Tumgik
#Para vermek YOK
turkudostu61 · 1 year
Text
6 notes · View notes
semantin · 8 months
Text
Pazar düğünüm var ve benim evimde halı yok. Arkadaşlar normal mi bana biraz moral verin. Bulamadım, beğenmediğim şeye dünya para da vermek istemedim
32 notes · View notes
baybaykus · 3 months
Text
Kepazeliği yayalım, okumayan okusun, görmeyen de görsün...
Mansur Yavaş, Ankara belediyesinin internet sitesinde “israf sayfası” açtı, Ankapark denilen çakma Disneyland'a yapılan harcamaları kalem kalem açıkladı.
Dinozor maketlerine 9 milyon dolar ödenmiş kardeşim.
Fıskiye, 15 milyon dolar.
Asrın liderimiz burasının açılışını bizzat yaparken “Türkiye'nin gururudur” demişti, sırf kapısına 14 milyon dolar harcamışlar, ne kadar gurur duysak az hakikaten.
Tren yapmışlar, 34 milyon dolar.
Geçmediğimiz köprüye, girmediğimiz tünele, görmediğimiz otoyola dolar bazında garantili para ödediğimizi biliyorduk, meğer biletini almadığımız hiçbir yere giden oyuncak trene de ödemişiz.
Uçan ada yapmışlar.
8 milyon dolarcık.
Ben en çok bunu beğendim.
Çünkü adı üstünde, uçmuş.
Trenin hiç olmazsa hurdasını kiloyla filan satabilirsin, ada yok.
“Çevre dostu proje” demişlerdi, plastik ağaç dikmişler.
16 milyon dolarcık.
Atatürk Orman Çiftliği zaten yürüyüş yoluydu, Atatürk Orman Çiftliği'ni bozup, bu kepazeliği oraya kondurup, zaten var olan yürüyüş yolunun yerine yürüyüş yolu yapmışlar, 18 milyon dolar!
E, kaldırımsız olmaz, kaldırım da yapmışlar, 3.5 milyon dolar.
Timsah maketi, Nuh'un gemisi maketi, fiberglastan fosil maketi, vahşi Batı dekoru, oyun çadırı, lazer sesi çıkaran robot, çarpışan arabalar, gondol filan almışlar, 45 milyon dolar!
50 milyon dolarımız yok diye tank fabrikamızı Katar'a verdiler.
Buraya teleferik yapmışlar, 50 milyon dolar ödemişler!
Ankapark'a saçıp döktükleri toplam para, 801 milyon dolar!
Aynı dönemden birkaç örnek vermek gerekirse…
Tekel'in alkollü içecekler bölümünü 292 milyon dolara sattılar.
Eti Bakır'ı 33 milyon dolara sattılar.
Eti Gümüş'ü 41 milyon dolara sattılar.
Eti Krom'u 58 milyon dolara sattılar.
Kütahya şeker fabrikasını 23 milyon dolara sattılar.
Adapazarı şeker fabrikasını 45 milyon dolara sattılar.
Antalya Limanı'nı 140 milyon dolara sattılar.
Türk Hava Yolları'nın yüzde 20'sini 175 milyon dolara sattılar.
Ne etti?
807 milyon dolar.
Bunları sattılar.
Bu kadar paraya dinozor maketi aldılar.
Eti Bakır'ı mesela… Kasasında nakit 10 milyon doları varken, 9 milyon dolar değerinde arazileri varken, depolarında hemen nakde çevrilebilir 7 milyon dolar değerinde bakır varken, 240 milyon dolar değerinde bilinen rezervi varken, sadece 33 milyon dolara sattılar.
Bir defa bile kullanılmayan oyuncak trene 34 milyon dolar ödemişler!
Şeker fabrikası satın almaya yeten parayla fıskiye almışlar.
250 bin dolara Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını satıyorlar.
Aldıkları plastik ağaç bile daha pahalı.
Eeee hâlâ merak ediliyor…!!!?
Merkez bankasının kasası nasıl boşaldı..!!?
Enflasyon niye patladı, Elektrik faturaları neden böyle oldu,
Market etiketlerinde niye yangın var,
Patlıcanı niye anca taneyle alabiliyoruz,
Niye yoksullaştık..?!
12 notes · View notes
belkidebirharfimben · 10 months
Text
Psikolojinin Allah'ı yok mu?
Tumblr media
"Ey ahmak nokta-i sevda! Hâlıkın ef'âli sana nâzır değildir. Ancak Ona bakar. Kâinatı senin hendesen üzerine yapmış değildir. Ve seni hilkat-i âlemde şahit tutmamıştır.” Mesnevî-i Nuriye’den.
Allah amellerini mübarek etsin. Geçenlerde ODTÜ mezuniyet töreninde “Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur!” ayet mealinin pankart olup gezdirildiğini gördük. Cenab-ı Hak, kelamullahından nur alan böyle sineleri çoğaltsın, müslüman memleketini müslümansız bırakmasın. Âmin. Fakat elbette yarasa tabiatlıların bu nurdan gözleri kamaştı. Hemen başlarını mâbâdlarına çevirdiler. Hatta mırıldandılar: “Böyle birşeyi savunmak akademinin/psikolojinin değerlerini aykırıdır!” Neden efendim? Onlar açık açık söylemezler ya. Biz çekinmeyip deyiverelim: Zira kafalarındaki bilimin Allah’ı yoktur. Yani Allah varsa bilim yoktur. O yüzden yanlarında ‘Allah’ denildiğinde ‘Euzü’yü duyan İblis’e dönerler. Şeytanlarından önce kendileri çarpılırlar. Kaçacak mağaralar ararlar.
Will Smith’in, yaşanmış bir hikâyeye dayanan, dişe dokunur, mesaj içerir filmlerinden Doğruyu Söyle’de (Concussion/2016) buna benzer bir sahne olduğunu izleyenler hatırlar. (Hafızamda kaldığı kadarıyla nakledeyim.) Nijeryalı dindar bir hristiyan olan Dr. Bennet Omalu ABD’de adlî tabiblik yapmaktadır. Amerikan futbolu yıldızlarının emekliliklerinin ardından intihara kadar varan psikolojik sorunlar yaşamaları dikkatini çeker. Böyle vakalardan birisini, cebinden de para harcayarak, özel olarak incelemeye tâbi tutar. Teşhisini kesinleştirir. Durum apaçıktır. Futbolcuların oyunun sertliği içinde kafalarına aldıkları darbeler beyinlerinde hasara neden olmaktadır. Ve bu hasar ilerleyen yaşlarda kendini iyice belli etmektedir. Dr. Omalu’nun asıl mücadelesi bu teşhisten sonra başlar. Kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışır. Bulgularını yayınlamak ister. Bir bilimsel derginin editörüne verileri aktardıktan sonra şöyle bir cümleyle sunumu bitirir: “Tanrı insanı futbol oynasın diye yaratmamış!” Editörün bu finale tavrı gariptir: “Tamam. Güzel. Tanrıyı çıkar. Elindekileri makaleye dönüştür. Bunu dergide yayınlayalım.”
