Tumgik
#denizkızım
dezi-467 · 2 years
Quote
İsminin hakkını veriyorsun denizkızım. İçinde denizin hüznü var ve aynı zamanda deli dolu bir kız çocuğu... Denize gömdüğüm geride bıraktıklarımı ansızın çıkarıp önüme koyuyorsun, sanki denize söylediklerimi sadece sen duyuyorsun. Aynı zamanda mutlu ederken hüzünlendiriyorsun...
18062022
Gece yarın olduğunu söylüyor ama ben birkaç gün daha dün olan bugünde kalmak istiyorum.
9 notes · View notes
irtifuck · 7 months
Text
Berk, arabasını sahile getirdi. Her şeyin tam da Kenan'ın istediği gibi gittiğini bilmiyordu... Cemre'ye dedi ki: "Bana, 'İnsanlar öyle değil midir,' dedin ya... Hakikaten de, bi' iyiler var, bi' de kötüler. Ben de kötüyüm. Ama bizim beraberliğimiz, iki kötünün birlikteliği değil sadece... biz birbirimizin kaderiyiz, anlamıyor musun bunu? Babasına bile iftira atmış olan benim alnımda senin adın yazıyor, seninkinde benim... sen bunu, denize düşenin yılana sarılması olarak değerlendirebilirsin. Senin gibi bir denizkızının bile, benim gibi bir yılandan medet umacağı anlar olabilir... ama emin ol, senin saçının teline zarar gelmesine izin vermeyeceğim." Berk, kızın kâküllerindeki buklelerden birini düzeltti. "Bugünün geleceğini biliyordum. Dönüp dolaşıp yine bana geleceğini biliyordum... çünkü bütün dünyaya karşı biziz Cemre. Dünyadan, Cemre ve Berk gibi bir çift daha geçmedi... çünkü ben, bütün arızalarına rağmen seviyorum seni..."
"Berk..." dedi Cemre. "Hani bana, 'Bu sen değilsin,' demiştin ya sen de... ya gerçekten de benim içimde iki tane Cemre varsa? Ben hangisi olduğuma, nasıl karar vereceğim?"
"Kötü olanın galip gelmesine müsaade etmeyeceksin, Cemre..." dedi Berk. "İzin vermeyeceğim ben de, sana yardım edeceğim... bak... ilk kez buluştuğumuz yerdeyiz... bu sahil kenarında... Denizkızım benim..." diye gülümsedi. "Deniz seni nasıl da çekiyor..."
"Burası artık, Ali'nin beni üçüncü kez öptüğü yer."
"Cemre..." dedi Berk. "Beni hiç mi sevmedin?"
"Sen benim en iyi dostumsun..." dedi Cemre de. "Öyle de kalacak. Ama hep, Ali olacak..."
"Peki, onun yüzüne nasıl bakacaksın? Gözlerinin içine...? Sence en iyi dostunu kimin öldürdüğünü bilmeyi hak etmiyor mu?" Berk fısıldamıştı. Sahilde bazı insanlar vardı...
"Ona söylemeyi düşünüyorum..." dedi Cemre, "Bir gün..."
"Ne zaman?"
"Çok ileride... biz biraz yaşlanınca..."
"Sence bu adil olur mu? Ali'nin, bunu zamanında öğrenmeye hakkı yok mu? Bu konuyu zaman aşımına uğratmaya ne hakkın var senin?"
"Berk, sana bir daha soruyorum," dedi Cemre. "Lütfen dürüst ol, beni ihbar etmeyi mi düşünüyorsun? Çünkü eğer bunu yapmaya niyetin varsa, bunu önceden bilsem iyi olur da... sırttan hançerlenmeyi sevmem."
"Hayır..." dedi Berk de. "Bu sır, benimle mezara gidecek... Ayrıca, ben sana bir kere ihanet ettim zaten. Onun da cezasını halen çekiyorum... aynı hatayı bir daha yapmaya niyetim yok."
Cemre, Berk'e sarıldı.
*****
Arap, altın zinciriyle oynuyordu; Ali de ona sarılmış, gözleri ekrana dikiliydi şimdi. Aslında, baktığı televizyon dizisini izlemiyordu ama, Arap'ın keyfini biraz yerine getirebilmek için, "Şu çocuğa baksana," dedi. "Sana ne kadar da benziyor..."
Arap, mavi gözlerini televizyona kaldırdığında, "Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz" adlı dizinin tekrarlarını gördü. "Çakır'ın oğlundan mı bahsediyorsun?"
"Evet."
"Valla ben ondan yakışıklıyım ama, onun babasının da benimkinden iyi olduğu kesin..."
Ali, baltayı taşa vurduğunu fark ederek, suspus oldu. Neyse ki çalan zil kendini kurtarmıştı...
"Abindir her'alde, ben gidip bakayım..." dedi Ali, ama gelen Bilal değil, hiç ummayacakları bir isimdi...
"Hazal?!"
"Beni kapıda bekletmeyi düşünmüyorsun öyle değil mi Ali?"
Ali, kenara çekildi. Hazal, kendi eviymiş gibi rahat bir tavırla koridordan geçerek, Arap'ı buldu. "Ay hello..."
Arap, gözyaşlarını hemen sildi. "Hoş geldin Hazal!"
Hazal, bu durumda bile güçlü görünmeye çalıştığını düşünerek, içini çekti. "Ne hoş kolye..." diye iltifatta bulundu.
"Vefa'nın yadigârı."
"Tahmin etmeliydim..." Hazal, konuşmasa daha iyiydi. O da, Ali gibi pot kırdığını düşünerek, bir süre sessizce oturdu. Ali, konuyu değiştirmek adına, "Şey..." dedi. "Artık Türk dizisi izlemememiz lazım. Al bu 'EDHO'yu... ilk sezonları güzeldi ama, üç saatlik dizi mi olur? Son sezonların tadı kaçtı... ben 'The Office'i izlemeye başladım, gerçekten tavsiye ederim."
Kapı bir kez daha çaldı. Zeyno'ydu bu kez. Önüne küçük bir çocuk katmıştı...
"Zeyzey..." dedi Ali. "Yoksa bu...?"
