Tumgik
#kanser ışını
youreternalending · 4 years
Text
Yeşil Çayın Faydaları
Yeşil çay tartışmasız en ünlü süper yiyeceklerden biri, ancak fincanınızda ne olduğu hakkında ne biliyorsunuz?
Yeşil çay, diğer tüm bitkisel olmayan çaylarda olduğu gibi, Kamelya sinesis bitkisinin yapraklarından yapılır. Bununla birlikte, siyah ve oolong (wulong) çayların aksine, yeşil çay buharlı kurutma yöntemleri kullanılarak yapıldığı için daha az işlenir. Hassas işleme tekniklerinin, yeşil çayın, çeşitli sağlık yararlarına yol açabilecek besinler ve antioksidanlar açısından çok zengin olmasının nedenleri arasında olduğu düşünülmektedir. Aslında, Ulusal Tamamlayıcı ve Bütünleştirici Sağlık Merkezi'ne (NCCIH) göre yeşil çay, Çin ve Japon tıbbı uygulamalarında yüzyıllardır kullanılmaktadır.
Muhtemelen yeşil çayın faydaları hakkında çok fazla konuşmuş olsanız da, NCCIH kanıtların çoğunun kesin olmadığına ve daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğuna dikkat çekiyor. New York City merkezli Megan Casper, RDN, Megan Casper Nutrition'ın sahibi, bir başka önemli uyarıyı da belirtiyor: “Yeşil çay üzerinde yapılan birçok çalışmada yeşil çay ekstresi kullanılıyor, bu da ortalama evdeki demlemenizden çok daha güçlü olabilir.”
Yeşil çayın potansiyel sağlık yararları, seçtiğiniz markaya ve bunu yapma şekline bağlı olarak da değişebilir, diyor Casper. “Sıcak çayda [ant] daha fazla antioksidan olabilir, çünkü buzlu çay genellikle [daha az] çay poşeti kullanır ve sulanır” diyor, ancak “birkaç saat boyunca soğuk demlenen çayda benzer miktarda antioksidan var sıcak çay." Kafeinsiz yeşil çay markaları da işleme pek çok fayda sağlamayabilir, çünkü işleme antioksidanları alabilir.
Sahneye daha yeni olan ve potansiyel faydaları için konuşulan matcha yeşil çaydır. Matcha, taze kaynamış su ile karıştırılmış bütün yeşil çay yapraklarından yapılır. Casper, bu hazırlığın bu yeşil çayın antioksidan içeriğini ve kafein içeriğini arttırdığını söylüyor.
Yeşil çayın olası sağlık yararları ve bu popüler içeceğin sağlıklı bir diyet ve yaşam tarzını tamamlamaya nasıl yardımcı olabileceği hakkında daha fazla bilgi edinin.
1. Yeşil Çay Beslenme Yumruğunu Paketliyor
Sinir sistemi üzerinde uyarıcı etkileri olabilecek bir tür alkaloid olan kafein Zihinsel odağı artırmaya yardımcı olabilecek L-theanine gibi amino asitler Diş minesini güçlendirmeye yardımcı olan bir mineral olan florür Diğer çay türlerinin aksine, yeşil çay kateşinler adı verilen yüksek seviyelerde bileşik içerir. En dikkat çekici kateşin epigallokateşin-3-gallattır (EGCG).
Sağlıklı bir yeşil çay seçmek açısından, New York merkezli Natalie Rizzo, RD, profesyonel bir ipucu sunuyor: “Gerçek bir şey istiyorsanız, paketin yüzde 100 yeşil çay söylediğinden emin olun veya saf yeşil çay yaprakları tercih edin.”
2. Yeşil Çay Sağlıklı Kilo Verme Diyetinin Bir Parçası Olabilir
NCCIH, yeşil çay içmenin aşırı kilolu veya obez olan kişilerde kilo kaybına yol açacağını kanıtlamak için yeterli kanıt olmadığını belirtiyor. Ancak yeşil çay ekstraktı içeren araştırmalar yardımcı olabileceğini göstermektedir.
Yani, yeşil çaydaki kafein, termojenez adı verilen bir süreçte iştahı ve hızlı kalori yakımını bastırmaya yardımcı olabilir, böyle bir çalışma önermektedir. Sadece yeşil çay üzerine yapılan araştırmaların çoğunun bu daha yoğun konsantre ekstrakt üzerinde olduğunu bilin; çay poşeti fincanınıza demez, Mayıs 2014'te Kanada Eczacılar Dergisi'nde yayınlanan bir makaleye dikkat çekiyor.
Rizzo, “Kilo kaybına yardımcı olmak için diyetinize yeşil çay eklemeyi düşünüyorsanız, yüksek kalorili bir diyet yiyorsanız bunun çalışmasını beklemeyin” diyor. “Yağ yakıcı nitelikleri olmasına rağmen, [yeşil çay] kötü bir diyet için yeterli miktarda yağ yakmayacaktır.” Bunun da ötesinde, Mayo Clinic'e göre, ilave tatlandırıcılar içeren hazır çay içerseniz yeşil çay yoluyla kilo verme çabaları engellenebilir.
En iyi bahsin? Çalıştığı kanıtlanmış olanları yapın - sağlıklı, dengeli bir diyet uygulayın ve kilo vermek için düzenli olarak egzersiz yapın. Diyetinize yeşil çay eklemek yardımcı olabilir, ancak gümüş bir kurşun olmasını beklemeyin.
3. Yeşil Çayın Faydaları Karnınıza Genişler
Çok fazla kafein içmek size sinirlilikler verebilir ve uykunuzu etkileyebilir, ancak uyarıcı da sizi düzenli tutmanıza yardımcı olabilir. Kahve içindeki kafein hacmine duyarlıysanız, bunun yerine yeşil çay deneyin. Ayrıca kafein var ama kahveden daha az. Mayo Clinic'e göre, 8 oz kafeinli demlenmiş kahve 95 ila 165 mg arasında kafein içerirken, 8 oz demlenmiş yeşil çay 25 ila 29 mg arasında kafein içerir.
4. Yeşil Çay, Romatoid Artrit Belirtilerini Azaltmaya Yardımcı Olabilir
Enflamasyonu azaltmak istiyorsanız, alışveriş listenize yeşil çay ekleyin.
Journal of Nutrition'da yayınlanan bir çalışmada, içme suyunda yeşil çay ekstresi verilen sıçanlar Otoimmün hastalık ile indüklenen romatoid artrit (RA), sade su içen RA'lı sıçanlardan daha az şiddetli semptomlar geliştirdi. İnsanlarda daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır, ancak araştırmacılar yeşil çay ekstraktının geleneksel RA tedavisi ile birlikte kullanıldığında yararlı olabileceğini belirtmektedir.Artrit Araştırma ve Terapide 2011 yılında yayınlanan bir derlemede yapılan araştırma, osteoartritli farelerde benzer bir anti-enflamatuar fayda olduğunu düşündürmektedir, ancak aynı etkilerin insanlarda görülüp görülmeyeceğini söylemek için çok erken.
5. Yeşil Çay Hasarlı Cildi Onarmaya Yardımcı Olabilir ve Cilt Kanserine Karşı Koruyabilir
Şubat 2010'da Kanser Önleme Araştırması'nda yayınlanan bir ön çalışmada, içme suyunda yeşil çay polifenollerine maruz kalan fareler, UV ışını hasarından sonra daha iyi cilt hücresi onarımı gösterdi, ancak bu aynı etkinin insanlarda görülüp görülmeyeceği henüz belli değil.Yeşil çay, Ağustos 2015'te Alman Dermatoloji Derneği Dergisi'nde yayınlanan bir makaleye göre egzama ve genital siğiller gibi cilt durumlarının tedavisine de yardımcı olabilir.
6. Yeşil Çay, Tip 2 Diyabetli İnsanlarda Kan Şekeri Seviyelerinin Düşmesine Yardımcı Olabilir
Tip 2 diyabetli insanlar, insülin direnci adı verilen bir durum nedeniyle yüksek kan şekerine (hiperglisemi) sahiptir; buradaki hücreler, kaslar ve karaciğer, vücuda enerji vermek için glikozu etkili bir şekilde ememez. Amerikan Diyabet Derneği'ne göre, kötü yönetilen diyabet kalp hastalığı, nöropati (sinir hasarı), amputasyon ve göz problemleri gibi komplikasyon riskini artırabilir.İran Sağlıklı Tıp Dergisi'nde Eylül 2014'te yayınlanan bir araştırmaya göre, sağlıklı bir tip 2 diyabet diyetinin bir parçası olduğunda, yeşil çay insülin direncini azaltmaya yardımcı olabilir. Çalışmada, dört hafta boyunca günde üç kez 150 mililitre yeşil veya ekşi çay tüketen katılımcılar olumlu sonuçlar elde ettiler.İLGİLİ: Yeşil Çay Tip 2 Diyabetli İnsanlar İçin İyi mi?
7. Yeşil Çay İçerek Alerjiniz ve Beyin Sağlığınız İyileşebilir
NCCIH'ye göre yeşil çayın en popüler özelliklerinden biri zihinsel uyanıklıktır. Bu kısa süreli etki yeşil çayın kafein içeriğiyle bağlantılıdır. Kafein kendisi merkezi sinir sistemini uyarır, bu da büyük miktarlarda tüketildiğinde sorunlara neden olabilir. Ancak yeşil çaydaki düşük kafein içeriği, kahve gibi yüksek kafeinli ürünlerle ilişkili kaygı ve titremelere neden olmadan sizi uyandırmak için yeterlidir.
