Tumgik
#bi tek kendime kırılırım
yakazakalb · 11 months
Text
Yanlış insanlara yanlış anlamlar yükleyen kalbim. Sana da kırgınım...
71 notes · View notes
1-ruhubozuk · 1 year
Text
nasılsınız bayım, sizi boşladım sanırım. iyi gibi durmuyosunuz pek. üşüyor musunuz yoksa? gidiyor gibisiniz lakin arkanızı dönmemişsiniz. bakmayın bayım, bakmayın bana. zira gözlerim dolar, koşarım size. gitmenizi istemiyorum ama siz varken de hastalıklıyım sanırım. mutluyum ama paranoyak gibiyim de. bakıyorum size, kararınızı bekliyorum hayatımı izler gibi, duygusuz. duygusuzum ben bayım, korkmalısınız benden. severim, çok severim mesela, bir gülüşünüz yeter mesela. ama kırılırım bayım, hem de çok. hayır hayır yanlış anladınız, sizden değil kendimden. sorunluyum ben bayım, kimse sevmez hasta birini. hastalar doktorlarına aşık olur. doktorum siz misiniz yoksa? hayır hayır siz değilsiniz dimi? bir doktorum yok benim, beni ben kurtarırım bayım. kimse tutmaz elimden. elimden tutan tek kişi de gitti benden, uçuruma sürükledi beni. korktum çok korktum bayım, gider sandım her bir gün onun gibi gider sandım. kestim bayım, gördünüz. kimse tutmasın tutanlar da elimdeki kanlar yüzünden tutamasın düşeyim istedim. lakin biri temizledi elimi. düşerken tuttu sonra, uzaklaştırdı ordan bi manzaraya. güzeldi bayım, çok güzeldi. yemyeşil etraf, bir elimde alkol bir elimde sigara. gülüşü güzeldi bi de mesela. güldü, güldü bana. ağlarken elimi de tuttu sonra. şaşırdım bayım, şaşırdım. siz tutmuş muydunuz elimi? hatırlamıyorum. aman canım bakmayın bana öyle vazgeçtim. ben idare ederim bayım, kendime sıkı tutunurum mesela. merak etmeyin, unutmam sizi, koymam yerinize hiç kimseyi. siz benim kanımsınız bayım, siz benim yaşam kaynağımsınız, sizi bırakamam bayım. zira bırakırsam, yanınıza gelmek içindir, unutmayın bayım. unutmam sizi.
4 notes · View notes
umimui · 7 years
Text
13:30
İçimdeki savaşa seviştim, evet, Ve incinirim, aşağılanırım, kırılırım diye korkup; küçük düşerim diye düşünüp kendimi durdurmadım. Meyvalar oldu yine dallarda, gönüller açıldı. Gözümde bir perde, baktığı yerde mutsuzluk gören- mutsuz o, bana ihtiyacı var-, huzur gördü bu defa, dinlenme... Hafızam da birşey getirdi, iyileştirici olma arzusu, yardım ederek kazanma isteği, kötü ve yanlışa duyulan ilk yargı, belki de onun yerinde olabilirdim korkusu ile gelen empati, zayıfın yanına giderek güçlenme ve zor güç ile savaşma, Kendine pay biçme, ego sahibi olma, şimdi bütün toplumca fark edilme ve sevilme, kucağa boğulma, bunu anlatmak paylaşmak isteme, böbürlenmeye geçiş, rahatsızlıkların, katlanılmazlıkların başlaması, mesafe koymak isteme. Geri çekilme... (bu olaydan iyi birşey yaptım diye mutlu olurken bir o kadar da mutsuz ve rahatsız oldum diyerek ayrılma) İlk okul 1. sınıf. Şişe dibi gözlüklü, şaşı, metal telli Ezgi’nin yüzeydeki zorluğu ile çirkinleşen hepimizin içe bakışı. Ve benim bir şey gördüğüm anda ötekini görmeyişimi bugün anlamam. Aynı sahneye değişik yerlerden tekrar bakışım. Şimdi yine gelen bunu anlatma ve böbürlenme isteği. Bu defa daha direkt bağlantılı.  -Bakın, ben bu yaşta bunu yaptım! Ben  çok özel, kudretli, iyi bir varlığım. Ama, Karga ötünce görüp, korkarım.  Schrödinger’s Cat theory related story. By accident.
