Tumgik
#destan sayılır
uyumsuzunnotlari · 1 year
Text
“sonsuzluk da yanımda, zaman da  fakat inanmıyorum artık  önceden kırılmamış şeylerin  eksiksiz olduğuna”
31 notes · View notes
13mart2022 · 2 years
Text
Merhabalar uzun zamandır buraya yazmıyordum ama sanırım artık kendimle yüzleşmemin zamanı geldi. Uzun zamandır kendimde değildim. Çok yara aldığım,herkesten uzaklaştığım,kendimi kaybettiğim günler geçirdim. Her şeyin farkına vardım. Sevilmediğimi kabullendim,ben ne kadar çabalarsam cabalayayim hiç bir zamanda sevilmeycegimi kafama vurarak öğrettiler. Evet çok zordu çoğu gece ağlayarak uykuya daldım hatta. Kimsesiz gecelerim, senin onunla güldüğün gecelerim oldu benim. Aptallık hepsi.. beni bizi harcadığını değdi mi gerçekten. Mutlu musun ? İyi misin ? Huzurlu musun ? Buldun mu aradığın o dillere destan huzuru? Merak ediyorum ya gerçekten.. özlemek değil ki bu sevmekte değil hissizim sana karşı.. Ne bir sevgi ne bir nefret sana karşı hiçbir duygum yok. Kendi hayatımda kendi karanlığımdayim. Yolumu arıyorum ,belki bulurum He ne diyorsun. Çıkarım belki bu karanlıktan bu düşüncelerden. Çok sonradan anladım ben seni değilde bizi seviyormuşum. Beraberkenki mutlu anılarımızı seviyormuşum . Bizden geriye pek bisey kalmadı. Merak etme kendi karanligimda kendi yolumda kendi ışığımı arıyormuşum. Üzülüyorum biliyor musun ben herkesin her acisinda yanındayken ben ağlarken kimse yoktu yanımda. Herkese dimdik omuz olabilmisken kendime gelince yıkıldım ben. Çok şey yaşadım. Çok kişi kaybettim. Kayıp denemez ama hayatımda değiller sonuç olacak. Iyiyim aslında ya toparladım herseyi toparladım sayılır yani.. yavaş yavaş her şey yoluna giriyor. Korkuyorum bi yandan da, ne olacağını bilmiyorsun çoğu şeyin değiştiğinin farkındasın. Özellikle de kendinin. Bu korkutuyor insanı.. çünkü insan kendini bilir bütün leşliğiyle pisliğiyle yalanıyla dolanıyla ama değişince nasil birisi olacağını kestiremezsin Buda korkutur seni. Ama sonra geçer yanj geçer diye tahmin ediyorum :) Sezen aksu unut çalıyor şuan. Sen benden gittiğin gün unutmuştun zaten sıra bende unutuyorum seni parça parça siliniyorsun hafızamdan hayatımdan. Önce kokun gitti sonra sesin sonra gözlerin gülüşün bakışın.. hepsi birbirini takip etti. Zaman her şeyin ilacıdır derler inanmazdım,artık inanıyorum büyüdüm sanırım :) hiçbir şey büyümek kadar canımı yakmamisti ne garip önümde up uzun bir yol ve yaşanacak güzel anılar var . Kendim için yaşayıp kendime iyi gelmeye çalışıyorum umarım hersey gönlümce istediğim şekilde olur.
0 notes
dakikamagazin · 2 years
Link
7 Temmuz'da Cedi Osman'la evlenecek olan Ebru Şahin: Hazırlıkları hallettik
0 notes
Photo
Tumblr media
YÂRİ İNCE BELLİ OLANIN DOSTLUĞU DİLLERE DESTAN ŞİMDİ…
 Gelin mübalağa edelim…  kalem izin verdiğince… bir sevda düşleyelim, zamansız olsun… önce vardı, şimdi var, yine var olacak cinsinden… Son yüzyıldır hayatımızın olmazsa olmazı mertebesinde, bedensel ilham ve ihtişamını laleden alan, derin sabrı hatırlatan, zarif sınırlarıyla canının orta yerinde koruyup kolladığı yoldaşına keyfi bir direnç katan, şu bilindik ince belli olan ile, 19. Yüzyılda Mir Seyyid Nigar Emir Hamza’nın Mesnevisinde, şirin tabiatlı bir aşk üstadı olduğu, yüzü güzel, hoş kokulu, rengi hünnap meyvesi, yakutun, mercanın bile onun yanında sönük kalmak ile mahçup durduğu dillendirilen, yoldaşın  öyküsüdür bu…
 O yoldaş ki, hakkında çeşitli rivayet bulunur… Çobanlar güttükleri sürülerin zindeliğinde buldular onu denmiştir doğuda… Diyar diyar gezdirilmiş, gittiği her coğrafyada kendine yeni doğum hikayeleri yazdırmıştır. En güzeli 6. Yüzyılda, Japon ilinde geceleri ibadet etmek için ayık kalma gayretinde bir din adamının uykuya yenilmesi üzerinedir. Kapandılar diye, göz kapaklarını kesip toprağa fırlatır, düştükleri yerden çıkar bizim ince belli olanın ayrılmaz yol arkadaşı… Batının Nergiz çiçeği efsanesinde olduğu gibi…