“Tanrıyı çıkar!” dindarlığın, sahadaki bilimsel muvaffakiyeti ne olursa olsun, titri/yetki sahibi Nemrutlardan gördüğü muamelenin özüdür. Belki biraz da bu yüzden, Bediüzzaman, “Muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar!” diye yakınan lise talebelerine şöyle cevap vermiştir: “Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla, mütemadiyen Allah'tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil onları dinleyiniz.” Devamında birçok misalle bu uyanışın yöntemini de belirtir mürşidim. Teberrüken birisini alıntılayalım: “Meselâ, nasıl mükemmel bir eczahane ki, her kavanozunda harika ve hassas mizanlarla alınmış hayattar macunlar ve tiryaklar var; şüphesiz gayet maharetli ve kimyager ve hakîm bir eczacıyı gösterir. Öyle de, küre-i arz eczahanesinde bulunan dört yüz bin çeşit nebatat ve hayvanat kavanozlarındaki zîhayat macunlar ve tiryaklar cihetiyle bu çarşıdaki eczahaneden ne derece ziyade mükemmel ve büyük olması nisbetinde, okuduğunuz fenn-i tıb mikyasıyla, küre-i arz eczahane-i kübrasının eczacısı olan Hakîm-i Zülcelâli, hatta kör gözlere de gösterir, tanıttırır.”
Bu meselede yukarıda zikredilenlerden daha garibi de şudur bence arkadaşım: Bu sekülerizm kaselislerinin din düşmanlığındaki gayreti, bönlüğü, basitliği, iptidaîliği, hamlığı vs. Batılı pirlerinde dahi bulunmaz. Mesela: Psikolojinin Freud ve Jung ile birlikte ‘üç kurucu babasından biri’ sayılan Alfred Adler, İnsanı Tanıma Sanatı isimli eserinde, ‘ben merkezciliğin’ psikolojik sağlığa verdiği zararı izah sadedinde, sözü ilginç bir yere getirip der ki:
“Gelişmiş bir toplumsallık duygusunu içinde barındıran ve ‘Başkalarına ne verebilirim?’ sorusunu soran biri tüm karşıtlığıyla kendini beğenmiş kişiyle yanyana getirildiğinde arasında ne büyük bir değer farkının bulunduğu hemen anlaşılacaktır. Bu da ulusların binlerce yıl önce müthiş bir kesinlikle sezdiği ve İncil’in o bilgelik dolu ‘Vermek almaktan daha hayırlıdır!’ sözünde dilegelen bakış açısına götürür bizi. Alabildiğine eski bir insanlık deneyiminin dışavurumu sayılan bu sözün anlamı üzerine düşündük mü görürüz ki: Burada anlatılmak istenen ruhsal bir durumdur; vermenin, kollayıp gözetmenin, yardım elini uzatmanın insanın ruhunda yarattığı havadır; bu hava, ruhsal yaşamda kendiliğinden bir denge ve uyum sağlar, veren kimsenin kendiliğinden ele geçirdiği bir Tanrı armağanıdır adeta. Daha çok almaya eğilimli kimse ise çoğu zaman dağınık ve tutarsız biridir. Hoşnut olmak nedir bilmez. Tam bir mutluluğa ulaşabilmek için elindekiler dışında daha nelere kavuşması ve neleri kendisine maletmesi gerekeceği düşüncesiyle oyalanıp durur hep. ‘Gözlerimi çevirip başkalarının gereksinimlerine bakayım’ demez. Başkalarının mutsuzluğunu kendi mutluluğu saydığından, bir uzlaşmanın sağlayacağı huzur düşüncesine kafasında yer yoktur. Dikkafalılığıyla yarattığı yasalara başkalarının boyun eğmesini ister amansız bir tutumla, varolandan başka bir gökyüzü ister, bir başka türlü düşünce ve duygu ister. Kısaca: Onda gördüğümüz herşey gibi hoşnutluk ve alçakgönüllülük duygusundan uzaklığı da dehşet vericidir.”
Tumblr media
Adler bu hususta daha birçok önemli şey söylüyor. Fakat yazıyı daha fazla uzatmayalım. Yalnız şu noktaya bir dikkat çekelim: Adler’in bahsettiği bilgelik, sadece İncil’de değil, hadis-i şeriflerde de bulunuyor. “Veren el alan elden hayırlıdır!” buyuran Aleyhissalatuvesselam Efendimiz de bize mezkûr duruşu bir anlamda tavsiye ediyor. Biz; Bediüzzaman’ın ifadeleriyle; hodbin, hodgam, hodendiş bakanlardan değiliz varlığa. Olmamalıyız. Kainatı kendi merkezimizde şekillenmeye zorlamamalıyız. Bu yalnızca ‘nazarımızda pek fena bir memlekete’ düşmemize sebep olur. Halbuki memleket fena değildir. Nazarımızda öyledir. Mü’mine yakışan hüdabinliğinden kaynaklanan bir “Herşeyle beraber birşeyim!” neşesine sahip olmaktır. Tevhide iman tevhidle yaratılmış herşeye bağlar bizi. “İman bir intisabdır.” Artık bu zeminde, varlığın merkezini Allah’ın esmaü’l-hüsnası şekillendireceğinden, mü’min ben merkezciliğin vartalarından kurtulur. İnsaniyetini bütünün amacına kattıklarında arar. Kendi varlığına kapanmaz. 
Aman, neler söylüyoruz, çenemiz düştü, Adler Efendi bizi tehlikeli(!) sularda yüzdürdü. Psikoloji adına cür’et edip İncil’e gittik, hadis-i şeriflere uğradık, Allah’lı-Kur’an’lı lâflar ettik. Cık, cık, cık. Oldu mu hiç? Şimdi Allahsız bilimcilerimiz böyle şeylere müsaade ederler mi? “Çaaat!” diye tanrıyı çıkarmazlar mı aradan? Bir antidepresan yazıp yollayacaklarken müşteriyi camiye yönlendirirsek elbette ekmeklerine kan doğramış oluruz. Kalpler Allah’ın zikriyle tatmin olur, tamam, ama bazılarının gözü maddeden başka şeylerle tatmin olmaz. O yüzden ne Adler’e, ne Bediüzzaman’a, ne hadis-i şeriflere, ne de Kur’an’a uyup böyle lâflar edilmesin dilerler. Bunların psikolojisinin Allah’ı yok çünkü. Eh, evet, ODTÜ’de ayetli bilim yürek ister. Kardeşlerimizin yüreğini tekrardan tebrik ediyoruz.
