Tumgik
#No_463`
no-463 · 9 months
Text
"her zaman intihar etmenin aptallık olduğunu savunurdun. şimdi ona hak verdiğini söylüyorsun. onun intiharı aptallık değil mi?"
"hâlâ intiharın aptallık olduğunu düşünüyorum, bir şey değişmedi.
"o zaman bir aptala hak veriyorsun."
başıyla onayladı.
"evet. artık bazı aptallara hak veriyorum."
"neden?"
"çünkü onun ölümü bana bir farkındalık kazandırdı."
"nasıl bir farkındalık?"
"zihninde cehennemle yaşayan birinin aptal olup olmamak umrunda değil." dedi ve yaşananlar acı bir tebessüm çizdi dudaklarına. "bize göre aptal ama bu onun umrunda değil." tebessümü söndü. "değildi."
"ve?"
dalgın bakışlarından birçok ifade geçti.
"ve sanırım artık aptal olup olmamak benim de umrumda değil."
218 notes · View notes
no-463 · 8 months
Text
bir cinayeti işledikten sonra öldürdüğünüz kişinin cenazesini sırtlanamazdınız.
163 notes · View notes
no-463 · 9 months
Text
"bir ölüm haberi daha."
"evet."
"üzüldün mü?"
"insanım."
"peki bu kadar hızlı atlatman sana da garip gelmiyor mu? birileri ölüyor ve sen bu ölümlerin üzerinden çok hızlı geçiyorsun."
"aldığım ilk ölüm haberini atlatabilmek için seneleri devirmem gerekti, belki de bu yüzdendir." duraksadı. "ya da..."
"ya da?"
"ya da içimde birikiyordur."
147 notes · View notes
no-463 · 8 months
Text
vicdanımdan sızan kan senin için on altıncı kez bir sayfaya dökülüyor. sana söylemek istediğim her şeyi duyuncumdan kan akıtarak yazıp çöpe attım, tam on beş kez. sen bunların hiçbirini bilmeyeceksin. ancak sayfalar şahit; gözlerim seni arzuluyor. ellerim ellerine, ciğerlerim kokuna, dudaklarım tenine muhtaç. kalkıp sana gelemiyorum çünkü senden uzakta, yaraladığım kalbinin kanında boğuluyorum. sana gelemiyorum çünkü harelerim seninle ödüllendirelemeyecek kadar günahkarlar; ağlayışını izlediler. sana gelemiyorum çünkü biliyorum; nefretine yenilirim, tıpkı sana yenildiğim gibi... öyle ya, sana yenildim. ve itiraf edemiyorum bu yenilgimi. lâkin buna da şahit kanlı beyazlar. sesini duymadığın tüm mağlubiyetlerim içimde birikiyor. kalbimde, kalbimin en güzel ücrasında.
106 notes · View notes
no-463 · 9 months
Text
polyanna bile şu zamanı ve şu dünyayı sevmek için bir neden bulamazdı.
139 notes · View notes
no-463 · 9 months
Text
hayatım bir savaştan çıkıp başka bir savaşa girmekle geçmişti sürekli. bitmiyordu kavgalarım, düşüşlerim ve tekrar tekrar gün yüzüne çıkan direnişlerim. eskiden bir şekilde hayatta ve ayakta kalmam gerektiğine inanıyordum. ne olursa olsun, bir şekilde kalkmalıydım. tüm savaşları ben kazanmalıydım. çünkü ben... bendim işte. düşemezdim. varlığımı önemli bulmayan ama her fırsatta beni sevdiklerini iddia eden sevdiklerimi korumak benim görevimdi. ölümle burun buruna geldiğimde bile onları korumak için ölümü yendim. ben buydum işte, böyleydim. ama artık umrumda değildi. çünkü artık kazanmaya değil, düşmeye ihtiyacım vardı. belki rahat bıraksınlar diye, belki dinlenmek için, belki de sadece bir kez daha düşmemek için.
70 notes · View notes
no-463 · 9 months
Text
sana zaman harcayan yanıma duyduğum nefret ve ölümünün ardından tek damla gözyaşı harcamayan yanımla duyduğum gururun arasındayım. aldanma, kötü biri değilim. ben sadece canavarımın katiliyim.
84 notes · View notes
no-463 · 9 months
Text
belki de tek başınalığımın doğurup kollarıma bıraktığı çaresizlik öylesine ağırdı ki ben, beni öldürecek tuzakların omzunda ağlayacak kadar kör olmuştum.
54 notes · View notes
no-463 · 8 months
Text
kendimi insanlardan korumak için örmüştüm duvarları ama onlar canımı acıtmak için duvarlarıma vuruyorlar.
45 notes · View notes
no-463 · 9 months
Text
sanki bütün hislerim zaman içinde dünyayla aramdaki kapıya kilit vurup anahtarını kırmıştı.
38 notes · View notes
no-463 · 5 months
Text
karamsar biri olduğumdan değil, yazmayı çok sevdiğimden. insan bazen en sevdiği şeyi yapabilmek için kendi cehenneminden geçmek zorunda kalabiliyor.
343 notes · View notes
no-463 · 7 months
Text
"dokunsam ağlayacak gibisin."
"dokunsan ağlayacağım."
268 notes · View notes
no-463 · 9 days
Text
bazı bencillikler kendine fedakârlıktır.
