Tumgik
#eve gitmek istemiyorum burda kalmak istemiyorum
rottenpear · 10 months
Text
..
3 notes · View notes
oyasumifiratat · 2 years
Text
kimin sesi - çiğ fındıklar 1
Tumblr media
Akıntı hızlandıkça günler kısalır.
"Bana istemediğin bir şey söyle. Listeye ekleyeceğim."
"İstemediğim bir şey? Nasıl şey gibi mi?"
"Gibi. İstemediğin herhangi bir şey."
"Senden ayrı kalmak."
Bir yandan onlar dünyayı kurtarmakla uğraşırken ben burada sefa sürüyorum. Gerçi bir ilerleme katettikleri yok, işler fena durgun. Her buluştuğumuzda sadece birkaç paket sigara içip dağılıyoruz. Masada bir sürü kağıt, hiçbirinin üzerinde önemli bir şey yazmıyor. Bu işe nasıl vakit ayırıyorlar anlamıyorum. Annesiyle yaşamayan birinin yapabileceği yürden bi iş sayılmaz.
Dünyayı kurtarıyoruz dedim. Her şeyden önce mahallemizi kurtarmaya çalışıyoruz bu aralar. Yakında seçimler var ve tarikatçılar semti ele geçircek gibi duruyor.
"Başkan gerçekten karanlık lordu kontrol etmek mi istiyor?"
"Eğer Bakırköy'ü de ele geçirirse evet amacı bu."
"N'apacaksınız?"
"Hiçbir fikrim yok."
Aslında ermeni mezarlığındaki köşkten bir eşya çalacağız. Sözlerimi tutarım ben, kimseye söyleme dedilerse söylemem. Bu bize biraz zaman kazandıracak.
Ayağa kalktım, mermerden kıçıma geçen soğuk sindirim organlarıma ulaşmıştı artık. Döndüm elimi uzattım.
"Evine bırakayım seni geç oldu artık."
"Gitmek istemiyorum."
Saat yedi buçukta hava kararıyor artık. Hava da soğuk, montum olmasa zaten bu saatte burda duramazdım. Keşke gece aynı eve dönseydik, hiç böyle köşe başlarında birbirimize eziyet etmezdik.
"Ben de gitmek istemiyorum ama bizimki işten çıkıyor birazdan. Benim de orda olmam lazım."
"Beni de götür."
"Olmaz gemiye kız almıyoruz. Özür dilerim."
Suratını asma, hayır. Elimi tutup kalkarken somurtuyor. Ne zaman evli evine, köylü köyüne gidecek olsa bunu yaşıyoruz. Dünyayı kurtaracağım ben kızım. Seni nasıl peşimden sürüklerim böyle pis bir işe?
Yürürken de birbirimize bağlıyız. Parmaklarımız birbirine geçmiş dolanmışız. Montumun cırtları onunkilere yapışıyor. Evinin sokağına geliyoruz, yine köşe başı. Sarılıyor bana.
Boy farkı var biraz, komik sarılıyoruz. Kimseler görmesin diye de iyice duvara yaslanmışız, binadan biyerlerden sular damlıyor üstümüze.
Tumblr media
Günler kısaldıkça ömrün.
Pişman olmak için güzel bir gece, az daha öpüşüyorduk. Şimdi gelmiş bu deri ceketli ihtiyarların arasında pinekliyorum. Önümde neskafe bardağı var, ucuz hafif seramik kupada buharı tütüyor. Kupa plastik gibi. İçmek için çok sıcak, kağıt paketli yarısı ıslanmış küp şekerlerden birini içine atıyorum. Şeker de plastik sanki, biraz zor eriyor. Bayattır heralde, diyorum içime doğru.
"Bir şey mi dedin?" Soykan abi soruyor.
"Yok abi."
"Yok yok dedin, olum gevelemesene şu lafları. Her fikre ihtiyacımız var şu anda."
"Hayat," diyorum. "Hayat bayat."