25 notes · View notes
oluruvar · 1 year
Text
Minik bi ilçede akp kadın kolları yöneticiliği yapmış, şimdi de başka bi şehirde akp için çalışan teyzemle konuştuk bugün. Daha önce konuştuğumuzda ona akpye nasıl hala çalışabildiğini, midesinin bunu nasıl kaldırdığını sormuştum. Bana demişti ki "çıkıyorum zaten, bıktım ben de, bırakıyorum artık. Hatta onlara çalışmam, insanlara dağıtıp reklamlarını yapmam için toplam otuz bin tllik hediye çekleri verdiler. Onlara son kazığımı attım, hepsini çatır çatır kendim yedim". O an onun akpden çıktığını duyunca çok sevimiştim ama bi yandan da "vay amk küçücük yerde verdikleri paraya bak" diye çıldırmıştım. Sonra zaman geçti, teyzem taşındı ve taşındığı yerde akp çalışmalarına başladı. Meğer teyzem zaten orada çalışabilmek için diğer yerden ayrılmış. Bana bunu "akpden bıktım, kazık attım, çıktım" diye lanse ediyor. Ulan bu o kadar akp moment ki... Bi insan ancak bu kadar akp olabilir. Akpli değil bak, direkt akpnin kendisinin insan suretine bürünmüş hali bence. Bugün de bunu konuştuk. Bu sefer suyuna giderek dedim ki "ben senin zeki bi kadın olduğunu biliyorum. Bak, sülalede sadece senin akpli oluşunu anlayabiliyorum çünkü sadece sen bunlardan bi çıkar sağlıyorsun. Biliyorum, sana para vermeseler asla bunlara çalışmazsın". Ben bunları söylerken yüzünde öyle hin bi gülüş vardı ki görseniz sinirden birine ya da kendinize zarar vermek isterdiniz. Ben sabrettim. Bana "hayır canım yok öyle olur mu" dedi önce gülerek. Ben "bi şey almayıp, çıkarı olmayıp akpli olanlara keriz diyorsun, öyle görüyorsun onları değil mi" dedim. Sonra "ben para almıyorum zaten" dedi. Bak laf oyununa bak, ben anlamıyor muyum? "Tamam, demek istediğimi anladın işte. Sana iş verdiler, çocuğuna iş verdiler, hediye çekleri gelip duruyor" dedim. Sonra gülerek "bugün 5 tane 500 tlden 2500 tl" dedi... Ben de gülerek ama aslında cinnet geçirmeye ramak kala bir şekilde "Allah bereket versin" dedim... Bakın ben Müslüman değilim, hiç inancım yok ama yine de içten bi şekilde diliyorum ki milletin paralarını yiyen herkesin boğazına durur inşallah o paralar. Haram zıkkım olur inşallah o paralar. Bir de Kılıçdaroğlu'na terörist dedi bu kadın. Ulan sensin asıl terörist. Vatandaşın parasını çatır çatır yedim diye yüzsüzce söyleyen sensin terörist. Gelmiş diyor ki "chp de salak, mülteci olayını hiç kullanamıyor. Biz olsak neler neler yapardık". Cidden haklı bu konuda. Bu insanlar öyle kötü, öyle hin ki biz bunlara asla ulaşamayız. Halkımız keriz olduğu müddetçe bunlar yer
18 notes · View notes
barisyildirrim · 2 years
Text
1916 senesinde 19 yaşında genç bir delikanlı Erenköy’de yürümektedir. Talimgah denilen yerde bir kalabalık fark eder. Kalabalığa yanaştıkça bir müzisyenin enstrümanından yükselen melodiyi duyumsar. Yaklaşır. Delikanlı, enstrümandan yükselen tınıya gözlerini kapatarak huşu içinde bir süre zevkle dinleyerek eşlik eder. Gözlerini açıp da kalabalığın önüne ilerleyince o cânım melodiyi çıkaranın yere bağdaş kuran bir müzisyen olduğunu fark eder. Müzisyen pistir, perişandır, berduştur. Genç delikanlı evsiz diye düşündüğü bu adamcağıza acır gözlerle bakar. Garipser de hani biraz… Öyle ya böyle berduş bir adam nasıl olur da bu kadar güzel ezgiler çıkarabilir…
Delikanlı birkaç gün sonra aynı yol üzerinden geçerken görür o müzisyeni. Her ne kadar giyiminden, kuşamından, küfürbaz halinden rahatsız olsa da acıdığı için o müzisyene para vermek ister. Müzisyen işte kendisine para vermeye yeltenen gence; “Haydi oğlum, git işine! Bak benim mataram rakı dolu. Vereceğin bu parayla git de akşama birkaç kadeh iç keyiflen. Benim paraya ihtiyacım yok” der.
Utanır birden genç. Müzisyen devam eder; “Utanma! Utandıkça rahat yaşayamazsın.” Kıyafetlerini göstererek “Görmüyorsun ben kimseden utanıyor muyum! Başkaları benim bu halimden utansın!”
Delikanlı neye uğradığını şaşırır. Tokat gibidir adamcağızın lakırdıları… Eve gider düşünür uzun uzun… Acıdığı adamın kendisine böyle bir karşılık vereceğini hiç düşünmemiştir. Aradan zaman geçer. Delikanlı bu adamcağızı İstanbul’un münferit yerlerinde kah işkembecide, kah kuytu meyhanelerde, kah Yenicami arkasında, kah Çemberlitaş’ta görür… Hatta bir arada Ali Emiri’nin Kütüphanesi’nden kitap okurken görmüştür ki şaşkınlığı katbekat artmıştır.
Delikanlı, edebiyata heveslidir, bir şiir karalar o müzisyen için… Dönemin mecmualarının birinde “Dehâyi Mensi” diğer bir deyişle “unutulan deha” ismiyle bu müzisyeni kaleme alır. Sonra kulağına gider bu müzisyenin. “Kim yazdı bunu?” diye sorar soruşturur; sonunda bulur ve bu şiiri yazan gençle tanışmak ister. Buluşurlar, o an müzisyen anlar ki vakti zamanında kendisine acıdığı için para vermek isteyen genç tam karşısındadır. Şiiri pek beğendiğini, duygulandığını söyler.
Akabinde bu delikanlı ile müzisyen arasında sıkı bir dostluk başlar.
Müzisyen son döneminde inzivaya çekilir, kimseyle görüşmez. Üstü başı kirlidir ama çevresindeki insanların ruhları daha kirlidir. Küser hayata, küser insanlara… Çok değil, bir süre sonra da göçer gider bu dünyadan…
Delikanlı sevdiği bu müzisyenin öldüğünü duyunca çok üzülür. Arkadaşı Fuad Şinasi bir kağıt verir delikanlıya… “Nedir bu?” diye sorar delikanlı. Şinasi “Müzisyenin son şiiri” der. Okur delikanlı;
“Artık yaşam için yetişir bunca kırgınlık,
Dinlenmek isterim ki kader yorgunuyum
Artık vücudu boş, gönlü boş, düşü boş,
Dünyada şimdi ben de bir fazla ağırlığım”
“Ölümün titrettiği elle kalemini kalbine birikmiş zehre batırıp yazdığı veda şiiri” olarak betimler bunu genç adam. Aklına düşer işte o gün; acıdığı için para vermek istediği müzisyenin o yanıtı; “Utanma! Utandıkça rahat yaşayamazsın”
Bu mısra destur olur delikanlı için, hayatını ona göre yaşar. Utanılacak işler yapmaz. Büyük görev üstlenir ilerleyen senelerde. Ama sonu da o müzisyen gibi olur. Ha, ne mi olur? Haksızlığa uğrar, yaptığı o büyük işlerden el çektirilir, memleket için açtığı okullar kapatılır. O da inzivaya çekilir, çünkü çevresi pistir ve malum son… O da göçer gider bu dünyadan.
