itibaren hazırlanmış olan birçok haritada Kürt, Kürdistan Dağları ve Kürdistan için “Kürd, Ekrad, Cvrd, Curdi, Curde, Gordieus mons, Media, Cvrdistan, Courdistan, Kurdistan, Koordistan ” ibareleri kullanmıştır. Batı dillerinde 1900 sonrasında hazırlanmış olan haritalarda ‘Kurdistan’ sabit bir biçim olarak kullanılmıştır.
Sonuç:
M.Ö. 5. yüzyıldan başlayarak 1950 yılına kadar dünyanın birçok dilinde ortaya konulan eserlerde, Kürtlerin yaklaşık 3 bin yıllık tarihi kesintisiz olarak yer bulmuştur. Silvio van Rooy ve Kees Tamboer’in  1968’deki “ISK’s Kurdish Bibliography (Amsterdam, 2 cilt, 656 s.)” çalışmasına baktığımızda, dünya dillerinde Kürtler hakkında bilgi barındıran 9.350 kaynağa işaret edilmiştir.  İlk başta Kürt kaynakları, ardından da bütün bu çalışmalardan yararlanılarak  Kürt Tarihi’nin yazılması gerektiği ortadadır.
www.dirokakurdistan.com
Kaynakça:
Ahmet Yasin Tomakin; “Ortaçağ İslâm Dünyasında Süryani Tarih Yazıcılığı”, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C:8, S:18, 2017/3, ss:231-254.
Bekir Biçer; “Kürt Tarihinin Kaynakları ve Kürdoloji Çalışmaları”, Çizgi Kitapevi, 1. Basım:2017.
Berhem, S:3, 1993, Çev: Bilal Görgü, ss:23-24.
Dicle Kaya; “Onbinlerin Kardukhıa’dan Geçişi”, Kürt Tarihi Dergisi, S:16, 2015, ss:25-31.
Dougles Layton; “Kitabı Mukaddes’te Kürtler”, Çev: Fadıl Özçelik, Serbestî, S:42, 2004, ss:42-49.
Ephrem-Isa YOUSIF; “Süryani Vakanüvisler”, Çev: Mustafa Aslan, Doz Yayınları, 1. Baskı: 2009.
Ferset Merî; “İslâm Öncesi Kürt Tarihi Kaynakları ve Kürtlerin En Eski Tarihi”, Çev: Mehmet Akbaş, “Kürtler” kitabı içinde, Nida Yayınları, 1. Baskı:2015, ss:23-46.
Garnik Asatrian; “Prolegomena to the Study of the Kurds”, Iran and the Caucasus, V:13, 2009, pp:19-20.
kurdlerintarihi.blogspot.com.tr/2013/07/kurd-tarih.html?m=1, ET:19/05/2018.
93. Edip Çağmar; “Tâcu’l- ‘Arûs’ta Kürtler”, e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Cild:9, Sayı:18/2, 2017, ss:790-93.
Mehmet Şahin; “Berhemên Der Barê Kurd û Kurdistanê de”, Zend, 2011, rû:100.
Mesûd Serfiraz & Serhad Bozkurt; ‘Coğrafya-yı Osmânî’de Kürtler ve Kürdistan’, Dipnot, Sayı:19-20, 2014-5, ss:5-26.
Mustafa Alpaslan; “Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Kürtler”, T.C. Mardin Artuklu Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, 2014, ss:38-39.
Serdar Gündoğdu; “Ebu Dülef’in İran Seyahatnamesinin Tercümesi”, T.C. Atatürk Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 2013, ss:38,39,62.
Serdar Sakin & Cengiz Kartın; “İngiliz Seyyahlar Maunsel, Harris ve Sykse’in Gözlemlerinde İran, Irak ve Türkiye”, Tarihin Peşinde, S:11, 2014, ss:307-328.
Sezen Bilir-Alişar Akpınar; ‘Kürdistan Eyaletinin Kuruluşu’, Kürt Tarihi Dergisi, Sayı:3, 2012, ss:18-23.
Süleyman Şanlı; “Klasik Ortaçağ Kaynaklarında Kürt Yahudiler”, Kürt Tarihi, S:13, 2014, ss:34-37.
Şefaattin Deniz; “Zend Tarihi’nin Temel Kaynakları”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C:9, S:42, Şubat 2016, ss:563-569.