"Sağol fikrin için amınakoduğum."
Parmağımla önümdeki buruşturulmuş şeker paketine bi fiske vuruyorum. Tıp deyip sekiyor, Kenan'ın önüne düşüyor. O çok sigara içmiş heralde, yeşil masa örtüsünün üstü beyaz beyaz olmuş küllerden, paketi alıp bi kez daha buruşturuyor, ucuz siyah plastikten küllüğün içine koyuyor.
Eleman geliyor küllüğü boşaltmaya. Dönüp soruyorum;
"Abi bu masa örtüsü kıskaçları var ya, şunlar." Gösteriyorum önümdekini, parmağımla bastırıyorum üstüne. Adam cümlemi bitirmemi bekliyor.
"He bunları nerden alıyonuz siz?" Adam bakmaya devam ediyor. "Gerçekten, bunları kim satıyo ya?"
"Ne markette ne bakkalda ne bi milyoncuda gördüm daha önce. Ama bütün çaycılarda kafelerde var." Bakıyorum adam düşünüyor gibi, devam ediyorum konuşmaya.
"Hani nalbur desem değil, nalburda masa örtüsü tutacağı olur mu ya? Ne bilim, Kenan, bunları ermeniler yapıyor olmasın?"
Herkes durup izliyor anlamsız sohbetimi. Küfürlerini duyar gibiyim. Çok da sikimde yani ben annemle yaşamıyorum.
Çaycı omuz silkip terkediyor ortamı. Başbaşa kalınca kağıtlar hışırdıyor.
Tumblr media
Ömrün de bitti işte sonunda.
"Bugün de değilmiş be ya."
Mezarın iblisi parmaklıkların tepesinde çömmüş, iç geçiriyor. "Kısmet."
"Yok ben anlamıyorum, alt tarafı şuna çekiçle vurcaz serbest kalacaksın, niye yapmıyoruz anlamadım."
"Güvenlik kamerası var şurda." Uzun turşu gibi parmağıyla gösteriyor.
"E- onu da kırarım o zaman. Kim napıcak?"
İblis yüzünü ovuyor, "Sen bilirsin Fırat, benden de isteyebilirsin yani."
"Yemezler, kimbilir karşılığında ne isteyeceksin."
İblis mühre doğru bakıyor. İç çekiyor yine. "Ne biliyorsan onu yap." Anlamıyorum ki bir şey yapayım.
"Anlamıyorum ki bir şey yapayım!" Kızıyorum iblise. Sigaramı içeri atıyorum. Sigaraya sonra bana bakıyor.
"Allah belanı versin Fırat."
1 note · View note
mylifeismysong · 2 years
Text
Ofise geldim. Babamın ofisine. Burda çalışıyorum. Sözde. Canım epey sıkkın. Sabah uyanıyorum evde kalmak istemiyorum. Buraya geliyorum. Ama burası da babama ait bir yer. Yanlarımdan eksik olsunlar asla istemiyorum. Uzun uzun sağlıklı ömürleri olsun. Ama bazen çok bunalıyorum. Gidecek bir yer, bir kimse bulamıyorum. Herkesin kendine ait bir hayatı, yuvası oldu. Bazen yalnız kalmak istiyorum. Ama yalnızlığımı paylaşmak istiyorum. Bir dost bir arkadaş bir yabancı. Sevgiliden geçtim artık. Gerçi bilmiyorum insanlardan da hoşlanmıyorum. Kendi ayaklarım üstünde ne yaptığımdan haberleri olmadan uzağa gitmek istiyorum. Merak etsinler, arasınlar . Ama yok en uzak yer burası. Kızıyorum öfkeleniyorum kaçmak istiyorum. Ama gidecek yer yok. Saygı görmek istiyorum . ciddiye alınmak önemsenmek. Ama bu kelimelerin anlamları onlarda çok farklı. Şımartmalarıyla tüm bunları yaptıklarını düşünüyolar. Ne yapsam ‘’bana yakışmaz’’. Ki yaptığım bişey yok. Gitmek istiyorum eve gelmemek. Buraya gelmemek. Gözlerinin önünden ayrılmak. Biraz uzaklaşabilsem bu kadar öfkeme de yenik düşmezdim. Sakinleşir, özlerdim belki. Kendimi sıkışmış hissediyorum. Çok sıkışmış. Şuan yanımda da bi çalışan var. Gözü kulağı açık. Soru sorma diye bağırasım var. Gerçek anlamda avazım çıktığı kadar bağırmak dökmek kırmak istiyorum. Yok! Yoruldum! Çok yoruldum! Beklemekten yapıp yapıp olmasından .
