Tumgik
#bir ben görüyor olamam
kohnelerdehisler · 2 years
Text
Parlıyor ruhun aslında bakarsan gün ışığında
Bir ben görüyor olamam...
8 notes · View notes
sonkezsaril · 9 months
Text
Aslında seninle tanıştıktan sonra her şey çok güzeldi. Seninle çok eğleniyorduk. Oyun oynuyorduk ve sohbet ediyorduk. Hem sen bana yazıyordun hem de ben sana yazıyordum. Ama ne olduysa bir gün sen bana yazmayı kestin ve hep ben yazmaya başladım sana. Bu da tabi ki senin benimle konuşmak istemediğin düşüncesini getirdi aklıma. Benimle zorla konuşuyormuşsun gibi hissettim. Bu durumda kim olsa aynı şeyi hissederdi aslında. Aradan biraz zaman geçti ve ben nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde sana bağlandım ve sevmeye başladım seni. Neyini sevdim inan bilmiyorum. Sesini mi, benimle konuşma tarzını mı yoksa yüzünü mü sevdim? Yüzünü sevmiş olamam çünkü o zamanlar yüzünü daha görmemiştim. Açıkçası sesin seni sevene kadar ilgi çekici de gelmiyordu ama seni sevmeye başladıktan sonra her gün sesini duymak ister oldum. Konuşma tarzın ise bir değişikti, benimle düzgün konuştuğunu pek söyleyemem. Bu yüzden neyini sevdiğimi bilmiyorum işte. Beni sevmeni istiyorum ama sonra düşünüyorum, 2 yıldır sevmeyen biri şimdi de sevmez. Bunu biliyorum. Zaten bunca yaşadığımız ve yüzleştiğimiz şeylerden sonra sevsen bile olabilir miyiz, işte bunu bilmiyorum. Seni sevmek çok güzeldi ama çok zordu. Senin için ağladığım zamanları atlatmak çok zordu. Kalbimin ağrısını dindirmek için ne yapmam gerektiğini sorguladığım zamanları atlatmak da zordu. En zoru ise sana kendimi anlatmak için çırpınmam ama her seferinde beni yanlış anlaman veya hiç anlamamandı. Hani sevmesen bile en azından beni anla isterdim. Ya da ümit verdiğin günler bana neler yaptığını anlayıp bundan vazgeçmeni isterdim. Seni sevmem bir hataysa evet, çok büyük bir hata yaptım. Ve bu hatadan aylarca da vazgeçemedim, hala da vazgeçemiyorum. Ama inanıyorum, seni bir gün unutucam. Nasıl yapacağımı bilmiyorum ama yapıcam bunu. Bana yazmadığın günler acaba neden yazmıyor diye kendi içimde düşünmekten hiç bir şey düşünemez ve hiç bir şeye odaklanamaz hale gelmiştim. Aslında bakarsan hala da öyleyim. Hala bana yazmıyorsun ve neden yazmadığını düşünmekten başka hiç bir şey düşünemiyorum doğru düzgün. Ama bazen bir şey düşünüyorum, o da acaba aynı şehirde olsak işler daha farklı olabilir miydi? Belki de olurdu. Buluşur ve birlikte zaman geçirir, eğlenirdik. O zaman belki beni sevebilirdin. Belki de sevmezdin. Sonuçta benim gibi birini neden sevesin ki? Gözünde muhtemelen güzel bile değilim. Beni asla sevmezdin. O yüzden aslında aynı şehirde olsak bile bir şey farketmeyecekti sanırım. Ama uzakta olmak koyuyor. Gelip sana sarılamamak, seninle konuşamamak ve seni görememek çok koyuyor. Yoldan geçen rasgele insanlar bile seni bir kaç saniyeliğine bile olsa görüyor ama ben seni görmek için 2 yıldır bekledim ve hala da bekliyorum. Bir kere uzaktan görsem bir daha seni rahatsız etmeyip seni görmemi hayatım boyunca düşünür onunla bile yetinirdim. Ama bazı şeyler olmayınca olmuyor işte. Zorlamamak lazım, bunu da biliyorum. Ama zorlasam bir şansım olur muydu diye de düşünüyorum. Muhtemelen olmazdı, çünkü zamanında çok zorladım. Seni hala çok seviyorum, neyini sevdiğimi bilmeden. Umarım bir gün içimdeki bu sevgi biter ve beni sevmeyen bir insanı sevmeye devam etmek zorunda kalmam. Umarım bir gün senden vazgeçebilirim.
34 notes · View notes
lucasarmy · 9 months
Text
Her şeyi biliyorken nasıl oluyor da
O güzel gözlerinin kıymetini bilmiyorsun
Parlıyor aslında ruhun aslında,
Bakarsan gün ışığında
Bir ben görüyor olamam...
