Tumgik
#evet sadece iyi şeyleri yazdım
kalplak · 9 months
Text
uzun zaman oldu yazmayalı ama bilmem okur musun ya da sen oku diye yazmıyorum tekrar 2. defa içimi dökmek için yazıyorum
sözler önemli söz verdin tutmadın tutacaına da söz verdin onu ya yamadın ne geldiyse bizim başımıza senin bu demek istemiyorum anlıyorum ya da bazen anlamaya çalışıyorum sürekli bi karmaşa oluo kafanda ama ben her zaman hazırım seni dinlemeye sen beni dinle istemiyorum benimkilerin hem basit hemde kolay gelip geçici şeyler olduğunu biliyorum ama belki seninkilerinde çözümüvardır ama söylemiyosun tamam ama sevdin mi çünki sen her gittiğinde ben arkandan her zaman ağadım dedim tam gitti unutuyorum problem yok ama gene sen çıkıyosun tamam bu sefer güzel bi ilişki olucak diyorum gene aynı şeyleri yaşıyorum belki sende benden daha faza üzülüyosundur üzülüyosundur sen duygular narrin her şeyi düşünürsün sen ve ayrıca her gidip geldiğinde seni suçlamıyorum suçalamam ki zaten safdece yazıyorum ama bu gitmelerine de alıştım gittiğinde geldiğin ki anılarımızı aklımıza getiriyorum her ne yazdıysan her keilmeni ben sürekli ağlayan biri değilim sadece o bu ilişki de ya da o anlarda o günlerde öyle oldu bilmiyorum bunu neden yazdım ama ben kendimi tanımıyodum ama şimdi var olduğuma inanmıyorum kendimi kaybettim kaybettim ama hala özlüyorum seviyorum gururum yok benim siktir et zaten yok benim hiç bi duygum seninle uzun ilişkimiz olsun bisey olmasın diyorum ama her duygumu siliyorum susuyorum gene yaptım gene sustum bisey yok,problem değil,sorun yok, bisey olmaz dedim evet bisey olmaz sorun yok ama ben seni düşünürken kendimi unuttum hem ilk sen vardın sevgin senin gelip geçici mi dicem bunu derken bile kalbim acıyo ve senin dediklerine hep güvendim inandım bu yüzden sevgin gelip geçici değildir eminim sen seversen tam seversin üzgünğm senin yanına gelemediğim için çok hemde evet insanlar ailelerini seçemezler doğru ama sende haklısın sana da bisey söyleyemem çok tolerans gösterdin benim hayatm senin değil ama boşluktayım herkezin olduğu gibi değil mi? boğazımda sani düğümler var ne gösterebiliğim duygular cümleler sözler süreki yutmuşum sen sana çok şey anlattığımı sanıyosan hayır çoğu şeyi içime atıyorum siktir et ama ben hala senin için herşeyi yamaya hazırım seni hala seviyorum ve özlüyorum sana burda senin içine dokunucak bisey olduysa özür dilerim yaı özürd ielmiş gibi oldum ama yanlış şekilde anlattım kesinikle ama iyi ki de gittin geldin şuan biraz saçmaladım ama içine dkunan bisey olduysa tamam bi daha yamam deme yap bu sefer gerçekten problem ya da sorun değil seni çok seviyorum ve ve si yok öyle işte
2 notes · View notes
tomdanjerrysine · 11 months
Text
27.05.2023
Merhaba dünya güzelim. Bir günü daha geride bıraktık umarım geride bıraktığımız gün içinde gülümsemene sebep olan güzel şeyler yaşamışsındır. En güzel güne sadece üç gün kaldı. Kalan her gün umarım geçen günlerden daha güzel geçer.
Bugünkü şarkımız “Pinhani- Ne Güzel Güldün”
Öyle bir anda girdin ki hayatıma, bana beni verdin. Önce kendini bana, sonra beni bana gösterdin. Ayağımda prangalar, yüreğimde enkazlar vardı. Önce ayağımdaki bağı çözdün. Sonra altında ezilen yüreğimin üstündeki enkazları kaldırdın. Uyanıkken hayalim uyurken rüyamdın. Pervane misali etrafında dönüp durduğum ışığımdın. Senin sayende mevsimlerin dörtten fazla olduğunu öğrendim. Günleri saymayı öğrendim, sana kavuşmak için. Şarkılara takılı kalmayı, insanlara dikkat etmeyip, ilk önce seni, sonra seni, en son olaraktan yine seni düşünmeyi öğrendim. Bakışlarının fotoğraflarını çekmeyi, sonra o fotoğrafı içime asmayı öğrendim. Sen geldin ve gelmenin bir insan için ne demek olduğunu da öğrendim. Sonra seni düşünerek yazdığım yazılarımda, benimle konuştuğunu duydum. Bir şehrin bir insan tarafından ne kadar güzelleşebileceğini senin yanında öğrendim. Şu an yanımda değilsin ama seni beklemenin heyecan verici olduğunu hissediyorum. Seninle olmak ikinci el kitapçıda, raftan rastgele aldığım kitabın arasından ilk sahibi tarafından yazılan pozitif bir not bulmak gibi. Seninle olmak en sevdiğim fincanımda dumanı tüten nefis bir kahve hazırlamak gibi. Seninle olmak araba radyosunda müzik dinlerken en sevdiğim şarkıya denk gelmek gibi. Seninle olmak gökyüzünü izlerken kayan o yıldızı görebilmek gibi. Seninle olmak şampiyonluk maçında son dakika golünü atmak gibi muhteşem bir şey. Varsın yüküm artsın her geçen gün. Dağları sırtlanıp, yürüyeyim yolumda. Gözümden yaşlar aksın bir bir, mutluluk bir tebessüm olarak kalsın yüzümde. Hayatımda sen varken korkutamaz hiç bir şey beni. Yıldıramaz ufak tefek ya da haddinden fazla engeller. Ben senin varlığınla tutunuyorum her koşulda. Seni hayal ediyorum her nefesim sıkıştığında. Hal böyleyken ne kadar uzakta olabilirsin ki benden. Ben sendeyim biriciğim, sen ise tam merkezimde…
Evet birtanem sınav günü gelmişti artık hocayla beraber önce gizemi almıştık sizin ordan sonra direk salonun olduğu tarafa geçmiştik. Salona girmeden önce yine en son yine seninle konuşup, şans almıştım senden sonra da telefonumu kapatıp hocaya vermiştim. Salona girdiğimiz an artık her şeyin benim elimde olduğunu anlamıştım. Isınmak için yirmi dakikamız vardı ve o yirmi dakika içinde bir an olsun seninle kurduğumuz hayaller gözümün önünden gitmemişti, onları düşüne düşüne koşuyordum son beş dakika kala açma germe işlemini bitirdik ve Gizemle yan yana gelerek konuşup söz verdik birbirimize sonra da kocaman sarılıp şans diledik birbirimize. İlk sırada ben vardım hocalar anons edince kameranın önüne geçip kendimi tanıttım sonra direk parkurun başına geçtim ve ellerimi açıp duamı ettim, sonrasında aklımda sadece başarıp sana kavuşmak kalmıştı. Derin bir nefes alıp çıkış yaptım, aldığım nefesi geri verdiğim anda parkuru 21 saniyede bitirmiş ve günün en iyi derecesini yapmıştım. Fotosele baktığım an sadece içimden çok şükür dedim ve direk gözüm Gizeme doğru kaydı. O da benden güç almıştı gülümsedi ve önüne döndü sonra o da çıkış yaptı sadece dua ede ede bana gelmesini bekledim çok şükür hatasız bir şekilde 22,5 saniye de yanıma geldi ve o da kızlar içinde güzel bir derece yapmıştı. Kocaman sarılıp mus mutlu bir şekilde kolkola kapıdan dışarı doğru yürümeye başladık hiç bir şey söylemedik ama ikimizde birbirimiz gözlerine bakınca “başardık beee” dediğimizi anlıyorduk. Hocamız kapıda bizi bekliyordu ikimizde koşa koşa ona gittik ve o da tebrik etti bizi hemen ardından direk telefonu elime alıp sana yazdım. Senden hemen sonra ağrıda ki grup hocalarımız görüntülü arayıp tebrik etti ve o gün hemen dönmemiz gerektiğini söylediler, çünkü Ağrı ve Iğdır sınavları da vardı önümüzde. Salondan merkeze geçene kadar sadece seninle konuşmuştuk. Bir şeyleri başardığımı hissediyordum, uzun süredir beraber beklediğimiz an gelmişti ve ben istediğimizi elde etmiştim çok mutluydum çünkü artık en az iki sene boyunca seninle aynı şehirde olacaktık. Bu güzel düşünceler içime huzur veriyordu. Merkeze geçince bilet ayarlamak için ofise geçtik iki yer ayırdık ve Gizem direk size geçti bende eşyalarımı almak için hocamların evine geçtim bir hafta sonra tekrar geleceğimi bildiğim için alelacele hazırlanıp otogara geçmiştim. Seninle de o yüzden güzelce vedalaşmamıştık bile. Ama umrumuzda olmamıştı çünkü düşüncelerimize göre en az iki yıl yan yana olacaktık…Bugünü hikayemizin güzel anlarıyla bitirmek istedim canımcım.
Yarın Görüşürüz Biriciğim<3
TAKVİMİN EN GÜZEL GÜNÜNE SON “3”
4 notes · View notes
bensaatlerisaymayan · 3 months
Text
3 yıl önce snapten bir kızla tanıştım, ona aşık oldum, fiziğine değil ruhuna aşık oldum. 6-7 ay böyle gitti. Günaydın efendim diye snap atıyodu bende bana atıyo sanıyodum. Hahahaha meğerse herkese atıyomuş ve benim gibi sevgili olduğu yani benim öyle sanfığım gibi daha 3-4 kişiyle öyle konuşuyomuş. Vay be… çok yalan söyledi. Sonra türlü tütlü yalanlar döyledi benden koptu. Bu üç yıl içinde ben yer yer bunu yer yer arkadaşlarını takip ediyodum. Nedenini bilmiyorum ediyodum işte. Ha bu ara ben onunla konuşurken benim mesajları arkadaşlarına göstererek gülüyolarmış. Ben en son çare olarak buna son bir mesaj attım. Biliyodum sevgilisi var zaten hesabında o video ve fotoğrafları görünce emin oldum 2 yıl be. Ne olursa olsun dedim, konuşmak istediğimi söyledim tersledi ilk küfür, hakaret falan. Konuşmak istememin amacıda söylediği yalanların gerçeklerini öğrenmek ondan soğumak ve bende kendi yoluma bakarım diye düşündüm. Gerçek söylicem kırılabilirsin dedi sana değer verseydim umursasaydım öyle davranır mıydım salak mısın mal mısın seni sevmiyorum falan filan dedi. Biliyorum aslında sevmediğini. Sadece ondan duymak istedim, bir şey fark etmedi ama olsun. Her şey yalanmış. Beni hiç sevmemiş. Benle konuşurken konuştuğu 3-4 kişi daha varmış ve ben onların arasında bile en sondaymışım.
Onunla konuşmayı bırakalım 3 yıl oldu. 2 yıldırda bir sevgilisi varmış. Biliyodum aslında, ama bazı şeyleri bilmek istemezsiniz ya. Çıkartmış herkesi hayatından, beni çıkartmamış çünkü yokmuşum zaten, hiç olmamışım, silmiş tüm uygulamaları. Konuştuğu erkeklerin isimlerini hatırlamıyomuş bile, benim ismimide hatırlamazmış aslında ama ona yazıp durduğum için unutamamış. Unutmuş aslında aklına gelmiyorum yani çok mutlu sadece yazdığım zaman “evet bu o” diyomuş. Sevgilisi istemiş uygulamaları silmesini, tiktok videolarınıda sildirmiş, kıskanmış çünkü. E haklıda gelen yorumları bir görseniz, güzel kızda, yüzbinlerce izlendi videolar beğeni ve yorumları siz düşünün. Neyse… Onu gerçekten sevmiştim, oysaki o beni hiç sevmemiş. Biliyomusunuz ona şiirler, sözler yazdım, onun okuduğu kitapları okudum. Ben onun hakkında her şeyi bilirken, ki o söyledi, o benim hakkımda hiç bir şey hatırlamıyor :) Haklı ama onca erkeğin arasından benimkinleri mi hatırlayacak hemde en değer vermediği benken. Ona içimi döktüm, üç yıl birikmişlik, daha sorular dordum zamanında yaptığı şeylere anlam veremediklerime. Yalan, yanlış, eksik cevaplar verdi biri hariç, beni sevmediği hariç. Bu sevgilisiyle bi ara küsmüş, ulan o arada bile başkasıyla konuşmuş hatta spotifyda liste yapmış, benle konuşurken konuştuklarına yaptığı gibi. Bi bana yapmamıştı. Birde bana iğrenç diyo hahahaha. İyi birisi değil. Bencilin teki, hatta ben seni anlıyorum bende şu sn ki sevgilimden vazgeçemiyorum hatta ilişkiyi bitirmem gereken yerler oldu ama yapamadım bitiremedim ayrılamadım ona çok bağlıyım diyo. Çocuk bu daha. Bu şu an istanbulda. Aslında sevgilisiyle beraber gitceklermişde sevgilisiyle tartışmış boktan bi sebepten dolayı o yüzden antalyaya döndüğü an onunla buluşacakmış psikolojisi bozukmuş falan filan, siktir ordan amk. Ulan ben onun yerinde olucam yani onunla şu an ki sevgilidiyle öyle bi ilişkim olucak ben tartışıcam sevgilimin psikolojisi bozuk olucak bi de gezmeye gidicem HAHAHAHA ya senin aşkının amk bir insan bu kadar mı bencil olur. Birde bana sen bana beddua mı ettin ben enerjilere inanıyorum diyo hayır ben öyle biri değilim diyorum ettiysen aynısı sana olsun diyo. Amk. Neyse eğer bunlar beraber gitselermiş galataya çıkacaklarmış, çocuk demiş zaten beraber gidelim galataya çıkalım diye hani galataya beraber çıkanlar evleniyo ya ondan ve de çocuk buna 18 olunca hemen nişanlanalım sonra evlenelim tamam mı aşkım ben ciddiyim bak diyomuş bu çocuğa tamam aşkım diyomuş çocuk tekrar bak sen ciddi değilsin ciddi ol falan diyomuş falan falan. Amk benle konuşurkende başka çocuklarla yaşadıklarını anlatıyodu, benim için bi dejavu oldu, tatsız bir dejavu. Bunların aynısını hatta daha fazlasını ben ona söylemiştim, ama tabii o beni sevmemiş. Benimle evlenir misin demiştim ama hemen ardından boşver sonra söylerim dedim o da hayatımda duyduğum en güzel soru demişti ve ardından “tamam bende sonra söylerim cevabımı:>” demişti. Şimdi cevabın ne siye sordum, doğal olarak hayır dedi ama o zamanki cevabını merak ediyorum, yalan bir evet olacaktı. Bu uygulamayı bile onun için açtım blogun adı bile onunla bağlantılı. İşte sonra onunla ilk konuşurken ki doğum günü için kolye beğenmişti eğer adresini atsaydı alıp göderecektim notuyla beraber evet iki tane not yazmıştım, hangisine karar veremedim o yüzden iki ve bunlar uzun yani. Adresini yazmadı hatta ASLA dedi o an bende bir yapboz parçası daha yerine oturmuştu ama daha çok parça vardı çünkü çok aşıktım neyse bu zaten doğum gününüde yalan söylemiş iki defa hemde. Ben bu konuşmamızda ona o yazdığım doğum günü notlarınıda kolyenin fotoğrafınıda yüzüğün fotoğrafınıda ona yazdığım şiirlerin onun bildiklerinide ona attım. Ama o görmedi çünkü çoktan engellemiş :) Kız benim hakkımda hiç bir şeyi hatırlamadı, kaç kardeş olduğumu, erkek mi kız mı olduğunu, nerde yaşadığımı, kaçıncı katta oturduğumu, evcil hayvanımın olup olmadığını, cinsiyetini, adını, bilemedi. Aslında yukarda yazmasa tam adımla soyadımıda bilemez. Oysaki ben onun hakkında her şeyi biliyorum. Kedime saygısızlıkta yaptı bi muhabbette “kim yazdı kedin mi” dedi orospuya bak.
