Tumgik
#O zaman yazın dinleyelim
ozgur-ce · 5 months
Text
"İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman... Ama bugün cumaymış, yarın cumartesiymiş, çoğum gitmiş de azım kalmış, umrumda değil." dediği gibi Nazım'ın,
Amaaayyn boşverin herşeyi :)) bu gece arabesk takılasım geldi "Aaaah sevgili! Bendeki mevsimler neden sana hep bahar..." diyorum tabi ki şarkı da :))
Ses biraz boğuk çıkmış kusura bakmayın etrafta cihaz gürültüsü vardı idare edin 😅 dilerseniz siz de bi arabesk şarkı sözü ekleyebilirsiniz yoruma 🫶🎶🎵
233 notes · View notes
ergumuaz · 5 years
Text
Göç tarihimizde Almanya’da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye’yi çok seviyorlar. Müslüman olmaktan gurur duyuyorlar. Ancak dedelerinin Anadolu’dan getirdiktiği gelenekleri ya da dini anlayışı Avrupa’da sürdürmenin güç olduğunu görüyorlar. Göç sürecinde ortaya çıkmış Ditib, Milli Görüş, İslam Kültür Merkezi( Süleymancılar), Nur Cemaati gibi sivil toplum kuruluşlarının veya Kürt ve Kafkasya kökenli tarikatların uzun soluklu bir çözüm olamayacağını erken kavradılar. Elbette bu cemiyet ve cemaatlar ileride de var olacaktır. Ama Avrupa’ya özgü bir fıkıh ve ilahiyat ihtiyacı kesinlikle duyulacaktır. Fikri hür ve vicdanı hür yetişen bu gençler muhakkak bu yolda çaba gösterecek ve başaracaklar. Bu sosyolojik gerçeği kimse yadsıyamaz. Bu gerçek bizim kendi gerçeğimiz; ne Berlin’in ne de Ankara’nın. Onu toplumsal hayatın bizzat kendisi doğuruyor çünkü. İşte, genç mimar Yasemin o gençlerden birisi. Röportajdan hemen sonra Berlin’e uçtu. Yapılmakta olan Berlin Havalimanı’ndaki yeni işine…
Yasemin, Nepal’e gittiğini duyunca şaşırdım. Acaba kendi kızıma, gitmek istese, izin verir miyim, diye düşünmedim değil. Sahi, nerden geldi aklına Nepal’e gitmek?
– Üniversitede bir arkadaştan duydum ilkin. O da yardım amaçlı Nepal‘e gitmişti.
İstersen önce kendini tanıt okuyucularımız için. 
İsmim Yasemin. Almanya’da doğdum. Aachen Teknik Üniversitesinde Mimarlık okuyorum. Yüksek lisansım bitmek üzere. 
Nepal’e bir proje kapsamında mı gittin yoksa?
Şöyle anlatayım. Bir Alman arkadaşım gitmişti. Nepal‘de bir ilkokul inşaatına yardımcı olmuş. Ondan öğrendik Nepal‘deki yardım kuruluşunu. Ama biz, ben ve bir başka öğrenci arkadaşım, kendi inisiyatifimizle ve hiçbir sivil kuruluştan destek almadan gittik Nepal’e. Üniversiteden de bağımsız. İnternet üzerinden irtibat kurduk onlarla. Başvurumuz onaylandı. Kendi imkanlarımızla yola düştük.
Doğrusu Almanya’da yetişen Türk gençlerini takdir ediyorum. Türkiye’deki gençler Erasmus kapsamında kapağı Avrupa’ya atmak isterken hergün yeni bir haber duyuyorum sizlerden. Kiminiz Şili’ye, kiminiz Çin’e gidiyorsunuz. Sen de Nepal için karar vermişsin. Tabii, bu geziler sizin ufkunuzu da açıyor. Peki, gitmeden önce Nepal hakkında bilgin var mıydı?
Nepal’i yalnızca haberlerden biliyorum, 2015 yılındaki büyük depremden dolayı. Ondan önce bu ülkenin ismini hiç duymadım. Projeye dahil olduktan sonra bir nebze araştırdım. Nepal‘e gidenlerle konuştum. Hepsi memnun dönmüşlerdi.
O zaman ilgi alanına giren projeden birkaç cümle bahseder misin? 
Tabii… Afet yaşamış bölgelerde okul yapmaya odaklanmış yabancı bir yardım kuruluşu bu projeyi hayata geçirmiş. Depremde okulları yıkılmış çocukların yeniden eğitime kavuşmasını amaçlıyorlar. 
Ulaşım ve konut sorununu nasıl çözdün peki?
Başvurumuz kabul edildikten sonra üzerimize düşen ilk iş biletimizi almaktı. Nepal‘deki buluşma noktasını söylediler. Başkent Katmandu‘ya ulaştıktan sonra yolculuğumuz 7 saat sürdü. Hedefimiz bir köydü. 
Toplam yolculuk ne kadar sürdü? O konuyu atladık…
Üç aktarma ile Katmandu‘ya vardık. 16 saatimizi aldı bu yolculuk. Doğrudan uçuş yoktu. Münih’ten Maskat’a, oradan Katmandu’ya uçtuk.
Nepal bize tamamen yabancı bir ülke. Katmandu’ya iner inmez bir Türk olarak ilk izlenimin ne oldu?
Farklı bir ülke olduğunu hemen anladım. Deprem yüzünden iç açıcı bir manzara yoktu. İlk dikkatimi çeken nokta buydu. Yoksul ama insanları güleryüzlü bir ülke. Dış dünyaya kapalı. Hemen nereden geldiğimizi merak etmişlerdi. Maddi anlamda olumsuz, manevi bakımdan olumdu idi ilk izlenimlerim.
Ülkenin geçim kaynakları ne mesela? 
Benim gördüğüm yalnızca tarım ve hayvancılık. Yabancı yatırım hiç yok. Dünyanın neresine giderseniz gidin mutlaka Starbuck veya Mcdonald görürsünüz. Onları da göremedim, Çünkü bir çıkarları yok. Batılı şirketlerin sömürebilecekleri doğal ya da insani kaynak yok. Ticari hayat çok canlı değil.
Ekonomik gelirce bağlı olarak bir farklılık hissetmedim mı yani? Zengin ve yoksul ayrmı gibi…
Çok dikkatimi çekmedi. Ancak toplumun daha farklı bir sorunu olduğunu gördüm. Yasak olmasına rağmen kast düzeni sürüyordu. 
O konuya daha sonra geleceğim. İlk gözlemlerini dinleyelim önce… Çocukluğumda macera hikâyeleri çok okuduğum için olacak Katmandu denilince aklıma cangıl geliyor. Yine Himalaya ve Everest hep cezbetti beni. Mimar gözüyle bakınca Katmandu nasıl bir şehir?
Çok yoğun ve işlek bir şehir. Ama nüfusu ne kadar bilemiyorum. Henüz depremin izleri tamamen silinmiş değil. Yoksulluk kendini belli ediyor. Sadece birkaç gün orada kaldık. 
Sanırım asıl kaldığınız köyde bir ilkokul yaptınız…
Yerleşim olarak tanımlaması biraz güç. Dağların üzerine serpiştirilmiş evler vardı. İnsanlar topluluk halinde birarada yaşamıyorlardı. Öğrenci çocuklar okula gelmek için kilometrelerce yürüyorlardı. 
Eskiden bizde taşıtlarla toplanarak çocuklar okula getirilirlerdi. Öyle bi imkân yok muydu?
Hayır. Öyle ki, okulun yapılacağı inşaat alanına ulaşmak için bile yol yoktu. Kamyonlar üzerinden geçe geçe bir yol açıldı. Çocukların geldiği en yakın mesafe ise ayrı noktalardan beş ile on kilometre arasında değişiyor.
Coğrafi bilgilerimizi tazeleyelim. Nepal, Çin ile Hindistan arasında kalan bir ülke. En çekici yönü denizden üç dört bin metre yüksekte bulunması. Coğrafi konum olarak dağlık bir arazi. Nasıl bir duyguydu senin için? 
Herşeyden önce çok üşüdüm. Katmandu daha yüksekte, galiba 5 bin rakım, bir yerdi. Ancak çarpık kentleşmenin veya yoğun trafiğin yol açtığı hava kirliliği gözle görülüyordu. Benim kaldığım köy ise Katmandu kadar yüksek değildi. O temiz havayı başka yerde solumak mümkün değil. Sonuçta insan her ortama çabuk alışıyor.
Nepal’e gitmek isteyen birine neyi tavsiye edersin bu durumda? 
Biz Ocak ayında gittik. Öğlenleri 20 derecenin üzerindeydi sıcaklık. Geceleri çok üşüyorduk. Haliyle kış sert geçiyor. Baharda aşırı yağış alıyor, yani muson yağmurları başlıyor. İklim mevsimsel olarak çok değişiyor diyebiliriz. 
Böyle bir ortamda spor yapma imkanı bulabildiniz mi? 
Yazın yabancı turistler geliyormuş. Dağcılık sporuyla ilgilenen. Haftada birgün serbesttik. O günleri ekseriyetle ‘trekking’ ile uğraşarak geçirdik. Kaldığımız yere 8 km. uzaklıkta bir tepenin üzerine tapınak yapılmış. Birgün biz de yukarı çıktık. Tırmandık demek daha doğru. Katmandu‘da kaldığımız günlerde de dağa tırmanmıştık. Bölgede çok yaygın bir spor dalı Trekking. Buraya gelen gönüllüler de bu spora ilgisi olan kişiler. 
Coğrafya ve iklimden bahsettik. Onlar dışında ilgimizi çeken başka bir konu var: Tanımadığımız bir kültür ile dinin Nepal’de geçerli olması… İnsanların dinle ilişkileri nasıl? Onlarda mı ‘din yorgunu’ yoksa?
Din, Nepal‘de hayatının önemli bir parçası. Günlük hayatı hem derinden etkilemiş hem de geleneksel kültürün temeli olmuş. Nepal resmiyette bir Hindu ülkesi sayılıyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 75’i Hinduizme yaklaşık yüzde 15’i Budizme ve yüzde 4’ü İslam’a bağlı. Geri kalanı Hıristiyan, animistlerden oluşuyor. Bununla birlikte, Hindular ve Budistlerin kesin sayısı hakkında kesin bir rakam vermek mümkün değil, çünkü iki din zaman içinde birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Hinduizm ve Budizmin üç önemli tapınağı Katmandu’da bulunuyor. Unesco koruması altındalar. Kaç kez sormama rağmen iki din arasındaki farkı tam açıklayamadılar. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de çözemedim! Dört binden fazla Tanrı var! İşin içinden çıkmak zor. 
Her iki dinin ana esprisi şu: Şiddete başvurmamak! Sosyal ilişkilerde bu hissediliyor mu? İnsanların davranışlarına nasıl yansıyordu?