 Orta Vietnam’a yakın bir yerlerdir yoldaşının ata diyarı… Arap seyahatnamelerinde, Marko Polo’da, hatta çok sonra, bizim Evliya Çelebi’de resmedilir bu sevda, Japon hanelerinde ona haiz üstadlar yetiştirilir,  adına özel alanlar düzenlenir,  zannımca şifahane diye anılması gereken türden…. Yetmez, seramoniler düzenlenlenir, Uyanık ve zinde tuttuğundan rahipler arasında değerlenir. Budizmin de sembolü sayılır. Güzele hayran olma esası üzerine kurulu bir de  mezhep geliştirilir aynı adı taşıyan… Menakıpname, siyasetname ya da seyahatname benzeri, onun da sonu name ile biten bir küllüyatı dahi vardır adına, Okakuro Kakuzo’nun kaleminden damlayan… Ününü o diyarlardan alıp, dünyaya yayan seyahatnameler olmuştur lakin, bizim diyarlara intikali İpek Yolu üzerinden  denilir… Kazı Bilimi  der ki aşkına kapılıp mest olan ilk Türk kavmi Hunlardır. Şimdiki Türk yurduna girmesine vesile de Timur’un ordularıdır… Tanzimattan sonradır esas şaha kalkışı bizde… Gün be gün yayılır durur… Her sokakta adına bir hane kurulur, saat beşte sosyeteye yâr olur. Küçük derviş ismini alır, tekkelere kurulur. Cumhuriyet ile istila eder ortalığı kasıp kavurur. Su kadar aziz olamaz belki ama, en yakınında durur…
 İçimiz dışımız öylesine dolu ki yârenliğiyle, günlük işlerimiz bile onunla hasbihalden sonra başlar olmuştur. “Onsuz sohbet aysız gökyüzü gibidir”, derler imiş eskiler… Ona dair türetilenler arasında daha neler var neler… Misal, “Ehlikeyif olana üçtür onda kaide, derde derman sorana dördü beşi faide.”  gibi deyişler…
 Zaman ve mekan kavramlarının an be an silindiği, her şeyin birbirine karıştığı yorgunluk anlarında, kısa bir mola verip çağırdığı yola revan olmak üzere, yarenliğe davet diye bilinir. Ya başlatır en koyu muhabbeti, ya da başlamış olanı çeker uzatır… Herhangi bir soluk alma arası, bir pazar kahvaltısı… bir öğlen yemek sonrası, bir alın teri sefası… bekleyenin yoldaşı,  martılarla bölüştüğün halkanın unutulmazı da odur esasen…
  Daha pek çoktur, uzun uzun anlatılasıdır mahareti, Karakter kumaşı ona dokunuşuyla analiz edilebilir insanın… Derin mi, sığ mı… yüngül mü yoksa ağır mı?... Erbabınca kolayca anlaşılır insanın asaleti… Çoktur müptelası, tiryakisi… birbirine yaraşır…Günümüzde hatrı kırk yıl olan ile yarışır… Nasıl oldu bilinmez ama, yakın geçmişte, hikayesine Ajda Pekkan’ın da adı karışır…
1 note · View note
abiskitap · 3 years
Photo
Tumblr media
Posted @withregram • @kahve_kitap_aski @abisyayinlari #theodorkallifatides #truvakuşatması . . . ⚔⚔⚔⚔⚔⚔⚔ İlyada’nın genç bir yunan öğretmen tarafından yeniden anlatılmasında öğrencilerin Nazi işgaliyle başa çıkabilmeleri için efsanenin gücünden yararlanılıyor. 2. Dünya Savaşı sırasında bombalar Yunanistan’ın bir köyüne düşerken bir öğretmen öğrencilerini sığınmak için köyün yakınlarındaki mağaraya götürüyor. Orada bir başka savaşı anlatıyor onlara – Yunanlıların Truva Kuşatması’nı. Her gün Yunanların susuzluk, sıcak ve yurt özlemiyle nasıl yandıklarını, kuşatılan Truvalıların orduya karşı ordu, insana karşı insanla nasıl yanıt verdiklerini anlatıyor. Miğferler ikiye yarılıyor, kafalar uçuyor ve kan fışkırıyor. Her şey Sparta Kralı Menelaus’un güzeller güzeli karısıyla, Truva Prensi Paris’in aşka düşüp Truva’ya kaçmalarıyla başlıyor. Helen artık şehrin surlarına çıkarak kaçışını yol açtığı dehşeti seyrediyor. Eski kocası ile yeni sevgilisi savaşta karşı karşıya gelirken sonuç ne olursa olsun kendisinin kaybedeceğini biliyor. Theodor Kallifatides yeniden seslendirdiği İlyada’da hatırı sayılır şekilde psikolojik kavrayışa yöneliyor. Tanrıların rolünü önemsizleştirirken ölümlü kahramanların zihinlerinin derinlerine iniyor. Homeros’un epik şiiri, yinelenen ısrarla olayları ilkelden yaşıyormuş hissi yaratırken savaşın anlamsızlığı konusundaki evrensel gerçekleri ve insan olmanın ne anlama geldiğini gözler önüne seriyor. . . #alıntı Ölümsüz  bir varlığı sevmek kolay değil.  