Turatbeg Mantayev; ‘Bir Tarih Kaynağı Olarak Muravyev ve Velihanov’un Eserleri’, T.C Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, YLT, İzmir-2010, ss:43.
Olga Jîgalîna; ‘Rapora Baron Bode ya der barê Kürdistana Rojhilat de’, Wer:Sînan Çelîk, Zend, H:12, 2010, rû:110-2.
Kaynak: http://dengekurdemisliman.com/2018/06/03/kurt-tarihinin-kaynaklari/
0 notes
doriangray1789 · 2 years
Text
GILGAMIŞ ( Gılgameş ) DESTANI--- BÖLÜM - 1 - Evrensel bir yapıt... Edebiyatın başlangıcı... İnsanlığa armağan edilmiş en görkemli destan... ''Reddedin malın mülkün leş kokusunu, Yaşamayı ve sevmeyi seçin'' Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ´ın kaleme aldığı bu kitap, Sümerlilerin bundan binlerce yıl önce yaşamış olan kahraman kralı Gilgameş´in serüvenlerini kapsayan bir öyküdür. Bu öyküde yer alan konular, Gilgameş´in yaşadığı çağdan itibaren yüzyıllar boyunca ağızdan ağıza geçtikten sonra çiviyazısıyla destan halinde tabletlere yazılmıştır. Babilliler, Sümerce yazılmış tek tek konuları, Akad dilinde bir bütün destan haline getirmişler. Çığ, Sümerce yazılıp destana alınmamış öyküleri, XII. tablette yazılanları ve destanda bulunmayan, fakat Akadca şiir halinde yazılmış Gilgameş´in doğumunu anlatan öyküyü de kitabına ekledi. Böylece Gilgameş destanının tümünü ve Gilgameş´e ait yazılan bütün konular bir araya toplanmış oldu. Geçmiş yıllarda ve özellikle de bu yıl içerisinde yaptığım okumalarda şunu farkettim ki, okuduğum tüm klasik roman yazarları, (başka bir deyişle zamana meydan okumuş başyapıtlar yazmış yazarlar) daima kendinden önceki dönemlere ait diğer yazarlardan, akımlardan ve düşüncelerden etkilenmişler. Başarılarının ve kalıcı olmalarındaki bir sebep bu olabilir. Çağdaş Edebiyat, kendinden önceki savaş döneminden, o dönemdekiler Rönesans ve Aydınlanma Çağı edebiyatı ve yazarlarından, ondan öncekiler ise Kahramanlar ve Efsanelerden yani mitolojiden etkilenmiş ve esinlenmiştir. Buradan yola çıkarak şunu diyebilirim ki; hangi döneme ait bir kitabı/yazarı okuyorsanız okuyun, onun çağdaşları ve önceki dönemlere ait yazınlar üzerine bir fikriniz olması, okumanızı daha anlamlı kılacaktır. Bu tip bir okuma sırası, vizyonunuzu genişletecek ve kuşkusuz okuduklarınızdan daha derin anlamlar çıkarmanızda, daha çeşitli bağlantılar kurabilecek hale gelmenizde katkı sağlayacaktır. Sümerler ayrı ayrı şehir devletleri halinde yaşamışlar ve kral GILGAMIŞ, bu şehir devletlerinden biri olan URUK şehrinin kralı.. Bu bir masal değil, hikaye değil, tarihte Gılgamış isminde bir kral gerçekten yaşamış.Nerden öğreniyoruz, Sümerler yazıyı ilk bulan ve bilgilerini kil tabletlere çivi yazısı ve Sümer dili ile aktaran ilk uygarlık.. Gılgamış denen kralın yönettiği URUK şehri, Kuran ve Tevrat’ta Nuh Tufanı diye bahsedilen olaydan yaklaşık 1000-1500 yıl sonra kurulmuş bir şehir.Gılgamış ve Tufan olayından bahseden kil tabletler, Tevrat ve Kuran’dan önce Sümerler tarafından yazılmış..Yani yeryüzünü büyük bir sel felaketinin kaplamasından kutsal kitaplardan binlerce binlerce yıl önce arkeolojik kazılarda ortaya çıkıp tasnif edilmiş Sümer tabletleri bahsediyor..
