Tumgik
#bunu buraya atasım geldi nedense
cninzihni · 7 months
Text
Tumblr media Tumblr media
48 notes · View notes
selindelioglu · 7 years
Text
La La Land: Bir Yav He He Land Öyküsü
Bazı filmler vardır, yepyeni kapılar açar önünüzde. Yazanın çekenin zekasına hayran bırakır, bir kere değil on kere izleseniz de doyamaz her yeni izleyişte yeni bi detayı seversiniz ya? Heh işte bu o filmlerden değil. Öyle bir film arıyorsanız bu senenin bir diğer Oscar yarış atı Arrival’a bakmanızı öneririm. Onun dışında safi LA kafası seviciliği, “Abi elbiseleri çok renkli yapalım o zaman kesin bayılırlar”cılık ve “Ben bu konuyu daha önce 127 defa 127 farklı filmde izledim ama why not the 128th time?” diyorsanız kesssssin bu filme bir bakın! Pişman olmayacaksınız lanet olasıca.
Ps: Filmi izleyeli iki ay oldu, yazıyı yazmak bugüne kısmet oldu. Birçok detayı unutmuş olabilirim, şimdiden affola.
Birkaç sene önce Whiplash ile “Vaaaaaaayyy anasını be bu ne zilli bi çocuk! Ne de güzel film yapmış. Her filmini izlicem bundan sonra!” dediğim Damien Chazelle bu sene bir de “Denenmişi deneyeyim” demiş olacak ki, saaaafi bir “Ne hayaller söndü bu dünyada, ne aşklar bitti Holleyvud ocağında” temalı bir filme kolları sıvamış.
Tumblr media
Öncelikle konuya dahi girmeden son yıllarda izlediğim en iğrenç film açılış sahnesiyle açtıklarını söylemeliyim. Yani figüranları Mayadroom’un özel tiplerinden bile seçseniz daha iyiydi! O kadar özelliksiz tipler, tepesine sanki bir butterfly bile çekilmemiş gibi duran sert ışığında sıkıcı bir şarkı eşliğinde dünyanın en korkunç koreografisiyle 14 dalda adaylık layık görülmüş bir filmi açtılar! Tipik bir cumartesi gecesi daha da tipik bir gece kulubünde daha çok figür bulursunuz yani kendimi bileklerimden başlayarak kesecektim. Bu ne BU NE?
Tumblr media
Konu basit and beyond: yıldız olma hayalleriyle tutuşan ama bir türlü “kıvıramayan” kahramanımız Mia ve aaayyyyynı hayalleri jazz için besleyen Sebastian (Evet, photoshop seviyesinde kaslı Ryan Gosling Sebastian adında birini oynuyor. Kezban dostlarımızdan zılgıt bekliyorum) bir şekilde karşılaşırlar. Mia, Sebastian’a biter Sebastian buna bakmaz. Sonra bakmaya karar verir ama Jazz’ı kurtaracakmış ya Mia’nın annesiyle yaptığı ve Türk kızlarımızın ve analarının da (valla küfür etmedim klavyede çok vahşi durdu şimdi böyle okuyunca) çok yakından bildiği “İşi nasıl, iyi para kazanıyor mu??” ve sıkı durun: “KAÇ ANAHTARI VAR?” temalı bir konuşmaya kulak misafiri olur ve bokum gibi bir gruba girerek ekmek parası kazanmak, Mia’cığını daha da (!) renkli kıfayetlere boğmak ister. Lakin sonra Matrix’teki gibi makinelerin kölesi olur. Şaka yapmıyorum; bayağı bir klavye falan çalıyor, bayağı onun kölesi oluyor. 
Tumblr media
Sonra kız “Üff sevgilimin ne de çok kız izleyicisi var bana da hiç vakit ayırmıyoooooğ” oluyor. Bu arada o da bir tiyatro oyunu hazırlamaktadır. Bilirsiniz, oynayacağın rol sana gelmiyorsa sen de oynayacağın rolü yaz klişesi. Sonra kızla çocuk çocuğun jazz’dan ırak, paraya yakın lakin dandik kariyeri üstüne kavga eder. Yok neymiş kız çok da jazz biliyomuş gibi “AMA SEBASTIAN BU YAPTIĞIN GÖTÜM GİBİ Bİ MÜZİK SENİN KAFAN MI İYİ?” minvalli dramatik çıkışlar yapar. Bu arada Mia’nın da 8. sınıf el işi öğrencisi inceliği ve disipliniyle hazırladığı dekorlu oyunu patlar. Kendi dahil 7 kişi falan salondadır. Muhtemelen bi 5′i falan beğenmez. Ablam dibe vurur, sonra velhasıl kendi hariç salondaki 7. kişinin oyunu beğenesi tutar. Kıza rol teklif edecektir ki Mia evi terk eylemiş baba ocağına dönmüştür. Sebastian Mia’nın mal kafası telefonda almadı diye onca yolu teper ve evine gelip ona “ASIL SENİN KAFAN MI İYİ MAL KIZ? ROL DİYORUM LAN?!” der. Sonra kız audition’a gider, orda emprovize bir kayıt alacaktır casting yönetmeni. “İçinden ne geçiyorsa ondan bahset” der. Hani elli tane gol atarsın di mi burda? Ne güzel bir anı, ne acı bir korku, ne büyük bir mutluluk di mi, neler neler anlatabilme fırsatın vardır seyirciyi yakalayıp silkeleme fırsatın! Veee sen gidip Paris’te Seine nehrine çıplak ayak girmiş sonra bi ay hapşırmış ebleh teyzenin  bi o kadar ebleh anısını anlatırsın! Laaaaaan? Bu mu yani? Tam bi “You had one job!” sahnesi ya. Bu kadar ofsayta düşülmez, böylesi top taca atılmaz. Sinirlendim yine. Hımbıla bak hımbıla. The Hımbıl.
