Tumgik
nesekeee · 6 years
Photo
Tumblr media
1 note · View note
nesekeee · 6 years
Photo
Tumblr media
And the Dark Army knows he’s coming for them.
123 notes · View notes
nesekeee · 6 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
instagram: ahmetkayaozturk
8K notes · View notes
nesekeee · 6 years
Photo
Tumblr media
Nadezda Fava | GERANIO SELVATICO 
Sketch for a tattoo commission…
8K notes · View notes
nesekeee · 6 years
Text
Asansör
Sokaklar çürümüş. Binalar, meydanlar, insanlar birbiri ardına sıralanmış kokuyor, pas veriyor, irin akıtıyor. Göğe yükselen her binada birbirine karışan sessiz çığlıklar geceyi dolduruyor. Titreşimler her yanı sarmış. Onlar göremiyor, ben görüyorum.
Sağdaki ilk sokaktan girdim. Nereye gittiğimi bilmiyorum. Henüz farkında olmadığım bir amacım var sanki. Adımlarım öyle keskin ki. Aklımda değil, bedenimde tüm kontrol. Soldan üçüncü binaya giriyorum. Belimde bir silah olduğunu fark ediyorum bu anda. Nereden çıktı ki şimdi bu? Neden bu kadar öfkeliyim? Bu koku. Aklımı kaçırmak üzereyim neredeyse. Silahı sağ elime alıp, montumun cebine sokuyorum. Hiç korkum yok. Asansörün düğmesine basıyorum. 11. kattan inmeye başlıyor.  
Nereye gidiyorum, hiçbir fikrim yok. Asansör indiğinde 15. kata çıkacağım. Bunu biliyorum sadece. Sonra? Sonrası yok henüz.
Asansörün kapısı açılıyor. Içinde biri var. Palyaço kostümü giymiş biri.
“Buyurun efendim” diyor. Asansöre giriyorum. Sağ elim hala silahta.
“Sanırım 15. kata çıkacaksınız?” diyor ve boyalı suratındaki gerçek sırıtmayı gösterecek şekilde bana dönüyor.
“Evet…”
“Nasıl bildiğimi merak ediyorsunuz, değil mi?” diyor ve elindeki silahı gösteriyor bana. Sağ elim boşta. Silah artık onda. Afallıyorum. Ona dönüyorum tedirgin bir şekilde.
“Sakin olun efendim” diyor. “Bu rüyayı ben kurguladım.”
“Ne rüyası?” diyorum. Yine aynı şekilde sırıtarak silahı tekrar bana uzatıyor. Alıyorum. Sağ cebime koyuyorum. Elim üstünde. Güven veriyor. O hala aynı surat ifadesiyle karşımda duruyor. Elini uzatıyor ve kat 15’e basıyor. Asansör yukarı doğru hareket etmeye başlıyor.
“Adınızı hatırlıyor musunuz?” diyor. Düşünüyorum. Hatırlamıyorum. Hayır anlamında kafamı sallıyorum.
“Peki buraya neden geldiğinizi?”
“Bilmiyorum. Henüz bilmiyorum. Bir anda kendimi burada buldum.”  
“Pek tabii, pek tabii. Rüyanın size düşen aşamasına henüz gelmedik zira. Hala statik evredesiniz. Evredeydiniz daha doğrusu, benle karşılaşana dek.”
“Nasıl yani?”
“Adınız Mert Gökova. Bedeniniz şu anda Ümraniye T Tipi Kapalı Cezaevi’nde bir koğuşta, derin bir uykuda. Bu binayı, bu asansörü hatırlıyor olmanız lazım. 4 kişilik bir aileyi bu binada katletmiştiniz.”
Suratına bakıyorum yalnızca. Içimdeki öfke gittikçe büyüyor. Neden? Anlam veremiyorum.
“Palyaço kostümü konsepte uygun düşer diye düşünmüştüm fakat yüzünüzden anlıyorum ki pek mantıklı değilmiş. Bir saniye lütfen” diyor, yüzünü köşeye dönüyor. Birkaç saniye sonra tekrar benden yana dönüyor ve “taa taa” diyor. Barış Manço’ya dönüşmüş. Irkilmekle gülmek arasında kalıyorum. Yine de palyaçodansa Barış Manço’yu tercih ederim.
“Peki” diyorum, “bir rüyada ya da onun gibi bir şeyin içinde olduğum belli. Benden ne istiyorsun?”
Parmağını şıklatıyor ve “En sevdiğim konuşma gereksiz ayrıntılarla bölünmeyendir” diyor ve gülmeye başlıyor.
“Şimdi Mert Bey, konumuz aslında gayet basit. Bana biraz tahammül edebilirseniz size çok kısaca anlatmak isterim. Fakat öncelikle…” diyor ve yine köşeye dönüyor.  Kısa dağınık saçlı, yüzüne küçük gelen gözlüğünün yanları kırılmak üzere olan, adem elması çıkık, guatr başlangıcı yüzünden yanaklarının altında yemiş saklayan bir sincap gibi meraklı bir suratla bana dönüyor tekrar.