Tumblr media
0 notes
islamievlilikfan · 4 years
Text
Ateizmin Temel Sebebi
New Post has been published on https://www.islamievlilik.net/ateizmin-temel-sebebi/
Ateizmin Temel Sebebi
Tumblr media
Es-Selamü Aleykum, sevgili okurlar
Nefs
İnsan nefs taşır. Bu nefs hissiyatı terbiye edilmezse başına buyruk davranır.
Allah (c.c.) böyle yaratmış. Çünkü insanın imtihan edilmesi için seçme hakkı verilmiştir.
Bu yüzden insan nefsinin emrini mi tercih edecek yoksa Allah’ın emrini mi tercih edecek? İnsan kendini ıspatlamak zorunda.
Yanlışı tercih edenler nefsin baskısı ile günaha sürüklenirler.
Bir de öyle bir hal vardır ki bu dünyayı ve bu evreni mutlak kabul edip Allah’ı (c.c.) dahi inkar ederler: Ateizm.
Ateizm nedir
Ateizm, dini ve yaratıcıyı inkar anlamında kullanılan bir terimdir.
Hangi ateiste sorarsak hep fa rklı bir cavap verir.
Ateist Cevaplar
Bilim ve din çelişiyor.
Bana saçma Geliyor.
Kuran akla ve mantığa uymuyor.
Peygamberler ortadoğu masalları.
Sümer tabletleri başka diyor.
Yaratıcıya dair bir işaret yok.
Vs.vs. Liste 6zayıp gidiyor.
Ancak asıl sebebin ne olduğunu anlamak için şuna bakmak lazım: Ateistler bilgiyi nasıl kullanıyor?
İnsan Ömrü
En başta öğrendikleri bilgiyi mutlak doğru kabul ederler. Daha sonra bu kıt bilgilerle yorum yaparlar. Halbuki insanın ömrü ve imkanları o kadar kısıtlıdır ki tek başına Yaratıcıyı bulmaya yetmez.
Üstelik kendi bilgisine güvenerek bir bilgi kibrine girerler. Büyüklenirler. Kendimi veya öğrendiklerini mutlak kabul ederler.
İşte kalplerindeki bu kibir nedeniyle öğrendikleri her bilgiyi Ateizm için kullanırlar. Hatta açıkça Allah’a işaret eden delillere bile bir kulp bulurlar.
Kibir
Bu kibir yüzünden kalpleri mühürlenmiştir. Böylece ikna yetenekleri zayıflar.
İblis dahi kendi ilmine güvenerek kibir yaptı ve secde emrini yerine getirmedi.
İşte ateistlerin yaptığı da böyle birşeydir. Bilgisine ve zekasına güvenerek kibir yapıyorlar.
Bu kibir ile öldükleri takdir de cehenneme layık bir hal alırlar.
Çünkü Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) bir hadisinde “… Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete giremez…” buyuruyor.
Hayır dualarınızı esirgemeyin
Mustafa Erol
islamievlilik.net
0 notes
ahmetduzen · 4 years
Photo
Tumblr media
İtalyan Arkeolog, Paolo Matthiae tarafından 1975 yılında Kuzey Suriye'de yer alan bugünkü adı Tell Mardikh olan M.Ö. 2250'de tamamıyla tahrip edilmiş bir kent bulunmuştur. Kentin narenciye ve zeytin ticaretinin önemli üstlerinden biri olduğu anlaşılmıştır. Ancak, bu kent 5 binden fazla tabletin ele geçtiği arşiviyle ünlüdür. Tabletler, sümer yazısı ile samice yazılmışlardır. Tabletler, şehrin kral listeleri, kraliyet törenleri, ferman ve anlaşmalar, yer isimlerinin yer aldığı atlas, ilahiler, ayinler, destanlar ve atasözlerini içeren edebi metinlerden oluşmaktadır. Ebla Tabletlerinin en önemli özelliği ise, içinde İlahi kitaplarda bahsedilen üç peygamberin adının geçmesidir. Tell Mardikh, Ebla Kenti, Ebla Şehri, Ebla Tabletleri, Kuzey Suriye. #ebla #eblatabletleri (Zile, Tokat) https://www.instagram.com/p/B-tWf9ajUQvJIGnrZsh3af2ogxdpXs9yo0wYL00/?igshid=hj0nj9dz6hox
