Psikolojik olarak çok yıpranmış, dengemi kaybetmiştim.
Başarılı bir yönetici olmam hasebiyle toparlanayım diye kurum bana 1 ay mazeret izni vermişti.
Bu süre zarfında yeni bir evlilik yaptım ve kafamı toparlamak için yeni eşimle birlikte Uzak Doğu seyahatine çıktım.
Yolumuz Endonezya'ya uzandı.
Başkent Cakarta’da büyük bir mağazaya girdik ve yeni eşime uzak doğu kumaşı almak istedim.
Pazarlığını yaparken Türkçe konuşmamızı duyan mağaza sahibi İngilizce: ‘’Siz Türk müsünüz?’’ diye sordu. Evet cevabını alınca çok heyecanlandı ve beni kucakladı:
‘’Bu kumaşımız size hediyemizdir, lütfen kabul edin. Mağazamız açıldığından beri ilk kez bir Osmanlı torunu şereflendiriyor’’ dedi.
…
Bizi özel odasına alıdı ve kahve ikram etti.
Ayrılırken ‘’Yarın Cumayı nerede kılacaksınız? diye sorunca ben afalladım.
Bende namaz, abdest yok.
Ama bu kadar iltifat gördükten sonra kılmıyorum demeye utandım.
‘’Ben buraya yeni geldim. Şehri tanımıyorum. Siz hangi camiye götürürseniz ben oraya gelirim’’ dedim, kıvırttım.
-Tamam dedi. Ben sizi yarın araba ile aldırırım.
Otelin adresini verdim ve çıktık.
...
Bir dükkandan kendime bir takke satın aldım.
Ertesi gün (Cuma) beni otelden aldılar.
Cakarta'nın en büyük camisine götürdüler.
Minber'in en başında bana yer ayırmışlar.
İmam hutbeye çıktı ve konuşmaya başladı:
-Sevgili kardeşlerim, eğer bizler burada dinimizi rahat yaşıyorsak, huzurla Allah diyebiliyorsak, hak-hukuk-adalet ile tanışmışsak, insanca yaşıyorsak ve şimdiye kadar bu vasıflarımızı koruduysak bilin ki bu OSMANLI sayesinde olmuştur. Zalim haçlı dünyasına karşı direnebilmiş ve inancımızı muhafaza edebilmişsek bunu Osmanlıya borçluyuz. Allah bu millete zeval vermesin. Allah bu milleti payidar eylesin, Allah bu milleti başımızdan eksik etmesin….
Sevgili kardeşlerim biliyor musunuz? Şu anda aramızda Osmanlı torunu var, Cumamız bununla bereketlenmiştir. Şimdi hutbeyi okumak üzere kendisini davet ediyorum. dedi.
Der demez hızla bana yöneldi ve sarığı cübbeyi bana giydirdi. Olaylar o kadar hızlı gelişti ki itiraz etmeye fırsat bulamadım.
Ben şok oldum, bana bu kadar değer verildiğini bilmiyordum. Kalktım mecburen. Cuması, namazı olmayan ben, şimdi hutbe okuyacağım!
Minbere çıkarken içimden nasıl yalvarıyordum, anlatamam.
‘’Aman yarabbi, beni bu güzel insanlar karşısında mahcup etme, aman yarabbi beni ve milletimi rezil etme, aman ya rabbi bana yardım et, ayıbımı gizle, yarabbi beni bu badireden kurtar, beni bu zorluktan kurtar diye yalvara yalvara, minbere çıktım. Yüzümü cemaate çevirdim. 25 bin kişi. Onlar bana bakıyor, ben onlara bakıyorum. Derken dilim çözüldü:
Hep bir ağızdan ve ‘’aleykümüsselammm’’ diye camiyi titrettiler.
Ve devam ettim.
Sevgili kardeşlerim hiç şüpheniz olmasın ki Osmanlı dimdik ayaktadır, her zaman arkanızdayız, her zaman İslâmla birlikteliğimiz devam ediyor, size her zaman yardıma hazırız vs..vs..
Cemaat öyle bir dalgalandı ki…
…
Namazdan sonra beni büyük bir konvoyla otele bıraktılar, devlet başkanı uğurlar gibi…
…
Onlar gidince otel odama girdim, ağladım, ağladım, ağladım...
-Hey Allah’ım… Dünyadaki müslümanlar, mazlumlar bizden ne
"Günahkârların, Rablerinin huzurunda (utançtan) başlarını öne eğerek: “Ey Rabbimiz! (Şimdi her şeyi) gördük, işittik, bizi (dünyaya) geri gönder de sâlih amel işleyelim. Çünkü artık biz kesin inananlarız.” (dediklerini) bir görsen!"
"tuhaf konulardan birisi; bir şeyi bilmen, sonra da sevmeyip istememendir. çağıranı dinlemen ve sonra da icabet etmede geç kalmandır. alışverişte kârda olduğunu bilmenle beraber başkasını tercih etmendir. kızgınlığının derecesini bildiğin kimseye saldırmayı göze almandır. günah işlediğinde aynı zamanda vahşeti arzulaman, sonra da Allah'a itaat ederek O'na dönüş yapmamandır. O'nun sözüne kulak vermediğin ve kalbini başkalarının sözüne daldırdığında ve bundan haz aldığında, O'nu zikretmeyi ve O'na nida etmeyi kalbinin özlememesidir. başkasına kalbinin meyletmesinden dolayı bunun seni helaka götürmesiyle bile seni zevklendiren bu şeyden kaçınmaman, Allahu Teala'ya yönelmemen ve cennetine koşmamandır... işte bunlardan bile daha tuhafı var ki; o da, O'nsuz bir şey yapamayacağını ve her şeyde O'na ihtiyacının olduğunu bildiğin halde, O'ndan yüz çevirmen ve O'ndan seni uzaklaştıracak şeylere rağbet etmendir."
Seküler sistem önümüze sürekli dünyevi hedefler koyuyor. Bu hedeflere bir şekilde ulaşan insanlar boşluğa düşüyor. Uhrevi hedefsizlik insanı bunalıma sokuyor.