Bir gün  öleceğini,  bedeninin yaşlanmaya,  saçlarının dökülmeye başlayacağını, gücünün  ve arzularının seni terk edeceğini bilirken , hiç  yaslanmayan , acı çekmek nedir bilmeyen birini sevmek kolay değil. Ben beraber yaşanacağım  bir kadın istiyordum. Günü geldiğinde ya ben onu ya da o beni kaybetmeli. Acısız aşk,  aşk değildir . . . . . . #kahvekitapaskiokuyor #destan #mitoloji #truva #odysea #i̇lyada #antik #yunanmitolojisi #bookstagram https://www.instagram.com/p/CV5oAl1tWJN/?utm_medium=tumblr
0 notes
izimbozada · 4 years
Photo
Tumblr media
Kış günü karlı buzlu postlardan sonra bir de içimizi ısıtacak Ege’den gelsin bu post.👩🏼‍🌾 İzmir' de, #Bornova' da, taaaaa 1831' den günümüze gelmiş Levanten Köşklerinden Charnaud Köşkü, dokusu bozulmada restore edilerek günümüzde Villa Levante adı ile hizmet veriyor. 👩🏻‍🌾 🏡 Otelin 11 oda ve suiti var. Odaları geniş, şık ve tertemiz bazıları da şömineli.🔥Suitlerin ayrıca oturma alanı da bulunuyor. Odaların banyosu da çok şık dekore edilmiş.. Kaydırın fotocukları bakın.. 🍽 Otelin ayrıca dillere destan, dört bir etrafı cam olan iki restoranı bulunuyor. Yemek için İzmir’de keyifli adreslerden. #istanbullugelin i izlediyseniz hani oradaki evin kış bahçesi gibiler 🙈 tabi çooooook daha büyüğü.. Kahvaltısı, öğle yemeği, akşam yemeği heeeeepsi özenle hazırlanıyor. Konaklama yapmayacaksanız bile sırf restoranı için gidin deriz, hem şık hem de yemekleri leziz. Laf aramızda #evlenmeteklifi 💍 organizasyonları için yılda hatırı sayılır bir rezervasyon alıyorlarmış. Ayrıca yazın ön bahçede maksimum 350 kişilik #düğün lere 👰🏻🤵🏻 de ev sahipliği yapıyorlarmış ki otelde yapılan fotograf çekimleri de harika görünüyor.. 👩🏼‍🌾 Editör evli ama; eşiyle bir kez daha düğün yapıp evlenesi geldi şu an🥰 ✏️Detaylar blogda www.kucukoteller.com.tr/villa-levante-otel 🚙Aracınız ile gelirseniz otel yakınlarında park alanı da mevcut. 📞 0232 343 1888 🐶 Evcil hayvan kabul ediliyormuş. ✨ iki kişi kahvaltı dahil gecelik 488 tl’den itibaren. 📍Otelin konumuna gelirsek; Atatürk Müzesi 8 km, İzmir Saat Kulesi 9 km, İzmir Adnan Menderes Havalimanı 20 km mesafe.. #kucukoteller #villalevante #bornova #butikoteller #şöminelioteller #kucukotellerizmir (Villa Levante Butik Hotel & Restaurant & Cafe) https://www.instagram.com/p/B7pq7GaA9Pf/?igshid=qmjcwxx6vv0w
0 notes
Text
Öğrendikten Sonra Daha Keyifle Tüketeceğiniz Bademin Faydaları
Neredeyse ilk insanlardan bu yana sevilerek tüketilen bademi çeşitli şekillerde kullanabilmek mümkün. Son derece sağlıklı bir yemiş olan bademi çiğ olarak ara öğünlerde tüketebilir ve yemeklerde kullanabilirsiniz. Kimileri için yemeklerin içeriğinde bademe yer vermek garip gelse de aslında birçok kültürde badem yemeklik malzeme olarak görülüyor. Diğer yandan bademi kavurarak kuruyemiş haline getirebilir veya badem unu, badem yağı, badem sütü gibi alternatif ürünler elde etmek için de kullanabilirsiniz. Bu kadar farklı formlarda tüketilebilen bir yemişin elbette sağlığımız açısından pek çok yararı olduğundan söz etmek mümkün. İçeriğimizin devamında lezzeti ile dillere destan olan bademin faydaları ve besin değerlerini bulabilirsiniz.