Tumblr media
Velhasıl sonra kız o tipitip auditionla rolü kapar (!) ve dışarda kapıda kendisini bekleyen, kendisini seven ve dahası köpek gibi peşinde koştuğu, kendini mal gibi evde pineklerken söküp buraya getiren adama der ki “3 ay Paris’te çekecekmişizğğğğ ://” Eeee? Sonra da ekliyor “I’ll always love you, you know that right?” LAN O ZAMAN NEDEN AYRILIYORSUN MADEM HER ZAMAN SEVECEĞİN ADAM??? Nasıl bir engel sizi ayırıyor? O zaman bu kadar dandik ayrılacaksanız biz sizin aşkınızı niye 2 saat izledik?? Bana geçmiyor abi orda über bi engel, aşılamaz bi obstacle varsa. Belki sen sinemacı olarak koyduğunu sandın filme ama sana bi şey diyim mi, koyamamışsın. Yani benim durduğum yerden 3 ay ayrı kalacaklar diye long distance relationship yapamayan iki kişinin ayrılığı gibi geçti ve yani sinema tarihine geçen onca mükemmel aşk varken bu aşka kabarıp yükselemedim! Kusura bakmasın kimse, böyle dandik bir engel olamaz. Yani adeta senaryo yazarken Damien oraya koyacak “bir şey” bulamamış. Yerler belki deyip bunu koymuş. Sonra bir de sonunda “What if?” kurgusu koymuşlar Mia kocasıyla değil de her şey yolunda gitseydi Sebastian’la nasıl olurdu diye... sanki anlamıcaz gibi bir de  iyice salak sanmış orda artık Damien bizi. Küfrettim ya. Yani sen daha o sekansın ilk planını bağladığında biz anladık işin rengini ama buna rağmen 4 dakika falan izledik elli tane planı kamera yavaşça ryan Gosling’in yüzünü bulacak sekansın sonunda diye. Filmi mevsimlere ayırma kurnazlığı da keza NBC - İklimler ile aştığımız bir mevzu ona da yükselemedim, sorry.
Müziklerini de keza beğenmedim bu çok subjektif bir bakış elbette, melodilerini beğenmedim. Sözlerini beğenmedim. Duygulanmadım, eğlenmedim. Bir iki şarkı hariç müziklerinde zerre olay yoktu. Kostümlere gelince renk cümbüşü hariç bir olay yoktu. Elbiselerin yer yer ne kadar dandik olduğu dahi kameradan okuanbiliyordu. Özellikle o meşhur sarı elbisenin kesimi, dikişleri vs.. O elbise üstüne taktığı  gigantic kırmızı çantayı ve de herhalde o çantada indirim vardı ki aynı çantanın bir de başka rengini taktığı diğer çantayı kolundan çekip çöpe atasım geldi.
Tumblr media
Bak bunlar kişisel detaylar ama evrensel olan bir detay var: bu kadar klişe, bu kadar sıkıcı, bu kadar saçma ilerleyen, bu kadar kendine güldüren bir senaryoyla nasıl böylesi bir sansasyon yaratılabilir? Who buys this shit yea? Tamam Amerika’yı yeniden keşfedin demiyorum ama homage dediğin şeyin de bir esprisi bir asaleti olmalıdır. Bak Scorsese Hugo’su öyleydi, The Artist bile iyiydi buna kıyasla! Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni hele aşkımdır. Yani bir şey olsun ya o tutkuyu anlatan, o kayıp hissini veren karakterin psikolojisine inen, onunla bizi başka dünyalara götüren..... Burdan Los Angeles yalakalığını çıkarsan, sinema ve jazz övgülerini de ne bileyim futbolcu ve borsacı iki karakter arasında geçirsen yemin ederim değil 14, 1 adaylık bile gelmez. Bunlar hep faiz lobisi yemin ediyorum. Bunu da en birinci Amerikan yalakası olarak söylüyorum, even i’m not buying this shit. O kadar diyeyim.