Bu uygulamayı silicem. Arada bir buraya bir şeyler yazıyodum görür belki diye. Kız engeli bile kaldırmamış. Sordumda hiç baktın mı diye niye bakıcam dedi. Bi kırıklık daha. O çocuğun yerinde olmak isterdim. Öpüştünüz mü dedim güldü ve salak mısın mal mısın herhalde öpüştük iki yıl oldu hatta altıncı ayımıza özel başağımı elledi dedi dalga geçti biraz, herzamnki gibi hatta sikiştiğimiz videolarıda atayım mı dedi bende o kadar ileri gittiniz mi dedim ve o bir sevgiliyle yapılacak her şeyi yaptım dedi her şey mi dedim her şey dedi… Ben onunla kucak kucağı, aynı yatakta yatmayı, elele tutuşmayı, bacağını ellemyi, öpüşmeyi, sikişmeyi bırak elini tuttuğumu bile hayal etmiyodum. Bi ara şöyle bi muhabbet geçmişti onunla konuşurken yani onunda beni sevdiğini sanarken. Ben seni arzuluyorum dedim ve hemen arkasından o anlamda değil yanlış anlama dedim o da “biliyorum o anlamda demeyeceğini :)” dedi. Peki şimdi bunlar… Çok değişmiş. Aşık olduğum o kızı isterdim, onunda beni sevmesini.
Ama şimdi her defasında engelliyor ve sevmediğini söylüyor, haklı, hiç olmamışım ki. Üç beş bişi daha yazdım ama görmedi, engellemiş. Ailesini mi öldürdüm anlamdım ki . Mutlu ama çok mutlu. Keşke bende öyle olabilsem. O çocuğun yerinde olmak isterdim.
Umarım her şey ***’nın istediği gibi olur. O mutlu olsun yeter.
Birbirimize “:)” atardık ne kadar sevdiğimizi göstermek için daha çok atardık “:))))))” gibi.
Ben ona hep :)))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))) atardım. Notlara kaydetmiştim bunu çok uzun çünkü :)
O da bana daha azını atardı, başkalarına daha çok tabii. Ulan her şeyin yalan olduğunu biliyodum ondanda duydum ama hala inanılır hibi değil. Yazmayı bırakasım gelmiyo. Belki görür ha, hahshahahaha ulan hala mı be. Bilmem, istemiyorum onu herhalde, bu his içimde uzun zamandır var, yeni değil. Yani ben onu yokluğuna dahi ihanet etmemişken, o … Ben onda hiç olmamışım ki.
Neyse hoşçakalın, hoşçakal leydim, hoşçakal çiçek, hoşçakal bal, onada bal diyomuş, bana bir iki defa dedi, o da ona balım diyomuş, fotoğrafını da attı hatta her zaman yaptığı gibi çocuk “günaydıııınn balıımm napıyosun” yazmış. Kim nilir bu ona ne yazdı, bi de galiba ilk bu ona yazmış vay be uyanır uyanmaz ona yazıyo, ne yazdı acaba “günaydııınnnnnn balllll, günaydıınnnnn aşkımmm” daha neler neler. Ona hep ben ilk yazıyodum o da herkese. Bende öyle yazıyodum… Bu kız kaşar mı acaba. Çocuğun ailesi ile bu kızın ailesi tanışmış çocuğun annesi bu kızı kendi kızı gibi görüyomuş eve çağırıyomuş o onu arıyomuş bu onu arıyomuş son olaydada bu annesini aramış kadın merak etme kızım ben benlede konuşmuyo zaten falan demiş. Çocuğun annesi babası ayrıymış, buna zaten sağlam denk gelmiyoki bir kendini keser, biri asosyal biri aile travmalı, amk. Ama genede o çocuğun yerinde olmak isterdim. Ayrılmalarını falan istemem hemde benim yüzümden asla. Mutlular ya, mutlu olsunlar. Mutlu olsun.
Ya benim hakkımda hiç bir şeyi hatırlamıyo, ulan ne olurdu benide öyle sevseydin.
O yazdığım notları şiirleri fotoğrafları falan buraya atmak isterdimde o nasıl olcak.
Derinlere gömerimde sevmeyi bırakamam, ha dönse kabul eder miyim onu bilmiyorum.
Kendine iyi bak, umarım aranızda düzelir.
Hoşçakal leydim…
:))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))
0 notes
kimseduymadi · 5 months
Text
İstese de çok uzağına gidemiyor insan kendisinin. Hangi trene binse, içindeki bir adrese varıyor sonunda. Hangi rüzgara tutunsa kendine savruluyor; hangi denize açılsa, yine kendi kıyılarında buluyor kendini.
Yazmaya bununla başlamak istedim. Öncelikle şunu itiraf edeyim sayın günlük yazmamak için bahaneler uydurdum. Gidip bir şeyler izledim. Tam başlayacakken telefonumdan bildirim geldi. Aman bugün kimin maçı vardı ona bakayım falan derken kendimi vazgeçirmek için bir şeyler yaptım. Yine de yine sana geldim. Çünkü öyleymiş gerçekten. İstese de uzağa gidemiyormuş insan.
Bugün sabahtan beri kendimi kötü hissediyordum. Yine düşünceler düşünceleeeeeeer ve düş. Evet böyle oldu. Gözlerimin dolmasından kendimi alamadım. Bunları tartışacağız elbet. Bipolar bir dönemden mi geçiyorum acaba diyorum. Kendimiz üzerine analitik düşünmemiz gerekiyor. Ben yapamazsam senin dıştan beni analiz etmen gerekiyor. Sana durumu açıklayım. (şuan yine donakaldım durumu açıklayamıyorum) Kötü hissediyordum çünkü (sevgili günlük bunun çünküsünü söylemezsem bana kızmazsın dimi. bulamıyorum. sonucu söylesem?) -olmaz mı cidden-
Yazamadım. özür dilerim. tek tek sebep sıralayamadım. Ama intihar düşündüm. 'İhtimal var bir daha, o da ölmek olmasa keşke'. İşsizim ve buna çözüm bulamıyorum. Ailemi hiç gururlandıramadım. Arkadaşlarımla eğlenmeyi geçtim görüşemiyorum bile artık. Görmek lüks hale geldi. Artık sadece mesafeler değil maddiyatta büyük bir engel. Aşamıyorum. Aynı zamanda kimseyle de konuşamıyorum. İç sıkıntımı kimseye anlatamıyorum. Kimsenin modunu düşüremem. Oturup ağladım. Daha bu sabah. Bir taraftan kargocu gelecek diye ağlamamı baskılıyorum. Diğer taraftan babamın söylediği kargo numarasını hatırlamaya çalışıyorum. Ama duygularımı baskılayamıyorum. Eskiden sıkıntılarım ruhsal olurdu. Kendime kızardım kişiliğimden dolayı. Artık maddiyat eklendi buna. Veya bu sıkıntılar maddiyat temelli miydi diye soruyorum kendime. Sende sor. Merak etme. Buraya geldim yine okudum bir şeyler. Bende bir şeyleri ölçebiliyorum. Eskiden daha iyi yazarmışım. Artık onu da yitirmişim.
Neyse daha uzun tutmak istemiyorum. Seni tekrar görmek güzel. Bu arada bipolar dönemden mi geçiyorum dememin sebebi sürekli duygu-durum değişimleri yaşamam. Bu anlattığımdan sonra çok güldüm. Daha sonra yine düştü modum. Farklı şeyler yaptım yine kendime geldim. Şimdi yine düştü modum. Anlamsız kötü bir dönemden geçiyoruz. Son yazdığım yazıda (bunu ilk başta yazdığın yazıda diye yazdım. Pardon? Aaaaaa harbiden kendimi reddediyorum kendimi tanımıyorum resmen psikolojik bir sorun bu) intihar haberini kendim vermek istediğimden bahsetmişim. (ee artık farkettim düzeltiyorum yazıyı) Fikir hoşuma gitti. Keşke bunu bir tiyatro oyunu gibi yazsam. Bence konu güzel. İçi doldurulabilir. Telefonda haber vermesi güzel. Karşı tarafın muhtemel bir nasıl ölmüş sorusuna canıma kıymışım demesi sanki olayın dışından biriymiş gibi gerçekten güzel fikirmiş. Ne dersin kendi ölümüyle ilgili yakınlarıyla konuşsun mu? Onlarla dertleşsin. Oyun sonunda bir tirat. 7aralık23 bunları söylemek istedim. Bunlardan daha fazlasını düşündüm ama bunları söylemek istedim. Hangi tuşa basarsam o gitti. Alt tarafta yazan etiket koy ki gönderin bulunabilsin kalbimi kırdı. Bulunursa yok olurum. Öyle bir peri masalı
0 notes
sereberz15 · 8 months
Text
Evet sevgili blok bir kaç yıl aradan sonra yine ben gelmeme sebebim derdimi içimi döktüğüm bir kaç tane insan tanıdım bunların arasında aşık olduğum sevdiğim kadın var bana okadar iyi gelmiştiki sevgili blok geçmişteki sana anlattığım bütün sıkıntılarımı iyileştirmişti insan bazen imtihandan geçer çok şeyde sınanır ben aslında çok sabırlıymışım ara vermiştik sevdiğim kadınla bi kaç şey görüp sinirlendim belki biraz abartım ama pekte haksız sayılmam beni en iyi anlayan kadın beni kaybetmekten korkan kadın bana söylenmeyecek cümleler kullandı benim o an neler hissettiğimi bir Allah birde kalbim bilir ben bazı şeyleri haketmiyorum bazen herşey üst üste gelirmiş tabi moralim bozuk o an napsam diye düşünüyorum yazdım mesaj attım özür diledim sadece görüldü yedim sevgili blok eve geçmiştim o halde çalışamazdım zaten evden çıkıp hava alayım dedim babam aradı oda çok biriktirmiş be hayatını bize adayan yaşayan babam iki saat bana derdini anlatı ben babamı ilk defa bu şekilde görmüştüm içim gitti beli etmiyorum ama bende elimi ısırmış ağlıyorum ben ağlamam diyordum bu hayata ama buna bir babanın bir sitemi içine içine çekmesi yetermiş sonra ben zaten kötü durumdayım mahf oldum sabrettim bekledim düzelir dedim ya birtane ya birtane arkadaşım yanıma gelmedi aradım hepsinin işi varmış gerçekten bekledim birinin gelmesini çok derin bir yalnızlık hissetim babam bi tarafta sevdiğim kadın bi tarafta olsun dedim Allahım Buda düzelir ve ben biraz iyi olma adına akrabalarımın mahallesine gitim maç varmış o günün gecesinde beni yazdılar en azından stres atarım dedim gece 12-1 arası maç yaptık sahadan çıktım hazırlanana kadar saat 1:30 olmuştu bile telefonu elime aldım bildirim gelmiş açtım benimle aynı kandan aynı soy isimden kuzenim yazmış mesajı yazıyorum okuma yazmasıda yok yeni evlenmiş düğününe Mardin’den okadar yol gelmiş katılmışım neyse bunlar önemli değil mesaja geliyorum (amca oğlu sana rica ediyorum lütfen bu akşam kal amca oğlu bizde başka gün akşam kalma amca oğlu çocuklar rahatız oluyor lütfen anlayışla karşıla başka birşeyden değil ) be hey vicdansız benim kendi evim var çok şükür muhtaç değilim kimseye ama gel görki bunu bana nasıl yazarsın benim annem babam kardeşlerim yok yanımda iyi olmak için kendimi iyi Hsetmek için ben geldim yanınıza kardeş gözüyle baktım benim başka ne Amacım olabilir ki saat iki evi uzak bu çocuğun nereye gider nasıl eder yazarken bunları hiçmi düşünmedin bide bu gece kal yazmışsın ben kalırmıyım ya aşağıda sokakta kardeşiyle oturuyoruz ben bişey beli etmedim ama varya içim gidiyor ben gidiyorum dedim nereye diye sordu arkadaşım gelip alacak dedim olmayan arkadaş gündüz gelmiyorlar gece ikide kim gelirki tamam dedi dikkat et hemen uzaklaştım ordan gözlerim dolmuş bir şekilde oturdum biraz düşündüm ben hatayı nerde yapıyorum diye sordum kendime benmi kötüyüm insanlarmı beni anlamıyor öyle düşüncelere girdim bindim taksiye eve geldim saat 3 geçmişti bile sigara içerek kendime zarar verdiğimin farkındaydım ama inan sevgili blok yanımda bir o vardı yatağıma geçtim nasıl uyuyacam diye düşünüp durdum ama sakinliğimi korudum sabrettim olsun murat dedim sen sen olmaktan vazgeçme kötü biri olma sana yapılan kötülüğe karşılık iyilik ile cevap ver dedim kafamın içi okadar çok dolmuştuki içim okadar doluydu ki haykırsam sesimi kimse duyamazdı 2 saat falan uyumayı başarmıştım ama gözlerim kıp kırmızı olmuş yorulmuş aynı zamanda gördüğü her insandan çekinir bir vaziyet almış geçecek bütün bunlar diyorum hep hep geçmiyor ben çok şey istemedim sevgili blok biraz mutlu olmak benimde hakım çok yoruldum ben bedenim sendende özür diliyorum sanada çok haksızlık ediyorum farkındayım geçecek..
0 notes
su-icre-su · 8 months
Text
YIKTIM GEÇTİM.
biyolojik annemi yıkıp geçtiğimi anlıyorum. Onun hatalarını yapmamak için direndim. En azından bir 10 yıllık periyoda baktığımda bazı konularda annem gibi olmak istemediğim şeylerde yıkmışım evet ama bundan daha fazlası var. Mesela bir süreçliğine ilkokul öğretmeni olduğumda meslek gereği öğrencilere bağırmak gerektiğinde bile annem gibi mi oluyorum içimde biyolojik bir şeyler mi var bunlar olmamalı bunların üstesinden gelmeliyim diye çok ağladım çok sorguladım kendimi. Annem olmamak için çok direndim. Beni acıtan şeyleri ben de başka çocuklara bilmeden yapmaktan korktum her gece uyumadan tek tek öğrencilerimi düşündüm kendimi de yargıladım başka çareler bulmaya çalıştım. Yeri geldi sustum tahtaya yazdım yeri geldi bağırmak yerine olduğu gibi her şeyi konuşmaktan, öğrencilerime dürüst olmaktan onlar için direnmekten sesim kısıldı, bazen inatla nazik anlayışlı oldum. Ama onlara hiç şiddet acımasızlık yapmadım hep onları anladım çok sevdim. Belki de benim biyolojik annem beni sevmiyor sadece kontrol etmek istiyor bunu kendisine itiraf edemeyecek, böyle bir şeyle yüzleşilmesi gerektiğini, böyle bir şeyin var olduğunu düşünemeyecek kadar kalbinin gözleri kendine kör yoksa olanlar böyle olmaz. Imm neyse ne diyordum işte bu sabah düşündüm 10 yılda neler yaptım öncelikle şunu söyleyeyim gelişenler değişenler kadar bazı şeylerin değişmemesi de güzel. Mesela kalbim hep aynı. Yani kimseye kıyamıyorum herkes hakkında hep iyi düşünüyorum çok derin bakıyorum saf temiz duru pamuk gibi kaldım. Bebek gibi bir yüzle ışıl ışıl bakan gözlerle tatlı bir gülümsemeyle renkli bir çocuk ruhuyla her şeye rağmen cıvıl cıvıl bir sesle neşeyle aynıyım. Her zaman Elif gibi dimdik durabildim diyebildiğim için sol işaret parmağıma raptiyelerle kazıdım en güzel imgeyi. Üstelik arap kültüründen ve arapçadan oldum olası nefret edip tiksinmeme rağmen bir tek bir harfin bu kadar her şeyi tek bir çizgiyle anlatabilmesine tutuldum. Her şeyin anahtarı olmasına, güneşin ışıklarının şekli olmasına, ah derken ilk ruhu güzel canım harfin yazılmasına ve daha pek çok güzel anlamı var. Konu nerelere geldi :) İşte sonuç olarak kendimin seçemediği ama hep sevip anladığım o beni anlamasa da dinlemeyi duymayı bilmese de ben ona ve çocuklara onun bana yaptıklarını yapmamak için direndiğim biyolojik annemi çoktan yıkıp geçmişim. Çünkü sevmek sadece sevdiğini sevmek değil aileni de hedeflerini hayallerini de sevmek hayatı haksızlıkları yalanları yüzünden sevmesen de yaratılan tabiatı sevmek. O zaman insan severek de direnebiliyor. Hatta sevdikleri acıtsa da direnebiliyor. Sevinç gözyaşları içinde ağlıyorum. Hayır bu defa huzursuzluktan, boşluktan, iç burukluğundan değil, eksiklik hissinden değil. İçimde sarıldıklarımın var olduğu için şükrümden. Yanlarında olmasam da onların hissi, varlığı, anlamlarıyla, ruhuyla dünyaya sarılmak, tutunmak şimdilik yeterli. İçimde boşluk yok o yüzden. Eksik yarım hissetmiyorum. iç burukluğu, hüzünler de hasretin hüznünden olur bazen ara ara. Onu da kabullendim. Ama inancım, umudum, ümidim var. Yakın zamanda güzel haberler bekliyorum sabırlı uzun zamandır çabalarımdan sonra ama dün şöyle dua ettim tanrıya. Allahım başarılı olursam mutlu olursam bunu en temiz şekilde yaşayayım beni kibirden koru diyorum. Güzellikleri doya doya yaşamayı çooook istiyorum ama insan kalarak yaşamak istiyorum, bunları kibirle kendimi insanları unutarak, başka insanları görmezden gelerek değil. Yani hatta hak ediyorsam uygunsa benim için benim kendiliğinden kalbimden gelen bir ifadeyle melek kalarak. Mutluluğumu, sevincimi en saf en temiz şekilde asilce zarifçe yaşamak istiyorum. Evet çok acımasız bir süreçte çalıştım hep rağmenler yaşandı ama güzel şeyler öğrendim sonuçları da güzel olsun dilerim ki. Ve güzel olduğundan ben melekliğimi yitirmeden yaşayayım sevincimi dileğim budur. Kimsenin üstüne basmak istemiyorum. Ben bu değilim. Ben sadece yüzleşmeleri, dürüstlükler ve sarılmalar istedim sen kalbimi biliyorsun Allahım yalansızlıktan ve huzurdan başka bir şey istemedim.