0 notes
kotij · 4 years
Photo
Tumblr media
ilk önce fullbright eğitim komisyonunu fesh edin v sonra atatürk 'ün arşivdeki eğitim model v muhteviyatını günümüze uyumlandırarak, köy enstitüleri modelini de canlandırıp eğitimi ticaret olmaktan çıkararak idealist bir temelde yapılandırarak dönüşümünü sağlarsanız "mutmain" olacağım!! milletimizin adı türk, türk medeniyetinden bir haber türk milleti!! kaç bin yıllık bir millet yememiş içmemiş savaşdan savaşa koşmuş onu bunu katletmiş, topraklarını işgal etmiş!! bu milletin bir kültürü, bir medeniyeti yok mu savaşçı barbarlar mıyız biz sadece!? insanlık tarihine medeniyetine hiç mi kazandırdığı kattığı bir şey yok bu köklü milletin? islamiyetten öncesi osmanlı dan öncesi yok mu bu milletin, sadece kitabeler yazıtlar mı var taştan? kendilerinin bir kültürü bir kanunu bir yaşam alanı v nasıl yaşadıkları, tarih sahnesine çıkışı? iskitler sakalar etrüskler sümerler v bunların yaşamları yönetimleri kanunları vb gibi niye ögretilmiyor çocuklarımıza!? sümer tabletleri neden ögretilmiyor!? sümer tabletlerinin ögrenilmesinden neden imtina ediyorsunuz!? antik uzaylılar neden ögretilmiyor, anunnakiler mesela!? bunun dinlerle bir ilgisi olabilir mi!? (Düzce) https://www.instagram.com/p/B76ncLnFj6D/?igshid=1u9xanx36gm3k
0 notes
hanargelisim · 4 years
Photo
Tumblr media
YAHUDİLER . . Kendi şecerelerini çizebilen ender topluluklardandır. Araplar arasında Haşimi kabilesi bunu yapabilirken dünyada bunu belki soy, kol, oba, şeklinde yarışabilen Türkler ve binlerce yıldır kayıt tutan Hint yönetim kadrosu ile Çin halkları yapabilir. Bunun dışında şeceresini ortaya koyabilen varmıdır bilemiyorum. Allah'ın dünya üzerinde gözettiği nadir topluluklardan biridir. Dünyada verdiği imparatorlularla değil, verdiği imanla diğerlerinden ayrılan bir topluluktur. Bazı bireyleriyle bire bir konuşma noktasına kadar gelmiştir. Bugün dünyanın ilahi dinlerinin büyük kısmı saf Yahudi söylenceleri, ayetleri, kıssaları, kitapları ile nakledilmiştir. Bu hikâyelerin bir çoğunun ortadan kaybolan sümer tabletleri gibi tabletlerde var olması bunların kutsallıklarında bir eksilme yaratır mı. Sümerler de olması bunları geçersiz kılar mı. Sümerlerin türk ırkı olduğu iddiasına rağmen, sadece birer tanık veya nakledici olma özellikleri onların tarihi görevlerinden biri olabilir mi. Buna göre çok fazla yanıtı aranmayan, en azından Tanrı'ya inanan biri için, sorular sorulabilir mi. Yahudiliğin özelliklerinden biri mental aktarım özelliğinin olmasıdır. Dünya'nın ilahi kıssalarının büyük çoğunluğu bu topluluk aracılığıyla gerçekleşmiş, insanların Tanrı ile nasıl fiziksel bağlarının olduğunun gizinin ip uçlarını bu topluluğun içinden çıkan Nebi ve peygamberler