Tumblr media
En Lezzetli Yemişlerden Bademin Faydaları
Türkiye, badem yetiştiriciliğinde dünyanın önde gelen ülkelerindendir. Beyaz ve açık renkli çiçekleriyle dikkat çeken badem ağaçları, ülkemizde en çok Akdeniz Bölgesi’nde görülebilir. Diğer yandan hatırı sayılır oranda badem tükettiğimizi de söyleyebiliriz. İçeriğimizi okuduktan sonra ise sağlık deposu bademin yararlarını öğrenip bu leziz yemişi tüketirken hem daha bilinçli hem de daha mutlu olacağınızın garantisini verebiliriz. Sağlık deposu badem, yüksek yağ oranına sahiptir. Ancak bu gözünüzü korkutmasın, çünkü bademin içeriğindeki yağ asitleri sağlığınızı koruyacak türden. Ayrıca koruyucu fitosterol, bitkisel protein, potasyum, fosfor gibi mineraller ve vitaminler bakımından da oldukça zengindir. Üstelik yüksek kalori değerine sahip bir besin olmasına karşın diyet programlarının vazgeçilmezlerinden biri olan badem, iştahı kontrol etmeyi desteklediği için kilo vermeyi destekler. Elbette bademin faydaları bu kadarla sınırlı değil. Peki çok sevdiğimiz bademin başka ne gibi yararları bulunuyor?
Beyin Sağlığını Destekler
Beyin fonksiyonlarının gelişimine önemli ölçüde katkıda bulunduğu bilinen badem, bu yönüyle en iyi beyin dostu besinlerden biri olarak kabul görüyor. Çünkü badem, içeriğindeki elementler ve bileşenler sayesinde nörolojik aktiviteyi destekliyor, bilişsel fonksiyonlardaki gerilemelerin önüne geçmeyi sağlıyor. Dolayısıyla başta Demans ve Alzheimer rahatısızlıkları da dahil olmak üzere iltihaplanmaya yol açabilecek çeşitli rahatsızlıkların oluşma riskini azaltıyor. Yalnızca yetişkinler için değil, çocuklar için de son derece faydalı bir besin olan bademi günde 6-7 tane olmak üzere düzenli olarak tüketmenin beyin ve sinir sisteminin genel sağlığını korumaya yardımcı olduğu biliniyor. Bu sayede ilerleyen yaşlarda oluşması muhtemel beyin rahatsızlıklarına karşı önlem almak mümkün hale gelebiliyor.
Kan Basıncını Düzenler
Kanda bulunan magnezyum seviyesinin düşmesi yüksek tansiyon riskini artırabilir. Badem, içeriğindeki magnezyum ile bu tür olasılıklardan korunmanıza yardımcı olur. Ayrıca yapısındaki potasyum sayesinde kan basıncını dengeleyen badem, sodyum açısından zengin içeriği ile kan basıncında meydana gelebilecek dalgalanmalara karşı da etkili bir besindir. Bu da hiç şüphesiz ki bademin kalp sağlığını korumayı destekleyen bir yemiş olduğu anlamına gelmektedir. Buradan yola çıkıldığında kalp ve damar rahatsızlıklarının önlenmesi ve giderilmesinde bademin önemli bir rol oynadığı sonucuna ulaşabiliriz.
Cildi Korur
E vitamini cilt sağlığı açısından kritik bir öneme sahiptir. E vitamini bakımından gayet zengin bir yemiş olan badem, bu özelliği sayesinde cilt sağlığını korumaya yardımcı olmaktadır. Peki nasıl? Öncelikle bademin yaşlanma etkilerini azalttığı, kırışıklık ve gözaltı torbaları oluşumunu önlediğini söyleyebiliriz. Ek olarak, yüksek miktarda epicatechin, quescetin, catechin, kaempferol ve isorhamnetin içeren bademin cildi onarmaya ve hücreleri yenilemeye katkıda bulunduğu da bilinmektedir. Hatta bu maddelerin cilt kanseri ile savaşmada etkili bir faktör olduğunu da belirtmeden geçmeyelim. Tüm bu yönlerinden dolayı kozmetik sektöründe kullanımına sıklıkla başvurulan bademin yağı da yeni doğan bebeklerin cilt sağlığını korumak için kullanılmaktadır.
Saçları Besler
Yapılan araştırmalar, her gün düzenli olarak badem tüketildiğinde bu besinin saçların ihtiyacı olan vitaminleri sağladığını ortaya koymuştur. Ayrıca saçların kırılmaması, dökülmemesi ve hızla uzaması için gerekli olan magnezyumun da %25’ini karşılayan bir avuç badem, saç diplerinin güçlenmesine de katkıda bulunmaktadır. Badem yağı da saç derisini iyileştirme ve saç tellerini nemlendirmede oldukça etkilidir. Özellikle saç kuruluğu şikayetinden yakınanlar için son derece etkili bir tedavi aracı olan badem yağından yararlanmak için yağı saçlarınıza sürmeniz ve yuvarlak hareketlerle saç derinize yedirmeniz yeterli olacaktır. Yarım saat kadar badem yağı ile beklettiğiniz saçlarınızı bol su ile yıkayıp durulayabilirsiniz. Bu sayede saç tellerinizin güçlendiğini, ihtiyaç duyduğu neme kavuştuğunu ve yıpranmadan sağlıkla uzadığını gözlemleyebilirsiniz.
