Tumgik
#beden eğitimi
mdnbsrn · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Ders beden eğitimi, dışarıda yağmur var, hava çok soğuk ☺️
Mangala - satranç ♟️
5 notes · View notes
lolonolo-com · 2 months
Text
Beden Eğitimi Ve Oyun Eğitimi 2022-2023 Vize Soruları
Beden Eğitimi Ve Oyun Eğitimi 2022-2023 Vize Soruları 1- Avlanma atıcılık ve balık tutma gibi sporlar yiyecek bulma ve hayatta kalma ile olduğu kadar kovalamacadan zevk almaya da ilişkilidir ifadesi oyunun hangi alanını açıklamaktadır? Cevap : Arazi oyunları 2- Özümleme işleminde insan çevresinden bilgiyi toplar ve daha önce öğrendiklerini yerleştirmiş olduğu sistemin içerisine yerleştirir.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
bohemkokusu · 3 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Seneler sonra ilkokulumu ziyaret ettim. Tenefüslerde ve beden eğitimi derslerinde sık sık oturduğum duvarda bir zamanların muhteşem ikilisi olan simit-ayran yaptım. O günleri düşündüm. İlk flanörlük deneyimlerimi yaptığım yerlere, bolca üçlük attığım potalara baktım. Anaokulu dahil toplam 9 sene burada okudum. Zeki Demirkubuz da burada okumuş =) "Fevzipaşa'daki yalnızlığım" demiş Zeki abi. Ben de kalabalık içinde yalnızdım..
9 notes · View notes
kurtarici0 · 1 year
Text
Keşke tüm sınavların hocası beden eğitimi hocası olsa
38 notes · View notes
telepatik · 7 days
Text
rüyamda, kimin olduğunu hatırlamıyorum, birinin küçücük bir bebeği varmış, bu bebeği kucağıma alıp oynatıyorum bebeğin sahibi ağlatırım diye mi ne endişe ediyor başta ama baya güldürüyorum falan kucağımda ve gezdiriyorum evi, tatlış bir bebekti
bi de kötü bi şey olmuş sanırım ama bunu hatırlamıyorum, kasvetli bir ruh hali vardı bir yerinde,, hahhh hatırladım lisedeki beden eğitimi hocamız beni turnuva gibi bir şeye yazdırmış ama aslında ben bu alanda çok başarılı değilim vasatım, bu alanda iyi olan kızlar bana pratik yaptıracak bir gün boyunca ve kendimi geliştirmeye çok hevesliyim ama telefonunu kapat bırak diyorlar, ben de yanıma almak istiyorum aslında, hocamız diyor ki alsın yanına bir şey olmaz (ben hocamız sayesinde torpilliymişim)
2 notes · View notes
bbellium · 11 months
Text
dönercinin sahibi türkiyede 20 sene öğretmenlik yapmış bir abi ben lisedeyken o da başka bir lisede öğretmenlik yapıyormuş biz türkiyede tanışmış olsak lisede benim beden eğitimi hocam olabilirdi ama biz amerikada tanıştık birlikte döner satıyoruz bu da başka bir paralel evren
12 notes · View notes
exxen15 · 4 months
Text
3D Baskının Günümüz Teknolojisine Etkisi
3D Baskının Günümüz Teknolojisine Etkisi
3D Baskının Günümüz Teknolojisine Etkisi
Teknolojik gelişmeler, günümüzde birçok alanda büyük toplantılara sahip olmuştur. Bu alanlardan biri de 3D baskıdır. 3D baskı, üç boyutlu sonuçların dijital olarak modellenmesi ve ardından bu modellerin katmanlar halinde basılmasıdır. Artık geçmiş yıllarda sadece prototip üretimi için kullanılan 3D baskı, günümüzde çok sayıda üretim kullanım alanına sahip ve büyük bir performansa sahip olmuştur.
 
1.       Endüstriyel Üretimde Yeni Bir Çağ: Günümüzde endüstrilerde 3D baskı teknolojisinin kullanımı, tamamen yeni bir çağ açmıştır. Bu teknoloji, özellikle otomotiv, bakım, tıp ve gıda gibi endüstrilerde büyük bir faaliyete sahiptir. Karmaşık tasarımların hızlı ve kolay bir şekilde sunulması, prototiplerin daha hızlı bir şekilde gelişmesi ve üretimin daha etkili hale getirilmesi gibi faydaları vardır. Artık bir parçayı temin etmek veya bir ürün çıktısı almak için çok uzun zaman harcamak yerine, 3D baskı teknolojisi sayesinde daha hızlı ve daha etkili bir şekilde üretim yapılabilir.
2.       Tasarım ve Yaratıcılığa Yeni Bir Boyut: 3D baskı teknolojisi, tasarımcılar için zorlayan bir araç haline getirildi. Bu teknoloji sayesinde, herhangi bir ürünü dijital olarak tasarlamak ve ardından bunu fiziksel olarak basmak mümkün olmaktadır. Bu da tasarımcılara çok daha fazla özgürlük ve yenilik olanağı sunuyor. Hızlı prototipleme, tasarımların gelişmiş tasarımlarının daha kolay bir şekilde deneme, geliştirme ve yineleme sistemlerini sokabilmesini sağlar. Ayrıca 3D baskı ürünleri daha iyi bir şekilde görselleştirme imkanı da sunuyor. Bu tasarım sürecini hızlandırır ve birleştiren daha hızlı bir şekilde gerçeklere olanak tanır.
3.       Eğitimde Yeni Öğrenme Yöntemleri: 3D baskı, eğitim sektöründe büyük bir etkiye sahiptir. Öğrenciler, düzenlenmiş ve bilimsel kavramları daha iyi bir şekilde düzenleyebilmek için 3D modelleri basabilir ve daha iyi görselleştirme olanağını gösterebilirler. Özellikle STEM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) konularında, kavramların daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmak için 3D baskı teknolojisi kullanılmaktadır. Ayrıca tıp eğitimi gibi bölgelerde da dağıtım çeşitli kesme simüle etme imkanı sunmaktadır. Bu da konularda pratik becerileri geliştirmelerine yardımcı oluyor.
4.       Kişiselleştirilmiş Üretim: Tüketicinin bölünmesiyle birlikte, kişiselleştirilmiş üretim yöntemleri önemsenir. 3D baskı, birçok ürüne özel üretim performansını sağlar. Örneğin giyim sektöründe, kullanıcıların kendi beden ölçülerine göre tasarımlar basılabilmektedir. Böylece çağın terzileriyle uğraşarak kıyafetlerini özelleştirmelerine gerek kalmaz. Ayrıca tıp alanında da kişiye özel protezlerin ve ortopedik cihazların üretimi gibi uygulamalarda 3D baskı teknolojisi kullanılmaktadır. Kişiselleştirilmiş üretim, Müşterinin miktarını arttırırken atık üretimini de azaltmaktadır.
3D baskı teknolojisi günümüzde birçok alanda varlığını sürdürmektedir. Endüstrilerde üretim süreçlerini geliştirirken, tasarımcılar için yeni olanaklar sunmaktadır. Eğitimde daha etkili öğrenme yöntemleri ve kişiselleştirilmiş üretim olanağı sağlar. Gelecekte bu teknolojinin daha da gelişerek daha geniş bir kullanım alanına sahip olacağı tahmin edilmektedir. 3D baskı, teknolojik bir devrim olarak günümüzdeki yerini ve her yerde yaygınlığını artırmaya devam edecek
2 notes · View notes
white-001 · 1 year
Text
AFAD gönüllüsü olmak için ;
e-devlete girip AFAD gönüllü başvurusu yapabilirsiniz.
Bulunduğunuz ili seçip mail adresinizi telefon numaranızı güncelleyin.
Kayıt olduktan bir süre sonra cep telefonunuza gelecek olan mesajdaki linkten sisteme bir kez olsun giriş yapıp şifre belirleyin.
Artık gönüllü portalında bir profiliniz oluştu demektir bu.
Sonrasında sırasıyla eğitim videolarını ve testleri çözeceğiniz videolar yüklenmeye başlayacak.
Eğitimi istediğiniz saatte başlatıp durdurup devam edebilirsiniz.
Süre sıkıntısı olmadığını unutmayın. Siz nasıl isterseniz o süreçte eğitim alırsınız.
Liderlik psikososyal destek temel arama kurtarma vb konularda eğitimlerin olduğu videoları izleyip testleri çözdüğünüzde bir sınavla eğtimizini tamamlamış olursunuz.
Tüm bunları yaparken her soru için her video için puan topladığınızı da unutmayın.
Toplanan puanlarınızı harcayabileceğiniz ve afadın ücretsiz kargosu ile size göndereceği bir sürü malzemeye sahip olacaksınız.
Eğitimi tamamladıktan sonra bilgileriniz kayıt olduğunuz il AFADa düşecek. Sizinle iletişime geçilip yüz yüze eğitime davet edileceksiniz. Devam edip etmemek sizin seçiminiz. Devam ederseniz eğer enkaza nasıl girileceği kurtarma teknikleri ipler düğümler vb konularda eğitimler verilecektir.