1 note · View note
yearsofsiilence · 1 year
Text
Son zamanlarda bu mesele üzerine çok kafa yordum, çok düşündüm. Belki bir çıkış yolu bulurum diye. Ama dipsiz bir kuyu gibi, kara delik gibi içine düştükçe düşüyorum. Kendi sesimi duyamıyorum artık. Arkadaşlarıma da sormaktan yoruldum, onlarla konuşmalarımızda da aynı şeyler dönüp duruyor sanki. Peki ne yapacağım? Beklemeli miyim yoksa yazıp sormalı mıyım? Bu hissin ne olduğunu anlayamıyorum artık. Ne istediğimi de anlayamıyorum. Sadece bildiğim bir şey var, onu kaybetmek istemediğim. Onunla konuşmak istediğim ama bunu doğru bir zeminde yaparak. Biliyorum henüz onu tam olarak hayatımda kazanmış değilim o da beni kazanmış değil. Çünkü daha tam olarak tanımıyoruz birbirimizi. Evet tanıdığımızı hissediyoruz belki, kısmen doğru da ama eksik. Eylemsiz olmak istemiyorum. Ama sanki şu an beni tutan bir şey var, beklemem lazım gibi. Bu durum beni yoruyor. Ben bir şeyleri göze almayacak biri değilim ya da her şeyin hemen, kolayca olacağını düşünen biri de. Elbette bir insanı tanımak, onunla bağ kurmak emek ister, zaman ister, anlayış ister, sabır ister bunların farkındayım. Farkındayım. Sadece mesajımın görüldü bırakılması beni kaale alınmıyormuşum gibi hissettirdi. Belki kendince sebepleri vardır, olabilir. Ama yine de yaptığı hoş bir şey değildi. Önemsediğim biri, hele ki o bunu yapınca ilk günler çok üzüldüm, kırgın olduğumu hissettim. Çünkü bunu yıllar önce de yapmıştı. Yine kötü hissettirdi bu beni. Burada bir suçlu aramıyorum. Anlamaya çalışıyorum. Ama sonrasında bu da bana benim bir süre bir iki adım geride durmamın daha iyi olacağını düşündürttü. Fark ettim ki ben onunla konuşurken tam olarak kendimi yansıtamamışım bile. Ne yazacağımı bilemediğimden, bu konuda kendime güvenemediğimden arkadaşıma soruyordum hep ne yazacağımı, fikir alıyordum çoğu zaman. Çünkü geriliyordum bazen yani kötü anlamda değil sadece onunla konuşmayı devam ettirmek için kaygılanıyordum. Arada tabi ki kendim konuştuğum oluyordu ama onda bile uzun süre düşünüp yazıyordum çoğu zaman. O bana göre daha rahat bunu görebiliyor ve hissedebiliyorum. Ben öyle olamıyordum. Ama şimdi anlıyorum ki böyle yaparak zaten çok yanlış bir şey yapmışım. En baştan kendimi saklamışım. Şimdi böyle olunca da hatanın bir kısmının bende de olduğunu görüyorum. Bir görüldü yüzünden olayı büyütecek ya da tamamen kopacak değilim. Böyle bir şeyi istemiyorum da. Biraz kendimi de eleştirip, sorgulamam gerektiğini fark ettim. Ama şimdi nasıl toparlarım bilmiyorum. Sadece aynı şeyi yapmasını istemiyorum. Konuşmak istemezse bunu anlarım artık bunu anlayacak olgunluktayım. Onun da bunu söyleyebileceği olgunlukta olduğunu düşünüyordum. Yine de hoş bir şey olmazdı ama mesaja bakıp cevaplamamakta cidden kötü hissettirici bir şey. Ben insanlara bana yaptıkları şeyi yapacak biri değilim, değildim. Ama bende mesajını görüldü bıraktım gerçi onunki konuşma bitmiş gibiydi zaten onun yaptığı kadar kötü hissettirmedim. Ama başka türlü kendimi ona nasıl ifade ederim bilmiyorum, bunu yapmamı da arkadaşım söyledi. Zaten ortada bunu konuşabileceğimiz bir zemin bile yok henüz, oluşur mu artık onu da bilmiyorum. Ona ilk günler çok kızdım. Ama bu kızgınlık yerini kırgınlığa bıraktı. Şimdiyse ne hissedeceğimi bilmiyorum. Onunla konuşmak istiyorum ama yazamıyorum dediğim gibi bir şey beni tutuyor. Yine de hiçbir şeyden ders almayıp yazabilirim. Ama bunu bir yandan istemiyorum da. Konuşmak istiyorum ama aynı şekilde kötü hissetmekten, aynı şekilde konuşmaktan korkuyorum. Bu sefer konuşurken kendim olacağım bundan eminim ama. Daha fazla gizlenmek yok. Şeffaf bir şekilde kendim olacağım. Belki o da şimdi kendince zaten son seferde iki kez ben yazdım , yazmayacağım vb. diyordur. Onu da anlıyorum. Ama ben de yazınca rutine bindi sanki öyle ,hafta da bir konuşuyorduk ama tam konuşma da sayılmazdı. Muhtemelen o da bundan sıkıldı. Ben de sıkıldım. Son zamanlarda düşündüm ve bu konuda farkındalığım arttı. Öyle olması gerekmiyor. Sık sık konuşmasak da en azından konuşmalarımızın niteliği olsun. Artık böyle düşünüyorum. Öyle işte. Şu an için yazacaklarım bunlar. Umarım bir şeyler değişir, iyi anlamda.
0 notes
kimmkitsuragi · 2 years
Text
im tired of myself whining so much but
#i dont really know what else to do or where else to do it! sorry! another one is coming 🧍‍♂️#kesin yarın gidicem veeeeee yine kimse olmayacak#ve hoca pasif agresif bi şekilde bana tek başıma kritik verecek#ve yaptığım her şey flop olacak#ve bi de yani sadece ben sundugum için hocaya kendi yapmadigim şeyler (ki çok az) ve kendi yaptığım şeyleri hep birlikte gosteriyorum#(ki hepsinin toplami da çok az. hoca artık yeter mal mısınız diyecek yakında ki bence demeli)#neyse işte hepsini birden gösteriyorum ve hoca topluca sövünce sanki dünyanın en beceriksiz insani gibi hissediyorum#sonra o bitiyor grup arkadaşları ile gerginlik küçük küçük#(demin gruba subtly bi şekilde geç kalmazsanız sevinirim yazdım ama cidden kibar olmaya çok çalıştım lol)#(ki bu da daha önce de dediğim gibi üstünde çalışmamız gereken bi şey 🧍‍♂️)#neyse işte o gerginlik bitiyor sonra ben onlara hocanın dediklerini aktarmaya çalışıyorum#bazen anlamıyorlar veya anlamamazliktan geliyorlar#bazen de of çok saçma falan diyorlar#ben de iyi yapma o zaman demek istiyorum ama demiyorum#bi de artık hocayla hep yanlız başıma kaldığım için lowkey hocam grup olmak İğrenç 1 şey yorumları yapıyorum 🧍‍♂️#bence hoca da artık grup olarak haftada 12 saat olan ve 6 kredi olan bölümün en önemli dersinin grup çalışması için#hicbirimizin birbiriyle konuşmadığını anlamış olmalı lol#mal gibi bi grup olduk ve çok yorucu takmiycam diyorum ama sonra yani. sen takmazsan ben de takmazsam.......#resmen her şey iğrenç ama herhalde her şeyi ben abartıyorum evet muhtemelen öyle#her gün dediğim gibi şu an 5 grup ödevini aynı anda yürütmeye çalışıyorum ve hepsi flop gidiyor#teknik olarak 100% benim suçum olmadığınin farkındayım hatta genel olarak herkesi en çok darlayan kişiyim#bence hata oranım az teknik olarak 🥴#ama yani yine beynim şöyle. seni mal insan evet bütün grup ödevlerindeki her şeyi batırdın mı hiçbir şeyi halledemiyor musun haa aptal seni#ve bi de ayrıca Her Zaman yaşadığım şey duygusu gerçekten saçma sapan şeyler. hiçbiri bu kadar önemli veya zor olmamalı#sadece sen aptalsın o kadar. bi şey diycem ben gerçekten 2 yıl önce böyle değildim valla değildim ya#yani lisede falan belki yine bu kadar değil de bi yere kadar böyleydim. sonra daha iyileştim hatta.#nasıl birden -10 adım attım da böyle oldum falan filan işte mal olmak 🧍‍♂️#neyse gidiyorum boş boş ekrana bakıcam 1 saat sonra da allaha şükür bugün de bi şey yapmadik diyip uyuycam#🗒
0 notes
hellotakfa · 4 years
Text
Pısırık koca(alıntıdır)
(alıntıdır)Öncesinde kendimden bahsetmek gerekirse ismim Kenan, ben şuan 44 yaşındayım, 1.90 boyunda, iri yarı, esmer yanık tenli , saçı siyah gözü kara bi adamım. Evliyim, 39 yaşında, 1.60 boylarında esmer, türbanlı, tombul ve bana 2 çocuk veren bir karım var ismi Neriman. Yapım sert, bakışlarım pek sevecen değil, yumruğum küçük bi çocuğun kafatası kadar iri. Ben bursanın dağ yöresinde yetişen biriyim, varlıklı bi aileye mensup olmam her zaman işime yarasada paraya önem vermem. Bursa içinde 2 tane restoran ve 3 tane çocuk giyim mağazam var ve yaşadığım köyde büyük bir çiftlikte oturmaktayım. Bu yaşıma kadar hep dağ yöresinde kaldım bu yüzden sertliğimi hep arttırmak zorunda bırakıldım, herkesin yaşam öyküsü farklı, neyi seçeceğini kimse bilemiyor. Neyse size öğüt verecek değilim, interneti zevklerim için kullandığım bu sıralarda hep bu tür hikayeler okudum ve bende yaşadığım şuan da devam etmekte olan bir şeyi sizle paylaşıyorum. Bursa içinde olan, aile dostumuzun oğlunun düğünü için şehre geldik. Düğün salonunun önünde karşılandık, erken gelemediğimiz için kız tarafının olduğu büyük masalardan birine yönlendirdiler. Karşımızda bir çift vardı ve masa onlar olsa da sanki boş gibiydi. Çifti kabaca anlatmak gerekirse, tam karşımda oturan bayan 20 ila 30 yaşları arasında, balık etli, güzel yüzlü, uzun dalgalı saçlara sahipti üzerindeki elbise kırmızıydı ve göğüslerinin birazcık yukarısından dizlerine kadar uzanıyordu. Adam ise memur tipli, saf saf bakan biriydi, canını kaburgalarından almışlarcasına bıkkın ve de bitkin haliyle sanki ben nereye geldim böyle dermiş gibi attığı bakışlarla birazcık gülmeme neden oldu. Ben önümdeki güzelliği gözlerimi kaçırmadan izlerken, oğlum beni damadın babasının, oyun havasına çağırdığını söyledi. Ahmet dayı köyümüzün ileri gelenlerinden, benden 8 yaş büyük, gençken hep beni ava götüren ve çok sevdiğim bir abim. Kalktım masadan ve meydana gittim. Omuzlarımı saran siyah ceketim, siyah kumaş pantolonum, beyaz gömleğim ve onun üzerine siyah yeleğimle yeşilçam filmlerindeki mahalle kabadayılarına benziyordum. Ahmet dayı, çakal osman, ayyaş İsmail ve ben eski av ekibi başladık oynamaya. Bursa çiftetellisi oynuyoruz, kolları indirene bağırılıyo, yorulmak bilmeyen bizim ekibe gençler katılıyo, çember genişliyo. Keyfim iyice tıkırına geldiğinde dayanamadım, dayandım cüzdanıma ve para saçmaya başladım. 7-8 yaşlarında bi sürü velet başladı toplamaya, ortalık toz duman, eğlenceye devam ediyoruz. Aradan bi kaç dakika geçmişti ki damat ve arkadaşları için anons yapıldı ve onlar sahneye çıktı biz büyükler masalarımıza geri döndük. Masaya döndüğümde karım ve oğullarım yoktu ama yine de oturdum. Memur tipli genç adamın yanındaydım onun yanında da alımlı ve çekici karısı vardı. Uzun zamandır sikişmemiştim, karım benden korkusuna kendine pek iyi bakmıyordu ve böyle bir bayanı yarım metre uzağımda izlemek bana keyif veriyordu. Arada sırada bana dönüp bakmasıyla birazcık cesaret aldım ve konuşmaya başladım. – Merhaba genç, dedim yanımdakine. Bana döndü ve kısık bi ses tonuyla. – Sizede merhaba efendim, dedi. – Yanındaki tatlı hanfendi karın mı ? dedim. Karısı bize bakmıyordu, bende adamın ağzından laf almaya çalışıyordum. – Evet karım, dedi. – Senin gibi bi sümsük bu kısrağı nasıl elde etti, dedim. Karısı o an biraz güldü ama dediklerime mi başka bir şeye mi bilemiyorum. Bizim gerzek konuşamadı ve yeni bi soru ekledim. – Ne kadardır evlisiniz ? dedim. – Yakında 2 yıl olacak efendim, dedi. Karısına dönüp. – Hanfendi bu salak için 2 yılınızı neden harcadınız, dedim. Adam bozulsa da iri yarı oluşumdan ötürü sesini çıkaramıyordu. Karısı bana bakıp cesurca ; – Senin gibi bi hayvana mı harcayacaktım, dedi. Anlaşılan konuşmamı beğenmemişti, sesim kalın ve emir verir gibi konuşurdum hep, beni itici bulduğunu anlamıştım. Dakikalar ilerlerken karım geldi, oda fark etti adamın karısına asıldığımı ama sesini çıkaramadı. Ben kadını keserken kız tarafı için anons yapıldı ve seks abidemiz sahnedeki yerini aldı. Kadınlar başladı oynamaya, gözüm yanımdaki cılız adamın karısındaydı. Ellerini kaldırdı havaya narin narin şıklattı müzik eşliğinde, daracık elbisesinden fırlayacak kadar diri kalçaları vardı. Elbisesinin dar olması nedeniyle iç çamaşırının çizgileri belli oluyordu ve tabi ki büyük yuvarlak kalçaları. O salladıkça ben şahlandım, o göbek attıkça azdım ve aklıma yazdım, her hareketini. Sütun gibi bacakları her ilerlediğinde koca götü aşağı yukarı hareketlerle beni kendimden geçirmişti. – Karının götünü sen mi büyüttün başkası mı evlat, dedim sertçe. Dondu kaldı, ne diyeceğini bilmedi hala sert bakıyordum. Elimi ensesine atıp sıktırıp gevşetmeye başladım, adamın canını yaktığım yüz ifadesinden belliydi. – Korkma öldürmem seni, dedim. İyice tırsak çıkmıştı adam, işi piçliğe vurmaya başladım ve o gürültünün içine adamla sürekli konuşmaya başladım. – Sen sikemiyosundur da kesin bunu, dedim güldüm. – Sana ne lan, hayvan gibi kokuyon gelmişsin burda milletin karısına kızına asılıyon, dedi ve bende. Ensesini daha sıkı sıkmaya başladım. – Bir anda erkek kesildin, hayırdır, dedim. Ekledim. – Senin o boğazına düğümlenen küfürlerini, daha diline varmadan götünden çeker alırım, benim sorularıma cevap ver, dedim. Korkutmuştum eniği, sadece bakıyordu şimdilik. Biraz duruldum kestim konuşmayı, gözlerim bu kadındaydı. Aklımı başımdan almıştı, köyde çok köylü karısı sikmiştim hiç biri kendine bakmazdı. Sadece koltuk altını ve etek altını temizlemek onlar için bakım sayılırdı. Ama karşımdaki afette ne