Örneğin inek kutsal sayılıyor. Herşeyine değer veriyorlar. Ölünce bile hayvanın kemiklerine değer veriyorlar. Yine bu inanca sahip arkadaşlardan birşey öğrendim: Evde birşey kutsallığını yitirmişse ya da değersizleşmişse onu ineğin idrariyla yıkayarak tekrar kutsal kılıyorlar(mış). Bu yalnızca eşya için değil, insan için de geçerli. Kiminin o idrarı içtiği söyleniyor. Öyle bir inançları var…
Dışardan bakınca Nepal’de yaşayan insanların hepsine Nepalli veya dillerine Nepalce diyoruz. Etnik yapısı nasıl ? 
Ülkenin nüfusu 30 milyon. Son nüfus sayımına göre halkın yarısı anadil olarak ‘Nepali’ konuşuyor. Mozaik bir yapısı var. Tibet, Birmanya, Hindu kökenlilerden oluşuyor toplum. Okulu inşa ettiğimiz yöre de mesela Moğollar da yaşıyordu. Ama inançları ortak. Asıl belirleyeci kast sistemi. Ülke 14.yüzyıldan sonra hızlı bir şekilde Hindulaştırılmış. Bu dönemde herkesin bağlı olduğu bir kast mevzuatı oluşmuş. O zamana kadar kast yasaları yalnızca Hindistan’dan gelen göçmenler için geçerliymiş. Zamanla Hinduizmle uyumlu yeni bir toplum yaratılmış. Hindistan’da olduğu gibi dört ana kast mevcut: Brahminler (Nepalce: “Bahun”), Khatriyas (Nepalce: “Chetris”), Vaishyas ve Sudras.
Nepal kast sisteminde hatlar çok keskin ve kalın çizilmiş. “Su hattı” olarak da adlandırılıyor. Bu çizginin üzerindekiler ‘temiz, altındakiler ‘kirli’ kabul ediliyor. Temiz kimseler kirlilerden ne su ne de pirinç(gıda) kabul edebiliyor. Kastlar arasında evlenmek de yasak. Dışardan gelen anlamaz ama yerliler soyadından kişinin mensup olduğu kastı hemen çıkarıyor. Budistler de ayrıca Nepal’deki kast sistemine dahil edilmiş durumda.
Nepal’i nasıl bir dil? Kulağa nasıl çağrışım yapıyor? En önemlisi, birşeyler öğrenebildin mi?
Tabii ki farklı bir dil ‘Nepali.’ Ama insanları sakın. Bu sükûnet dillerine de yansıyor. Nasılsın? Diye sorduğumda ‘Herşey yolunda’ manasında 3 kez uzatarak ‘tiik’ derlerdi. Çok yaygın kullanılıyor bu kelime. Güzel bir anı olarak kaldı bende.
İnsanlarını nasıl buldun?
Çok iyiler. Her zaman güleryüzlüler. Yoksul ama gururlu kimseler. Halk maddi açıdan Everest dağı kadar görkemli değil belki ama halkın sevecenliği ve dostluğu sizi kendisine hayran bırakacak düzeyde.
Yabancı olman bir sorun yarattı mı?
Tam aksine büyük bir sempatiyle karşılandım her yerde. Hatta başörtülü olduğum için nereden geldiğimi özellikle merak ediyorlardı. Nepalli kadınlar da gerçi kapalı giyiniyorlar. Kaldığımız bölgede kadınlar ve erkekler için kısa ve açık giyinmekte kuralı bulunuyordu; dine saygıdan ötürü. Hinduizm veya Budizme mensup olmayan kişilerin de bu kurala uyması gerekiyor(du). 
Nepalliler ile dostluklar kurabildin mi? 
Tabii. Sadece onlarla değil, dünyanın birçok ülkesinde aynı maksatla gelen başka yabancılarla da tanıştım. Birbirimize irtibat adreslerimizi verdik. Her meslekten ve branştan kimseler vardı aramızda. Akademisyen de öğrenci de gelmişti oraya. Yaş olarak da çok farklıydı. Emeklinin yanında yeni iş hayatına atılmış insan da vardı. 
Okul projesi şimdi hangi aşamada?
Ben oraya vardığımda yeni bir temel atılmıştı. Eski bir okulu kısmen yıkıyorlardı. Çalıştığım binanın ikinci katı bitmişti ben ayrılırken. 
Eğitim önümüzdeki dönem başlar sanırım…
Biz oradayken eğitim aksamadan devam ediyordu. Eski okul binası hâlâ kullanılıyor. Yeni okul dört bloktan oluşuyordu; biri hizmete girmişti. Çocuklar yine hergün okula geliyorlardı. Her sabah görürdük onları. Mavi üniformalarıyla dağın her bir köşesinden okula doğru akın ederlerdi. Biz çok erken işe başladığımız için onları yukardan mavi elbiseler içinde neşeli vaziyette okula gelişlerini izliyorduk. Okul çıkışında, saat 2 ikide, hepsi tek sıraya girer, birbirlerini selamlayarak ayrılırlardı. O anları hiç unutamam!
Bizdekine benzer toplu bir tören mi bu?
Hayır. Öngörülmüş resmi bir seremoni olduğunu sanmıyorum. 
Kaç öğrenci vardı?
Yüzden fazla. Yaşlarına göre sınıflara ayrılmışlardı. Başlarında da birkaç Nepalli öğretmen…
– Boş vakıflarına ‘trekking’ yaptığınızı söylemiştin…
Evet. Cumartesi günleri izinliydik. Dağa tırmanırdık ekseriyetle.
Yalnızca yabancılara özgü bir spor mu Trekking?
Yerlilerden yapanlar var ama çoğunluk dışardan gelen yabancı turistler. Yabancıları gezdiren veya onlarla irtibatlı yerliler bu spora meraklı oluyor özellikle. Zaten elektrik yok ki evde oturup televizyon izleyebilesin.
Anladığım kadar modern hayattan soyutlanmış oluyorsun. Niçin? Telefon ve televizyon yok. Teknolojik ürünlere erişmeniz güç. Modern hayatı hatırlatacak hiçbir şey göz önünde değil. Ama sığınabileceğiniz bir doğa var. Medeniyetten uzak Tanrı’ya yakın bir insan nasıl bir duyguya kapılıyor orada?
Çok değişik bir duygu. Şehir hayatında etrafımız elektronik cihazlarla çevrili. Teknoloji bizi kuşatmış sanki. Onsuz olamayacağımız duygusu hakim hepimizde. Bir mecburiyet haline gelmiş gibi. Ama orada telefonlar çekmiyordu. İnternet erişimi mümkündü, o da haftada bir gün. Bağlantı zayıf olduğu için hemen bıkıyorduk. Doğanın tam ortasında kaldığımız için insanlar daha çok birbirlerine zaman ayırmaya başlıyor. Sosyal ilişkiler artıyor. Tanışmalar çoğalıyor. Birlikte hareket ediyor, birlikte geziyor, birlikte oynuyorduk. Birliktelik herşeyimiz olmuştu kısaca. O huzuru ve sakinliği bugüne dek hiç yaşamamıştım. Öyle ki, akşam dokuzda jeneratör de kapatılıyordu. Zifiri karanlıkta kalıyorduk. Doğa ile uyumlu bir akış işte…
Türkçe’de şimdilerde dinginlik diyoruz bu ortama.
Geceleri gökyüzüne bakınca parıldayan yıldızların altında içiniz ürperiyor. Şairlik duygularınız kabarıyor. Ben, resme meraklı bir insanım. Genelde natürmort çalışırım. Ancak orada insanlara odaklandık. Sürekli onların resimlerini çizdim. Özellikle okula gelen öğrencileri. 
Senin resim sanatına olan ilgini biliyorum. Peki, bir sergi açacak kadar resim birikti mi?
Resim çizmek planlanmış bir olay değildi. Bazı öğrenciler öyle cana yakın ve sevimlilerdi ki, duramadım portrelerini çizdim. Bizimle çalışan yaşlı bir yerli teyze vardı. Dayanamadım. Onu da çizdim. Orada şöyle bir şey öğrendim: Gelenler yetenek ve bilgilerini aktarmakla kalmıyor, onu paraya çevirip, okul projesine maddi katkı da bulunabiliyorlar. O manada ‘Aktion’a katıldım resimlerimle.
Almanya’da yüzbinlerce gencimiz yaşıyor. Önlerine bir hedef koyuyorlar. Sen de o idealist gençlerden birisin. Almanya veya Türkiye’de yaşayan gençlere neler tavsiye edersin? 
Katıldığım projeye benzer yüzlerce uluslararası proje olduğunu biliyorum. İlgi alanlarına göre katılmalarını ve tecrübe kazanmalarını kesinlikle tavsiye ederim. Çünkü kişilik ve kimlik gelişimine çok faydası oluyor, insan olgunlaşıyor âdeta. Farlı bir kültür ve değişik insanlar tanıyorsun. Bu arada kendini de tanıyorsun. Daha önce bulunmadığım ortamlara giriyorsun, yeni deneyimler ediniyorsun. Örneğin yoksulluk. Öylesi bir fakirliği Avrupa’da görmek mümkün değil. Buna rağmen insanlar mutlu. Farklı inançlara sahip insanlara saygı göstermeyi ve sevmeyi öğreniyorsunuz ayrıca. Çalışma azminiz arttıkça iradeniz güçleniyor. Yapamam veya başaramam dediğiniz şeyleri gerçekleştirdikçe özgüveniniz artıyor. Biz orada bir otel ya da evde kalmadık. Kendi çadırımızla gittik. Bir tek yer gösterdiler çadırınızı kurmak için. Yöre halkı bize yemek hazırladı ama hergün aynı yemekti. Yemek seçme veya beğenmeme lüksümüz bile yoktu. Önümüze ne geldiyse yedik. Dağ başında imkansızlıklar içinde bir hayat sürdük. Tek avantajımız doğa ile iç içe olmamızdı.
Yasemin, son bölümü çok güzel bağladın. Senden bunu beklerdim. Gerçekçi ve somut bir bakış açısı ortaya koydun. Önemli noktalara dikkatimizi çektin. Son sorum şu olsun: Nepal’den hangi duygularla ayrıldın?
Güzel duygularla ayrıldım. İyi ki gelmişim duygusu sardı Katmandu Havalimanı‘nda beni. Ömründe hiç Türk görmemiş Nepalliler için de değişik bir duygu oldu. Karşılıklı bir duygu seli yaşadık. En azından Avrupaya geri döndükten sonra buradaki sorunların ne kadar abartılı olduğunu kavradım. Çok şanslı olmamıza rağmen az mutlu olduğumuzu fark ettim. Elimizdeki imkanların değerini bilmek ve yardım etmek için galiba oraları görmek gerekiyor. Örneğin, bizim için 10 € hiç birşey değil. Ama o parayla orada bir okul duvarı örülebiliyor. Aradaki uçurumu orayı görünce anlıyorsunuz. Avrupa’da tüketici konumda iken orada üretici olma gerçeğini yaşıyorsunuz. Hayatıma olumlu yansıyan bir tecrübe kazandım. Aslında anlatılacak o kadar çok şey var ki…
This slideshow requires JavaScript.