Kemikleri Güçlendirir
Magnezyum yetersizliği, kemik kaybı vakalarında en az kalsiyum ve fosfor kadar önemlidir. Bu nedenle magnezyum bakımından zengin yemişler tüketmeniz önerilir. Ayrıca içeriğindeki vitamin ve diğer mineraller sayesinde kemik rahatsızlıklarında önemli bir şifa kaynağı olan badem, diş sağlığını da destekler. Diğer yandan yaşa bağlı gelişen kemik erimesi sorunlarının önlenmesine yardımcı olur. Özellikle hayvansal gıda tüketmeyen kişilerin beslenme programlarındaki eksik vitamin ve minerallerin önemli bir kısmını bademden alabilmeleri mümkün.
Kan Şekerini Kontrol Etmeye Yardımcı Olur
Süper besin olarak da bilinen badem, yemeklerden sonra artan kan şekerini düşürmeye yardımcı olur. Çünkü öğünlerden sonra vücudumuzdaki glikoz ve insülin seviyelerinde artış gözlemlenir. Özellikle diyabet hastaları için son derece kritik olan bu sorun, badem sayesinde kontrol altına alınabilmektedir. Kandaki şeker seviyesini olması gereken seviyeye çekebilen badem bununla birlikte, yapısındaki düşük karbonhidrat, protein ve lifler sayesinde şeker hastaları için oldukça ideal bir besindir.
Antioksidan Kaynağıdır
Badem, mükemmel bir antioksidan kaynağıdır. Bu da onu başta kanser olmak üzere pek çok hastalığa karşı etkili bir tedavi aracı yapmaktadır. Dolayısıyla bademin faydaları arasında içeriğindeki güçlü antioksidanları saymadan geçmek çok doğru olmayacaktır. Antioksidanlar, hücrelerdeki moleküllere zarar verebilecek oksidatif stresle baş etmeyi mümkün kılar ve böylece hücre içi işlevlerin ideal bir şekilde yürümesinin önünü açar. Ancak antioksidanların büyük oranda bademin kahverengi tabakasında yoğunlaştığını ve bu nedenle badem tüketirken soymadan, olduğu gibi yenilmesi gerektiğini söylemekte fayda var.
Sindirim Sistemini Destekler
Bademin faydalarından bir diğeri de bağırsak florasını düzenlemeyi sağlaması olabilir. Özellikle bademin dışındaki kahverengi tabaka, bu anlamda önemli bileşenler içerir. Prebiyotik bileşenlere sahip olan badem, tüketilen diğer besinlerin sindirimini ve bu besinlerin içeriğini daha iyi kullanılmasını kolaylaştırır. Ayrıca bağırsak mikroplarına bağlı hastalıkların tedavisinde de etkili olduğu bilinen badem, sindirim sisteminizin fazla yorulmasını da önler. Dolayısıyla kabızlık gibi rahatsızlıkların yaşanmasını engellemek için de oldukça etkili bir besin olan badem, sindirim sistemi üzerindeki tüm etkileri sayesinde kilo vermeye de yardımcı olur.
Bademin Besin Değerleri
Bademin faydaları hakkında artık daha fazla bilgi sahibisiniz. Ancak bir yemişten daha fazlası olan bademin sahip olduğu besin değerlerini de öğrenmenizde yarar var. Bu doğrultuda, 100 gram kavrulmamış haldeki tuzsuz bademin ortalama 570 kalori olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre, 1 porsiyonu yaklaşık 25 gram olan bademin 143 kaloriye sahip olduğu sonucuna ulaşılabilir. Öte yandan 3,7 gram gibi düşük bir karbonhidrat oranına sahip olan bademin 15,2 ile oldukça yüksek lif oranı içerdiği rahatlıkla savunulabilir. Buna benzer şekilde bademin 18,7 gram protein, 54,1 gram yağ, 835 miligram potasyum, 250 miligram kalsiyum, 268 miligram magnezyum ve 3,7 miligram demir içerdiği bilinmektedir. Tüm bu bilgiler doğrultusunda hem kendi sağlığınızı hem de sevdiklerinizin sağlığını korumak için her gün bir avuç badem yemenizi öneririz.