bacaklarında nede kollarında en ufak bir tüy tanesi yoktu. Saçlarından ayaklarına kadar süzdüğüm, kırmızı elbiseli seks abidesi benim resmen ağzımı sulandırmıştı. – Adın ne senin, dedim ve tekrar karısını süzerek adamla konuşmaya başladım. – Serdar. – Bursalı mısın ? – Evet. – Kaç yaşındasın ?. – 30. – Karın kaç yaşında ? – 26. – Adı ne ? – Esra. Bu ve bunun gibi karısını tanımak için bir sürü soru sordum, alışverişi sevdiğini, pahalı şeylerin hoşuna gittiğini, nasıl evlendiklerini, neleri yaptıklarını öğrendiğim. Cımbızla çekip alıyordum kadının sevdiği şeyleri adamın ağzından. Adam kısa cevaplar verse de ve çoğu zaman konuşmak istemese de onu konuşmaya zorluyordum. Arkadaşlarım geldiler onlarda masamıza oturdular, sohbet muhabbet ilerliyordu. Çakal osman dediğim piç kurusu kadını gözlediğimi anladı ve lafa girdi. – Yine hangi garıyı sikine kestiriyon, kenan, dedi. Sırıttı pevezenk. İsmail bilirdi benim huyumu suyumu oda bişeyler söyleme gereksinimi duymuş olsa gerek ki. – Fazla sırıtma senin karıyada bakarsa bi bakmışsın gece ağılda koyun yerine karın meğler, dedi. Hepimiz bastık kahkahayı. Çakal osman yanımdaki dümbüğe dönerek. – Senin garı iyi meğleyomu yiğen, dedi. Yine başladık gülmeye. İyi toparladı piç kurusu, köyde de her lafı başkasına çevirirdi. Biz sohbet ederken köyden girdik, şehirden çıktık, çocuklardan konuştuk, ölenlerden saydık, geçmişi andık, geleceği oluruna bıraktık. Laflar birbirini sürükledi, 40 yıl görüşmemiş gibi böğüre böğüre konuştuk köyden dostlarımla. Serdarın karısı Esra gelmişti biz konuşurken. Her lafımın bitişinde ona bakıyordum. Tiksinircesine bakıyordu bana ve hemen başka yöne çeviriyordu kafasını. Muhabbete mal varlıklarından devam ettik, ismaille osmana ; – Benim restorana gideriz akşam yemeğe gelmeyenin tüfekle götünü delerim, dedim. – Gelmez olur muyuz, bi batmadı lokantan, hep tanıdıkları görüyom para veren eden yok, dedi. – Lan göt oğlu, ne lokantası restoran dicen, burası şehir bok kokulu köyün değil, dedim. Güldük. Bir şarkı düşünün kadın bir sanatçı tarafından söyleden, sesi tiz ve duyduğunuz en güzel melodi kadar hoş. İşte bu incelikte bir ses katıldı konuşmamıza, katılan Serdar’ın kadını Esra’ydı. – Sizin bir restoranınız mı var, dedi. Esra öyle tatlı bi ses tonuyla dedi ki masayı sessizlik kapladı. Düğünün sesini kimse umursamıyordu masadaki tüm dostlarım kadına baktı o an. – Evet hanfendi, isterseniz sizde bu gece bize katılın, Ahmet dayının oğlunun bu güzel günü için bizde kendi aramızda bi kutlama yaparız, dedim. – Sen baya şehirli olmuşsun kenan lan konuşmalara bak, dedi ve güldü osman. – Çakal bak kuyruğunu bacaklarının arasına alırsın asabımı bozma benim, dedim. İsmail yatıştırdı ortalığı. Yeniden gelip gelmeyeceklerini sorduğumda, kadın geliriz bi değişiklik olur bizim içinde, dedi. Kocasına makyajını tazeleyeceğini söyleyip düğün salonunun tuvaletinin yolunu tutan Esrayı artık yakından incelemin vakti gelmişti. Ayağa kalktım 10 adım arkasından yürümeye başladım, kadınlar, kızlar, garsonlar, çocuklar hepsi oradan oraya giderken tuvalete yaklaşmıştık, adımlarımı hızlandırdım kadınlar tuvaletine girmişti hemen arkasından girdim ve onu kapalı tuvaletlerin tam önünde yakaladım. Şansım yaver gitmişti ki o an kimse yoktu. Bir elimle ağzını kapadım diğer elimle belinden kavrayıp kabine soktum Esrayı. Karımdan uzundu yaklaşık bi 10 santim kadar, balık etli vücuduna yapışan elbisesi ona sarıldığımda her zerresini hissetmeme olanak sağlıyordu. Kulağına eğilip, fısıldadım; – Pısırık kocanın bu güzelliği heba etmesini istemedim, şimdiye kadar hiç senin gibisini becermemiştim, yanımdaki karının meymenetsiz suratını gördün, benim gibi bi para babasına yakışan o mu sen mi ? Kocanın da seni pek iyi sikebildiğini sanmıyorum güzelim, dedim. Esra çırpınıyor ve elinden geldiği kadar ses yapmaya çalışıyordu. Ama bir ayı kadar sıkı tutuyordum onu, boğazından tutup duvara dayadım hala elimle ağzını sıkı sıkı kapatıyordum. Kulağına ; – Şimdi sana kocanın tattıramadığı şeyler tattırıcam, eğer karşı koyarsan seni boğazlar öldürürüm ve eğer buradan ikimiz birlikte çıkarsak sana bol miktarda para veririm, dedim. Bana karşı koymaya çalışıyordu, elimi ısırmayı deniyordu, bacaklarıyla canımı acıtamayan tekmeler atıyordu. Elimi ağzından çekmemle dudaklarına yapışmam bir oldu, kollarımla onu kendime sarmıştım sırtıma vurmaya çalışıyordu. Canımı acıtamadığını hala anlayamamıştı sanırım. Hayvan gibi öpüyordum onu, gözyaşları dökülüyordu dudaklarımdan kaçırmaya çalışırken dudaklarını. Ellerimi kalçalarına attığım, daha önce hiç ellemediğim bir yumuşaklık hissettim. Hamurcasına iri ellerimle sıktırıp gevşetiyordum kalçalarını. Elbisesini yukarı çekiyordum, oysa indirmeyi deniyordu. Yarrağım yeni bi kadına hasretinden ve o anın büyüsünden kendini demir etmişti. Pantolonumun soluna yatan ve dizime doğru bir yol izleyen sikim büyüdükçe büyümüştü. Hayvan gibi öpmeyi ondan karşılık alana kadar kesmeyeceğimi anlayan Esra çırpınmalarını yavaşlatmış, ya gücü tükenmiş yada kendini bana bırakmayı düşünürcesine, karşılık vermeksizin dudaklarımın güzel dudaklarını somurmasına müsaade ediyordu. Zaman ilerledikçe sırtıma attığı yumruk darbeleri azaldı ve daha sonra ellerini koltukaltımdan geçirerek omuzlarıma tutunmaya başladı. Bende biraz durulmuştum, eğilmekten bıktım ve onu kalçalarından tutup havaya kaldırdım yasladım duvara, bende alttan destek yapıyordum. Yuvarlak kalçaları, ellerimin üzerinde beni daha çok azdırıyordu. Göğüsleri onla aramda istenmeyen bir mesafe oluşturuyordu, ben yine de durmaksızın öpüyordum. Taş gibi olan yarrağım artık bir delik için yalvarıyordu. Biraz daha öpüştükten sonra indirdim ve tamamen saldım onu. Bana kin dolu bakışlarla bakıyordu, elimi cüzdanıma attım ve 300 lira verdim. Eline tutuşturduğum parayı aldı, kırmızı çantasını eline alıp hemen parayı çantasına koydu. Kulağına eğilip ; – Biraz daha devam etmek istiyorum, senin de haz alacağın şeyler var bende, bu sikik tuvalette pis kokular eşliğinde becericem seni miss kokulu, seks abidesi, dedim. Kısık sesli ve tahrik edici konuşuyordum, soluk alış verişimiz bile tahrik ediciydi hele onun ki, vücudumuzda dolaşan kan daha hızlı hareket ediyor vücut sıcaklığımız yükseliyordu. Onaylarcasına kafasını yukarı aşağı salladı, dudaklarından bir kez daha öpmüştüm. Sonra onu dizlerinin üzerine çöktürdüm, ben uzun ve dalgalı saçlarını okşarken ona yapması gerekeni işaret ettim. Yavaşça pantolonumun üzerinden yarrağımı okşuyordu, siyah kumaş pantolonumun fermuarını indirdi, ve önü düğmeli paçalı donumun düğmelerini çözdü, elini atıp sikimi dışarı çıkardığında yüzünde bi şaşkınlık ifadesi oluştu. – Ne o büyük mü geldi esra, daha önce bunun gibisini almadım deme sakın, dedim. – Bu balta sapı gibi, dedi. – Biz dağlıyız, keser sapı da çıkabilir balta sapı da, kocan seni aç bırakmış, tamda ağzına layık bu kamış hadi senin olanı daha fazla ortada bırakma al ağzına esra, dedim. Sol eliyle sapından tutuyordu, dudaklarını sikimin başına getirmişti. Öpücükler atıyordu ve kafasını dilliyordu, ağzına almaya başladığında ben hafiften inlemeye başlamıştım dudaklarıyla kapladığı sikimin kafasını yerinden sökercesine emiyordu. Kapamıştı gözlerini iştahla yalamaya başlamıştı diğer eliyle sıvazlıyordu yarrağımı, çok iyi yapıyordu işini. Sikimin başını vakumlarken bana 31 çekişi kendimden geçmeme neden olmuştu. Daha sonra yavaşladı, bunu hissedince gözlerimi açtım ve ona baktım. Yarrağımın sapından tuttuğu için sikimi sağa sola sallıyor yüzüne gözüne deymesini sağlıyordu. Sonra havaya dikti sikimi, sağ eliyle baldırımdan tutunarak kafasını donumun içine soktu. Ağzına aldığı taşağımı eme eme donumdan dışarı çıkarmıştı, ve diğeri içinde aynısı yaptı. Şimdi tüm erkekliğim önündeydi, kocaman sikimin altında 2 tane sarkan taşak, bu manzarayı sevdiğini anladım. Taşaklarımı sanki anne şefkatiyle öpüyordu, sonrasında ağzına alıp emiyordu. Bunun bana verdiği hazzı tarif edemem size gidin ve eşinize emdirin taşaklarınızı. Olaya dönecek olursak, esranın ağzında olan taşaklarım ve yüzüne sürtünen yarrağımı, neden daha önce bu kadını bulmadıkları için suçladım. Saçlarını elime aldım okşuyordum o taşaklarımı ağzında dileyip emerken, sanki savunmasız kalmışçasına kendimi ona sunuyordum. Taşaklarımı emmeyi bitirdikten sonra yeniden yarrağımı sıvazlayıp, yalamaya emmeye başladı, sol eliyle daima sapını sıkıca tutuyordu, sağ eliyle sikimin başını tuttu ve yana doğru çevirdi, ağzını kocaman açarak yarrağımın gövdesinde getirdi, yalıyor, öpücükler atıyor ve emiyordu, bi sağa bi sola ağzını kaydırıyor ağzıyla 31 çekiyordu bana sanki daha sonra yeniden kafasını ağzının içine aldı. Fena şekilde azmıştım, bi düğün salonunun tuvaletinde benden 18 yaş küçük bir kadının ağzına veriyordum, üstelik bu köydeki siktiğim pis kokan amcıklar gibi değildi. Başından tutup iyice ağzına alması için onu kendime bastırmaya başladım, aynı zamanda amcık siker gibi yarrağımı öne sürmeye başlamıştım. Yarısından fazlasını almıştı ki boğulacak sanıp geri bıraktım, ama sikim küçük dilinden boğazına inmişti ve bunu tekrar yaşamak istemiştim. Soluklandı biraz, salyaları sikimden ağzına doğru uzanıyordu bazıları damlıyordu. Biz sikişmeye hazırlanırken kızlarda makyajlarını tazeleyip sohbet ediyordu içeride. Biri benden söz ediyordu, ve şöyle dedi. – Hani şu köy ağası kılıklı kroyu gördün mü hilal, dedi biri. – Yoo görmedim ama o kenan dayı kro dediğini duymasın, dedi diğeri. – Saçı sakalı birbirine karışmış, kıllı uyuzun teki bence, dedi ilki. – Niye sordun ki onu, dedi. – İçerde sordular, çiftetelliye oynaması için ama adam yokmuş ortada o yüzden sordum, dedi ilki. Ve çıktılar dışarıya. Bu konuşmalardan sonra kendimi geceye saklamak için esraya kalkmasını söyledim. Ardından duvara doğru çevirdim onu, elbisesini yukarı sıyırdım, tüzsüy kalın bacakları ve ihtişamlı yuvarlak kalçaları beni karşıladı, elbisesi gibi iç çamaşırıda kırmızıydı, eğildim kokusunu kokladım. İç çamaşırını çıkarmadan ağzımı burnumu kalçalarının arasına bastırdım buram buram kadın kokuyordu, miss kokusuyla beni çılgına çevirmişti, kilodunu dizlerine kadar sıyırdım, ellerimle göt yataklarını sağa sola ayırdım ve göt deliğini yalamaya başlamıştım. Esra’dan ıııııııımmmmm diye bi inilti duydum, içten ve zevktendi bu. Dilimi göt deliğinin çevresinde gezdiriken kalçalarını gıdıklanmışçasına kaçırıyordu. Dilimle göt deliğinin içine girmeye çalıştım fakat hiç sikilmemiş kadar dardı. Kabul etmiyordu dilimi, daha sonra kalçalarından sıktırarak götünü biraz yukarı kaldırdım, amı tertemizdi, tüysüz ve ıslaktı ağzıma alıp emdim sularını sonra dilimle biraz masaj yaptım. Esra artık sürekli inlemeye başlamıştı zevkin doruk noktalarına tırmanıyordu. – Yeter artık sok, dayanamıyorum, dedi. Ben yerden yükseldim ve kendimi onun amına göre hizaladım, ellerini duvara yaslamış ve başını aşağı eymişti, saçlarını tek bir yönden sarkıttığı için bana dönüp baktığında mest oluyordum. Sikimin başı esra’nın salyalarıyla yıkanmış gibiydi, elimle amına götürdüm ve girmeden bıraktım, esra ne yapması gerektiğini biliyordu ve bi elini indirip sikimi içine yönlendirdi. Cayır cayır yanan amcığına kafası girmişti, içerisi daracıktı ama beni durdurmak için yetersizdi, şimdi sıra bendeydi, amına yavaş yavaş daldırıyordum yarrağımı. Ah oh sesleri kısık kısık ve soluk soluğaydı. Daha fazla dayanamadan kökledim erkeliğimi esranın kadınlığına ve esranın dişlerinin gıcırtısına şahit olmuştum, köklediğim anda akıllı davranıp dişlerini sıkmıştı. – Amımı yırttın hayvan herif, çıkar şunu, dedi. Ama beklettim, köküne kadar içindeydim esranın ve bana yapışan kalçalarını hissetmem olağanüstüydü. Esra sakinleşmeye başladığında yavaş bi şekilde girip çıkmaya başladım, acıdan zevke doğru yol almasını bekledim yavaş yavaş girip çıkarken, boşalacağımı tahmin ediyordum ve git gellerimi hızlandırdım. Yarağımın amına her çarpışında lap lup lap lup cinsinde sesler çıkarıyordu, kaltağın amı genişliyordu. Ben belinin o kıvrımından güç alarak var gücümle dayıyordum esraya, bi 5 dakika siktim amını, dağıttım sürtüğün kadınlığını, esra boşalmıştı çoktan bu kadar zevke dayanamamıştı ve bende yarağımı çıkardığımda saçlarından çekip bana dönmesini sağladım. Dizlerinin üzerine çöktürdüm ve ağzına almasını söyledim, dediklerimden daha iyisini yapıyordu, annesinin memesini emermiş gibi iştahla sikimi emiyordu, sikimin deliğini diliyle yalıyordu ve artık geleceğimi anladığım sırada esranın başından tuttum köküne kadar ağzına alması için bastırım, küçük dilinin sıkıştırmıştım bile soluk borusuna kadar soktum sanırım beni ittirdi ve tam ağzındayken patladım, ama çıkarmak istemedi. Gözlerini kapadı ve tüm döllerimi boşaltmamı bekledi. Ağzını doldurmuştum ve çektim sikimi, beni resmen bitirmişti, ağzını açıp bana döllerimi gösterdi, ağzından sarkan menilerim göğüslerinin arasına ve elbisesine damlamıştı. Bikaç keç yutkunduktan sonra hepsini yuttuğunu söyledi, daha önce hiç bi kadına yutturamamıştım. Bunu tabi ki ona söylemedim, ayağa kalkmadan öncen son kez sikimi yaladı temizledi, ardından pantolonuma soktu ve fermuarımı çekti. Ayağa kalktı üstüne çeki düzen verdi, bende bu sırada onla oynaşıyordum, işini bitirdiğinde. – Kocamdan çok daha iyisin ama keşke yaşlı vede kıllı olmasan, dedi. Elimi cüzdanıma attım, yüzlüklerden 5 tane verdim ve onları da çantasına attı. – Çok cömertsin canım, dedi. Son kez sarıldım götünü avuçladım ve dışarıyı kolaçan etmesini söyledim kimsenin olmadığı sırada çıkar beni buradan dedim. 