94 notes · View notes
no-463 · 5 months
Text
"On dokuz yaşındaydım. Şımarık büyümüştüm." Güldü, başımı kaldırıp ona baktım. Gözleri yatağının ucundaki bir boşluğu izliyordu. "Yanlış anlama, kimseye zararım yoktu ama hiçbir şey de umrumda değildi. Kendi hâlimde bir gençtim işte. Okumakla yazmakla işim olmazdı. Kısacası, serserinin tekiydim." 
Aklında canlandırdıkları yüzüne küçük tebessümler çiziyordu, bense tepkisizdim. Hâlâ anlattıklarının içerisinde annemi arıyordum.
"Bir gün yolda yürüyorum, eve dönüyorum. Bahar aylarındayız, hava çok güzel. Saat beş ya da altı. Her zaman önünden geçtiğim sıradan bir durağın önünden geçeceğim." Durup nefeslendi. "Durağın önünden geçerken onu gördüm, anneni. Üzerinde açık mavi bir elbise, saçları senin saçlarınla aynı renk, açık bırakıp mavi bir bandana takmış. Durakta oturuyor, yanında mavi çantası, elinde bir kitap, gözlerini o kitaptan hiç ayırmıyor."
Tebessümü silinmedi ama çenesi kasıldı.
"Ve ağlıyor. İç çeke çeke ağlıyor hem de, onu öyle görünce etrafıma bakındım önce. Kimse yoktu. Korkmuştum. Ne tepki vereceğimi de bilemedim. Böyle birkaç dakika bekledim, kitabın diğer sayfasına geçti. Yanına gidip gitmemekte kararsızdım. Nihayet birkaç dakika daha bekledikten sonra yavaş yavaş yanına yaklaştım fakat yine bir şey diyemedim. Orada öylece durup beni fark etmesini bekledim."
"Fark etti mi?"
Bana bakıp güldü.
"Sence?"
Sorduğum sorunun ne kadar absürt olduğunu idrak edince ben de güldüm. Önüne döndü ve anlatmaya devam etti.
"Bir süre bekledikten sonra başını kaldırıp bana baktı. Gözleri ağlamaktan kızarmış, üstelik hâlâ ağlamaya devam ediyor ve her şeye rağmen çok güzel."
Sesindeki heyecan bir an için ruhuma dokundu, hâlâ ondan bahsederken heyecanlanacak kadar çok seviyordu annemi. Belki de Aziz Bey'in hayatı boyunca en iyi yapabildiği şey annemi sevmekti.
"Onu görünce donakaldım bir an, bütün serseriliğimi unutup 'Hanımefendi,' dedim. 'İyi misiniz? Neden ağlıyorsunuz?' Tanıdıklardan biri beni öyle görse bir ömür dalga geçerdi." Gülerek başını iki yana salladı. "Annen hiçbir şey demedi, biliyor musun? Gördüğüm en değişik kadındı. Bu dediğim onu gördüğüm ilk an ve onu gördüğüm son an için de geçerli."
Meraklanmıştım, yine de bir şey sormak yerine devam etmesini bekledim.
"Elindeki kitabın son sayfasındaymış, kitabı kapatıp bana uzattı, aldım."
Susunca kaşlarım çatıldı.
"Sonra?"
"Çantasını alıp gitti."
Gülerek, "Ne?" diye sordum. Bunu beklemiyordum.
Dudaklarını sarkıtıp omuz silkti.
"Benim de hayatım boyunca tek bir roman bile okumuşluğum yok. Hiçbir şey anlamadım, kitabı da alıp eve gittim."
"Okudun mu?"
Güldü, "Hayır." diye yanıtladı. "Ertesi gün kitabı alıp aynı saatlerde o durağa gittim, anneni göremedim. Belki gelir diye oturup bekledim. Bir dakika, iki dakika, üç, dört, beş derken canım sıkıldı. Kitabı alıp arka kapağına baktım, sayfalarını karıştırdım. Sonra kitabın ilk sayfasını okurken buldum kendimi. Akşama kadar orada öylece kitaba daldım, bitiremedim tabii. Hava kararınca kalkıp eve gittim. Ertesi gün yine gittim, yine ve yine. Kitabın son sayfalarını okurken o durakta ben de ağladım."
Son cümleyi söylerken sesi titredi, neredeyse ağlayacaktı. Gülümsedim.
"O gün mü geldi annem?"
"Hayır. Ama artık bunu neden yaptığını anlamıştım. Soruma kendi yöntemleriyle cevap vermişti. Kitap bitti ama ben pes etmedim. Her gün gittim oraya, her gün orada onu bekledim. Tam bir ayın sonunda yeniden gördüm onu. Bu sefer üzerindeki sarı elbise ve saçlarındaki sarı bandanasıyla. Çanta aynı çanta, elinde farklı bir kitap."
132 notes · View notes
no-463 · 10 months
Text
"avazım çıktığı kadar haykırmak istiyorum."
"seni tutan ne?"
"avazım çıkmıyor."
239 notes · View notes
no-463 · 4 months
Text
"hayatının hiçbir noktasında güvenmeyi denemedin, değil mi?"
"güvenmek mi?" sarkastik bir tavırla güldü. "kendimden başkasına sırtımı yaslayamazdım."
104 notes · View notes