Tumgik
jramazaner · 1 year
Text
Islak parmaklarım, avuç içim ve soğuk ayaklarım... Ritimsiz ve gür bir sesle atan kalbim... Yolları uzatmaya, yeni yollar bulmaya çalışsam da düşünceleri hızla tüketip kapalı devreye ulaşan zihnim... Derinlerden aldığım her nefeste yükselen, zaman zaman, sıklıkla, kalbimi zorlayan göğüs kafesim... Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmediğim, bu yaşıma kadar hala bir sonraki adımda ne yapmam gerektiğini çözemememden kaynaklanan kendimi rahatlatmayı beceremeyişim ve sıklıkla bir sıfır geride kalmama sebep olan stresim... İşleri benim için hiç de kolaylaştırmayan ülkem ve gündemi... Ne akılla ne de kalple ulaşabildiğim o saf idealar dünyam... Beni bir an olsun yalnız bırakmayan migren ağrılarım... Karşıma çıkınca durup düşündüren, cevabını veremediğim sorular... Ya da tamamını yanlış yorumladığım dostluklarım, arkadaşlarım... Sayılarını ve niteliğini, derinliğini artırmaya çalışsam da asla yetmeyeceğine ikna olduğum kelimelere sıkışmış duygularım... Cahilliğim ve sınırlarını bilmediğim aptallığım... Korkak hissetmeme sebep olan yersiz merhametim... Cesur olup yoluma devam etmek varken içimden söküp atamadığım şefkatim... Tüm bunları üstün duygularmış gibi düşündüren kendimi beğenmişliğim ve kibrim... Yaşanan, yaşadığım ve yaşattığım bunca acıya rağmen hayatıma devam etme yüzsüzlüğüm... Kimi zaman denesem de kendimi affetme girişimlerimin sonuçsuzluğu... Başardığımı ve güzel şeyleri hak ettiğimi düşündüğüm zamanlarda hayatımın bir süreliğine güzelleşmesi riyakarlığı... Düşüncede ikna olsam da hayatla savaşmanın anlamsızlığı... Her şeyi yanlış yorumlamış olabileceğim ve bildiğimi, doğru olduğunu sandığım, inandığım şeyleri silip yeniden keşfetme adımlarım... Ama bunu yaparken yine gözlemi değil, zihnime yerleşen kalıplaşmış verileri kullanmam... Kalbimden kopanlar, boşlukta olmamın kimi zaman özgürlüğü, çoğu zaman keyifsizliği ve bağ kurma, inanma ihtiyacım... Kurduğum bağların saf olmadığını, belki de olmayacağını kabullenememem... Belki olursa diye de içimde umut büyütüp, sırf kaçmasın, utanmasın bana gelsin diye o yöne bakmayışlarım... Israr etmekle vazgeçmek arasında kalıp aşk konusunda hep yanlış tercihleri yapışlarım... İstediğim ya da istediğimi sandığım, bazen kasıtlı olarak engellediğimi, tam tersi yönde hareket ettiğimi farkedişlerim... Belki de gerçekten henüz o insana denk gelmemişimdir diye kendimi telkin edişlerim... Tüm bunları yazarken, düşünürken dahi dalga olup yükselen ve tekrar okyanusa karışan duygularım... Halime şükredişlerim, umutlarım, vazgeçişlerim... Benden geriye kalacak ve kalmayacak olan her şeyim... Öyle ya da böyle, doğayla, evrenle bir olacak zerrelerim... Merak edişlerim, bilmeyişlerim, bekleyişlerim, ölüşlerim ve şimdilik sürdürdüğüm yaşamım... Ve şu an içimde, geriye kalanın hüzün olduğu inancı, yerini tek gerçeğin belki de kavuşmak olabileceği düşüncesine bırakmış durumda.
