Tumgik
#Pamukkale Travertenleri
tatilgez · 3 months
Text
Denizli'nin Neyi Meşhur? Denizli'nin En Meşhur Yemekleri ve Alınabilecek Hediyelikler
Denizli sanayisi, turizmi, metalleri, gıdası ve horozlarıyla ünlüdür. Bu il aynı zamanda büyük bir ev tekstili pazarına da sahiptir. Zengin tarihiyle bilinen Denizli bölgesinde yer alan Pamukkale, turistlerin gözdesi. Pamukkale travertenleri dünya mirasları listesinde yer alıyor. Bu bölgede antik tarihi kentler de bulunmaktadır. Karahayıt kaplıcaları kırmızı ve şifalı sularıyla pek çok…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gezikent · 2 years
Text
Pamukkale Travertenleri | Pamukkale Gezilecek Yerler
Pamukkale Travertenleri | Pamukkale Gezilecek Yerler
PAMUKKALE TRAVERTENLERİ – DENİZLİ Pamukkale Travertenleri her görenin hayran kaldığı beyaz bir cennet aslında. Bu beyaz cenneti anne babamın dur, yapma, oraya gitme, dikkat et, şimdi düşeceksin diyerek peşimden koştuğu,  henüz çocuk yaşlarda keşfedenlerdenim.  O günlerden bu günlere ise Pamukkale travertenleri, sonsuz beyazlığa sahip kocaman bir pamuk tarlası olarak anımsadığım bir hatıra…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
mendivayy · 22 days
Text
Tumblr media Tumblr media
Pamukkale travertenleri ☁️
225 notes · View notes
dogayadair · 1 year
Text
http://dogadayasananlar.blogspot.com/2023/04/dogal-guzellik-pamukkale-travertenleri.html
2 notes · View notes
fevkaladeninfeyki · 3 months
Text
Pamukkale Travertenleri Pamukkale travertenlerini görmeye gidec...
0 notes
tripuck · 4 months
Link
0 notes
hakanbulut-82 · 1 year
Photo
Tumblr media
Kararmış Beyaz Cennet (Pamukkale Travertenleri / Hierapolis Antik Kenti) https://www.instagram.com/p/Cld2Hn_oHJ2/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
kolaykaravan · 2 years
Photo
Tumblr media
İzmir'den 4 Günlük Karavan Rotası
İzmir’den Karavan Rotası
Kolay Karavan olarak sizler için İzmir’den çıkışlı en güzel karavan rotasını hazırladık. Yapmanız gereken sadece kendinize 4-5 gün ayırıp, bu eşsiz deneyimi yaşamak!
Karavan kiralamayı, doğaya ulaşan en kısa yol olarak görüyor, en kolay, en hızlı ve en güvenilir karavan kiralama deneyimini sunmak için çalışmalarımıza aralıksız devam ediyoruz.
Türkiye’deki karavan kamp alanları ile sizler için görüşmeler ve ziyaretler yapıyor, en doğru adresleri deneyimleyerek karavan kiralama yapan misafirlerimize hazırlıyoruz. Yakın dönemde bu alandaki çalışmalarımızın topluca sunulduğu alt yapılara da geçiş sağlayacağız.
Sizlerden en çok gelen sorulardan birisi olan “İzmir’den karavan kiralayarak nerelere gidilir?” sorusuna cevap bulmak için, Müşteri Başarı Uzmanlarımız'dan Eda, sizler için bu güzel yazıyı derledi.
Keyifli okumalar dileriz.
İzmir’den Başlayan Akdeniz Rotanız; İzmir- Aydın- Muğla- Antalya- Denizli
İzmir ilinden yola çıkarak Akdeniz turu yapmak sizlere iyi gelecek, özgürlüğü keşfedeceksiniz. İlk adresiniz Aydın’da bulunan tarihi yerleri ziyaret etmek olmalıdır. Tarihi antik kentlere veya kalelere gidebilir tarihin derin sularında gezinebilirsiniz. Aydın’a gitmişken mutlaka deniz koylarına uğrayın ve Kuşadası’nın yaz havasını soluyun. Geceyi Muğla’da geçirmeniz sizin için oldukça farklı olacaktır. Konaklamak için çam ağaçları arasında muhteşem deniz manzarasının keyfini çıkarmak istiyorsanız Datça Aktur Camping karavan kamp alanını tercih etmelisiniz. Masmavi koyları gözlerinizi kamaştıracak Hisarönü Körfezi'ne karşı kamp yapmak ve çam ormanıyla doğanın serüvenlerini deneyimlemek isterseniz Hisarönü Köyü Bozburun yolu üzerinde bulunan Evcan Camping konaklayacağınız yer olmalıdır.
Muğla’nın tarihi zenginlikler açısından en zengin ilçesi olan Milas’a gitmelisiniz. Helenistik dönem mimarileri ile dikkat çeken Herakleia Antik Kenti, etkileyici Zeus Tapınağı ile ünlü Euromos Antik Kenti, tarihi Erken Tunç Çağı’na kadar uzanan Labranda Antik Kenti gibi Milas’ta bulunan tarihi yerler keşfedilecek pek çok hazineye sahiptir. Doğa severlere unutulmaz bir deneyim sunan Uyku Vadisi, Saklıkent Kanyonu, Kelebekler Vadisi ve Saklı Göl doğanın içinde yorgunluğunuzu atabileceğiniz rahat bir nefes alabileceğiniz çok sevilen gezi alanlarındandır. Masmavi denizinin tadını çıkarabileceğiniz Ölüdeniz, Cennet Koyu ve Bodrum’un keşfedilmeyi bekleyen gizli koyları mutlaka uğramanızı önerdiğimiz yerler arasındadır.
Akdeniz turuna başlamışken ilk aklımıza gelen tatil şehrimize uğramadan olmaz. İnsana huzur veren denizi, doğa harikası olan şelaleleri ve eşsiz sahilleri ile sizleri karşılayacağından emin olabilirsiniz. Türkiye’nin en özel yerlerinden biri olan Düden Şelalesi etrafında özel mağara yapıları bulunmaktadır. Dev oyuklar bulunan bu şelalenin etrafında aynı zamanda da özel oturma alanları yer almaktadır. Düden Şelalesi’ne gitmeyi ihmal etmeyin. Antalya’da düzenlenen doğa gezileri ve rafting turlarının en popüler adreslerinden olan Manavgat Şelalesi Antalya Merkezinde bir saatte ulaşabileceğin bir tabiatı cenneti. Köprülü Kanyon, Tazı Kanyonu, Sapadere Kanyonu ve Göynük Kanyonu doğa güzellikleri ile ünlü Antalya’nın başka bir tabiat harikalarıdır. Antalya’nın sahillerini, antik kentlerini ve doğa harikalarını izlemek için Olympos Teleferik sizler için Akdeniz’in muhteşem kuş bakışı manzaralarını sunacaktır. Akdeniz’in doğa havası ile huzurlu bir gece geçirmeniz için Kaş Camping zeytin ağaçlarının gölgesinde, denize sıfır, hayallerinizin ötesinde bir doğa deneyimi yaşamanız sağlar. (https://www.instagram.com/kaskamping/)
Yeryüzünde benzersiz doğa harikası olan Pamukkale’yi görmek istemez misiniz? Denizli‘de yer alan Pamukkale, her yıl milyonlarca insanın ziyaret ettiği kar beyazı travertenleri, şifalı termal suları, büyüleyici Kleopatra Havuzu, Hierapolis Antik Kenti ve görkemli antik tiyatrosu sizlere farklı bir deneyim kazandırıyor olacaktır. Pamukkale’nin efsanevi hikayesini de öğrenmeyi ihmal etmeyin. Geniş ve rahat ahşap verandaların veya çimlerin üzerinde oturarak Denizli Ovasın'a hâkim konumdan kuşbakışı seyir keyfi yaşamanızı sağlayan Tepe Camping konaklamanız için ideal karavan kamp alanıdır. Doğa harikaları ile dolu keyifli tatilinize Aydın üzerinden geçerek İzmir’de sonlandırabileceksiniz.  