Dünkü konuyla ilgili.. Ben bu yüzden açıklama yapmıyorum. İnsanlara bir şey söylemiyorum. Karşı tarafından vereceği cevaptan çekindiğim için. Denedim ve hiç bir şey söylemedi. Acaba kızdımı, ayıp mı oldu, ne düşünüyor, neden bir şey demedi ki hayatıma cevabı olmayan yirmi soru daha eklendi. Bu da sinirlerimin alt üst olmasına epey katkı sağladı. Ne olacak şimdi ? Neden yazmadı ki ? Gerçekten nefesim bana yetmiyor. Kalbim göğsüm hava kaçırıyor sanki. İçim oksijensiz kalıyor. Yine diplerdeyim. Burdan en fazla bir metre yükseliyorum. Hadi diyorum oluyor sanki çıkıyorum bu kuyudan. Ama yine üstüme bi yük atılıyor. Kendi kendime atıyorum bu yükü belki sebep ne ise taşıyamıyorum. Ne olur ya ne olur yeter artık yetsin artık. İnsanların arkasından seyretmekten bıktımmmmm. Ne yaptım ya da ne yapmadım da burda çakılı kaldım. Ne olur yardıma ihtiyacım var. Yardım et Allahım!
0 notes
elimiel · 3 years
Text
Ben bir arkadaşım ile Kars’a gidip gelmiş ve sonrasında çektiğim fotoğrafları burada #kars #tren gibi etiketler ile paylaşmıştım. Sonra tumblr’da daha fazla tren içerikli gönderiler ararken @dusenyildizlar ‘a denk geldim. O da bir dönem tren ile seyehat etmiş ve fotoğraflayıp paylaşmıştı. Paylaştığı fotoğrafı gördüm, hoşuma da gitti açıkçası. Sonra bloğuna girdim hep aynı yazı fontu ve kaliteli içerkleri vardı. Yanı sıra kendinden de bir şeyler paylaşıyordu. Günlük gibi. Uzun bir süre takip ettim.
Tanışmak gibi bir niyetim yoktu ama nasıl oldu da ona ‘tren yolculuğu’ hakkında yazdım hatırlamıyorum. Tek tük konuşur olduk sonra ayda bir iki defa filan. Sonra Bursa’ya gelmek istediğini söyledi -ki Uludağ Üniversitesi’nde okuyordu burda kalmak istiyormuş. Ev tutmuş, elektrik ve suyu açtırmak için yardım istedi elimden geldiğince yönlendirdim. Sonra yavaş yavaş sohbetimiz ilerledi...
Bursa’da görmediğin nereler var? Böyle bir soru sorduğuma inanamıyorum bazen. Bende ki de büyük cesaretmiş (cesaret vo 1). Gölyazı dedi. Gitmek ister misin falan filan yağmurlu bir günde ilk defa buluştuk ama o zamana kadar baya ilerlettik arkadaşlığı tumblr üzerinden. Sonra Gölyazı’ya gittik. Sonra Gönül Kahvesi. Ardından Abiş’te kahvaltı...
Sonra Gököz... Baktım ki Sultan’dan hoşlanıyorum. Ama arkadaşlığımı da kaybetmek istemiyorum. Yalan da söylemek istemiyorum. Yalan konusu ağır bastı ve Gököz’den döndüğümüz akşam açıldım.