Alaattin DİKER
Almanya’dan Nepal’e… Göç tarihimizde Almanya'da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye'yi çok seviyorlar.
0 notes
ergumuaz · 5 years
Text
Göç tarihimizde Almanya’da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye’yi çok seviyorlar. Müslüman olmaktan gurur duyuyorlar. Ancak dedelerinin Anadolu’dan getirdiktiği gelenekleri ya da dini anlayışı Avrupa’da sürdürmenin güç olduğunu görüyorlar. Göç sürecinde ortaya çıkmış Ditib, Milli Görüş, İslam Kültür Merkezi( Süleymancılar), Nur Cemaati gibi sivil toplum kuruluşlarının veya Kürt ve Kafkasya kökenli tarikatların uzun soluklu bir çözüm olamayacağını erken kavradılar. Elbette bu cemiyet ve cemaatlar ileride de var olacaktır. Ama Avrupa’ya özgü bir fıkıh ve ilahiyat ihtiyacı kesinlikle duyulacaktır. Fikri hür ve vicdanı hür yetişen bu gençler muhakkak bu yolda çaba gösterecek ve başaracaklar. Bu sosyolojik gerçeği kimse yadsıyamaz. Bu gerçek bizim kendi gerçeğimiz; ne Berlin’in ne de Ankara’nın. Onu toplumsal hayatın bizzat kendisi doğuruyor çünkü. İşte, genç mimar Yasemin o gençlerden birisi. Röportajdan hemen sonra Berlin’e uçtu. Yapılmakta olan Berlin Havalimanı’ndaki yeni işine…
Yasemin, Nepal’e gittiğini duyunca şaşırdım. Acaba kendi kızıma, gitmek istese, izin verir miyim, diye düşünmedim değil. Sahi, nerden geldi aklına Nepal’e gitmek?
– Üniversitede bir arkadaştan duydum ilkin. O da yardım amaçlı Nepal‘e gitmişti.
İstersen önce kendini tanıt okuyucularımız için. 
İsmim Yasemin. Almanya’da doğdum. Aachen Teknik Üniversitesinde Mimarlık okuyorum. Yüksek lisansım bitmek üzere. 
Nepal’e bir proje kapsamında mı gittin yoksa?
Şöyle anlatayım. Bir Alman arkadaşım gitmişti. Nepal‘de bir ilkokul inşaatına yardımcı olmuş. Ondan öğrendik Nepal‘deki yardım kuruluşunu. Ama biz, ben ve bir başka öğrenci arkadaşım, kendi inisiyatifimizle ve hiçbir sivil kuruluştan destek almadan gittik Nepal’e. Üniversiteden de bağımsız. İnternet üzerinden irtibat kurduk onlarla. Başvurumuz onaylandı. Kendi imkanlarımızla yola düştük.
Doğrusu Almanya’da yetişen Türk gençlerini takdir ediyorum. Türkiye’deki gençler Erasmus kapsamında kapağı Avrupa’ya atmak isterken hergün yeni bir haber duyuyorum sizlerden. Kiminiz Şili’ye, kiminiz Çin’e gidiyorsunuz. Sen de Nepal için karar vermişsin. Tabii, bu geziler sizin ufkunuzu da açıyor. Peki, gitmeden önce Nepal hakkında bilgin var mıydı?
Nepal’i yalnızca haberlerden biliyorum, 2015 yılındaki büyük depremden dolayı. Ondan önce bu ülkenin ismini hiç duymadım. Projeye dahil olduktan sonra bir nebze araştırdım. Nepal‘e gidenlerle konuştum. Hepsi memnun dönmüşlerdi.
O zaman ilgi alanına giren projeden birkaç cümle bahseder misin? 
Tabii… Afet yaşamış bölgelerde okul yapmaya odaklanmış yabancı bir yardım kuruluşu bu projeyi hayata geçirmiş. Depremde okulları yıkılmış çocukların yeniden eğitime kavuşmasını amaçlıyorlar. 
Ulaşım ve konut sorununu nasıl çözdün peki?
Başvurumuz kabul edildikten sonra üzerimize düşen ilk iş biletimizi almaktı. Nepal‘deki buluşma noktasını söylediler. Başkent Katmandu‘ya ulaştıktan sonra yolculuğumuz 7 saat sürdü. Hedefimiz bir köydü. 
Toplam yolculuk ne kadar sürdü? O konuyu atladık…
Üç aktarma ile Katmandu‘ya vardık. 16 saatimizi aldı bu yolculuk. Doğrudan uçuş yoktu. Münih’ten Maskat’a, oradan Katmandu’ya uçtuk.
Nepal bize tamamen yabancı bir ülke. Katmandu’ya iner inmez bir Türk olarak ilk izlenimin ne oldu?
Farklı bir ülke olduğunu hemen anladım. Deprem yüzünden iç açıcı bir manzara yoktu. İlk dikkatimi çeken nokta buydu. Yoksul ama insanları güleryüzlü bir ülke. Dış dünyaya kapalı. Hemen nereden geldiğimizi merak etmişlerdi. Maddi anlamda olumsuz, manevi bakımdan olumdu idi ilk izlenimlerim.
Ülkenin geçim kaynakları ne mesela? 
Benim gördüğüm yalnızca tarım ve hayvancılık. Yabancı yatırım hiç yok. Dünyanın neresine giderseniz gidin mutlaka Starbuck veya Mcdonald görürsünüz. Onları da göremedim, Çünkü bir çıkarları yok. Batılı şirketlerin sömürebilecekleri doğal ya da insani kaynak yok. Ticari hayat çok canlı değil.
Ekonomik gelirce bağlı olarak bir farklılık hissetmedim mı yani? Zengin ve yoksul ayrmı gibi…
Çok dikkatimi çekmedi. Ancak toplumun daha farklı bir sorunu olduğunu gördüm. Yasak olmasına rağmen kast düzeni sürüyordu. 
O konuya daha sonra geleceğim. İlk gözlemlerini dinleyelim önce… Çocukluğumda macera hikâyeleri çok okuduğum için olacak Katmandu denilince aklıma cangıl geliyor. Yine Himalaya ve Everest hep cezbetti beni. Mimar gözüyle bakınca Katmandu nasıl bir şehir?
Çok yoğun ve işlek bir şehir. Ama nüfusu ne kadar bilemiyorum. Henüz depremin izleri tamamen silinmiş değil. Yoksulluk kendini belli ediyor. Sadece birkaç gün orada kaldık. 
Sanırım asıl kaldığınız köyde bir ilkokul yaptınız…
Yerleşim olarak tanımlaması biraz güç. Dağların üzerine serpiştirilmiş evler vardı. İnsanlar topluluk halinde birarada yaşamıyorlardı. Öğrenci çocuklar okula gelmek için kilometrelerce yürüyorlardı. 
Eskiden bizde taşıtlarla toplanarak çocuklar okula getirilirlerdi. Öyle bi imkân yok muydu?
Hayır. Öyle ki, okulun yapılacağı inşaat alanına ulaşmak için bile yol yoktu. Kamyonlar üzerinden geçe geçe bir yol açıldı. Çocukların geldiği en yakın mesafe ise ayrı noktalardan beş ile on kilometre arasında değişiyor.
Coğrafi bilgilerimizi tazeleyelim. Nepal, Çin ile Hindistan arasında kalan bir ülke. En çekici yönü denizden üç dört bin metre yüksekte bulunması. Coğrafi konum olarak dağlık bir arazi. Nasıl bir duyguydu senin için? 
Herşeyden önce çok üşüdüm. Katmandu daha yüksekte, galiba 5 bin rakım, bir yerdi. Ancak çarpık kentleşmenin veya yoğun trafiğin yol açtığı hava kirliliği gözle görülüyordu. Benim kaldığım köy ise Katmandu kadar yüksek değildi. O temiz havayı başka yerde solumak mümkün değil. Sonuçta insan her ortama çabuk alışıyor.
Nepal’e gitmek isteyen birine neyi tavsiye edersin bu durumda? 
Biz Ocak ayında gittik. Öğlenleri 20 derecenin üzerindeydi sıcaklık. Geceleri çok üşüyorduk. Haliyle kış sert geçiyor. Baharda aşırı yağış alıyor, yani muson yağmurları başlıyor. İklim mevsimsel olarak çok değişiyor diyebiliriz. 
Böyle bir ortamda spor yapma imkanı bulabildiniz mi? 
Yazın yabancı turistler geliyormuş. Dağcılık sporuyla ilgilenen. Haftada birgün serbesttik. O günleri ekseriyetle ‘trekking’ ile uğraşarak geçirdik. Kaldığımız yere 8 km. uzaklıkta bir tepenin üzerine tapınak yapılmış. Birgün biz de yukarı çıktık. Tırmandık demek daha doğru. Katmandu‘da kaldığımız günlerde de dağa tırmanmıştık. Bölgede çok yaygın bir spor dalı Trekking. Buraya gelen gönüllüler de bu spora ilgisi olan kişiler. 
Coğrafya ve iklimden bahsettik. Onlar dışında ilgimizi çeken başka bir konu var: Tanımadığımız bir kültür ile dinin Nepal’de geçerli olması… İnsanların dinle ilişkileri nasıl? Onlarda mı ‘din yorgunu’ yoksa?
Din, Nepal‘de hayatının önemli bir parçası. Günlük hayatı hem derinden etkilemiş hem de geleneksel kültürün temeli olmuş. Nepal resmiyette bir Hindu ülkesi sayılıyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 75’i Hinduizme yaklaşık yüzde 15’i Budizme ve yüzde 4’ü İslam’a bağlı. Geri kalanı Hıristiyan, animistlerden oluşuyor. Bununla birlikte, Hindular ve Budistlerin kesin sayısı hakkında kesin bir rakam vermek mümkün değil, çünkü iki din zaman içinde birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Hinduizm ve Budizmin üç önemli tapınağı Katmandu’da bulunuyor. Unesco koruması altındalar. Kaç kez sormama rağmen iki din arasındaki farkı tam açıklayamadılar. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de çözemedim! Dört binden fazla Tanrı var! İşin içinden çıkmak zor. 
Her iki dinin ana esprisi şu: Şiddete başvurmamak! Sosyal ilişkilerde bu hissediliyor mu? İnsanların davranışlarına nasıl yansıyordu?