Bu eğitim tamamlandığında yapılacak bir sözlü ve yazılı sınavla test edileceksiniz. Bilgileriniz AFAD başkanlığa gönderilecek. Ve artık gönüllü kartınız bi kaç gün içinde elinizde olacak demek bu.
Bundan sonra herhangi bir afette afet gönüllüsü olarak çalışabilirsiniz. Kartınız sayesinde enkaz alanına girmeniz bilgi sahibi ve eğitimli olduğunuz için engellenmeyecektir. Normalde enkaza çıkmanız çevresinde bulunmanız bile yasakken bu eğitiminiz ile sizin için çalıştığınız kuruma yazılan resmi yazı ile de görevlendirmeniz önüne hiç bir işveren de engel olamayacağı için rahat olabilirsiniz.
Bulunduğunuz il AFAD size diğer seviye gönüllülüklerden bahsedip eğitim alıp almak istemediğinizi soracak. Yeteneklerinizin daha kıymetli olduğu, belki mesleki becerileriniz ile bağlı daha profesyonel eğitimler sizi bekliyor olacak. Bir sporcu, dağcı, beden öğretmeni, psikolog ya da sosyolog, doktor, hemşire veya teknik personel oluşunuz eğitiminizin bu kısmını şekillendirecek. Ve siz tüm eğitimleri tamamladığınızda AFAD ile her yere (yurtdışı dahil) izinleriniz alınarak gidebilirsiniz.
Umarım bi kaç gönüllü kazanırız.
13 notes · View notes
irtifuck · 7 months
Text
Alilerin koleje geldikleri ilk hafta...
"O varoşları göndereceksin bu okuldan baba!"
"Ha'di ama," dedi Kenan. "Sanki kırk yıldır burslu yok okulumuzda..."
"Ama onlar farklı! Anlamıyor musun baba ya, görmüyor musun, Vefa için gelmişler bu okula! Ve bu okul bitene kadar da bize rahat vermeyecekler!"
"Zaten şur'da mezun olmanıza iki sene kaldı!" dedi babası. "Şımarıklık yapma Berk, iki sene sık dişini, mezun ol, git!"
"Ben şımarığım öyle mi, bunların hiçbiri senin suçun değil!"
"Bir düşün," diye oğlunun ellerini elleri arasına aldı Kenan. "Çocuklar bu sınava girmişler, haklarıyla kazanmışlar. Tıpkı benim gibi... ben buralara, senin aksine, baba parasına konarak gelmedim. Dişimle, tırnağımla kazıdım. O yüzden, o çocukların tek şansını ellerinden alamam...!"
"İyi ki de ölmüş o çocuk!"
Kenan, kaldırmak üzere olduğu elini yumruk yapıp kendini oğluna tokat atmaktan alıkoydu. Bu zamana kadar bir fiske dâhi vurmamıştı. "Bunları kızgın olduğun için söylüyorsun," diye dişlerini sıktı. "Seni anlıyorum... Bak Berk, burası bizim okulumuz... Sen kendi eğitiminle ilgileneceksin. İstesem seni yatılı okula da verebilirdim. Ama burada kal istiyorum, çocukluk arkadaşların seni adam etsin istiyorum. Ner'de! Belki yıllardır, onların yapamadığını; bu çocuklar yapar ha? Belki bu çocuklarla arkadaş olursun, ha?"
"İki sene!" diye anlamsız bir şey söyledi Berk. Sadece babasına itiraz etmek istiyordu. Ondan sonra da çekip kapıyı çıktı zaten. Kenan, Berk'i böyle olduğu için suçlayamazdı. Bir annesi yoktu ki çocuğun. "Nereye gidiyorsun?" diye bir mesaj attı oğluna. Bu yöntemi, Çağrı'nın babası Önder hoca önermişti:
"Gençlerin dilinden anlamasaydım bu koleje beden eğitimi hocası olmazdım; sen de biraz gelenekçi eğitim anlayışını bi' kenara bırak da, Z jenerasyonuna uyum sağla..."
"Oğlum yaşında oğlun olmasa, sen de biraz zor anlardın dillerinden Önder Bey," diye cevap vermişti Kenan.
"Evlat sahibi olmak meselesi değil Kenan, bu... çocuk sevgisi meselesi."
Kem-küm etmişti Kenan. Önder hep kendisini tuşe ediyordu çünkü. Kenan, kimseye itiraf edemese de, Çağrı'nın kendininkinden daha iyi bir evlat olduğunu kabullenmek de zorundaydı. Bir onun tek başına yetiştirdiği çocuk, Çağrı'ya bakın!... bir de kendisinin tek başına yetiştirdiği çocuk, Berk'e bakın!... Kenan, bir şansı daha olsa, daha iyi bir çocuk yetiştirmek için çabalar mıydı, kim bilir...
Yağızoğlu Koleji'nin züppeler ve burslular ikilemini, Ali fark etmişti. Fark edilmeyecek gibi değildi ki, her özel okulda olan, doğal şeylerdi bunlar. Berk gibi zengin çocukları için beş yıldızlı bir otele benziyordu lise; kendisi gibi burslular içinse, bir taşraya. Bu kolejin manzarasını gören, üstüne tırmandığı bu ağaçtan bile nefret etme noktasına gelmişti; çünkü Vefa'yı kaybetmişti ve okulunda olmasının gerektiği bu saatlerde, Arap'la Zeyno'nun mesajlarını umursamıyordu, hatta bu mesajlar kendisini daha çok sinirlendirerek havaya taşlar fırlatmasına neden oluyordu. Eğitim için bu okulda değildi ve bir haftadır, kendisine soruları verenden ses-seda çıkmadığı için geriliyordu. Fırlattığı taşlar, yeşil zemine düşüyor, Doğa sanki Vefa hiç ölmemiş gibi kaldığı yerden devam ediyordu. Bütün bu doğal ortam bir Cehennem gibi görünüyordu Ali'ye, sanki Vefa öldü diye bütün Doğa akışını durdurmalıydı, Güneş Batı'dan doğmaya karar vermeliydi.
"Şimdi kim bilir gittiğin nasıl bir Cennet'tir Vefa'm," diye konuştu. Ondan sonra dilini ısırarak ağaçtan inmeye başladı. "Burada kafayı yiyeceğime gidip o ah'rın hayvanlarını kontrol ederim daha iyi." Okula giderken, peşi-sıra uzanan sahile kafası dönük yürüyordu, alnını elinin tersiyle sildi. Aslında hava o kadar sıcak değildi ama, yeni okulunun yolu gerçekten bir Cehennem gibi geliyordu Ali'ye, gitmek istemiyordu, ama gitmek mecburiyetinde olmak tam bir işkenceydi. O okula giderken çevrilecek her bir pedal bile ziyandı, o yüzden o gün bisikletini getirmemişti. Yürüdüğü için nefretle dolduğunu itiraf etmek zorundaydı. Gerçi o okula kendisini bir helikopter bile atsa, bu nefreti geçmezdi. Oysa eski okulu ne güzeldi... Eski sınıf arkadaşlarını hatırladı. Her sabah okulda, Gentha müzikleri dinleyerek güne başlarlardı. Arap tarzındaki bir sürü çocukla, her gün Beşiktaş'ı konuşurlardı. Heyhat, Vefa'yla birlikte, bütün eski hayatını kaybetmiş gibi hissediyordu. Okula yakın yerlerde park edilen lüks arabaları görünce daha bir keyfi kaçtı. "Lüks arabaların sürücüsü ahır hayvanları..." diye dişlerini gıcırdattı. "Gerçi hepsi hayvan değil, ama birçoğu yine de hayvan, nefret ediyorum hepsinden."
"Geç kâğıdını müdürden alacaksın evladım," dedi güvenlik de küfürlerini tahmin ederek.
"Selamını da söyleyeyim mi Veysel Efendi?"
"Geç bakayım hergele!" dedi adam. "Kenan müdürün yanında da böyle zevzeklik yapabilecek misin bakalım!"
"Tamam, bugünlük iznini benden alsın," diye lafa karıştı biri.
"Aaaaa, Önder hoca, yani müdür yardımcımız!"
"Benim ilk dersim boştu... ben de biraz tembellik yaptım. Bu nedenle geç kâğıdı almana gerek yok. Sınıfına git, hangi öğretmenin dersiyse, ona anlat benden vize çıktığını. Ama bir kereye mahsus bir şey, anlaştık mı?"
"Evet, hocam, emin olun bu iyi niyetinizi bir daha suiistimal etmem," diye homurdandı Ali. Teşekkürü bile bir küfür gibiydi. Çünkü kimsenin dikkatini çekmemek için bu kadar geç kalmıştı, yine de Önder hocaya enselenmişti. Müdür yardımcısını atlattıktan sonra koridorlarda biraz aylaklık etmeye karar verdi, o sınıfa öldürseler girip, o öğretmene Önder hocanın kendisine torpil geçtiğini söylemeyecekti. Dolaşırken, panolarda fotoğraflar gördü. Ve bu fotoğraflardaki müdür,
"Haydi, kaytarma, sınıfına," dedi Ali'ye, sanki Önder'le arasında geçen konuşmadan jet hızıyla haberi olmuş gibi. Bu okulda posta güvercinleri mi vardı ne? Anında Kenan'a haberi uçuruyorlardı sanki. Ama bundan da ilginci, bugün karşılaştığı her yetişkinin tavırlarındaki yumuşaklıktı. Hepsi de, Ali'nin işini zora koşmamak için anlaşmış gibilerdi.