"Evet, Reco!" diye bağırdı Zeyno. "Yani Recep. Ben Zeyno olduğuma göre, o da Reco olabilir..."
Recep, çok tatlı bir çocuktu. Tombuldu ve de kızıl saçlarıyla mavi gözleri vardı. "Yok, artık daha neler..." dedi Ali. "Bu Arap'ı kesin klonlamışlar. Televizyondaki çocuktan sonra, bu çocuk da 'Hık' demiş Arap'ın burnundan düşmüş!"
"Getirin bakayım bebeyi buraya," diye seslendi içeriden Arap. Reco'yla karşılaştığında, Ali, "Senin başka bir evrende de Zeyno'yla kardeş olduğunuz kanıtlanmış oluyor!" diye bağırdı. Fakat Zeyno, kendilerinden daha çok şaşırmıştı: "Bunun ne işi var burada?"
"Çok ayıp Zeynocum," dedi Ali. "Misafire hiç öyle denir mi? Kızcağız, Vedat abi meselesini öğrenmiş, geçmiş olsun dilemeye gelmiş..."
"Ay, haspam birinci sezon Yasak Elma'nın paragöz Yıldız'ıydı; şimdi altıncı sezon 'arınmış' Yıldız oldu..."
Bu arada Arap, Reco'yla ilgilenmişti. İnsanın, hiçbir kan bağı bulunmasa da, kanının çok çabuk kaynayacağı bir çocuktu. Hatta Ali'den, Zeyno'dan, Hazal'dan, hepsinden daha çok unutturmuştu kızıl delikanlıya babasının meselesini... "EDHO" dizisine reklam girince, Ali sıkılmamak için bir müzik açtı.
"Ha'di Zeyno, dansa!" diye bağırdı.
"Aşkiton görüp de kıskanmasın sonra!"
"Cemre mi?!"
"Başka aşkiton mu var...?"
"Hayır, Cemre benim ilk ve son aşkım..." dedi Ali. Ondan sonra, Zeyno'yu zorla dansa kaldırdı. "Ha'di, şu ikisinin partiden videolarını izledim, onlardan daha iyi dansçılar olduğumuzu göstermemiz lazım!"
Zeyno, böyle anlarda çok heyecanlanıyordu. Ali'yle bu kadar yakınlaşmak, gün geçtikçe daha çok zor bir hale geliyordu... Ali, Zeyno'nun tuttuğu elindeki bilekliği kavrayınca, kendi saatinin eksikliğini daha çok hissetti. Ne zaman tamir olacaktı şu lanet olası saat?! Ne zaman, Kenan'dan Vedat'a aktarılmış olan yüzde birlik "katil olmama" şüphesi silinecekti tamamen? Ali, kendi kendini meşgul etmek için Arap'a,
"Sen Reco'dan daha şişkoydun ha," dedi.
"Yok, daha neler!"
"Valla' öyle... biliyor musun Hazal, bu, içimizde bisiklet sürmeyi en geç öğrenen çocuktu... o kadar şişmandı ki..." Ali altdudağını ısırdı. Bu kez de konuyu, istemsizce Arap'ın annesine getirmişti.
"Annemin hapse girdiği gündü..." dedi Arap, burnunu çekerek. "Hiçbir şey söylemedim. Götürülürken, Alilere bile bakmadım. Sadece bisikletime binmek istedim. Uzaklaşmak... henüz çıkarmıştı Vefa üçüncü tekeri, bisikletimden. 'Artık iki tekerle sürmen lazım,' demişti... ama acemiydim halen iki tekerlekle sürmek için, öyle düşünüyordum. Umursamadım acemiliğimi. Pedalları çevirdim, kilometrelerce sürdüm... ya da ben abartıyorum, beş yaşında bir çocuktum o zamanlar, nasıl hatırlayacağım ki...? Sonra sürdüm, sürdüm... kilolarım, o bisiklete fazla gelene kadar devam ettim yoluma. Sonra, yerde buldum kendimi. Nihayet, o zaman ağlamıştım ilk kez o gün, canım yandığı için değil ha... annem gittiği için..."
"Sonra n'oldu?" diye sordu Zeyno, Ali'yle dansı çoktan bitirmiş, yerine oturmuştu...
"Ağlamaya devam ettim, ta ki bir kız gelene kadar..."
"Şu ilk aşkın di mi?" diye sordu Ali. "Hani sapsarı saçları örülüymüş böyle iki yanından..."
"Evet. Bana yardım etti. 'Ağlama, üzülme,' dedi. Bir koşu da eve gidip, bir yara bandı getirdi... dizim kanıyormuş, fark etmemişim. O tedavi etti."
"Sahi, adı neydi o kızın?" diye sordu Zeyno.
"Hazar'dı," dedi Arap, "Bir daha görmedim onu bizim mahallede. Ertesi gün evlerine gittiğimde bomboştu... tam da taşınacakları günü bulmuşum evlerinin önünde düşecek..."
"Yanlış hatırlıyorsun..." dedi Hazal. "O kızın adı Hazar değildi. Hazal'dı."
Hepsi, şaşkınlıktan şok geçirerek Hazal'a baktılar. "Ama, sen..." dedi Arap.
"Evet, ben eskiden Tozluyakalıydım... biliyor musunuz, Berk'in bana en son bir notla söylediği şey, 'Eğer bir gün kim olduğunu kabul edip, bunu dürüstçe itiraf etmeye karar verirsen, seni kucaklayacak kayıp bir dostun olduğunu daima bil...' idi... ben de hazırım artık itiraf etmeye: Ben Hazal, eski Tozluyakalı Hazal Küçük..."
"Ama..." diyordu Arap halen. "O kızın yüzünde böyle beş kilo makyaj yoktu ki!"
"Yoktu herhalde!" dedi Hazal. "Beş yaşındaydım o zamanlar... Arap, ne makyajı?"
Arap, Hazal'ın gözlerinin içine baktı. "Evet, gözlerin aynı kalmış zaten... mavi gözlerin..."
"Bi' gülümsesene," dedi Hazal.
"Niye?"
"Gülümse işte!"
Arap, dediğini yaptı.
"Senin de gamzelerin... aynı kalmış."