Ayrıca karakterlerin motivasyonlarına da yönelelim. Filmde itici bir güç olması lazım di mi? Misal Sebastian’ın Jazz aşkı o kadar büyüktü ki kızın annesiyle o konuşmasını duyunca kızdan ayrıldı ve olaylar gelişti? Ayrılmadı. Tamam, Sebastian’ın Mia aşkı o kadar büyüktü ki Mia’yı yalnız bırakmamak için grubu geri plana itti. O da değil, kız için jazz’dan vazgeçti (ki cidden jazz’dan vazgeçmesi de büyük saçmalık, güya o kadar seviyor. yani misyonu jazz’ı kurtarmak ya!) kıza koştu. O da değil, şöhret hoşuna gitti. O aptallığı Mia’ya savunmaya başladı hatta. Nasıl da seviyormuşsun cidden jazz’ı tanrım. He Mia’nın çok jazz biliyormuş gibi bi de “Gerçek Jazz bu değil!” diye diyeeee Sebastian’ın beynini kemirmesi de ayrı rezalet. Neyse demek ki Sebastian adlı karakterin itici gücü ne jazz ne Mia. Çünkü ikisinden de gerekli ve yeterli koşullar oluştuğunda vazgeçebiliyor. Bi de Mia’ya bakalım. Mia oyunculuğu o kadar seviyor ki her iki lafından biri sinema di mi? (Değil) Bir çalıştığı cafe2deki ünlü oyunculara özenir böyle fabrikada tütün sarıp sanki kendi içemeyen fabrika kızı gibi. He ünlü olmayı hayal ediyor diyoruz, sonra tiyatro oyunları sanat sanat içindir triplerine giriyor. Daha kendi içinde bile motivasyonu belli değil! Güya çocukluğunda bütün klasik amerikan filmlerine gitmiş teyzesiyle ama nasıl başardıysa Rebel Without A Cause’yi atlamış, izlememiş! Bunu yapma bari ya.. Oraya gitme olayı da çok komik. Kızın sevgilisi var ama bu Sebastian too cute to ignore tabii hemen yazılıyor! Neyse, o kadar peşinden koştuğu, geceleri terli rüyalarını gördüğü Sebastian’la daha önce nasılsa izlememeyi başardığı Asi Gençlik’e gitmek üzere anlaşıyor sonra nedense bir anda hiç de sallamadığı sevgilisiyle yemek yerken görüyoruz. Sebastian sinemada beklerken... Sonra Sebastian’ın çaldığı melodiyi duyunca hoparlörle adeta konuşup “Ayyy evet ya offf koş koş Mia” olup gidiyor.  Okuduğum bir iki eleştiride çok beğenmişler o melodiden hatırlayıp koşma olayını. Pardon da ben senin hoparlörden duymadan aklına bile gelmeyen büyük aşkını si..... Bi de allahım salona bir girişi var. Perdenin tam ortasında slow mo yürüyor! Hani öyle havalı olacağını düşünmüşler kıyamam. Ama in reality, lan sen ki sinemayı o kadar seviyorsun güya perdenin ortasında hııııııyaaaaarrr gibi durulur mu? Aha şöyle bir hıyarlık.
Tumblr media
Böyle şeyler görünce hayal edildiği gibi etkileyici değil de gülünç oluyor. Güldüm ben. of anlat anlat bitmez. Sıradan bir konuyu, insanların ilgisini çekecek bir setting’e oturtup mükemmel lobiyle Oscar manyağı yapma furyası bitemedi. Biz de burda “Arrival nasıl da iyi filmdi!” falan diyelim. Belki de artık bazı insanlar sinemada o kadar mükemmel işler başardı ki vasatın altı şeylere tahammül edemiyoruz. Vasat her yerde kötü lakin bir de böyle pompalandığı zaman. 14 adaylık dediğin Ben-Hur, Gone With The Wind, All About Eve falan.. Hani çok Hollywood homage sevicilerse diye diyorum. 
Tumblr media
Ryan hep tatlı, hep iyi, hep yakışıklı. Dans de etsin, piyano de çalsın, aksan de yapsın. Kalps! Emma’yı severim lakin burda o bile tutuk o bile adaylığık hak edecek bir şey yapmamış. Filmin tek güzel şeyi (Ryan hariç!) Griffith Observatory sahnesiydi. O kadar. 
Tumblr media
He gitmeden son bi şey daha. ŞU AŞAĞIDAKİ SAHNE NEYDİ YA NASIL Bİ SAÇMALIKTI? 
Tumblr media
Gerçekten akıl almaz bi olmamışlıkla film akıl almaz bir sansasyon yarattı. Daha da diycek bi şeyim yok. Holivud’u ne zaman gömüyoruz? 
3 notes · View notes