Sonuç bu: Martta 2. Senemiz bitecek.
Sultan ile biz arkadaş iken başladık ilişkiye. Onun verdiği güven çok iyi. Çünkü çoğu şeyi bilir haldeydik zeminimiz setup’ımız iyiydi.
Eğer ben bir çılgınlık yapıp bir günde Kars’ bileti almasam. Eğer Sultan o trene binmese. Binip fotoğraf paylaşmasa. Ben onu tumblr’da görüp esgeçsem mesela... biz hiç tamışamayacaktık.
Garip
~sultansı...
3 notes · View notes
karanfillicuara · 5 years
Text
16 Ekim 2019, sabah saatlerindeyiz
Tumblr media
Doğrudan konuya gireyim, bu bir özlemin mektubu. Bu dünyadan artık zevk alamıyor olmanın, içindeki bilgi açlığının artıyor olmasına rağmen artık gayretsizleşmenin farkındalığı ve yerde duran iki çift çorabın dahi çok ağır gelmeye başlamış olmasının mektubu. Yıllar boyu içime atılmış olan her malumiyetin artık bir patlama, dolma noktasına geldiği anların, on dokuzunda elli dokuz hissetmenin, ve benim bunu bir kamera karşısında asla yapamayacak kadar korkak bir adam olmamın anlatıldığı mektubum. İntihar etmeyeceğim. Fakat bütün bu yılmışlığımı buraya yıkacağım. Belki de yarın yeni bir adam olacağım. Bilemiyorum. Her şeyden herkesten ve her yerden kaçmak istiyorum. Yeni bir şehirdeyim, ne memleketime gitmek, ne herhangi bir yere gitmek ne de burda kalmak istemiyorum. Her gece oturup azrail bekliyorum. Zihnimdekileri boşaltıp uykuya dalmak ve uyanmamayı diliyorum. Her ikisi de imkansızlığıyla kalıyor her sabaha karşı. Tavanım, pencerem, odamda yatan sevgili dostum; onlara hiç gözükmemiş olmayı diliyorum. Bir çok sokaktan hiç geçmemiş olmayı, binlerce bellekte herhangi bir anı olmamayı diliyorum. Üçüncü kaşık şekerden sonrası gibi artık. Ağır limonata gibi… külü düşen sigara gibi… evin diğer ucundaki çakmak gibi. Korkutucu bir hayat , Korkunç bir dünya. Ne dinler ne insanlar beni bağlayamıyor buralara. Hepsini yıkılmışlığını hissediyorum. Esenlikler diliyorum kendim için. Olamıyorum, tanrının bana verdiği esenliğe bile sahip olamıyorum. Sigara kutumun içine sakladığım karanfil kaybolup duruyor. Hayat kötü, zaman kötü. Aşklar ve aile kötü. Her şey çok kötü. Benim bu cümlem işte bunların hepsini kapsıyor. Sadece aklımı içine katamıyorum. Yorgunluğum buna izin vermiyor. Every Time We Say Goodbye şarkısı eşliğinde şu adamla şarap içmek istiyorum. Sıfır muhabbet. Sadece o şarkı ve şarap. Zaten ölmüşüz, ne konuşacağız? ‘Ne dünyaydı be!’ falan mı? Çok güzel aşklar yaşadım, hepsi birbirinden güzel insanlardı en başlarında. Sonraları işte hepsi değişti, ben değiştim. Dünya da değişti. Su diye mey tükettim. Nefes diye sigara aldım. Konuşacağım kelime kadar kitap okudum, gezeceğim yer kadar film izledim. Artık benim de varoluşum anlam katılmaz halde. Her şeyi içtim, her b*ku da yedim. Gözlerim artık sadece öyle boş boş trenlerin gidişini izliyor. Bilerek raylara yakın ev tuttum. Ben doğalgaz borularına ısınamadım. Beni sevdiklerimden ayıran raylar canımla bedenimi de ayırsın, yanımdan ayırmadığım falçatam artık kanıma karışsın. Son yetmiş dokuz hapımı acil servise bırakmıştım, keşke içimde kalsaymış.