*****
8 EKİM 2022
Berk, Cemre'yi okula getirirken, biraz farklı konular açmaya çalışıyordu. "Bil bakalım babam yine kime âşık olmuş..." dedi.
"Anneme aşkı bitmese iyi olur..."
"Derya teyzeye!"
Berk, Cemre'yi nihayet güldürmeyi başarmıştı. "Biraz daha gülsene..." dedi. "Gülünce çok güzel oluyorsun."
"Komik değildi, sinirimden güldüm."
"Bence de sinir edici bir durum. Derya teyzeyi severim, ama babamla evlenirse, o Cin Ali'yi evimde istemiyorum!"
"Niye, sen bayılmıyor musun Ali'ye?"
"Evime alacağım kadar değil. Yürü, sınıfa gidiyoruz. İlaçlarını aldığını gözlerimle gördüğümden emin olmam lazım."
"Merak etme Berk, ilaçlar konusunda ben de dikkat ediyorum artık... sırf uykuculuğumu aşacağım diye az daha bir çuval inciri berbat edecektim..."
Cemre'yle Berk, boş sınıftan içeri girdiler. Herkesten erkenciler idi. "Millet ner'de?" diye sordu Berk'e.
"Bu Önder hoca..." diye sıkıntıyla konuştu Berk. "Sanki her şey güllük-gülistanlıkmış gibi bir maç ayarlamaya karar vermiş... soyunma odasındadırlar... yahu herif, okulda değil, Çağrı'nın canıyla uğraşıyor, yine de okulu ihmal etmiyor ha... babam gibi hapse düşse içer'den müdür yardımcılığı yapacaktı demek ki. Ben söyleyeyim, bu Önder hocanın babamın koltuğunda gözü var... ki bu konuda kendisini desteklerim, çünkü Önder'den daha iyi bir müdür olur bize..."
Cemre, bir kez daha gülmüştü ama, bir önceki kadar uzun süreli olmadı. Okulun piyanosu çalmaya başladı, "Mad, Mad World" çalıyordu.
Berk, tedirginleşen Cemre'nin koluna girerek, onu yürüttü koridor boyunca. Müziğin sesi yükseldikçe, ve piyanoyu çevreleyen kalabalığı görünce, Cemre Berk'in kolunu uzaklaştırdı. Müzik de, şiddetli bir piyano sesiyle son bulunca, Cemre piyanisti görmek için kalabalığı yardı.
"Mavi...?"
Mavi, Cemre'yi hiç muhatap almadan, piyanonunbaşından kalkarak, ağzındaki sakızı çıkardı, piyanonun kapağına yapıştırdı. Ve Berk'e yaklaştı. "Bu senin içindi."
"Ne?"
"Evet, ortak çok noktamız var... sen de piyanistsin, ben de. Sen bunu bilmiyordun, çünkü ben, kendimle ilgili pek çok konuda ketumumdur... ama sakladığım şeyler, sadece emin olmadıklarımdır. Mesela, piyanoda bu kadar iyi değilken, piyano çaldığımı bilmenizi istemedim... tıpkı seni sevdiğimden emin değilken, Cemre'ye sende gözüm olmadığını söylediğim gibi."
Cemre'nin gözleri doldu.
"Evet, seni çok seviyorum Berk. Nasılsa sen de sevgiye açsın... şimdi bütün bu okulun önünde, kız arkadaşın olma teklifimi kabul eder misin?"
"Yok-öyle bir dünya," dedi Berk, net bir şekilde. "Duydu mu herkes? Değil Mavi, dünyadaki hiçbir kadının öyle bir şansı yok... çünkü Cemre benim ilk ve son aşkım..."
"Duydun mu Ali?" diye döndü Mavi. "Gözlerinin önünde sevgiline asılıyor, buna ne diyeceksin bakalım?"
"Biz o konuları aştık," diye omuz silkti Berk. "Sana gelince Mavi..." Kızdan, işitmeyi o çok sevdiği sözcükleri, yani "seni"yi, "çok"u ve "seviyorum"u duyduğu halde, içini titretmemişti garip bir his... Çünkü biliyordu, seven insanın gözünde olurdu bir parıltı... Hazal'da bir zamanlar var olan kadarına bile sahip değildi Mavi'nin gözleri. "Senin beni sevdiğin falan yok. Öyle olsa, piyano çalmaktan ne kadar utandığımı, ve bunu bütün okulun öğrenmesini asla istemediğimi bilirdin... senin amacın, Cemre'ye savaş açmak. Bu cesareti ner'den alıyorsun bilmiyorum, ama hodri meydan! Sadece Mavi değil, siz hepiniz, biz Cemre'yle tek! Elinizden geleni ardınıza koymayın, çünkü ben Cemre'yi, hiçbirinize yedirmeyeceğim. Ve çünkü ben onun... en iyi dostuyum."
Cemre, Berk'in bu söylediklerine alkış tuttu. "Gerçekten etkileyici bir performanstı Berk," dedi. "Ama bırak da, öldürücü darbeyi ben vurayım."
Mavi'ye yaklaştı. Kızın her zaman saçlarının sağ tarafında olan, mavi renge boyalı perçemi kaldırarak, "Unutma Mavi... kimse benim yerimi dolduramaz... senin Cemre olmaya, çapın yetmez!" dedi...
Berk, tekrar Cemre'nin koluna girerek onu uzaklaştırdı.
Bu kez Cemre'nin, kolunu uzaklaştırmayacağını biliyordu.
*****
Klinikte; Ege, elindeki davetiyelerden birini zarfa koyduktan sonra, zarfın kapağını yalayarak yapıştırdı. "Bu parti ne için?" diye sordu Çağrı.
"Arap'a moral partisi..."
"Aman Ege, dikkatli ol..."
"Niye..." diye sırıttı Ege. "Benim için mi endişelendin?"
Çağrı, boğazını temizledi. "Partilerde hep uğursuz şeyler olduğunu biliyorsun... bir konser, bir çatı, bir öğrenci, falan, filan..."
"İyi, öyleyse risk taşıyan bir partide değil de, burada güvende olacağına sevindim," diye gülümsedi Ege.