Örneğin inek kutsal sayılıyor. Herşeyine değer veriyorlar. Ölünce bile hayvanın kemiklerine değer veriyorlar. Yine bu inanca sahip arkadaşlardan birşey öğrendim: Evde birşey kutsallığını yitirmişse ya da değersizleşmişse onu ineğin idrariyla yıkayarak tekrar kutsal kılıyorlar(mış). Bu yalnızca eşya için değil, insan için de geçerli. Kiminin o idrarı içtiği söyleniyor. Öyle bir inançları var…
Dışardan bakınca Nepal’de yaşayan insanların hepsine Nepalli veya dillerine Nepalce diyoruz. Etnik yapısı nasıl ? 
Ülkenin nüfusu 30 milyon. Son nüfus sayımına göre halkın yarısı anadil olarak ‘Nepali’ konuşuyor. Mozaik bir yapısı var. Tibet, Birmanya, Hindu kökenlilerden oluşuyor toplum. Okulu inşa ettiğimiz yöre de mesela Moğollar da yaşıyordu. Ama inançları ortak. Asıl belirleyeci kast sistemi. Ülke 14.yüzyıldan sonra hızlı bir şekilde Hindulaştırılmış. Bu dönemde herkesin bağlı olduğu bir kast mevzuatı oluşmuş. O zamana kadar kast yasaları yalnızca Hindistan’dan gelen göçmenler için geçerliymiş. Zamanla Hinduizmle uyumlu yeni bir toplum yaratılmış. Hindistan’da olduğu gibi dört ana kast mevcut: Brahminler (Nepalce: “Bahun”), Khatriyas (Nepalce: “Chetris”), Vaishyas ve Sudras.
Nepal kast sisteminde hatlar çok keskin ve kalın çizilmiş. “Su hattı” olarak da adlandırılıyor. Bu çizginin üzerindekiler ‘temiz, altındakiler ‘kirli’ kabul ediliyor. Temiz kimseler kirlilerden ne su ne de pirinç(gıda) kabul edebiliyor. Kastlar arasında evlenmek de yasak. Dışardan gelen anlamaz ama yerliler soyadından kişinin mensup olduğu kastı hemen çıkarıyor. Budistler de ayrıca Nepal’deki kast sistemine dahil edilmiş durumda.
Nepal’i nasıl bir dil? Kulağa nasıl çağrışım yapıyor? En önemlisi, birşeyler öğrenebildin mi?
Tabii ki farklı bir dil ‘Nepali.’ Ama insanları sakın. Bu sükûnet dillerine de yansıyor. Nasılsın? Diye sorduğumda ‘Herşey yolunda’ manasında 3 kez uzatarak ‘tiik’ derlerdi. Çok yaygın kullanılıyor bu kelime. Güzel bir anı olarak kaldı bende.
İnsanlarını nasıl buldun?
Çok iyiler. Her zaman güleryüzlüler. Yoksul ama gururlu kimseler. Halk maddi açıdan Everest dağı kadar görkemli değil belki ama halkın sevecenliği ve dostluğu sizi kendisine hayran bırakacak düzeyde.
Yabancı olman bir sorun yarattı mı?
Tam aksine büyük bir sempatiyle karşılandım her yerde. Hatta başörtülü olduğum için nereden geldiğimi özellikle merak ediyorlardı. Nepalli kadınlar da gerçi kapalı giyiniyorlar. Kaldığımız bölgede kadınlar ve erkekler için kısa ve açık giyinmekte kuralı bulunuyordu; dine saygıdan ötürü. Hinduizm veya Budizme mensup olmayan kişilerin de bu kurala uyması gerekiyor(du). 
Nepalliler ile dostluklar kurabildin mi? 
Tabii. Sadece onlarla değil, dünyanın birçok ülkesinde aynı maksatla gelen başka yabancılarla da tanıştım. Birbirimize irtibat adreslerimizi verdik. Her meslekten ve branştan kimseler vardı aramızda. Akademisyen de öğrenci de gelmişti oraya. Yaş olarak da çok farklıydı. Emeklinin yanında yeni iş hayatına atılmış insan da vardı. 
Okul projesi şimdi hangi aşamada?
Ben oraya vardığımda yeni bir temel atılmıştı. Eski bir okulu kısmen yıkıyorlardı. Çalıştığım binanın ikinci katı bitmişti ben ayrılırken. 
Eğitim önümüzdeki dönem başlar sanırım…
Biz oradayken eğitim aksamadan devam ediyordu. Eski okul binası hâlâ kullanılıyor. Yeni okul dört bloktan oluşuyordu; biri hizmete girmişti. Çocuklar yine hergün okula geliyorlardı. Her sabah görürdük onları. Mavi üniformalarıyla dağın her bir köşesinden okula doğru akın ederlerdi. Biz çok erken işe başladığımız için onları yukardan mavi elbiseler içinde neşeli vaziyette okula gelişlerini izliyorduk. Okul çıkışında, saat 2 ikide, hepsi tek sıraya girer, birbirlerini selamlayarak ayrılırlardı. O anları hiç unutamam!
Bizdekine benzer toplu bir tören mi bu?
Hayır. Öngörülmüş resmi bir seremoni olduğunu sanmıyorum. 
Kaç öğrenci vardı?
Yüzden fazla. Yaşlarına göre sınıflara ayrılmışlardı. Başlarında da birkaç Nepalli öğretmen…
– Boş vakıflarına ‘trekking’ yaptığınızı söylemiştin…
Evet. Cumartesi günleri izinliydik. Dağa tırmanırdık ekseriyetle.
Yalnızca yabancılara özgü bir spor mu Trekking?
Yerlilerden yapanlar var ama çoğunluk dışardan gelen yabancı turistler. Yabancıları gezdiren veya onlarla irtibatlı yerliler bu spora meraklı oluyor özellikle. Zaten elektrik yok ki evde oturup televizyon izleyebilesin.
Anladığım kadar modern hayattan soyutlanmış oluyorsun. Niçin? Telefon ve televizyon yok. Teknolojik ürünlere erişmeniz güç. Modern hayatı hatırlatacak hiçbir şey göz önünde değil. Ama sığınabileceğiniz bir doğa var. Medeniyetten uzak Tanrı’ya yakın bir insan nasıl bir duyguya kapılıyor orada?
Çok değişik bir duygu. Şehir hayatında etrafımız elektronik cihazlarla çevrili. Teknoloji bizi kuşatmış sanki. Onsuz olamayacağımız duygusu hakim hepimizde. Bir mecburiyet haline gelmiş gibi. Ama orada telefonlar çekmiyordu. İnternet erişimi mümkündü, o da haftada bir gün. Bağlantı zayıf olduğu için hemen bıkıyorduk. Doğanın tam ortasında kaldığımız için insanlar daha çok birbirlerine zaman ayırmaya başlıyor. Sosyal ilişkiler artıyor. Tanışmalar çoğalıyor. Birlikte hareket ediyor, birlikte geziyor, birlikte oynuyorduk. Birliktelik herşeyimiz olmuştu kısaca. O huzuru ve sakinliği bugüne dek hiç yaşamamıştım. Öyle ki, akşam dokuzda jeneratör de kapatılıyordu. Zifiri karanlıkta kalıyorduk. Doğa ile uyumlu bir akış işte…
Türkçe’de şimdilerde dinginlik diyoruz bu ortama.
Geceleri gökyüzüne bakınca parıldayan yıldızların altında içiniz ürperiyor. Şairlik duygularınız kabarıyor. Ben, resme meraklı bir insanım. Genelde natürmort çalışırım. Ancak orada insanlara odaklandık. Sürekli onların resimlerini çizdim. Özellikle okula gelen öğrencileri. 
Senin resim sanatına olan ilgini biliyorum. Peki, bir sergi açacak kadar resim birikti mi?
Resim çizmek planlanmış bir olay değildi. Bazı öğrenciler öyle cana yakın ve sevimlilerdi ki, duramadım portrelerini çizdim. Bizimle çalışan yaşlı bir yerli teyze vardı. Dayanamadım. Onu da çizdim. Orada şöyle bir şey öğrendim: Gelenler yetenek ve bilgilerini aktarmakla kalmıyor, onu paraya çevirip, okul projesine maddi katkı da bulunabiliyorlar. O manada ‘Aktion’a katıldım resimlerimle.
Almanya’da yüzbinlerce gencimiz yaşıyor. Önlerine bir hedef koyuyorlar. Sen de o idealist gençlerden birisin. Almanya veya Türkiye’de yaşayan gençlere neler tavsiye edersin? 
Katıldığım projeye benzer yüzlerce uluslararası proje olduğunu biliyorum. İlgi alanlarına göre katılmalarını ve tecrübe kazanmalarını kesinlikle tavsiye ederim. Çünkü kişilik ve kimlik gelişimine çok faydası oluyor, insan olgunlaşıyor âdeta. Farlı bir kültür ve değişik insanlar tanıyorsun. Bu arada kendini de tanıyorsun. Daha önce bulunmadığım ortamlara giriyorsun, yeni deneyimler ediniyorsun. Örneğin yoksulluk. Öylesi bir fakirliği Avrupa’da görmek mümkün değil. Buna rağmen insanlar mutlu. Farklı inançlara sahip insanlara saygı göstermeyi ve sevmeyi öğreniyorsunuz ayrıca. Çalışma azminiz arttıkça iradeniz güçleniyor. Yapamam veya başaramam dediğiniz şeyleri gerçekleştirdikçe özgüveniniz artıyor. Biz orada bir otel ya da evde kalmadık. Kendi çadırımızla gittik. Bir tek yer gösterdiler çadırınızı kurmak için. Yöre halkı bize yemek hazırladı ama hergün aynı yemekti. Yemek seçme veya beğenmeme lüksümüz bile yoktu. Önümüze ne geldiyse yedik. Dağ başında imkansızlıklar içinde bir hayat sürdük. Tek avantajımız doğa ile iç içe olmamızdı.
Yasemin, son bölümü çok güzel bağladın. Senden bunu beklerdim. Gerçekçi ve somut bir bakış açısı ortaya koydun. Önemli noktalara dikkatimizi çektin. Son sorum şu olsun: Nepal’den hangi duygularla ayrıldın?
Güzel duygularla ayrıldım. İyi ki gelmişim duygusu sardı Katmandu Havalimanı‘nda beni. Ömründe hiç Türk görmemiş Nepalliler için de değişik bir duygu oldu. Karşılıklı bir duygu seli yaşadık. En azından Avrupaya geri döndükten sonra buradaki sorunların ne kadar abartılı olduğunu kavradım. Çok şanslı olmamıza rağmen az mutlu olduğumuzu fark ettim. Elimizdeki imkanların değerini bilmek ve yardım etmek için galiba oraları görmek gerekiyor. Örneğin, bizim için 10 € hiç birşey değil. Ama o parayla orada bir okul duvarı örülebiliyor. Aradaki uçurumu orayı görünce anlıyorsunuz. Avrupa’da tüketici konumda iken orada üretici olma gerçeğini yaşıyorsunuz. Hayatıma olumlu yansıyan bir tecrübe kazandım. Aslında anlatılacak o kadar çok şey var ki…
This slideshow requires JavaScript.
