Tumgik
saram8 · 1 year
Text
59 notes · View notes
saram8 · 2 years
Text
Seksen yaşındayım ve geçen yıl, yetmiş sekiz yaşında ölen eşim, son nefesini vermeye yakın, “var mı bir isteğin?” diye sorduğumda, kedilerden nefret eden bana dedi ki, “lütfen kedimize iyi bak…” Evimizdeki kedinin, eşimin değil, ikimizin de kedisi olduğunu, evladımız olduğunu daha yeni anlayabildim. Meğer bir kedide eşimin kokusunu, sevgisini, şefkatini duyumsayabiliyormuşum ben…
Bugün sekseninci doğum günüm ve eşime bir mektup yazdım. Bir özür, bir vefa, bir veda mektubu belki de. Eşim herkesi can bildiği için, yüreği herkese açık olduğu için, bu mektubu sizinle paylaşmamı isterdi diye düşünüyorum.
Canım,
Elli iki yıllık evliliğimizde beni hep çok sevdin, bana sabırlı ve incelikli davrandın. Sana çok teşekkür ediyorum bir tanem.
Düğünümüzü anımsıyorum. Davetliler arasında olmayan Çingene çocuklar, sahneye çıkıp bizimle bir dans ettiklerinde çok kızmıştım ve sen bana demiştin ki, “ah, ne güzel bir düğün bu; çocuklar ne güzel dans ediyorlar…”
İkimiz de Alevi değiliz ve sen birçok Aleviyle komşuluk ettin, dostluk kurdun. Seni çok incittim böyle yaptığın için. Geçen hafta ilk kez bir Alevi deyişi ezberledim. Ne kadar yaşarım daha bilmiyorum ama sana söz veriyorum, neyim varsa Alevi canlarla da paylaşacağım ; aşımı, suyumu, yüreğimi…
“Bana bisiklet alır mısın?” demiştin otuzuncu doğum gününde. “El alem ne der, hem ayıp bu yaşında bisiklete binmen!” diye bağırmıştım. Ağlamıştın ve ben gözyaşlarını görmezden gelmiştim. İki ay önce, ilk kez bisiklete bindim ve kapımızın önünde bir bisiklet var şimdi…
Çocuğumuz olmadı ve kontrollerde bununla ilgili sağlık sorununun benden kaynaklandığı anlaşıldı. Beni bir kez olsun incitmedin ve dedin ki, “yetiştirme yurdundan bir çocuğumuz olsun, o çocuk ikimizin de can`ı olsun…” Seninle günlerce konuşmamıştım…
Cumartesi Anneleri`yle ilgili her haberi gözlerin dolarak takip ederdin ve ben onların terörist anneleri olduğundan öyle emindim ki. “Devlet diliyle konuşman reva mıdır, can dilidir bize yaraşan” dediğinde, seni cahillikle suçlamıştım…
Ağrılı hastalıklarında bile gülümseyendin sen; bense nezle olduğumda bile suratını asan. Yorgan döşek yattığım zamanlarda, çorba pişirememeyi sana, hiç dert etmedim…
Kırklı yaşlardaydık, bir Anneler Günü`nde dedin ki bana, “annemi çok özlüyorum… “ Daha çocukken yitirmişsin anneni ve verdiğim cevaptan bu yaşımda utanabildim daha. “mekanı cennet olsun!” Sana sımsıkı sarılamamak öyle acıtıyor ki şimdi içimi…
“Canım, gökyüzü yıldız dolu, gelsene” diye beni balkona çağırmıştın ben futbol maçı seyrederken. “Asıl yıldızlar bizim takımda; vur lan, vursana be, puu şerefsiz!” diye bağrışımı ve “senin yüzünden golü kaçırdık!” deyişimi anımsadım şimdi. Seni çok yalnız bıraktım ben…
İşaret dili öğrenmek isteyişini yadırgadım, “ne konuşulur ki sağır biriyle” dediğimde bana ilk kez acıyarak baktığını duyumsadım. Saatlerce sohbet edebildiğin sağır-dilsiz bir arkadaşın olmuştu ve ben çok şaşırmıştım…
“Beraber bir kitap okuyalım mı?” demiştin bir gün; Sabahattin Ali`nin bir öykü kitabını göstermiştin “Bir öyküyü sen bana oku, bir öyküyü ben sana okuyayım” dediğinde gülümseyerek, “saçmalama, oku istediğin kitabı; sana karışıyor muyum hiç?” dedim ve bana ilk kez sitem ettin. “Çok şey mi istedim, bir öykü bile okumuyorsun bana…”
Canım,