"Sen gittikten sonra burası çok boğucu oluyor... karanlık bastırınca, toksinlerin içimde dolaştığını hissedebiliyorum... keşke hiç gitmesen, sen de kalsan bur'da benimle."
"'Ne yazık ki,' mi diyeyim, 'Neyse ki,' mi diyeyim, benim herhangi bir uyuşturucu veya 'mental' sağlık problemim yok..." Ege zarfın üzerine bir flamingo çizdi. Ve ardından bir isimle soyadı yazdı...
"O davetiye... Mavi'ye mi?!" diye sordu Çağrı.
"Evet."
"İyi de, ne alaka...?"
"Mavi, partinin özel konuğu olacak Çağrı'm," diye sırıttı Ege. Bu, son davetiye olduğundan, zarfları masanın üstünde bırakarak gidip Çağrı'nın başucunda dikildi. Çağrı, artık ona yer açmaya alışmıştı. Şimdi, kendini Ege'nin kollarının huzuruna bıraktı. Ege, "Biraz da senden bahsedelim," dedi. "Sen nasılsın, n'apıyorsun şu aralar?"
"Burada zaman nasıl geçebilir Allah aşkına Ege! Dün bir kâbus gördüm..."
"Ne oluyordu?"
"Kenan amca... annemle evleniyordu, ondan sonra benim üvey babam oluyordu..."
Ege, içinde bulundukları romantik durumu bozarak bir kahkaha patlattı ve hastane yatağında doğruldu. "Ya, 'Anlat,' dedin, ben de anlattım işte, ne dalga geçiyorsun! Kâbus bu, sanki ne olacağına ben karar veriyorum da!"
Sarışın delikanlı, ona gülmüyordu aslında. Nesrin Hanım'ın, gerçekten de evleneceğine gülüyordu. Hem de Çağrı'nın asla tahmin edemeyeceği biriyle. "Ben ona gülmüyorum..." diye blöf yaptı. "Beni görüyor musun rüyalarında hiç?"
"Bir kere görmüştüm."
"Ne yapıyordum?"
"Beni sinemaya götürmüşsün."
"O 'kadarcık' mı?" Ege, Çağrı'nın bu rüyayı gerçekten mi gördüğünü, yoksa gelecekte gerçekleştirmelerini istediği bir "date" mi olduğunu anlayamadı.
"Evet, o 'kadarcık'. Burada, saçma olan gerçeklik. Gündüz görülen halüsinasyonlar... Asıl mantık, gece başlıyor... Normal yapılabilecek aktivitelerin hepsi, geceleyin oluyor, uykumun içinde. Normal yaşamayı şimdiden ne kadar özlediğimi tahmin edemezsin..."
"Anlaşıldı..." dedi Ege.
Çağrı o rüyayı hakikaten görmüştü ama, önemli olan o rüyayı gerçek kılmak istemesiydi, ve bu konuda da iş Ege'ye düşüyordu.
"Ah!"
"Ne oldu?"
"Bileğim... bileğime birden kramp girdi de!"
"Doktor Ege'nin özel ilgisini istiyorum, demiyorsun da..." diyen Ege, onun itiraz etmesine izin vermeksizin, elini avuçları arasına aldı ve biraz masaj yapmaya başladı. Kısa sürede, Çağrı'nın bileğindeki ağrı geçse de, bunu Ege'yle paylaşmadı.
"Ege..." dedi. "Sana itiraf etmem gereken bir şey var..."
"Yapma," dedi Ege, masajı bırakarak.
"Neden?"
"Çünkü buradan çıktığında, söylediklerinden pişman olmanı istemiyorum... bu, beni yıkardı."
"Senin yıkılmanın bir yolu mu vardı Ege?"
"Evet, ve o yol senden geçiyor... bur'dan çıktıktan sonra, ne söylersen söyle... işte o zaman her şeye hazır olurum."
"Tamam..." diyen Çağrı, gözlerini huzurlu bir uykuya kapattı.
*****
Erkekler, spor salonunda antrenman yaparken, futbolla işi olmayan Berk, "N'aber Leyla?" diye sordu.
"Sen... ve benim halimi—hatırımı sormak..." dedi Leyla. "Ne alaka?"
"Çünkü birinin sorması gerekiyordu..."
"Bunun, beni ifşa edip Ege'nin götünü kollayan kişiden gelmesi şaşırttı da..."
"Kızım, o kadar uyuşturucu meselelerini aştın, bunları da artık aş ya... biraz medeniyet, biraz uygarlık... lütfen ya..." diyen Berk, Leyla'ya yaklaştı. "Ben senden bir şey istiyorum. Bunu yaparsan, okuldaki eski itibarını kazanacaksın."
"Neymiş o?"
"Bizimle ol," dedi Berk. "Cemre ve benim tarafımızı tut yani... her şeyin sayı demek olmadığını ben de biliyorum, ama iki rakip grup söz konusuyken; çekimser oyları da tarafımıza çekmek lazım..."
"Anlaştık," diyen Leyla, elini uzattı. O eli sıktı Berk. Önder hocayı görmüştü. "Ha'di, git Cemre'ye destek ol biraz. Ben de kendisine verdiği tatilde bile rahat durmayan, tilki gibi dönüp dolaşıp okula gelen şu Önder'le biraz alakadar olayım..."
Önder, başını futbol oynayanlardan Berk'e çevirdi. "Hayırdır, sen niye giyinik değilsin?" diye sordu delikanlıya.
"Ben futbol oynamayacağım. O maça çıkmayacağım ben..."
"Saçmalama Berk, okulumuzu temsil edeceğiz... Ali bile rakibinin eski okulu olduğunu bilerek giyiyor o formayı..."
"Ali, Ali, Ali!" diye bağırdı Berk. Spor salonu, zaten gürültülü olduğu için, Önder'den başka duyan olmamıştı Berk'in bu çıkışını. "Adam gibi adam, Kavruk Ali; Doğrucu Davut, Ali Öztürk; yanlışsız, Cin Ali!"
"N'oluyor size yahu?" diye sordu Önder. "Daha düne kadar aranızdan su sızmıyordu, kim bu aranıza giren kara kedi?"
Tam o anda, Berk'e mavi renkli bir zarf uzandı. "Bu ne Duru?" diye sordu delikanlı. Üzerinde adı yazıyordu.