“Müzisyen” diye anlattığım kişi Neyzen Tevfik’tir. Ona acıdığı için para vermek isteyen delikanlı ise meşhur Şair Can Yücel’in babası; Köy Enstitüleri’nin açılmasını sağlayan, klasikleri dilimize çeviren, en uzun Milli Eğitim Bakanlığı yapmış “Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi” Hasan Ali Yücel’dir.
63 notes · View notes
g2-0-2-3 · 4 days
Text
Tumblr media
1. Makamınız ve mevkiniz ne olursa olsun, size “siz” diye hitap edene “sen” demeyin.
2. Ödünç aldığınız parayı, parayı veren kişi hatırlamadan önce iade edin. Bu sizin dürüstlüğünüzü ve karakterinizi gösterir. Aynı şey para haricindeki diğer şeyler için de geçerlidir.
3. Biri size yemek ısmarlarken asla menüdeki pahalı yemeği sipariş etmeyin. Mümkünse onların seçtikleri yiyecekleri sizin için de sipariş etmelerini isteyin.
4. Hiç kimseye "ah, yani henüz evli değil misin" "çocuğun yok mu" "neden bir ev almadın" ve ya "neden bir araba almıyorsun" gibi garip sorular sormayın. Bunlar sizin sorununuz değildir.
5. Arkanızdan gelen kişi için daima kapıyı açın. Erkek ya da kadın, yaşlı ya da genç olması fark etmez. Toplum içinde birine iyi davranmak sizi küçültmez.
6. Bir arkadaşınız sizin için bir ödeme yaptıysa, bir sonraki ödemeyi siz yapmaya çalışın.
7. Farklı görüşlere saygı gösterin. Unutmayın, birinin 6 gördüğü, size 9 görünebilir. Ayrıca, farklı görüşler alternatif olarak kıymetlidirler.
8. İnsanların konuşmasını asla kesmeyin. Sözlerini bitirmelerine izin verin. Dediklerinin hepsini duyun ve hepsini anlamaya çalışın.
9. Konuşurken gereksiz konulara girmeyin. Asıl konuyu anlaşılır şekilde anlatmaya çalışın.
10. Bir kişiye şaka yaptığınızda o kişi bundan hoşlanmazsa, durun ve bir daha asla yapmayın.
11. İyi bir şey gördüğünüzde insanları daha fazlasını yapmaya teşvik edin ve ne kadar minnettar olduğunuzu gösterin.
12. Biri size yardım ederken "teşekkür ederim" deyin. Teşekkür ifade eden kelimeleri en çok kullandığınız kelimeler haline getirin.
13. Arkadaşlarınızı kalabalıklar içinde değil baş başayken eleştirin.
14. Birinin kilosu hakkında yorum yapmak için hiçbir zaman bir neden yoktur. İlla bir şey diyeceksek "harika görünüyorsun" demek yeterlidir. Kilo vermek hakkında konuşmak istiyorsa, zaten bunu yapacaktır.
15. Biri size telefonunda bir fotoğraf gösterdiğinde sola ve ya sağa kaydırmayın. Sırada ne olduğunu asla bilemezsiniz.
16. Sokakta biriyle konuşuyorsanız güneş gözlüğünüzü çıkarın. Bu bir saygı göstergesidir. Göz teması konuşma kadar önemlidir.
17. Yoksulların ortasında asla zenginliğinizden bahsetmeyin. Benzer şekilde, çocuğu olmayanların yanında çocuklarınız hakkında konuşmayın. Bu benzeri durumlar için de geçerlidir.
18. Sahip olduklarınız size emanettir ve emanetin sahibi emaneti verdiği gibi her an alabilir de. Size emanet verilenleri (güzellik, ev, eşya, çocuk, araba vb.) o emanetlerin verilmediği insanları düşünerek ve onların yerine kendinizi koyarak paylaşmayın.
19. Yüzyüzeyken
söyleyemeyeceğiniz sözleri,
söyleyemeyeceğiniz biçimde
söyleyemeyeceğiniz kişilere arkasından/sosyal medyadan söylemeyiniz....
2 notes · View notes
dilara00 · 8 days
Text
Ben neden böyleyim hiç bir zaman kafamı yastığa koyup bugün ne güzel bir gündü deyip uyuyamadım hayatımın asla güzel olmadı herzaman bir sıkıntı var 1 saat önce mutluysam 1 saat sonra mutsuz bir dk mutluysam 1 dk sonra mutsuz kimseyi sevemiyorum sevemem ben kendimi sevemezken seni nasıl sevebilirim sabah kalkıyorum markete gidiyorum 1 ekmek 2 salam alıyorum öğlen yemeği için makarna alayım diyorum alıp kasaya geçiyorum kasiyer para eksik diyor cepleri yokluyorum 1 kaç fiş ve çikolata ambalajı dışında bir şey yok (fiş , amblaj vb şeyleri biriktirme gibi berbat bir huyum var ) ben bunu sonra alayım diyorum kasiyer sen bilirsin diyor marketten çıkıp eve doğru yürüyorum.Sonun da oturduğum binaya geliyorum alt katım da ki mülteci aile nin eşyalarını taşıdığını görüyorum sonunda taşınıyorlar diye geçirdim içimden. Daireme geçiyorum kahvaltıdan sonra balkona çıkıp biraz düşünüyorum balkonda romanım için daha çok ilham geliyor sonra içeri geçiyorum yazmaya çalışsam da olmuyor içimde anlatamayacağım bir his var bunalıyorum oysa havada gayet güzel tam sevdiğim gibi dışarı atıyorum kendimi nereye gideceğimi bilmiyorum zihnim konuşmayı kesmeyi düşünmüyor etrafta çok insan var herkes beni izliyor gibi geliyor garipmi giymiştim acaba saçlarım mı yoksa muhtemelen onlardır çoğu zaman garipler sonra biraz dolaşıyorum, düşünüyorum eve geliyorum bir kaç haftadır uğramadığım bloğuma giriyorum birkaç iletiye bakıyorum içimden cevap vermek gelmiyor sonra bunu yazıyorum neden bilmiyorum sanırım ben çoğu şeyi bilmiyorum rahat olamıyorum rahatlamak istiyorum acaba kafam fazla mı karışık kendi kendime konuşuyorum garip fısıltılar duyuyorum iyi günler değerli kent sakinleri.