Alaattin DİKER
Almanya’dan Nepal’e… Göç tarihimizde Almanya'da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye'yi çok seviyorlar.
0 notes
ergumuaz · 5 years
Text
Göç tarihimizde Almanya’da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye’yi çok seviyorlar. Müslüman olmaktan gurur duyuyorlar. Ancak dedelerinin Anadolu’dan getirdiktiği gelenekleri ya da dini anlayışı Avrupa’da sürdürmenin güç olduğunu görüyorlar. Göç sürecinde ortaya çıkmış Ditib, Milli Görüş, İslam Kültür Merkezi( Süleymancılar), Nur Cemaati gibi sivil toplum kuruluşlarının veya Kürt ve Kafkasya kökenli tarikatların uzun soluklu bir çözüm olamayacağını erken kavradılar. Elbette bu cemiyet ve cemaatlar ileride de var olacaktır. Ama Avrupa’ya özgü bir fıkıh ve ilahiyat ihtiyacı kesinlikle duyulacaktır. Fikri hür ve vicdanı hür yetişen bu gençler muhakkak bu yolda çaba gösterecek ve başaracaklar. Bu sosyolojik gerçeği kimse yadsıyamaz. Bu gerçek bizim kendi gerçeğimiz; ne Berlin’in ne de Ankara’nın. Onu toplumsal hayatın bizzat kendisi doğuruyor çünkü. İşte, genç mimar Yasemin o gençlerden birisi. Röportajdan hemen sonra Berlin’e uçtu. Yapılmakta olan Berlin Havalimanı’ndaki yeni işine…
Yasemin, Nepal’e gittiğini duyunca şaşırdım. Acaba kendi kızıma, gitmek istese, izin verir miyim, diye düşünmedim değil. Sahi, nerden geldi aklına Nepal’e gitmek?
– Üniversitede bir arkadaştan duydum ilkin. O da yardım amaçlı Nepal‘e gitmişti.
İstersen önce kendini tanıt okuyucularımız için. 
İsmim Yasemin. Almanya’da doğdum. Aachen Teknik Üniversitesinde Mimarlık okuyorum. Yüksek lisansım bitmek üzere. 
Nepal’e bir proje kapsamında mı gittin yoksa?
Şöyle anlatayım. Bir Alman arkadaşım gitmişti. Nepal‘de bir ilkokul inşaatına yardımcı olmuş. Ondan öğrendik Nepal‘deki yardım kuruluşunu. Ama biz, ben ve bir başka öğrenci arkadaşım, kendi inisiyatifimizle ve hiçbir sivil kuruluştan destek almadan gittik Nepal’e. Üniversiteden de bağımsız. İnternet üzerinden irtibat kurduk onlarla. Başvurumuz onaylandı. Kendi imkanlarımızla yola düştük.
Doğrusu Almanya’da yetişen Türk gençlerini takdir ediyorum. Türkiye’deki gençler Erasmus kapsamında kapağı Avrupa’ya atmak isterken hergün yeni bir haber duyuyorum sizlerden. Kiminiz Şili’ye, kiminiz Çin’e gidiyorsunuz. Sen de Nepal için karar vermişsin. Tabii, bu geziler sizin ufkunuzu da açıyor. Peki, gitmeden önce Nepal hakkında bilgin var mıydı?
Nepal’i yalnızca haberlerden biliyorum, 2015 yılındaki büyük depremden dolayı. Ondan önce bu ülkenin ismini hiç duymadım. Projeye dahil olduktan sonra bir nebze araştırdım. Nepal‘e gidenlerle konuştum. Hepsi memnun dönmüşlerdi.
O zaman ilgi alanına giren projeden birkaç cümle bahseder misin? 
Tabii… Afet yaşamış bölgelerde okul yapmaya odaklanmış yabancı bir yardım kuruluşu bu projeyi hayata geçirmiş. Depremde okulları yıkılmış çocukların yeniden eğitime kavuşmasını amaçlıyorlar. 
Ulaşım ve konut sorununu nasıl çözdün peki?
Başvurumuz kabul edildikten sonra üzerimize düşen ilk iş biletimizi almaktı. Nepal‘deki buluşma noktasını söylediler. Başkent Katmandu‘ya ulaştıktan sonra yolculuğumuz 7 saat sürdü. Hedefimiz bir köydü. 
Toplam yolculuk ne kadar sürdü? O konuyu atladık…
Üç aktarma ile Katmandu‘ya vardık. 16 saatimizi aldı bu yolculuk. Doğrudan uçuş yoktu. Münih’ten Maskat’a, oradan Katmandu’ya uçtuk.
Nepal bize tamamen yabancı bir ülke. Katmandu’ya iner inmez bir Türk olarak ilk izlenimin ne oldu?
Farklı bir ülke olduğunu hemen anladım. Deprem yüzünden iç açıcı bir manzara yoktu. İlk dikkatimi çeken nokta buydu. Yoksul ama insanları güleryüzlü bir ülke. Dış dünyaya kapalı. Hemen nereden geldiğimizi merak etmişlerdi. Maddi anlamda olumsuz, manevi bakımdan olumdu idi ilk izlenimlerim.
Ülkenin geçim kaynakları ne mesela? 
Benim gördüğüm yalnızca tarım ve hayvancılık. Yabancı yatırım hiç yok. Dünyanın neresine giderseniz gidin mutlaka Starbuck veya Mcdonald görürsünüz. Onları da göremedim, Çünkü bir çıkarları yok. Batılı şirketlerin sömürebilecekleri doğal ya da insani kaynak yok. Ticari hayat çok canlı değil.
Ekonomik gelirce bağlı olarak bir farklılık hissetmedim mı yani? Zengin ve yoksul ayrmı gibi…
Çok dikkatimi çekmedi. Ancak toplumun daha farklı bir sorunu olduğunu gördüm. Yasak olmasına rağmen kast düzeni sürüyordu. 
O konuya daha sonra geleceğim. İlk gözlemlerini dinleyelim önce… Çocukluğumda macera hikâyeleri çok okuduğum için olacak Katmandu denilince aklıma cangıl geliyor. Yine Himalaya ve Everest hep cezbetti beni. Mimar gözüyle bakınca Katmandu nasıl bir şehir?
Çok yoğun ve işlek bir şehir. Ama nüfusu ne kadar bilemiyorum. Henüz depremin izleri tamamen silinmiş değil. Yoksulluk kendini belli ediyor. Sadece birkaç gün orada kaldık. 
Sanırım asıl kaldığınız köyde bir ilkokul yaptınız…
Yerleşim olarak tanımlaması biraz güç. Dağların üzerine serpiştirilmiş evler vardı. İnsanlar topluluk halinde birarada yaşamıyorlardı. Öğrenci çocuklar okula gelmek için kilometrelerce yürüyorlardı. 
Eskiden bizde taşıtlarla toplanarak çocuklar okula getirilirlerdi. Öyle bi imkân yok muydu?
Hayır. Öyle ki, okulun yapılacağı inşaat alanına ulaşmak için bile yol yoktu. Kamyonlar üzerinden geçe geçe bir yol açıldı. Çocukların geldiği en yakın mesafe ise ayrı noktalardan beş ile on kilometre arasında değişiyor.
Coğrafi bilgilerimizi tazeleyelim. Nepal, Çin ile Hindistan arasında kalan bir ülke. En çekici yönü denizden üç dört bin metre yüksekte bulunması. Coğrafi konum olarak dağlık bir arazi. Nasıl bir duyguydu senin için? 
Herşeyden önce çok üşüdüm. Katmandu daha yüksekte, galiba 5 bin rakım, bir yerdi. Ancak çarpık kentleşmenin veya yoğun trafiğin yol açtığı hava kirliliği gözle görülüyordu. Benim kaldığım köy ise Katmandu kadar yüksek değildi. O temiz havayı başka yerde solumak mümkün değil. Sonuçta insan her ortama çabuk alışıyor.
Nepal’e gitmek isteyen birine neyi tavsiye edersin bu durumda? 
Biz Ocak ayında gittik. Öğlenleri 20 derecenin üzerindeydi sıcaklık. Geceleri çok üşüyorduk. Haliyle kış sert geçiyor. Baharda aşırı yağış alıyor, yani muson yağmurları başlıyor. İklim mevsimsel olarak çok değişiyor diyebiliriz. 
Böyle bir ortamda spor yapma imkanı bulabildiniz mi? 
Yazın yabancı turistler geliyormuş. Dağcılık sporuyla ilgilenen. Haftada birgün serbesttik. O günleri ekseriyetle ‘trekking’ ile uğraşarak geçirdik. Kaldığımız yere 8 km. uzaklıkta bir tepenin üzerine tapınak yapılmış. Birgün biz de yukarı çıktık. Tırmandık demek daha doğru. Katmandu‘da kaldığımız günlerde de dağa tırmanmıştık. Bölgede çok yaygın bir spor dalı Trekking. Buraya gelen gönüllüler de bu spora ilgisi olan kişiler. 
Coğrafya ve iklimden bahsettik. Onlar dışında ilgimizi çeken başka bir konu var: Tanımadığımız bir kültür ile dinin Nepal’de geçerli olması… İnsanların dinle ilişkileri nasıl? Onlarda mı ‘din yorgunu’ yoksa?
Din, Nepal‘de hayatının önemli bir parçası. Günlük hayatı hem derinden etkilemiş hem de geleneksel kültürün temeli olmuş. Nepal resmiyette bir Hindu ülkesi sayılıyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 75’i Hinduizme yaklaşık yüzde 15’i Budizme ve yüzde 4’ü İslam’a bağlı. Geri kalanı Hıristiyan, animistlerden oluşuyor. Bununla birlikte, Hindular ve Budistlerin kesin sayısı hakkında kesin bir rakam vermek mümkün değil, çünkü iki din zaman içinde birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Hinduizm ve Budizmin üç önemli tapınağı Katmandu’da bulunuyor. Unesco koruması altındalar. Kaç kez sormama rağmen iki din arasındaki farkı tam açıklayamadılar. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de çözemedim! Dört binden fazla Tanrı var! İşin içinden çıkmak zor. 
Her iki dinin ana esprisi şu: Şiddete başvurmamak! Sosyal ilişkilerde bu hissediliyor mu? İnsanların davranışlarına nasıl yansıyordu?
Örneğin inek kutsal sayılıyor. Herşeyine değer veriyorlar. Ölünce bile hayvanın kemiklerine değer veriyorlar. Yine bu inanca sahip arkadaşlardan birşey öğrendim: Evde birşey kutsallığını yitirmişse ya da değersizleşmişse onu ineğin idrariyla yıkayarak tekrar kutsal kılıyorlar(mış). Bu yalnızca eşya için değil, insan için de geçerli. Kiminin o idrarı içtiği söyleniyor. Öyle bir inançları var…
Dışardan bakınca Nepal’de yaşayan insanların hepsine Nepalli veya dillerine Nepalce diyoruz. Etnik yapısı nasıl ? 