Kaynak: https://www.kuruyemisborsasi.com/blogs/k/bademin-faydalari
0 notes
sananeulen · 4 years
Text
Ata'mızın en sevdiği türkülerden birisidir Selanik Türküsü ve her türkünün de bir hikâyesi vardır.Okumanız dileğiyle... ÖYKÜSÜ: Bir yanda davullar çalar öte yanda mezar kazılır mı hiç? Hangi kentin hangi yörenin töresinde var bu? Böyle bir yöreye böyle bir kente halkımız o güzel türküleri yaratan halkımız ilenmez mi? “Viran olasınıssız kalasın” demez mi? Der elbette. Tarihini düşemediğimiz ama 1893-94 yıllarında Rumeli’deki kolera salgını nedeniyle 1800’lü yılların sonu diye varsaydığımız dönemde geçer olay. Halkımızın ilendiği kent de Rumeli’nin incisi Selanik kentidir. O dönemin Selanik’i dillere destan. Şundan ki; Osmanlının hoşgörülü yönetimi altındaki Selanik’te yetmiş iki millet bir arada yaşıyor. İlkin Bizans ve kısa bir dönem de Venedik yönetiminde kalan Selanik daha sonra İkinci Murat döneminde Osmanlı topraklarına katılmış.1912 yılına kadar 500 yıla yakın Osmanlı yönetiminde kalmış. Kolkide ve Olimpos Dağları arasındaki Vardar Vadisi’nin ağzında kurulmuş olan Selanik; deniziyle dağıylaçiçek bahçeleriyle tablo gibi bir kentti o zamanlar. Bu kenti güzelleştiren bir tek doğası değildi elbette. Çarşısında pazarında dükkânında mağazasında kentin toplumsal yapısına uygun bin bir dil konuşulur halk birbirini anlardı. Sevgi saygı Selanik’in simgesi olmuştu. Rum’u Ermeni’siPomak’ı Arnavut’u Türk’ü kardeş gibi geçinip giderlerdi. Museviler Müslümanlar Hristiyanlar kentin çeşitli yörelerinde özgürce kendi ibadetlerini yapacakları cami kilise havralarını kullanır; kimse kimseyi rahatsız etmezdi. 15’ci yüzyılda Kraliçe İsabella ile Kral Ferdinand döneminde Musevilere “Ya Hristiyan olacaksınız ya da on ay içinde İspanyayı terk edeceksiniz” deniyor. Sultan İkinci Beyazıt İspanyol Musevilerine sahip çıkıyor. Kaptan-ı Derya Hasan Paşayı donanması ile birlikte İspanya’ya gönderiyor. Bir grup Musevi’nin kurtulmasını sağlıyor. Ve onları İstanbul’a getiriyor. Bu gelen gruptan 2000 kadarını da daha sonra Selanik’e gönderiyor. Böylelikle Selanik’in yaşamına yeni bir grup giriyor. Ve ticaret birden bire canlanıyor. Yeni mağazalar bankalar oteller açılıyor. Yollar caddeler limanlar yapılıyor. Musevilerin kent yaşamına kattığı ticari canlılıktan; diğer etnik gruplar da nasibini alıyor. Hamdi BeyKapancılar gibi Müslüman iş adamları da çeşitli iş kollarında yatırımlar yapıyorlar. Sözün özü SelanikOsmanlının Avrupa’daki merkezi haline geliyor. Bu gelişmeler insanlar arasındaki geleneksel dostluğu hiç bozmuyor. Herkes birbirine saygısını sürdürüyor. Sabahın erinde siga siga kürek çekip balığa çıkan Rum kayıkçılara hep birlikte “Kalipsarya” diyerek bol balık dileniyor; akşam dönüşlerinde meraklı gözlerle kayıkların yüklerini boşaltmaları gözleniyor. Akşamüstü çingene kadınların sattığı renk renk çiçekler kokinolar caddelere apayrı bir güzellik veriyor. Gelişen ticari yaşama ayak uydurup tekstil iş kolunda mağaza açan Müslümanlardan biri de Renda’lı Rüstem Ağa’ydı. Kentin eski merkezindeŞadırvan Mahallesi’nde  Hortacı Süleyman Efendi Camii civarında büyük bir kumaş mağazası vardı Rüstem Ağa’nın. Mağazasında dallı güllü basmalarağır kadifeler Şam işi ipekliler Selanik dokumaları top top dururdu raflarda. Selanik’in o günkü sosyetesi Rüstem Ağa’nın mağazasından giyinirdi. Rumeli kızlarının sırtındaki zarif elbiselerin renk renk feracelerin üç eteklerin kumaşları Rüstem Ağa’nın mağazasından çıkardı. Belindeki Trablus kuşağından sarkan gümüş saat kordonuyla; bir yana eğik fesiyle kara pala bıyıklarıyla yörük esmeri babacan bir adamdı Rüstem Aga. Boş zamanlarını Hortacı Camii’nin önündeki Asmalı Sokak Kahvesi’nde nargilesini