5 dakika sonra tuvaletten çıkmıştım o önümde ben arkasında yeniden masamıza gitmiştik. Oturduğumuzda kocası suratıma imalı imalı baktı, karısına dönüp. – Yarım saat oldu nerdesin sen, dedi. – Midem bulandı, kötüydüm gelmek istemedim işte, dedi Esra. Herif sustu. Osman lafa daldı. – Kenan yarım saattir yoksun, oynadık ettik hiç görülmedin, dedi. – Yolculuk ettik ya biraz motoru bozmuşuz tuvaletten çıkamadım, dedim. – Bu aralar motora merak saldın sende iyice, dedi ve güldüler masadakiler. Serdar kısık sesle ; – Bi daha gözden kaybolma, yanımızda ki adam sapığın teki, dedi. Ama bunu duymuştum. Serdara dönüp – Korkma seni sikmem, dedim. herkes başladı gülmeye. Osman esraya dönüp, – Bayan elbisenizde bi beyazlık var isterseniz temizleyin, dedi. Yine gülüştüler. Bu böyle devam etti adamı karısının yanında yerin dibine soktuk. Düğün bitmeye yakındı takıları taktık ardından, hatıra fotoğrafı çekildik ve arabalarımıza yönlendik. Gitmeden hemen önce Esra ve serdarı gördüm yanlarına gittim. Akşam yemeği için restoranıma davet ettim, restoranın adresinin yazılı olduğu bi kart verdim. Oğullarımı ve hanımı mı arabayla köye yolladım. Arkadaşlarıma yemeğin iptal olduğunu , işim çıktığını söyledim. Esranın serdarı ikna edeceğini biliyordum bu yüzden alışverişe çıkmaya karar verdim bi kaç mağaza gezdim sonra carrefoursa da kotona girdim kadın bölümüne yürüdüm, kadın bi çalışanı durdurdum, balık etli bi bayanın tüm güzelliğini ortaya koyacak bi elbise arıyorum şeklinde konuştum. Birkaç elbise gösterdi ve gözüme en çok çarpan dizlerin bi karış yukarsına kadar uzanan pembe çiçekli bir basma elbiseyi seçtim, kolları sıfırdı, hafifçe göğüsleri belli edecek kadar göğüs kısmı açıktı paket yaptırdım ve aldım. Sonra mekanıma gitmek için bi taksiye atlayıp gitti. Saat 9 sularında restoranda beklerken, esrayı kapıdan içeri girerken gördüm ve heycanlandım, tek geldiğini sanmıştım. Hemen arkasından serdar girdi, Esra kıyafetini değiştirmiş bu kez günlük giysileriyle gelmişti. Altında bacaklarını saran daracık pembe bir pantolonu vardı, ayak bileklerinden birkaç parmak yukarısına kadar gelen bir pantolondu. Ve pembe topuklu ayakkabıları vardı ayaklarında. Üzerinde gayet bol, sıfır kol baskılı beyaz transparan bir bluzu vardı. İçine yine beyaz bir askılı atlet giymiş olsa da sütyeni belli oluyor, bu haliyle bile içimde yanan ateşi körüklüyordu. Kolunda beyaz bir saat, pembe bir bileklik vardı, diğer kolunda ise taşlarla süslenmiş bir bileklik vardı. Boynuna taktığı üzeri parlayan beyaz taşlardan oluşan kalp şeklinde kolye de mükemmel duruyordu. Saçları yine dalgalı ve göz kamaştıran cinstendi. Serdara gelecek olursak, siyah kumaş pantolonun üzerine beyaz bir gömlekle gelmişti. Garsonu yollayarak onları yanıma getirmesini söyledim, Esra öyle güzel gülümsüyordu ki etrafa bakarken sanki hiç böyle bir yere gelmemiş gibiydi. Masama geldiklerinde ayağa kalkıp ellerini sıktım, oturdular kocası hala bana nefretle bakıyordu ve bu hep devam edecekti. Konuşmaya başladık, mekanı nasıl bulduklarını sordum, beğenip beğenmediklerini sordum, ara sıra Esraya iltifatlar ediyordum. Garson geldi ve ne alacağımızı sordu, Esra mönüye bakarken ben garsona göz kırpıp masayı donatmasını söyledim ve en iyi kırmızı şarabımızı getirmesini söyledim. Esra ile sohbetimiz devam ederken yemeklerimiz gelmişti. Masada boş yer kalmayana kadar serildi yemekler, çıtı pıtı ve balık etli Esra hemen her yemekten birazcık alarak doyuruyordu kendini. Kocası yemeklerden memnun olmuş ki o da şapur şupur götürüyordu midesine. Şarabı biten serdarın şarabını sürekli ben dolduruyordum ve doldurdukça içiyordu, ben daha 1 kadeh içmeden o çoktan 3 bardak almıştı. Esra da sadece yemeğe odaklanmış karnını doyuruyordu. Yemeğimiz bitti herşeyin kaldırılmasını söyledim fakat yeni bir şarap açtım. İlkini bitirmiştik, ben şarabı açarken kocası tuvalete gitmek için kalktı, Esra bana kaldı. Esranın elini tuttum ; – Bu gece bitmeden seni anırta anırta sikmek istiyorum, karşılığında küçük bi hediyem olacak sana, dedim. – Hediyen ne, bu sefer daha çok mu para vereceksin, dedi. – Benim altımda inlemeye devam edersen, evet daha çok para ve zaman zaman güzel hediyelerle ödüllendirileceksin, dedim. – Biraz daha bakımlı ol o halde, dedi. – Kocanda da tek bir tüy yok, pek bakımlı ama hiçbir marifeti yok, dedim. – O konuda haklısın ama ben temiz olmanı istiyorum, eğer temiz olursan her zaman senin olabilirim, dedi. – Bu yaşıma kadar böyle durdum, envai çeşit karı siktim, sadece sana para verdim ve zaman ayırdım beni kızdırma, senide kocanı da sike sike öldürürüm, dedim. – Bu kadar maço olma, tamam dediğin gibi olsun, dedi. Kocası gelmişti, 1 saat kadar oyalandık sohbet ettik, içtik ve saat 11 gibi kalmaya başladık. Bi taksi durdurdum ve kocasını taksiye taşıdım hayvan gibi sarhoş olmuştu, ben öne bindim onlar arkaya ve evlerine kadar gittik. Evin önünde indim, taksiciye parasını ödedim daha sonra kolunun altından girip kaldırarak Esra önde biz arkada. Evlerinin kapısına kadar gelmiştik. 2 katlı bir evdi üst katta oturuyorlardı ve alt kat boştu. Eve girdim serdarı oturma odasına kadar taşıdım ve kanepeye attım. Esra bana bakıyordu, ona yöneldim ve belinden kavradım, kocası arada salak salak konuşsa da esrada bana bakıyordu. Eğilip delicesine öpmeye başladım esrayı, oda karşılık veriyordu. Karpuz gibi götünden kaldırıp kendime yasladım ve kucağımdaydı. Bacaklarını belime sararak bana tutunuyordu, ellerim kalçalarını ovuştururken o benim dilimi emiyordu. Bi süre kocasının ayaklarının ucunda böyle öpüştük sonra ben dudaklarımı geri çekip ; – Sana aldığım hediyeyi giymeni istiyorum, dedim. – Ne aldın çok merak ediyorum, dedi ve indi kucağımdan poşeti uzattım ama vermedim. Yatak odasına geçmeyi istedim, kabul etti o önce ben arkada yürüyorduk. Pembe dar pantolonundan koca götü çok bariz bi şekilde belli oluyordu. Yatak odasına geldiğimizde bana yüzünü döndü. Ceketimi çıkardı sandalyeye bıraktı tekrar gelerek yeleğimin düğmelerini çözdü ve onuda bıraktı, hızlıca gömleğimin düğmelerini çözdü. Ben karışmıyordum zevkini ala ala izliyordum. Esra gözleğimi çıkardıktan sonra üstüm yarı çıplak bi şekilde ortadaydı, göğsüm kıllı, kollarım kıllıydı. Hemen önümde dizlerinin üzerine çömeldi. Kemerimi çözdü, pantolonumun düğmesini çözdü, fermuarımı indirip pantolonumu altımdan aldı. Donumuda aşağı indirerek zevkten deliye çevirdiği aletimi gün yüzüne çıkarmıştı. Beni tamamen çırıl çıplak bıraktığında ; – Sen geç yatağa bende hemen hazırlanıyorum, dedi. Dolabın önünde bana arkası dönük bir şekilde soyunmaya başladı. Önce bluzunu çıkardı, daha sonra atletini, beyaz sütyeni duruyordu. Pantolonunu çıkarmaya başlamıştı, beni azdırmak için belinden aşağıya yavaş yavaş indiriyordu ve domalıyordu. Önümde kocaman beyaz bir kilotla kapatılmış miss gibi bir göt duruyordu. Ben yarrağımla oynuyordum, pantolonunu da çıkardıktan sonra poşeti eline aldı, içinden ona aldığım basma elbiseyi çıkardı. Çok beğendiğini söyledi, üzerine giyip yatağa çıktı. Yatağın üzerinde yürüyordu, benim başıma kadar gelmişti bacaklarının arasında elbisesinin altından izliyordum onu. Kollarımla uzandım ve çıkardım kilodunu, şimdi yüzümün üzerinde etine dolgun pürüzsüz tüysüz sulu bir am ve kalçaların arasında kaybolan bir göt deliği tepemdeydi. Dizlerini kırdı yavaş yavaş eğilmeye başladı, ağzıma getirmişti amını, ben amını yalarken aynı zamanda sikimle oynuyordu. Biraz böyle yalamaya devam ettim ardından onu ters çevirip bedenime yatırdım, bacak arası yine ağzımın ucundaydı, o sikimi yalıyordu 69 pozisyonunu gerçekleştiriyorduk. Ağzına aldığı yarrağımı vakumluyor, içine çekip ardından yarısına kadar sakso çekiyordu. Bende işimi özenle yapıyordum bal damlatan amını köpek gibi yalıyordum, göt deliğini parmaklıyordum. İniltiler çıkarıyorduk ikimizde. Çenem yorulana kadar devam etmiştik sonra kaldırımdım onu. Kucağıma gelip yarrağımı amına hizaladı oturmaya başladı, sikim amının derinliklerine girdikçe ahhhh ahhhh ımmmm ufff ıhhh gibi iniltiler çıkarıyordu. Neredeyse köküne kadar oturmuştu. Tamamen oturduğun hareket etmemem için yalvardı, canının yandığını ve biraz içerde kalmasını istediğini söyledi. Yarrağımın üzerindeyken amının acısı geçtiğinde, amını ileri geri sağa sola oynatarak daha çok zevk almaya çalışıyordu. Ellerini göğsüme koydu biraz götünü kaldırdı ve ben başladım alttan amına pompalamaya. Ben soktukça ahh ahh ufff hadi daha hızlı ayyy offf diyordu. Üzerindeki elbiseyle tam bir orospu olmuştu. Amının için sırıl sıklam ıslak olduğu için çok kaygan vede alev gibiydi. Sürekli patır kütür sikiyordum, başını havaya kaldırmış ahh ahhh ıhhh offf ay amımmm derken dalgalı saçları göğsüme kadar uzanıyor ve ileri geri sallanıyordu ben içine soktukça. Esrayı altıma alıp bacaklarını omzuma aldım elbisesi hala üzerindeydi. Siktiğim amcığını elimle okşadım sonra sikimi hizalayıp kökledim. – Offf annecimm, dedi. Ben daha çok hızlanıyordum. Şak şak lap lup şeklinde sesler çıkıyordu amına girdikçe ve bacak aram bacak arasıyla bütünleştikçe. – Daha çok daha çok sok. – Parçala hadi, kocam sızdı sik sabaha kadar. – Hep böyle bi yarak istedim, ıhhh ıh hadi daha hızlı sok, diyordu sürtüğüm. O konuştukça inledikçe bende ohh ohhh şeklinde soluyordum yatak odası bizim iniltilerimizle dolup taşıyordu. Daha fazla dayanamadım ve 3 defa son derece sert bi şekilde amına girdikten sonra son girişimde içinde kaldım. İkimizde aynı anda boşalmıştık, derin bir oofff çekerek zevkle amının derinliklerine patladım. Esranın başı geride ağzı zevkden açık kalmış şekilde duruyordu, sonra dudaklarını ısırıp zevk duyduğunu belli edercesine baktı. Dudaklarıma yapıştı, ikimizde öylece kalıyorduk. Bacaklarını omuzlarımdan indirdim ve saldım ama hiç ayrılmadım bacak arasından. Döllerim yavaş yavaş amının girişinden akarken, sikimin amında küçülmesini istedim. Daha sonra ikimizde kalktık yataktan, amını peçeteyle sildi banda bir peçete verip banyoya gitti. O banyodan çıktığında ben salondaydım dal taşak kocasının önünde tekli koltukta oturuyordum. Bacaklarımı yanlara açmış ve yarrağım sarkar bir biçimdeydim. Islak ıslak geldi yanıma elbisesini ve sütyenini de çıkarmıştı sadece amının içini, ve bacaklarını yıkamıştı. Geldiğinde tuttu kolumdan yeniden yatak odas��na gitmeyi istedi ama hayır dedim. – Kocanın önünde yalamanı istiyorum, dedim. – O sızdı farketmez ki, dedi. – Sen yala uyansa bile sesini çıkaramaz, onu sikimle döverim, dedim. Güldü. – Beklerim senden hayvanım benim, dedi. Eğildi ellerinin üzerinden güç aldı, dizlerinin üzerine çökmüştü, kocasına karşı. Götünü havaya dikip iki yana sallıyordu, bir köpeğin kuyruk sallaması gibi. Kıllı bacaklarımın arasındaki sikimi eline aldı. Küçük halini ağzına tam şekilde aldı, gözleriyle bana bakıyordu. Sikim ağzında büyürken. Immmm uum ımmmmm şeklinde yarrağın tadına varıyordu. Birkaç dakika geçmeden sikim dev boyutuna tekrar ulaşmıştı, artık sapından tutup yalıyordu ve başına küçük ısırıklar atıyordu. Ayağa kalmasını söyledim, bana sırtını dönerek sikimin üzerine oturmasını ve istediği şekilde zıplamasını söyledim. – Burda