"Ben de başka bir yere gitmeyi düşünmüyordum hocam," diye bilmiş bilmiş cevap verdi Ali.
Ali, sınıftan içeri girdiğinde, neler olduğunu anladı. Sınıfın en gözde üç öğrencisi de firardı şimdi. Önder'le Kenan, kendi oğullarının yularını tutamamış olmalıydı ki, eşitsizlik olmasın diye geç kalan burslu öğrencilere nazik nazik davranmıştılar. Ali, "Geç kaldığım için özür dilerim hocam," dedi. Pes etmişti. "Gerçekten geçerli bir sebebim vardı... Önder hocanın bilgisi dâhilinde..."
Öğretmen daha fazla üstelemedi. "Peki, yerine geç bakayım çocuğum..." dedi.
Beş dakika geçmemişti ki, kapı filan tıklatılmadan, paldır-küldür Berkler girdi. "Hocam pardon," dedi Berk. "Bizim bindiğimiz otobüsün tekeri patladı da..."
"Ya, öyle mi..." dedi hoca. "Hangi tekeriydi peki?"
"Hangi tekeriydi ya?" diyen Berk, arkadaşlarına döndü. "Sol ön tekerdi galiba..."
"Yok, sağ arka tekerdi ya..." diye güldü Ege.
"Yok, yok, sağ ön tekerdi..." dedi Çağrı.
"Geçin yerinize be cıvık herifler, çocuk yok karşınızda kandıracağınız!"
Öğretmen kızmıştı ama, Berkleri herhangi bir konuda tehdit edemiyordu, çünkü o, meslektaşları gibi "atanmış" değildi. Evet, maalesef, kendileri devlet kadrolarında şu anda ense yapmaktayken, kendisi böyle bir özel kolejde zengin piçlerinin envaiçeşit nazını, niyazını, şımarıklığını çekmek zorundaydı; üstüne üstlük, sözünü geçiremeyince de kendisini sınıf yönetimi konusundaki beceriksizliğiyle suçlamaya hazır ve nazır bir ordu veli vardı.
Dersin bitmesine çok az zaman kalmış olduğundan, öğretmen son anlattıklarını, dinlemeyeceğini bildiği yeni gelenler için son bir kez özet geçti, ve zil çalar çalmaz, sınıftan çıkan ilk kişi oldu. Sınıfta sadece, üç zengin züppe, Hazal ve de Tozluyakalılar kalmıştı. Berk önce, bir Ege'nin, bir de Çağrı'nın kulağına bir şeyler fısıldayarak gülüştü. Ondan sonra sesinin biraz daha işitilmesine müsaade ederek, "Neydi lan bu çocuğun adı?" diye sordu.
"Hangi herifin ismi?" diye güldü Ege.
"Canım, şur'daki esmer, kavruk olan var ya..."
"Ben de hatırlamıyorum valla', bir hafta geçmiş, ama bir haftada sineğin bile adı öğrenilirdi, demek ki bunun sinek kadar önemi yok!" diye bir kahkaha patlattı Çağrı. Ege, beşlik çakması için elini uzatırken, Berk, "İş başa düştü," diye mırıldanarak, öğretmen kürsüsüne gitti. Sanki ilk kez tanışıyorlarmış gibi, "Demek adın Ali..." dedi. "Benden özür dilersen bu ismi unutur ve sen bana bir yanlış yapmadığın sürece yine hatırlamam Ali."
"Neden özür diliyormuşum anlamadım," dedi Ali. Arap, zaten gergin olduğunu hissettiği arkadaşının omzundan tutarak, olası bir kavgaya karşı önlem almaya çalıştı.
"Bu zamana kadar yaptıkların için," dedi Berk. "Bundan bir yıl kadar önce benim mekânımda bana posta koydun, bundan bir altı ay kadar önce de senin mekânında bana posta koydun. Bi' dak'ka ya, ikincisi pek de özürlük bi' davranış değilmiş ama, yine de özür istiyorum. Haksız mıyım Ege?"
"Hayır, haklısın bro."
"Haksız mıyım Çağrı?"
"Hayır, haklısın bro," dedi Çağrı da papağan gibi.
"Bana bak..." diye ayağa kalktı Ali, artık Arap'ın bile durduramayacağı bir vaziyette; ama bir "ses" onları durdurdu...
"Bırak onu Berk."
"Cemre, sen buna karışma," dedi Berk, tedavisi nedeniyle yine geç kalan sevgilisine.
"Bırak, dedim. Ne istiyorsun ya? Bu okulun yeni gelenleriyle derdin bitmedi mi? Ne istiyo'sun, daha fazla intihar eden öğrenci falan mı?"
Cemre'nin sözleri, herkeste soğuk duş etkisi yaratmıştı. Berk, "Sen Cemre'ye dua et..." diye geri çekilmek zorunda kaldı.
"Ben kimseye dua etmem, istediğin kavga olsun, her zaman hesaplaşabiliriz," diye cevap verdi Ali. Berk, kapıya doğru giderken, parmağını sallamaya devam ediyordu.
"Senin adın Ali, değil mi?" diye sordu Cemre.
"Sen ve senin tayfanın hafıza problemleri varsa, kafanıza Yangın Ali diye de yazabilirsiniz..." diye çıkıştı Arap. "Böyle hatırlaması daha kolay olur."
"Arap, kıza sataşma..." dedi Ali. "Bizi savundu, asıl hafıza sorunları olan sen olmayasın?"
"Nihayet yaptıklarımı takdir eden biri çıktı ya, ölsem de gam yemem artık..."
"Ner'de o günler..." diye homurdandı Zeyno ve Arap'ın çimdiğiyle, küçük bir çığlık ortaya koydu.
"Kimmiş senin yaptıklarını takdir etmeyen?" diye sordu Ali.
"Sence de belli olmuyor mu..." diye ofladı Cemre.
"Berk..." diye ellerini iki yana açtı Arap.
"Yani sevgilin..." diye düzeltti Zeyno.
"Eski sevgili adayım."
"Ne?!"
Hazal güldü. Cemre'nin Berk'ten ayrılma niyeti, sessizliğini bozmuştu. Bunun detaylarını öğrenmek için, seyirciliği bir kenara bırakıp, sınıftaki bu sabah şenliğinin ortasına attı kendini. "Haydi, gel Cemre. Seninle kız-kıza laflayalım biraz..."
"Evet, biz hiiiiiç tutmayalım sizi, size bol dedikodular!" diye bağıran Zeyno, bir taşla iki kuş vurduğu için, yani aynı anda iki yılışık şıllıktan birden kurtulduğu için mutluydu.
*****
15 EKİM 2022
"Ali'ye...
Bu yazdıklarımı, asla yüzüne bakarak söyleyemezdim...
Ben, Cemre Yılmaz; Vefa Akın'ın katiliyim. Kenan amca ve Vedat abinin hiçbir suçu yoktu...
O'nu, çatıdan atmak suretiyle ben öldürdüm. Çünkü onu seviyordum ve, kıskandım. Çatıdan itmeden önce de, daha evvel ona hediye etmiş olduğum anahtarlığı zorla almıştım geri. Ve onu Kenan Yağızoğlu'nun evine ben bırakmıştım...
Bütün bu yaptıklarım için senden bağışlanma dilemeyeceğim. Ama sana olan aşkımın gerçek olduğunu bil.
Buna inansan yeter...
Gerisi, bu mektubu Ali'den sonra okuyan kişilere...
Biliyorum, beni anlamıyorsunuz, ama herhangi birinizde, sevdiği kişiyi öldürecek cesaret var mı ki?
Bende vardı. Eğer evimi araştırsanız, bir sürü kırılmış oyuncak bulurdunuz... hepsini ben kırmıştım küçükken. Çünkü bize misafirliğe gelen çocukların, onlarla oynamamasının tek yolu buydu... onları kırıyor ve, onların kıymetini sadece ben biliyordum. Başka hangi çocuk, kırılmış bir oyuncağı sevebilir ki?
Ben seviyordum. Çünkü Beth March gibi, onları tamir eden de bizzat bendim...
Benim bir tek sağlam kalan oyuncağım, o devasa tavşan. Yeri gelmişken, bir şeyden daha bahsetmek istiyorum. Annem küçükken çok güzel kekler yapardı ve beni yardım etmem için mutfağa çağırırdı. Bile bile yumurta kabuğu düşürürdüm o bulamacın içine, kimse yemesin diye. Sonra da, kabuklu keki bir tek ben yerdim, eee, gülü seven dikenine katlanmaz mıydı...?
Sadece kek de değil... Annemin yaptığı bütün güzel yemeklere burun kıvırırdım. Çünkü onları översem bilirdim ki, başkalarına da ikram edecekti. Başkaları da onları sevecek ve, benim elimden alacaktı.
Hiçbiriniz, aranızda bir kişi bile, bu kadar kıskanmanın, bu kadar paylaşamamanın nasıl bir duygu olduğunu bilemez.