"Ege... havuz partisi veriyormuş."
"Üzerindeki flamingolardan anlamalıydım..."
"Yetişkinler de davetli mi?" diye sordu Önder. Nihayet biraz yumuşamıştı.
"Hayır," diye sırıttı Duru.
*****
Leyla, Cemre'yi kızlar tuvaletinde buldu. "Öğle dozunu mu içiyorsun..." dedi.
"Evet."
"Biliyor musun..." dedi Leyla. "Biz senle birbirimize çok benziyoruz. Ben de ilaç kullanıyorum bir süredir... ama kliniğe yatırılacak kadar kötü değil durumum. Halen arada bir kafamda, 'Leyla... Leyla!' diyen bir ses işitiyorum ama, o kadar."
Cemre, gülümsedi: "Ne istiyorsun Leyla?"
"Sadece, yanında olduğumu bilmeni..." Leyla, Cemre'ye sarıldı. "Ve ben daima, kazananın yanındayımdır."
Cemre, Leyla'ya sırıttı: "İyi niyetin için sağ ol, ama bana açıktan açığa destek vermemeni tercih ederim..."
"Neden?"
"Benim köstebeğim olman daha çok işime yarar Leyla," dedi Cemre. "Mavi'ye yaklaş, bu samimiyeti, ona da göster. Ner'de, n'apıyor, her adımını bilmek istiyorum."
"Kraliçemin söyleyeceği her bir söz, benim için emirdir," diye göz kırptı Leyla.
*****
10 EKİM 2022
Partiye, Berk hariç herkes katıldı. Berk, Önder'in zoruyla futbol antrenmanına kalmıştı. Diğerlerinden daha çok idmana ihtiyacı vardı, çünkü futbolda sıfırdı. Ama içi rahattı, Leyla'nın, seçmek için doğru kız olduğunu biliyordu. Cemre'yi, ona emanet etmekle kalmamış, ilk ve son aşkının ne kadar zeki bir kız olduğunu da görmüştü. Leyla'yı hemen, bir köstebek olarak kullanmak, Vefa'yı öldürdükten sonra aylarca kendilerini ayakta uyutan Cemre'den başka kimsenin aklına gelmezdi.
Leyla'yı, Cemre'ye göz-kulak olmaya göndermeden önce, "O partide sakın uyuşturucu skandalı yaratma," diye uyarmayı da başarmıştı.
Ali'yse, ilk defa bir partiye Cemre ile sevgili olarak katılacağı için heyecanlıydı. Bizzat Cemre'nin evinde verilen partiyi kaçırma kabalığını telafi etme şansı buluyordu. "Ali," dedi Cemre, "O kızdan uzak dur."
"Hangi kızdan?"
"Mavi'den bahsediyorum tabii ki, başka kimden olacak!"
"Saçmalama Cemre, benden bahsediyoruz... ben, sen varken, başkasına bakar mıyım ya!"
"Sen, kızlar arasında olan, 'deliler gibi kıskanma' durumuna pek empati yapamayabilirsin... Mavi, benim olan her şeye gözünü dikiyor. Önce Berk'i almaya çalıştı, şimdiyse her an rotasını sana çevirebilir..."
"Ben iki dakikaya geliyorum."
Ali'nin, Mavi filan umurunda değildi, Hazal'ın geldiğini görünce, onu bir kenara çekti. "Selam Hazar... ah, pardon... Hazal'dı di mi. Arap, beş yaşında yanlış duyduğu ismi yanlış anlattı bize yıllarca..."
"Ne var Ali?"
"Bana bak, sen... halen hoşlanıyor musun Arap'tan?"
"Ne münasebet!" diyen Hazal utandı. "Beş yaşındaydık, beş...! Ben sadece... Tozluyakalı olduğumu itiraf etmek istedim, Kenan amca daha fazla sıkıştırmasın diye."
"Ba... yani Kenan amca, seni tehdit mi ediyordu?"
"Hapse girmeden önceydi... adama hapis iyi gelmiş, arınmış resmen... ayrıca... benim, Arap gibi bir varoşla işim olmaz. Çünkü ben de bir varoşum... sen hiç gördün mü, varoşla varoşun aşkını, dün izlediğiniz o dizi gibilerinde...? Ya zengin oğlanla varoş kızın aşkı anlatılır, ya da varoş oğlanla zengin kızınınki, senle Cemre gibi yani..."
"Şakanın sırası değil... bak Hazal, ben ciddiyim. Seni de ciddiyete davet ederim. Senin Arap'tan uzak durmanı istiyorum, çünkü... Vefa seni seviyordu."
Hazal yutkundu. "Vefa ne alaka şimdi...?"
"Vefa'nın seni sevdiğini, grubumuz içinde bilen bir ben vardım... diğerleri bir kızı sevdiğini bilirlerdi, ama adını bilmezlerdi. Ve bilmeyecekler de. Çünkü Arap'tan uzak duracaksın. Bunun da sebebi, Arap'ın, Vefa'nın sevmiş olduğu bir kıza asla bakmayacak olması... üstelik de, Vefa'nın katili babasıyken."
"Tamam, tamam, ben Tozluyaka'yı çoktan aştım zaten, meraklı değilim sizin Varoşova'nıza!" diye sesi titreyen Hazal, partide kalıcı olmadı bile. Geldiği gibi çekip gitti.
*****
"Önce koşuyoruz! Ha'di bakalım, yeni spor salonumuzun hakkını verelim!" diyen Önder, elini çırptı. "Islığımı duyana kadar durmak yok!"
Berk, gerçekten de Önder hoca düdüğü çalana kadar, yorulmak, dinlenmek nedir bilmedi. Aslında futbola yatkın olduğunu düşündü Önder... Ama düdüğü duyar duymaz da, suyunu içmeye koşturdu Berk. "Spor salonunu da sen toplayacaksın, unutma," dedi Önder.
"Yok, artık daha neler, bir okulumun hizmetlisi olmadığım kalmıştı, o da oldu!"
"Kabul et, futboldan sen de hoşlandın. Önyargı duyduğun bu spor, sonunda senin de kalbinin kapılarını aralamaya başladı..."