Karavan rotanıza karar vermek ve değiştirmek tamamen sizlere bağlı bir karardır. Görmek istediğiniz şehirlere neden karavanla gitmiyorsunuz? Tek yapmanız gereken karar vermek ve KolayKaravan'dan güvenilir şekilde bir karavan kiralamak. Sonrasında yola çıkmak için milyonlarca nedeniniz olacak...
Yeni deneyimler keşfetmek, kültürel zenginliklere yakından şahit olmak Kolay Karavan sayesinde çok kolay. Kolay Karavan ailesi olarak bizler seyahat rotanızda sizlere yardımcı oluyoruz.
0 notes
gezibiletim · 2 years
Text
Adeta Bir Görsel Şölen: Her Yıl Milyonlarca Turistin Ziyaret Ettiği Pamukkale Travertenleri
Adeta Bir Görsel Şölen: Her Yıl Milyonlarca Turistin Ziyaret Ettiği Pamukkale Travertenleri
Pamukkale Travertenleri, termal su manasında çok varlıklı bir bölge olan Denizli’de doğal olarak oluşmuş bir yer. Buranın oluşumunda mineraller ve termal sular tesirli olmuş. Tarihi çok eski yüzyıllara dayanan Pamukkale Travertenleri, ülkemizin en büyük ve e… Pamukkale Travertenleri, termal su manasında çok varlıklı bir bölge olan Denizli’de doğal olarak oluşmuş bir yer. Buranın oluşumunda…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ahmetbosluk · 2 years
Photo
Tumblr media
Denizli Pamukkale Travertenleri (Pamukkale Travertenleri) https://www.instagram.com/p/CimHClGKli1/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
gallipolidaytours · 2 years
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/pamuklara-sarilmis-gercek-bir-hazine.html
Pamuklara sarılmış gerçek bir hazine
Tumblr media Tumblr media
Aslında yeni bir kent Denizli. Büyük Menderes Nehri’nin bir kolu olan Aksu Çayı’nın dereleriyle desenlenmiş bir plato üzerine kurulu olsa da antik çağda kent, şimdiki yerinden 6-7 kilometre uzaktaymış. Yıllar geçmiş, Ege kıyılarından iç kesimlere sokulan doğal bir yol üzerinde olan şehre yeni yollar yapılmış, ulaşım kolaylaşmış, nüfus hızla artmış; tarımdan tekstile, sanayiden turizme ülkemizin en büyük 10 ekonomisi arasına girmiş. Denizlililer bununla birlikte doğa ve tarihi miraslarına da sahip çıkmışlar.
Tumblr media
Hürriyet Seyahat gezgini Serda Büyükkoyuncu Laodikya’da
En güzeli de bu. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Pamukkale’nin ‘traverten’ denen beyaz pamuksu yüzeylerinin oluşum sebebi, yer altından yeryüzüyle buluşmaya çıkan termal suların içindeki minerallerin havadaki oksijenle karşılaşması…
Tumblr media
Kleopatra Havuzu’nun diğer adı Antik Havuz. Ekstra bilet alarak sıcak suda ve antik sütunların arasında yüzebiliyorsunuz
Bu esnada mineral etki kayboluyor, geriye kalsiyum karbonat kalıyor. Bu madde zamanla çöküp sertleşiyor ve bu sayede travertenler oluşuyor. Traverten bölgesinde 17 tane kaynak var; su sıcaklıkları 33 ila 100 derece arasında değişiyor.
Kleopatra burada da var
Balayını topraklarımızda yapmış olması sebebiyle pek çok yerde Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın adıyla anılan kumsallar, kıyılar, hamamlar vardır; duymuşsunuzdur. İşte bunlar gibi bir Kleopatra Havuzu da Pamukkale’de var, diğer adıyla Antik Havuz. Belgelenemese de yüzyıllar önce bu havuzun, bölgede meydana gelen depremlerin yol açtığı çukura dolan şifalı sularla oluştuğu söyleniyor… Buradaki termal suların özellikle kalp-damar sertliğine, romatizmal, dermatolojik ve gözle ilgili hastalıklara da iyi geldiği söyleniyor. Bu arada yılda 2 milyon turist ağırlayan Pamukkale’ye günübirlik değil de konaklamalı, katma değerli turist çekebilmek ve farkındalık yaratmak için Denizli Genç İş İnsanları Derneği (DEGİAD) ‘Pamukkale’de Dönüşüm Seninle Başlıyor’ isimli bir yarışma düzenlemiş. Türkiye’nin her yerinden 51 proje başvurmuş. DEGİAD’ın mimar üyelerinden oluşan bir çalışma grubu, yarışmaya katılan fikirler arasından 44 bin metrekarelik Pamukkale Köyü’nü baştan aşağı yenileyecek tavsiye niteliğinde bir proje ortaya çıkarmış.
Paraşütü de deneyin
Bölgede uzun konaklamayı kalıcı olarak arttırmak için birkaç yıldır hayata geçirilen sıcak hava balonu ve yamaç paraşütü etkinlikleri de çok favori. Dantel gibi bembeyaz Pamukkale’nin üzerinden balonla da paraşütle de uçmak unutulmaz bir iz bırakıyor seyahatimizde.
Tumblr media
Her ne kadar çoğu kez bölgeye göz alıcı travertenleri görmek için gidilse de tepenin zirvesindeki Roma kaplıca kasabası Hierapolis’in kalıntıları bölgenin göz kamaştırıcı adresi. Özellikle geçen yıllarda tamamen gün ışığına çıkarılan ve İmparator Domitian’a adanan Sütunlu Cadde’nin devamında Roma hamamları var. Bugün müze olarak kullanılan bu hamamlar küçük ama eser varlığı açısından ilgi çekici. İçinde heykeller, kabartmalar, paralar ve lahitler bulunmuş. Genelde zenginlerin gömülmesi için yapılan lahitler, ayrıca işlemeleriyle de değer taşıyor. Bir ilginç bilgi: Lahitlerin diğer adı sarkofaj yani ‘et yiyen’.
Tumblr media
Cehennem Kapısı
Eskiden insanlar lahitlerin içine koydukları cansız bedenlerin birkaç yıl sonra sadece kemikten ibaret olduğunu görünce böyle bir adı uygun görmüşler. Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından MÖ 2’nci yüzyılda kurulduğu düşünülen Hierapolis kenti, adını Amazonlar kraliçesi Hiera’dan almış. Aslında bir Helen kenti olarak günümüze ulaşabilirmiş. Ama MS 60’ta yaşanan büyük depremde neredeyse tamamı yıkılmış, sonrasında da sık sık depremlerden nasibini aldığı için ilk halinden pek eser kalmamış. Bugün gördüğümüz, depremlerden sonra yenilenen Hierapolis.
Hıristiyanlar için kutsal
Burası Roma kentlerinin tipik özelliklerini taşıyor ama esas önemi, Hıristiyanlık için kutsal kabul edilmesi. Çünkü Hıristiyanlığın kabul edildiği ilk yerler arasında. Ayasofya’yı inşa ettiren Bizans İmparatoru Jüstinyen, Hierapolis’teki herkesin pagan geleneklerini bırakması ve Hıristiyanlığı seçmesi için John isimli bir piskoposu görevlendirmiş. O da tam 80 bin kişinin Hıristiyanlığı kabul etmesini sağlayıp 98 kiliseyle 12 manastır inşa ettirmiş. İncil’de de Hierapolis’ten bahsediliyor. Ayrıca 12 Havari’den biri olan Aziz Philip’in Hierapolis’te yaşadığına ve 7 oğluyla birlikte öldürüldüğüne inanılıyor. Aziz Philip için yapılan mezarın kalıntıları da günümüze ulaşanlar arasında. Hierapolis’in mezarlığını dikkatli gözlerle gezmek gerek. Çünkü mezar taşlarında ilginç detaylar var. Bir tanesi, üzerinde yazan bedduayla insanı korkutuyor! Denmiş ki; “Mezarıma girmeye kalkan hırsız, yürüyecek toprak, seyredecek deniz bulamasın, çocuksuz ve mutsuz bir hayatın ardından öldüğünde tanrıların laneti üzerinde olsun.” Ölenlerin şahsi eşyalarıyla gömüldüğü bu mezarlar çok önemsenmiş. Aileler mezar bakımıyla çiçeklendirilmesi için ücret ödermiş… Tüm bunların yanında mitolojik bir öykü ve ‘Cehennem Kapısı’ denilen bir bölümle de dikkat çekiyor bu antik kent.