olmaz ki çok fazla inlerim kocam duyar, dedi. – Sen dediğimi yap, dedim. Daha fazla ısrar etmeden oturdu. Yarrağımı amcığına sokup oturmaya başladığında omuzlarından tutup onu aşağıya hızlıca çektim ve tam köküne kadar almıştı. Ahhhhhhhhhh diye çığlık attı, durdu. Kocası homurdanarak götünü bize döndü yine uyumaya devam etti. – Bi daha kesinlikle bana dokunma, dedi. Ama üzerimden kalkamıyordu, sonra yavaş yavaş götünü kaldırıp indirmeye başladı. Köküne kadar aldığında kucağımda yoğur gibi yayılan götüne bayılmıştım. Kendini yeniden alıştırdığında hızlı hızlı zıplamaya başladı. Ahhh ahhh oyyyy amımm diyordu. Sesi çıldırtıyordu beni. Biraz amını deldikten sonra ayağa kalktım sikimi hiç çıkarmadan onu kocasının yanına kadar götürdüm. Kocasının yüzünü öpecek kadar onu kocasına yaklaştırdım ve domalttım. Sikimi çıkardığımda ateş gibiydi, başı mosmor olmuş ve en zevkli dakikalarını yaşıyordu. – Kocan hiç götüne girmedi dimi sürtük, dedim. – Hayır hayır götüm olmaz, senin yarağınla hiç olmaz, dedi. Domaltığı yerden doğruldu, boğazından tutup kes sesini bu gavat seni duyar ve uyanırsa kocasız kalırsın, dedim. – Lütfen yapma, amımı sikmeye devam et ama götümden girme, demeye başladı. – Kes sesini ve domal, dedim. Son derece sert bi şekilde. Ağlamaya başladı sessizce. Koltuktan tutunuyordu, ben götünü parmaklamaya başlamıştım, bi parmağım zor girmişti ama 5 dakika parmakladıktan sonra ikincisini soktum zevkten inlemeye başlamıştı. Parmaklarımı çıkardım ve yavaş yavaş büzüşen göt deliğine yarrağımı kökledim. Başını soktum çok dardı ve benim sikimide acıtıyordu, kalçalarına tokatlar atmaya başladım. – Eğer kendini sıkarsan hem döverim hem sikerim, götünü gevşek bırak kendini kasma, dedim. – Tamam, dedi. Ağlıyordu, ben sikimin başını daha derinlere sokmaya başlamıştım. Ahhh diye inledi dişlerini sıkmaya başladı. Sert bir şekilde abanmaya başladım götüne, göt deliği hiç yarak yememişti, canımı acıtsada sikmeye devam ettim. Kütür kütür düşmanımı siker gibi sikiyordum, sallanan memeleri kocasının başını okşuyordu. – Yapma burda daha fazla, yeter, diyordu Esra. Ben sikmeye devam ediyordum. – Of off ayyy deliğim, diye inliyordu Esra. Ağlata ağlata götünü dağıtmıştım bi 10 dakika kadar sikip boşaldım götüne. Gece boyunca sikişip, sevişmeye devam ettik. Sabah olduğunda uyandım, yatak odalarındaydım, Esra koca götünü yana devirmiş, eli sikimde göğsümde yatıyordu. Yavaşça elini sikimden çekip onu yüzüstü yatırdım. Çarşafı yana atıp esranın götünün üzerine geldim, yarrağımı biraz sıvazladıktan sonra dikleştirip. Göt deliğine sokmaya başladım. Yorgunluktan başını hissetmedi, sonuna kadar köklediğimde ahhhhhhhh deyip uyanması bir oldu. Elini arkaya atıp ; – Götüm zaten dün gece folloş oldu, kocam anlayacak yapma artık, dedi. Ben seri bi şekilde sikiyordum cayır cayır yanan götünü. Lop lop diye sesler çıkıyordu ve yatak duvara vuruyor aynı zamanda yayları gıcırdıyordu ve bunun üzerine esranın ahhh ahhh ıııhh yeter offf götümmm haykırışları iniltileri odayı süslüyordu. Fena şekilde azmıştım ve son sürat sikiyordum onu, çok geçmeden boşaldım içine. İkimizde rahatlamıştık, tüm gece sikişip son ayların acısını çıkarmıştım ve sikişirken öğrendiğime göre de oda birkaç aydır yarak görmemişti. Üzerimi giyinip yüklü bi miktar para verdim. Numarasını aldım oda benim numaramı aldı, sonra oradan ayrıldım. İlişkimiz hala sürüyor ve kocası bilsede ses edemiyor Esra gavat kocasını benle boynuzluyor ve ücretini alıyordu, eskisine göre artık daha az veriyordum ve kütür kütür sikiyordum. Serdarın karısı resmen bir orospu olmuştu. GÜL HANIM lütfen geri dön
216 notes · View notes
fleechaazoo · 3 years
Text
 merhaba,ben 15 yaşındaki Duygu.
ah,pardon.artık 16 oldum.yani sanırım olmuş sayılıyorum.
bu platformu her zaman birilerine bağıramadığım şeyleri kendime anı olarak bırakmak için kullandım.bugün yine bunu yapacağım çünkü her ne kadar on altısına yeni girmiş bir genç kız olarak görünsem de kalbimin birden fazla on altı yıl yaşadığına inanıyorum.
yıllarla değil,kalbimle büyüyorum.
bundan sadece 1 sene geriye gidip kendime baktığımda ne kadar değişmiş olduğumu görüyorum.
aslında bu hiçbir zaman değişmek olmadı.bunun adı büyümek.
evet,biz ne kadar bu gerçekten kaçsak da büyüyoruz.hem de her gün!
her saniye aleyhinize işliyormuş gibi hissettiniz mi?
ben çok kez hissettim.
herkesle empati kurup hayata çok farklı yerlerden bakmayı denemek benim görevim haline geldi belli bir süre sonra.çünkü yetişmem gereken yerler vardı. daha da doğrusu yetişmem gereken insanlar.
hep birileri daha mutlu olsun,daha iyi hissedebilsin diye bir şeyler yapmak istedim.
yeri geldi bir kız için sayfalarca yazdım çünkü bunun ona iyi geleceğini düşündüm.evet,ben miyim diye soruyorsun ya şu an;evet,ta kendisisin Zey.
yeri geldi bir kıza hasta bakıcılığı yaptım ki ben hasta olduğumda kendime bile bakmayan bir insandım.evet, o kız da sensin Ceyl.
sonra yeri geldi bir kıza annelik yaptım,gerçekten her kararında bir insanın yanında olmanın ağırlığını onunla yaşadım.evet,o küçük de sensin Yeska.
bir erkek arkadaşım var mesela artık ama erkek arkadaşım değil o.erkek arkadaşın ne kadar darlaştırılmış bir kalıp olduğunu da kendisiyle keşfettim.bu satırları belki de hiç okumayacak ama yine de o kişi de sen oldun Erd.
isim olarak burada kalmasını istediğim üç kişi daha var ve evet,onlar da tahmin ettiğiniz kişiler:Su,Gök,Sena!
neden yazdım bu isimleri biliyor musun Duygu?
çünkü senin söylediklerin hep gökyüzüne karıştı.buraya yazdığın her satıra geri dönüp baktığında ilk an hissetiklerini hissedemedin belki çünkü zaman onlarlayken hep aleyhine işledi.
zamanı aleyhine çevirdin.
gün 24 saattir ama sen 24 saate bir gün değil,bir sürü kalp sığdırdın.
zaman senin aleyhine olduğu kadar leyhine de işledi ama sen de göremedin bazı şeyleri.
bak,şimdi kendi kalbin hasta.
önceden hiç birilerini kaybetmekten korktuğun için ellerin titremedi Duygu. 
önceden birilerini kaybetmemek için ne yapman gerektiğini bulma yolunda oradan oraya savrulurken kendini o karmaşada kaybetmedin.
senin nefesin kesilmedi önceden,kalbin durmadı.
ama bak,şimdi öz ailenden sonra gerçekten senin ailen olmak için kendini sana adamış insanlar var etrafında.bunu sen başardın.bu insanlar seni bu kadar seviyorsa eğer bunda senin çok büyük payın var.
zaman seni ne hale getirdi görüyor musun?
zamanla yarışma Duygu.az önce okuyup ekran görüntüsü aldığın yazıda da söylediği gibi:’’kendini dinle.başkalarının söylediklerine kulak verme.ne istediğini yalnızca sen biliyor olabilirsin,cevaplar sende.tereddüt etme.’’
eğer bunu ben hariç başka birileri de okuyorsa siz de bu cümlelerini beyninize kazıyın.
bazen hayata yeniden odaklanabilmek,hayatınıza geri dönüş yapabilmek için hayattan soyutlanmanız gerekebilir.ki gerekecektir de.bunu yapmaktan kaçmayın.
ben,mesela.uçarım mesela.yerlere, göklere sığamıyorum.
siz mesela,kaçın mesela.ama bir gün ardınızda bıraktığınız insanlara dönün mutlaka.
çünkü eğer biri sizi arkasında bırakmış olsaydı bu kitaplarda anlatılan acılar gibi bir acı olmazdı.
o birileri,sizin için öylesine birileri olmasın.
herkese kırılabilirsiniz,herkes de size kırılabilir.
çünkü biz insanız.duyuyor musun Duygu?bizler insanız.
ama unutmayın ki kimsenin kırgınlığı sizinkinden önemli değil.
eğer birine olan kırgınlığınız sizi ele geçirirse çıkmaz sokağın çıkmazları o zaman sarıyor etrafınızı.
evet,yukarıda saydığım isimlerin her birine ayrı ayrıı kırgınsın şu an Duygu.
hatta bu kırgınlık değil,paramparça olmak.
ama o parçaları bulabilirsin,bulacaksın.
Alyes’in her zaman dediği gibi ‘’sen halledersin’’.içiniz ya da dışınız,insanlara anlatmaktan çekinmeyin.her şeyinizi anlatmayın ama hiçbir şeyinizi de saklamayın.
hepimiz hallederiz!
sadece ihtiyacınız olan şeyleri zaman alır ve yerine yenisini koyar.
bazen uzağa git Duygu birkaç gündür yaptığın gibi.çünkü aklın,zihnin,kalbin, ellerin bile senden bunu istiyor.
sen bir yapbozsun.tekrar tekrar parçaların birleştirilir ama her yapılışın bir bozumu,yıkılışı kendisiyle beraber getirir.
çok zor günler,hatta çok zor zamanlar.belki geçecek belki bizimle beraber bir toprağın altına gömülecek.
ama bak sen şu an buradasın ve yeniden doğuyorsun.
sen kendinle yalnız değilsin.hiçbir arkadaşın olmasa bile zihninde kendi yarattıkların var.
kabusların var,
korkuların var,
gözyaşların var ama en önemlisi
sen varsın.
emeklerinin bir gün karşılığı olacak.
gerekirse boğulmayı dileyerek gir denize,zamanı geldiğinde bütün denizler bulur seni.
sen de bul dünya üzerindeki bütün denizleri.
insanlara kız,kırıl ama unut.unutmadan geçirilmez.
sen yeri geldiğinde nasıl davranman gerektiğini biliyorsun.böyle büyütüldün.
ve sen busun Duygu.bütün bu yazdıklarından çok fazlası akıyor şu an zihninde ama her zaman yazmayı atladığın kısımlar olacak.o kısımları bir diğerinde yazarsın.
bir duvara boyayla da yazılır yazı kanla da.
sen sesini duyurmaktan korkma.
bağırmak istiyorsan bağır.
o an nasıl hissediyorsan onu göster.
ne yapmak istiyorsan onu yap.
sen bunlarla var oluyorsun.
ve sen busun Duygu.
insanlar senden ne olmanı isterlerse istesin sen onların isteklerine göre şekil alma.
seni böyle kabul edenler var.
gelenlere kapın açık,her yeni fikre de.
yorma sakın kendini.
sen şu an 15 yaşındasın.ve git ergenliğini yaşa.
dünya bok gibi olsa bile senin için de bir dünya.
kimseye açıklama yapma zorunluluğun yok.
sen busun ve şimdi de yeniden doğuyorsun.
bugün Aralık 4,2020 Duygu.
şimdi git ve arkadaşlarının arasına karış yeniden.
dünya seni bekliyor.
bırakın,zaman sizi esir etmesin kendinize.
güven her şeydir.
inanç her şeydir.
saygı her şeydir.
sevgi her şeydir.
aile her şeydir.
ailecik her şeydir.
sen her şeysin.
her şey,her şeydir.
bırakın da özgürlük size kucağını açsın.kendinize sarılın.
sonra da size kollarını açıp bekleyen insanlara.
Bakırköy T ailesine teşekkürler,siz öylesine insanlar değilsiniz.
Duygu buradaydı,
burada kalacak.
2 notes · View notes
edebiyatsoylesileri · 4 years
Text
Hasan İzzettin Dinamo / Yazdıklarımı siyasi hırsızlar çalıp mahvetti
Tumblr media
Türk edebiyatının önemli adlarından Hasan İzzettin Dinamo 20 Haziran 1989'da hayatını kaybetti. O ay yayımlanan Gösteri dergisinde, Doğan Hızlan'ın 31 Mayıs 1989 günü Dinamo'nin evinde gerçekleştirdiği son söyleşi "Sunarken kendisini saygıyla anıyoruz" spotu ile yer aldı.
Sayın Dinamo yazmaya başladığınızda ülkedeki fikir hareketleri nelerdi?
- İnsan ilk yazmaya başladığında, yazdığı şeyleri matbuata aksettirmek meselesi vardır. Bir de, senelerce uğraşıp yazdığınız şeyler, bir kenarda kalır. Çünkü veremezsin, matbuat almaz. Ben uzun seneler, hep bunları yaşadım. Çok düz yazı ve şiir yazmışımdır, hepsi çarçur olmuştur. Yayınlama olanağı bulduktan sonra, yeniden siyasal durumda müşkilat başgösterdiği için, bu sefer yeniden kapılar kapanmış ve yayınlanma imkânı olmamıştır. Yayınlamak üzere hazırladığımız bütün şeyleri siyasi hırsızlar çalmış ve mahvetmiştir, çok zayiat var böyle.
1940 kuşağının özelliği neydi?
- 1940'da, ben Ankara'da hapisten çıktıktan sonraki yıllarda, küçük burjuva şairleri vardı. Bunların çoğu, 20-25 yaşlarında gençlerdi. Daha sonra, onlarla arkadaş olduk. Bunların hepsi günlük şiir yazarlardı. Ben de zorunlu olarak, onlar gibi yazmaya başladım. O sıralar, Nâzım Hikmet hapishanede ve toplumcu şiir mahkûm durumdaydı. Bir süre sonra, küçük burjuva şairlerinden ayrıldım ve toplumcu şiirler yazmaya başladım. Böylece, toplumcu bir şiir kuşağı meydana geldi. Çevremde toplumcu şiirler yazan şairler ortaya çıktı ve ondan sonra hepsi meşhur oldular. Bu şairlere, 1940 toplumcu gerçekçi kuşağı dendi.
Kutsal İsyan'ın yazma hazırlığı 20 yıl sürdü
1940 kuşağının yazdıkları, sonradan genç kuşağı etkiledi mi?
- Biz sürgüne gönderildik ve toplumcu şiir mahkûm oldu. Bunun sonucunda, yeniden bir boşluk oluştu ve bu 50'li yıllara kadar sürdü. Daha önce Nâzım Hikmet'le mahkûm olan toplumcu şiir, bir kez de bizimle mahkûm oldu. Ama, 1960'lı yıllarda bir hürriyet havası esmeye başladı. Ben de bu sıralarda, yirmi yıldır hazırlıklarını yaptığım Kutsal İsyan'ı yazmaya başladım. Daha sonra da Kutsal Barış'ı yazdım. Bütün bunlar, 27 Mayıs sonrası özgürlük ortamının sonuçları.
"Kutsal İsyan" ve "Kutsal Barış"ı yazma gereğini neden duydunuz? O yıllarda Millî Mücadele hareketine nasıl bakıyordunuz?