Hoşçakalın, çok güzel olsun hayatınız. Ella şarkıları gibi; güzel, sakin, duru…
1 note · View note
anonimimbenlan · 5 years
Text
16 Ekim 2019, sabah saatlerindeyiz.
Tumblr media
Doğrudan konuya gireyim, bu bir özlemin mektubu. Bu dünyadan artık zevk alamıyor olmanın, içindeki bilgi açlığının artıyor olmasına rağmen artık gayretsizleşmenin farkındalığı ve yerde duran iki çift çorabın dahi çok ağır gelmeye başlamış olmasının mektubu. Yıllar boyu içime atılmış olan her malumiyetin artık bir patlama, dolma noktasına geldiği anların, on dokuzunda elli dokuz hissetmenin, ve benim bunu bir kamera karşısında asla yapamayacak kadar korkak bir adam olmamın anlatıldığı mektubum. İntihar etmeyeceğim. Fakat bütün bu yılmışlığımı buraya yıkacağım. Belki de yarın yeni bir adam olacağım. Bilemiyorum. Her şeyden herkesten ve her yerden kaçmak istiyorum. Yeni bir şehirdeyim, ne memleketime gitmek, ne herhangi bir yere gitmek ne de burda kalmak istemiyorum. Her gece oturup azrail bekliyorum. Zihnimdekileri boşaltıp uykuya dalmak ve uyanmamayı diliyorum. Her ikisi de imkansızlığıyla kalıyor her sabaha karşı. Tavanım, pencerem, odamda yatan sevgili dostum; onlara hiç gözükmemiş olmayı diliyorum. Bir çok sokaktan hiç geçmemiş olmayı, binlerce bellekte herhangi bir anı olmamayı diliyorum. Üçüncü kaşık şekerden sonrası gibi artık. Ağır limonata gibi... külü düşen sigara gibi... evin diğer ucundaki çakmak gibi. Korkutucu bir hayat , Korkunç bir dünya. Ne dinler ne insanlar beni bağlayamıyor buralara. Hepsini yıkılmışlığını hissediyorum. Esenlikler diliyorum kendim için. Olamıyorum, tanrının bana verdiği esenliğe bile sahip olamıyorum. Sigara kutumun içine sakladığım karanfil kaybolup duruyor. Hayat kötü, zaman kötü. Aşklar ve aile kötü. Her şey çok kötü. Benim bu cümlem işte bunların hepsini kapsıyor. Sadece aklımı içine katamıyorum. Yorgunluğum buna izin vermiyor. Every Time We Say Goodbye şarkısı eşliğinde şu adamla şarap içmek istiyorum. Sıfır muhabbet. Sadece o şarkı ve şarap. Zaten ölmüşüz, ne konuşacağız? 'Ne dünyaydı be!' falan mı? Çok güzel aşklar yaşadım, hepsi birbirinden güzel insanlardı en başlarında. Sonraları işte hepsi değişti, ben değiştim. Dünya da değişti. Su diye mey tükettim. Nefes diye sigara aldım. Konuşacağım kelime kadar kitap okudum, gezeceğim yer kadar film izledim. Artık benim de varoluşum anlam katılmaz halde. Her şeyi içtim, her b*ku da yedim. Gözlerim artık sadece öyle boş boş trenlerin gidişini izliyor. Bilerek raylara yakın ev tuttum. Ben doğalgaz borularına ısınamadım. Beni sevdiklerimden ayıran raylar canımla bedenimi de ayırsın, yanımdan ayırmadığım falçatam artık kanıma karışsın. Son yetmiş dokuz hapımı acil servise bırakmıştım, keşke içimde kalsaymış.