fokurdatarakköpüklü kahvesini yudumla*** geçirirdi. Rüstem Ağa gözü gönlü tok çayı içilir yemeği yenir bir kişiydi. Anlı şanlı konağında kumaş mağazasında onlarca insan çalışır ekmek yerdi. Ne ki Rüstem Ağa’nın da kendince derdi vardı. Şundan ki dört kız babası olan Rüstem Ağa’ya Allah bir oğlan evlat vermemiş kendinden sonra mala mülke sahip çıkacak soyunu sürdürecek bir oğlu olmamıştı. Kahvedeki konuşmalar döner dolaşır bu konuya gelir; Rüstem Aga’nın içi burkulur malı mülkü varlığı konağı bir anda sıfıra inerdi gözünde. Olsa ne olmasa ne ölüp gittikten sonra el eline kalacaktı tümü. Kızları bir bir evermiş yuvadan uçurmuştu. Bir tek Fitnat kalmıştı evde. Daha on altısındaydı Fitnat. Gözü gibi seviyordu Fitnat’ı Rüstem Ağa. Akşam olup eve geldiğinde babasını kapıda karşılıyan Fitnat yüzünde gülücüklerle sarılıyordu boynuna. Elindekileri alıp sırtındakileri çıkarmasına yardım ediyor elini ayağını yıkaması için ibrikle su döküyorhavlusunu uzatıyordu babasına. Güzelliği de dilden dile dolaşıp dünürleri çoğalıyordu Fitnat’ın. Ama babası verimkar değildi kimseye:”Daha çocuk sayılır Fitnat’ım. Feracesini atalı kaç yıl oldu ki” deyip savıyordu gelenleri. Günlerden bir gün Selanik yakınlarındaki Mazganlı Köyü’nden Mehmet adlı bir genç alış veriş için Rüstem Ağa’nın mağazasına geldi. Eline aldığı kumaşları yumaklayıp denetliyor fiyatlarını soruyordu kumaşların. Sonunda elbiselikgömleklik kumaşlardan seçip kuşağından çıkardığı kesesinden ödedi parasını. Rüstem Ağa ilk kez mağazasında gördüğü bu gencin nereli olduğunu ne iş yaptığını sordu. “Mazganlı’danım. Celeplik yapıyorum. Selanik pazarına bir kaç mal getirdik arkadaşlarla . Sattık. Üç beş parça ihtiyacı alıp köye döneceğim. Niyetim burada kalıp bir iş tutmaktı ama zor “ dedi. Gencin bu içten saf anlatımı hoşuna gitti Rüstem Ağa’nın. Kendisinin de hesap kitaptan anlayan alış veriş bilen birine ihtiyacı vardı. “Delikanlı adın ne? Kimin kimsen var mı köyde. Ne tür iş ararsın?” deyince delikanlı:”Adım Memet. Dört erkek kardeşiz. Anam babam da köyde yaşıyor.Hesaba kitaba aklım erer. Alış-verişten anlarım” deyince içinde kımıl kımıl bir şeyler kaynadı Rüstem Ağa’nın “Benim de böyle bir oğlum olsaydı” diye geçirdi içinden. Sonra da;”Gel çalış bu dükkanda. Ekmeğin aşın yatacak yerin benden. Giysini içeceğin kadar tütünü verir emeğinin de hakkını öderim”. Delikanlı hiç beklemediği bu öneri karşısında alnında biriken terleri mendiliyle silip;”Daha ne isteyim ağam; sen münasip gördüysen biz de layık olmaya çalışırız” diyerek ellerine sarıldı Rüstem Ağa’nın. Gün o gün; saat o saat işe başladı Memet. Her geçen gün daha da ısındı işine. Rüstem Ağa’nın da günden güne gözüne daha çok girdi. Lep demeden leblebiyi anlıyor; işe kendi işi gibi sarılıyordu Memet. İlkin kumaş toplarını indirip kaldırmakla başladı işe;sonra mağazanın tüm işlerine el attı. Rüstem Ağa ona baktıkça “Ah şu Memet gibi benim de bir oğlum olsa soyumu sopumu sürdürse” diye iç geçiriyordu. Akşam olunca tütün denklerinin arasına serdiği şiltelerin üstünde uyuyan Memet bir tek mağaza işleriyle değil gerektiğinde konağın işlerine de koşturuyordu. Mağazaya gelen müşterilere ve çevre esnafa da kendini sevdiren Memet’i Rüstem Ağa zamanlı zamansız eve de yolluyor ya aldığı yemeklikleri gönderiyor; ya da unuttuğu bir şeyi alıp getirmesini istiyordu. İşte bu gidiş gelişlerin birinde olan oldu… Memet’le Fitnat göz göze geldi. Elleri ellerine deydi. Çok geçmeden de kimsenin görmediği bir köşede buluşup fısıldaşır oldular. Memet bir türlü durumu Rüstem Ağa’ya açamıyor içine kapandıkça kapanıyordu. Sonra Fitnat’ın davranışlarındaki değişikliği sezen anası sorguladı kızını. Durumu öğrenince de babasına açtı