8. Yeşil Çay, Bazı Kanser Türlerine Karşı Korunmaya Yardımcı Olabilir
Kanser, serbest radikaller vücuttaki sağlıklı hücrelere saldırdığında meydana gelir, ancak Ulusal Kanser Enstitüsü'ne göre antioksidan açısından zengin gıdalar ve yeşil çay gibi içeceklerin bu süreci önlemeye yardımcı olduğu düşünülmektedir. Özellikle, EGCG içeriğinin koruma sağladığı görülmektedir.Şubat 2018'de Moleküller ve Hücreler'de yayınlanan bir inceleme, yeşil çay ekstraktının başlangıcını geciktirmeye ve belirli kanser türlerinin nüksetmesini önlemeye yardımcı olabileceğini gösteren araştırmalara atıfta bulunmaktadır. Bununla birlikte, kanser önleme veya tedavi ve yeşil çay arasındaki bağlantı hakkındaki araştırmaların çoğu, insanları değil, fareleri veya hücre kültürlerini ve yeşil çayın kendisini değil yeşil çay özünü içerir.
9. Yeşil (ve Siyah) Çay İçmek Kalp Üzerinde Koruyucu Bir Etkisi Olabilir
Yeşil çayın kolesterol düşürücü özelliklerinin yanı sıra NCCIH, çayın da yüksek tansiyonu düşürebileceğini belirtiyor. Ulusal Kalp, Akciğer ve Kan Enstitüsü'ne göre, bu daha iyi kalp sağlığına yol açabilir. Benzer etkiler siyah çay ile de görülebilir.Şu anda beta blokerler gibi tansiyon ilaçları alıyorsanız, ılımlı bir şekilde yeşil çay için. NCCIH'ye göre, özellikle ek formda büyük miktarlarda yeşil çay, bu tür ilaçlarla etkileşime girebilir.
10. Yeşil Çay, Kaygıyı Azaltmaya Yardımcı Olabilir, ancak Daha Fazla Araştırma  Bir fincan yeşil çay içmek, genel anksiyete, obsesif kompulsif bozukluk ve sosyal anksiyete bozukluğu gibi anksiyete ile ilişkili bozuklukların semptomlarını azaltmaya yardımcı olabilir. Ekim 2017'de Phytomedicine'de yayınlanan bir derleme, kafein ve amino asit L-theanine'nin anksiyeteyi azaltmak ve hafıza ve dikkat de dahil olmak üzere diğer beyin fonksiyonlarını etkilemek için birlikte çalıştığını gösteren araştırmaya atıfta bulunuyor.
1 note · View note
yorgunb1radam · 4 years
Note
Kanser hucresini kurutmak icin kullaniyorlar ama ışını yani artık bu son tedavi onun için bundan sonra iyilesmis olacak insallah öyle düşünün mutlu olun , mutlu ol gecmis olsun ve lutfen kitap paylaşımı yap Devrim ya özledim okudugun kitaplardan beğendiğin yerleri paylaşmanı
Aşırı acının okuma hazzını alıp götürdüğü keşfettim. En azından bende öyle bir etkisi oldu.. Çünkü kafanın içinde sürekli o olduğundan odaklanmak çok zor..
1 note · View note
Text
İridyum ve Kanser Tedavisi
Tumblr media
Kanserli hücrelere nüfuz eden iridyum sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanserli hücreleri öldürüyor. Dünya yüzeyindeki iridyum rezervi de 66 milyon yıl önce çarpan ve dinozorları yok eden büyük asteroidden kalma. Değerli ve nadir bulunan element İridyum İlk kez 1803 yılında keşfedilen iridyum metali latincede gökkuşağı anlamına geliyor ve ismini buradan alıyor. Bilinen en paslanmaz metal olan iridyumdan çok fazla bulunmadığı (altından 40 kez daha nadir) için aynı zamanda dünyanın en değerli hammadelerinden biri. Bugün bir gram iridyumun piyasa değeri 47 dolar civarında. Journal Angewandte Chemie dergisinde yayımlanan araştırmaya göre uzmanlar iridyum ile organik maddelerin karışımından oluşan bir birleşim meydana getirerek bununla doğrudan kanserli hücreleri hedef aldılar ve kanserli hücreleri başka hiçbir dokuya zarar vermeden başarıyla imha ettiler. Uygulama sırasında iridyum birleşimi olan madde kanserli hücrelerin içerisinde oksijeni ölümcül seviyelere yükselterek hücrenin kendi kendisini zehirlemesini sağlıyor.
Tumblr media
Fotokemoterapi yöntemi ile işliyor
Çin'deki Warwick Üniversitesi tarafından yürütülen çalışmada kanserli dokuya lazer ışını gönderilerek ışığa duyarlı iridyum birleşiminin sürecin başlatması tetikleniyor. Kanser terapilerinde giderek kullanımı artan bu ışın tedavili yöntemlere 'Fotokemoterapi' adı veriliyor. Kanserli bölgeye zerk edilen iridyum birleşiminin ışına maruz kaldıktan sonra tümörün her katmanına nüfuz ederek tüm kanserli hücreleri öldürdüğü görüldü. Aynı yöntem sağlıklı dokuya uygulandığında ise hiçbir etki olmuyor. Bu yöntem için araştırmacılar en üst düzey teknolojiye sahip ultra yüksek kütle spektrometresi kullandı ve bu sayede dokudaki proteinlerin her biri gözlemlenerek kesin anlamda hangi proteinlerin iridyum birleşimi tarafından saldırıya uğradığı görülebildi. Kanserli hücrelerde görülen binlerce protein modeli incelendikten sonra iridyum birleşiminin kansere neden olan proteinleri 'ısı şoku stresi' ve 'glukoz metabolizması' nedeniyle yok ettiği anlaşıldı. İridyum ile sağlıklı hücrelere zarar vermeyen yeni tür bir terapi şansı doğmuş oldu. Read the full article
0 notes
erdal-01327 · 5 years
Photo
Tumblr media
Thomas Edison ile çalışan Clarence Madison Daily'nin (1865-1904) eli. Yaptığı X ışını tüplerini kendi elleriyle test etti ve ağır bir kansere tutuldu, bu da onun hayatını kurtarmak için her iki kolunun da kesilmesine yol açtı fakat kurtarılamadı. Ölümünden kısa bir süre sonra, Thomas Edison, X ışınları konusundaki araştırmalarını öylece bıraktı. Edison, 1903 yılındaki bir konuşmasında bütün hislerini tek cümleye sıkıştırmıştı: "Bana X ışınlarından bahsetmeyin, onlardan korktum." Via bilimvteknoloji Kaynak; Bilim Günlüğü https://www.instagram.com/p/Bze_q0Wpn6k/?igshid=1gbnayhmd6emp
0 notes
bilimveteknoo · 5 years
Photo
Tumblr media
https://www.bilimvetekno.com/rontgen-nedir/
Röntgen Nedir?
8 Kasım 1895’te Wilhelm Conrad Röntgen (yanlışlıkla), katod ışını jeneratöründen elde edilen bir görüntüyü keşfetti, katod ışınlarının olası aralığının çok ötesine yansıtıldı. Diğer araştırmalar, ışınların, vakum tüpünün içindeki katod ışınının temas noktasında üretildiğini, manyetik alanlardan sapmadıklarını ve birçok çeşit maddeye girdiklerini gösterdi.
Keşfedilmesinden bir hafta sonra Röntgen, karısının elinin alyansını ve kemiklerini açıkça ortaya koyan bir x-ışını fotoğrafı çekti. Fotoğraf genel halkı etkiledi ve yeni radyasyon formunda büyük bilimsel ilgiyi uyandırdı. Röntgen, yeni radyasyon x ışınım adını verdi (x, “Bilinmeyen” anlamına gelir). Bu nedenle, x-ışınları terimi (bu terim Almanya dışında sıradışı olsa da, Röntgen ışınları olarak da adlandırılır).
Tıbbi röntgenler
X ışınları bazı kalınlıktaki maddelere nüfuz edebilir. Tıbbi röntgenler, hızlı bir elektron akışının metal bir plaka üzerinde aniden durmasına izin verilerek üretilir. Güneş veya yıldızlar tarafından yayılan x ışınlarının da hızlı elektronlardan geldiğine inanılmaktadır.
X ışınları tarafından üretilen görüntüler, farklı dokuların farklı emilim oranlarından kaynaklanmaktadır. Kemiklerdeki kalsiyum x-ışınlarını en fazla emer, bu yüzden kemikler radyografi adı verilen x-ışını görüntüsünün bir film kaydında beyaz görünüyor. Yağ ve diğer yumuşak dokular daha az emer ve gri görünür. Hava en az emer, böylece akciğerler radyografide siyah görünür.
X-ışınlarının Kullanımı
Çoğu insan tıbbi görüntülemedeki kullanımlarından dolayı röntgenlere aşinadır, ancak x-ışınlarının başka birçok uygulaması vardır:
Teşhis tıbbında, x-ışınları kemik yapılarını görüntülemek için kullanılır. Düşük enerjili x-ışınlarının emilimini en aza indirmek için sert x-ışını kullanılır. Düşük enerji radyasyonunun iletimini önlemek için röntgen tüpü üzerine bir filtre yerleştirilir. Diş ve kemiklerdeki yüksek kalsiyum atomları kütlesi, x ışınımını emerek, diğer ışınımların çoğunun vücuttan geçmesine izin verir. Bilgisayarlı tomografi, floroskopi ve radyoterapi diğer x-radyasyon tanı teknikleridir. X ışınları da kanser tedavileri gibi terapötik teknikler için kullanılabilir.
