Filistin konusunda çok temel bir empati var. Konuya duyarsız olan ya da ısrarla anlamak istemeyen insanlara sadece şunu söyleyin : "Bir gün öğleden sonra birileri evinize geliyor ve burası artık bizim evimiz sen de artık ne yaparsan yap umrumuzda değil diyorlar. Siz de bunu doğal olarak kabul etmiyorsunuz, sizi ve ailenizi evinize roket atarak öldürüyorlar."
Tüm meselenin en temel özeti bu. Duyarsız ve ilgisiz insanlara böyle anlatabilirsiniz. Belki bir faydası dokunur.
Ben gizliden gizliye dua ediyorum falan yok. gündemimize alacağız. birilerinin huzurunu bozacağız. yapabileceğimiz tek şey bu zulmü duyurmaksa, duyuracağız. birilerinin keyfi kaçacak. kaçsın. dünyanın bir ucunda ölenler benim kardeşlerim.
Sevgili Peygamberimiz (sav) yakın dostu Hz. Ebubekir (ra) ile oturuyorlar. Medine’nin sıcak bir günü. Biraz sonra içeriye bir adam girer.
Etrafına baktıktan sonra Hz. Ebubekir’in (ra) yanına oturur. Ve hemen çirkin sözlerle Hz. Ebubekir’e saldırmaya başlar. Hakaret eder, küçümsemeye çalışır, tacizde bulunur. Hz. Ebubekir (ra) sabırla dinler. Olaya şahit olan Hz. Peygamber (sav) bu saygısız insanın haddi aşan çirkin sözlerinden rahatsız olsa da bir an için susar. Adam nerede olduğunun, kimin huzurunda bulunduğunun farkında değilmiş gibi devam eder. Bu anlamaz adamın çirkin sözlerinden hayli rahatsız olmaya başlayan Hz. Ebubekir (ra) dayanamaz ve cevap vermeye başlar.
Hz. Ebubekir (ra) sınırı aşmadan, bu terbiye sınırını aşanın terbiyesini vermeye çabalamaktadır aslında. Hz. Peygamberin (sav) huzurunda olduğunun farkında olan Hz. Ebubekir (ra) daha fazla susarsa Hz. Peygamberin (sav) rahatsız olacağını varsayar. Hz. Ebubekir’in (ra) cevap vermesi üzerine Peygamberimiz (sav) ayağa kalkar ve orayı terk eder. Hz. Peygamberin (sav) uzaklaştığını gören Hz. Ebubekir (ra) telaşlanır ve Peygamberimizin (sav) arkasından koşar. Diğer yandan da heyecan ve korku içinde söylenmeye başlar: “Ey Allah’ın elçisi. Sizi rahatsız edecek bir şey mi yaptım. Yanlış bir şey yaptıysam Allah’tan af dilerim.”
Hz. Peygamber (sav) döner ve çok sevdiği dostuna şöyle buyurur: “Ebubekir! Adam sana hakaret edip sataşmaya başladığında sen sustun. O esnada Yüce Allah’ın görevlendirdiği bir melek senin adına o adama cevap veriyor, sana da dua ediyordu. Sen sustukça melek seni savunuyor adama karşılık veriyordu. Ne zaman ki, sen de cevap vermeye başladın işte o anda o melek orayı terk etti ve şeytan oraya girdi. Ben şeytanın bulunduğu ortamda durmam. Benim orayı terk etmemin sebebi budur işte.”
Allah'ın sevdiği ve sevmediği iki şahsın ihtiyaçlarını dile getirdikleri zikredilir. Allah bir meleğe sevmediği kulun ihtiyaçlarını hemen karşılamayı vahyeder. Böylece sevmediği kulunun dileğiyle meşgul olmak ve sesini duymak istemez. Diğer kulu hakkında ise meleğe şöyle der: 'Falanın ihtiyacını beklet! Çünkü ben onun sesini duymayı ve dilemesini çok seviyorum.' İşte bu kişi, sevilmese de ihtiyacı karşılanan, diğeri ise sevilmesine ve ilgi görülmesine rağmen ihtiyacı karşılanmayan kişidir. Allah, karşılık vermeye gecikmesi esnasında sevdiği kuluna bu sırrı gösterseydi, onun bu konuda sevincini hiçbir şey sığdıramazdı.
“O halde, onların dediklerine sabret. Güneş doğmadan önce de batmadan önce de Rabbine hamd ile tesbih et. Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün
etrafında da tesbih et ki, rızaya nail olasın.”
Allah bazen kulunun işlemeye niyetlendiği bir günâhı, önüne bir engel çıkartarak onu muhâfaza eder. Buna tevfîk-i rabbânî denir. Bu, aynı insanda defalarca da olabilir. Bazıları bunu farkeder ve Allah'a şükreder, bazıları ise öyle gâfildir ki sanki bir fırsatı kaçırmış gibi üzülür. Yine aynı şekilde Allah bazen kulunu hiç niyeti olmadığı halde güzel işlere meylettirir, önüne güzel fırsatlar çıkartır. Bazı kullar bunu ganîmet bilir ve Allah'a şükreder, bazıları farkında bile olmaz. Bunlar gafletleri sebebiyle kötülüğe düşme tehlikesi yüksek olan kullardır. Bunların necâtı gafletden kurtulmalarına bağıldır.Cenâb-ı Hakk'ın kulunu kötülükden muhâfaza etmesinin diğer bir yolu da şudur. Allah kulunu kendi zikriyle ve ibâdeti ile meşgûl ederek onun kötülüğe meyletmesine mâni' olur. Allah dilediği kuluna iyilikleri ve hayırlı amelleri sevdirir ve kolaylaştırır, böylece o kul başkalarına zor gelen bir çok hayırlı işi seve seve yapar. Bu kulların öncekilerden farkı Cenâb-ı Hakk'ın lutuf ve inâyetiyle gafletden kurtulmuş olmalarıdır. Ancak henüz tezkiye-i nefs etmedikleri için yine de tehlike altındadırlar.Üçüncü bir yol daha vardır ki Cenâb-ı Hakk, bazı kullarını kötülüklerden korumak için onların kalbindeki kibir, riyâ, ucub, hased, kîn, hıkd, tamah, şehvet, gadab gbi şeytânî sıfatları temizler ve onların kalblerini kendi muhabbetiyle doldurur. Böylece o kullar aslâ günâha ve kötülüğe meyletmezler çünkü insanı kötülüğe götüren gafletden ve şeytânî sıfatlardan tamâmen kurtulmuşlardır.