Ülkenin nüfusu 30 milyon. Son nüfus sayımına göre halkın yarısı anadil olarak ‘Nepali’ konuşuyor. Mozaik bir yapısı var. Tibet, Birmanya, Hindu kökenlilerden oluşuyor toplum. Okulu inşa ettiğimiz yöre de mesela Moğollar da yaşıyordu. Ama inançları ortak. Asıl belirleyeci kast sistemi. Ülke 14.yüzyıldan sonra hızlı bir şekilde Hindulaştırılmış. Bu dönemde herkesin bağlı olduğu bir kast mevzuatı oluşmuş. O zamana kadar kast yasaları yalnızca Hindistan’dan gelen göçmenler için geçerliymiş. Zamanla Hinduizmle uyumlu yeni bir toplum yaratılmış. Hindistan’da olduğu gibi dört ana kast mevcut: Brahminler (Nepalce: “Bahun”), Khatriyas (Nepalce: “Chetris”), Vaishyas ve Sudras.
Nepal kast sisteminde hatlar çok keskin ve kalın çizilmiş. “Su hattı” olarak da adlandırılıyor. Bu çizginin üzerindekiler ‘temiz, altındakiler ‘kirli’ kabul ediliyor. Temiz kimseler kirlilerden ne su ne de pirinç(gıda) kabul edebiliyor. Kastlar arasında evlenmek de yasak. Dışardan gelen anlamaz ama yerliler soyadından kişinin mensup olduğu kastı hemen çıkarıyor. Budistler de ayrıca Nepal’deki kast sistemine dahil edilmiş durumda.
Nepal’i nasıl bir dil? Kulağa nasıl çağrışım yapıyor? En önemlisi, birşeyler öğrenebildin mi?
Tabii ki farklı bir dil ‘Nepali.’ Ama insanları sakın. Bu sükûnet dillerine de yansıyor. Nasılsın? Diye sorduğumda ‘Herşey yolunda’ manasında 3 kez uzatarak ‘tiik’ derlerdi. Çok yaygın kullanılıyor bu kelime. Güzel bir anı olarak kaldı bende.
İnsanlarını nasıl buldun?
Çok iyiler. Her zaman güleryüzlüler. Yoksul ama gururlu kimseler. Halk maddi açıdan Everest dağı kadar görkemli değil belki ama halkın sevecenliği ve dostluğu sizi kendisine hayran bırakacak düzeyde.
Yabancı olman bir sorun yarattı mı?
Tam aksine büyük bir sempatiyle karşılandım her yerde. Hatta başörtülü olduğum için nereden geldiğimi özellikle merak ediyorlardı. Nepalli kadınlar da gerçi kapalı giyiniyorlar. Kaldığımız bölgede kadınlar ve erkekler için kısa ve açık giyinmekte kuralı bulunuyordu; dine saygıdan ötürü. Hinduizm veya Budizme mensup olmayan kişilerin de bu kurala uyması gerekiyor(du). 
Nepalliler ile dostluklar kurabildin mi? 
Tabii. Sadece onlarla değil, dünyanın birçok ülkesinde aynı maksatla gelen başka yabancılarla da tanıştım. Birbirimize irtibat adreslerimizi verdik. Her meslekten ve branştan kimseler vardı aramızda. Akademisyen de öğrenci de gelmişti oraya. Yaş olarak da çok farklıydı. Emeklinin yanında yeni iş hayatına atılmış insan da vardı. 
Okul projesi şimdi hangi aşamada?
Ben oraya vardığımda yeni bir temel atılmıştı. Eski bir okulu kısmen yıkıyorlardı. Çalıştığım binanın ikinci katı bitmişti ben ayrılırken. 
Eğitim önümüzdeki dönem başlar sanırım…
Biz oradayken eğitim aksamadan devam ediyordu. Eski okul binası hâlâ kullanılıyor. Yeni okul dört bloktan oluşuyordu; biri hizmete girmişti. Çocuklar yine hergün okula geliyorlardı. Her sabah görürdük onları. Mavi üniformalarıyla dağın her bir köşesinden okula doğru akın ederlerdi. Biz çok erken işe başladığımız için onları yukardan mavi elbiseler içinde neşeli vaziyette okula gelişlerini izliyorduk. Okul çıkışında, saat 2 ikide, hepsi tek sıraya girer, birbirlerini selamlayarak ayrılırlardı. O anları hiç unutamam!
Bizdekine benzer toplu bir tören mi bu?
Hayır. Öngörülmüş resmi bir seremoni olduğunu sanmıyorum. 
Kaç öğrenci vardı?
Yüzden fazla. Yaşlarına göre sınıflara ayrılmışlardı. Başlarında da birkaç Nepalli öğretmen…
– Boş vakıflarına ‘trekking’ yaptığınızı söylemiştin…
Evet. Cumartesi günleri izinliydik. Dağa tırmanırdık ekseriyetle.
Yalnızca yabancılara özgü bir spor mu Trekking?
Yerlilerden yapanlar var ama çoğunluk dışardan gelen yabancı turistler. Yabancıları gezdiren veya onlarla irtibatlı yerliler bu spora meraklı oluyor özellikle. Zaten elektrik yok ki evde oturup televizyon izleyebilesin.
Anladığım kadar modern hayattan soyutlanmış oluyorsun. Niçin? Telefon ve televizyon yok. Teknolojik ürünlere erişmeniz güç. Modern hayatı hatırlatacak hiçbir şey göz önünde değil. Ama sığınabileceğiniz bir doğa var. Medeniyetten uzak Tanrı’ya yakın bir insan nasıl bir duyguya kapılıyor orada?
Çok değişik bir duygu. Şehir hayatında etrafımız elektronik cihazlarla çevrili. Teknoloji bizi kuşatmış sanki. Onsuz olamayacağımız duygusu hakim hepimizde. Bir mecburiyet haline gelmiş gibi. Ama orada telefonlar çekmiyordu. İnternet erişimi mümkündü, o da haftada bir gün. Bağlantı zayıf olduğu için hemen bıkıyorduk. Doğanın tam ortasında kaldığımız için insanlar daha çok birbirlerine zaman ayırmaya başlıyor. Sosyal ilişkiler artıyor. Tanışmalar çoğalıyor. Birlikte hareket ediyor, birlikte geziyor, birlikte oynuyorduk. Birliktelik herşeyimiz olmuştu kısaca. O huzuru ve sakinliği bugüne dek hiç yaşamamıştım. Öyle ki, akşam dokuzda jeneratör de kapatılıyordu. Zifiri karanlıkta kalıyorduk. Doğa ile uyumlu bir akış işte…
Türkçe’de şimdilerde dinginlik diyoruz bu ortama.
Geceleri gökyüzüne bakınca parıldayan yıldızların altında içiniz ürperiyor. Şairlik duygularınız kabarıyor. Ben, resme meraklı bir insanım. Genelde natürmort çalışırım. Ancak orada insanlara odaklandık. Sürekli onların resimlerini çizdim. Özellikle okula gelen öğrencileri. 
Senin resim sanatına olan ilgini biliyorum. Peki, bir sergi açacak kadar resim birikti mi?
Resim çizmek planlanmış bir olay değildi. Bazı öğrenciler öyle cana yakın ve sevimlilerdi ki, duramadım portrelerini çizdim. Bizimle çalışan yaşlı bir yerli teyze vardı. Dayanamadım. Onu da çizdim. Orada şöyle bir şey öğrendim: Gelenler yetenek ve bilgilerini aktarmakla kalmıyor, onu paraya çevirip, okul projesine maddi katkı da bulunabiliyorlar. O manada ‘Aktion’a katıldım resimlerimle.
Almanya’da yüzbinlerce gencimiz yaşıyor. Önlerine bir hedef koyuyorlar. Sen de o idealist gençlerden birisin. Almanya veya Türkiye’de yaşayan gençlere neler tavsiye edersin? 
Katıldığım projeye benzer yüzlerce uluslararası proje olduğunu biliyorum. İlgi alanlarına göre katılmalarını ve tecrübe kazanmalarını kesinlikle tavsiye ederim. Çünkü kişilik ve kimlik gelişimine çok faydası oluyor, insan olgunlaşıyor âdeta. Farlı bir kültür ve değişik insanlar tanıyorsun. Bu arada kendini de tanıyorsun. Daha önce bulunmadığım ortamlara giriyorsun, yeni deneyimler ediniyorsun. Örneğin yoksulluk. Öylesi bir fakirliği Avrupa’da görmek mümkün değil. Buna rağmen insanlar mutlu. Farklı inançlara sahip insanlara saygı göstermeyi ve sevmeyi öğreniyorsunuz ayrıca. Çalışma azminiz arttıkça iradeniz güçleniyor. Yapamam veya başaramam dediğiniz şeyleri gerçekleştirdikçe özgüveniniz artıyor. Biz orada bir otel ya da evde kalmadık. Kendi çadırımızla gittik. Bir tek yer gösterdiler çadırınızı kurmak için. Yöre halkı bize yemek hazırladı ama hergün aynı yemekti. Yemek seçme veya beğenmeme lüksümüz bile yoktu. Önümüze ne geldiyse yedik. Dağ başında imkansızlıklar içinde bir hayat sürdük. Tek avantajımız doğa ile iç içe olmamızdı.
Yasemin, son bölümü çok güzel bağladın. Senden bunu beklerdim. Gerçekçi ve somut bir bakış açısı ortaya koydun. Önemli noktalara dikkatimizi çektin. Son sorum şu olsun: Nepal’den hangi duygularla ayrıldın?
Güzel duygularla ayrıldım. İyi ki gelmişim duygusu sardı Katmandu Havalimanı‘nda beni. Ömründe hiç Türk görmemiş Nepalliler için de değişik bir duygu oldu. Karşılıklı bir duygu seli yaşadık. En azından Avrupaya geri döndükten sonra buradaki sorunların ne kadar abartılı olduğunu kavradım. Çok şanslı olmamıza rağmen az mutlu olduğumuzu fark ettim. Elimizdeki imkanların değerini bilmek ve yardım etmek için galiba oraları görmek gerekiyor. Örneğin, bizim için 10 € hiç birşey değil. Ama o parayla orada bir okul duvarı örülebiliyor. Aradaki uçurumu orayı görünce anlıyorsunuz. Avrupa’da tüketici konumda iken orada üretici olma gerçeğini yaşıyorsunuz. Hayatıma olumlu yansıyan bir tecrübe kazandım. Aslında anlatılacak o kadar çok şey var ki…
This slideshow requires JavaScript.