Writer; Miss-take (me me me me me , I’m so clever, ALSO!) -- Hikayeye gelince;
Bizim ilk okul 1. sınıf. Sınıf 45-49 kişi civarı olmalı. 2 yıl okuduğum ana sınıfında, bir çok bebekten korkmuş, tatlı ve kendi halinde bir öğretmen kızıya kurmuştum ilişkiyi. Orda da çok hikayeler oldu ama, şimdi ki hikaye ilk okul 1. sınıf hakkında. Gerçek okul, artık anne değil, öğretmen. Çocuk değil, öğrenci. Formamız var.  Bir dönem, bir kız var snıfta, dikkatimi çekiyor çirkinliğiyle. İçten içe ona acıyorum, benden bile çirkin halbuki ben ne çirkinim. Ama en azından benim tellerim yok, gözlüklerim yok, şaşı değilim, şükretmeyi öğreniyorum, ortalama halimle dikkat çekmeyişime. Çünkü ona tek dikkat eden ben değilim. Tüm çocuklar ona bakıyor, bağırıyorlar arkasından, isim takıyorlar, alay ediyorlar. Bir değil iki değil. Bazen cevap vermiyor, bazen ağlıyor, bazen kızıp öğretmene şikayet etmekle tehdit ediyor, hatırlayamıyorum, belki ediyor, ama bir gün yine ağlıyor. O ağladıkça ben kanıyorum.  Sonra, yetiyor bana artık bu çile, sessiz kalamayacağım daha fazla her teneffüs aynı şeye. Yine 3 cici kızla arkadaşım, kendi halimizde takılıyoruz ama sınıfın gerisinde beni korkutan bir dolu unsur var. Sessizim o yüzden genel çizgide. Doz arttıkça artıyor, başka insanlar da katılmaya başlıyor alaya ve eğlenceye. Karar veriyorum, yemek teneffüsü 20 dakika, yeterince uzun, sınıfla konuşacağım. Karnımda büyük bir oluşum, patlayabilir gibiyim. Zil çalıyor, evet geldi o an, ya şimdi ya hiç, yapacağım.  Tahtanın önüne gidip arkadaşlara sesleniyorum, konuşacağım. Beni dinlesinler istiyorum. Bakıyorlar öyle yarı merak yarı aval, ne diyeceğim ki şimdi durduk yere? Neydi o an sahne, hatırlamıyorum, belki o an ortam sakindi, belki yine aynı şey oluyordu. Sınıfımdan nefret ediyordum, küçücük yüreklerin çirkinliği beni çok korkutuyordu. Konuşmaya başlıyorum. Konu diyorum, Ezgi. Hepsinin toplandığını, onunla alay ettiklerini, ne kadar üzüntü ve acı verici birşey yaşattıklarını idrak edemediklerini, nasıl olduysa anlatıyorum. Hele hölö yapacak olanı azcık paylayıp, söz vermiştiniz, dinleyecektiniz beni diyorum. Sömürüyorum duygularını. Sömürüyorum ki uyansınlar. O istemedi böyle doğmayı, siz şanslısınız, o değil, neden anlamıyorsunuz? Sizin gibi gözlüksüz, telsiz olmayı istemez miydi? Ama yine de çirkin diyor biri, şaşı zaten. Peki, şaşı, ne yapabilir? dövelim mi Ezgi’yi, ölsün mü? Nefret mi ediyoruz ondan çirkin diye? Güzellik nedir? Ezgi çirkinse, siz mi güzelsiniz? Neyiniz güzel ki sizin? Ben böyle güzellik istemiyorum. Bana göre hepiniz çok çirkinsiniz. Keşke gözlüğünüz teliniz olsa da azcık insan olsanız. Sınıfta bir sessizlik var. Bir dalga. Ezgi, hem ağlıyor hem bana bakıyor, ben ona bakamıyorum. Çok utanıyorum ondan. Çünkü biliyorum onu açık ettim, artık herkes onun sadece çirkinliğinin dile gelmesine alışkındı ama alay edilişinin dillendirilmesine değildi. Ben de konuşurken ağlamışım, sinirlerim boşalmış param parça olmuşum. Şimdi yazarken yine ağlıyorum. Çocuklar, özellikle oğlanlar, haklısın Ege diyorlar, sen haklısın. Tamam yapmıycaz. Bak sarılıyoruz Ezgiye, öpüyoruz onu. Bir daha bu sınıfta alay eden olmasına da izin vermiycem diyor bir tanesi. İnanamıyorum. İşe yaradı. Ona sarılıyorlar, Ezgi, çok çok mutlu oluyor. şok içinde, etrafında bir kalabalık, sıyrılıyor, bana geliyor. Bana teşekkür ediyor, rahatsız oluyorum. Biliyorum bu olay nerden çıktı, biliyorum, harbiden de pek fena bir tipi var. O 45 çocuk, sarılıyor bana. Bir linç gibi, sevgi dalgası, ama bir yandan ter kokusu, boğulma hissi. Mutluyum ama bu kadarını da beklemiyordum. Eve iç huzurla gidiyorum. O sınıf o gün ilk hatırladığım sınıf sarılmasını yaptı. Sonra bana öyle çok sarıldılar, 1-2 kere değil. 