Şu an buna daha çok sarılmam gerektiğini, bunu denemem gerektiğini, güçlü kelimelerdense daha sade kelimeler seçmem gerektiğini söyleyen iç sesim... Evet böylesi daha iyi olurdu kapanış için. Ya da sonraki sayfaya kavuşmak için... Öyleyse seninle kavuşmayı da bekliyorum her kim ya da ne isen. İnsan formundaki Ramazan'dan bunları duymak kulağa ilginç geliyor öyle değil mi. Belki de zaten biliyordun. Olsun. Bugünlük son sözlerim bunlar...
Kavuşacağımız için son derece kaygılı ve bir miktar da heyecanlıyım.
Buruk, kızgın ve de içimi kaplayan boşluk duygusuyla geliyorum sana.
Teşekkür ederim.
#15Mart2023 #16Mart2023
3 notes · View notes
jramazaner · 1 year
Text
Deli gibi uykum var
deli gibi uykum var İrem  gözlerimi tankerler boşaltıyor gözlerini gözlerimden al beraber bir şeylere bakalım elimden hiçbir şey gelmiyor inan elimi çabuk tutman lazım ben ki böbreklerimle hayata bağışlanmışım anlamak istemediğim bir şey var gülüşünde istimlak edilmiş gövden ne kadar da kanlı duruyor sermayenin dişinde böyle ru be ru böyle eli belinde müteyakkız sittin sene geçse anlaşamayız beraber bir şeylere bakalım İrem bakmayalım hiç birbirimize
#tutunamayanlar
3 notes · View notes
jramazaner · 2 years
Text
Gün olur alır başımı giderim edasıyla bugün geçmişten geleceğe doğru mu yola çıksam diye düşündüm birden. 9 ay öncesine dek bihaber olduğum o antik şehre ulaşmam üç saati bulsa. Antoninler Çeşmesi'nden birkaç yudum alıp ömrümü uzatsam mucizesinde. Hani bazı anlarda sonsuzluk hissi vardır ya belki bu aşk da böyle bir şeydir diyerek cesur adım atsam yeniden sevmelere. Güneye gitme fikri, şarkılardan olsa gerek, hep heyecanlandırmıştı beni. Come on out and dance!!! diyerek haykırıp Likya yoluna varsam bir iki saate. Hayallere ulaşmak bu kadar kolay değil diyorlar; güzel manzaraları görmek, Gelidonya fenerinden geçmişi ve geleceği düşlemek sevgiliyle... Ama sana değer diyip yalın ayak yürümek ve sonunda tamamlamak bu izlediğim patikayı üç birim zaman daha alırdı hayatımdan. Yolda geçen sadece saatler değil ki; ömür bir yerde. Hem yolun tadını çıkarmak hem de bir an önce hedefe varmak istiyor insan. Oysa "Bu bir zaman denizi, biz nereye" diye soruyor aşıklar Ölüdeniz'de. Bize ayrılan sürenin sonuna geldik mi sahiden? Ama şimdi ben de bilmiyorum. Ne kadar sürer Işık Ülkesinden sana varmak, bu yolda estragon ve vladimir zihnimde belli belirsiz koştururken.
Tumblr media
1 note · View note
jramazaner · 3 years
Link
Gör beni gör beni gör gel gözüm ol gör beni
Sar beni sar beni sar gökyüzüm ol
Uç beni uç beni uç yavru kuş ol uç beni
Geç beni geç beni geç kanadım ol
0 notes
jramazaner · 6 years
Quote
Gizli bir sığınağınız, kaçacak bir yeriniz, 'yeryüzünde bir cennetiniz' varsa, ona 'bu benim yaban çileği bahçemdi', diyormuşsunuz. Çünkü yaban çilekleri, gerçek hayatta, mesela bir orman yürüyüşünde, aniden karşınıza çıkıp sadece size sunulan bir hediye gibi ellerinize bırakıyormuş kendisini. Siz de çilekleri bir güzel yiyip bu keşfinizden kimseye söz etmiyormuşsunuz. Onun için İsveçliler, gizli tuttukları anılar ve başkalarıyla paylaşmadıkları hazineleri için bu deyimi kullanıyorlarmış.
4 notes · View notes