X-ışınları kristalografi, astronomi, mikroskopi, endüstriyel radyografi, hava alanı güvenliği, floresan ve fisyon cihazlarını yerleştirmek için kullanılır. X ışınları, sanat yaratmak ve ayrıca tabloları analiz etmek için kullanılabilir.
X-Radyasyonla İlişkili Riskler
X ışınları, kimyasal bağları kırabilen ve atomları iyonize edebilen bir iyonize radyasyon şeklidir. Röntgenler ilk keşfedildiğinde, insanlar radyasyon yanıkları ve saç dökülmesinden acı çekti. Hatta ölüm raporları bile vardı. Radyasyon hastalığı büyük ölçüde geçmişte kalırken, risk birden fazla faktöre bağlı olduğu için,kansere ve gelişim sorunlarına yol açabilecek genetik hasara neden olabileceği açıktır,en büyük risk fetüs veya çocuktur.
Kaynak >>> https://www.bilimvetekno.com/rontgen-nedir/
0 notes
ebe123fed-blog · 10 years
Text
Güneş Düşmanınız Değil Dostunuz Olsun!
Yazın meydana gelen güneş lekelerine dikkat! Korunmasız güneşe maruz kalan kişilerin yüz ve ellerinde meydana gelen lekelenmeler deri değişikliğine yol açabiliyor. Açık tenli kişilerde, yıllar içerisinde korunmasız güneşe maruz kalmaya bağlı olarak özellikle yüzde ve el üzerlerinde koyu renkli lekelenmeler ortaya çıkabileceğini söleye İstanbul Medipol Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Makbule Dündar, “Güneş maruziyeti devam ederse deride kabarık, koyu renkli kabuklu (aktinik kerataz) değişiklikler ortaya çıkar. Bu deri değişiklikleri güneşe maruz kaldıktan yıllar sonra ortaya çıkar. Bu tip lezyonların üzerinden cilt kanseri gelişme olasılığı mevcuttur” dedi. İki Saat Arayla Güneş Koruyucu Kullanın Güneş lekelerinden ve çillenmeden korunmanın en etkili yolunun hem UVA hem de UVB’ye karşı koruma içeren en az spf 30 olan bir güneş koruyucu kullanmaktan geçtiğini belirten Dündar, “Güneş koruyucu eğer tüm gün dış ortamda kalınacaksa 2 saat ara ile yenilenmelidir. Saat 11:00 – 15:00 arası güneşlenmek amacıyla kesinlikle dışarı çıkmamak gereklidir. Güneşe bağlı cilt yaşlanması ve güneş lekelerinden korunmak için yaz – kış güneş koruyucu kullanmayı günlük bakımın bir parçası haline getirmek gereklidir” diye konuştu. Tedavi, Lekenin Derinliğine Bağlı Güneş lekelerinin günümüzde özellikle sonbahar ve kış aylarında lazer uygulamaları, kimyasal peeling uygulamaları ile tedavi edildiğini açıklayan Dündar, şunları kaydetti: “Uygulamalar leke tipine bağlı olarak seçilmekte ve seans seans uygulama yapılmaktadır. Hafif lekelenme durumunda ve seans aralarında değişik renk açıcı madde içeren; (örn; glikolik asit, kojik asit, C vitamini, fitik asit, hydroquinone vs) kremler uygulandığı zaman mutlaka sabah güneş koruyucu (en az spf 30 – spf 50) kullanmak gereklidir. Deniz – havuz tatili süresince renk açıcı krem kullanmamakta fayda vardır. Güneş lekelerinin tamamen geçip geçmemesi lekenin derinliğine bağlıdır. Yüzeyel lekeler renk açıcı kremler, lazer ve kimyasal peeling uygulamaları ile tamamen geçer, derin lekeler ise tamamen geçebilmekle birlikte bazen hafif şekilde kalabilir. Güneş lekeleri geçse bile hiçbir zaman güneş koruyucu kullanmayı bırakmamak gerekmektedir.” Çok Az Güneş Işını Yeterli Son zamanlarda yapılan çalışmalar sonucu, en önemli cilt kanseri tipi olan ‘melanom’ ile UVA arasında ciddi bağlantılar olabileceğini düşündüren bulguların ortaya çıktığını da ifade eden Dündar, şöyle devam etti: “Güneş ve solaryum kaynaklı ultraviyole radyasyonu deri kanserine neden olabilir. Eskiden radyasyonu deri kanserinin güneş yanığı ile ilişkili olduğu düşünülürken günümüzde yanık oluşturmayan orta düzey bronzlaşmanın da kansere neden olabileceği bilinmektedir. Ultraviyole radyasyonu deriyi yaşlandırmada en önemli faktördür. Uzun süre korunmasız güneşe maruz kalanlarda deri kalınlaşır kaba bir görüntü oluşur, kırışıklıklar hızla artar. Güneş ışınlarının en önemli faydası D vitamini sentezindeki rolleridir. Ancak vücudun D vitamini sentezleyebilmesi için çok az güneş ışını yeterlidir. Bronzlaşmaya gerek yoktur.”
0 notes
52erwerw53-blog · 7 years
Text
Güneş ışınları ve solaryum cilt kanserini tetikliyor!
Tumblr media
Cilt kanseri en sık karşılaşılan ama en az tehlikeli olan deri kanseri çeşitidir. Sıklıkla güneş ışınları veya solaryumdaki UV dalgalar nedeniyle oluşur.  Okan Üniversitesi Hastanesi Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Senem Özge Turaçlı cilt kanserleri hakkında merak edilenleri cevapladı. 1. Cilt kanseri nasıl oluşur? Cilt en dışta epidermis ve hemen altında dermis denilen 2 tabakadan oluşur. Epidermiste yassı hücreler, bazal hücreler ve melanosit denilen hücreler bulunur. Cilt kanserleri derinin çeşitli tabakalarındaki hücrelerin kontrolsüzce büyümesidir. Bunun en sık sebebi de DNA hasarıdır. Sıklıkla güneş ışınları veya solaryumdaki UV dalgalar nedeniyle oluşur. Cilt kanserleri en sık görülen kanser türüdür ve tüm kanser vakalarının yaklaşık yarısını oluşturur. 2. Cilt kanseri ile et benleri arasında nasıl bir ilişki var? Benler melanosit denilen cilde rengini veren hücreler tarafından oluşurlar ve iyi huylu tümoral yapılardır. Benler çok farklı şekillerde karşımıza çıkabilir. Bazıları deriden kabarık şekilde, bazıları deri seviyesindedir. Renkleri kahverengi, siyah veya mavi olabilir. Bazı benler kanser gelişimi için risk taşır. Benlerin düzensiz sınırlı olması, üzerinde renk değişikliği olması, boyutunun kısa sürede hızla büyümesi, üzerinde kanama ve kabuklanma olması veya etrafında yeni benlerin çıkması mevcut benlerin huy değiştirdiğine işaret edebilir. Böyle durumlarda mutlaka plastik cerrahi ya da dermatoloji uzmanına başvururak muayene olmak gerekir. 3. Cilt kanseri için kimler risk altıdadır? Güneş ışınları cilt kanseri için ana risk faktörüdür. Solaryumda maruz kalınan yapay güneş ışını da kanser gelişimi için aynı riske sahiptir. Cilt kanseri için diğer risk faktörlerinin başında yaş gelir. Yıllar içerisinde ne kadar süre güneşe maruz kalınırsa cilt kanseri gelişim riski artar. Açık tenli, kızıl saçlı, çilli, mavi gözlü ve güneş yanığına yatkın bireyler risk grubundadır. Daha önceden cilt kanseri öyküsünün olması, güneşli iklimde yaşayanlar, daha önceden cildinde yanık veya geniş yara izleri olanlar, arsenik maruziyeti olanlar ve aktinik keratoz gibi kanser öncüsü cilt lezyonlarına sahip olanlar da cilt kanseri için risk altındadır. 4. Cilt kanseri nasıl tedavi edilir? Tüm cilt kanserlerinin tedavisinde birinci amaç cerrahi olarak tüm tümörlü dokunun çıkarılmasıdır. Şüpheli lezyondan insizyonel biyopsi şeklinde bir parça alınabileceği gibi sıklıkla eksizyonel biyopsi olarak lezyonun tümünün çıkarılması tercih edilir. Cilt kanserleri melanom ve melanom dışı olmak üzere 2 gruba ayrılır. Melanom dışı cilt kanserlerinde ilk tedavi seçeneği kanserli dokuların tamamının çıkarılmasıdır. Bunun yanında bazı erken evredeki cilt kanserlerinde topikal kremler (İmiquimod, 5 - florourasil gibi) kullanılabilir. Eğer cerrahi olarak çıkarılabilmesi mümkün olmayacak kadar genişlemiş ya da organlara yayılım olmuşsa, radyoterapi (ışın tedavisi) ve kemoterapi (ilaç tedavisi) gibi diğer yöntemlere başvurulur. 6. Cilt kanserinde erken tanının önemi nedir? Bazal hücreli ve yassı hücreli karsinomda erken tanı konulduğunda tedavi oranı yüksektir. Melanomda da erken evrede tanı konulduğunda tedavi şansı yüksektir. Ancak bu dönemde tanı konulamazsa; hızla ilerleme ve diğer organlara yayılma potansiyelinden dolayı tedavi şansı önemli ölçüde azalır. Bu sebeple tüm cilt kanserlerinde erken tanı çok önemli ve özellikle melanomda hayat kurtarıcıdır. 8. Cilt kanserinden korunma yolları nelerdir? Tüm cilt kanserleri için en önemli tetikleyici faktör güneştir. Hayat boyunca maruz kaldığımız ultraviyole dozu kanser gelişim riskini arttırmaktadır. Bu nedenle özellikle bebeklikten başlayarak, çocuk ve gençlerin güneşten korunması ve kendilerini güneş ışığından korumanın yollarının öğretilmesi cilt kanserinden korunmada önem taşır. Ayrıca kişisel risk faktörlerinin bilinerek, bu risk faktörlerine sahip kişilerin de güneş ışınlarından korunmaları önemlidir. Güneş ışınlarından korunmak için en az 50 faktör güneş koruyucu krem kullanılmalıdır. Güneş koruyucular kremler güneşe çıkmadan 30 dakika önce uygulanmalı ve 2 saatte bir tekrarlanmalıdır. Güneşten koruyucu kremler yalnız güneşlenirken değil, günlük yaşantımızda, özellikle yüz, boyun, ense, eller, kollar gibi sürekli güneşe maruz kalan vücut bölgelerine uygulanmalıdır. Gözleri korumak için de güneş gözlüğü kullanılmalıdır. Solaryumda maruz kalınan yapay güneş ışınları da cilt için zararlıdır.