Kapının sahibi Hades…
Kapının hikâyesine geçmeden önce Hades’i tanımalıyız. Mitolojik bir tanrı; yeraltı ondan soruluyor. Kronos ve Rhea’nın 6 çocuğundan biri. Görünmez, vahşi, söz dinlemez, asabi, kindar, nefret dolu, katı yürekli bir tanrı Hades. Antik Yunan’da yeraltı dünyası mağaraları, nehirleri, tarlaları olan bir yer olarak düşü- nülüyor. Yeraltı deyip geçmeyin, tüm madenler ve yeraltı zenginlikleri orada ve hepsi Hades’in. Hatta tüm yeraltının hazineleri onun olduğu için Romalılar ‘varlıklı’ anlamına gelen Plüton demişler ona sonradan. Hades’in yanında ölüleri kayığıyla yeraltı dünyasına geçiren Kharoon ve bir de Kerberos isimli üç başlı köpeği varmış. Devasa zincirlere bağlı bu korkunç yaratığın görevi, ölülerin yeryüzüne çıkmasını engellemek. İşte 2013’te ortaya çıkarılan Cehennem Kapısı’nın önündeki beyaz heykel, ölüler tanrısı Hades ve köpeği Kerberos. Arazide gördüğümüz kazılardan çıkan heykel parçaları dikkate alınarak yapılmış üç boyutlu bir modelleme aslında. Cehennem Kapısı denen bir mağara gerçekten varmış. Yanına bir de tapınak yapmışlar; Apollon Tapınağı. İnanışa göre mağaradan geçilerek girilen yeraltı dünyasının tanrısı Hades’e kurbanlar veriliyor. İnsanlar kurban için tapınaktaki din adamlarına ödeme yapıyor. O da adak hayvanı tapınağın içine götürüyor ve ilahi bir müdahaleyle hayvan oracıkta ölüyor, din adamı dışarı çıkıyor… Hayvanı öldürenin ne olduğu bilinmiyor!
Ölümcül karbondioksit
Bu efsaneyi araştıran Hardy Pfanz isimli bir Alman biliminsanı olayı çözmüş… Kendisi volkan patlaması ve benzeri jeolojik süreçler sırasında açığa çıkan gazlar üzerinde çalışmalar yapan bir biyolog. Pfanz araştırmaya başladığında mağara girişinde düzinelerce ölü hayvan olduğunu görünce havayı test ediyor. Normal havada karbondioksit oranı yüzde 0.04 civarındayken burada yüzde 80’lere ulaşıyor. Ölümcül bir düzey. Bu aşırı karbondioksit seviyesi, bölgenin kaplıcalarını ve travertenlerini de ortaya çıkaran jeolojik sistemden kaynaklanıyor. Pamukkale, 35 kilometre uzunluğundaki aktif bir tektonik fay hattı bölgesinde. Bu hatlardan biri doğrudan şehir merkezinden geçerek Apollon Tapınağı’na uzanıyor. Ve ölümcül karbondioksit buradan sızıyor. Hayvanları öldüren gaz, din adamlarını neden öldürmüyor peki? Karbondioksit havadan daha ağır olduğu için, geceleri hava daha soğuk olduğunda zeminde birikiyor ve yer seviyesinde ölümcül bir gaz gölü oluşturuyor. Yani burunları yere daha yakın olan hayvanlar bu zehirli bulutta çabucak boğuluyor ama daha uzun boylu olan insanlar hayatta kalıyor. İşte tüm bunlardan dolayı bugün Cehennem Kapısı tuğlalarla örülmüş durumda. İçine girilmiyor ama öyküsü dinleyeni hayran bırakıyor.
Kraliçenin kenti depremlerle yıkılmış
Bir tarafınıza 2.571 metre yükseklikteki Honaz Dağı’nı diğer yanınıza da bembeyaz uzanıp giden Pamukkale’yi alın. Tam ortasında göreceğiniz yer, tarihi MÖ 3.000’e kadar ulaşan Laodikya olacak. Milattan Önce 261-245 yılları arasında, Suriye Kralı 2. Antiokhos tarafından kurulmuş; kente karısı Laodikeia’nin adını vermiş. ‘Laodike’nin kenti’ anlamına geliyor. MS 7’nci yüzyılda büyük bir depremle yıkılmış. Yenisini bugünkü Kaleiçi taraflarında inşa etmişler. Üzerinden çok uzun yıllar geçmiş Selçuklular ve Bizanslılar arasındaki savaşlar sonucu ciddi hasar görmüş Üstelik can damarları su yolları da kullanılamaz hale gelince zamanla terk edilmiş Laodikeia. Denizli’ye 6 kilometre uzaklıktaki bu kent, geçmişte yün ticaretiyle çok zengin olmuş. Yapılan kazılarda geç kalkolitik eski tunç çağına ait mimari, seramik ve çakmaktaşı buluntularına ulaşılmış. Sadece bu kadar değil, Laodikya’nın hazineleri araştırılıyor ve yeni keşifler yapılıyor. Bir açıdan daha Laodikya çok önemli. Aslında yabancı turistlerin antik kentin yolunu tutmasını sağlayan özelliği, İncil’de bahsedilmesi. 4 İncil yazarından biri Aziz Yuhanna’nın cemaatine mektup yazdığı 7 kiliseden biri Laodikya’da. Diğerleriyse Efes, İzmir, Sart, Akhisar, Alaşehir ve Bergama’da.
Ilık sular, ılık insanlar
Laodikya halkı başlarda Hıristiyanlığa geçiş için biraz isteksiz davranmış. Aziz Yuhanna da termal suları kullanarak yaptığı metaforla onlara inceden bir mesaj göndermiş. ‘Yaptıklarınızı biliyorum. Ne soğuk ne sıcaksınız, ılıksınız’ diyerek net olmalarını ya Hıristiyanlığı benimsemelerini ya da reddetmelerini; arada kalmış bir tavır sergilememelerini istemiş. Bu nazik uyarı işe de yaramış çünkü Bizans döneminin en önemli Hıristiyan şehirlerinden biri olacak kadar inançlı hale gelmişler. Hatta bir adım öteye geçmiş Laodikya ve piskoposluk merkezi olmuş. 350 metrelik ölçüsüyle Anadolu’daki en uzun stadyum Laodikya’daymış. Fakat taşları asırlarca başka yapıların inşaatlarında kullanılınca ne yazık ki geriye fazla bir şey kalmamış. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikya’nın günümüze ulaşan önemli yapıları arasında; iki tiyatro, dört hamam kompleksi, agora, çeşmeler, giriş kapısı, meclis binası, tapınaklar ve kiliseler var.
0 notes
turkeytraveltours · 2 years
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/pamuklara-sarilmis-gercek-bir-hazine.html
Pamuklara sarılmış gerçek bir hazine
Tumblr media Tumblr media
Aslında yeni bir kent Denizli. Büyük Menderes Nehri’nin bir kolu olan Aksu Çayı’nın dereleriyle desenlenmiş bir plato üzerine kurulu olsa da antik çağda kent, şimdiki yerinden 6-7 kilometre uzaktaymış. Yıllar geçmiş, Ege kıyılarından iç kesimlere sokulan doğal bir yol üzerinde olan şehre yeni yollar yapılmış, ulaşım kolaylaşmış, nüfus hızla artmış; tarımdan tekstile, sanayiden turizme ülkemizin en büyük 10 ekonomisi arasına girmiş. Denizlililer bununla birlikte doğa ve tarihi miraslarına da sahip çıkmışlar.