"Önder hocam, bi' şey soracağım," diye konuyu değiştirdi Berk. "Sizin Kerem Tunçeri imzalı topunuz n'oldu?"
"Yenisini imzalatacağım, nasıl olsa Kerem benim yakın dostumdur. Hidayet'e de imzalatırım bu kez, Mehmet'e de... toplu imzalı topum olur." Önder sırıttı.
Berk, bu kadar basketbolcuyu şahsen tanımasına imrendi. "Futbol halen iğrenç bir şey, ama büyük yıldızlarla tanışacaksam, ve benim de toplu imzalı bir formam olacaksa, şansımı denemeye değer!"
"Sadece o da değil..." dedi Önder. "Yarınki maça, Avrupa'dan bir heyet de gelecek. Yetenek avlayacaklar... yalnızca sen değil, bütün takım bu işi ciddiye alsa iyi olur. Ve bunun da yolu neyden geçer, biliyor musun...? Takım olmaktan. Ama gerçek bir takım. Bu yüzden, seni Ali'yle buzları eritmeye davet ediyorum Berk. Aranızda ne geçti bilmiyorum, ama halledilmeyecek bir şey değildir. Bilirsin, babanla ben de böyleydik... kedi-köpek gibi... her zaman ben ilk adımı atardım biliyor musun? Haklı olup olmamamdan bağımsız... Çünkü gerçek büyüklük budur. Bak hem... sana şu anda Ali'yi methetmek ne kadar akıllıca bilmiyorum ama, Ali öyle iyi bir çocuktur ki... sen ona bir adım atsan, o inan sana on adım koşacaktır..."
"Ne kadar da..." dedi Berk, "Ediz Hun'a benziyorsunuz."
"Anlamadım?"
"Babama sorun," dedi Berk. "Anlayacaksınız."
*****
Zeyno, önceki partide giydiği siyah elbiseden farklı olarak, kırmızı giyiniyordu bugün. "Zeyno..." diye aynı girişi yaptı Ege. "Bu sen misin gerçekten, demeyeceğim, çünkü bu partiye, bir öncekinin karmasını yaşatmak istemiyorum."
"Çağrı iyi mi?" diye sordu Ege'ye...
"Neden Çağrı'yı merak etmek yerine, diğerleri gibi havuza girmiyorsun? Defileye gelmiş gibi giyinmişsin bir de... Allah bilir mayolarını falan bile getirmemişsindir."
"Bana karşı neden böyle cinssin?" diye sordu Zeyno da. "Çağrı'nın iyi olup olmadığını merak etmek de mi kabahat oldu?"
"Hiç uğraşma..." dedi Ege. "Çağrı'yla bi' şansın yok."
"Olmasını isteyen de yok zaten, ben Ali'ye âşığım!"
Zeyno'nun bağırtısı, partinin müziği sayesinde bastırılmıştı. Zeyno, endişeyle çevresine baksa da, Ege'nin duyması bile yeterliydi aslında...
"Ege..." dedi. "Bunu bilen bir tek sen varsın... Arap dışında tabi'..."
"Peki," dedi Ege, "Bunu işitmek güzel oldu. Umarım sevdiğine kavuşursun Zeyno..."
Zeyno'nun aklına, Vefa'yla dilek feneri uçurdukları gün gelerek, içi cız etti. Tıpkı Ali tarafından, benzer bir konuşmaya tabi tutulan Hazal gibi...
Zeyno, öylece yürüdü havuza. Kıyafetleriyle atıverdi kendini, üstünde şaşkın bakışlarla...
Partinin müzisyeniyse, partinin zehrolduğu Hazal ve Zeyno gibi konuklardan tamamen kopuk, "Hop, eli kaldır, hop, delikanlı, kopmaya geldik, kopmaya geldik, kopmaya geldik..." diye rap'ine devam etti, Titanik batsa bile çalmaya devam eden müzisyenler misali...
*****
11 EKİM 2022
Önder, Berk'ten bir mucize yaratmıştı. Dün, bugünkü maçın yedekleri arasında olmaya hazırdı en azından. Maçtan önce, herkes soyunma odasında hazırlanırken, Berk de Önder'in dediklerini düşünüyordu. "Her zaman ben ilk adımı atardım biliyor musun?" demişti. "Haklı olup olmamamdan bağımsız... Çünkü gerçek büyüklük budur. Bak hem... sana şu anda Ali'yi methetmek ne kadar akıllıca bilmiyorum ama, Ali öyle iyi bir çocuktur ki... sen ona bir adım atsan, o inan sana on adım koşacaktır..."
"Ha'di millet, biraz acele!" diye bağırdı Ali kabinlere. "Daha sırada takımınızın kaptanı var!"
"Tozluyaka Spor Kulübü'nün kaptanı, Yağızoğlu Spor Kulübü'nün kaptanı... sen neymişsin be Ali!" diye içeriden seslendi Arap. Neşesi yerine gelmişti.
"Sen bu Arap'ı, pazara kadar değil mezara kadar beklersin..." diyen Berk, Ali'yi şaşırtmıştı. Ona dönünce, Berk, "İstersen, üstünü bur'da değiştir. Ben gözlerimi kaparım," diye ekledi.
Ali, o tokat için hiç özür dilemediğini, çünkü Berk'le bir sonraki konuşmasının, ona kardeş olduklarını açıklamasıyla gerçekleşeceğini hayal ettiğini düşündü. "Berk..." dedi. "Adadım."
"Ne?"
"Eğer bu maçı kazanırsak..." Ali boğazını temizledi. "Göreceksin."
Ondan sonra, tekrar arkasını dönerek üstündeki gömleğin düğmelerini çözmeye başladı. Altından, siyah bir atlet çıkmıştı. Ali önce, kırmızı kolyesini düzeltti. Bu, annesinin verdiği totemdi... Ali, gayriihtiyarî atletini de düzeltti, formasını giymeden önce. Berk, birazcık sıyrılan atletin altından, üç vertikal nokta şeklinde siyah renkli ben gördü.
Tıpkı kendisinde olan gibi...
Tıpkı babasında olana benzer bir doğum lekesi...