meseleyi. Rüstem Ağa’nın da zaman zaman aklından geçen Fitnat’ı Memet’le everme işi kendiliğinden gelişince hoşuna gitti. Gülümsemeye başladı. “Öteki kızları nasıl yuvadan uçurduysak Fitnat da bir gün gidecekti. Memet’ten iyisi mi olacak. Efendi çocuk. Eli işe yatkın. Namuslu çocuk. Mal mülk dediğin ne ki. Hepsi geçici. Biz dünyadan el çekecek olsakgözümüz arkada kalmaz” deyince anası haberi Fitnat’a uçurdu. Çok geçmeden de Memet işinden izin alarak köyüne gidip ana-babasına açtı durumu. Onların da rızasını alarak üç beş armağan yetirip kentin yolunu tuttular. Rüstem Ağa’nın Hortacı’daki evinin kapısını çaldıklarında Fitnat’ın yüreği duracak gibiydi. Al yanakları biraz daha kızarmış olarak elleri titreyerek açtı konağın kapısını. Konukları anası babası da kapıda karşıladı. Konağın büyük salonuna aldılar. Şuradan buradan konuşup kahvelerini içerken “Allahın emriyle “ diye başladı Memet’in babası. Sonra da “Kısmetse olur. Hele bir de kızımıza danışalmı. Lakin Fitnat bizim evimizin şenliği. Onsuz bu konağın tadı kalmaz. Biz isteriz ki oğlunuz bizimle olsun. Evimizde kalsın. Bize evlat olsun. Kızımız da bizden kopmamış olur” deyince Memet’in babası; niyetimiz sizinle akraba olmak. Memet zaten kent yaşamına alıştı. Kızınızı köye getirip de ne iş tutacak. Bizim zaten üç tane gelinimiz var köyde. Sizin dediğiniz gibi olsun. Yeter ki mutlu olsunlar” deyip söz kestiler. Fitnat kız kapı aralığından konuşulanları dinlerken sevinçten uçuyordu. Usulen kızlarıyla konuşup sonucu bildireceklerini söylediler. Konukları yolcu ettiler. İlkin Fitnat’la konuştu babası. Ne desin Fitnat’cık.”Siz bilirsiniz baba. Siz uygun görürseniz ben de evet derim” diye görüşünü bildirdi. İç güveyi alacakları için fazla beklemeyip düğünü bir an önce yapmaya karar verdiler. Nasıriç’teki çiftlik evlerinde davulları çaldırıp anlı şanlı bir düğün yapacaklardı. Gençler heyecanla o günü beklerken Selanik’i kabus gibi bir hastalık kasıp kavurmaya başladı. Kolera dedikleri illet bir çok canı alıp *ürmeye başlamıştı. Kenti karabulutlar gibi sarmıştı kolera. Yalnızca Selanik’i değil; tüm Rumeli’yi sarmıştı. Kimine göre Selanik limanlarındaki yabancı gemilerden bulaşmıştı; kimine göre de Balkanlar’daki savaştan kaçıp Selanik’e sığınan göçmenler taşımıştı kolerayı. Şu…Bu…Tevatür çeşit çeşit. Ama yaşam sürüyor bir yandan. Çok geçmeden iki aile yeniden bir araya gelip düğün gününü kararlaştırdılar. Üç hafta içinde hazırlıklar tamamlanıp düğün yapılacak gençler baş göz olacaktı. Konu komşudan bazıları varsıl saygın Rüstem Aga’nın kızını yoksul bir gence iç güveysi olarak vermesini hoş karşılamıyordu. Ama Memet’in dürüst ve çalışkan olduğunu bir evlat gibi aileye gireceğini söyleyenler çoğunluktaydı. Artık günleri sayıyorlardı. On beş… On dört… On üç. Ama koleranın sarstığı Selanikte camilerde durmadan sela okunuyor cenazeler ard arda kaldırılıyordu. Kolera olmadık yerlerde olmadık kişilerde uç gösteriyor. İlkin ateş kusma ishal; çok geçmeden de bir yatak bir yorgan çaput gibi halsiz bırakıpsuyunu emdikten sonra da alıp *ürüyordu hastayı. On iki on bir. Ama Fitnat’ın hali hal değil. Hastanede doktor fısıldadı kulağına babasının. “KOLERA”. Dokuz sekiz yedi üç. Düğüne üç gün kala sizlere ömür! İlkin ateş kusma sonra da kesiksiz ishal ve halsizlik. Aman yaman doktor ilaç… Boş! Bir kuş yavrusu gibi babasının kollarında can verdi Fitnat. Hortacı Camiinde selası okunurken üç gün sonraki düğüne izin vermeyen ölüme ilenen Memet caminin bir kenarına çekilmiş bir yandan hüngür hüngür ağlıyor; öte yandan kınası yakılmamış geline bu illeti bulaştıran Selanik’e ileniyordu.
0 notes
uyumsuzunnotlari · 1 year
Text
“an, yıkımıdır şimdiki zamanın”
28 notes · View notes