Tumblr media
Hürriyet Seyahat gezgini Serda Büyükkoyuncu Laodikya’da
En güzeli de bu. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Pamukkale’nin ‘traverten’ denen beyaz pamuksu yüzeylerinin oluşum sebebi, yer altından yeryüzüyle buluşmaya çıkan termal suların içindeki minerallerin havadaki oksijenle karşılaşması…
Tumblr media
Kleopatra Havuzu’nun diğer adı Antik Havuz. Ekstra bilet alarak sıcak suda ve antik sütunların arasında yüzebiliyorsunuz
Bu esnada mineral etki kayboluyor, geriye kalsiyum karbonat kalıyor. Bu madde zamanla çöküp sertleşiyor ve bu sayede travertenler oluşuyor. Traverten bölgesinde 17 tane kaynak var; su sıcaklıkları 33 ila 100 derece arasında değişiyor.
Kleopatra burada da var
Balayını topraklarımızda yapmış olması sebebiyle pek çok yerde Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın adıyla anılan kumsallar, kıyılar, hamamlar vardır; duymuşsunuzdur. İşte bunlar gibi bir Kleopatra Havuzu da Pamukkale’de var, diğer adıyla Antik Havuz. Belgelenemese de yüzyıllar önce bu havuzun, bölgede meydana gelen depremlerin yol açtığı çukura dolan şifalı sularla oluştuğu söyleniyor… Buradaki termal suların özellikle kalp-damar sertliğine, romatizmal, dermatolojik ve gözle ilgili hastalıklara da iyi geldiği söyleniyor. Bu arada yılda 2 milyon turist ağırlayan Pamukkale’ye günübirlik değil de konaklamalı, katma değerli turist çekebilmek ve farkındalık yaratmak için Denizli Genç İş İnsanları Derneği (DEGİAD) ‘Pamukkale’de Dönüşüm Seninle Başlıyor’ isimli bir yarışma düzenlemiş. Türkiye’nin her yerinden 51 proje başvurmuş. DEGİAD’ın mimar üyelerinden oluşan bir çalışma grubu, yarışmaya katılan fikirler arasından 44 bin metrekarelik Pamukkale Köyü’nü baştan aşağı yenileyecek tavsiye niteliğinde bir proje ortaya çıkarmış.
Paraşütü de deneyin
Bölgede uzun konaklamayı kalıcı olarak arttırmak için birkaç yıldır hayata geçirilen sıcak hava balonu ve yamaç paraşütü etkinlikleri de çok favori. Dantel gibi bembeyaz Pamukkale’nin üzerinden balonla da paraşütle de uçmak unutulmaz bir iz bırakıyor seyahatimizde.
Tumblr media
Her ne kadar çoğu kez bölgeye göz alıcı travertenleri görmek için gidilse de tepenin zirvesindeki Roma kaplıca kasabası Hierapolis’in kalıntıları bölgenin göz kamaştırıcı adresi. Özellikle geçen yıllarda tamamen gün ışığına çıkarılan ve İmparator Domitian’a adanan Sütunlu Cadde’nin devamında Roma hamamları var. Bugün müze olarak kullanılan bu hamamlar küçük ama eser varlığı açısından ilgi çekici. İçinde heykeller, kabartmalar, paralar ve lahitler bulunmuş. Genelde zenginlerin gömülmesi için yapılan lahitler, ayrıca işlemeleriyle de değer taşıyor. Bir ilginç bilgi: Lahitlerin diğer adı sarkofaj yani ‘et yiyen’.
Tumblr media
Cehennem Kapısı
Eskiden insanlar lahitlerin içine koydukları cansız bedenlerin birkaç yıl sonra sadece kemikten ibaret olduğunu görünce böyle bir adı uygun görmüşler. Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından MÖ 2’nci yüzyılda kurulduğu düşünülen Hierapolis kenti, adını Amazonlar kraliçesi Hiera’dan almış. Aslında bir Helen kenti olarak günümüze ulaşabilirmiş. Ama MS 60’ta yaşanan büyük depremde neredeyse tamamı yıkılmış, sonrasında da sık sık depremlerden nasibini aldığı için ilk halinden pek eser kalmamış. Bugün gördüğümüz, depremlerden sonra yenilenen Hierapolis.
Hıristiyanlar için kutsal
Burası Roma kentlerinin tipik özelliklerini taşıyor ama esas önemi, Hıristiyanlık için kutsal kabul edilmesi. Çünkü Hıristiyanlığın kabul edildiği ilk yerler arasında. Ayasofya’yı inşa ettiren Bizans İmparatoru Jüstinyen, Hierapolis’teki herkesin pagan geleneklerini bırakması ve Hıristiyanlığı seçmesi için John isimli bir piskoposu görevlendirmiş. O da tam 80 bin kişinin Hıristiyanlığı kabul etmesini sağlayıp 98 kiliseyle 12 manastır inşa ettirmiş. İncil’de de Hierapolis’ten bahsediliyor. Ayrıca 12 Havari’den biri olan Aziz Philip’in Hierapolis’te yaşadığına ve 7 oğluyla birlikte öldürüldüğüne inanılıyor. Aziz Philip için yapılan mezarın kalıntıları da günümüze ulaşanlar arasında. Hierapolis’in mezarlığını dikkatli gözlerle gezmek gerek. Çünkü mezar taşlarında ilginç detaylar var. Bir tanesi, üzerinde yazan bedduayla insanı korkutuyor! Denmiş ki; “Mezarıma girmeye kalkan hırsız, yürüyecek toprak, seyredecek deniz bulamasın, çocuksuz ve mutsuz bir hayatın ardından öldüğünde tanrıların laneti üzerinde olsun.” Ölenlerin şahsi eşyalarıyla gömüldüğü bu mezarlar çok önemsenmiş. Aileler mezar bakımıyla çiçeklendirilmesi için ücret ödermiş… Tüm bunların yanında mitolojik bir öykü ve ‘Cehennem Kapısı’ denilen bir bölümle de dikkat çekiyor bu antik kent.
Kapının sahibi Hades…
Kapının hikâyesine geçmeden önce Hades’i tanımalıyız. Mitolojik bir tanrı; yeraltı ondan soruluyor. Kronos ve Rhea’nın 6 çocuğundan biri. Görünmez, vahşi, söz dinlemez, asabi, kindar, nefret dolu, katı yürekli bir tanrı Hades. Antik Yunan’da yeraltı dünyası mağaraları, nehirleri, tarlaları olan bir yer olarak düşü- nülüyor. Yeraltı deyip geçmeyin, tüm madenler ve yeraltı zenginlikleri orada ve hepsi Hades’in. Hatta tüm yeraltının hazineleri onun olduğu için Romalılar ‘varlıklı’ anlamına gelen Plüton demişler ona sonradan. Hades’in yanında ölüleri kayığıyla yeraltı dünyasına geçiren Kharoon ve bir de Kerberos isimli üç başlı köpeği varmış. Devasa zincirlere bağlı bu korkunç yaratığın görevi, ölülerin yeryüzüne çıkmasını engellemek. İşte 2013’te ortaya çıkarılan Cehennem Kapısı’nın önündeki beyaz heykel, ölüler tanrısı Hades ve köpeği Kerberos. Arazide gördüğümüz kazılardan çıkan heykel parçaları dikkate alınarak yapılmış üç boyutlu bir modelleme aslında. Cehennem Kapısı denen bir mağara gerçekten varmış. Yanına bir de tapınak yapmışlar; Apollon Tapınağı. İnanışa göre mağaradan geçilerek girilen yeraltı dünyasının tanrısı Hades’e kurbanlar veriliyor. İnsanlar kurban için tapınaktaki din adamlarına ödeme yapıyor. O da adak hayvanı tapınağın içine götürüyor ve ilahi bir müdahaleyle hayvan oracıkta ölüyor, din adamı dışarı çıkıyor… Hayvanı öldürenin ne olduğu bilinmiyor!