Çok klişe olacak ama... sizler bu mektubu ele geçirdiğinizde, ben çok uzaklarda olacağım.
Ali'ye çok âşığım, ve hep de öyle kalacağım,
Cemre..."
Ali, elindeki bu mektubu ucundan tutuşturarak yakmaya başladı. Bir yandan da, "Cemre Vefa'yı seviyormuş, Cemre Vefa'yı seviyormuş..." diye kendi kendine mırıldanıyordu. Kıskançlık mıydı bu belli değildi, kıskançlık olsa bile, zaten halen kendini iğrenç hissediyordu... bulunduğu mekân, yakma-yıkma işlerine de uygundu zaten. Etraf, lastik yakan TOFAŞ'çılardan geçilmiyordu, bu kadar "keko" arabasının yanında, Ali'ninki çok lüks kalıyordu. *
Aslında bunu Kenan Yağızoğlu'nun garajından kaçırdığının kimse farkında değildi. Kenan Bey bilse, asla izin vermezdi oğlunun ehliyetsiz araba kullanmasına, bir de yarışlara katılmasına... Ali, başı ağrıyarak direksiyona geçti. Herkes, kazanacağını düşünerek ona bahis oynamıştı, böyle ortamlarda sürücünün yaşına çok dikkat edilmiyordu, Ali'nin 16-17 yaşlarında olduğunu tahmin edememişlerdi, en önemlisi de, Ali her zamanki gibi Kenan Yağızoğlu'nun adını verebilirdi.
Fakat son anda, Ali'nin sağında lüks bir araç belirdi. TOFAŞ'çılardan biri, "Senin yarışacağın araç değişti, sorun olur mu?" diye sordu.
Omuz silkti Ali. "Benimkinin dişine göre bir rakip... açıkçası zoru severim."
Fakat rakip aracın şoförünün başında, tıpkı rallicilerinki gibi bir kask vardı, tanınmasına engeldi bu. "Emin misin," diye sordu adam. "Kaybedersen... kaptırırsın arabanı ha..."
"Bana ne," diye yeniden omuz silkti ve gözleri, iki aracın arasındaki kumral saçlı kızı kesti. Onun işaretiyle, arabanın gazına öyle bir bastı ki, adam neredeyse cama takılıp gidecekti onunla.
Rakip, kendisi kadar sert bir çıkış yapmamıştı ama, kendisine yetişmesi saniyelerini aldı. Ali, arada bir bu rakibe bir bakış atıyordu ama, aralarında bir burundan fazla bir fark oluşmuyordu. Yarış berabere sonuçlanacak gibiydi, ta ki Ali baş ağrısına yenilene kadar. Ali, bu yenilgiyi, rakibine karşı bir yenilgi olarak görmemişti, kendine karşı bir yenilgi olarak görmüştü, kaybedeceği arabayı da önemsemiyordu. Zaten para, Kenan Yağızoğlu'nun cebinden çıkıyordu.
"Kaybeden olmaya bi' türlü doyamadın..." diyen tanıdık bir ses, kaskın altından sahibini gösterdi. Ali, Çağrı'nın durumunda olsa, bunun bir halüsinasyon olduğundan şüphelenirdi ama, Berk'e, "Bur'da da mı?" diye sordu. "Bur'da da mı beni buldun?"
"Bizim garajdan araba çalıyorsun ve, özellikle benim 11111 plakalı aracın torpidosundan çıkan kasetlerden sonra, sahip olduğumuz her araca takip cihazı koydurduğumu hesaplayamıyor musun?"
"İyi de, buna ne gerek var? Bu dava kapanmadı mı? Vefa'nın katili..." Son zamanlarda, Cemre konusunu açmaya çalışan Berk'ti ama; ilk defa Ali'nin dilinin ucuna gelmişti. Berk,
"Şimdi de 'Hızlı ve Öfkeli'ye mi özendin?" dedi. "Sırada ne var? Kafes dövüşlerine mi katılacaksın?"
Ondan sonra beklenmedik bir şey oldu. Ali, gülmeye başladı. Sarhoş gibi kahkaha atıyordu. Fakat alkollü olmadığına emindi Berk. Bugün, bir önceki günün antitezi gibi bir şeydi... dün ağlayan, bugün gülüyordu. Beş dakika, on dakika... bir türlü bitmeyen bu kahkahalar, artık Berk'in sinirine dokunmaya başlamıştı.
"Ali, oğlum..." dedi. "Aramızda bir akıllı sen kalmıştın, sen de aklını yitirirsen n'aparız biz?"
"Tok-Tok..." hecesinden başka bir şey çıkmıyordu Ali'nin ağzından. Berk, anlamak için kulak kabartmaktan daha fazlasını yapması gerektiğini anladı. Gerilip gerilip, beşkardeşi aşk ettirdi Ali'nin yüzüne. Afallayan Ali, artık ödeştiklerini düşünemeyecek vaziyetteydi, ama gülmesi sona ermişti nihayet. "Tokyo Drift gibi ha..." diye mırıldandı. "Bu çok komikti."
"Espri olsun diye söylememiştim."
"Adrenalin..." diye konuştu Ali. "Sadece adrenalin unutturuyor bana Cemre'yi... Ege'yi her geçen gün daha iyi anlıyorum..."
Ali, her baktığı yerde Cemre'yi görüyordu. Yarışa "start" veren kızı bile O'na benzetmişti. Ve şimdi de, sembolik olarak arabalarını yarıştırmışlardı Berk'le, Cemre için. Ve Berk kazanmıştı... ama ortada Berk'e bırakılacak ne bir araba vardı, ne de Cemre.
İkisi de ona aitti zaten.
"Söylemeden geçemeyeceğim..." dedi Berk. "En azından dinlediğin müzik kalitelileşmiş. WWE giriş müziği gibi şarkı çalmaya başlamışsın lan, aferin, yakında kekoluğun tarihe karışacak...!"
"Hey, bana baksana sen!" diye bir ses gürledi. "Sana söylüyorum, on altı yaşındaymışsın sen! Ehliyetin de yokmuş!"
"Bu şimdi mi sorun olmaya başladı?" diye kardeşini savundu Berk. "Canın levye çekiyor galiba..."
"Sen niye rakibini savunuyorsun lan? Yoksa birbirinizi tanıyor musunuz...! Bu, yarışma kurallarına aykırı biliyorsun değil mi sarı oğlan?..."
"Benden iyi bilen olmaz..."
"Bu durumda, araba kasanın olur... yani bizim... hiçbir hileci bizden çalamaz!"
"Birader sen Süleyman Çakır'a özendin galiba..." diyen Berk, arabasının anahtarını uzattı. "Al benim arabayı, Ali'ninkinden daha lükstür ha."
"Lan, ne haliniz varsa görün!" diyen Süleyman Çakır kılıklı, yine de anahtarı almayı ihmal etmedi...
"Yaptığını beğendin mi?" diye sordu Berk, Ali'ye. "Senin yüzünden bir araba kaybettik!"
Fakat Ali yerine, "Bakın buraya ikizler!" diyen birinden ses geldi...
"Biz ikiz değiliz," diye cevap verdi falcı kadına Berk.
"Değilsiniz, ama kardeşsiniz. Doğru bildim mi?"
"Evet... benzemesek de öyleyiz," dedi Ali.
"Bilirim ben... başka şeyler de bilirim. Ver elini bakayım kara oğlan."
Ali, kadının hitabına ister istemez gülerek elini uzattı. Kadın, izin istemeden Berk'in de elini kaptı. "Okurum ben, her şeyi okurum..." dedi. "Sizin kaderinizde var, aynı anda ölmek."
"Ne saçmalıyo'sun sen ya," diyen Berk, hızlıca elini çekti. "Para kazanmamak için ekstra çaba gösteren falcıyı da ilk kez görüyorum!"
"Parası önemsiz, bu söylediğimi iyi yazın aklınıza..." diye arkasından seslendi falcı. "Siz ikiniz de aynı anda öleceksiniz, hem de iki kere!"
Berk, Ali'yi uzaklaştırmayı başarmıştı ki, "Bu böyle olmayacak..." dedi, damdan düşer gibi. "Cemre'yi polise teslim etmeye karar verdim."
"Ne?"
"Zaman kazanmaya çalıştığımızın farkındayım. Sen de ben de... Ama emin misin? Son kararın mı, sormak zorundayım. Cemre'yi satma işini bana bırakıyor musun? Bu hikâyedeki kötü çocuk rolünü, Berk Yağızoğlu'na bırakıyor musun...?"
"Berk..." dedi Ali. "Bunu neden yapıyorsun?"
"Çünkü Cemre seni çok seviyor. Ve o aramızda paylaşabileceğimiz bir araba değil... O'nun kimi seçtiği önemli..."
"Berk..." Ali dudağını ısırdı, sanki kelimeleri o zikretmiyor da, daha çok, kelimeler kendilerini zorla atıyorlardı ağzından dışarı... "Cemre'yi polise teslim et. Bunu, ben vazgeçmeden yap!"
"Tamam, ama yarın yapacağım..."
"Berk bir de..." dedi Ali. "Mail kutunu açık tut."