aracılığıyla inceleyebiliriz. Dünyada iktidara daima karşı duran ve bu yüzden bir yerden bir yere sürülen bu topluluğun kendi bünyelerinde bir özgürlük ruhunu görmek mümkün müdür. İtaatkâr olsalardı, sürülürler miydi. Hem kendi içlerinde birbirlerine karşı çıkar, hem Nebi olma durumunu bile şüpheyle karşılar ve Allah'a bile karşı gelme özellikleri ile insanlık tarihine lanetli, ilahi tarihe ise seçilmiş topluluk olarak geçebilmiştir. Allah yarattıklarını gözetir ifadesinin karşılığını bu Toplulukta görebiliriz. Bir tek dönemde bir parçalanma yaşamış ve soylarının bir kısmının takibini kaybetmiş olabilirler. Bu kısım topluluk İslamiyeti kabul eden ve İslamiyet içerisinde eriyen, böylece seçilmiş topluluk özelliğini İslami alemede aktaran kısımdır. Kimilerine göre bunlar sebatayisttir ve İslam'da da soy ağaçlar https://www.instagram.com/p/B5bUhbEA7b-/?igshid=qur1mm23xjwm
0 notes
abiskitap · 5 years
Photo
Tumblr media
#Repost @meltembige • • • • • • Selam 💕 @doc.dr.nusret_kaya ve @ugudurak ortak çalışması olan #kuyrukbilimi kitabını dün gece bir avazda okudum. 👉🏻Kitabın anlatısının özü şu, bizim tüm yaşam enerjimizi sağlayan ve en derin gerçekliğimiz ile ilgili tüm gizemli bilgiler beynimizde değil ,beynin kuyruğundadır ;yani #medullaspinalis te,(omurilikte ) diyor. Tamamıyla “canlı “ bu organizma hayati ehemmiyet taşıdığından vücuttaki en sağlam kemiklerle -kafatası ve omurga kemikleri ile - korunuyor diyor. . Halk arasında çokça bilinen “Kuyruğunu dik tutmak”, “kuyruğunu titretmek “gibi deyimlerin bu mantık ile varolduğunu yani esasen yaşam kaynağımızın “o “olduğunu ;Sümer tabletleri , Eski Türk Motifleri ,Antik Mısır hiyeroglifleri , Hristiyan ve Yahudi kaynaklarındaki “ Yaşam Ağacı “ ile özdeşleştiriyor . Ve bu yaşam ağacını doğru büyütmeyi başarır / başaramaz isek nelerle karşılaşacağımızı anlatıyor . YANİ ; Bizi biz yapan temelin üst beynimizden çok, alt beynimizdeki evrensel kuyruklu canlı olduğunu bilimsel 🧬 ve sanatsal 🎭 olarak anlatıyor desem yeridir . 🙌🏻✌🏻 ✍️ Kitabın tamamında ,çizgi karakterleri ve karikatürleri ile anlatımı destekleyen ve okuma sürecini keyifli bir hale getiren Sevgili @ugudurak ‘ı özellikle anmadan geçmeyeceğim. 🤘🏻🤛🏻 Çünkü benim 😻bir dönem fasılasız takip ettiğim #gırgır , #hıbır, #lemanyak dergilerini takip eden yaştaşlarım kendisini çok çok iyi bilirler. “ Raka Raka Rak “ ve “Mırmırlar” ı 😼anımsamayan var mı? Hem sanatçı, hem de yazar kimliği ile bu kitapta kendisiyle rastlaşmak benim için büyük sürpriz oldu. 😊✌🏻 İlgi alanı olanlara ya da merak edenlerin tercihine .... Sevgiyle esen kalın 💕 @abisyayinlari https://www.instagram.com/p/B3OpVB_pCud/?igshid=14vouiexnnx93
0 notes
mustafaasir · 6 years
Photo
Tumblr media
Sümer tabletleri. İstanbul Arkeoloji Müzesi
0 notes
gok-turuk · 6 years
Note
Sümer tabletleri ve ilgili bağlayıcı konular da mistik özelliklerini korumaya devam ediyorlar. Öğrenmek lazım dedik, hepsini okuduk.