Berk'in aklına bir sürü cümle üşüşmeye başladı. Derya'nın sesi, "Ben de gençken... yani Ali'nin babasıyla evlenmeden önce, bir adamla beraberdim," diyordu... "Aynı böyle bir ceza odasına koyardı adam beni..."
"Ama yine de Ali'nin zekâsını takdir ediyorum..." diyordu Kenan. "Ona hediye olarak, yeni odayı mı takdim etsem acaba?"
"Başkası olsaydı kızardım, ama sana kızamıyorum..." diyordu Ali...
Ve Kenan yine, "Evet, ben, benim Kabil oğlum," diyordu...
Ve de Ali son olarak, "Benim Arap ve Zeyno'dan başka kardeşim yokmuş," diyordu...
Ali şimdi, Berk'e, "Berk, neden bakıyorsun kardeşim öyle?" diye sordu.
Berk, "Çekil git önümden," diye onu itip, soyunma odasından fırlayarak çıktığında, Ali şaşkınlıkla, "N'oldu şimdi ya!" diye bağırıyordu. Önder de, Berk'in spor salonundan da rüzgâr gibi çıkmakta olduğunu gördü. "Berk, oğlum nereye?" diye sordu.
"Sana söylemiştim, hoca!" dedi Berk. "'Ben, o maça çıkmayacağım,' demiştim!"
*****
Arap da yedekler arasındaydı. Normalde yıldız oyunculardan biriydi ama, dünkü partinin de etkisi geçmiş, aklı yine babasının da annesi gibi içeriye düştüğü düşüncelerine dalmıştı... artık yüzlerine iyice aşina olan polislerden tek öğrenebildiği, Vedat'ın Vefa'nın cesedinin muhtemelen organları için çalındığı konusuyla hiçbir ilgisinin olmadığıydı.
"Merhaba Sinan," diye bir ses geldi.
"Hazar..." dedi Arap. "Senin tribünlerde olman gerekmiyor muydu? Elinde ponpon kızlarının o şeylerinden falanla...?"
"Neden bana Hazar dedin?" diye sordu Hazal.
"Sen neden bana Sinan dedin...?"
"Çünkü sana bir itirafım var. Lise arkadaşım olan Arap'a değil, çocukluk aşkım olan Sinan'a bir itirafım var..."
Arap, kızarmasına engel olmaya çalıştı. "Dinliyorum?"
Genç kız, birazdan söyleyeceklerinin, Arap'ı maça çıkmaktan tamamen alıkoyacağını bilmiyordu.
"Vefa öldüğü gün..." dedi Hazal. "Bana ilanıaşk etmişti. Ama ben onu reddettim. Bunun, onun o çatıya çıkıp kendini atmasına sebep olduğunu düşünüyordum, ta ki onun... katledildiğini öğrenene kadar... Ama katilin kim olduğu benim umurumda değil. Ben Kenan veya babanla ilgilenmiyorum... ben Vefa'nın kendisini öldürdüğünü 'düşünürken' bile bir gün dâhi vicdan azabı çekmedim. Yani ben sana layık bir insan değilim. Senin tanıdığın Hazar çok değişti Sinan..."
Arap, gitmek üzere olan Hazal'ı elinden tutarak durdurdu. "Belki zamanla...?"
"Olmaz..." dedi Hazal da. "Zaman bizim için durdu Arap. Sen Sinan'ken, ben de Hazar'ken durdu..."
*****
Önder, Berk'in peşinden gitmek ve maçı başlatmak arasında bocalamıştı. Sanırım en mantıklı olan, maça start vermekti. Zaten yedek kulübesinde oturacak bir öğrencinin şımarıklığını çekmesi için, kırk beş dakika sonra ara verecekti maç...
Fakat bu maçın düdüğünden evvel, bir anons duyulmuştu. "Ses bir iki, ses bir iki, deneme, sesim geliyor mu...! Beyler bayanlar, lütfen sizi bahçeye alabilir miyim, maç keyfinizi biraz erteleyeceğimiz için özür dileriz...!"
"Şimdi eşek şakasının sırası hiç değil," diye dişlerini gıcırdatan Önder en başta olmak üzere, salonu dolduran bütün seyirci, bahçeye çıkmaya başlamıştı. Yağızoğlu Koleji'nin futbolcuları, Ali'nin eski okulunun futbolcuları, bütün öğrenciler, velileri, Avrupa'dan gelen yetenek avcıları, hepsi... Anonsun sahibini, başlarını kaldırdıklarında görebileceklerdi...
"Ben Berk Yağızoğlu," diyordu. "Bu kolejin sahibinin oğluyum."
"Berk, n'apıyorsun oğlum or'da, in aşağı, beni rezil edeceksin!"
"Görüyor musunuz, ne kadar da anlayışlı bir müdürümüz var..." dedi Berk. "Beni öyle düşünür ki, şu anda yükseklik korkum olduğunu gözetmez, rezil olmakla ilgilenir...! Ama onu suçlayamam, çünkü kendisi bir kanser hastası! Evet, yanlış duymadınız, babamın altı ay ila bir yıllık ömrü kaldığınızı huzurlarınızda açıklıyorum, çünkü ikimizin bu küçük sırrı da dâhil hiçbirimizin sırrı kalmasın istiyorum!"
Ali baktığındaysa, bir değil üç kişiyi görebiliyordu. Berk'in sağında Vefa, öldüğü günkü kıyafetleri içinde, solundaysa Cemre, çatıya çıkıp, "Yeter!" diye bağırdığı günkü gibi birer halüsinasyona dönüşmüştü... "Ölümde buluşacağız Kenan Kaptan! Yo, hayır, bu benim şovum, or'jinal olmalıyım... Benim için üzülmeyin millet!" diye devam etti Berk. "Buraya çıkınca, yükseklik korkusundan kurtuluyor insan. Evet! Benim için şu anda, gerçekleri açıklamak, buradan düşüp ölmekten daha önemli. Sırf bu gerçekler öğrenilsin diye yaşıyorum ben, intikam için. Çünkü intikam, hayatta tutan bir olgudur. Benim de uzuuun bir süre bu boktan hayattan gitmeye niyetim yok, yani bi' altmış sene daha canınızı sıkmayı düşünüyorum...!"
"Berk, şovu kes!" diye bağırdı Önder.