*****
Kader, kapısında kuş taklidi yapan birinin sesiyle yatağından sıçradı. Pencereden, Bilal'in ağacın tepesine kadar tırmanmış olduğunu gördü. "Şimdi de Kibar Feyzoluğa mı özendin Bilal, Allah canını almasın!"
"Madem sen gelmiyorsun, Ben geleyim, dedim..."
"İn lan aşağı, tamam geleceğim, Zeyno uyanacak, in ha'di!"
Bilal, Kader'in dediğine uyarken, Kader de üzerine geceliğini alarak, Zeyno'nun odasını kontrol etti. Zeyno ne uyanmıştı, ne de ağır uykusundan uyanacağa benziyordu. Kader, bir de kapı önünü yoklayarak Bilal'e, "Kardeşin evde mi?" diye sordu.
"Hayır, gizli bir şeyler çeviriyor ama... ben anlarım onun oyununu. Biz kendi oyunumuza bakalım."
"Baban içer'de, sen halen oyun mu düşünüyorsun ulan hayvan?!"
"Yas da bir yere kadar, matem de... ben seni özledim kızım, ha'di düş önüme..."
Bilal, Kader'i önüne kattıktan sonra, Ali sarhoş bir biçimde Zeynoların evinin önüne geldi. Berk'le "Tokyo Drift" macerasından sonra içmeye başlamıştı, ve şimdi zil-zurna haldeydi. Şimdi de, Peter Pan gibi Zeyno'nun penceresinden içeri girdiğinin farkında bile değildi. Tozluyaka çok güvenli bir mahalle olduğu için, Zeyno penceresini açık bırakarak uyumuştu...
"Zeyno..." diye seslendi öncelikle. "Sana bi' itirafta bulunacağım... Şimdi uyuyo'sun, o yüzden söyleyebiliyorum böyle kolaylıkla... Vefa'nın katilini biliyorum. Ama O'nu ele veremem... Çünkü O, sevdiğim biri... bunu Berk yapacak. Yine de... birine söylemek istedim... Arap'a ya da sana... Şimdi Midas'ın eşekkulaklarını ispiyonlayan kuyuyu o kadar iyi anlıyorum ki... Ama çok geç kaldım. O yüzden, bu saatten sonra ne senin yüzüne bakabilirim, ne de Arap'ın... Osman amcanın, Bilal abinin, annemin... hatta bütün mahallenin yüzüne bakamam asla..."
Ali kendinden nefret ediyordu.
16 EKİM 2022
"Neden ya?" diye dişlerini gıcırdatıyordu Mavi. "Neden bu Cemre halen içer'de değil?"
Mavi'nin istediği, Cemre'nin cezasını çekmesi, Vefa için adaletin sağlanması değildi, o bu ihbarı yapmıyordu çünkü, Cemre'nin ölümü Ali'yle Berk'in elinden olsun istiyordu... aynı anda. Gönderdiği mailin Ali'ye ulaşıp ulaşmadığını teyit etmeliydi. Soluğu onun evinin yakınlarında aldı, ama Ali'nin çoktan çıkmış olduğunu gördü. Belki de polise gidiyordu şimdi... Üzerindeki kot ceket, beyaz tişört ve siyah ayakkabıyı ona çok yakıştırmıştı Mavi. "Benim gibi mavicisin ha..." dedi kendine. "Sen de hiç fena değilsin Ali... bunu yeni mi fark ettim?" Ve,
"Bak Ali, ne yaptım," diye sol kolunu sıyırdı. "Güzel mi?"
Ali, sol kolunda boylu boyunca uzanan, "It's a mad, mad world that we're living in..." sözlerini okudu. "Bana ne bu dövmeden?" diye sordu.
"Seni akıllı biri sanırdım..." dedi Mavi de cevaben, Ali'ye. "Blue Jasmine rumuzunu çoktan çözeceğini düşündüm..."
"Çok fazla sabretmek sana göre değil sanıyorum..." dedi Ali.
"Haddinden fazla sabrettim zaten..." dedi Mavi de.
"Sana çok teşekkür ederim Mavi. Olmasaydın, elimizdeki tek kanıt da gitmişti... o kanıt olmadan, Cemre en fazla Vedat abi kadar suçlanabilirdi..."
"Bu teşekkür yeter mi sence?"
"Ne istiyorsun?"
"Çok bir şey değil canım... sadece bir 'selfie'cik," diyen Mavi, telefonunun kamerasını açtı. Ali, her olaya magazin muamelesi yapan ve canlı yayın açan Duru'yu aklına getirerek, "Saatçi Niko senin neyin oluyor?" diye sordu Mavi'ye.
"Dedem. Anne tarafından Musevi'yim ben. Bilirsin, Musevilikte anne kutsaldır... Baba tarafından da Müslüman'ım, e İslam da babayı kutsayınca... arada kaldım. Ama dedemi çok severim, hayattaki tek varlığımdır o. Saatçilik yapar, geçinir gideriz... bir de Serdar abi vardır, mahalleden, bilirsin, zaten tanışmışsın kendisiyle... benim bu hikâyeden bu şekilde haberim oldu işte... Ama senin bunları şimdi öğrenmen ne garip öyle değil mi? Aylardır aynı sınıftayız ve, sen beni bayağı uzun bir süredir unutmuştun..."
"Bunun için özür dilerim..."
"Cemre'yi ne zaman ihbar etmeyi düşünüyorsun?"
"Acelem yok. Bak, yardımların için gerçekten çok teşekkür ederim, ama bu mesele artık Berk'in meselesi. Cemre'yi ihbar etmek, onun kararı olmalı..."
"Yani Berk'in onayı olmadan, adalet yerine gelemez öyle mi...?"
Mavi, yanlış kişiye geldiğini anladı.
Ali'nin akıllı olduğunu düşünerek gerçekten hata yapmıştı.
*****
Cemre, öylece yürüyordu sahilde. Burası, birlikte simit yedikleri yerdi... ama Ali'yi bulamadı bu sabah burada. O da, elindeki simitleri martılara fırlatmaya başladı. "Ne kadar garip öyle değil mi..." diye bir ses geldi. "Sen bir insanın canına kıy, ama hayvanları bu kadar umursa..."
"Kapa çeneni Mavi," dedi Cemre. "Sana daha önce de söylemiştim. Kimse Cemre olamaz...!"
"Ya ben sadece, senin fikrini merak etmiştim..." diye telefonunu açtı Mavi. "Sosyal medyaya yüklemek için, sence Ali'yle bu fotoğrafımız mı güzel, yoksa bu mavi filtreli olan mı... bence ikincisi güzel, ne de olsa mavi benim rengim..."
Cemre, gördüğü bu fotoğrafa sinirlenmedi. Ali'yi de hiç kıskanmadı. Mavi'ye sakince, "Şimdi de Ali'ye mi sardın..." dedi. "Ama sen alışkınsındır benim eskilerimi giymeye...!"
Mavi, öfkeden barut gibi olmuştu. Kızın arkasından yumruğunu sıkarak, "Bunu ödeyeceksin Cemre..." dedi. "Bunu kesinlikle ödeteceğim sana...!"
*****
Leyla, okulun tiyatro salonuna gelmişti. Hafta sonu kurslarına katılıyordu, çünkü kliniğe yatırılmamasının bedellerinden biri de buydu. Kendine bir hobi edinmek... ama tiyatro ekibinin T'si yoktu ortalıkta. "Bu maç işini fazla abarttılar..." diye çıkmaya hazırlandı, fakat kapıda bazı tıkırtılar vardı. Leyla, "Nihayet gelebildiniz..." dedi.
"Selam Leyloşçum, başkasını mı bekliyordun?" diye soruyordu Mavi.
"Mavi... senin ne işin var burada? Sen de mi tiyatroya merak saldın?"
"Valla' şu ara Ali'den başka hiçbir şeye sarmadım..." dedi Mavi. "Sarsa mıydım başka birine? Senden benim için bir şey yapmanı isteyeceğim."
"Ne?"
"Vur bana."
"Ne, ne saçmalıyorsun sen?"
"Sen değil miydin, 'Ben senden tarafım Mavi, benim Cemre gibi kaybedenlerle işim olmaz,' diyen? Göster bana sadakatini. Ha'di, şöyle bi' saçımı—başımı yol... yüzümü falan morart... boynumu filan sık... göster gücünü."
Leyla, Mavi'nin Cemre'ye iftira atacağını anladı. "Olmaz, Mavi, ben..." dedi. "Bu kadarını yapamam."
"Ne oldu o çılgın kıza, ha?" diye sordu Mavi. "Ne oldu o özgür kıza? Çağrılarla uyuşturucu partileri veren o, cesur kıza? Cesaretini mi kaybettin, ha Leyla? Sen yapamazsan, ben yaparım!" diye kızın elini kaptığı gibi, uzun tırnaklarıyla kendi boynu üzerinde uzun bir çizgi yarattı. Leyla, gözleri fal taşı gibi açılarak, kızın ince boynu üzerinde beliren pespembe, yer yer kırmızı kanın aktığı ize baktı... "Bana saldırdın."
"Ne? Ama bunun doğru olmadığını biliyorsun Mavi!"