Onlar en azından, tufan vakti uzay gemisiyle dna toplayıp hayatı yeniden kuruyorlar, farklı soyların melezleşmesinden kadim ve köle ırklarından bahsediyorlar. Onların mistiği bizim geleceğimize benziyor. Dinlerdeki mistizmi neyapçaz peki? 15 m tahta gemiye dünyanın her tarafından 2 çift hayvan alıyorsun 6 ay denizde kalıyorsun. Ademden bu tarafa adem havvayı, sonra oğullar havvaya adem kızları oğullar bacıları torunlar nineyi adem torunları kaynaşa kaynaşa türüyorlar :D
3 notes · View notes
kitapindiroku · 7 years
Text
Hammurabi Yasaları Kitabı pdf indir pdf indir
Hammurabi Yasaları Son yüzyıl içinde Hammurabi Yasaları konusunda birçok yararlı çalışma yapılmıştır. Söz konusu bu kapsamlı çalışmaların ilki Sümer, Babil, Asur Kanunları ve Ammi-Ṣaduqa Fermanıdır ki, burada yapılan çalışmalar sırasında, Hammurabi Yasalarının 1. maddesi bile ne yazık ki, doğru olarak tercüme edilememiştir. Bütün bu başarısızlıkların en önemli nedeni, Türkçe yazılmış bir Akadca dilbilgisi olmamasıdır. İşte bu gerçeği yaşayarak bilen biri olarak, elimizde bulunan tüm olanakları değerlendirerek bu doğal eksikliği gidermek için Sümerce Dilbilgisi ile Sümerce ve Akadca İşaret Listesi’nden sonra, Akadca Dilbilgisi’nin yanında Hammurabi Yasalarını da hazırlama yolunda çaba gösterdim. Bir Sümer atasözü diyor ki: “Biliyorsan öğret, bilmiyorsan öğren!” İşte ben de Hammurabi Yasalarını yeni baştan tercüme etme yolunda bütün olanakları seferber ettim. Böyle bir çalışma gözden geçirildikten sonra, Akadcanın üç lehçesinden biri olan Eski Asurca üzerinde de yeterli ve gerekli açıklamalar yapıldığından, Asur ve Babil lehçe farkları, kolaylıkla anlaşılabilir duruma getirilmiştir.   Başta W.von Soden tarafından hazırlanan Grundriβ der Akkadischen Grammatik olmak üzere, bugüne kadar yayımlanmış olan tüm Akadca dilbilgisi kitaplarını göz önünde tutarak yapmış olduğumuz bütün bu olumlu çalışmalar sırasında bana her konuda yardımcı olan hocam D. O. Edzard’a, sorunlu kelime ve cümlelerin anlamları konusunda bana gerekli gereçleri gönderen meslektaşlarım Cl. Wilcke, B. Kouwenberg, T.J.H. Krispijn, W. Sallaberger, A. Zgoll, G.Fr.-Szabo, G. Wilhelm, B.Christiansen ve kitabın basımı yönünden her türlü kolaylığı gösteren İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yunan Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı öğretim üyesi Vedat Çelgin ve Alfa Yayınları yöneticisi Vedat Bayrak’a teşekkür ederim. Onların yardımları olmasaydı kitabın bu şekilde oluşması herhalde mümkün olmazdı. Diyebilirim ki, Sümerce Dilbilgisi, Sümerce ve Akadca İşaret Listesi, Akadca Dilbilgisi, Eski Asurca Dilbilgisi, Gudea Statüleri ve Hammurabi Yasaları gibi altı kitaba sahip olan herkes, bundan sonra Sümerce ve Akadcayı kolaylıkla ve başarıyla öğrenebilme olanaklarına sahiptir. Yeter ki, Ön Asya kültürü yönünden çok önemli olan bu diller içtenlikle öğrenilmek istenmiş olsun.   Bilinen gerçek odur ki, kralın adı Amurrucadır. Bu nedenle son 40 yıl içerisinde söz konusu bu isim Hammu-rapi/Hammurapi olarak da okunmak istenmiştir. Doğru olan da budur. Çünkü Eski Babilce /rabûm/ “büyük; buna karşılık Amurruca /rapûm/ ise “iyileştirmek, kurtarmak” anlamını taşımaktadır. Biz burada bilinen bu gerçekleri iletmeyi ve buna karşılık yine de bugüne kadar kullanılan alışılmış ismi HAMMURABİ’yi benimsiyor, bu gerçeğin burada ve bu şekilde belirtilmesini, yanlış anlaşılmaları önlemek için zorunlu görüyoruz.   