Çünkü Uraz kayalar buradaydı
Yanımda...
7 notes · View notes
Text
Parlıyor ruhun aslında bakarsan gün ışığında
Bir ben görüyor olamam
Söyle, ner'den çaldın o gülüşü, hangi hüznün yatağından?
Bir ben anlıyor olamam...🎶
15 notes · View notes
Text
"Parlıyor ruhun aslında, bakarsan gün ışığında bir ben görüyor olamam. Söyle nerden çaldın o gülüşü? Hangi hüznün yatağından? Bir ben anlıyor olamam."
3 notes · View notes
dogaamayasamayan · 2 years
Text
Her şeyi biliyorken nasıl oluyor da
O güzel gözlerinin kıymetini bilmiyorsun?
Parlıyor ruhun aslında bakarsan gün ışığında
Bir ben görüyor olamam
2 notes · View notes
akrepbeyy · 23 days
Text
Düğüne kalmış 10 gün şu yaşattığınız şeye bakın
Tek söylediğim tek dediğim şey şu
Herşeyi ama Herşeyi Allah görüyor
Hadisi şerifte diyor ki : Kul’um bir başka kuluma yaşattığını , yaşamadan o kulumun canını almam diyor .
Bunu şu yaşıma o kadar o kadar çok gördüm ki
Yaşattığınızı sizde yaşamadan Allah canınızı almayacak ha bunu ben demiyorum bende istemiyorum çünkü ben isteseniz de sizin gibi bir insan olamam .
0 notes
geceninmaviisi · 3 years
Text
Tumblr media
"Parlıyor ruhun aslında bakarsan gün ışığında
Bir ben görüyor olamam
Söyle nereden çaldın o gülüşü hangi hüznün yatağından
Bir ben anlıyor olamam*"
52 notes · View notes
gecmisin-izleri · 3 years
Note
Parlıyor ruhun aslında bakarsan gün ışığında
Bir ben görüyor olamam
18 notes · View notes
morkrizantem · 3 years
Text
"Parlıyor ruhun aslında, bakarsan gün ışığında, Bir ben görüyor olamam..." :)
youtube
21 notes · View notes
elifay11 · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Parıldıyor ruhun aslında ;)Gün ışığında , bir ben görüyor olamam ...💖
3 notes · View notes
scrnkr · 3 years
Text
364 gün gelmesini beklemişsin de, tam doğum gününde dünyan başına yıkılmış gibi. Gibi fazla, onu at.
Ne hayaller kurdum doğum günüm için, ne planlar yaptım. Sevdiklerimle. Yer, zaman, mekan fark etmez. Küçük hayal dünyamda varlığına inandığım ne varsa, kim varsa.
Doğum günüm gelmiş, ben hiç bu kadar yanlız olduğumu hissetmemiştim koca yıl. Dedim ya, varlığına inanmışım herkesin. Günün sonunda yine yapayalnız. Yine ayaklarım üşüyerek bir başıma uyudum soğuk yatakta. Üstelik bu kez fiziksel olarak yanlız değildim. Tanıdığımı sandığım, O olduğuna inandığım bir yabancıyla, tek başıma. Sevgilime değil yanlızlığıma sarılarak, mutluluktan değil acıdan ağlayarak, kesik kesik nefeslerle. İçkiden değil üzüntüden bayılarak. Diyetimi bozacağım istediğimi yiyeceğim derken böyle büyük bir darbe yiyeceğimi düşünmemiştim koca gün sadece.
Acıların en kötüsü, yıkılmaların en büyüğü bu sanırım. Doğum gününde nefesinin kesilmesi. Doğum gününde bitirmek içindeki herkesi, her şeyi. Umut da dahil buna, yaşamak hevesi de, hayaller de içinde, içimdeki sevgiye dair bütün hücreler de.
Sanki hayatımdaki her şey yanılsamaymış gibi. Şizofren miyim acaba? Ben mi kuruyorum insanları kafamda. Ama öyle olsa en azından kafamın içindekilerle yetinmem gerekmez mi? Onların beni mutlu etmesi? Yok yok bu başka bi şey. Bunu kendime yapan ben olamam. Bu kadar acı, bu kadar kırık... Ben kıyamam ki kendime. Annemin küçük sarı civcivi... Prensesi. Kendimi geçtim anneme kıyamam. Çünkü belli etmesem de hissediyor, bir şekilde görüyor yaralarımı. Biliyorum, onun da içi acıyor.