"Sence sana mı inanırlar, bana mı? Senin geçmişin kirli değil mi Leyla...? Benimse geçmişimde hiçbir vukuat yok... Seçim senin. Ya bana saldırdığını kabul edersin, ya da bunu Cemrecik yapmış olur... veya şöyle söyleyeyim... ya sen kliniğe gidersin, ya da Cemre disipline defolur gider..."
"Tamam, ne istersen yapacağım," dedi Leyla. "Yeter ki bana klinikten falan bahsetme!"
*****
Berk de, arabasıyla Cemre ile son kez baş başa kaldıkları sahile gidiyordu. Öğle vakitleri olduğu için, Ali'den de hiç ses—seda çıkmadığına göre, Ali'nin her şeyi zamana bıraktığını anladı... Ali, Cemre ve kendisi arasında adı konulamayan bir bağ oluşmaya başladığını düşünmekteyken, Berk yolun kenarında dikilip ağlayan Mavi'yi gördü.
"Mavi!... ne oldu sana?" diye sorarak arabasından indi.
"Hepsi o unutamadığın eski sevgilinin işleri!" diye bağırdı Mavi. Boynunu gösteriyordu. "Bana yaptığına baksana!"
"Bunu sana Cemre mi yaptı?"
"Başka kim olacak! Bak, benim Ali'yle bir 'selfie'm vardı tamam mı, bunu görüp kıskanmış! 'Ali benim arkadaşım,' dediysem de inanmadı, beni kasıtlı ve planlayarak öldürmeye çalıştı!"
"Bak, saçmalama tamam mı... Bu hiç de Cemrelik bir davranış değil..."
"Ya, öyle mi? Neymiş Cemrelik olan davranış?"
Berk, Cemre'nin düşmanlarına asla fiziksel saldırıda bulunmayacağını biliyordu. Onun felsefesi, "Aşk için öldürmeli aşk o zaman aşk"tı. Yani Cemre, âşık olduğu Vefa'yı öldürmüştü, şimdi de Ali'ye saldırsa mantıklı olurdu, ama Mavi... Berk cevap vermese de genç kız, onu istediği kıvama getirdiğini görebiliyordu.
Delikanlı da, Cemre'nin durumunun gerçekten de kötüleştiğini görebiliyordu...
Arabasına dönerken, Ali'nin telefonunu çevirmeye başladı...
*****
Esmer delikanlı, boş stadyumda kendi kendine şutlar çekerek, oyalanıyordu. Stat, bomboştu çünkü hiçbir zaman büyük bir stadyum olmamıştı, o kadar ki, güvenlik kamerası bile noksandı burada.
O nedenle Ali'nin ensesine yediği uçsuz baltanın bir şahidi olmadı.
Cemre, Ali'nin başında bekliyordu. Gözleri, ensesinden akan kanlar üzerinde; baltayı bir süre daha elinde tuttu. Bu, öldürücü darbe değildi, Ali'ye ikinci bir kez daha vurması gerekiyordu. O ölene kadar, son sözlerini söyledi: "Bunu bana nasıl yaparsın... ha? Bunu bize nasıl yaparsın!"
Cemre, baltayı tekrar havaya kaldırdığında, "Yapma..." diye zayıf bir ses geldi. Cemre, yalnız olduğundan emindi ama; korkarak gözlerini ileriye dikti. On üç—on dört yaşlarında, sarışın bir çocuktu...
"Sen de kimsin?" diye sordu.
"Benim kim olduğumu biliyorsun bence..."
Bu oydu, Cemre'nin minik kardeşi Emre'ydi... Yeşil gözleriyle masum masum bakıyordu. "Ama Ali beni aldattı..." diye cevap verdi kardeşine. "Mavi'yle aldattı!"
"Bunun doğru olmadığını biliyorsun abla..."
"Aldatmadıysa da aldatacak! Bu zamana kadar yanlış kişiden şüphelendim, hayatımdaki bütün erkeklere ağzının salyasını akıtanın Hazal olduğunu zannettim ve korkunç bir cinayet işledim! Ama asıl düşman Mavi imiş... şimdi Ali'yi öldüreceğim, ve Ali de Vefa gibi, sonsuza kadar benim olacak... eğer yaşarsa Mavi'nin olur... buna izin veremem..."
"Ama Ali yaşamak isterdi... ben de yaşamak isterdim... Vefa gibi... bizim için artık çok geç... ama Ali'nin hayatını bağışlayabilirsin..."
"Artık çok geç, evet..." diyen Cemre, bir beysbol topuna vuracakmış gibi baltaya eskisinden de sıkı sarıldı. "Ali için de... Kan, kanı çağırıyor... sen, Emre; senden sonra Vefa; Vefa'dan sonra Ali'yle bu üç olacak..."
"Ama sen pişman olduğunu söylemedin mi Ali abiye...?"
"Evet, ama pişmanlık başka, kıskançlık başka!"
"Cemre!" diye bağırdı Emre. Hayır, bu kez Emre değildi; o kendisine Cemre demezdi ki... Cemre, az evvel Emre'nin durduğu yerde Berk'i görebiliyordu...
"Berk yaklaşma!" diye bağırdı Cemre de.
"Cemre sana yardım etmek istiyorum!" Yükselen sesler de tansiyon da Ali'yi ayıltmaya yetmemişti...
"Bana kimse yardım edemez... Ali'yi öldüreceğim. Cebimdeki bıçak da benim için..."
"Cemre saçmalıyorsun şu anda!" Berk, bir adım atmaya çalıştı. "Bunu ona yapamazsın. O'na bir hayat borçlusun..."
"Burası ilk öpüştüğümüz yerdi biliyor musun... burası, aynı zamanda mezarımız olacak..."
"Bir saat vardı..." diyen Berk, son kozunu oynadı. "Vefa'nın akıllı saati... siz o çatıdayken, seslerinizi kaydetmiş... saf kanıt olduğunu bilmeden takıyormuş Ali onu... sonra Ege'ye, 'Katil o saatin içinde,' diye Ali'ye not göndertmişler... Ali, o saati tamir ettirmeye çalışıyordu... Or'dan öğrendi senle Vefa'yı..."
"Yalan söylüyorsun," dedi Cemre. "Madem öyle bir kanıt var ortada, hani, ner'de o saat?"
"Ben yok ettim onu... parçalara ayırdım... seni ben kurtardım Cemre... Ali'nin aklından bile geçmedi böyle bir şey yapmak..."
"Ya kayıtların yedekleri?" Cemre, her zamanki gibi zekice sorular soruyordu.
"Bilemiyorum... var olabilirler de, olmayabilirler de... bak Cemre, ilgilenmen gereken şu ki... Ali'ye asla tam anlamıyla güvenemezsin. Ege'ye de öyle. Aslında hiç kimseye... Ben hariç, herkes senin düşmanın... onların mı yaşamasına izin vereceksin ha? Bırak elindekini ha'di güzelim benim, hepsinden birlikte intikam alalım... bir düşünsene, Ali'yle sen öldükten sonra n'olacak? Diğer herkes sağ kalacak... Ama eğer sen sağ kalırsan, Ali'den de, Ege'den de, Mavi'den de, herkesten de intikamını alırsın..."
"Sen yapacak mısın..." dedi Cemre. "Benim için, Ali'den intikam alacak mısın?"
"Zaten yaptığım o değil miydi?" diye cevap verdi Berk. "Seni ona tercih ettiğimi, o saati parçaladığımda gösterdim ben... Ya, Ali kim ya? Ali Öztürk, Vefa için bana saldıran o aşağı mahallenin delikanlısından başka bir şey değil benim için... Bir anda hayatıma yıldırım gibi düştü. Dediler ki, 'Bu kardeşindir.' N'apacağım, Ali için ölecek miyim? Kardeşimmiş, peh, peki ben kardeşimin bekçisi miyim?!... sense benim çocukluk aşkımsın Cemre... yine de Ali ölsün istemem... yaşasın, ve sürünsünler... Ali, Ege, Mavi, Çağrı, Hazal, Arap, Zeyno... masum geçinen herkes. Gerçek olmayan herkes... bizim gibi olmayan, sahte olan herkes. Çünkü biz gerçeğiz. Kötüyüz, ve kötü olduğumuzu da kabul ediyoruz... Senle ben... 440 hertz bir çiftiz... Doğa'ya aykırı bir çift... Ben öldürmek istemediğin tek erkeğim... aynı zamanda seni aldatmış bir erkek olarak, sana daha evvel de söylediğim gibi, sen halen benim en sevdiklerimin listesinin ikinci sırasında yazılısın... annem, sen ve Hato... Ali'ye yer yok ilk üçte. Sen her daim benim önceliğim oldun, ve öyle kalacaksın... Şimdi sana yalvarıyorum, bırak o sopayı."
Cemre'nin, beysbol sopası tutar gibi tuttuğu baltayı kavrayan, parmakları gevşedi. "Ha'di, 112'yi ara," dedi.
"Biliyordum..." dedi Berk de. "Sen bana geleceksin, dediğimde ciddiye almamıştın, ama bir gün beni seçeceğini biliyordum Cemre..."