2 notes · View notes
delifurkan · 1 year
Text
bir flort yapmak icin fazla hevessizim. birileriyle yalandan cilvelesmek cok fazla zaman kaybi ve yavsaklik gibi geliyor. yapmadim mi? alasini yaptim. ama artik iyi gelmiyor.  ilgiye ac degilim. ac miydim? fazlasiyla actim. ama artik degilim iste. kimseye guvenemiyorum, kimsenin kalici oldugunu dusunemiyorum. bu noktada soylenen en iddiali sozler bile gercekci gelmiyor.
sadece benim icin degerli olan kisiyle ilgilenmek istiyorum. oyle yalandan, oyundan falan da degil gercekten ilgilenmek ve deger vermek istiyorum. mumkunse bu konunun da gotumde patlamamasini istiyorum. kalan hicbir seyin onemi yok. seks, para, partiler.. hepsinden yuz cevirdim. 
bu noktada cok fazla kalp kirdim. hala kiriyorum. gercekci oldugunu iddia eden insanlara bazen alayci, bazen de gercek anlamda “gotun basin oynuyor” dedim. cok insan eledim, elemeye devam ediyorum. muhtemelen yalniz kalacagim ama kalmadigim bir ihtimali dusunerek her seyi elimin tersiyle ittim.
31 notes · View notes
sensedim1938 · 8 months
Text
Fatih Altaylı"nın ; "Küba'da patates bile yok."
Sözü uzerine ,,
Berna Laçin:
" Bak, ben sana KÜBA'da neler yok anlatayım!
Küba’ya yaptığım yolculuk bir gezi değil, deneyim oldu benim için...
Eşi benzeri olmayan tarihi ve yönetim sistemiyle, kimseye benzemeyen insanların ülkesi burası.
Rom, puro, dans-müzik ve neşe...
Buram buram “gerçek” zenginlik...
❤️ "Çocuğum ne olacak.?" korkusu yok mesela
İnsanın çocuğu için endişelenmemesinden daha büyük zenginlik yoktur herhalde.
❤️ Bu ülkede daha kadın hamileyken, devletin kurduğu hamile merkezlerine gitme zorunluluğu var. 70’li yıllarda, hamile pilatesi başlatılmış bu merkezlerde, ayrıca çocuk bakımı için eğitim veriliyor. Doğan çocuk, devletin sayılıyor.
Her tür sağlık ve eğitim hizmetini devlet karşılıyor. Eğitim de tabii ki eşit.
❤️ Sağlığın için endiselenmiyorsun,örneğin..!
11 milyon nüfusluk küçük bir ada olan Küba, tıp alanında dünyada en üst sıralarda. Çocuk lösemisini yüzde 80 oranında tedavi edebilecek kadar ileriler.
30 bin doktor çalışıyor. Sadece kendi ülkelerine değil, tüm Güney Amerika ülkelerine sağlık hizmeti veriyorlar. Tabii ücretsiz!
❤️ Açlık yok mesela
Devlet, karneyle her aileye ihtiyacı olan yiyeceği dağıtıyor. Tavuk, et, pirinç, patates, şeker... Kişi başı, karnı doyuracak miktar, devlet eliyle veriliyor.
Elbette, çuval çuval değil. Örneğin; kişi başı aylık 2 kilo kırmızı et veriliyor meselâ. Tavuk dersen o daha çok.
Eh bizim ülkemizde asgari ücretle geçinen biri her ay kişi başı 2 kilo et yiyebiliyor mu acaba?
❤️ Işsizlik yok ..!!!!
Devlet herkese iş veriyor. Ve maaşlar arasında yüzde 3’ten fazla fark bulunmuyor. Doktor olmuşsun, garson olmuşsun pek fark etmiyor.
❤️ Sokakta yatan evsiz yok..!
Bana en ilginç gelen bu oldu. “En gelişmiş” diye tanımladığımız ülkeler bile evsiz kaynarken Küba’da bir tane sokakta yatan insan yok.
❤️ Kadına şiddet yok örneğin..!
Zaten genel olarak kavga-dövüş-bağırış-çığırış yok. Korna çalan bile yok.
Hani, belediye suyuna sakinleştirici karıştırıyorlar diyeceğim ama belediye suyu da yok.
Her yer doğal kaynak ve su fışkırıyor. Dönelim şiddete; elbette ufak tefek olaylar oluyormuş ama bir kadına hafifçe dokunmanın cezası bile 5 yıldan başladığı için belki de, öyle şiddete filan rastlanmıyormuş.
Hele “karısını öldüren kocalar var mı” sorusunu sorduğumda, bana sapıkmışım gibi bakmaya başladılar.
“Nereden aklına geliyor böyle şeyler” dedi bana genç bir Kübalı kadın.
❤️ Boşanma yok mesela..!
Çünkü evlenme de yok. Kübalılar genellikle resmi evlilik tercih etmiyor çünkü ayrılmak isterlerse işlemlerle uğraşmak istemiyor. Resmi imzaya gerek duymuyorlar çünkü boşanma sırasında paylaşılacak mal, mülk kısaca nafaka-miras gibi kavramlar yok.
Zaten her şey devletin.
❤️ Ter kokan kimse yok.
Sabun-şampuan karneyle. Hepsi Küba malı. Fazladan almaya kalkarsan pahalı. Ama herkes tertemiz.
❤️ Eğlencesiz gün yok..!
Müzik ve dans her şeyleri. Sanki ibadet gibi. Her ân her yerde eğlence var. Sokaklarda, meydanlarda toplanıp, dans ediyorlar.
❤️ Tarlalarda organik olmayan gıda yok..!
Tavuk çiftliği yok meselâ. Bahçelerde yetişiyor tavuklar, ayağı toprağa değiyor. Tıpkı çocukluğumuzdaki tavuklar gibi lezzetli oluyor.
❤️ "Kazık yeme" korkusu yok.!
E her işletme devletin. Çalışanlar da devlet memuru. Ama bizdeki öğretmen evleri gelmesin aklınıza. Örneğin, Hilton Otel, Devrim sonrası olmuş Küba Özgürlük Oteli. En görkemli şovlar, en güzel caz kulüpler aslında hep devlet işletmesi.
❤️ Ayrıca, Küba’da turistler de devlet koruması altında. Turiste zarar vermek en büyük suçlardan biri.
💙Para yok,cok ilginç..!
Evet para yok! Doktor, aylık 20 Euro karşılığı bir maaş alıyor. Hayır yanlış yazmadım; en yüksek maaş bizim paramızla aylık 60 lira. Az geldi değil mi!
❤️ Şimdi “nasıl geçiniyorlar” diye düşünüyorsunuz.
Ama işte elektrik de 0,50 kuruş. Ev kirası yok, sabundan yiyeceğe temel ihtiyaçlara para harcamak da yok. Hastane masrafı, eğitim masrafı yok! Çocuklara kalem almak bile yok. Lüks yok ama ihtiyaç da yok!
💙 Reklâm tabelası yok.mesela.!
Asla yok. O yüzden Küba sokaklarını fotoğraflamak gibisi yok gerçekten.
💙 İnsan ne ister yaşarken???
huzur güven tabiki...