Ölümcül karbondioksit
Bu efsaneyi araştıran Hardy Pfanz isimli bir Alman biliminsanı olayı çözmüş… Kendisi volkan patlaması ve benzeri jeolojik süreçler sırasında açığa çıkan gazlar üzerinde çalışmalar yapan bir biyolog. Pfanz araştırmaya başladığında mağara girişinde düzinelerce ölü hayvan olduğunu görünce havayı test ediyor. Normal havada karbondioksit oranı yüzde 0.04 civarındayken burada yüzde 80’lere ulaşıyor. Ölümcül bir düzey. Bu aşırı karbondioksit seviyesi, bölgenin kaplıcalarını ve travertenlerini de ortaya çıkaran jeolojik sistemden kaynaklanıyor. Pamukkale, 35 kilometre uzunluğundaki aktif bir tektonik fay hattı bölgesinde. Bu hatlardan biri doğrudan şehir merkezinden geçerek Apollon Tapınağı’na uzanıyor. Ve ölümcül karbondioksit buradan sızıyor. Hayvanları öldüren gaz, din adamlarını neden öldürmüyor peki? Karbondioksit havadan daha ağır olduğu için, geceleri hava daha soğuk olduğunda zeminde birikiyor ve yer seviyesinde ölümcül bir gaz gölü oluşturuyor. Yani burunları yere daha yakın olan hayvanlar bu zehirli bulutta çabucak boğuluyor ama daha uzun boylu olan insanlar hayatta kalıyor. İşte tüm bunlardan dolayı bugün Cehennem Kapısı tuğlalarla örülmüş durumda. İçine girilmiyor ama öyküsü dinleyeni hayran bırakıyor.
Kraliçenin kenti depremlerle yıkılmış
Bir tarafınıza 2.571 metre yükseklikteki Honaz Dağı’nı diğer yanınıza da bembeyaz uzanıp giden Pamukkale’yi alın. Tam ortasında göreceğiniz yer, tarihi MÖ 3.000’e kadar ulaşan Laodikya olacak. Milattan Önce 261-245 yılları arasında, Suriye Kralı 2. Antiokhos tarafından kurulmuş; kente karısı Laodikeia’nin adını vermiş. ‘Laodike’nin kenti’ anlamına geliyor. MS 7’nci yüzyılda büyük bir depremle yıkılmış. Yenisini bugünkü Kaleiçi taraflarında inşa etmişler. Üzerinden çok uzun yıllar geçmiş Selçuklular ve Bizanslılar arasındaki savaşlar sonucu ciddi hasar görmüş Üstelik can damarları su yolları da kullanılamaz hale gelince zamanla terk edilmiş Laodikeia. Denizli’ye 6 kilometre uzaklıktaki bu kent, geçmişte yün ticaretiyle çok zengin olmuş. Yapılan kazılarda geç kalkolitik eski tunç çağına ait mimari, seramik ve çakmaktaşı buluntularına ulaşılmış. Sadece bu kadar değil, Laodikya’nın hazineleri araştırılıyor ve yeni keşifler yapılıyor. Bir açıdan daha Laodikya çok önemli. Aslında yabancı turistlerin antik kentin yolunu tutmasını sağlayan özelliği, İncil’de bahsedilmesi. 4 İncil yazarından biri Aziz Yuhanna’nın cemaatine mektup yazdığı 7 kiliseden biri Laodikya’da. Diğerleriyse Efes, İzmir, Sart, Akhisar, Alaşehir ve Bergama’da.
Ilık sular, ılık insanlar
Laodikya halkı başlarda Hıristiyanlığa geçiş için biraz isteksiz davranmış. Aziz Yuhanna da termal suları kullanarak yaptığı metaforla onlara inceden bir mesaj göndermiş. ‘Yaptıklarınızı biliyorum. Ne soğuk ne sıcaksınız, ılıksınız’ diyerek net olmalarını ya Hıristiyanlığı benimsemelerini ya da reddetmelerini; arada kalmış bir tavır sergilememelerini istemiş. Bu nazik uyarı işe de yaramış çünkü Bizans döneminin en önemli Hıristiyan şehirlerinden biri olacak kadar inançlı hale gelmişler. Hatta bir adım öteye geçmiş Laodikya ve piskoposluk merkezi olmuş. 350 metrelik ölçüsüyle Anadolu’daki en uzun stadyum Laodikya’daymış. Fakat taşları asırlarca başka yapıların inşaatlarında kullanılınca ne yazık ki geriye fazla bir şey kalmamış. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikya’nın günümüze ulaşan önemli yapıları arasında; iki tiyatro, dört hamam kompleksi, agora, çeşmeler, giriş kapısı, meclis binası, tapınaklar ve kiliseler var.
0 notes
gezikent · 2 years
Text
Pamukkale Otelleri | Pamukkale Travertenleri Yakınındaki Oteller
Pamukkale Otelleri | Pamukkale Travertenleri Yakınındaki Oteller
PAMUKKALE Pamukkale otelleri, her yıl binlerce misafirini Pamukkale ilçesinde ağırlamaktadır. Pamukkale denildiğinde ilk aklımıza gelen Pamukkale Travertenleri gelmektedir. Oysa Pamukkale tarihi ve doğal özellikleri bakımından önemli ilçelerimizden biridir.  Pamukkale ilçesinde Pamukkale travertenlerine yakın birçok Pamukkale oteli bulunmaktadır. PAMUKKALE NEREDE? Pamukkale Ege Bölgesinde…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
anzacdaygallipoli · 2 years
Text
Pamuklara sarılmış gerçek bir hazine - Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/pamuklara-sarilmis-gercek-bir-hazine.html
Pamuklara sarılmış gerçek bir hazine
Tumblr media Tumblr media
Aslında yeni bir kent Denizli. Büyük Menderes Nehri’nin bir kolu olan Aksu Çayı’nın dereleriyle desenlenmiş bir plato üzerine kurulu olsa da antik çağda kent, şimdiki yerinden 6-7 kilometre uzaktaymış. Yıllar geçmiş, Ege kıyılarından iç kesimlere sokulan doğal bir yol üzerinde olan şehre yeni yollar yapılmış, ulaşım kolaylaşmış, nüfus hızla artmış; tarımdan tekstile, sanayiden turizme ülkemizin en büyük 10 ekonomisi arasına girmiş. Denizlililer bununla birlikte doğa ve tarihi miraslarına da sahip çıkmışlar.
Tumblr media
Hürriyet Seyahat gezgini Serda Büyükkoyuncu Laodikya’da
En güzeli de bu. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Pamukkale’nin ‘traverten’ denen beyaz pamuksu yüzeylerinin oluşum sebebi, yer altından yeryüzüyle buluşmaya çıkan termal suların içindeki minerallerin havadaki oksijenle karşılaşması…
Tumblr media
Kleopatra Havuzu’nun diğer adı Antik Havuz. Ekstra bilet alarak sıcak suda ve antik sütunların arasında yüzebiliyorsunuz
Bu esnada mineral etki kayboluyor, geriye kalsiyum karbonat kalıyor. Bu madde zamanla çöküp sertleşiyor ve bu sayede travertenler oluşuyor. Traverten bölgesinde 17 tane kaynak var; su sıcaklıkları 33 ila 100 derece arasında değişiyor.
Kleopatra burada da var
Balayını topraklarımızda yapmış olması sebebiyle pek çok yerde Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın adıyla anılan kumsallar, kıyılar, hamamlar vardır; duymuşsunuzdur. İşte bunlar gibi bir Kleopatra Havuzu da Pamukkale’de var, diğer adıyla Antik Havuz. Belgelenemese de yüzyıllar önce bu havuzun, bölgede meydana gelen depremlerin yol açtığı çukura dolan şifalı sularla oluştuğu söyleniyor… Buradaki termal suların özellikle kalp-damar sertliğine, romatizmal, dermatolojik ve gözle ilgili hastalıklara da iyi geldiği söyleniyor. Bu arada yılda 2 milyon turist ağırlayan Pamukkale’ye günübirlik değil de konaklamalı, katma değerli turist çekebilmek ve farkındalık yaratmak için Denizli Genç İş İnsanları Derneği (DEGİAD) ‘Pamukkale’de Dönüşüm Seninle Başlıyor’ isimli bir yarışma düzenlemiş. Türkiye’nin her yerinden 51 proje başvurmuş. DEGİAD’ın mimar üyelerinden oluşan bir çalışma grubu, yarışmaya katılan fikirler arasından 44 bin metrekarelik Pamukkale Köyü’nü baştan aşağı yenileyecek tavsiye niteliğinde bir proje ortaya çıkarmış.