*****
Ali'nin damarlarında akan kan da Yağızoğlu fıtratıydı. Ali, kolay kolay ölmezdi. Ambulansın gelişinden bile evvel kendine geldi, kendisine saldıran kişinin kim olduğunu hiçbir zaman anlayamadı. Cemre ise, ilaçlarını toparlıyordu. Berk'in hediye ettiği elbiseyi giymiş, Berceste Hanım'ın saç bandanasını takmıştı. "Berk, beni kurtaracak..." diyordu. "Ali, Mavi'yi seçmiş. Berk, beni kaçıracak, kurtaracak bu hayattan..."
Annesi, zaten Kenan'la Derya'nın eski ilişkilerinin ayyuka çıktığını öğrendiklerinden beri Kenan'ın evinden çıkmıyordu sayılır. Duygu durumunu anlamak mümkün değildi. Kenan'a kızıyordu ama, kanser olduğu için üzülüyordu da... Cemre bavulunu sürükleyerek evden çıktığında, Berk çoktan onu bekliyordu...
"Bu elbise sana, annemin bandanası da saçlarına çok yakışmış Cemre..." dedi hayranlıkla.
"Berk, ikimiz de on sekiz yaşının altındayız..." dedi Cemre. "En fazla ne kadar uzaklaşabileceğiz ki?"
"Ben her şeyi ayarladım. Sahte pasaportlar hazır. Buradan Yunan adalarına akıyoruz. Ondan sonra da, ver elini Avrupa... orada kimse bizi bulamayacak, herkesi ve her şeyi geride bırakacağız... kanser olan babamı bile... atla ha'di."
Cemre, dediğini yaparken, "Arabanın üstünü neden kapatmıyorsun Berk?" diye sordu.
"Sen böyle daha çok seviyorsun da ondan... unutmadım Cemre," dedi Berk.
"Ama kaçmıyor muyuz? Görülmememiz lazım... neyse, açık kalsın madem."
Berk gaza bastı.
Araba bir süre ilerledikten sonra, radyoda güzel bir müzik çalmaya başladı. Cemre, "Kim söylüyor bu şarkıyı?" diye sordu Berk'e.
"Air diye birileri..."
Cemre, kolunu açık camdan uzatarak, havada parmaklarıyla müziğe hayali bir ritim tuttururken, "Bir itirafta bulunayım mı..." dedi.
"Dinliyorum?"
"Ali'yle son bir kez yüzleşemeyeceğim ya... içimde ukde kaldı..."
"Benim de merak ettiğim bir soru var..." dedi Berk. "Şimdi sen bu Vefa'yı seviyordun... öldürdün... Ali'yi de seviyorsun... onu öldürür müydün gerçekten?"
"Evet," dedi Cemre, "Bu senin anlayamayacağın bir his. 'Herkes öldürür sevdiğini,' şimdilerde moda bir alıntı, ama herkes benim kadar ciddi anlamlar yüklemiyor bu cümleye..."
"Öyleyse benim işim kolay..." dedi Berk. "Beni aşkla sevmediğine göre, öldürmeyi düşünmezsin, diye düşünüyorum..."
"'Doğru düşünüyorsun,' diyorum..."
"Peki, ya intikam? Veya kıskançlık. Bu iki duygu, seni birine zarar vermeye itebilir mi Cemre?"
Cemre cevap vermeden, başındaki bandanayı çözerek, biraz da onu sallandırdı rüzgârda. Berk'in kendisini karakola getirdiğini de fark edememişti. Karakol Berk'in tarafında kalıyordu. Hem bu, Ali'nin artık pijama ve terliklerle bile girebildiği kadar yüzlerinin aşina olduğu karakoldan farklıydı, Cemre'nin bunu fark etmesi riskini alamazdı Berk.
Genç kız, kendisini bekleyen kadın polis memurlarını görünce, Berk'in yüzüne döndürdü gözlerini ama, Berk kendisine henüz en büyük ihanetini etmemişti. Bileğindeki akıllı saati çözdü, ona bakarak, "Birincisini ben parçalamıştım..." dedi. "İkincisinde kaydı almak da, bana düşerdi."
"Hani bana asla zarar vermezdin?" dedi Cemre.
"Ben iyi biri olmaya çalışıyorum Cemre..."
"Hayır, sen... sadece muhtaç haldeki kızlara yardım etmeye çalışıyorsun. Ondan sonra da onları yarı—yolda bırakıyorsun böyle..."
Cemre'nin görüş açısına biri daha girmişti. Gözleri Ali'yle çarpışınca, fazla direnmedi. Kendisi uzattı bileklerini ve, kelepçeler ona takılırken, Berceste'nin bandanası kayarak düştü ellerinden.
Polisler, Cemre'yi karakolun kapısına götürürken, Ali de yaklaşıp bandanayı aldı. "Bir dakika..." diye seslendi memurlara, "Müsaade edebilir misiniz bize?"
Kadın polis memurları, bir süre çıktılar Cemre'nin kollarından. Ali önce Cemre'nin bir kâkülünü kulağından arkaya attı, sonra bandanayı düzgünce yerleştirdi saçlarına. "Bir suçlunun, kalplerde tamamen affedilmesi için, gereken üç şey vardır," dedi Cemre'ye. "Birincisi, pişman olması... Senin bunu yeterince yaptığını düşünmüyorum. İkincisi, teslim olması, ki bunu da Berk'in zoruyla yapıyorsun. Ve üçüncüsü, cezasını çekmesi... Cezanı artık kabullenmelisin Cemre, kabullenmelisin ki; biz de seni aramıza kabul edebilmek için hazırlayalım kendimizi..."
Cemre'nin, Ali'ye Mavi konusunda ufacık bir şüphesi vardıysa da geçmişti artık.
Kadın polis memurlarına tek tek bakarak, kollarına girmelerini işaret etti gözleriyle.
Cemre'nin ardından, Berk Ali'ye yaklaştı. "Nasılsın?"
"Biraz başım ağrıyor..."
"Benim de..."
"Öyle değil, kafamın burası ağrıyor..." diye ensesini gösterdi Ali. "Sanırım bulaştığım serseriler, beni stadyumda buldu ve enseme yedirdi sopayı..."
"Evet, her'alde o serserilerdir..." dedi Berk ve, elini Ali'nin ensesine atarak orayı biraz okşadı. "Başka düşmanın yok ki?"
"Evet, yok."
Berk, böylece Ali'ye sarıldı. Bu kez herhangi bir ihanet olmadan, herhangi bir blöf olmadan, hesapsız, kitapsız...
"Bitti kardeşim..." dedi Berk. "Her şey geçti..."
19. BÖLÜMÜN SONU
Biyere kaçmayın, gece yarısı Adanmışı konuşucazzzz
2 notes · View notes
mdnbsrn · 1 year
Text
Tumblr media
Ders beden eğitimi ve oyunnnnnnnnn🎊🏐😍🤸 en sevdiğimiz🥰
14 notes · View notes
lolonolo-com · 9 months
Text
Beden Eğitimi Ve Oyun Eğitimi 2023 Final Soruları
Beden Eğitimi Ve Oyun Eğitimi 2023 Final Soruları 1- Aşağıdakilerden hangisi eğitimde eğitsel oyun uygulamalarının dezavantajlarından biridir? Cevap : Kalabalık sınıflarda bazı eğitsel oyunları uygulamak zor olabilir 2- Aşağıdakilerden hangisi oyunun zeka (zihinsel gelişim üzerindeki etkilerini açıklar? Cevap : Çocuk dış dünyayı keşfeder öğrenir merakını giderir mantığını kullanmayı ve seçim…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
apartmandakisakin · 1 year
Text
Beden eğitimi dersine siz Adidas eşofman Nike ayakkabıyla gelirdiniz ben kardeşler tuhafiye Mehmet kundura siz çok güzeldiniz ben çirkin
2 notes · View notes
mistikyol · 1 year
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
HAYATINA GİRMEK ÜZERE OLAN HAYALİN HANGİSİ? KRİSTAL KÜRELERDEN İLK GÖZÜNE ÇARPANI SEÇ!
1- BİRİNCİ KRİSTAL KÜRE: Uzun zamandır meydana gelen bazı terslikler hayata olan güvenini ve inancını sarsmış olabilir. Oysa hayatına girmek üzere olan finansal bir değişim var. Hep yapmak istediğin ve hayata geçiremediğin kariyer fırsatını artık ele alma zamanın geldi. Gerekli eğitimi alırsan çok başarılı olacaksın ve maddi anlamda da ferahlayacaksın. "FİNANSAL GÜCÜMÜ ELE ALIYORUM VE SEVDİĞİM İŞİ YAPIYORUM" olumlamasını aklına geldikçe tekrar ederek bilinçaltını programlamayı aksatma. Kendini güvende ve rahat hissetmeye çok ihtiyacın var.
2- İKİNCİ KRİSTAL KÜRE: Bulunduğun ortama güzel enerjiler veren şifacı güçleri olan birisin. Uzun zamandır almadan güzellikler vermen bir dengesizlik yaratmış olabilir. Bu durumun düzeleceği bir dönem hayatında başlıyor. Çaba göstermeksizin sana verilecek iyilikler ve mutluluk veren tesadüfler dönemin başlıyor. Kendini geride tutma ve alman gerekenleri istemekten de çekinme. "BANA GELEN GÜZELLİKLERE ALMAYA HAZIRIM" olumlamasını aklına geldikçe tekrar ederek bilinçaltını programlayabilirsin. Güzel kalbin ödüllendiriliyor.