Kültür, Doğa Edebiyat ve Medeniyet
11 notes · View notes
harfzen · 2 months
Text
2 notes · View notes
cihangir-uzunkaya · 10 months
Text
Tumblr media
IYI GÜNLER IYI DOSTLARIM
BU MİLLET ATATÜRK E YAPTIĞI NANĶÖRLÜĞÜN BEDELİNİ ÇOK AĞIR ÖDEYECEK.
RAHMETLİ İLERİ GÖRÜŞLÜ INSANDI.
Yaşar Nuri Öztürk Trabzon Küçükdere köyünde dünyaya gelmiştir. İlk eğitimini babasından Kuran okuyarak almıştır. 9 yaşında hafız oldu. On yıl klasik medrese eğitimi aldıktan sonra hukuk ve ilahiyat eğitimlerini tamamladı. 12 yıl imam ve vaizlik yaptıktan sonra üniversiteye geri döndü. İslam Felsefesi konulu doktorasını tamamlamıştır. Aynı dalda doçent oldu.
Yaşar Nuri Öztürk Ortadoğu, Balkan Ülkeleri, Avrupa ve Afrika ülkelerinde kendi alanında araştırmalar yaptı. New York'ta İslam Düşüncesi ve Çağdaş Sufi Düşünce dersleri verdi. Öztürk Türkçe, Farsça, İngilizce, Fransızca ve Arapça dillerinde çeşitli çalışmalar yaptı. Türkiye Milli Kültür Vakfı ödülünü aldı.
Yaşar Nuri Öztürk yurt içi ve yurt dışında İslam dini zihniyeti, insan hakları konularında konferanslar verdi. Kuran-ı Kerim'in Özüne Dönüş Hareketi'nin öncüsü oldu. Time dergisi tarafından gerçekleştirilen 20. Yüzyılın en Önemli kişileri arasında 100 kişiden ilk 10 arasına girdi. Türk üniversitelerinde uzun yıllar boyunca dekan ve öğretim üyesi olarak görev yaptı.
Yazar büyük bölümü İslamiyet konulu olan elliye yakın kitabını yazdı. İstanbul üniversitesi İlahiyat Fakültesi kurulduktan bir yıl sonra Yaşar Nuri Öztürk dekan olarak görevlendirildi. Öztürk'ün ilk çevirisi Elmalılı M. Hamdi Yazır tarafından yapılan Kuran'ın yorum eklenmemiş Türkçe çevirisini yayımladı. Bu kitap 93-2003 yılları arasında 126 baskı ile Türkiye'nin en çok baskı yapan kitabı oldu.
BAKIN SAYIN OKUR KİMSENİN YAPTIĞI YANINA KÂR KALMAYACAK.
ŞUURSUZ İÇ SAVAŞ KÖRÜKLEYİCİ 10.000 TL LİK ATKIYLA, KORUMAYLA DOLAŞAN 657 YE TABİ CAMİ İMAMI HALİL KONAKÇI DENİLEN
ŞAKLABAN DİYORKİ;
BU BAYRAK ÜMMETİN BAYRAĞI İNDİRMEYİZ.
ULAN PİÇ BU BAYRAK ŞEHİT KANIYLA YIKANMIŞ UĞRUNDA TÜRK ASKERİ CAN VERMİŞ,ŞEHİT OLMUŞ TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN ÜSTÜNDE ARŞA YAKIN,GÖLGESİNDE TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞININ VAR OLDUĞU ŞANLI BAYRAK TIR.
OROSPU ÇOCUĞU, PİÇ ÜMMET DERKEN NİYE BÖLÜCÜLÜK YAPIYORSUN KAHPE DÖLÜ.
BEN SENİN KAST ETTİĞİN ÜMMETİN KURTULUŞ SAVAŞINDA NE BOK YEDİĞİNİ BİLİYORUM YAVŞAK.
ÜMMET DEYİP İNSANLARI BÖLME PİÇ MADRABAZ
ONDAN SONRA CİHANGİR TÜRKÇÜ, IRKÇI,FAŞİST.
SİKTİRİN GİDİN OROSPU ÇOCUKLARI .
BU HALİL GİBİ PİÇLER BÖLÜCÜ,İÇ SAVAŞ ÇIĞIRTKANI.
VE PONTUSLUNUN GÖZDE ELEMANI.
BAKIN SAYIN OKUR
PONTUSLU BUNLARI SAHNEYE SÜRÜP
TÜRK MİLLETİ NİN SABRINI TAŞIRIP SOKAĞA İNDİRMEKTİR ASIL AMAÇ.
ATLAYIP ZIPLAMAYIN !
DİNLEDİĞİNİZDE BÖYLE ADAMLARI;"SİKTİR GİT OROSPU EVLADI ANANI TÜRKİYE CUMHURİYETİ SİKSİN"DEYİN.KESMEDİMİ BİR DAHA DEYİN.HEM AÇILIRSINIZ PSİKOLOJİK OLARAK IYI GELİR KÜFÜR.
AMA ASLA SOKAĞA İNMEYİN O PİÇ RESMEN PİÇLİĞİNE SENİ KIŞKIRTMAK AMAÇLI 10000 TL LİK ATKIYLA ,KORUMALARLA DOLAŞIYOR ASLA YEMEYİN.
ŞAHSEN BEN ENVAYİ ÇEŞİT KÜFÜR EDİYORUM.
BENİM BAŞBUĞUM GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK LE DERDİ OLANIN DEFTERİ BU TOPRAKLARDA DÜRÜLECEKTİR.
ZAMAN EFENDİM..SADECE ZAMAN..!
SİSTEM FEVKALADE İŞLİYOR..
BIRAKIN İNSANLARIN PERİŞANLIĞINI
IŔADE KARDEŞİM HERKES HAK ETTİĞİNİ YAŞIYOR.
YÜREĞİNİZDEN MERHAMET İ SÖKÜP ATIN ORTALIK DÜZELENE KADAR..!
MERHAMET SİZ İNSANLIK OLAMAZ.
SADECE KOLTUĞUNUZA OTURUN.
AÇIN TV Yİ FİLMİ İZLEMEYE BAŞLAYIN.
İNCE DETAY SADECE BENİM IYI NİYETLİ DOSTLARIM FİLMİ İZLEYEBİLİR..
DİĞER GÜRUH ANCA A HABERDE UÇAR GİDER,AYAKLARI YERDEN KESİLİR EVDEKİ ÇORBAYIDA ŞÜKÜR DEYİP PAZARDAN TOPLADIĞI ÇÜRÜK SEBZELERLE YAPAR.
-Baba bunlara ne içiriyon amk ayakları yerden kesiliyor.anasını sikim bize anca Cash bayıltıyon ince Fransız a.
+Görgü,edep yoksunuysan kendini ifade edemezsin oğlum.bunlara etten kemikten ağzı dil yapan Allahları olmazsa tutunacak dalları yoktur,çoban olmadan eksik kalır bu orospu çocukları ondan 7/24 kafaları güzel bunların.hikaye dinlemezlerse eksik kalır piçler.
-sikerim ben bu işi baba !