Alaattin DİKER
Almanya’dan Nepal’e… Göç tarihimizde Almanya'da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye'yi çok seviyorlar.
0 notes
ergumuaz · 5 years
Text
Göç tarihimizde Almanya’da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye’yi çok seviyorlar. Müslüman olmaktan gurur duyuyorlar. Ancak dedelerinin Anadolu’dan getirdiktiği gelenekleri ya da dini anlayışı Avrupa’da sürdürmenin güç olduğunu görüyorlar. Göç sürecinde ortaya çıkmış Ditib, Milli Görüş, İslam Kültür Merkezi( Süleymancılar), Nur Cemaati gibi sivil toplum kuruluşlarının veya Kürt ve Kafkasya kökenli tarikatların uzun soluklu bir çözüm olamayacağını erken kavradılar. Elbette bu cemiyet ve cemaatlar ileride de var olacaktır. Ama Avrupa’ya özgü bir fıkıh ve ilahiyat ihtiyacı kesinlikle duyulacaktır. Fikri hür ve vicdanı hür yetişen bu gençler muhakkak bu yolda çaba gösterecek ve başaracaklar. Bu sosyolojik gerçeği kimse yadsıyamaz. Bu gerçek bizim kendi gerçeğimiz; ne Berlin’in ne de Ankara’nın. Onu toplumsal hayatın bizzat kendisi doğuruyor çünkü. İşte, genç mimar Yasemin o gençlerden birisi. Röportajdan hemen sonra Berlin’e uçtu. Yapılmakta olan Berlin Havalimanı’ndaki yeni işine…
Yasemin, Nepal’e gittiğini duyunca şaşırdım. Acaba kendi kızıma, gitmek istese, izin verir miyim, diye düşünmedim değil. Sahi, nerden geldi aklına Nepal’e gitmek?
– Üniversitede bir arkadaştan duydum ilkin. O da yardım amaçlı Nepal‘e gitmişti.
İstersen önce kendini tanıt okuyucularımız için. 
İsmim Yasemin. Almanya’da doğdum. Aachen Teknik Üniversitesinde Mimarlık okuyorum. Yüksek lisansım bitmek üzere. 
Nepal’e bir proje kapsamında mı gittin yoksa?
Şöyle anlatayım. Bir Alman arkadaşım gitmişti. Nepal‘de bir ilkokul inşaatına yardımcı olmuş. Ondan öğrendik Nepal‘deki yardım kuruluşunu. Ama biz, ben ve bir başka öğrenci arkadaşım, kendi inisiyatifimizle ve hiçbir sivil kuruluştan destek almadan gittik Nepal’e. Üniversiteden de bağımsız. İnternet üzerinden irtibat kurduk onlarla. Başvurumuz onaylandı. Kendi imkanlarımızla yola düştük.
Doğrusu Almanya’da yetişen Türk gençlerini takdir ediyorum. Türkiye’deki gençler Erasmus kapsamında kapağı Avrupa’ya atmak isterken hergün yeni bir haber duyuyorum sizlerden. Kiminiz Şili’ye, kiminiz Çin’e gidiyorsunuz. Sen de Nepal için karar vermişsin. Tabii, bu geziler sizin ufkunuzu da açıyor. Peki, gitmeden önce Nepal hakkında bilgin var mıydı?
Nepal’i yalnızca haberlerden biliyorum, 2015 yılındaki büyük depremden dolayı. Ondan önce bu ülkenin ismini hiç duymadım. Projeye dahil olduktan sonra bir nebze araştırdım. Nepal‘e gidenlerle konuştum. Hepsi memnun dönmüşlerdi.
O zaman ilgi alanına giren projeden birkaç cümle bahseder misin? 
Tabii… Afet yaşamış bölgelerde okul yapmaya odaklanmış yabancı bir yardım kuruluşu bu projeyi hayata geçirmiş. Depremde okulları yıkılmış çocukların yeniden eğitime kavuşmasını amaçlıyorlar. 
Ulaşım ve konut sorununu nasıl çözdün peki?
Başvurumuz kabul edildikten sonra üzerimize düşen ilk iş biletimizi almaktı. Nepal‘deki buluşma noktasını söylediler. Başkent Katmandu‘ya ulaştıktan sonra yolculuğumuz 7 saat sürdü. Hedefimiz bir köydü. 
Toplam yolculuk ne kadar sürdü? O konuyu atladık…
Üç aktarma ile Katmandu‘ya vardık. 16 saatimizi aldı bu yolculuk. Doğrudan uçuş yoktu. Münih’ten Maskat’a, oradan Katmandu’ya uçtuk.
Nepal bize tamamen yabancı bir ülke. Katmandu’ya iner inmez bir Türk olarak ilk izlenimin ne oldu?
Farklı bir ülke olduğunu hemen anladım. Deprem yüzünden iç açıcı bir manzara yoktu. İlk dikkatimi çeken nokta buydu. Yoksul ama insanları güleryüzlü bir ülke. Dış dünyaya kapalı. Hemen nereden geldiğimizi merak etmişlerdi. Maddi anlamda olumsuz, manevi bakımdan olumdu idi ilk izlenimlerim.
Ülkenin geçim kaynakları ne mesela? 
Benim gördüğüm yalnızca tarım ve hayvancılık. Yabancı yatırım hiç yok. Dünyanın neresine giderseniz gidin mutlaka Starbuck veya Mcdonald görürsünüz. Onları da göremedim, Çünkü bir çıkarları yok. Batılı şirketlerin sömürebilecekleri doğal ya da insani kaynak yok. Ticari hayat çok canlı değil.
Ekonomik gelirce bağlı olarak bir farklılık hissetmedim mı yani? Zengin ve yoksul ayrmı gibi…
Çok dikkatimi çekmedi. Ancak toplumun daha farklı bir sorunu olduğunu gördüm. Yasak olmasına rağmen kast düzeni sürüyordu. 
O konuya daha sonra geleceğim. İlk gözlemlerini dinleyelim önce… Çocukluğumda macera hikâyeleri çok okuduğum için olacak Katmandu denilince aklıma cangıl geliyor. Yine Himalaya ve Everest hep cezbetti beni. Mimar gözüyle bakınca Katmandu nasıl bir şehir?
Çok yoğun ve işlek bir şehir. Ama nüfusu ne kadar bilemiyorum. Henüz depremin izleri tamamen silinmiş değil. Yoksulluk kendini belli ediyor. Sadece birkaç gün orada kaldık. 
Sanırım asıl kaldığınız köyde bir ilkokul yaptınız…
Yerleşim olarak tanımlaması biraz güç. Dağların üzerine serpiştirilmiş evler vardı. İnsanlar topluluk halinde birarada yaşamıyorlardı. Öğrenci çocuklar okula gelmek için kilometrelerce yürüyorlardı. 
Eskiden bizde taşıtlarla toplanarak çocuklar okula getirilirlerdi. Öyle bi imkân yok muydu?
Hayır. Öyle ki, okulun yapılacağı inşaat alanına ulaşmak için bile yol yoktu. Kamyonlar üzerinden geçe geçe bir yol açıldı. Çocukların geldiği en yakın mesafe ise ayrı noktalardan beş ile on kilometre arasında değişiyor.
Coğrafi bilgilerimizi tazeleyelim. Nepal, Çin ile Hindistan arasında kalan bir ülke. En çekici yönü denizden üç dört bin metre yüksekte bulunması. Coğrafi konum olarak dağlık bir arazi. Nasıl bir duyguydu senin için? 
Herşeyden önce çok üşüdüm. Katmandu daha yüksekte, galiba 5 bin rakım, bir yerdi. Ancak çarpık kentleşmenin veya yoğun trafiğin yol açtığı hava kirliliği gözle görülüyordu. Benim kaldığım köy ise Katmandu kadar yüksek değildi. O temiz havayı başka yerde solumak mümkün değil. Sonuçta insan her ortama çabuk alışıyor.
Nepal’e gitmek isteyen birine neyi tavsiye edersin bu durumda? 
Biz Ocak ayında gittik. Öğlenleri 20 derecenin üzerindeydi sıcaklık. Geceleri çok üşüyorduk. Haliyle kış sert geçiyor. Baharda aşırı yağış alıyor, yani muson yağmurları başlıyor. İklim mevsimsel olarak çok değişiyor diyebiliriz. 
Böyle bir ortamda spor yapma imkanı bulabildiniz mi? 
Yazın yabancı turistler geliyormuş. Dağcılık sporuyla ilgilenen. Haftada birgün serbesttik. O günleri ekseriyetle ‘trekking’ ile uğraşarak geçirdik. Kaldığımız yere 8 km. uzaklıkta bir tepenin üzerine tapınak yapılmış. Birgün biz de yukarı çıktık. Tırmandık demek daha doğru. Katmandu‘da kaldığımız günlerde de dağa tırmanmıştık. Bölgede çok yaygın bir spor dalı Trekking. Buraya gelen gönüllüler de bu spora ilgisi olan kişiler. 
Coğrafya ve iklimden bahsettik. Onlar dışında ilgimizi çeken başka bir konu var: Tanımadığımız bir kültür ile dinin Nepal’de geçerli olması… İnsanların dinle ilişkileri nasıl? Onlarda mı ‘din yorgunu’ yoksa?
Din, Nepal‘de hayatının önemli bir parçası. Günlük hayatı hem derinden etkilemiş hem de geleneksel kültürün temeli olmuş. Nepal resmiyette bir Hindu ülkesi sayılıyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 75’i Hinduizme yaklaşık yüzde 15’i Budizme ve yüzde 4’ü İslam’a bağlı. Geri kalanı Hıristiyan, animistlerden oluşuyor. Bununla birlikte, Hindular ve Budistlerin kesin sayısı hakkında kesin bir rakam vermek mümkün değil, çünkü iki din zaman içinde birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Hinduizm ve Budizmin üç önemli tapınağı Katmandu’da bulunuyor. Unesco koruması altındalar. Kaç kez sormama rağmen iki din arasındaki farkı tam açıklayamadılar. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de çözemedim! Dört binden fazla Tanrı var! İşin içinden çıkmak zor. 
Her iki dinin ana esprisi şu: Şiddete başvurmamak! Sosyal ilişkilerde bu hissediliyor mu? İnsanların davranışlarına nasıl yansıyordu?
Örneğin inek kutsal sayılıyor. Herşeyine değer veriyorlar. Ölünce bile hayvanın kemiklerine değer veriyorlar. Yine bu inanca sahip arkadaşlardan birşey öğrendim: Evde birşey kutsallığını yitirmişse ya da değersizleşmişse onu ineğin idrariyla yıkayarak tekrar kutsal kılıyorlar(mış). Bu yalnızca eşya için değil, insan için de geçerli. Kiminin o idrarı içtiği söyleniyor. Öyle bir inançları var…
Dışardan bakınca Nepal’de yaşayan insanların hepsine Nepalli veya dillerine Nepalce diyoruz. Etnik yapısı nasıl ? 