Herkesten uzaklaştım son zamanlarda yine. İçime kapandım diyeceğim ama, tam olarak öyle de değil. Vladik gibi, yıkıntıların arasındayım, hiç tanımadığım yabancıların eski yıkık evinin tavan arasındayım da, gizlice duvardaki oyuklardan dışarıyı izliyorum. Hani bi tarafım hala meraklı, minicik bir umut işte, bir gün gelecek, bitecek herşey. Ve ben çıkacağım koşarak saklandığım bu rezil köhne yerden gibi. Evet, içimden bahsediyorum. İğrenç, rezil, soğuk, yıkık, yanık, kırık dökük, rutubetli, ıssız... O kimsenin bilmediği, kimseye göstermediğim tarafım. Oysa kalbime aldıklarıma burayı göstermemiştim ki hiç. Onlar hep renkli çiçekli bahçelerimi gördüler. Ve ne kadar güzel olursa o kadar koparmaktan çekinmediler çiçeklerimi.
Kağıt kesiği gibi batıyor nefeslerim ciğerlerime. Bir yerde okumuştum, kalp kırıklığının fiziksel hisleri diye. Sanırım masumiyet müzesindeydi. Okuduğumda anladım sanmıştım, yaşadım, biliyorum ben bunları. Yok, bilmiyormuşum, yeni yeni anlıyorum bir çok şeyi.
Kalp kırıklığının fiziksel hissi...
Önce uçurumdan aşağı düşer gibi bir hopp hissi, sanki kalbin ağzına gelip geri yerine düşüyor. Sonra çarpıntıyla eş zamanlı el ayak titremesi... Hangisi önce başlıyor bilmiyorum, ama milisaniyeler oynuyor ikisi arasında. Ki burada daha kalp tam kırılmamış, küçücük bir umut var hala ulan acaba yanılıyor olabilir miyim diye.
Sonra emin olma evresi, önceki çarpıntı ve titremeye ek göz kararması, kafandan darbe yemişsin gibi. Yavaşça dünya silikleşiyor, zaman duruyor. Sadece sen ve kalbini kıran etmen. Bazen bir sevgili, bazen bir mesaj, bazen arkadaş. Bir kaç saniye beynin aynı anda her şeyi düşünüyor, ama aslında hiçbir şeyi düşünmüyor. Peşinden enerjinin çekilmesi geliyor, sanki ruhun emilmiş gibi bir yığılma. O an deprem olsa kalkıp kaçamazsın, ki çoğu zaman deprem olsun istersin zaten. Deprem olsun da şu ev başıma yıkılsın, çünkü dünyan yıkılmış ve fiziksel bir şeylere ihtiyacın var. Ama hiçbir zaman o deprem olmaz. Sen her yer sapasağlam dururken kendi dünyanın yıkılışını izlersin gözlerinin önünde.
Dünyan yıkıldıktan sonra başlar diğer hisler. Bütün kemiklerin kırıkmış gibi ağrır, aşırı titremekten kasların kasılır, ağlayayım dersin ağlayamazsın kasılmaktan. Gözlerin yanar, burnunun içi sızlar, karnına kramplar girer. Önünü göremezsin baş dönmesinden. Gözlerin hala karanlık zaten. Beynin uyuşuk, gideyim dersin, kaçayım uzaklaşayım, öleceğim burada.
Ama ayağa kalkacak enerjin yoktur, söz geçiremezsin hiç bir hücrene. Mecbur kalırsın, mecbur, kalırsın...
Bir zaman sonra... Sesin çıkmaya başlar, belki kızar bağırırsın, ama boşa. Ne kadar haykırsan da atamazsın içindeki alevleri. Çünkü sesin, içindeki yangından dışarı çıkan korlar olur sadece. Yanardağ püskürmesi gibi, yeterince kavrulmadan atamazsın...
Ve o ilk gözyaşı... Akan ilk damla sanki jiletle yüzünü kesiyormuş gibi akar yanağından yere. Sonra diğeri, sonra bir diğeri daha. Sonsuza kadar her yaşta yüzün kesilir, nefesin sızlar, içindeki oyuklardan tuzlu hava geçiyor gibi acır için. Pes edersin, tamam öldürsün bu acı beni dersin. Öldürmez de. Ölüme 1 kala... Yaşadığın yer tam olarak burası olur artık. Uçurumdan atlamışsın da, yere 5 cm kala havada asılı kalmışsın. Düşmeden önceyi unutup düşeyim diye yalvarırsın, düşeyim de kurtulayım. Ama düşemezsin de...
Yaşamla ölüm arasında asılı kalırsın, ölüm hem daha yakın hem daha uzaktır. Araf, sonsuza kadar. Öyle bir şey işte...
5 notes · View notes
latifllii · 3 years
Text
"Her şeyi biliyorken, nasıl oluyor da o güzel gözlerinin kıymetini bilmiyorsun,
Parlıyor ruhun aslında, bakarsan gün ışığında, bir ben görüyor olamam.. "
3 notes · View notes
saturndekijuliet · 3 years
Text
Her şeyi biliyorken nasıl oluyor da
O güzel gözlerinin kıymetini bilmiyorsun
Parlıyor ruhun aslında bakarsan gün ışığında
Bir ben görüyor olamam...