Benim seninle aramda kimse yok madem oğlum diyorsun.bu kafanın aynısından istiyorum.ince Fransız a para vermek,alkole para vermek yok amk.
+Ee kalitesini siktiğim pic fırıncı evladım.Sen Türksün,Türkçüsün masal dinlemezsin.ulan Cihangir sen beni eleştirip yeri geldiği zaman hatta son günlerde sıklaştırdın benim ile empati yapıyorsun.hesap soruyorsun.ulan sana hacı,hoca,şıh kâr edermi.
-etmez amk !merak etme seninlede hesap var daha baba.defter kapanmaz hesap bitmez.sana feda olsun alkol,ince Fransız.
MUCKS,ŞLAPSSS..😂😂😎
+kaliteni sikeyim senin öpme demedimmı ulan yalak yavşak,alışkın değilim bu kadar samimiyete pic fırıncı evladım.😊
-Sanamı soracam nasıl öpeceğimi..yana kay manzara izleyelim.
CİHANGİR CCC
10 notes · View notes
karaca431 · 3 months
Text
Tumblr media
1. Bir kişiyi telefonla iki defadan fazla aramayın. Çağrınızı yanıtlamazlarsa, ilgilenmeleri gereken önemli bir şeyler olduğunu varsayın.
2. Ödünç aldığınız parayı, diğer kişi size ödünç verdiğini hatırlamadan önce iade edin. Bu sizin dürüstlüğünüzü ve karakterinizi gösterir. Aynı şey para haricindeki diğer şeyler için de geçerlidir.
3. Birisi size öğle / akşam yemeği ısmarlarken asla menüdeki pahalı yemeği sipariş etmeyin. Mümkünse onların seçtikleri yiyecekleri sizin için de sipariş etmelerini isteyin.
4. Hiç kimseye "Ah, yani henüz evli değil misin?", "Çocuğun yok mu", "Neden bir ev almadın?" veya "neden bir araba almıyorsunuz?" gibi garip sorular sormayın. Bunlar sizin sorununuz değildir.
5. Arkanızdan gelen kişi için daima kapıyı açın. Erkek ya da kız, yaşlı ya da genç olması fark etmez. Toplum içinde birine iyi davranmak sizi küçültmez.
6. Bir arkadaşınız sizin için bir ödeme yaptıysa, bir dahaki sefere siz ödeme yapın.
7. Farklı görüşlere saygı gösterin. Unutmayın, birinin 6 gördüğü, size 9 görünebilir. Ayrıca, ikinci görüş bir alternatif için iyidir.
8. İnsanların konuşmasını asla bölmeyin. Konuşmalarına izin verin. Dediklerinin hepsini duyun ve hepsini filtreleyin.
9. Konuşurken gereksiz konulara girmeyin. Asıl konuyu anlaşılır şekilde anlatmaya çalışın.
10. Birisiyle dalga geçer ve onlar bundan hoşlanmazsa, durun ve bir daha asla yapmayın. İnsanları daha fazlasını yapmaya teşvik edin ve ne kadar minnettar olduğunuzu gösterin.
11. Biri size yardım ederken "teşekkür ederim" deyin.
12. Arkadaşlarınızı kamuoyunda övün. Baş başayken eleştirin.
13. Birinin kilosu hakkında yorum yapmak için hiçbir zaman bir neden yoktur.
"Harika görünüyorsun" demen yeterli. Kilo vermek hakkında konuşmak istiyorlarsa, zaten yapacaktır.
14. Biri size telefonunda bir fotoğraf gösterdiğinde sola veya sağa kaydırmayın. Sırada ne olduğunu asla bilemezsiniz.
15. Bir arkadaşınız size doktor randevusu olduğunu söylerse, bunun ne için olduğunu sormayın, "Umarım iyisindir" demeniz yeterlidir. Onları, size kişisel hastalıklarını söylemek zorunda kalma gibi rahatsız edici bir duruma sokmayın. Bilmenizi isterlerse, bunu zaten söylerler.
16. Temizlik görevlisine CEO ile aynı saygıyı gösterin. Altınızdaki birine ne kadar kaba davrandığınızdan kimse etkilenmez, ama insanlar onlara saygılı davranırsanız bunu fark edeceklerdir.
17. Bir kişi doğrudan sizinle konuşuyorsa, telefonunuza bakmak kabalıktır.
18. Sizden istenene kadar asla tavsiye vermeyin.
19. Kimseye gerek yokken yaşını ve maaşını sormayın.
20. Sizi doğrudan ilgilendirmeyen herhangi bir şey olmadıkça işinize odaklanın.
21. Sokakta biriyle konuşuyorsanız güneş gözlüğünüzü çıkarın. Bu bir saygı göstergesidir. Göz teması konuşma kadar önemlidir.
22. Yoksulların ortasında asla zenginliğinizden bahsetmeyin. Benzer şekilde, çocuğu olmayanların yanında çocuklarınız hakkında konuşmayın.
23. İyi bir mesajı okuduktan sonra, "Mesaj için teşekkürler" demeye çalışın.
24. Cep telefonlarınız ile konuşurken, başkalarının sizi dinlemek zorunda kalmamasına dikkat edin.
ÇÜNKÜ BİR ÇOĞU UNUTULMAYA YÜZ TUTTU.
3 notes · View notes
kafamcokdolu · 4 months
Text
Çok yorgunum. Soğuktan sıcağa geçince yüzüm karıncalanıyor. Çocuğum daha asansör sesini duyunca bile kapıda bana miyavlamaya başlıyor. İyi ki var. Evde tekken üzülüyor mu diye tedirgin olsam da elimden bir şey gelmiyor bu konuda. İşten sonra bazen yemek yapasım gelmiyor hiç. Yorucu oluyor ama dışardan yemek de sıkıyor beni. Kardeşime para gönderebiliyor olmak çok iyi hissettiriyor. Birkaç gündür sağda solda nergis satıyorlar. Bayılıyorum kokusuna. Sonra, maaşımı alınca yatırım yapmak istiyorum. Şu sıra araştırma yaparak geçiyor biraz. Bir şeyler üretmek de istiyorum ama karar veremiyorum doğru düzgün sonuçta emek ve zaman vermek kolay değil. Zaten şimdi vaktim de yok pek. Belki hobi olarak bir şeyler deneyebilirim. Öyle. Hayatımın en yalnız olduğum zamanlarını geçiriyorum sanırım. Ruhsal olarak değil tabii ama çevremde yakınım olan kimse yok. Ama iyiyim. Hayat tuhaf.
4 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Bankacılık Sektörü Yasayla Korunan Bir Saadet Zinciridir
Yetki para basma ve parayı satma yetkisi olanlara geçti.
Toplum ise parayı yönetenlere hizmet edenleri seçmeyi yetki vermek sanıyor.
Yasayla bankalara hangi yetkiyi verdiler?
Çok basit anlatmak istiyorum herkesin anlayabilmesi için.
Bugün ki bankacılık anlayışı karşılıksız para basarak gerçek ekonomik değerleri ele geçirme düzeneğidir.