0 notes
fenrees · 4 years
Text
Terminoloji Ne Demek, Nerelerde Kullanılır?
Terminoloji Türkçe’ye terim bilim olarak çevrilebilir. Genel anlamda terimler ve bu terimlerin kullanımıyla ilgili bilim dalıdır. Terminoloji Terminus öğretisidir. Terminus Latince’de sözcüğün anlamı olarak kullanılmaktadır. Çoğul hali Termini’dir. Kendi alanında netleştirilmiş bir kavramının artık konuşma boyutunda uzmanca kullanılmasıyla terimler ortaya çıkar. Günlük konuşma dilinde terimler konuşmanın zorlanmasına neden olur. Çünkü terimlerin kullanılması söz konusu alanda bilgi ve uzmanlık gerektirebilir.
Kelime etimolojisi incelendiğinde kesinleşmiş sınır ve nokta anlamlarına gelmektedir. İlk ortaya çıkması 17. Yüzyıla kadar dayanmaktadır. Bilim dalının çalışma alanı yazının bulunduğu dönemlere kadar uzanmaktadır. Yazının bulunduğu dönemden beri terminoloji kelimesi kullanılmış, dünyanın farklı milletleri tarafından kelime kullanılmaya devam edilmiştir. Terminoloji Ne Demek konusuna kısaca değindik. Şimdi detaylara geçelim.
Terminoloji Nerelerde Kullanılır?
Terminoloji kelimesinin kullanılması oldukça yaygındır. Artık bazı terminolojiler klasik olmayı başarmıştır. Bazı terminolojilerin kullanılması bir takım kurallara bağlı gerçekleşmektedir. Kavramların kullanılması sayesinde hem sosyal hem de pozitif bilimlere katkı sağlar. Bilimsel çalışmalar kavramlar terminoloji sayesinde yaygın şekilde yapılmaktadır. Kavramlar bütün bilim dünyasında geçerlidir. Uluslar arası niteliktedir. Bilim için kavramlar ortak dil olur. Dünyanın farklı noktalarında yürütülen çalışmaların tümü kavramların katkısıyla gerçekleşmektedir. Dil kavramı, dünyanın varlığından beri vardır. İnsanlar dil aracılığıyla birbirleriyle anlaşmaktadır. Dil, kültürlere göre farklılık göstermektedir.
Metaplazi nedir, kansere dönüşür mü? Detaylarına yazımızdan bakabilirsiniz.
Terminoloji Çalışması Nedir?
Terminoloji çalışması temelde düzenli bir şekilde bu çalışmaların belgelenmesi ve terimlerin sistematik sıraya alınmasına dayanmaktadır. Kavram haritalarından faydalanılarak bu işlem gerçekleştirilebilir. Terminoloji çalışmasına metin çevrilmeden önce başlamak gerekir. Terimler bir metnin anlaşılmasında önemli rol oynarlar. Terimleri önceden hazırlamak dil bilimciye yardımcı olur. Bu şekilde bir metnin anlaşılması daha kolay olur. Terminoloji çalışması yapmak için bir iki adım vardır. İlk adım nasıl bir terminoloji çalışması yapılmasına karar vermektedir. Anahtar terimler ve bu terimlerin karşılıklarının hazırlandığı liste  kullanılabilir.
Terminoloji Çalışmasında Sözlükçenin Önemi Nedir?
Terminoloji çalışmasında sözlükçe müşteriye ve dil bilimciye yardımcı olur. Müşteri kendi sözlükçesini tutabilir. Aynı sözlükçe benzer projeler için de kullanılmaya devam edebilir. Çeviri ve yerelleştirme projeleri bu şekilde tutarlı bir şekilde gerçekleşmiş olur. Çevrilmemesi gereken bazı terimler vardır. Bunlar arasında şirket isimleri, marka isimleri ve özel isimler yer alır. Terminoloji çalışmasında çeviri önemlidir.
Ancak bu şekilde sonuçtan memnun kalınabilir. Tercüme sektörü düşünüldüğünde eğitim, sanat ve lojistik olmak üzere daha pek çok sayıda teknik çeviri yapılabiliyor. Çevirinin en doğru olması için konu hakkında uzman tercümanlar ile çalışmak gerekiyor. Terminoloji yönetim sayesinde tercümanlar ve editörlerin saatler boyunca terim araştırması yapmasına gerek kalmaz. Bu sayede yapılması gereken çeviri işleri çok kısa süre içinde tamamlanır.
Terminoloji Yönetimine Neden İhtiyaç Duyulur?
Terminoloji yönetimi sayesinde terimlerin doğrudan ve gerçek anlamıyla çevrilmesi mümkün olur. Koordinatörlerin hızlı görev dağılımı yapabilmesi için de bu yönetim gereklidir. Terminoloji yönetimiyle daha önce benzer işlerde çalışan tercümanlar tespit edilerek, projenin deneyimli tercümanlara devredilmesi mümkün olur. Terminoloji yönetimi, en doğru terimlere en hızlı şekilde ulaşılması için en ideal yöntemdir. Teknik tercümelerde hata payının en aza indirilmesi adına terminoloji yönetimi sayesinde mümkündür.
Terminoloji Ne Demek içeriğinde sıra şimdi Tıbbi Terminoloji’de.
Tıbbi Terminoloji Nedir?
Tıbbi terminoloji insan vücudundaki sistem ve organlar hakkında terimlerin ayırt edilmesini sağlar. Çeşitli sanat, meslek kolları ve bilim gibi özel alanlarda belli anlamı ve kavramı olan sözcüklere terim denmektedir. Latincesi terminustur. Terimlerle uğraşan bilim dalı terminoloji olarak adlandırılmaktadır. Terimleşen sözcüğün birden fazla anlamı olamaz. Terimler tek anlamlıdır. Anlamların kişiden kişiye değişmesi söz konusu değildir. Tıbbi terminolojiyi tıpta kullanılan terim, usul ve esaslar olarak tanımlamak mümkündür. Terminolojinin oluşmasında amaç, herkes tarafından aynı şekilde kullanılan, anlaşılan ve yazılan bir dilin oluşturulmasıdır. Tıp terimleri genellikle ya Latince ya da Eski Yunanca olur.
Tıbbi Terminolojide Yer Alan Terimler Nelerdir?
Tıbbi terminolojide yer alan terimler arasında şunlar yer alır:
Ameliyatlar,
Tanılar,
Klinik uygulamalar,
Tanısal görüntüleme,
Laboratuar testleri,
Hastalıklar,
Vücut bölgeleri,
İnsan anatomisi,
İnsan fizyolojisi,
Organlar, sistemler ve işlevler bulunmaktadır.
Batı uygarlığı geliştiği zamanlarda hakim dil olarak Yunanca kullanılıyordu. Daha sonra Roma İmparatorluğu’nda hakim dil olarak Latince ön plana çıktı. Bilimsel terimler bu senelerde Latince oluşturulmuştur. Günümüzde halen bu gelenek sürdürülmektedir. Latince bazı kelimelerin 2 bin seneden daha eski olduğu bilinmektedir. Latince dendiği zaman halen akla eğitim gelmektedir. Günümüzde pek çok Avrupa dilinin temelinde Latin dili yatar. Ölü bir dil olduğu için dilin değişmesi söz konusu değildir. Bilimle ilgilenen kişilerin mutlaka latince bilgisi olması gerekir.
Nörotransmitter nedir? Detaylarına da bakabilirsiniz.
Terminolojide Kullanılan Terim Çeşitleri Nelerdir?
Terim çeşitleri 6 sınıfta incelenebilir. Bunlar şu şekilde sıralanır:
Simge terimleri,
Ölçü terimleri,
Kısaltma terimleri,
Akronim terimler,
Eponim terimler,
Genel terimler.
Eponimler Türkçe’ye isim babası, soyad olarak çevrilebilir. Cerrahi aletin, testin, sendromun ya da hastalığın özel kişi adlarıyla anılması eponimlere örnek verilebilir. Genellikle soy isimlerden oluşmaktadır. Eponimler arasında Behçet Hastalığı, Parkinson Hastalığı, Cushing sendromu yer alır.
Akronim Terimler Nelerdir?