“Takdir edersiniz ki gerçek hayatta karşılaştığımızda birbirimizi tanıyor olmamız gerekiyor” deyip elini uzatıyor. “Ben deniz Kemal Altun” diyor. Anlamsızca yüzüne bakıp elini sıkıyorum.
“Durumu aslında kabaca izah ettim size. Bir hapishane koğuşundasınız. Bu asansördeki güzel sohbetimiz haricindeki her şeyi gören ve kaydeden bir grup Adalet Bakanlığı görevlisiyle beraber bir düştesiniz. Düş, sizin zihninizden sızdırabildiğimiz hatıralarla oluşturuldu. Şu an biraz öfkeli hissediyor olmanız lazım. Öyle mi?”
“E-evet”
“Pek tabii, pek tabii. Sizlerin, yani mahkumların suç işlerken sahip oldukları kortizol ve noradrenalin hormonlarının ortalamasına sahipsiniz şu anda. Öfkeniz bundan kaynaklanıyor.”
“Neden beni öfkeyle doldurup, insanları öldürdüğüm yere geri getirdiniz? Amacınız ne?”
“Basit aslında. Şu anda bir teste tabi tutuluyorsunuz.”
“Ne testi?”
“Son 3 yıldır mahkumlar üzerinde bazı deneyler yapmaya başladık. Benim geliştirdiğim bir yazılım sayesinde suçluların, suç işledikleri ana dair hatıralarını sızdırabiliyoruz ve buna bağlı olarak suç işlediği güne ait fiziksel şartları modelleyebiliyoruz. Akşam yemeğinize kattığımız kimyasallar ile kortizol ve noradrenalin hormonu ortalamanızı ağır suç işleme seviyesine getirdik. Ve sizi düşünüzde suç mahaline tekrar götürüyoruz. Bu şartlarda tekrar aynı suçu işlerseniz… Neyse şimdi bundan bahsetmeyelim. Ama eğer aynı şartlar altında suçu tekrar işlemezseniz Adalet Bakanlığı sizin rehabilite olduğunuzu kabul ediyor ve şiddete yatkınlığınızı ölçen birkaç ufak testin ardından serbest kalıyorsunuz. Mükemmel değil mi?”
“Bu binada 4 kişiyi öldürdüğümü söylemiştin. Nasıl serbest kalabilirim ki?”
“Işin doğrusu, hapishanelerde yeterli yer kalmadı. Yeni hapishaneler inşa etmek Hükümetin imajını batıda kötü etkiler. Onlar da kendilerine muhalif olanları hapse atmak için hapistekileri çıkaracak yollar arıyorlar. Tam bu noktada ben ve müthiş projem devreye giriyor” diyor ve yine o rahatsız edici kahkahalarından birini koyveriyor.  
Kafam karışıyor. Sağ elimdeki silahı ona doğrultuyorum.
“Yani seni şu anda öldürürsem, bunu kimse görmeyecek ve bilmeyecek?”
“Pek tabii. Fakat pek tavsiye etmem. Hormonlar sanal ve gerçek arasındaki farkı ayırt edemez. Bir kez yükselirlerse yapacak hiçbir şeyimiz kalmaz. Sizi dışarı çıkarmak benim görevim.”  
“Neden ben?”
“Çünkü çok zekisin.” diyor ve gülmeye başlıyor. Katıla katıla gülüyor.
“Üzgünüm, tutamadım kendimi. Bana, daha doğrusu temsil ettiğim müşterilerime soğukkanlı bir katil lazım. Önümüzdeki 2 ay bu test kimseye yapılmayacak. Bürokratik bazı aksilikler, anlarsın ya. Anlaşmamıza dönersek; ben seni dışarı çıkaracak anahtarı vereceğim. Sen de dışarı çıkınca benim için 3 kişiyi öldüreceksin.”
Yüzüne bakıyordum. Ciddiydi. 3 kişiyi öldürmemi isterken sanki bakkaldan ekmek almamı istemiş gibi sakindi. Ekmek almakla, cinayete azmettirmek onun için aynı şeydi, bir iş sadece.
“Yine aynı soru, neden ben?”
“Dışarıdan birilerini bulmaya kalksak ardımızda sürekli bir iz bırakacağız. Takdir edersin ki dünya çok karışık bir durumda. Herkes bir diğerini alaşağı edip yerine geçebilmek için birbirinin açığını kolluyor. Şimdiyse sen ve ben, kimsenin görmediği bir asansörde istediğimiz kadar rahat, takip edilemez şekilde konuşup, anlaşabiliyoruz. Hem adil bir anlaşmamız var. Sen serbest kalacaksın, biz de sorunlarımızdan kurtulacağız. Unutma, en adil anlaşmalar çıkarlar üzerine kurulanlardır.”