Bankaya yatan 1 birim ile banka 1000 birim karşılıksız para basarak piyasayı sömürme yetkisi elde ediyor.
Bu konuyu dünyada Mobbing Bank kitabı dışında kimse yazamadı.
Ekonomi profesörleri hepsi sistemden beslendikleri için toplumu uyandırmak yerine onları sistemin uysal köleleri olmaları için ikna edici söylemlerle bu sisteme hizmet ettiler/etmeye devam ediyorlar.
Enflasyon ve yaşam pahalılığını durdurmak için faiz artırmak dışında çaresi kalmayan sömügeciler faiz artırımına gidince Amerika ve İsviçre'de bankaların battığı gerçeği ile yüzleşmek zorunda kaldılar.
Bugün ülkemizde bankalar neden kredi vermiyor?
Bankalar batmasın diye nas diyerek dini de bu rezilliğe alet ederek faiz artırmayarak yüksek enflasyon ve yaşam pahalılığını dayatıyorlar.
Yarın faizler artınca hepsi batarım korkusunu yaşadıkları için.
Bu düzeni işletenlerin içinde merkez bankaları ve ülkeyi yöneten iktidarlar var.
Günümüz iktidarları bankaların karşılıksız bastıkları paralar ile iktidarlarını sürdürüyorlar.
Sermaye piyasası kurulları, merkez bankaları, iktidar ve yasalar bu saadet zincirine zarar gelmesin diye çırpınıp duruyorlar.
Batan bankaları kurtarıyorlar.
Bugün dünyada hiçbir banka karşılıksız bastığı parayı ödeyebilecek bir likiditeye sahip değildir. Hiçbir merkez bankasında karşılıksız basılan paraların bir karşılığı yoktur.
Siyaset ve tefeciler bütün bu oyunları toplumlardan saklıyorlar.
✓ Yüksek volatilite,
✓ Siyasi istikrarsızlık,
✓ Savaşlar ve yeni savaş tehditleri,
✓ Ekonomik darboğaz ve kıtlık,
✓ Likidite sıkıntısı,
Ve
✓ Yüksek enflasyon ve yaşam pahalılığı faiz artırma mecburiyeti ve bankaların batması son zirvedir.
Bizim Anadolu da çok güzel bir söz var;
✓ Yağlı .öte kuyruk bağlamanın bir alemi yok diye.
Yağlı .öte kuyruk bağlayarak bir kaç işbirlikçi holdingi aşırı güçlendirerek bunun bir sonu olmadığını bildikleri halde ısrar ettiler.
Bedelini de ödeyecekler.
Karşılıksız para; talebi, fiyatı ve enflasyonu artıran tek sebeptir.
Olmayan parayı piyasaya faiz karşılığında satarak yüksek kazanç sağlamak saadet zinciri değilde nedir?
Topluma hizmet adına yetki isteyenler yetkiyi aldıktan sonra bu tefecilerden emir alarak ülkeyi yönettiler.
Bankalar ve para sistemi ıslah edilmeden ülkemizde hiçbir konuda bir iyileşme olması mümkün değildir.
Bundan sonra ki süreçte hiçbir devletin batan bankaları kurtarmak gibi bir gücü kalmadı.
Bir başka gelişme Amerikan dolarının karışılıksız basılarak rezerv para gücünü kaybetme noktasına gelmiş olmasıdır.
Dünya çok uluslu bir paranın rezerv para olarak kullanılacağı günlere hazırlanıyor. Amerikan dolarının hakimiyeti son buluyor.
Bu o kadar kolay olmayacak.
Faiz artışı sonucu batan bankalar parası olanlara bankada hisse vermeyi teklif edecekler.
Sonra ne olacağını söylemek mümkün değil.
Yeni oyun ya masada anlaşma ile sonuçlanacak ya da bir dünya savaşına dönüşecek.
Bu saadet zinciri düzenini kurtarmaya çalışmak insanlık tarihinin en büyük ahlaksızlığı olarak tarihe geçecek.
Savaştan başka ihtimal kalmıyor.
Para gücünü devletin hazinesi yerine holdinglere vermenin bedeli savaştır.
Savaşmak istemeyen ise bu köleliğe devam eder.
] Önder KARAÇAY [
7 notes · View notes
keemlenyekun · 6 months
Text
Komedi dizisi
Evet kahkahalarla takip ettiğim haber dizisi hepten farklı bir hal aldı. Yani şöyle ki hukuk ve hukukçu tanımı yapılmış. Hukuk okuyanlar boşa okuyor. Hukukçu hukuk okuyarak olunmaz. İşte ülke özeti. Adam net özetlemiş. Tam olarak şöyle:"TÜRK MİLLETİ ADINA KAMU HUKUKÇUSUYUM." puahqhhqhqh. Adam bir de alan belirlemiş. Ah be cahillik ah be. Ne güzel bir şeysin.
Tumblr media
İşte yargı adlı dizi böyle bir şey. Böyle komik. Böyle trajik.
Cahilliğin övüldüğü yerde herkes haklıdır. Yüce hukukçu.
Şimdi aymnin binlerce leş kararı vardır. Misal dün ki sansür yasası incelemesinde olduğu gibi. Siyasi kararlar. Ama anayasanın meşruluğu sorgulanamadı şimdiye değin. Saçma da olsa anayasa mahkemesidir denip yutkunuldu. Hatta bazı ihlal kararlarına başka yollar bulunup uygulanmadı falan. Ama son yargıtay kararı farklı bir boyut kazandırdı olaya.
Hukuki bir tepki vermek yersiz. Bu tip olaylar siyasidir. Yargıda birileri kavga ediyor. Gözlerimi kapatıp yaşlar gelincesiye kahkaha atıyorum.
Ortalık çok daha karışacak. Mevzilenme başlamıştır. Birileri de haktan hukuktan yana olsa korkmadan. Keşke.
Sen bizi cıvata mı sandın? Vezirköprüye gel de gör. Puahahahahh.
Şimdi efenim. Kahkahalara ara verelim.
Öyle bir futbol haftası ki: samsun 4 günde iki galibiyet aldı. Yandık tutuştuk. Febem yenildi, her zamanki gibi anında çirkefleşti, galatasarayım iyi gidiyor aman allah nazar değdirmesin.
Yükseklisansta yalçınkaya kararı hakkında ödev hazırlıyorum. Makale yazacağım.
Para kazanamıyorum. Ama mutluyum. Oğlan mutlu. Hanım mutlu. Samsun güzel.
Töbe bismillah. Lağğnn nazar değer sayın defter. Mutsuzum yok. Aşırı mutsuzum. Hatay bizi yenmesin hatayı da yenersek üzerine adana da febemi yenerse ortalık karışır.
He bak bir de şey var: lahmacun içi nasıl yapılıyor ya? Samsunlu pide içini bilir nerden bilelim lahmacun içini. Yarın lahmacun günü.
Vesselam.
Serco kahkahalarla bildirdi.
3 notes · View notes