Akronimler birkaç sözcüğün ilk harflerinin ya da ilk hecelerinin birleşmesiyle meydana gelir. Kısa ad olarak Türkçe’ye çevrilmektedir. MR kelimesi ele alındığında aslında bu kelime Manyetik Rezonans Görüntüleme anlamına gelir. Vücudun görüntüsünün yaratılması adına manyetik dalgalar ve radyofrekans kullanılmaktadır. Burada X ışını kullanılmaz. Görüntüler birden fazla düzlemde olabilir. Diğer akronim örnekleri şu şekilde sıralanabilir:
Ultraviole için UV,
Ultrasonografi için US,
Diabetes Mellitus için DM,
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı için KOAH,
Tam İdrar Tetkiki için TİT,
Elektro Kardio Grafi için EKG,
Vücut Kitle İndeksi için VKİ,
Bilgisayarlı Tomografi için BT,
Beyin Omurilik Sıvısı için BOS kullanılmaktadır. Bunların tümü Akronimlerdendir.
Homonim Terimler Nelerdir?
Homonim terimler sözleniş olarak aynı ancak anlamları farklı kelimeler olarak tanımlanırlar. İlium pelvisin üst kısmı olarak tanımlanabilir. İleum ise ince bağırsakta son kısımdır. Homomim terimlerle birlikte kısaltmalar da kullanılabilir. Hayatın pek çok alanında kısaltmalar bulunmaktadır. Kısaltmalar tıbbi alanda da kullanılmaktadır. En çok kullanılan kısaltmalar ve açılımları şu şekilde sıralanabilir:
Nervus için N,
Kas için M,
Kanser için CA,
Alyuvar sayısı için RBS,
Superior için Sup.,
Kilo kalori için Kcal,
Tüberküloz için TBC,
Kalsiyum için CA,
Distalis için Dist,
Antikor için Ab. Vb.
Kısaltmalar ölçü birimlerinde de kullanılmaktadır. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir:
Nano gram için NG,
Bar için b,
Atmosfer için ATM,
Dama için GT,
Kilogram için KG,
Gram için G,
Mililitre için ML,
Litre için L.
Karate Terminolojisi Nedir?
Karate terminolojisinde tıptan farklı olarak Latince değil Japonca kullanılmaktadır. En çok kullanılan karate terminolojileri arasında Dan, Sojo ve Ate yer alır. Her bir kelime karatede bir anlama gelmektedir. Ate boş el anlamına gelirken, dan siyah kuşak derecesi olarak kullanılmaktadır. Kı, ruh ve enerji anlamına gelir. Kiai ise keskin ve güçlü bir tekniğe verilen isimdir. Bu teknikte ciğerlerden hava boşalır ve bedenin özellikle üst kısmında rahatlama olur.
Kolostomi nedir? Bilgilerine de bakabilirsiniz.
Terminoloji Ne Demek konusu hakkında yorumlarınızı ve sorularınızı bekliyoruz.
Kaynak: https://www.zovovo.com/terminoloji-ne-demek/
0 notes
kocaalihaber · 4 years
Text
D Vitaminin Dermatolojideki Yeri, Önemi, Tehlikeleri
Son yıllarda artan oranlarda D vitamininin sağlımızdaki önemi üzerinde durulmakta ve bu konuyla ilgili çok sayıda makale yayınlanmaktadır. D vitamininin kemik sağlığına etkileri dışında kanser, otoimmün durumlar, kardiyovasküler hastalıklar ve bazı kronik hastalıklarda önleyici etkisinden bahsedilmektedir. D vitamininin çoğunun deride ultraviyole ile sentezlenmesi nedeniyle bu konuyu dermatologların çok iyi bilmesi gerekir. Bu yazımda, D vitamininin hem derimiz hem de sağlımız üzerindeki yararlı ve zararlı etkilerinden bahsedeceğim.
D Vitamini Kaynakları
Vitamin D yağda eriyen bir hormon olup, esas görevi kalsiyum-fosfor dengesini sağlamak ve kemik sağlığını korumaktır. Antiraşitik özelliklerinden dolayı halk arasında güneş vitamini olarak adlandırılmıştır. D2 ve D3 olmak üzere başlıca iki formda bulunur. Ultraviyole radyasyonu vitamin D sentezinin %90’dan fazlasından sorumludur. Vitamin D3 formu (kolekalsiferol) epidermisin bazal ve suprabazal tabakalarında, keratinositler ve fibroblastlar tarafından 7-dehidrokolesteroldan (7-DHK) 290-320 nm (maksimum etki 300±5nm) dalga boyundaki UVB’nin etkisiyle sentezlenir. Vitamin D ayrıca yiyeceklerle de alınabilir. Vitamin D3 özellikle yağlı balıklar (somon, ton balığı, uskumru, sardalya gibi), daha az olarak yumurta sarısı ve sığır karaciğerinde bulunur. Bir porsiyon deniz somon balığında 800-1000 IU D vitamini bulunur ki bu oran çiftlik somonun da 1/4 oranında azalmaktadır. Bir yumurta sarısında 40 IU D vitamini bulunur. Vitamin D2 (ergokalsiferol) ise bitkisel kaynaklı olup, bazı mantar türlerinde bulunur. ABD gibi bazı ülkelerde günlük tüketilen besin maddelerinin bazıları (süt, yoğurt, tereyağı, margarin, portakal suyu, kahvaltılık gevrekler) vitamin D ile zenginleştirilmiştir. Fonksiyonel olarak eşdeğer kabul edilen bu iki D vitamini formu önce karaciğerde 25-hidroksi vitamin D (kalsidiol)’ye, sonra böbreklerde 1,25 dihidroksi vitamin D (kalsitriol)’ye dönüşür. 25(OH) vit D’nin yarılanma ömrü birkaç hafta olduğu için vücudun D vitamini deposunun göstergesidir. Normal değerleri 20-100 ng/ml (50-250nmol/L) arasındadır. Genel sağlık açısından optimal düzeyin 30 ng/ml (75nmol/L) ve üzerinde olması önerilmektedir. Serum 1,25(OH)2 vit D düzeyleri vücuttaki D vitamini rezervini göstermez. Bu yüzden bakılmasının anlamı yoktur.
D Vitamini Eksikliği ve Toksisitesi
Serum 25(OH) vit D düzeyinin 20 ng/ml (50nmol/L) altında olması D vitamini eksikliği olarak kabul edilmektedir. 12-20 ng/ml (30-50 nmol/L) arasındaki değerler iskelet sağlığı ve genel sağlık üzerinde olumsuzluk yaratırken,12 ng/ml (30 nmol/L) altındaki ciddi eksiklik durumları D vitamini yetersizliğinin göstergesidir ve çocuklarda raşitizme, erişkinlerde osteomalaziye yol açar. Aşırı D vitamini alımı ise toksisiteye yol açabilir. Güneş ışığıyla aşırı miktarda D vitamini sentezi yapılması söz konusu değildir. Bir minimal eritem doz (MED)’dan daha az, yani cildimizde kızarıklık yapan dozdan daha az ultraviyole ışını ile D vitamini sentezi maksimum düzeylere çıkar ve daha fazla UV ile aktif olmayan formlar oluşur, böylece derideki D vitamini sentezi dengesi sağlanır. Diyetle de, çok aşırı miktarda balık yağı alımı hariç, D vitamini toksisitesi gelişmez. Ancak uzun süreli günlük yüksek dozda D vitamini haplarının alınması toksisiteye yol açabilir. Günlük 4000 IU’ye kadar alım güvenli kabul edilmektedir. Yine kısa süreli yüksek dozlar kullanılmasının da (örn; 8 hafta boyunca haftalık 50,000 IU) toksisiteye yol açmadığı gösterilmiştir. Ancak tek doz 300.000 IU D vitamini alımının kalp sağlığı üzerine ciddi yan etkileri vardır. Serum 25(OH) vit D düzeyinin 200 ng/ml (500 nmol/L) üzerinde olması potansiyel olarak toksiktir. D vitamini toksisitesinin belirtileri bulantı, kusma, iştahsızlık, kabızlık, halsizlik ve kilo kaybıdır. Kalsiyumu artırmaya yol açacak düzeyler zihinsel değişikliklere, konfüzyon ve kardiyak aritmilere yol açabilir. Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsünün iki milyondan fazla vaka da yaptıkları kohort çalışmaları sonuçlarına göre 25(OH) vit D’nin kronik olarak 40 ng/ml (100nmol/L) üzerinde olması pankreas kanser riskini artırmaktadır. Tek başına D vitamini desteğinin böbrek taşı oluşumundaki risk oranı tam olarak bilinmemesine karşın, menopoz sonrası kadınlarda 7 yıl boyunca günlük 1000 mg kalsiyum ile 400 IU D vitamini desteğinin beraber kullanımının böbrek taş oluşumunu % 17 oranında arttırdığı gösterilmiştir.