3- ÜÇÜNCÜ KRİSTAL KÜRE: Dünyaya özel bir görevle geçmiş ışık saçan bir ruh varlığısın. Zaman zaman bunu unutmana neden olan karanlıklarla mücadele ediyorsun. Yine de içindeki ışık hiçbir zaman sönmüyor. Enerjini dikkatli bir şekilde harcamalısın. Beden zihin ruh dengeni koruyabilmen çok önemli. Bunun için ihtiyacın olan dinlenme zamanlarını kendine çok görme. Çok önemli bir çıkışı yakalamak üzeresin. Hayatında güneş dolu günler yakında. "İÇİMDEKİ IŞIĞIN MANYETİK GÜCÜNE GÜVENİYORUM" olumlamasını aklına geldikçe söyleyerek bilinçaltını programlamayı unutma.
4- DÖRDÜNCÜ KRİSTAL KÜRE: Hayatındaki iniş çıkışlar hızla devam ederken kendini sevgiye kapatmış gibi hissediyorsun. Oysa bu bahar kalbin sevgiyle açılıyor. Sadece partner anlamında değil, dostluk anlamında da hayalindeki ilişkilere kavuşuyorsun. Kendini olduğundan farklı gösteren insanlar çevrenden kendiliğinden uzaklaşıyor. Bu aslında senin iyiliğin için oluyor. Sıcacık ve samimi dostluklarla kendini açık tut. "SEVGİ VE ANLAYIŞ DOLU İLİŞKİLERE KALBİMİ AÇIYORUM" olumlamasını aklında geldikçe tekrarlayarak bilinçaltını programlayabilirsin. Koruyucu meleklerinin sevgisi hep seninle.
5- BEŞİNCİ KRİSTAL KÜRE: Çok yönlü, zekasını iyi kullanan ve araştırmayı seven iyi bir düşünürsün. Yalnız potansiyelini tam olarak kullanamıyorsun. Yeteneklerini ortaya çıkarman için küçük de olsa adımlar atmaya başlamalısın. Kendi kendini baltalamadan motivasyonunu yüksek tutmalısın. Çok yakında zihninde beliren düşünceleri hayata geçirerek hayallerine hızla yaklaşacaksın. "DÜŞÜNCELERİMİ HAYATA GEÇİRİYORUM VE YAPTIKLARIMLA TAKDİR TOPLUYORUM" olumlamasını aklına geldikçe tekrarlayarak bilinçaltını programlamayı lütfen aksatma.
6- ALTINCI KÜRE: Düşüncelerini ve konuşmalarını olumluya döndürdükçe ne kadar güçlendiğini fark ediyorsun. Bunun bir zayıflık veya gereksiz iyimserlik değil yüksek titreşimli olmak olduğunu anladığın için çekim yasasını doğru kullanmaya başladın. Bu da hayallerini hızla hayatına çekmeye başladığını gösteriyor. Mucizelere ve muhteşem gelişmelere kapını aç ve yaşadığın anların keyfini çıkarmaya odaklan. Ruhunu aydınlatan kitapları sırayla okuyarak iç gücünü arttır. "MUCİZELER BENİMLE" olumlamasını aklına geldikçe tekrarlayarak bilinçaltını programlamaya devam et.
7. YEDİNCİ KÜRE: İçine attıkların ve dile getirmediklerin yüzünden huzursuz hissetsen bile bil ki artık bu dönem hayatında sona eriyor. Geceleri ve özellikle dolunay zamanlarında niyet çalışmalarına odaklan. Bundan sonra kendini ve gerçeklerini daha çok ifade ederek içindeki gücü ortaya çıkaracaksın. Zamanını doğru değerlendirerek ve gününü verimli geçirerek daha pozitif hissedeceksin. "NİYETLERİMİ HAYATA GEÇİRECEK GÜCE SAHİBİM VE DOĞRU ADIMLARI ATIYORUM" olumlamasını gün içinde tekrar ederek bilinçaltını programlayabilirsin. Durağanlığa kapılmadan harekete geç.
8. SEKİZİNCİ KÜRE: Kendine değer vermenin önemini fark ettiğin için artık sana doğru davranmayanlara mesafeli duruyorsun. Bu mesafe enerjinin bozulmadan kalmasına neden oluyor ve bu çok doğru bir tutum. Yeni başlangıçlar yapabilmen için enerjini temiz tutup biriktirmen lazım. Önümüzdeki günlerde hayatında yenilikler olacak. Temiz bir sayfa açmak ilk anda biraz mücadele gerektirse de tazelenmek sana çok iyi gelecek. "HAYATIMDAKİ YENİ BAŞLANGIÇLAR BANA MUTLULUK GETİRİYOR" olumlamasını aklına geldikçe söyleyerek bilinçaltını programlamayı ihmal etme. Kendine inanmaya devam et.
#mistikyolyoutube #mistikyol #niyetlerineulaşmak #çekimyasası #kişiliktesti #hayallerineulaş #krisralküre #kişiselgelişim #olumlama #bilinçaltıprogramlama #didemçiloğlu #cemçiloğlu
3 notes · View notes
1kitap1fotograf · 1 year
Photo
Tumblr media
Öğretmen iyi olmalı. Öğretmen iyi olursa öğrencisi de iyi olur. Hiçbir şey öğrenmeseler bile iyiliği öğrenirler mutlaka. O öğrenciler öğretmen, mühendis, doktor, avukat vs. olamasalar bile iyi bir insan olurlar ki bu hepsinden önemli. İyi insan nereye gitse o iyiliği de peşinde götürür. İyilik de durmaz tabi yayılır etrafa. Afad’ın öğretmenlere verdiği eğitime gelen bir abimiz var. Beden eğitimi öğretmeni. İyi bir öğretmen. Herkesin kanı kaynıyor hemen. İçimden diyorum ki ben bu adamı bir yerden tanıyorum ama nereden? Sonra konuşurken ben lisede okurken bizim okulda beden eğitimi öğretmeniymiş. Sonra hatırladım. Bizim dersimize hiç sevmediğimiz bir öğretmen girerdi. Aynı salonda diğer sınıflarla birlikte ders yapardık. O abimizin sınıfına bakar “Ulan keşke bizim dersimize de şu hoca girseydi. Çiçek gibi adam.” derdik. İyi her yerde iyi. Dersimize girmedi ama iyiliğini yıllar sonra hatırladım. Velhasıl arkadaşlar iyi olmakta fayda var. #1kitap1fotograf #öğretmen #kitap #sandıklı #akdağ #doğa #nature (Akdağ Tabiat Parkı) https://www.instagram.com/p/Cl0nAkqMssL/?igshid=NGJjMDIxMWI=
6 notes · View notes
kedileree-asigimm · 2 years
Text
Kargaların bokunu yemediği zamana beden eğitimi koyan kim
2 notes · View notes
bilgiedin · 17 days
Text
Oyun Terapisi, Masal Terapisi ve Yüz Yogası Eğitimleri Hakkında
Oyun Terapisi eğitimi, çocuklar ve yetişkinler için etkili bir tedavi ve gelişim yöntemidir. Oyunların terapötik özelliklerinden yararlanarak bireylerin duygusal, sosyal ve bilişsel becerilerini geliştirmeyi hedefler. Oyun Terapisi eğitimi, katılımcılara oyunları nasıl terapistik amaçlarla kullanacaklarını öğretir ve terapi süreçlerinde nasıl rehberlik edeceklerini anlatır.
Masal Terapisi eğitimi, masalların iyileştirici etkisini kullanarak kişinin iç dünyasına erişmeyi hedefler. Masallar, semboller ve metaforlar aracılığıyla bireylerin duygusal zorluklarını anlamalarına yardımcı olabilir. Masal Terapisi eğitimi, katılımcılara masalları nasıl doğru bir şekilde seçip aktaracaklarını öğretir ve bireylerin kendi hikayelerini keşfetmelerine yardımcı olacak teknikler sunar.
Yüz Yogası eğitimi, yüz kaslarını ve ifadelerini kullanarak beden-mind ilişkisini güçlendirmeyi hedefler. Bu eğitim, yüz yogası egzersizleri ve mindfulness tekniklerini bir araya getirerek katılımcılara stresi azaltma, duygusal dengeyi sağlama ve kendine güveni artırma konularında yardımcı olur. Yüz Yogası eğitimi, katılımcılara yüz kaslarını nasıl çalıştıracaklarını ve ifadelerini nasıl farkındalıkla kullanacaklarını öğretir.
Bu terapi eğitimleri, En Akademi tarafından sunulan ve bireylere farklı terapi yöntemlerini öğrenme fırsatı sunan kurslar arasında yer almaktadır. Oyun Terapisi, Masal Terapisi ve Yüz Yogası eğitimleri, insanların zihinsel ve fiziksel sağlıklarını destekleyerek daha iyi bir yaşam kalitesi elde etmelerine yardımcı olabilir.
0 notes