- Anadolu'da Kurtuluş Savaşı devam ederken, biz Beykoz'da Darü'l Eytam'da 400 kişi kadar kalıyorduk. İstanbul'da bizim gibi binlerce çocuk vardı. Bu sıralarda Yunanlılar'ın da, İngilizler'in de çok kötülüklerini gördük. Yani biz, İstanbul'da Kuvayı Milliyeci ruhuyla yetiştik. İngilizler, Beykoz çayırında sabahtan akşama kadar beyzbol oynarlardı. Yunanlılar da İstanbul Rumları'ndan bir tabur meydana getirmişlerdi. Bizim oynadığımız çayırlarda bu tabura talim yaptırırlardı. Bunların hepsi, korkak çocuklardı. Papaz gelir bu çocuklara Mustafa Kemal'i ve çevresindekileri öldürmeleri yok etmeleri için fetva verirdi. Biz de toplanıp onları izlerdik. Biz bu koşullarda birer Kuva'yı Milliyeci gibi yetiştik. Öğretmenlerimiz her akşam bizi toplayarak Anadolu'daki harekât hakkında bilgiler verirlerdi. Bunlar, beni çok etkiledi. Bunun sonucu olarak da Sivas Öğretmen Okulu'ndayken İstiklal Savaşı'nı konu alan piyesler yazmaya başladım. Bunlar Kolordunun sahnesinde oynanırdı, seyircilerin alkışını alırdı. Bu sırada İstiklâl Savaşı'nın pekçok kahramanının bilinmediğini anladım. Bu da beni etkiledi. Ben okulu bitirdikten sonra İstiklâl Savaşı hakkında kitaplar okumaya başladım. Ve, İstiklâl Savaşı hakkında büyük bir kitap yazmaya başladım. Sonuçta, 15 ciltlik "Kutsal İsyan" ve "Kutsal Barış" ortaya çıktı.
Fakat, 27 Mayıs'a kadar hiçbir şekilde kaleme elimi sürmedim. Bir dergide bir yazım çıktığı zaman bir polis kapıya dayanıyor, "Dinamo ne yapıyorsun? Kulağı tırmalayan bir ses çıkıyor ortaya" diye baskı yapıyordu. Bu tür olaylar benim yazmamı 27 Mayıs'a kadar geciktirdi. Ancak ondan sonra "Kutsal İsyan" ile "Kutsal Barış"ı tamamladım.
Yeni kuşak sembolizme kaçan tarzda yazıyor
Döneminizdeki yönetimin, sanata ve edebiyata karşı tavırları yüzünden sizin kuşak çok çekti. Bugünkü kuşağın durumu ne sizce? Daha mı özgürler?
- Yeni kuşak bize göre biraz daha rahat. Ama, hayat pahalılığı, herşeyi etkiliyor. Yeni kuşak biraz daha rahat, ama sembolizme kaçan bir tarzda yazıyor. Bunları da kolay kolay yayınlayamıyorlar, çünkü kâğıt fiyatları çok pahalı. Genç kuşaklar, bu hususta bizim kadar talihsiz.
Sizin kuşağın toplumcu gerçekçi şairleriyle yeni kuşağın toplumcu gerçekçi şairleri arasında nasıl bir bağlantı kuruyorsunuz?
- "Kutsal İsyan" ve "Kutsal Barış" genç kuşaklara fazla bir etki yapmadı, sanıyorum. Ayrıca, bu kitapların ne şekilde değerlendirildiği hakkında bir bilgim yok. Çok okunduğunu biliyorum, ama nasıl değerlendirildiğini bilmiyorum.
Yalnız ben işin gerçeğini yazdığım için, herkes  kitapla bu açıdan ilgilendi. Özellikle de, kitapta adı geçen insanların yakınları, akrabaları.
1960'a kadar yazdığım çok sayıda şiir, roman kayboldu
İlk yazınızı kime götürdünüz ve nasıl karşılandı?
- İlk romanımı Sivas Öğretmen Okulu'nu bitireceğim sırada yazdım. Yine İstiklal Savaşı'na ilişkin bir romandı. Ulus Gazetesi'ne gönderdim. Bu sırada Ulus Gazetesi'nin sahibi vuruldu, kitap da kayboldu. Yıllar sonra, İzmit'te "Bir Yedek Subayın Anıları" adıyla yayınlandığını duydum. 60'a kadar yazdığım çok sayıda şiir ve roman kayboldu. Hapishanedeyken yazdığım romanlar elbiselerimle beraber çalındı. 27 Mayıs'tan sonra yazdıklarım ise düzenli bir şekilde yayınlandı. Diyebilirim ki, gençliğimin hayrını görmedim ben. Şu an seksen yaşındayım, ama yazdığım herşeyi bir gençlik heyecanıyla yazıyorum. Benimki geç yaşanan bir gençlik.
Sizin çok sayıda anı kitabınız var. Bunlar yazdığınız şiirlere, romanlara ışık tutar nitelikte mi?
- Ne yaşadımsa onları aynen bu kitaplara aktardım. Anı kitaplarımda hiçbir yalan yoktur.
Okur sizin anılarınızı okuduktan sonra romanlarınızı, eserlerinizi daha iyi anlar düşüncesinde misiniz?
- Kesinlikle evet. Zaten romanlarımı da, otobiyografik biçimde yazıyorum.
1940 toplumcu gerçekçi kuşağının en büyük özelliği bu zaten. Yani, yazılanlar ile yaşananlar arasındaki paralellik. İyi bir edebiyatın böyle olması gerektiğine inanıyor musunuz?
- Bir zamanlar Japonlar da böyleydi. Yaşadıklarını yazıp, sonra roman haline getiriyorlardı. Baskı altındaki ülkelerde böyle oluyor hep.
Ufak tefek işlerden birkaç kuruş kazandım, bana kız kardeşim baktı
Bütün baskıların yanında bir de medar-ı maişet motorunu yürütmek var. Zorlu günlerde bu, nasıl sağlanırdı?
- Bu zor günlerde benimle ilgilenen kız kardeşim Lütfiye'ydi. Benim, belli bir işim yoktu. Sadece ufak tefek işler yaparak, üç beş kuruş kazanmışımdır. Ama bana asıl bakan, kız kardeşimdi. Yani edebiyata yapılan baskı, doğrudan doğruya insana yansıyordu.
Son günlerde bir şey yazıyor musunuz?
- Evet. şimdi toplumcu gazeller yazıyorum. Serbest gazel yazıyorum.
Niçin gazel?
- Biliyorsunuz yeni şiirde kafiye kalktı. Gazelde daha güzel kafiye yapabiliyorsunuz.
Siz birçok dönemi yaşadınız. Sizce sanatın, edebiyatın özgürlüğü bir yerden bir yere geldi mi?
- Biraz değişti, ama tam özgürlüğünü kazanamadı. Yani, eskiye oranla Türk edebiyatında bir ilerleme var, ama henüz yeterli değil.
Sizce 1940'lı yıllarda okur daha mı bilinçlendi, daha mı kaliteli idi?
- Şimdi, okur daha bilinçli ve daha kaliteli, aynı zamanda seçmesini biliyor. 40'lı yıllarda bu kadar zengin ve kaliteli bir okur kitlesi yoktu.
Nazım öncesi en popüler şair Faruk Nafiz'di
Siz yazı yazmaya başladığınızda, usta saydığınız, beğendiğiniz yazarlar kimlerdi?
- En çok sevdiğimiz, şair Faruk Nafiz'di. O zamanın en iyi şairiydi. Hayat Dergisi'nde her hafta bir şiiri çıkardı. Daha çok aşk üzerine yazardı ve biz kendisine hayrandık. Nâzım Hikmet gelinceye kadar o, Türkiye'nin en popüler şairiydi. Hattta onu, Shakespeare ile kıyaslayan edebiyat adamları vardı. Batıdan İngiliz şairleri, gibi şairleri okurduk. Benim en çok sevdiğim şairler, Mallarme ve onun arkadaşlarıydı.
O zamanlar da fikir kitapları vardı. Bunlar, sanatla politik oluşum arasında, bir köprü görevi yaparlardı. Bu bağlantı, bugün daha iyi bir oranda sağlanabiliyor mu acaba?
- Bugün daha iyi.
Türk edebiyatçısı bugün geniş bir kitaplık oluşturan politik çevirileri değerlendirip özümseyebiliyor mu?
- Siyasetin bu işle alâkası olduğunu hiç zannetmiyorum. Bütün bu siyaset dünyası, sanattan kopuk olarak yetişiyor, gelişiyor. Ben Türk edebiyatının, Türk politikacısını etkileyebildiğini hiç sanmıyorum. Türk politikacısı, edebiyatçıların içinden gelmiyor ki. Daha sonra da geldiği yere dönüyor. Siyaset adamları, basın kendilerini darbelemeye başladığında, basınla ilgilenmeye başlıyor.
Bir gününüz nasıl geçiyor?
- Sabahları erken kalkarım; öğleye kadar yazar, öğleden sonra da okurum.
(Doğan Hızlan / Haziran 1989 / Gösteri dergisi, Sayı 103, Sayfa 36 – 38)
ÇİLELİ VE VERİMLİ BİR YAŞAM
Hasan İzzettin Dinamo 1909'da Akçaabat'ta doğdu. Sivas İlköğretmen Okulu'nu bitirdikten sonra Malatya ve Adıyaman'da iki yıl öğretmenlik yaptı. Daha sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'ne girdi. Ancak öğrenimini tamamlayamadan buradan ayrıldı. İlk şiirlerini 1931 yılında iki arkadaşıyla birlikte Adsız Kitap adını verdikleri bir kitapta yayınladı. Daha sonra: Deniz Feneri (1937), Karacaahmet Senfonisi (1960), Özgürlük Türküsü (1971), Mapusanemden Şiirler (1974), Sürgün Şiirleri (1975), Gecekondumdan Şiirler (1976), Çoban Şiirleri (1982) adlı şiir kitapları yayınladı. Daha çok Kurtuluş Savaşı'nı konu edinen romanlar yazan Dinamo'nun romanları: Kutsal İsyan, - sekiz cilt (1966, 1967), Ateş Yılları (1968), Savaş ve Açlar (1968), Kutsal Barış - yedi cilt (1972 - 1976), Öksüz Musa (1973), Musa'nın Mapusanesi (1974), Koyun Baba (1976), Musa'nın Gecekondusu (1976), Açlık (1981), Türk Kelebeği (1981). Dinamo anılarını 6-7 Eylül Kasırgası (1971) ve İkinci Dünya Savaşından Edebiyat Anıları (1984) kitaplarında topladı. Son olarak TKP ve Aydınlar adlı kitabını yayınlamıştı.
3 notes · View notes
cesitkenar · 4 years
Text
geçen gün tatar çölünü okudum. bu gönderide aslında kitabın bende oluşturduğu hislerden bahsedeceğim çoğunlukla ama yine de bu konuda çok hassas olanlar okumasın?? gerçi bu saatte böyle bir gönderiyi kimsenin okuyacağını düşünmüyorum ama yine de söylemek istedim.
sürekli bir şeyleri bekliyormuşum gibi hissediyorum ama ne beklediğimi bile bilmiyorum. yani sanki karşıma bir şey çıkacakmış ve ben onun için evet hayatım boyunca uğraşmak ve kendimi adamak istediğim şey bu, artık hayatımı sürdürebilecek bir sebep ve amaç buldum diyeceğim gibi hissediyorum. ama aslında hem öyle bir şey ya da an gelmeyecek hem de aslında öyle bir şeyi gerçekten istiyor muyum emin değilim. çünkü böyle bir tercih yapmak konfor alanımdan çıkmamı gerektirecek ve böyle bir durumdan o kadar korkuyorum ki. off anlatamıyorum gibi hissediyorum. hiçbir şey yapmamaktan, ne yapacağımı bile bilmemekten, sürekli gelmeyecek bir şeyi beklemekten çok sıkıldım, yoruldum ve bunaldım. hayatımı anlamlandırmaya ve amaçlandırmaya çalışmaktan da sıkıldım çünkü artık bir amacı ya da anlamı olmazmış gibi hissetmeye başladım ve bu yüzden de iğrenç yaşamıma devam etmek için bir motivasyon bulamıyorum? bu yaşıma kadar da kendime hayatımı devam ettirmek için belirlediğim amaçların da aslında sağlıksız, anlamsız ve uğraşlarıma değecek şeyler olmadığını görünce de daha da umutsuzluğa düşüyorum. buna rağmen hala bir şeyler arıyor gibiyim ve bulamıyorum,,, nerede lütfen söyleyin??? kitapta da ilk günden beri kalede kalmak istemeyen asker bir türlü oradan ayrılamıyor ve sürekli savaş çıkacak umuduyla hayatını geçiriyor ama savaş asla gelmiyor, geldiğinde de asker için artık her şey çok geç kalmış oluyor. hayatımın çoğunu yaşamış değilim, önümde daha bir sürü yıl var belki ama hayatımı ben de böyle çarçur etmişim gibi hissediyorum. ve çarçur etmeye de devam ediyorum? aslında beni mutlu edecek şeyleri hiç bilmiyor değilim. çoğu zaman ne yapmak hayatımı nasıl yaşamak istediğimi bilmediğimden yakınıyorum ama sanırım biliyorum. ama bunun hakkında bir şeyler yapmaya gücüm ya da cesaretim yok ve bilmiyorum demek bir şeyler için adım atmaktan daha kolay geliyor. ayrıca insanların beni hayatlarında koyduğu yerden çok etkileniyorum ve değerimi o noktalara göre belirlemeye çalışıyorum. hiç anlatamadım. neyse kendim için böyle bir değerlendirmeyi yapmayı hiç istemiyorum ama maalesef herkes için yapıyorum ve insanlardan destek ve anlayış göremedikçe amacımı iyice kaybediyorum ve yalnız hissediyorum. bu durumun sağlıksız olduğunu da biliyorum ama off ne anlatıyorum. mantıklı ve içinde bulunduğum durumu anlatabilecek tek bir cümle kurmadım gjghkkdfj neyse zaten ben de ne hissettiğimi bilmiyorum sadece kötü hissediyorum. ama bir şeyler yazmış olmak iyi geldi. umarım okumamışsınızdır çünkü bu gönderi hiçbir şey anlatmıyor zaten sadece yazmak ve kendimi rahatlatmak için yazdım ve birazdan silerim de
8 notes · View notes
bukezolacak · 4 years
Text
Geri döndüm! Uzun diye okumazsanız da anlarım :) Ancak bir kilo verme sürecindeyseniz ya da girmeyi düşünüyorsanız elimden geldiğince motivasyon ve devamlılık anlamında destek olacağımı bilmelisiniz. Lütfen yazın, bunu ne kadar geciktirirseniz o kadar yorucu ve üzücü oluyor. Kendine bunu yapma. Sen öylesine değerlisin ki, sana eşlik eden yegane bedenin de aynı ölçü de değerli. İkisine de dikkat etmeli.
Bir iki post sonrası buradan ayrılmak hiç hoş olmamış, ancak yolculuğumu bırakmadım. Uzun, engebeli, bezen iki geri bir ileri gidilen bir yol bu kilo verme süreci, öyleymiş yani anladım. Yıllardır biriken duygulardan kurtulmak zor sanırdım ben de ! Hayır kesinlikle kilo vermek daha zormuş (en büyük derdimiz sağlığımızı bozmayacak düzeydeki kilolarımız olsun, sağlık mühim)
Bir hevesle buraya gelip yazarsam sanki devamlılığım olurmuş gelmişti, o zaman olmadı :) yani oldu elbette ama istediğim ve planladığım gibi gitmedi, anlatayım.
13 Ağustosta ilk kendimden çok emin bir şekilde, daha önce yüzlerce kez başladığım kararımı uygulamaya başlamıştım yine yeni yeniden. Sanırım hiçbir zaman tamamen salmadım, ancak tamamen de uymadım. 26 Şubat’a kadar. Yani deengeli gitmeye çalışıyordum ama neler yaptığıma dönüp baktığımda aslında hiç de kilo verecek insanların yaptığı şeyleri yapmadığımı fark ettim. Haftada 3 gün spora gidiyordum da, o yeterdi istediklerimi yesem de o azıcık sporla verirdim. Tamamen kendimi kandırdığım aylar geçirmişim. Ama yine de üzüldüğüm şey onları geçirmiş olmak değil, dönüm noktamı bu kadar geciktirmiş olmak. (yıllarca kilo sorunu olan birisi eminim ki bunun neden bir dönüm noktası olduğunu anlayacaktır)
26 Şubat’ta okul çıkışı spora daha var diye bir bankta otururken bir anda kendi kendime “Ben ne yapıyorum ya?” dedim. Yani o sırada bir anda gibiydi ama bakıldığında 10 yıldır devam eden bir düşünce oluşumu vardı arkasında. Sonra kendime “Sen ne yapıyorsun cidden?” dedim. “7 aydır spora geliyorsun, kilo vermedin hadi belki şekillendin ama azıcık boğazını tutup da kilo veremedin. Bunun için mi haftada 3 saat ter döküyorsun gerçekten? Değiyor mu?”