D Vitamini Sentezinde Etkili Faktörler
Prof. Dr. Emel Güngör
Yaş, deri rengi, mide-barsak sisteminden emilim, yaşanılan yerin enlemi, rakımı, mevsim, güneşte kalma saati, sis-bulut gibi hava koşulları, giysilerin şekli, güneşten koruyucu krem kullanımı, obezite ve bazı ilaçların kullanımı D vitamini sentezine etki etmektedir. Yaşlıların 30 yaş altındaki kişilere göre 1/4-1/5 oranında D vitamini sentezledikleri gösterilmiştir. Aynı miktarda D vitamini sentezlenmesi için koyu tenlilerin açık tenlilere göre daha uzun zaman güneşlenmeleri gerekir. D vitaminin çoğu ince bağırsaktan emilir. Bu nedenle bağırsakta emilim problemi olan kişilerde D vitamini eksikliği riski vardır. İnflamatuvar bağırsak hastalığı, Whipple hastalığı, kistik fibrozis, çölyak hastalığı olan kişilerde D vitamini düzeyleri takiplerinin endokrinolog kontrolünde yapılması önerilmektedir. Bazı ilaçlar özellikle epilepsi ilaçları,kortizonlar, rifampin, HIV/AIDS ilaçları ve St. John’s wort kullanımı D vitamini düzeyini azaltmaktadır. Yaşanılan yerin enlemi de D vitamini sentezini etkiler. 35 derece enleminin yukarısında olan ülkelerde kış aylarında UVB ışınlarının olmadığı kabul edilir, D vitamini sentezi de söz konusu değildir. Ülkemiz 36-42 kuzey enlemleri arasındadır. Bu nedenle Türkiye’nin kuzeyi ve güneyinde yaşayanlarında D vitamini sentezi farklılık gösterir. Kış ayları, öğlen dışı saatlerde güneşe maruz kalmak, hava kirliliği, havanın bulutlu olması, ozon tabakasının kalınlığı, rakım düşüklüğü D vitaminin sentezini azaltır. Yaşam şekli, giyinme alışkanlıkları da D vitamini sentezini etkiler. Vücut kitle indeksinin 30’un üzerinde olması durumunda yani obez kişilerde D vitamini yağ dokusunda biriktiği olduğu için D vitamini eksikliği söz konusudur. Tüm vücudun bir MED’de güneşte kalmasıyla 10.000-20.000 IU D vitamini sentezi olmaktadır. Kollar ve bacakların yarım doz MED’e maruziyeti sonucu 3.000 IU D vitamini sentezlenir. Yüz, kollar ve bacakların haftada iki kez 5-30 dakikalık öğle güneşine maruziyeti beyaz ırkın D vitamini sentezi için yeterli olmaktadır. D vitamini sentezinin deride yapılması için bir MED’dan daha azı yeterli olmakta, daha fazla UVB sonucunda inaktif metabolitler sentezlenerek denge sağlanmaktadır. Vücudun %19’dan fazlasının güneş görmesi durumunda D vitamini sentezlenmektedir. Tüm vücuda uygun miktarlardaki güneşten koruyucu kremler sürülürse D vitamini sentezi engellenmektedir. Ancak güneşten koruyucular tüm UVB’yi bloke etmemektedir. GKF 30 olan bir koruyucu yeterli miktarda sürülse de 1/30 yani %3,3 eritemal doz alınmaktadır. Ayrıca sürülmesi gerekli miktar 2mg/cm2 olmasına karşın, kişilerin genellikle 0,5 mg/cm2 kullandığı gösterilmiştir. Tüm açık alanlara sürülmemesi, kulak, ense ve ayaklar gibi bazı bölgelerin atlanması ve tekrar uygulamalarının yeterince yapılmaması da UVB’yi dolayısıyla D vitamini sentezini tam engellememektedir. Ayrıca birçok kişi güneşten koruyucu kremleri güneş yanığı olmadan daha uzun süreli güneşlenmek için kullanmaktadır.
Önerilen Günlük Vitamin D Dozları
D vitamini eksikliği olanlarda mutlaka tedavi yapılmalıdır, alınması gerekli günlük D vitaminin yiyeceklerle ve gerekirse vitamin desteği şeklinde alınması önerilmektedir. Ancak güneşlenmeyle D vitamini sentezi tavsiye edilmemelidir. Amerika Sağlık Enstitüsü Kasım 2010’da D vitaminiyle ilgili son önerilerini açıklamıştır. Bu öneriler D vitaminin iskelet sağlığı üzerindeki kanıtlanmış verilerinden yola çıkarak hazırlanmıştır. D vitaminin etkisinin kanser, kardiyovasküler hastalıklar, diabetes mellitus ve otoimmün hastalıklar gibi durumlarda etkisinin kesinleşmemiş veya çelişkili sonuçlar içermesi nedeniyle bir öneride bulunulmamıştır. D vitaminin güneşe maruziyetle sentezlenmesinin birçok faktörden (mevsim, gün saati, hava koşulları, deri pigmentasyonu gibi) etkilenmesi ve deri kanseri gelişimini artırması sebebiyle günlük önerilen dozlar güneşe maruziyetin olmadığı veya minimal olduğu koşullar için yapılmıştır. Önerilen D vitamini dozları; 0-1 yaş için 400 IU/gün, 1-70 yaş için 600 IU/gün ve 70 yaş üzerinde 800 IU/gündür. Gebe ve emziren kadınlar için de 600 IU/gün D vitamini önerilmektedir. Başka bir hesaplamaya göre; günlük 100 IU vit D alımı serum 25(OH) vit D’yi 1.0 ng/ml (2.5 nmol/L) artırır. Bu hesaba göre, diyetle veya UV ile D vitamini sentezinin olmadığı koşullarda eksikliğin (< 10 ng/ml) gelişmemesi için günlük 1000 IU D vitamini alınmasını zorunlu kılar.
Ne Zaman Serum D Vitamini Düzeylerine Bakılsın?
D vitamini eksikliği açısından risk altında olan kişilerde D vitamini düzeyine bakılması önerilmektedir. Çünkü herkeste serum 25(OH) D vitamin düzeyinin bakılması sağlık ekonomisine yük getirecektir. Risk altındaki kişiler; yaşlılar, din veya kültürel sebeplerle güneşe çıkmayanlar veya kapalı giyinenler, güneşten çok sıkı şekilde korunanlar (kseroderma pigmentozum, SLE, bazal hücreli nevüs sendromu, fotosensitivite, böbrek, kemik iliği ve karaciğer transplantasyonu hastaları gibi), malabsorbsiyonu olanlar ve obezlerdir. Anne sütüyle beslenen bebeklerde D vitamini eksikliği açısından risk altındadır. Çünkü anne sütünde ancak 25 IU/L D vitamini bulunmaktadır.
D Vitamini ve Deri Kanseri
D vitamini sentezinde rol alan UVB etki spekturumu aynı zamanda güneş yanıklarından ve fotokarsinogenezden de sorumlu olan dalga boyudur. Kırk yıldan fazla süredir güneşten kaçınılması tavsiye edilmektedir. Buna rağmen deri kanseri görülme sıklığı ve buna ayrılan sağlık bütçesi giderek artmaktadır. Yaşam süresi boyunca altı kez güneş yanığı olması hem melanom hem de melanom dışı deri kanser riskini artırmaktadır. UV radyasyonu ayrıca deri yaşlanması ve bağışıklığın baskılanmasında da rol almaktadır. Ancak bronzlaşmak, daha az giyinmek, güneşli ülkelerde tatil yapmak gibi toplumsal alışkanlıkları değiştirmek zordur. Artan melanom ve melanom dışı deri kanserleri nedeniyle güneşin zararlı etkilerine yönelik bilinçlendirme ve güneşten koruyucu ürünlerin doğru kullanımı çok önemlidir. Özellikle dermatoloji hekimlerinin bu konuya sahip çıkması gerekmektedir. Bu aşamada D vitamini sentezinin engellenmesi tartışmaları gündeme gelmektedir. Yapılan çalışmalarda birbirinden farklı sonuçlara varılmıştır. Marks ve ark. güneşten koruyucu kullanan ve kullanmayanlar arasında D vitamini sentezi bakımından fark olmadığını bildirmişlerdir. Farrerous ve ark. kış aylarında D vitamini sentezinin güneşten koruyucu kullananlarda %31-35, kullanmayanlarda %17-40 azaldığını, yaz aylarında güneşten koruyucu kullananlarda birinci ve ikinci yılda sırasıyla %35-%33, kullanmayanlarda %55-%24 artığını belirtmişlerdir. Başka bir çalışmada güneşten koruyucu krem kullanımıyla D vitamini düzeyleri korele bulunmuş ve bu sonuç kişilerin güneş yanığı olmadan daha uzun süreli güneşte kalmak için güneşten koruyucu krem kullandıkları şeklinde yorumlanmıştır.
D Vitaminin Genel Sağlık Üzerine Etkileri
D vitaminin kemik sağlığındaki önemi iyi bilinmektedir. D vitamini reseptörlerinin kemik, bağırsak ve böbrekler dışında beyin, meme, kolon, prostat, lenfositler, makrofajlar ve deride gösterilmesi bu hormonun kalsiyum dengesini sağlamak dışında da etkileri olduğunu düşündürmektedir. Son on yılda D vitamininin genel sağlığa olan etkileri üzerinde çok fazla durulmakta ve birçok epidemiyolojik çalışmada D vitamini eksikliği ile azalmış fiziksel performans, kardiyak sağlıkta bozulma, otoimmün hastalıklar, nörolojik bozukluklar, barsak ve meme başta olmak üzere birçok kanser ve genel ölüm oranında artış arasında ilişki kurulmaktadır. Bazı çalışmalarda yüksek enlemlerde yaşayanlarda tip I diabetes mellitus, multipl skleroz ve hipertansiyonun daha sık görüldüğü üzerinde durulmuştur. Yine yüksek enlemlerde yaşayanlarda kolon, meme, prostat ve diğer sık görülen kanserlerin görülme sıklığının ve ölüm oranlarının daha fazla olduğu bildirilmiştir. Başka bir çalışmada, D vitamini düzeyi 20 ng/ml’den düşük olan kişiler 19 yıl boyunca takip edilmiş, bu kişilerde bağırsak, meme, prostat ve diğer sık görülen kanserlerin görülme riskinin % 30-50 oranında arttığı bildirilmiştir.