3 .sınıfta ayrıldığımda da çok üzüldüler, ziyaret ettiğimde yine boğuluyordum. Ter kokusu, yeter ama siz de sanki biraz salaksınız duygusu, onları içten içe hiç kendime eşit görmeyiş. Bana verdikleri sevginin kazanılmışlığından gelen karışık duygu. Hikayemiz burda bitmedi. Ezgi bana ‘yapıştı’. Benim gözümde bir süre sonra. Fazla geldi sevgisi, ben kendimi o kadar sevmiyordum bile zaten, ne bok olduğumu bilmesem neyse, ama bilmediğim birşey vardı hala. Onu neden sevmediğim. Tüm sınıfa sevmeyi öğretmiştim. Kendimse hala içten içe, uygulayamıyordum. Bir süre sonra yeter artık oldum. Hem Ezgi’den, hem kendimden. Seni seviyorlar artık, biraz da onlarla arkadaş ol diyip kışkışladığıma dair kalıntılar var hafızamda. O da reddedildiğini hissetti mi bilmiyorum ama ben reddettim bir yerden sonra, nasıl şeettiysem onu da artık, bi şekilde daha mesafeli bir yere çekildim. Sonra bu hikayeyi babama anlattım. O da, ben de, benle gurur duyduk. Çok özel bir çocuk olduğuma karar verdik, bir kere daha.  Bense,  içimden o çirkinliği, hiç atamadım. 
1 note · View note
darrknesskyy-blog · 7 years
Text
Kalbi aşk geçirmez yarası zırhıdır;Gülüşünde bir şey var hep içime dokunur bir derdi var her halinden belli anlatmıyor anlatsa kurtulur.Kafası kendinden bile güzel bu gece içmiş içimiş sevemez ruhumu yakan bir şeyler var içimde öyle bakmayın kırılırım...
Aslına bakarsan ne yazacağımı bile tam olarak bilmiyorum böyle konulardan pek anlayan biri değilim sürekli sevdiği kişi değişen biri de değilim hatta benim birini gerçekten sevebileceğimi kimse düşğnmüyordu.Birden oldu inan ki ben de anlamadım.İlk başta basit bir hoşlantı sandım geçer dedim abartma dedim.Geçmedi o lk gün başlayan his her geçen gün biraz daha arttı.İnan ki ciddi bi boyutta şuan.Seni gerçek anlamıyla ilk tanıdığımda birden aklıma gelirdin moralimi düzeltirdin hep, uzaktan da olsa bi süre sana söylemeden seni sevmek o kadar güzeldi ki -şuan saat 21.19 tarih 31 Mart 2017 ve sana bu satırları yazarken bi arkadaşımın fotoğrafını beğendin bana bildirim geldi- adını görmek güzel bir detaydı esgeçmek istemedim.Sadece iki kişinin bildiği bir şeydi sana olan sevgim.Kendi halinde eğlenen ve çok gülen bi kızdım ben.Bilirsin güldüğüm kadar da ağlarım. İşte öyle zamanlarda hep yanımda olurdun. Sonra sen olmayınca bile üzgünken birden gülüşünü hatırlayıp gülümserdim.O ‘’aslında çok yakışıklı olduğumu düşünmüyorum’’filan dediğin zamanlar hep sen benim çirkinimsin diye haykırmak gelirdi içimden çok çocuksu bi sevgi bu.Çok güzel gülüyordun.Samimi komiktin.Beni anlıyordun en önemlisi.Şimdi sanki değişiyorsun.Sanki canın yanmışta ağlayamamış gibisin.Eskisi kadar gülmüyorsun artık dokunsalar ağlayacak gibisin                     -dokunmasınlar ne olur dayanamam- sıcakkanlılığını özledim ben senin o ben olduğumdan fazlayım yürüyüşünü değil.Canını yakan ne bilmiyorum ama benim de canım çok yanıyor.Canın yandıkça canım yanıyor.Ben çok duman dinlerim, senin o içtenlikle güldüğün zamanlar Ah neşesi yeter şarkısını çok dinlerdim.