Paraşütü de deneyin
Bölgede uzun konaklamayı kalıcı olarak arttırmak için birkaç yıldır hayata geçirilen sıcak hava balonu ve yamaç paraşütü etkinlikleri de çok favori. Dantel gibi bembeyaz Pamukkale’nin üzerinden balonla da paraşütle de uçmak unutulmaz bir iz bırakıyor seyahatimizde.
Tumblr media
Her ne kadar çoğu kez bölgeye göz alıcı travertenleri görmek için gidilse de tepenin zirvesindeki Roma kaplıca kasabası Hierapolis’in kalıntıları bölgenin göz kamaştırıcı adresi. Özellikle geçen yıllarda tamamen gün ışığına çıkarılan ve İmparator Domitian’a adanan Sütunlu Cadde’nin devamında Roma hamamları var. Bugün müze olarak kullanılan bu hamamlar küçük ama eser varlığı açısından ilgi çekici. İçinde heykeller, kabartmalar, paralar ve lahitler bulunmuş. Genelde zenginlerin gömülmesi için yapılan lahitler, ayrıca işlemeleriyle de değer taşıyor. Bir ilginç bilgi: Lahitlerin diğer adı sarkofaj yani ‘et yiyen’.
Tumblr media
Cehennem Kapısı
Eskiden insanlar lahitlerin içine koydukları cansız bedenlerin birkaç yıl sonra sadece kemikten ibaret olduğunu görünce böyle bir adı uygun görmüşler. Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından MÖ 2’nci yüzyılda kurulduğu düşünülen Hierapolis kenti, adını Amazonlar kraliçesi Hiera’dan almış. Aslında bir Helen kenti olarak günümüze ulaşabilirmiş. Ama MS 60’ta yaşanan büyük depremde neredeyse tamamı yıkılmış, sonrasında da sık sık depremlerden nasibini aldığı için ilk halinden pek eser kalmamış. Bugün gördüğümüz, depremlerden sonra yenilenen Hierapolis.
Hıristiyanlar için kutsal
Burası Roma kentlerinin tipik özelliklerini taşıyor ama esas önemi, Hıristiyanlık için kutsal kabul edilmesi. Çünkü Hıristiyanlığın kabul edildiği ilk yerler arasında. Ayasofya’yı inşa ettiren Bizans İmparatoru Jüstinyen, Hierapolis’teki herkesin pagan geleneklerini bırakması ve Hıristiyanlığı seçmesi için John isimli bir piskoposu görevlendirmiş. O da tam 80 bin kişinin Hıristiyanlığı kabul etmesini sağlayıp 98 kiliseyle 12 manastır inşa ettirmiş. İncil’de de Hierapolis’ten bahsediliyor. Ayrıca 12 Havari’den biri olan Aziz Philip’in Hierapolis’te yaşadığına ve 7 oğluyla birlikte öldürüldüğüne inanılıyor. Aziz Philip için yapılan mezarın kalıntıları da günümüze ulaşanlar arasında. Hierapolis’in mezarlığını dikkatli gözlerle gezmek gerek. Çünkü mezar taşlarında ilginç detaylar var. Bir tanesi, üzerinde yazan bedduayla insanı korkutuyor! Denmiş ki; “Mezarıma girmeye kalkan hırsız, yürüyecek toprak, seyredecek deniz bulamasın, çocuksuz ve mutsuz bir hayatın ardından öldüğünde tanrıların laneti üzerinde olsun.” Ölenlerin şahsi eşyalarıyla gömüldüğü bu mezarlar çok önemsenmiş. Aileler mezar bakımıyla çiçeklendirilmesi için ücret ödermiş… Tüm bunların yanında mitolojik bir öykü ve ‘Cehennem Kapısı’ denilen bir bölümle de dikkat çekiyor bu antik kent.
Kapının sahibi Hades…
Kapının hikâyesine geçmeden önce Hades’i tanımalıyız. Mitolojik bir tanrı; yeraltı ondan soruluyor. Kronos ve Rhea’nın 6 çocuğundan biri. Görünmez, vahşi, söz dinlemez, asabi, kindar, nefret dolu, katı yürekli bir tanrı Hades. Antik Yunan’da yeraltı dünyası mağaraları, nehirleri, tarlaları olan bir yer olarak düşü- nülüyor. Yeraltı deyip geçmeyin, tüm madenler ve yeraltı zenginlikleri orada ve hepsi Hades’in. Hatta tüm yeraltının hazineleri onun olduğu için Romalılar ‘varlıklı’ anlamına gelen Plüton demişler ona sonradan. Hades’in yanında ölüleri kayığıyla yeraltı dünyasına geçiren Kharoon ve bir de Kerberos isimli üç başlı köpeği varmış. Devasa zincirlere bağlı bu korkunç yaratığın görevi, ölülerin yeryüzüne çıkmasını engellemek. İşte 2013’te ortaya çıkarılan Cehennem Kapısı’nın önündeki beyaz heykel, ölüler tanrısı Hades ve köpeği Kerberos. Arazide gördüğümüz kazılardan çıkan heykel parçaları dikkate alınarak yapılmış üç boyutlu bir modelleme aslında. Cehennem Kapısı denen bir mağara gerçekten varmış. Yanına bir de tapınak yapmışlar; Apollon Tapınağı. İnanışa göre mağaradan geçilerek girilen yeraltı dünyasının tanrısı Hades’e kurbanlar veriliyor. İnsanlar kurban için tapınaktaki din adamlarına ödeme yapıyor. O da adak hayvanı tapınağın içine götürüyor ve ilahi bir müdahaleyle hayvan oracıkta ölüyor, din adamı dışarı çıkıyor… Hayvanı öldürenin ne olduğu bilinmiyor!
Ölümcül karbondioksit
Bu efsaneyi araştıran Hardy Pfanz isimli bir Alman biliminsanı olayı çözmüş… Kendisi volkan patlaması ve benzeri jeolojik süreçler sırasında açığa çıkan gazlar üzerinde çalışmalar yapan bir biyolog. Pfanz araştırmaya başladığında mağara girişinde düzinelerce ölü hayvan olduğunu görünce havayı test ediyor. Normal havada karbondioksit oranı yüzde 0.04 civarındayken burada yüzde 80’lere ulaşıyor. Ölümcül bir düzey. Bu aşırı karbondioksit seviyesi, bölgenin kaplıcalarını ve travertenlerini de ortaya çıkaran jeolojik sistemden kaynaklanıyor. Pamukkale, 35 kilometre uzunluğundaki aktif bir tektonik fay hattı bölgesinde. Bu hatlardan biri doğrudan şehir merkezinden geçerek Apollon Tapınağı’na uzanıyor. Ve ölümcül karbondioksit buradan sızıyor. Hayvanları öldüren gaz, din adamlarını neden öldürmüyor peki? Karbondioksit havadan daha ağır olduğu için, geceleri hava daha soğuk olduğunda zeminde birikiyor ve yer seviyesinde ölümcül bir gaz gölü oluşturuyor. Yani burunları yere daha yakın olan hayvanlar bu zehirli bulutta çabucak boğuluyor ama daha uzun boylu olan insanlar hayatta kalıyor. İşte tüm bunlardan dolayı bugün Cehennem Kapısı tuğlalarla örülmüş durumda. İçine girilmiyor ama öyküsü dinleyeni hayran bırakıyor.