Sümerce bizim için çok önemli bir dildir. Bu nedenle yeteri kadar öğretilmesi ve öğrenilmesi de Eski Anadolu ve Ön Asya kültürlerinin geleceği açısından vazgeçilmez bir özellik taşımaktadır. Bugün için İstanbul Arkeoloji Müzesinde, çivi yazısıyla yazılmış 74.000 tablet bulunmaktadır ve British Museum’dan sonra ikinci büyük arşive sahiptir. Fakat ne yazıktır ki, o arşivin yaklaşık 4 km ötesinde bulunan Edebiyat Fakültesinde Sümeroloji öğrenimi yapılamamaktadır. Eğer yapılsaydı, hiç olmazsa Sadberk Hanım Müzesinde bulunan Sümerce tabletler doğru olarak tercüme edilirdi. Buna paralel olarak diyebiliriz ki, iyelik zamiri tekil 1. kişi, yaklaşık 30 yıldan bu yana,/-MU/ yerine /-ĝu10/ olarak okunmaktadır. Konuyla ilgili olarak denebilir ki, elimizde Sümerce dilbilgisi ve sözlük bulunmadığından, ülkemizde de Sümerce, yeterince öğretilmediğinden, bu tür akıl almaz hataları yapmak olağandır.   Urartuca yönünden durum çok daha ilginçtir. Avrupa’da, Ön Asya dillerinin okutulduğu her yerde bugün Urartuca da öğretilmektedir. Başkentleri Tušpa/Van olan Urartular bu bölgede büyük bir devlet kurmuşlar ve sayısız yazılı belge bırakmışlardır. Bu nedenle, söz konusu bu dilin öğretileceği ilk yer Ankara’daki Sümeroloji Anabilim Dalı olmalıdır. Fakat ne yazıktır ki, bölge kültürü için çok önemli olan bu dilin okutulmadığı tek yer yine Ankara’dır. 60’lı yılların ilk yarısında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde yapmış olduğum öğrenim sırasında seminer tezi olarak “Babil ve Asur Lehçe Farklarını,” lisans tezi olarak da “Gudea’nın Rüyasını” hazırladım. Aradan geçen zaman içerisinde Kayseri Müzesinde bulunan Kültepe Tabletleri üzerinde çalışıp, hazırlamış olduğum yapıtlardan yalnız biri, Türkçe ve Almanca olarak Belleten LVIII 221,29-50’de “Ev Satışlarıyla İlgili Bir Kültepe Tableti ile Etütlük Tabletlerde Geçen Yer Adları ve Kârum Nahria” başlığı altında neşredilmiştir. Bütün bunların yanında, 1980 yılında Güzelhisar’da bulunup, Erzurum Müzesine getirilen Güzelhisar Urartu Kitabesi, o zaman için onu okuyacak birileri bulunamadığından, Kayseri Müzesine gönderilen resimlerinin yardımıyla yine Belleten LV/213,323-330’da tarafımdan yayınlanmıştır.   1947 yılından bu yana Kültepe kazılarında bulunan Eski Asurca tabletlerin bugüne kadar yayımlanamamış olması hepimizin ayıbıdır. Bilinmesi gereken gerçek odur ki, okulumuz, öğrencimiz, öğretmenimiz var, Sümercenin yanında Eski Asurca ve Urartucayı yeterince öğretemiyoruz. Eğer öğretebilseydik, son 70 yıl içerisinde sistemli olarak Kültepe’de, T. Özgüç ve F. Kulakoğlu başkanlığında yapılan kazılarda bulunmuş olan Eski Asurca tabletlerin tümü bugüne kadar okunmuş olur ve bu yeni bilgilerin ışığı altında Eski Ön Asya coğrafyası yeniden düzenlenir, Eski Ön Asya tarihi yeniden yazılırdı. Bundan sonra bu konuda da başarılı olmak ve söz konusu bu dillerden öncelikle Sümerce ve Akadcayı öğrenebilmek için artık isteyen herkesin elinde Sümerce ve Akadcanın yanında Eski Asurca Dilbilgisi, Gudea Statüleri ve Hammurabi Yasaları da bulunmaktadır. Kişisel görüşüm odur ki, Akadca Dilbilgisi’yle çalışan her kişi, bu 282 maddeyi okuduktan sonra, yeteri kadar Akadçayı öğrenmiş olacaktır.   Nafiz Aydın Sümerolog
Hammurabi Yasaları Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes
sanalmeydan · 7 years
Text
Dünyanın en eski yazı formu Tartaria tabletleri olabilir
Dünyanın en eski yazı formu Tartaria tabletleri olabilir
M.Ö. 3500’lü yıllarda yazıldığı tahmin edilen Sümer yazıtları bilinen en eski yazı formu olabilir. Ancak bilim adamları eski Tartaria yazıtlarının Sümerler’inkinden 2000 yıl daha eski olduğunu savunuyor.
View On WordPress
0 notes