Hoşçakalın, çok güzel olsun hayatınız. Ella şarkıları gibi; güzel, sakin, duru...
0 notes
bisandalyecek · 7 years
Text
değişen her şeye bu kadar alışamayışım. ben aynı yerimde kalırken çevremde değişenlere adaptasyon gösteremiyorum. en iyi dostumun başka şehire taşınması. başka birine aşık olmak. aynı işten kalmak. başka iş teklifi. karmaşa...
her şey değişiyordu. küçücüktü kuzenim mesela o zaman da içimde farklı heveslerle hiç işimin olmaması yazlıkta vs vs. şiödi bir işim var bir başka şehirde aynı büyümüş kuzenim aynı yerde beni telefonla arıyordu. insanlar büyüyor insanlar yaşlanıyordu. çok şükür ki o günden bugüne çok eksiğimiz yoktu. eksileceğiz kim kimden önce gidecek bilemiyorum. neyse
beni seven birini sevemeyişim ama insan insana onun evinde saçma tekliflerde bulunmamalıydı. yaptığının büyük bir hata olduğunu bilmiyordu bir daha seninle görüşmek istemiyorum dediğimde ona ben o kadar kötü biri miyim? demişti bunun kötülükle bir alakası yoktu. makul davranışlar bekliyorum. gecenin bir yarısı evime zorla girmek değil mesela. 
sonra aynı evde yalnız başıma kalışım ve acaba yanlış mı yapıyorum düşüncesi yalnızlık koymuyorum bana insanlar gerizekalı. ve bu gerizeklı ilişkilerin hiçbirini istemiyorum ben.
seninle kişisel bir şey konuşmak istiyorum diyor başka biri. yolda görüp selam vermekten başka hiçbir ilişkimin olmadığı biri.
sonra başka biri gözleri bundan 3 ay önce ne kadar güzel geliyordu diyorum ne değişti neden bu kadar değiştik. ben aşkın neresine inanayım nasıl bu kadar vazgeçebilmiştim senden. ya da neden bu kadar daha önce bağlıydım sana aklımdan bunlar geçerken dışımdan söylediği şeylere odaklanmam gerektiği ve hiç değilse bu small talk un sürmesi gerktiğini düşünüyordum.
bir hadtadır diğer adamı hiç görmüyordum 10 gün falandır herhalde o uüzüğü neden sorduğnu hala anlamadım eğer içinde ufacık minnacık bir heves varsa bana gelmeyerek neler kaçırdığını ne sen ne de ben bilemeyeceğiz. seni seviyorum sen bilmiyorsun ama sen beni sevmiyorsun belki de iyi de yüzükten sana neydi yani sana neydi benim sevgilim var mı yok mu? neden durup dururken ortada hiçbirşey yokken kafamı karıştırdın.
sahi o başka adam kişisel ne konuşacaktı acaba?
işle ilgili herşeyi geride bırakıp çekip gitmeli miyim. beni burda kandırıp duruyorlar maaşa zam diyorlar ama elimde bir şey yok. başkaları müdür olurken bana manager pozisyonunda önerilen ilanlara bakmak kalıyor.
30 yaşıma geliyorum başta dediğim gibi kimimiz büyüor kimimiz yaşlanıyorduk. belki yaşlanmasam da artık büyümediğimi biliyordum. daha ne kadar burada olacağımı bilmesem de bir gelecek kaygısıdır gidiyor işte. ben gitmek istiyorum. umarım yarın görürüm seni ve yaptığın iş teklifini bir de müdürüme söylerim.
hayal ettiğimden belki de daha güzel bir hayatım var bir ev bir araba rahat peki ne eksik? eksiği ben o kadar iyi biliyorum ki bir evimin bir işimin bir arbamın olmadığı zamanların şu zamanlardan farkını düşünerek ve 30 yaşıma geldiğimi görerek geçiyor ömrüm.