D Vitamini ve Deri Hastalıkları
Deride hem aktif D vitamini sentezlenmektedir hem de keratinositlerde D vitamini reseptörleri mevcuttur. Sedef hastalığı tedavisinde topikal olarak kullanılmaktadır. Ayrıca fototerapinin D vitamini üzerinden de etkili olduğu öne sürülmüştür. Vitiligo da D vitaminin rolü üzerine yapılan bir çalışmada çok düşük D vitamini düzeylerinin otoimmünite birlikteliği açısından bir gösterge olabileceği belirtilmiştir. Son yıllarda D vitaminin doğal bağışıklık üzerinde etkili olduğu saptanmıştır. D vitamininin deride antimikrobiyel etkili olduğu gösterilmiştir. Bu etkisini tarihsel olarak tüberküloz tedavisinde güneş ışığından yararlanılması olarak hatırlayabiliriz. Atopik dermatitte bu etkisinden dolayı faydalı olabilir, çalışmalar devam etmektedir. Deri kanserlerinde de D vitaminin optimum seviyelerde olmasının koruyucu etkileri üzerinde durulmaktadır. Son yıllarda D vitaminin deri yaşlanmasındaki rolü üzerinde de durulmuştur. Düşük ve yüksek D vitamini değerlerinin deri yaşlanmasını artırdığı, optimal düzeylerin ise deri yaşlanmasını azalttığı belirtilmiştir.
Son Söz
D vitamini vücudumuza üç yolla alınabilir. Bunlar güneşlenme, yiyecekler ve vitamin destekleridir. D vitamini düzeyleri toplumun oldukça büyük kısımda yetersiz düzeylerdedir. D vitaminin kemik sağlığı üzerindeki olumlu etkileri kesinleşmiştir. Kardiyovasküler hastalıklar, otoimmün durumlar ve kanserler üzerindeki etkileri kesinleşmiş olmamakla beraber destekler niteliktedir. Optimal D vitaminin sağlanması için besinler yeterli olamamaktadır. Güneşlenmek kesinleşmiş fotokarsinogenez etkisi nedeniyle önerilmemelidir. Bu durumda özellikle D vitamini eksikliği riski olan kişilerde D vitamini düzeyleri takip edilmeli ve vitamin destekleri olarak günlük D vitamini önerilmelidir. Hem kemik sağlığı hem de genel sağlık üzerine olumlu etkilerinden faydalanmak ve toksisite riski yaratmamak için uygun günlük D vitamin dozları alınmalıdır.
source https://saglik.kocaali.com/d-vitaminin-dermatolojideki-yeri-onemi-tehlikeleri/
0 notes
ilactanitim · 5 years
Text
Akciğer Kanseri Tedavisi
Tedavi seçiminiz kanserin evresine, genel sağlığınıza ve solunum kapasitenize ve isteklerinize bağlıdır. Seçeneklerinizi doktorunuzla görüşmeniz gerekecektir.
Ana tedaviler cerrahi, radyoterapi (X-ışını tedavisi) ve kemoterapidir (ilaç tedavisi).
Bazen bu tedavilerin iki hatta üçü aynı kanser için kullanılır.
Küçük hücreli dışı akciğer kanseri cerrahi, radyoterapi veya kemoterapi ile…
View On WordPress
0 notes
ciltmaskeleri-blog · 6 years
Text
Güneş ışınları çil yaparmı ? Yaşlılık lekeleri nasıl geçer?
Güneş ışınları ve çil
Güneş ışınları çil yaparmı ? Yaşılılık lekeleri nasıl geçer ? soruları eminim hepimizin en az bir kere aklına gelmiştir. Çillerden başlayalım o zaman. Evet güneş ışınları çilleri daha belirgin ve koyu yapar. Güneş yanığından sorumlu olan kısa dalga boylu güneş ışınları çilleri belirgin hale getirir. Ama asıl uzun dalga boylu ultraviyole (morötesi) ışınlarının boyaya dönüşümü hızlandırması, korunmayı zorlaştırır: Bunlardan pencere camıyla ya da para aminobenzoik asit ve bunun esterleri gibi kısa dalga boyuna etkili güneş koruyucularla korunmak mümkün değildir. Evlerde aydınlatma için kullanılan floresan lambalar da -ultraviyole ışını yaydıklarından- çilleri koyulaştırırlar. İç organları örten mukoza dediğimiz örtüde ve güneş ışınlarıyla karşılaşmayan alanlarda çil oluşmaz.
Yaşlılık lekeleri
Şimdi de, bizim ‘lentigo senilis’ ya da ‘solar lentigo’ dediğimiz yaşlılık lekeleri ya da güneş lekelerinden söz edelim: Bunlar da çiller gibi, güneş gören alanlarda ortaya çıkarlar. Ama çillerin çocuklukta görülüp erişkinlikte kaybolmasına karşın, güneş lekeleri, 40’lı-50’li yaşlarda ortaya çıkmaya başlar ve giderek artar. Öyle ki, beyaz ırkta 70 yaşın üstündekilerin %90’ında bulunur. Bu yüzden ‘yaşlılık lekeleri’ olarak adlandırılmıştır. Kabarıklığı olmayan, düzensiz kenarlı, tekdüze, kahverengi renk değişiklikleridir. Büyüklükleri birkaç milimetre olabileceği gibi, bazen birkaç santimetreyi geçebilir. Kansere dönüşümleri söz konusu değildir. Ama, en çok el sırtında yer alıp adeta yaşınızı ele verirler. 🙂
Güneş ışınları çil yaparmı? Çil nasıl geçer ? Yaşlılık lekeleri neden olur? Yaşlılık lekeleri nasıl geçer ?
Basit Lekeler (lentigo simpleks)
Hayatımızda önümüze çok gelen bu lekelerle alakalı olarak daha öncede Ciltteki lekelerle alakalı olarak makale yayınlamıştık.
Güneşle ilgili lekelerden sonra, güneşle ilgisiz bir lekeden bahsedelim : Bizim ‘lentigo simpleks’ olarak adlandırdığımız, ‘basit lekeler‘ diyebileceğimiz lekeler. Çocuklukta ortaya çıkması daha sıksa da her yaşta görülebilirler. Az önce söylediğimiz gibi, güneş görmeyle ilgileri yoktur; bu yüzden yerleşimleri güneşten bağımsızdır. Hiç bir kabarıklığı olmayan, kahverenginden siyaha kadar değişebilen, genellikle bir kaç santimetre çapındaki renk değişimleridir. Kavşak benleri diyebileceğimiz, ‘junksiyonel nevüsler’ den ayırtedilmeleri zordur.
Lekeler serimize “sütlü kahve“, Fransızca deyişle ‘cafe au lait’ ile devam edelim : Bunlar doğuştan olabileceği gibi sonradan da ortaya çıkabilirler. Genellikle çillerden daha büyük ve daha değişik şekillerde, düzenli kenarlı, kabarıklık göstermeyen, sütlü kahve renginde renk değişikleridir. Oldukça sık sayılabilir. Normal bireylerin her 10 kişisinden birinde bunlardan 1-3 tane bulunur. Bu lekeleri önemli kılan, ‘nörofibromatozis’ dediğimiz bir hastalıkta çok daha sık görülmeleridir. Nörofibromatozis’li hastaların %90’ında bu lekeler bulunur. Üstelik, genişleme eğilimindedirler. Öyle ki, 1.5 cm’yi aşan altıdan fazla bu lekeden varsa rahatlıkla, ‘nörofibromatozis’ tanısı konabilir.
Güneş ışınları çil yaparmı ? Yaşlılık lekeleri nasıl geçer?
0 notes
bilimveteknoo · 5 years
Photo
Tumblr media
https://www.bilimvetekno.com/mamografinin-onemi/
Mamografinin Önemi
Mamografi Nedir?
Mamagrofi X ışını kullanılarak memeyi görüntülemeyi sağlayan özel bir alettir. 40-45 yaş aralığında yılda bir, 65 yaşından sonra 2 yılda bir meme kanseri taramasında kullanılmaktadır. Mamografiden korkmayın çünkü meme kanseri görülme sıklığının yüksek ve erken tedavi edilebilir kanser tiplerinden biri olması hepimiz için önemlidir. Unutmayalım ki, rutin taramadan göreceğimiz fayda bizi mutlu edecek ve yüz güldürücüdür.
Standartlara uygun yapılan çekimlerde alınan dozun zararı, ihmal edilecek derecede düşüktür. Günümüz dijital cihazlarında verilen doz oldukça az olup, görüntü kalitesi özel bilgisayar yazılımlarıyla artırılmaktadır.
Mamografi çektirme sırasında sıkıştırma işlemi, zannedileceği kadar çok can yakacak düzeyde değildir. Kompresyon işlemi, alınan doz miktarını belirgin ölçüde azaltır. Günümüzde bu işlem memenin büyüklüğüne göre cihaz tarafından otomatik yapılmakta ve çekim bitince derhal sonlanmaktadır. Sıkıştırma işlemi slikonlu memelilerde de güvenle uygulanmaktadır. Bu işlem memede kalıcı esneklik kaybı veya dokuda zedelenme oluşturmaz.
Sonuç olarak, meme kanseri görülme sıklığının yüksek ve erken tanıyla tedavi edilebilir kanser tiplerinden biri olması nedeniyle çok önemlidir.