Üç ay önce kanser hastası olduğumu öğrendim. Kanser hastası olduğumu öğrendiğim günden beri, şimdiye dek kanser hastası olanlara verdiğim tepkileri düşündüm. “Allah yardımcıları olsun” dedim en çok. Hiçbir kanser hastasıyla empati yapmadım; sen de dahil… Hiçbir kanser hastasının elini tutmadım; sen de dahil… Kemoterapi sonraları saçları dökülen sen, benden ıhlamurlu şampuan istemiştin saç dökülmesine iyi geliyor diye. İçimden, “boşuna para veriyorum kozmetikçiye” demiştim satın alırken. Ah, budala ben… Hayata bağlılığını ve hayata bağlı olmam gerektiğini anlamam için kanser tedavisi görmem gerekiyormuş illaki…
Masal kitapları aldım bugün ve öykü kitapları. Yetiştirme yurtlarına gideceğim, hastanelere ve huzurevlerine. Kimsesiz çocuklara masallar okuyacağım, ağrısı sızısı olanlara Sabahattin Ali öyküleri ve belki de son demlerini yaşayanlara Sait Faik pasajları…
Bugün sekseninci doğum günüm ve kocan olup da eşin olamayan beni bağışlaman en güzel hediye olacaktır bana bir tanem. İçini ferah tut olur mu; kedimize iyi bakıyorum ve ona senin şiir defterinden şiirler okuyorum gece yarıları…
Ergür Altan...
Alıntı: Sefa Erdoğan
Tumblr media
15 notes · View notes
saram8 · 3 years
Text
If you have a garden and a library, you will want for nothing.
Marcus Tullius Cicero
1K notes · View notes
saram8 · 3 years
Text
11 notes · View notes
saram8 · 3 years
Text
Bir Şaman öğretisi şöyle der:
Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz…
Nehirler kendi suyunu içemez.
Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez.
Güneş kendisi için ısıtmaz.
Ay kendisi için parlamaz.
Çiçekler kendileri için kokmaz.
Toprak kendisi için doğurmaz.
Rüzgar kendisi için esmez.
Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz.
Doğanın anayasasında ilk madde şudur:
Her şey birbiri için yaşar!
Birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur…
Eski çağlarda yürürlükte olan bir anlayıştı bu.
Bütünlüğü anlatırdı, özü iki cümleydi:
“Ben, biz olduğumuz zaman ben olurum.”
“Ben, ben olduğum için sen, sensin.”
Kam Davulu
https://youtu.be/-yOZEiHLuVU
Tumblr media
40 notes · View notes
saram8 · 3 years
Text
Tumblr media
Neler yaşamışız....
Evlere su getiren Sakaları,
Mahalle yoğurtçularını,
Eşek sırtında sebze satanları,
Yazlık sinemaları,
Yemeklerin konduğu Tel dolapları,
Suyun saklandığı Su küplerini,
Gaz ocağını,
Mutfak Kuzinesini,
Cumbalı ahşap konakları,
Lambalı Radyoyu,
Alaturka tuvaleti,
Tramvayı,
Kömürlü Lokomotifi,
Buharlı Vapuru,
Havagazlı Termisifonu,
Havagazlı yemek fırınını,
110 akımla çalışan elektriği,
İlk Fast Food restoranını ( Ömür- Atlantik)
Siyah beyaz filmleri,
Teksas Tommiks Pekosbill okumayı,
Jikletten çıkan resimleri,
Merdaneli Çamaşır Makinesini,
Transistörlü Radyoyu,
Salonlara konulan müzik dolaplarını,
İlk sinemaskop renkli Amerikan filmi seyretmek için karaborsa bilet almayı,
45 ilk- 33 lük plakları,
Philips marka makaralı teypleri,
Evde oynatılan film makinelerini,
Cadillac, Desoto, Chevrolet Amerikan arabalarını,
Sokaklarda ankesörlü telefonu,
Postaneye gidip mektup atmayı, Postanede telefon yazdırmayı,
Eve gelen telgrafı,
Sarıyer’e muhallebi, kanlıcaya yoğurt yemeye gitmeyi,
Diskoları,
Ayni statda rakip takım taraftarıyla maç izlemeyi,
Avrupa’dan gelen Sirklere gitmeyi,
Eve telefon gelsin diye yazılıp on yıllarca telefon sahibi olmayı beklemeyi,
Müsvette olarak sarı kağıt kullanmayı,
Sevgiliden aileden mektup beklemeyi,
Terziye gidip ceket pantolon diktirmeyi,
Annenin öreceği kazak için prova yaptırmayı,
Jivago dik yaka kazak giymeyi,
İlk renkli Türk filmi Hıçkırığı seyretmeyi,
Pul kolleksiyonu yapmayı,
Aya seyahati radyodan naklen dinlemeyi,
Boğaz köprüsünün açılışını,
İlk çevre yollarını hayretle izlemeyi...