“Pekala. Diyelim ki kabul ettim. 3 kişi kim?”
“Hükümete muhalif 3 gazeteci. Yolsuzluk yapan 4 eski bakan hakkında ellerinde olmaması gereken bazı belgeler var. Bir haber dosyası oluşturuyorlar şu anda. Haberlerin söylentileri bile hükümeti sıkıştırmaya yetti. Temsil ettiğim kişiler bu hükümete büyük yatırım yapan gruplar. Çıkarlarını 4 eski bakan ya da yolsuzluk gibi basit sebeplerle riske edemeyecek kadar büyükler.”
“Kabul edersem kaç güne çıkabilirim?”
“Birkaç gün.”
Sakindi. Içtenlikle yüzüme bakıyor ve bir cevap bekliyordu. Sanki vereceğim cevabı bilmiyormuş, başka bir şansım varmış gibi heyecanla bekliyordu.
“Kabul ediyorum.”
Gülümsedi. Elimi sıktı. Hala 3. Kattaydık. Parmağının bir hareketiyle asansör olması gereken hıza çıktı. Yavaş yükseldiğimizi fark etmemiştim o ana kadar. Garipsediğimi fark edince “Dedim ya, bu düşü ben kurguladım, buranın tanrısı benim” dedi ve gülmeye başladı.
“Şimdi, aslında yapman gereken çok basit. Asansörden çıkıp 65 numaralı dairenin önüne gideceksin. Kapıya yaklaştıkça adımların yavaşlayacak. Kapının orada yere çöküp biraz ağlayacaksın. Sonra geri asansöre binip aşağıya ineceksin. Bu kadar. Ha unutmadan, yarın sana birkaç test yapacaklar. Kuşlar ve çiçeklerle ilgili cevaplar rehabilite olduğunu gösterme konusunda çok işe yarar.”
“Seninle nasıl görüşeceğiz?”
“Seni izleyeceğiz. Serbest kaldıktan 2 gün sonra seni ziyaret edeceğim. Talimatlar ve silahın olduğu bir paket getireceğim yanımda. Sonraki 4 günde işi bitirmeni istiyoruz.”
“Ya yakalanırsam?”
“Üzülürüz” dedi ve yine gülmeye başladı.
15. kata geldik. Kapı açılırken bana göz kırptı ve ortadan kayboldu. Dışarı çıktım ve eşiğinde ağlamak için 65 numaralı daireyi aramaya koyuldum. İçimdeki öfke dinmişti.
5 notes · View notes
nesekeee · 7 years
Photo
Tumblr media
310K notes · View notes
nesekeee · 7 years
Photo
Tumblr media
2K notes · View notes
nesekeee · 7 years
Photo
Tumblr media
12K notes · View notes
nesekeee · 7 years
Text
“Zarfım yok. Mektup kağıdım da. Bir defterin boş sayfalarına yazıyorum. Bir defter yaprak yaprak yaprak eksilir? Bir çırpıda yazılmıyor böylesi bir mektup. Günden güne, saatten saate yazım değişiyor. Kimi düzgün, kimi eğri büğrü, çizgiden çıkmış. Yazım gibi üslubum, duygularım da değişiyor. Günüm günüme saatim saatime uymuyor. Bu günlerden birinin hayatımın son günü olabileceğini bilmem bile ona özel bir kıymet affetmem için yetmiyor.” #Mücella #NazanBekiroğlu
0 notes
nesekeee · 7 years
Photo
Tumblr media
1 note · View note
nesekeee · 7 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
dkhfsjskjfghdkfghsjg
10K notes · View notes
nesekeee · 7 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
sherlock holmes vs watson
6K notes · View notes
nesekeee · 7 years
Quote
Ben seni bir gece rüyamda görsem gelecek bir hafta güzel geçiyor, sen neyin sevmesinden bahsediyorsun?
(via sokaktakiyazar)
5K notes · View notes
nesekeee · 7 years
Quote
Öyle güneşli ki sesin. Gözümü açamıyorum senden.
Haydar Ergülen (via sokaktakiyazar)
4K notes · View notes
nesekeee · 7 years
Photo
Tumblr media
3K notes · View notes
nesekeee · 7 years
Quote
Ne kadar dayanabilirim buna, orada olduğunu biliyorum. Orada beni sevemeden öylece durduğunu biliyorum. Orada beni hiç özlemeden uyuduğunu, orada beni bir kez bile aklına getirmeden yaşadığını biliyorum.. Lütfen söylesene, nasıl dayanabilirim buna..
ö.s.ö (via sokaktakiyazar)
5K notes · View notes
nesekeee · 7 years
Photo
Tumblr media
1 note · View note