Unutmayalım ki; rutin taramadan göreceğimiz fayda yüz güldürücüdür. Korkmayalım ve düzenli mamografi yaptırarak yaşamımızı güvence altına alalım.
Kaynak >>> https://www.bilimvetekno.com/mamografinin-onemi/
0 notes
fhcam · 7 years
Text
Solaryum büyük kanser tehdidi
Solaryum büyük kanser tehdidi
Kanser Araştırma Ajansı (IARC) için yapılan bir araştırmanın ardından, ultraviyole (morötesi) ışını yayan solaryumları, daha tehlikeli bir kategoriye yerleştiren ve “kanserojen” olarak niteleyen, merkezi Fransa’da bulunan ajans, bu kararı solaryumların özellikle çocuk ve gençlerde kanser oluşumunu yüzde 75 arttırdığının belirlenmesi üzerine aldı. Prestijli tıp dergisi The Lancet’in son sayısında…
View On WordPress
0 notes
cehrenet-blog · 7 years
Text
CyberKnife Nedir? Nerelerde Kullanılır?
CyberKnife, radyocerrahi sistemi; kanser, tümör gibi hastalıkları tedavi etmek amacı ile kullanılan bir robot sistemidir. Hastanın vücudunda gezinirken kontrol bilgisayarına anlık görüntü göndererek hastalıklı dokuları net olarak belirlemeyi ve gönderilen ışınların doğru noktaya isabet etmesini sağlamaktadır. Son teknoloji ile üretilen ve kanser tedavisinde bir alternatif olan “ CyberKnife nedir? Nerelerde kullanılır? ” sorularının cevapları kanser hastaları tarafından oldukça merak edilmektedir.
CyberKnife Nedir?
Bir radyocerrahi sistemi olan CyberKnife, lineer hızlandırıcı kullanan bir robot ve hasta yatağından oluşmaktadır. Lineer hızlandırıcıları 6 MV x-ışını üretebilecek kapasiteye sahiptir. Stereotaktik Radyocerrahi teknolojisi ile işlev görmektedir. Bu sayede milimetrenin altında hassasiyetle çalışarak hastalıklı dokuların yanında sağlam dokulara zarar verilmesini önler. Özel bir yatak sistemi barındırarak hastanın operasyon esnasında rahat etmesini sağlar.
CyberKnife Nasıl Kullanılır?
CyberKnife acısız ve ağrısız tedavi sağlar. Hastanın durumuna göre 1 ila 5 seansta hastalığın tedavisini mümkün kılar. Operasyon esnasında acı ya da ağrı hissedilmediğinden hasta anestezi ile uyutulmaz. Sadece yüz ve kafa bölgesinde yapılan tedavide lokal anestezi kullanılır. Operasyon sırasında vücut ve başın hareketsiz durmasını sağlamak amacı ile özel maskeler ve yataklar kullanılıyor. Bu maskeler plastik olup suda eriyebilmektedir, ayrıca fiziksel olarak bir zorlanmaya da neden olmamaktadır. Kullanılan SRC (Stereotaktik Radyocerrahi) yöntemi ile hastalıklı bölge net olarak belirlenir ve yüksek hassasiyette çalışan lineer hızlandırıcılar ile bu dokular vücuttan uzaklaştırılır. Tedaviden sonra hastanın hastanede yatırılması gerekmez.
CyberKnife Hangi Hastalıklarda Kullanılır?
İyi ve kötü huylu tümörler, akciğer, prostat, baş ve boyun gibi kanser türlerinde, metastazlarda, kafa içi ve kafa dışı patojiler, Parkinson gibi hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Ayrıca daha önce tedavi görmüş olup tekrarlayan kanser hastalıklarında da kullanılmaktadır.
CyberKnife Nedir? Nerelerde Kullanılır?
0 notes
fjhfjh765765-blog · 7 years
Text
Güneş ışınları ve solaryum cilt kanserini tetikliyor!
Tumblr media
Cilt kanseri en sık karşılaşılan ama en az tehlikeli olan deri kanseri çeşitidir. Sıklıkla güneş ışınları veya solaryumdaki UV dalgalar nedeniyle oluşur.  Okan Üniversitesi Hastanesi Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Senem Özge Turaçlı cilt kanserleri hakkında merak edilenleri cevapladı. 1. Cilt kanseri nasıl oluşur? Cilt en dışta epidermis ve hemen altında dermis denilen 2 tabakadan oluşur. Epidermiste yassı hücreler, bazal hücreler ve melanosit denilen hücreler bulunur. Cilt kanserleri derinin çeşitli tabakalarındaki hücrelerin kontrolsüzce büyümesidir. Bunun en sık sebebi de DNA hasarıdır. Sıklıkla güneş ışınları veya solaryumdaki UV dalgalar nedeniyle oluşur. Cilt kanserleri en sık görülen kanser türüdür ve tüm kanser vakalarının yaklaşık yarısını oluşturur. 2. Cilt kanseri ile et benleri arasında nasıl bir ilişki var? Benler melanosit denilen cilde rengini veren hücreler tarafından oluşurlar ve iyi huylu tümoral yapılardır. Benler çok farklı şekillerde karşımıza çıkabilir. Bazıları deriden kabarık şekilde, bazıları deri seviyesindedir. Renkleri kahverengi, siyah veya mavi olabilir. Bazı benler kanser gelişimi için risk taşır. Benlerin düzensiz sınırlı olması, üzerinde renk değişikliği olması, boyutunun kısa sürede hızla büyümesi, üzerinde kanama ve kabuklanma olması veya etrafında yeni benlerin çıkması mevcut benlerin huy değiştirdiğine işaret edebilir. Böyle durumlarda mutlaka plastik cerrahi ya da dermatoloji uzmanına başvururak muayene olmak gerekir. 3. Cilt kanseri için kimler risk altıdadır? Güneş ışınları cilt kanseri için ana risk faktörüdür. Solaryumda maruz kalınan yapay güneş ışını da kanser gelişimi için aynı riske sahiptir. Cilt kanseri için diğer risk faktörlerinin başında yaş gelir. Yıllar içerisinde ne kadar süre güneşe maruz kalınırsa cilt kanseri gelişim riski artar. Açık tenli, kızıl saçlı, çilli, mavi gözlü ve güneş yanığına yatkın bireyler risk grubundadır. Daha önceden cilt kanseri öyküsünün olması, güneşli iklimde yaşayanlar, daha önceden cildinde yanık veya geniş yara izleri olanlar, arsenik maruziyeti olanlar ve aktinik keratoz gibi kanser öncüsü cilt lezyonlarına sahip olanlar da cilt kanseri için risk altındadır. 4. Cilt kanseri nasıl tedavi edilir? Tüm cilt kanserlerinin tedavisinde birinci amaç cerrahi olarak tüm tümörlü dokunun çıkarılmasıdır. Şüpheli lezyondan insizyonel biyopsi şeklinde bir parça alınabileceği gibi sıklıkla eksizyonel biyopsi olarak lezyonun tümünün çıkarılması tercih edilir. Cilt kanserleri melanom ve melanom dışı olmak üzere 2 gruba ayrılır. Melanom dışı cilt kanserlerinde ilk tedavi seçeneği kanserli dokuların tamamının çıkarılmasıdır. Bunun yanında bazı erken evredeki cilt kanserlerinde topikal kremler (İmiquimod, 5 - florourasil gibi) kullanılabilir. Eğer cerrahi olarak çıkarılabilmesi mümkün olmayacak kadar genişlemiş ya da organlara yayılım olmuşsa, radyoterapi (ışın tedavisi) ve kemoterapi (ilaç tedavisi) gibi diğer yöntemlere başvurulur. 6. Cilt kanserinde erken tanının önemi nedir? Bazal hücreli ve yassı hücreli karsinomda erken tanı konulduğunda tedavi oranı yüksektir. Melanomda da erken evrede tanı konulduğunda tedavi şansı yüksektir. Ancak bu dönemde tanı konulamazsa; hızla ilerleme ve diğer organlara yayılma potansiyelinden dolayı tedavi şansı önemli ölçüde azalır. Bu sebeple tüm cilt kanserlerinde erken tanı çok önemli ve özellikle melanomda hayat kurtarıcıdır. 8. Cilt kanserinden korunma yolları nelerdir? Tüm cilt kanserleri için en önemli tetikleyici faktör güneştir. Hayat boyunca maruz kaldığımız ultraviyole dozu kanser gelişim riskini arttırmaktadır. Bu nedenle özellikle bebeklikten başlayarak, çocuk ve gençlerin güneşten korunması ve kendilerini güneş ışığından korumanın yollarının öğretilmesi cilt kanserinden korunmada önem taşır. Ayrıca kişisel risk faktörlerinin bilinerek, bu risk faktörlerine sahip kişilerin de güneş ışınlarından korunmaları önemlidir. Güneş ışınlarından korunmak için en az 50 faktör güneş koruyucu krem kullanılmalıdır. Güneş koruyucular kremler güneşe çıkmadan 30 dakika önce uygulanmalı ve 2 saatte bir tekrarlanmalıdır. Güneşten koruyucu kremler yalnız güneşlenirken değil, günlük yaşantımızda, özellikle yüz, boyun, ense, eller, kollar gibi sürekli güneşe maruz kalan vücut bölgelerine uygulanmalıdır. Gözleri korumak için de güneş gözlüğü kullanılmalıdır. Solaryumda maruz kalınan yapay güneş ışınları da cilt için zararlıdır.
0 notes