Kraliçenin kenti depremlerle yıkılmış
Bir tarafınıza 2.571 metre yükseklikteki Honaz Dağı’nı diğer yanınıza da bembeyaz uzanıp giden Pamukkale’yi alın. Tam ortasında göreceğiniz yer, tarihi MÖ 3.000’e kadar ulaşan Laodikya olacak. Milattan Önce 261-245 yılları arasında, Suriye Kralı 2. Antiokhos tarafından kurulmuş; kente karısı Laodikeia’nin adını vermiş. ‘Laodike’nin kenti’ anlamına geliyor. MS 7’nci yüzyılda büyük bir depremle yıkılmış. Yenisini bugünkü Kaleiçi taraflarında inşa etmişler. Üzerinden çok uzun yıllar geçmiş Selçuklular ve Bizanslılar arasındaki savaşlar sonucu ciddi hasar görmüş Üstelik can damarları su yolları da kullanılamaz hale gelince zamanla terk edilmiş Laodikeia. Denizli’ye 6 kilometre uzaklıktaki bu kent, geçmişte yün ticaretiyle çok zengin olmuş. Yapılan kazılarda geç kalkolitik eski tunç çağına ait mimari, seramik ve çakmaktaşı buluntularına ulaşılmış. Sadece bu kadar değil, Laodikya’nın hazineleri araştırılıyor ve yeni keşifler yapılıyor. Bir açıdan daha Laodikya çok önemli. Aslında yabancı turistlerin antik kentin yolunu tutmasını sağlayan özelliği, İncil’de bahsedilmesi. 4 İncil yazarından biri Aziz Yuhanna’nın cemaatine mektup yazdığı 7 kiliseden biri Laodikya’da. Diğerleriyse Efes, İzmir, Sart, Akhisar, Alaşehir ve Bergama’da.
Ilık sular, ılık insanlar
Laodikya halkı başlarda Hıristiyanlığa geçiş için biraz isteksiz davranmış. Aziz Yuhanna da termal suları kullanarak yaptığı metaforla onlara inceden bir mesaj göndermiş. ‘Yaptıklarınızı biliyorum. Ne soğuk ne sıcaksınız, ılıksınız’ diyerek net olmalarını ya Hıristiyanlığı benimsemelerini ya da reddetmelerini; arada kalmış bir tavır sergilememelerini istemiş. Bu nazik uyarı işe de yaramış çünkü Bizans döneminin en önemli Hıristiyan şehirlerinden biri olacak kadar inançlı hale gelmişler. Hatta bir adım öteye geçmiş Laodikya ve piskoposluk merkezi olmuş. 350 metrelik ölçüsüyle Anadolu’daki en uzun stadyum Laodikya’daymış. Fakat taşları asırlarca başka yapıların inşaatlarında kullanılınca ne yazık ki geriye fazla bir şey kalmamış. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikya’nın günümüze ulaşan önemli yapıları arasında; iki tiyatro, dört hamam kompleksi, agora, çeşmeler, giriş kapısı, meclis binası, tapınaklar ve kiliseler var.
0 notes
gallipoliguide · 2 years
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/pamuklara-sarilmis-gercek-bir-hazine.html
Pamuklara sarılmış gerçek bir hazine
Tumblr media Tumblr media
Aslında yeni bir kent Denizli. Büyük Menderes Nehri’nin bir kolu olan Aksu Çayı’nın dereleriyle desenlenmiş bir plato üzerine kurulu olsa da antik çağda kent, şimdiki yerinden 6-7 kilometre uzaktaymış. Yıllar geçmiş, Ege kıyılarından iç kesimlere sokulan doğal bir yol üzerinde olan şehre yeni yollar yapılmış, ulaşım kolaylaşmış, nüfus hızla artmış; tarımdan tekstile, sanayiden turizme ülkemizin en büyük 10 ekonomisi arasına girmiş. Denizlililer bununla birlikte doğa ve tarihi miraslarına da sahip çıkmışlar.
Tumblr media
Hürriyet Seyahat gezgini Serda Büyükkoyuncu Laodikya’da
En güzeli de bu. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Pamukkale’nin ‘traverten’ denen beyaz pamuksu yüzeylerinin oluşum sebebi, yer altından yeryüzüyle buluşmaya çıkan termal suların içindeki minerallerin havadaki oksijenle karşılaşması…
Tumblr media
Kleopatra Havuzu’nun diğer adı Antik Havuz. Ekstra bilet alarak sıcak suda ve antik sütunların arasında yüzebiliyorsunuz
Bu esnada mineral etki kayboluyor, geriye kalsiyum karbonat kalıyor. Bu madde zamanla çöküp sertleşiyor ve bu sayede travertenler oluşuyor. Traverten bölgesinde 17 tane kaynak var; su sıcaklıkları 33 ila 100 derece arasında değişiyor.
Kleopatra burada da var
Balayını topraklarımızda yapmış olması sebebiyle pek çok yerde Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın adıyla anılan kumsallar, kıyılar, hamamlar vardır; duymuşsunuzdur. İşte bunlar gibi bir Kleopatra Havuzu da Pamukkale’de var, diğer adıyla Antik Havuz. Belgelenemese de yüzyıllar önce bu havuzun, bölgede meydana gelen depremlerin yol açtığı çukura dolan şifalı sularla oluştuğu söyleniyor… Buradaki termal suların özellikle kalp-damar sertliğine, romatizmal, dermatolojik ve gözle ilgili hastalıklara da iyi geldiği söyleniyor. Bu arada yılda 2 milyon turist ağırlayan Pamukkale’ye günübirlik değil de konaklamalı, katma değerli turist çekebilmek ve farkındalık yaratmak için Denizli Genç İş İnsanları Derneği (DEGİAD) ‘Pamukkale’de Dönüşüm Seninle Başlıyor’ isimli bir yarışma düzenlemiş. Türkiye’nin her yerinden 51 proje başvurmuş. DEGİAD’ın mimar üyelerinden oluşan bir çalışma grubu, yarışmaya katılan fikirler arasından 44 bin metrekarelik Pamukkale Köyü’nü baştan aşağı yenileyecek tavsiye niteliğinde bir proje ortaya çıkarmış.
Paraşütü de deneyin
Bölgede uzun konaklamayı kalıcı olarak arttırmak için birkaç yıldır hayata geçirilen sıcak hava balonu ve yamaç paraşütü etkinlikleri de çok favori. Dantel gibi bembeyaz Pamukkale’nin üzerinden balonla da paraşütle de uçmak unutulmaz bir iz bırakıyor seyahatimizde.
Tumblr media
Her ne kadar çoğu kez bölgeye göz alıcı travertenleri görmek için gidilse de tepenin zirvesindeki Roma kaplıca kasabası Hierapolis’in kalıntıları bölgenin göz kamaştırıcı adresi. Özellikle geçen yıllarda tamamen gün ışığına çıkarılan ve İmparator Domitian’a adanan Sütunlu Cadde’nin devamında Roma hamamları var. Bugün müze olarak kullanılan bu hamamlar küçük ama eser varlığı açısından ilgi çekici. İçinde heykeller, kabartmalar, paralar ve lahitler bulunmuş. Genelde zenginlerin gömülmesi için yapılan lahitler, ayrıca işlemeleriyle de değer taşıyor. Bir ilginç bilgi: Lahitlerin diğer adı sarkofaj yani ‘et yiyen’.
Tumblr media
Cehennem Kapısı
Eskiden insanlar lahitlerin içine koydukları cansız bedenlerin birkaç yıl sonra sadece kemikten ibaret olduğunu görünce böyle bir adı uygun görmüşler. Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından MÖ 2’nci yüzyılda kurulduğu düşünülen Hierapolis kenti, adını Amazonlar kraliçesi Hiera’dan almış. Aslında bir Helen kenti olarak günümüze ulaşabilirmiş. Ama MS 60’ta yaşanan büyük depremde neredeyse tamamı yıkılmış, sonrasında da sık sık depremlerden nasibini aldığı için ilk halinden pek eser kalmamış. Bugün gördüğümüz, depremlerden sonra yenilenen Hierapolis.