"Şimdi size bir hikâye anlatacağım!" dedi Berk, onu hiç dinlemeden. "Bir varmış, bir yokmuş... evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Kenan ve Berceste adında bir çift varmış... bunlar birbirlerini çok severlermiş. Ta ki Derya adında bir kadın araya girene kadar. Ama Derya teyzeyi kötülemeyeceğim, çünkü o da çok güzel annecilik oynadı...!"
"Berk yeter!" diye bağırdı Ege, kalabalıktaki vicdanın sesi gibi.
"Şu gördüğünüz Ali ÖZTÜRK..." diye soyadına vurgu yaptı Berk, "Bu Kenancıkla Deryacığın oğluymuş... Evet, benimle kan bağı varmış. Ama ben bir Karamürsel sepeti olduğum için, ne Deryacık, ne Alicik, ne de Kenancık, bana hiçbir şeyi söylememiş...! Şimdi, ben Berk Yağızoğlu, hepinizin huzurunda haykırıyorum ki: Benim Ege ve Çağrı'dan başka kardeşim yok!"
Ali'nin gözleri, Berk'e zum yaptı sanki. Berk'in, kendisine selam verir gibi, başını hafifçe yana yatırdığını görebiliyordu.
Berk, "Ha'di şimdi defolun da maçınıza geri gönün," dedi.
1 note · View note
mixertvbir · 6 years
Photo
Tumblr media
her "deniz"im diyene kanma.. denizinde çamaşır makinesindeki kadar su olmayan dızo'lar da var denizkızım; kanma.. ) 💀🏴 https://www.instagram.com/p/BnmEfctluqn/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=cb0qifqdcp6u
5 notes · View notes
izmirindenizkopugu · 3 years
Photo
Tumblr media
Sevgi pıtırcığım 💙 Şu hayatta başıma gelen en güzel şey denizkızım 🧜‍♀️ https://www.instagram.com/p/CIdEjB-Hlqz/?igshid=hpue1r003sfu
0 notes
irfankarabulut34 · 5 years
Photo
Tumblr media
*** #UNUTULMADIN 11.01.2011 *** DOKUNMA ACILARIMA Ben izlemiyor, özlüyorum seni acılarımla Amaç olmalı beraber yaşamak infilak değil Ayıpsa gül yüzlü sokak çocukları sevmek Görünmez kişiliğimiz asıl suçlu utanılan Dokunma artık acılarıma acıktığı an’dır acılarımın Tut ki mimozalar oynaşır Ay yüzün döker saçlarına Kumsalı boştur yüreğimin biri varken serinlikte Umut olur çarşaf gibi duygulara serilir denizkızım Sızı olur gidişin romatizma sanırım acılarımla Dokunma artık acılarıma acıktığı an’dır acılarımın Kal demeye cesaretsiz bakışlarımdı ele veren Kızılcık değil mi istediğin al senin olsun Unutma ki yaptığın şerbetle t/adarım hayatımı Bırak cam kırıkları iz bıraksın ardım sıra acılarıma Dokunma artık acılarıma acıktığı an’dır acılarımın Yalnızlığımı takibinle s/arıyor ruhum Yüreği şeytansa giyotinli cellâdımın dostane Kanım aksın b/ırak sevgiyle Dualarına gömüp unutmasaydın acılarımca Dokunma artık acılarıma acıktığı an’dır acılarımın Ya da unutmayı bana da öğretseydin senlice Keşke kirpiklerime Damla olan sende asılabilseydim Gün ağardığında bensiz saçlarında Dokunma artık acılarıma acıktığı an’dır acılarımın Dostta severek öldürmez mi yaşarken ayrılığı acılarla Hem g/ittiğim yerde ille de sen olacaksan Takıl mavinin gök kuşağına son durağınım Ve sen hiç dokunma uzak ol acılarıma Dokunma artık acılarıma acıktığı an’dır acılarımın ________________İrfankarabuluT https://www.instagram.com/p/BsffqCFg8uetsMpC56pDnAyzq3dwElfjqwzUg40/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=qu9bk5lcflf0
0 notes
motherofejder · 7 years
Text
Bana "Denizkızım" demiştin. Onlara deme olur mu?
9 notes · View notes
dezi-467 · 2 years
Text
Denizkızım
Uzun zamandır seni hayal etmemiştim. Çok güzel anılar hayal edeceğimi zannederken senin çok sevdiğin şarkıcı aklıma geldi ve onun şarkısını dinlerken kendimi buldum...
#cemadrian
#benseniçoksevdim
Seni zamanında anlayamamanın cezasını çekiyorum belki de denizkızım. Sonrasında hayatımın en acı deneyimini yaşadım ama bunda sen yoktun, belki de vardın bilemem. Her şey çok sevdiğimiz için oldu denizkızım,
herkes çok sevdiğimiz için oldu(öldü)
Yine de günün birinde karşılaşırsak tekrar denizkızım, yine de sana seni çok sevdiğimi söyleyeceğim. Neden bazı zamanlarda öyle davrandığımı ve sana açıklayabilecek cesaretim olur mu bilmiyorum ama elimden gelenin en iyisini yağacağım denizkızım...
‘Biliyor musun, sen ablamın en sevdiği arkadaşısın.’
hayatımda bundan daha güzel bir cümle duyamam, bana bunu verdiğin için sana minnettarım. İkimiz de büyüsek ve farklılaşsak bile ben seni hala çok seviyorum.
Hayatımın en önemli anına senin ilhamınla ulaştım, günün birinde tekrar karşılaşırsak sana anlatacağım ve sana en sevdiğin şiiri sen sevdiğin için ezberlediğimi söyleyeceğim. Artık o benim de en sevdiğim şiir.
Sendeki bütün güzellikleri bu kadar geç fark ettiğim için üzgünüm...
Ben seni çok sevdim...
Dezi
1 note · View note
mixertvbir · 6 years
Photo
Tumblr media
nurefza.. bordo ojeli parmaklarından öpülesi denizkızım.. 🌘🍷 tenine yazdırdığın mislik, ömrümün en önemli anılarından; unutmam.. diğerlerini de.. #tattoo #mixertv #mixerli
1 note · View note