5 notes · View notes
benneptun · 3 years
Text
parlıyor ruhun aslında, bakarsan gün ışığında
bir ben görüyor olamam’
1 note · View note
mimoza-25 · 3 years
Text
Merhaba...
Ben Mimoza. Kaç takipçim var ya da hâlâ var mı bilmiyorum. Ayda yılda bir attığım gönderileri kim görüyor bilmiyorum. Ya da birileri görebiliyor mu onu da bilmiyorum. Bunu kim okuyacak ya da birileri okuyacak mı yine bilmiyorum. Eğer birileri bu yazıyı görüyorsa pekte önemli şeyler yazmıyor.
Şu an 02.10 saatlerindeyiz. Ve artık dayanamıyor olduğumu fark ettim. İnsanlar acı çeker, acıya alışır. Fakat neden geçmiyor bu. Göğsümün sol tarafında tarifsiz bir sızı var. Elimden hiçbir şey gelmiyor. Oturmuşum duvarlarla kavga ediyorum. Sanki bana bir şey diyorlarmış gibi. Kafa seslerimle birbirimize empati kurmaya çalışıyoruz. Galiba fazlasıyla haklılar. Düşündüm de şu hayatta hiçbir başarım yokmuş. Öylesine işe yaramaz biriymişim ki, haklılarmış insanlar bana böyle hissettirmekte. Ama benim de kendimce haklı yanlarım vardı. Örneğin enzimler her ne kadar önemli olsalar da uygun ortamda bulunmadıkları takdirde bir işe yaramıyorlar. Nedense ben de kendimi enzimlere benzetiyorum bu konuda. Dünya bana göre bir ortam değil, ben buraya ait olamam. Fazlasıyla yabancıyım dünya denilen bu gezegene. Bu nedenle dünyadan ziyade kendi kurduğum ütopyamda yaşayan bir insanım. Çok yadırgandım, ayıplandım ve dışlandım fakat fark ettim ki bir balığa ağaca tırmanmayı öğretemezmişsiniz. Bu nedenle insanların - kimin belirlediği belli bile olmayan- doğrularını reddettim. Doğal olarak yanlış yapmış oldum. Fakat ben doğruyla yanlışa ya da iyiye kötüye inanmam. Şayet onların doğru olarak nitelendirdikleri eylemler benim için fazlasıyla yanlış kaçıyor. Burdan anlıyorum ki kişiden kişiye değişen bu ifadeleri genelleme yapıp doğru ya da yanlış olarak ileri sürmek pek de "doğru" bir davranış değil.
Anlatmak istediğim asıl konuya gelirsek, ben yoruldum. Hayatıma birçok insan girip çıktı. Hayatın çeşitli acımasızlığına bizzat şahit oldum. Sırtımda sayısını unuttuğum bıçaklar, suratıma öfkeyle kapanan kapılar, sırtını dönen sözde dostlar ve uçurumdan itip neden gittin diyecek kadar acımasız olan insanlar... Bu yaşıma kadar hep iyi bir insan olmaya çalışmıştım. Bu benim için zor değildi iyilik olsun diye yapmadım hiçbir şeyi, içimden gelip yaptığım şeylerdi hepsi. Şimdi arkama dönüp baktığımda görüyorum ki kendi iyi sıfatıma gayet uygun bir insan olmuşum. İyi bir arkadaş olduğumu da düşünüyorum. Hatta buna eminim. Fakat işin can sıkan tarafı da burda başlıyor. Günlerdir ayakta durmak için nedenler arıyorum kendimi kaldırmak için çabalıyorum. Ben çok yorgun biriyimdir ve yorgun insanlar fazla dayanamazmış. Yapamadım çünkü. Etrafıma baktığımda kimseyi bulamadım. Arkadaşlarım, ailem, destek olduğum onca insan... Hiçbiri yok. Gocunmuyorum da bu durumdan. Hiç yadırgamadım bugüne kadar. Duygularını iki kişilik yaşayan bir insanımdır. Sevdim mi öyle çok severim ki karşı taraf seviyor mu diye düşünmek gelmez aklıma. Benim sevgim yeter çünkü. Ama yakın bir zamanda fark ettim ki ben kendimi kandırıyormuşum. Ben hep Yalnız'ca dan ibaret bir insan olmuşum. Kimse benim değer verdiğim kadar değer vermemiş bana. Öylesine yaşamışım. Ne yazık ki artık katlanamıyorum. Geçmişim... Çocukluğum... Ailem... Artık sesini duymadığım kalbim... Ne yalan söyleyeyim mutfaktan salona geçerken bile arada oturup soluklanacak kadar çok yoruldum. Baş edemiyorum. Ben yaşamayı beceremiyorum.
Yalnız'ca Mimoza
1 note · View note