Hıristiyanlar için kutsal
Burası Roma kentlerinin tipik özelliklerini taşıyor ama esas önemi, Hıristiyanlık için kutsal kabul edilmesi. Çünkü Hıristiyanlığın kabul edildiği ilk yerler arasında. Ayasofya’yı inşa ettiren Bizans İmparatoru Jüstinyen, Hierapolis’teki herkesin pagan geleneklerini bırakması ve Hıristiyanlığı seçmesi için John isimli bir piskoposu görevlendirmiş. O da tam 80 bin kişinin Hıristiyanlığı kabul etmesini sağlayıp 98 kiliseyle 12 manastır inşa ettirmiş. İncil’de de Hierapolis’ten bahsediliyor. Ayrıca 12 Havari’den biri olan Aziz Philip’in Hierapolis’te yaşadığına ve 7 oğluyla birlikte öldürüldüğüne inanılıyor. Aziz Philip için yapılan mezarın kalıntıları da günümüze ulaşanlar arasında. Hierapolis’in mezarlığını dikkatli gözlerle gezmek gerek. Çünkü mezar taşlarında ilginç detaylar var. Bir tanesi, üzerinde yazan bedduayla insanı korkutuyor! Denmiş ki; “Mezarıma girmeye kalkan hırsız, yürüyecek toprak, seyredecek deniz bulamasın, çocuksuz ve mutsuz bir hayatın ardından öldüğünde tanrıların laneti üzerinde olsun.” Ölenlerin şahsi eşyalarıyla gömüldüğü bu mezarlar çok önemsenmiş. Aileler mezar bakımıyla çiçeklendirilmesi için ücret ödermiş… Tüm bunların yanında mitolojik bir öykü ve ‘Cehennem Kapısı’ denilen bir bölümle de dikkat çekiyor bu antik kent.
Kapının sahibi Hades…
Kapının hikâyesine geçmeden önce Hades’i tanımalıyız. Mitolojik bir tanrı; yeraltı ondan soruluyor. Kronos ve Rhea’nın 6 çocuğundan biri. Görünmez, vahşi, söz dinlemez, asabi, kindar, nefret dolu, katı yürekli bir tanrı Hades. Antik Yunan’da yeraltı dünyası mağaraları, nehirleri, tarlaları olan bir yer olarak düşü- nülüyor. Yeraltı deyip geçmeyin, tüm madenler ve yeraltı zenginlikleri orada ve hepsi Hades’in. Hatta tüm yeraltının hazineleri onun olduğu için Romalılar ‘varlıklı’ anlamına gelen Plüton demişler ona sonradan. Hades’in yanında ölüleri kayığıyla yeraltı dünyasına geçiren Kharoon ve bir de Kerberos isimli üç başlı köpeği varmış. Devasa zincirlere bağlı bu korkunç yaratığın görevi, ölülerin yeryüzüne çıkmasını engellemek. İşte 2013’te ortaya çıkarılan Cehennem Kapısı’nın önündeki beyaz heykel, ölüler tanrısı Hades ve köpeği Kerberos. Arazide gördüğümüz kazılardan çıkan heykel parçaları dikkate alınarak yapılmış üç boyutlu bir modelleme aslında. Cehennem Kapısı denen bir mağara gerçekten varmış. Yanına bir de tapınak yapmışlar; Apollon Tapınağı. İnanışa göre mağaradan geçilerek girilen yeraltı dünyasının tanrısı Hades’e kurbanlar veriliyor. İnsanlar kurban için tapınaktaki din adamlarına ödeme yapıyor. O da adak hayvanı tapınağın içine götürüyor ve ilahi bir müdahaleyle hayvan oracıkta ölüyor, din adamı dışarı çıkıyor… Hayvanı öldürenin ne olduğu bilinmiyor!
Ölümcül karbondioksit
Bu efsaneyi araştıran Hardy Pfanz isimli bir Alman biliminsanı olayı çözmüş… Kendisi volkan patlaması ve benzeri jeolojik süreçler sırasında açığa çıkan gazlar üzerinde çalışmalar yapan bir biyolog. Pfanz araştırmaya başladığında mağara girişinde düzinelerce ölü hayvan olduğunu görünce havayı test ediyor. Normal havada karbondioksit oranı yüzde 0.04 civarındayken burada yüzde 80’lere ulaşıyor. Ölümcül bir düzey. Bu aşırı karbondioksit seviyesi, bölgenin kaplıcalarını ve travertenlerini de ortaya çıkaran jeolojik sistemden kaynaklanıyor. Pamukkale, 35 kilometre uzunluğundaki aktif bir tektonik fay hattı bölgesinde. Bu hatlardan biri doğrudan şehir merkezinden geçerek Apollon Tapınağı’na uzanıyor. Ve ölümcül karbondioksit buradan sızıyor. Hayvanları öldüren gaz, din adamlarını neden öldürmüyor peki? Karbondioksit havadan daha ağır olduğu için, geceleri hava daha soğuk olduğunda zeminde birikiyor ve yer seviyesinde ölümcül bir gaz gölü oluşturuyor. Yani burunları yere daha yakın olan hayvanlar bu zehirli bulutta çabucak boğuluyor ama daha uzun boylu olan insanlar hayatta kalıyor. İşte tüm bunlardan dolayı bugün Cehennem Kapısı tuğlalarla örülmüş durumda. İçine girilmiyor ama öyküsü dinleyeni hayran bırakıyor.
Kraliçenin kenti depremlerle yıkılmış
Bir tarafınıza 2.571 metre yükseklikteki Honaz Dağı’nı diğer yanınıza da bembeyaz uzanıp giden Pamukkale’yi alın. Tam ortasında göreceğiniz yer, tarihi MÖ 3.000’e kadar ulaşan Laodikya olacak. Milattan Önce 261-245 yılları arasında, Suriye Kralı 2. Antiokhos tarafından kurulmuş; kente karısı Laodikeia’nin adını vermiş. ‘Laodike’nin kenti’ anlamına geliyor. MS 7’nci yüzyılda büyük bir depremle yıkılmış. Yenisini bugünkü Kaleiçi taraflarında inşa etmişler. Üzerinden çok uzun yıllar geçmiş Selçuklular ve Bizanslılar arasındaki savaşlar sonucu ciddi hasar görmüş Üstelik can damarları su yolları da kullanılamaz hale gelince zamanla terk edilmiş Laodikeia. Denizli’ye 6 kilometre uzaklıktaki bu kent, geçmişte yün ticaretiyle çok zengin olmuş. Yapılan kazılarda geç kalkolitik eski tunç çağına ait mimari, seramik ve çakmaktaşı buluntularına ulaşılmış. Sadece bu kadar değil, Laodikya’nın hazineleri araştırılıyor ve yeni keşifler yapılıyor. Bir açıdan daha Laodikya çok önemli. Aslında yabancı turistlerin antik kentin yolunu tutmasını sağlayan özelliği, İncil’de bahsedilmesi. 4 İncil yazarından biri Aziz Yuhanna’nın cemaatine mektup yazdığı 7 kiliseden biri Laodikya’da. Diğerleriyse Efes, İzmir, Sart, Akhisar, Alaşehir ve Bergama’da.
Ilık sular, ılık insanlar
Laodikya halkı başlarda Hıristiyanlığa geçiş için biraz isteksiz davranmış. Aziz Yuhanna da termal suları kullanarak yaptığı metaforla onlara inceden bir mesaj göndermiş. ‘Yaptıklarınızı biliyorum. Ne soğuk ne sıcaksınız, ılıksınız’ diyerek net olmalarını ya Hıristiyanlığı benimsemelerini ya da reddetmelerini; arada kalmış bir tavır sergilememelerini istemiş. Bu nazik uyarı işe de yaramış çünkü Bizans döneminin en önemli Hıristiyan şehirlerinden biri olacak kadar inançlı hale gelmişler. Hatta bir adım öteye geçmiş Laodikya ve piskoposluk merkezi olmuş. 350 metrelik ölçüsüyle Anadolu’daki en uzun stadyum Laodikya’daymış. Fakat taşları asırlarca başka yapıların inşaatlarında kullanılınca ne yazık ki geriye fazla bir şey kalmamış. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikya’nın günümüze ulaşan önemli yapıları arasında; iki tiyatro, dört hamam kompleksi, agora, çeşmeler, giriş kapısı, meclis binası, tapınaklar ve kiliseler var.
0 notes
fevkaladeninfeyki · 1 year
Text
Pamukkale Travertenleri Pamukkale travertenlerini görmeye gidec...
0 notes