Evet kendime gerçekten bunları dedim ve hatırlıyorum. Çünkü uzun bir süre bu cümleler beni motive etti. Diyetine uymadığım bir diyetisyene 4 ay gitmiş ve bu karardan 1 hafta önce bırakmıştım. Tekrar başlamadım. Sağlıklı yaşamak için yemem gerekenleri o uymadığım diyet listelerinde öğrenmiştim. Kendime uygun beslenme şeklini oturtmam gerekiyordu. Başta yediklerimi yazdım bakalım neler yapıyorum diye. AMAN ALLAHIM. Şu an öyle bir noktadayım ki, o gün yediklerimi yesem muhtemelen midem kaldıramaz. Yazınca daha da iyi fark ettim nasıl kötü ve aşırı beslendiğimi. 
Üzerine düşündükçe yıllarca bedenimi nasıl da ihmal ettiğimi fark ettim. İyi okullar için çalışmalarımıza emek veriyoruz, iyi saçlar için bakım yapıyoruz, güzel bir cilt için uğraşıyoruz. Ama iş kiloya gelince o orda kendi kendine yok olsun istiyoruz. En azından ben böyle olduğumu fark ettim. YOKMUŞ ÖYLE İŞ. Vücut da emek istiyor, bakım istiyor. Ona dikkat et, ona verdiğin yiyecekler de dikkatli ol istiyor. 
O gün tüm paketli gıdaları bıraktım. Hala da yemedim canım da çekmiyor. İçindekilere baktıkça bedenime bunu yapamayacağımı fark ediyorum. O sadece enerji için birtakım besinler istiyor ve ben ona ısrarla çöp yüklemişim! Yediklerimin çoğu işe yaramazmış. E o napsın uğraşamayıp bir kenarda biriktirmiş sonra yakarım diyip, vakti olmamış(bir an yemeyi durdurmadığımdan) 
Beslenme tavsiyesi, diyet listesi verecek yetkinliğim olmadığın o konularda profesyonel destek almanızı öneriyorum. Özelden konuşursak kendi düzenimi detaylı anlatabilirim pek tabii örnek olması açısından :)
Bu esnada spora devam ettim tabii. Sonra karantina başladı. Tüm yemeklerimi kendim yapabileceğim için iş biraz daha kolaylaştı. İnanın şu 3 aydır tüm yemeklerimi kendim yaptım. Tamamen ailemden farklı ve özel beslendim (ramazan da dahil) Ve kişinin kendisinin yapması gerçekten önemli. Ne yediğini biliyorsun, takibini yapabiliyorsun. Emek verilince doyması da kolay oluyor :)
Bu süreçte spor salonum kapandığından evde kendi imkanlarımla günlük ortalama 1 saatlik sporlar yaptım. Bunları da örnek olması açısından ayrıyeten paylaşabilirim, yazıyı dehşet uzatmışım..
Özet olarak sağlıklı beslenme ve sporu hayatıma öylesine güzel yerleştirdim ki, bu yol ne zehir oldu bana ne de aşırı zorladı. Psikolojik olarak yıprandığım günler elbette oldu,çok arada tatlı kaçamaklarım da oldu. Ama ben her seferinde sağlıklı beslenmeye devam ettim, moralimi bozsa da pes etmedim.
26 Şubatta 84 kg ile başladığım yolculuğuma bugün itibariyle 69 kg olarak devam ediyorum.. Boyuma uygun kg olan 56ya ulaşana dek bu uğraşım devam edecek. Sonrasında da elbette dikkat etmem gerektiğini öğrendim. O yüzden ne kadar erken bu yola çıkarsanız yolunuz o kadar kısalıyor. Değişimin günü şu andır, siz yeter ki zihninizde bir başlayın! 
Buraya kadar gelenler, okuduğunuz için teşekkürler, mesaj kutum sorulara açıktır, kendinize dikkat ediniz.. 
4 notes · View notes
corleonebey · 5 years
Text
birey, saygı ve birkaç şey*
yasal uyarı
kaloriferin yanındaki yatakta, pencereden tüten bacaları izleyerek sosyolojik tespit yaptığım bu yazı tamamen kişisel duygu ve düşünce barındırır, ikna ve kanıtlama amacı gütmez.
toplum neydi de ne oldu, nereye gidiyor?
birinci hedefimiz birey olabilmek olmalı.bir düşünceye, kimliğe, "ben buyum" diyebileceğimiz bir özgünlüğe sahip olmalıyız.kimlikten kastım kendimizi dar kalıplara sığdırmak olarak anlaşılmasın.mesela "ben kulağa hoş gelen her şeyi dinlerim." cümlesinden hiç hoşlanmam.çünkü dinlediğin müzik senin dünyaya bakış açındır bir nebze de olsa.kendini dinlediğin müzikle tanımlayabilirsin.bu ve buna benzer pek çok örneği konunun somutlaşması için kullanabilirim ancak asıl değinmek istediğim nokta ikinci hedefimizin ne olduğu.
evet birey olduk, çok güzel.ikinci hedefimiz belki de ilkinden daha zor olan bir hedef: karşımızdaki insanın birey olduğunu kabul etmek ve bu çerçevede saygı duymak.ilk adımı tamamlayabiliyor olsak bile ikinci adımda çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz.mesele ile ilgili kendi hayatımdan iki önemli örnek vereyim.
dört yıldır gurbetteyim ve bu süre zarfında hep öğrenci yurdunda kaldım.dört senede odamda yedi kişi değişti ve bu yedi kişide de aynı davranışı gördüm.olay şöyle cereyan ediyor: akşam vakti.yatağımdayım, telefonla uğraşıyorum ya da mesela tavanı izleyerek uzanıyorum, bir şeyler düşünüyorum.oda arkadaşlarımdan biri dizi/film/video/müzik açıyor ve kulaklıksız bir şekilde izlemeye-dinlemeye başlıyor.ben yatağımdan kalksam, ders başına otursam ya da elime bir kitap alsam bu hareketi bırakır (sağ olsun) ama benim sessizlik içinde oturmam için mutlaka ders çalışmam ya da okuma eylemi barındıran bir şeyle uğraşmam mı lazım?belki gün içinde o kadar çok insanla muhatap oldum ki artık kendi sesime bile tahammül edemiyorum?bu duruma çok az sayıda maruz kalmış olsam önemsemem de yurdun dört bir yanından gelen bu yedi kişinin yedisi de mi aynı olur? "biri bir işle uğraşmıyor diye sessizlik içinde oturup oturmamasının önemi yok, her şeyi yapabilirim." mantığı var. peki neden? çünkü karşımızdaki insanın birey olarak sahip olduğu haklara ve onlara saygı duymanın gerekliliğini içimizde sindirebilmiş değiliz.
okulda bir hocamız şöyle demişti: "hak dediğimiz şey aslında çok geniş bir kavram.biz sadece kanunlarda yazan hakları esas alıyoruz ama daha neler neler var...mesela ispanya'da bir adamın oğlu, babasının adını meraktan google'a yazıyor ve bir de öğreniyor ki babası eskiden bir suç işlemiş.ama suçun üstünden 20 sene geçmiş.adam oğluna karşı mahçup oluyor tabi, durumu mahkemeye taşıyor.mahkeme, adamı haklı buluyor ve halka mâl olmamış birinin özel hayatıyla ilgili bir bilgi neden yıllarca internette gezsin, bu adamın unutulma hakkı var, diyor.haklara riayet etmek için kanunda yazmasını beklemeyin."
bahsettiğim durumu karakterle ya da huy ile açıklayamıyorum.sanırım biz toplum olarak böyleyiz.
bir diğer olaya gelecek olursak...geçen yaz erzincan'da yaz okulu için bulundum.yaz okulu alan öğrenciler bilgi paylaşımı için whatsapp üzerinden her ders için grup kurmuş.ben de bu gruplara dahil oldum.bilen bilir eşya hukuku diye bir dersimiz var, ben bu gruptayken gruptakilerin kaygı içeren cümleleri üzerine tamamen makara olsun ve insanların içi ferahlasın diye "arkadaşlar sakin olun ben bu dersin vizesinden 97 almıştım." yazdım. sonra öğrendim ki bu dersten erzincan'da 60 almak büyük başarıymış.desteksiz sallamıştım yani.kendimi o kişilerin yerine koydum.biri bana aşırı zor bir derste çok yüksek not aldığını söylese ne yapardım? tebrik ederim, nasıl aldın, nasıl çalıştın, derdim.ben de bana bu tarz soruların gelmesini beklerken yalancı olmakla suçlayan mı dersiniz, sistemden ekran görüntüsü alıp paylaşmamı isteyen mi dersiniz, adımı sorup dersi gerçekten alıp almadığımı kontrol etmek isteyen mi dersiniz...çeşit çeşit insan.
işte bu olayda şunu fark ettim: biz eğer ortada bir güzellik varsa bunun sadece bize ait olmasını istiyoruz.ben yüksek not alamadıysam kimse alamaz, çünkü kimse benden zeki olamaz.kimse beni geçemez çünkü iyi, güzel bir şey varsa onu tek bir hak eden vardır: ben. karşımdaki insan çalışmış gecesini gündüzüne katmış da almış o-la-maz.
benden birkaç yaş büyük bir meslektaşım bir gün bana "en iyi hoca dersi en iyi anlatan hoca değildir, hiç bilmediğin bir pencereden sana bakmayı öğreten, doğru sandığın şeyleri tahrik edebilendir." demişti.
bu doğrultuda en sevdiğim hocanın, birinci sınıfta birey olmakla ilgili konuşurken söylemiş olduğu cümlelerle yazıyı noktalıyorum:
“insanlar hasta, ölmüş ya da ölecek umurunuzda bile olmayacak.çünkü sevgisiz büyütülmüşsünüz.bencilsiniz. dünyada sizden daha değerli bir varlık olabileceğine inanmıyorsunuz.çünkü siz ‘annen sana kurban olsun.’ çocuklarısınız.kendi küçük dünyanızın tanrıcıklarısınız. kötüsünüz.ruhunuz sakat ve öyle kalacaksınız.”
sevgiyle kalın.
5 notes · View notes
caffeinesblog · 2 years
Text
Merhabalar ben, nasılsın, iyisindir umarım. Uzun zaman sonra bir şeyler hissetmek, düşüncelerimden sıyrılıp mürekkebimle buluşmak üzere buraya geldim. Neden boş bir word dosyası açmadığımı ya da kullanmayı bıraktığım defterlerimden birinin içerisinde boş bir sayfa bulup bu yazıyı oraya sıkıştırmadığımı bilmiyorum. Aslında, ikincisini üşendiğim için yapmadım. Kabul. Ve bu sefer, arkada remembrance çalmıyor. Ya abi, bu şarkı tam ben diye bıdıbıdıladığım onca zaman sonra, hala böyle bıdılıyor olmama rağmen, bu sever evgenycimden çalıyorum notalarını. Adam yapmış. Ponçik de biri, tiyatro salonunda, yaklaşık 100 metre uzaktan, sahne demirlerinin arkasında sırtı dönük şekilde piyano çalan halini gördüğüm kadarıyla yani. Bence yakından da ponçiktir. Neyse konu benim, Evgenycim iki dakika kenara çekilirse, konu ben. Ben şu anda, uzuuun uzun zunnn zamandır yapmadığımı yapıp, hayatımda lan ben yaşıyosun. Kendine gel deme kararı alıyorum. Aslında karar almıyorum. Karar almaları pek sevmem. Ama böyle bir şeyler yapma niyeti ile, niyetleniyorum işte. Çünkü insan baya bomboş oluyor. Üzgünlük, mutsuzluk ya da mutluluk değil olmayan. Olmamak. Yaşamamak, hissetmemek, yükselmemek ya da alçalmamak. Kendine belirlediğin bir daire içerisinde, hiçbir şeyi değiştirmeden, beyninin içerisinde bir hayat yaşamak. Gündelik işlerini bedenine verdiğin emirlerle geçiştirmek ama ilerisi için bir adım atmamak. Ulan atsam da neden yaptığımı bilmiyorum ki. Birkaç hafta önce alanımla alakalı bir yazı yayınladım. Oturdum yazdım, iyi de oldu. Eee? Neden yaptım ki? Bilmiyorum. Hani ucundan çabalıyormuş şeysi gösteriyorum dışarıya da, ne bok olduğumu bir ben biliyorum. Kendime kafamda bir dünya kurdum. Gündelik her şeyin dışında orada konuşuyor, orada hissediyor, üzülüyor ya da seviniyorum. Bedenime bir şey hissetmeyi, kalbime çarpmayı yasakladım sanki. Ruhumu bir cam fanusun içine sıkıştırmış gibi hissediyorum. Öylece benliğimi izliyorum dışarıdan. Her gün aynı şeyleri yapıyor. Yanlış ya da doğru bir şeyler yapmadığı için değil bundan vazgeçişim, amacının olmaması. Amacın ne lan senin? Hoş, amacımın ne olması gerektiğini, ne olmasını istediğimi biliyorum. Ama sadece kafamın içinde. İsyan ahlakının varlığına tüm benliğimle katılıyor olmama karşın, kendimi güvende hissettiğim bu daire içerisinden çıkmıyor oluşum, ya bir gün hislerimi elimden alacak, ya da bir gün bu değişmeyeceğini düşündüğüm dünya içerisinde öyle bir şey değişecek ki, fanus kırılacak ve tüm cam parçaları ruhuma batacak. Bu yüzden artık çıkmam gerek. Bir faydam olsun istiyorum. Stabilize edilmiş davranışlar, yanında ufacık bir farklılık gördüğünde “Hayır, olamaz, farklılık mı? KAÇ!” emrini susturmak istiyorum. Yoksa yok olup gideceğim. Evet bu fanusun içerisinden çıktığım an canım yanacak. Kendimde istemediğim, sevmediğim ne varsa gözüme batacak. Geçirdiğim vakitlere bir şeyler olacak. Kendime acıyacağım belki. Ama bunu yapmazsam, yaşamadan öleceğim lan. Kafamda bir biri var. Benliğimi kafamdaki biri ile harmanlamak istiyorum. Biri olmazsam yavaş yavaş kötü olacağımı hissediyorum. Kendimce saçma sapan şeylere kapılıyorum, aşık olduğumu sanıyorum. Yanı başımda kötü bir şey gördüğümde cesaretimi toplayıp dur diyemiyorum. Yardım etmek istiyorum. İyi olmak, farkında olmak istiyorum. Farkındalığımı kaybettim. Anlamsızım. Kendime gelmem gerek, kendimse bunu yapan, birine evrilmem. Evrilemeyişim artık bitsin, artık iyiye evrilmem gerek. Kendimden ucundan da olsa hoşlanmam ve ona güvenmem gerekiyor. Çünkü o iyi biri olmak istiyor. İyiye evrilmek istiyor. Her neyse, olmak istediği bu. Bu değerli değil mi? Bu fanusun içinde benle dünyanın da durduğunu sanıyorum ama öyle bir geç kalıyorum ki kendime. İnsan bazen olmasını istediğini bilir, bazen bilmez. Ama harekete geçmediği zaman pişman olur. Bilse de bilmese de. İnsanın harekete geçmesi lazım. Allah’ım seni seviyorum. İnşallah bana, sana muhteşem kul olmayı, günahsız olmayacağımı biliyorum ama olabildiğince az günaha sahip olmayı, sınanacağımı biliyorum ama canımızın en az yanacağı sınavlarla sınanmayı, sınandığım her anda sana sırtımı dayama teslimiyetini, ömrümce, son nefesimde kalbimden gelen bir samimiyetle adını anabilmeyi, ömrüme, ahiretime, dilime, gönlüme, bedenime, zihnime ve ruhuma rızanı nasip edersin.
Hoşçakal ben, seni sevmeye çalışıyorum. 
Allah’a emanet ol.
0 notes