Vs......
Alıntı
36 notes · View notes
saram8 · 3 years
Text
Tumblr media
Kadın ve yok oluşu...
27 notes · View notes
saram8 · 4 years
Text
Anna, kıskanıldın....
"kocamın beni, çoğu kişinin karısını sevmesi gibi değil, yalnızca kendisi için yaratılmış olağanüstü bir varlıkmışım gibi taparcasına sevmesi, saygı göstermesi, evliliğimizin ilk yıllarından sonra, ömrünün kalan günlerinde, hatta ölümüne dek bu sevgiyi sürdürmesi, tüm yaşamım boyunca benim için sır olarak kalmıştır. doğrusunu söylemek gerekirse, öyle göz alıcı bir güzelliğim de yoktu, ne özel bir yeteneğim ne de sıradışı bir zekam vardı, düz bir eğitim almıştım. buna karşın, zeki, üstün yeteneklere sahip bir erkekten büyük saygı görüyor, neredeyse tapılıyordum."
Anna dostoyevski
Tumblr media Tumblr media
25 notes · View notes
saram8 · 4 years
Text
Tumblr media
No comments
36 notes · View notes
saram8 · 4 years
Photo
Tumblr media
553 notes · View notes
saram8 · 4 years
Photo
Tumblr media
A Deer that drinks from the stream.
1K notes · View notes
saram8 · 4 years
Video
junkyardmax on ig
16K notes · View notes
saram8 · 4 years
Photo
Tumblr media
13K notes · View notes
saram8 · 6 years
Text
Hayvanat Bahçeleri
Az önce bir arkadaşım “Neden hayvanat bahçesine gitmeyi tercih ettin? Gidilebilecek pek çok güzel yer var.” dedim diye bana tavır aldı. Gerekçe ise “Neden kişisel tercihlerime müdahale ediyorsun?”
“Hayvanat bahçesine gitmeyin.” söylemi kişisel tercihlere saldırı değildir; kendini her canlıdan üstün gören insan ırkının karşısında hayvan haklarını korumaya çalışma çabasıdır.
Hiçbir hayvan, insanların aptal heyecanları, merakları, “Bugün nereye gitsek?” çıkmazları yüzünden kafeslerin ardına tıkılmak zorunda değil. İlla değişik hayvanlar görecekseniz bir zahmet bunun tamamen kendi isteğiniz olduğunun, bu isteğiniz yüzünden hayvanların fedakârlık yapmak zorunda olmadıklarının bilincine varın ve hayvanları doğal ortamlarında, onları rahatsız etmeden ve ürkütmeden görün.
Hayvanat bahçelerinin ve sirklerin insanlık suçu olduğunu düşünmeye ve bunu savunmaya daima devam edeceğim. Bunun, zamanında siyahî vatandaşları kafeslere tıkıp insanlara sergilemekten hiç farkı yok. Temelde aynı ilkel düşüncede kesişiyorlar: Irkçılık.
Hep savunduğum bir şey var: İnsan, kendisini mutlu eden şeyleri yapmalı. Hayvanların çâresiz bakışlarına şahit olmak sizi gerçekten mutlu edecek mi?
151 notes · View notes
saram8 · 6 years
Photo
Tumblr media
Merhaba,
Sizlerden önemli bir ricam var. Beykoz'daki bu çirkin işletme, müşteri çekebilmek için pek çok hayvanı küçücük kafeslerin içine hapsetmiş durumda.
Bu hayvanlar, ailelerin çocuklarını eğlendirebilmek adına resmen tutsak ediliyor.
Lütfen önünüze gelen her yere şikâyet edin. Firmanın kendisine değil, hayvan hakları federasyonlarına ve devlet kurumlarına…
Birlikten kuvvet doğar derler. Başarabiliriz…
106 notes · View notes
saram8 · 6 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
1 aylık erkek olan bu maş fasülyesi yuva arıyor. İstanbul Ümraniye
281 notes · View notes
saram8 · 6 years
Photo
Tumblr media
Bazı kadınların limanı yoktur. Bazıları sadece özgürlükten yaratılmıştır. Ve bazı kadınlar haritasızdır... Çünkü, hiç bir atlasa sığmayacak kadar sınırsızdır... Ernesto Che GUEVERA
85 notes · View notes