Şuan sadece haberin yok ölüyorumu dinliyorum.Eğer seni son bi kaç hafta tanımış olsaydım egoist bi aptal olduğunu düşünürdüm. Değilsin sendeki seni en iyi ben bilirim.Yanlış tanıtma kendini seni seven insanlara.Ben seni yanlış tanımam zaten.Bendeki sen çok ayrı bir şey.Sen başkalarını hayal kırıklığına uğratma muhim değilim ben.Seni gizli sevdim.Acıtmadan dokunmadan sevdim.Yanımdan geçtin defalarca kokunu içime çekemedim de sevdim.Sırf rahatsız olmayasın diye gözlerinin içine bile bakamıyorum.Bazen yanlışlıkla gözgöze geliyoruz  gülmüyorsun yaşamak bana uymuyor öyle zamanlarda.Sana sevdiğim biri var diyip günlerce aslında sana seni anlatmıştım ya çok tatlı şeyler hissediyorsun kıyamam demiştin.Belki şuan yazdıklarımı okusan dudağının kenarı bile kıvrılmayacak.İşte bu kadar değiştin be canımın içi. Senin değiştiğini görmek beni yaralıyor.Gülüşün değişmiş kim sebep oldu senin gülüşünün değimesine? Ben o yüz hatlarının hepsini ezberebilirim, o kirpiklern sayısını bilirim. Sen böyle gülmezdin uzaylı çocuk.Ruhunu yakan bir şeyler var belli.Anlatsan kurtulursun.Burdayım uzaylı çocuk.Sana çok uzağım, ama yanındayım.Sarılıyorum hatta şuan sana hissettin mi? Bu  da bir şey mi ben seni sensiz bile yaşıyorum.Sanırım delirdim sahi deliyim diye mi sevmedin beni? Seni ilk gördüğümde benim için sıradan biri olmayacağını hayatımı değiştireceğini ve beni üzeceğini anlamıştım gidebilirdim gitmedim, sense geliyormuş gibiydin aslında hiç gelmemişken.Hiç benim olmamışken benim gibiydin.Ben öleceğim, ama içimdeki sen hiç bi zaman ölmeyecek denedim de ölmüyor.Olmuyor da be sensiz olmuyor.Sen bana hep yarabandıymışım gibi davrandın.Oysa ben senin yaralarını gizlemek  için yaratılmış basit bi malzeme olmaktan hoşlanmıyordum.Ben yaralarını kalbimle saran bi sargı bezi olmak isterdim.Sana nereden rastladım bilmiyorum, ama sen güzel bir rastlantı güzel bi yarasın derbeder olmuş olsam da.Belki aşkı bilsen beni üzmezdin.Bana yokmuşum gibi davranıyorsun öyle olsun canımın içi.Sevdim, sevdim çünkü yaşamak saçmaydı kendime bi intihar arıyordum ve gözlerin olağandan fazla uçurumdu.Sen benim bestelediğim şarkısın sen benim şarkımsın herkesin dili dönmez. Herkes ben gibi sevmez.Çok ağır ödüyorum biliyor musun seni sevmeyi ağır ödüyorum.Benim ölümüm biyolojik değil sanırım biraz geç anladım.Bi sabah uyanacağım belki o yangın yeri enkaz olan kalbim buz gibi olacak artık buz gibi bi insan olucam belki.Senin tek gecede kurdugun cümleler benim kaç gece nefsimi kesti bilmiyorsun çünkü.Mesela ben seninle hiç sahile gidemedim ama ne zaman senin yanında olsam karşımda bi manzara var onu izliyorum gibiydi.Hoş zaten denize karşı otursak manzara seni izlerdi.Özetle güldün ve başladı hikayem.İçimde öyle güzelsin ki onu kirletmeyeceğim seninle.Öptüm o geceyi aydınlatan gözlerinden öptüm o sayısını bildiğim kirpiklerinden.Ve yazdıklarım sayesinde bi santim dahi kıvrılmayan dudak kenarından.Ruhundan öptüm uzaydaki mavi gözlü çocuk.Kalbi aşk geçirmeyen çocuk.Geceler boyu buram buram yandığım çocuk.Kokusuna hasret kaldığım çocuk.
0 notes