Ülkenin nüfusu 30 milyon. Son nüfus sayımına göre halkın yarısı anadil olarak ‘Nepali’ konuşuyor. Mozaik bir yapısı var. Tibet, Birmanya, Hindu kökenlilerden oluşuyor toplum. Okulu inşa ettiğimiz yöre de mesela Moğollar da yaşıyordu. Ama inançları ortak. Asıl belirleyeci kast sistemi. Ülke 14.yüzyıldan sonra hızlı bir şekilde Hindulaştırılmış. Bu dönemde herkesin bağlı olduğu bir kast mevzuatı oluşmuş. O zamana kadar kast yasaları yalnızca Hindistan’dan gelen göçmenler için geçerliymiş. Zamanla Hinduizmle uyumlu yeni bir toplum yaratılmış. Hindistan’da olduğu gibi dört ana kast mevcut: Brahminler (Nepalce: “Bahun”), Khatriyas (Nepalce: “Chetris”), Vaishyas ve Sudras.
Nepal kast sisteminde hatlar çok keskin ve kalın çizilmiş. “Su hattı” olarak da adlandırılıyor. Bu çizginin üzerindekiler ‘temiz, altındakiler ‘kirli’ kabul ediliyor. Temiz kimseler kirlilerden ne su ne de pirinç(gıda) kabul edebiliyor. Kastlar arasında evlenmek de yasak. Dışardan gelen anlamaz ama yerliler soyadından kişinin mensup olduğu kastı hemen çıkarıyor. Budistler de ayrıca Nepal’deki kast sistemine dahil edilmiş durumda.
Nepal’i nasıl bir dil? Kulağa nasıl çağrışım yapıyor? En önemlisi, birşeyler öğrenebildin mi?
Tabii ki farklı bir dil ‘Nepali.’ Ama insanları sakın. Bu sükûnet dillerine de yansıyor. Nasılsın? Diye sorduğumda ‘Herşey yolunda’ manasında 3 kez uzatarak ‘tiik’ derlerdi. Çok yaygın kullanılıyor bu kelime. Güzel bir anı olarak kaldı bende.
İnsanlarını nasıl buldun?
Çok iyiler. Her zaman güleryüzlüler. Yoksul ama gururlu kimseler. Halk maddi açıdan Everest dağı kadar görkemli değil belki ama halkın sevecenliği ve dostluğu sizi kendisine hayran bırakacak düzeyde.
Yabancı olman bir sorun yarattı mı?
Tam aksine büyük bir sempatiyle karşılandım her yerde. Hatta başörtülü olduğum için nereden geldiğimi özellikle merak ediyorlardı. Nepalli kadınlar da gerçi kapalı giyiniyorlar. Kaldığımız bölgede kadınlar ve erkekler için kısa ve açık giyinmekte kuralı bulunuyordu; dine saygıdan ötürü. Hinduizm veya Budizme mensup olmayan kişilerin de bu kurala uyması gerekiyor(du). 
Nepalliler ile dostluklar kurabildin mi? 
Tabii. Sadece onlarla değil, dünyanın birçok ülkesinde aynı maksatla gelen başka yabancılarla da tanıştım. Birbirimize irtibat adreslerimizi verdik. Her meslekten ve branştan kimseler vardı aramızda. Akademisyen de öğrenci de gelmişti oraya. Yaş olarak da çok farklıydı. Emeklinin yanında yeni iş hayatına atılmış insan da vardı. 
Okul projesi şimdi hangi aşamada?
Ben oraya vardığımda yeni bir temel atılmıştı. Eski bir okulu kısmen yıkıyorlardı. Çalıştığım binanın ikinci katı bitmişti ben ayrılırken. 
Eğitim önümüzdeki dönem başlar sanırım…
Biz oradayken eğitim aksamadan devam ediyordu. Eski okul binası hâlâ kullanılıyor. Yeni okul dört bloktan oluşuyordu; biri hizmete girmişti. Çocuklar yine hergün okula geliyorlardı. Her sabah görürdük onları. Mavi üniformalarıyla dağın her bir köşesinden okula doğru akın ederlerdi. Biz çok erken işe başladığımız için onları yukardan mavi elbiseler içinde neşeli vaziyette okula gelişlerini izliyorduk. Okul çıkışında, saat 2 ikide, hepsi tek sıraya girer, birbirlerini selamlayarak ayrılırlardı. O anları hiç unutamam!
Bizdekine benzer toplu bir tören mi bu?
Hayır. Öngörülmüş resmi bir seremoni olduğunu sanmıyorum. 
Kaç öğrenci vardı?
Yüzden fazla. Yaşlarına göre sınıflara ayrılmışlardı. Başlarında da birkaç Nepalli öğretmen…
– Boş vakıflarına ‘trekking’ yaptığınızı söylemiştin…
Evet. Cumartesi günleri izinliydik. Dağa tırmanırdık ekseriyetle.
Yalnızca yabancılara özgü bir spor mu Trekking?
Yerlilerden yapanlar var ama çoğunluk dışardan gelen yabancı turistler. Yabancıları gezdiren veya onlarla irtibatlı yerliler bu spora meraklı oluyor özellikle. Zaten elektrik yok ki evde oturup televizyon izleyebilesin.
Anladığım kadar modern hayattan soyutlanmış oluyorsun. Niçin? Telefon ve televizyon yok. Teknolojik ürünlere erişmeniz güç. Modern hayatı hatırlatacak hiçbir şey göz önünde değil. Ama sığınabileceğiniz bir doğa var. Medeniyetten uzak Tanrı’ya yakın bir insan nasıl bir duyguya kapılıyor orada?
Çok değişik bir duygu. Şehir hayatında etrafımız elektronik cihazlarla çevrili. Teknoloji bizi kuşatmış sanki. Onsuz olamayacağımız duygusu hakim hepimizde. Bir mecburiyet haline gelmiş gibi. Ama orada telefonlar çekmiyordu. İnternet erişimi mümkündü, o da haftada bir gün. Bağlantı zayıf olduğu için hemen bıkıyorduk. Doğanın tam ortasında kaldığımız için insanlar daha çok birbirlerine zaman ayırmaya başlıyor. Sosyal ilişkiler artıyor. Tanışmalar çoğalıyor. Birlikte hareket ediyor, birlikte geziyor, birlikte oynuyorduk. Birliktelik herşeyimiz olmuştu kısaca. O huzuru ve sakinliği bugüne dek hiç yaşamamıştım. Öyle ki, akşam dokuzda jeneratör de kapatılıyordu. Zifiri karanlıkta kalıyorduk. Doğa ile uyumlu bir akış işte…
Türkçe’de şimdilerde dinginlik diyoruz bu ortama.
Geceleri gökyüzüne bakınca parıldayan yıldızların altında içiniz ürperiyor. Şairlik duygularınız kabarıyor. Ben, resme meraklı bir insanım. Genelde natürmort çalışırım. Ancak orada insanlara odaklandık. Sürekli onların resimlerini çizdim. Özellikle okula gelen öğrencileri. 
Senin resim sanatına olan ilgini biliyorum. Peki, bir sergi açacak kadar resim birikti mi?
Resim çizmek planlanmış bir olay değildi. Bazı öğrenciler öyle cana yakın ve sevimlilerdi ki, duramadım portrelerini çizdim. Bizimle çalışan yaşlı bir yerli teyze vardı. Dayanamadım. Onu da çizdim. Orada şöyle bir şey öğrendim: Gelenler yetenek ve bilgilerini aktarmakla kalmıyor, onu paraya çevirip, okul projesine maddi katkı da bulunabiliyorlar. O manada ‘Aktion’a katıldım resimlerimle.
Almanya’da yüzbinlerce gencimiz yaşıyor. Önlerine bir hedef koyuyorlar. Sen de o idealist gençlerden birisin. Almanya veya Türkiye’de yaşayan gençlere neler tavsiye edersin? 
Katıldığım projeye benzer yüzlerce uluslararası proje olduğunu biliyorum. İlgi alanlarına göre katılmalarını ve tecrübe kazanmalarını kesinlikle tavsiye ederim. Çünkü kişilik ve kimlik gelişimine çok faydası oluyor, insan olgunlaşıyor âdeta. Farlı bir kültür ve değişik insanlar tanıyorsun. Bu arada kendini de tanıyorsun. Daha önce bulunmadığım ortamlara giriyorsun, yeni deneyimler ediniyorsun. Örneğin yoksulluk. Öylesi bir fakirliği Avrupa’da görmek mümkün değil. Buna rağmen insanlar mutlu. Farklı inançlara sahip insanlara saygı göstermeyi ve sevmeyi öğreniyorsunuz ayrıca. Çalışma azminiz arttıkça iradeniz güçleniyor. Yapamam veya başaramam dediğiniz şeyleri gerçekleştirdikçe özgüveniniz artıyor. Biz orada bir otel ya da evde kalmadık. Kendi çadırımızla gittik. Bir tek yer gösterdiler çadırınızı kurmak için. Yöre halkı bize yemek hazırladı ama hergün aynı yemekti. Yemek seçme veya beğenmeme lüksümüz bile yoktu. Önümüze ne geldiyse yedik. Dağ başında imkansızlıklar içinde bir hayat sürdük. Tek avantajımız doğa ile iç içe olmamızdı.
Yasemin, son bölümü çok güzel bağladın. Senden bunu beklerdim. Gerçekçi ve somut bir bakış açısı ortaya koydun. Önemli noktalara dikkatimizi çektin. Son sorum şu olsun: Nepal’den hangi duygularla ayrıldın?
Güzel duygularla ayrıldım. İyi ki gelmişim duygusu sardı Katmandu Havalimanı‘nda beni. Ömründe hiç Türk görmemiş Nepalliler için de değişik bir duygu oldu. Karşılıklı bir duygu seli yaşadık. En azından Avrupaya geri döndükten sonra buradaki sorunların ne kadar abartılı olduğunu kavradım. Çok şanslı olmamıza rağmen az mutlu olduğumuzu fark ettim. Elimizdeki imkanların değerini bilmek ve yardım etmek için galiba oraları görmek gerekiyor. Örneğin, bizim için 10 € hiç birşey değil. Ama o parayla orada bir okul duvarı örülebiliyor. Aradaki uçurumu orayı görünce anlıyorsunuz. Avrupa’da tüketici konumda iken orada üretici olma gerçeğini yaşıyorsunuz. Hayatıma olumlu yansıyan bir tecrübe kazandım. Aslında anlatılacak o kadar çok şey var ki…
This slideshow requires JavaScript.
Alaattin DİKER
Almanya’dan Nepal’e… Göç tarihimizde Almanya'da 5. kuşağa eriştik. Burada doğan ve büyüyen Türk gençleri elbette anavatanları Türkiye'yi çok seviyorlar.
0 notes