çok çalışmıyorum iki haftadır hiçbirşeyi umursamıyorum. hayvan gibi çalışmanın mükafatını alacaktım ki bilemedim belki de alırım. çalışmamak çok güzel umarım beni kovarlar.
bu söylediklerimin hepsi yalan.
tek gerçek var zaman geçiyor zaman geçecek yaşıycaz bitcek.
bu kadar.
0 notes
anonimimbenlan · 5 years
Text
16 Ekim 2019, sabah saatlerindeyiz.
Tumblr media
Doğrudan konuya gireyim, bu bir özlemin mektubu. Bu dünyadan artık zevk alamıyor olmanın, içindeki bilgi açlığının artıyor olmasına rağmen artık gayretsizleşmenin farkındalığı ve yerde duran iki çift çorabın dahi çok ağır gelmeye başlamış olmasının mektubu. Yıllar boyu içime atılmış olan her malumiyetin artık bir patlama, dolma noktasına geldiği anların, on dokuzunda elli dokuz hissetmenin, ve benim bunu bir kamera karşısında asla yapamayacak kadar korkak bir adam olmamın anlatıldığı mektubum. İntihar etmeyeceğim. Fakat bütün bu yılmışlığımı buraya yıkacağım. Belki de yarın yeni bir adam olacağım. Bilemiyorum. Her şeyden herkesten ve her yerden kaçmak istiyorum. Yeni bir şehirdeyim, ne memleketime gitmek, ne herhangi bir yere gitmek ne de burda kalmak istemiyorum. Her gece oturup azrail bekliyorum. Zihnimdekileri boşaltıp uykuya dalmak ve uyanmamayı diliyorum. Her ikisi de imkansızlığıyla kalıyor her sabaha karşı. Tavanım, pencerem, odamda yatan sevgili dostum; onlara hiç gözükmemiş olmayı diliyorum. Bir çok sokaktan hiç geçmemiş olmayı, binlerce bellekte herhangi bir anı olmamayı diliyorum. Üçüncü kaşık şekerden sonrası gibi artık. Ağır limonata gibi... külü düşen sigara gibi... evin diğer ucundaki çakmak gibi. Korkutucu bir hayat , Korkunç bir dünya. Ne dinler ne insanlar beni bağlayamıyor buralara. Hepsini yıkılmışlığını hissediyorum. Esenlikler diliyorum kendim için. Olamıyorum, tanrının bana verdiği esenliğe bile sahip olamıyorum. Sigara kutumun içine sakladığım karanfil kaybolup duruyor. Hayat kötü, zaman kötü. Aşklar ve aile kötü. Her şey çok kötü. Benim bu cümlem işte bunların hepsini kapsıyor. Sadece aklımı içine katamıyorum. Yorgunluğum buna izin vermiyor. Every Time We Say Goodbye şarkısı eşliğinde şu adamla şarap içmek istiyorum. Sıfır muhabbet. Sadece o şarkı ve şarap. Zaten ölmüşüz, ne konuşacağız? 'Ne dünyaydı be!' falan mı? Çok güzel aşklar yaşadım, hepsi birbirinden güzel insanlardı en başlarında. Sonraları işte hepsi değişti, ben değiştim. Dünya da değişti. Su diye mey tükettim. Nefes diye sigara aldım. Konuşacağım kelime kadar kitap okudum, gezeceğim yer kadar film izledim. Artık benim de varoluşum anlam katılmaz halde. Her şeyi içtim, her b*ku da yedim. Gözlerim artık sadece öyle boş boş trenlerin gidişini izliyor. Bilerek raylara yakın ev tuttum. Ben doğalgaz borularına ısınamadım. Beni sevdiklerimden ayıran raylar canımla bedenimi de ayırsın, yanımdan ayırmadığım falçatam artık kanıma karışsın. Son yetmiş dokuz hapımı acil servise bırakmıştım, keşke içimde kalsaymış.
Hoşçakalın, çok güzel olsun hayatınız. Ella şarkıları gibi; güzel, sakin, duru...
0 notes