Bu meseleyi hala kafamda bitiremediğime inanamıyorum. Bütün duygusal kararlarımdan dolayı pişmanlık duyuyorum. Eminim bundan da pişman olacağım o yüzden bir an önce kendime gelmem gerekiyor. Sİnirli olmam gerekiyor. Ama yine de son kez görmek istiyorum. Nasıl bu kadar gurursuz bir hale geldim aklım almıyor. Ben s’de bile böyle bir saçmalık yapmadım. Biraz düşüncelerimi yavaşlatma gerek. Ne alaka Merve ne alaka ya neden bunu yapıyorsun ne saçma ya ne saçma. Karşılaştığımız an aklıma geldiğinde yüzüm tebessüm etmeden duramıyor.
Kimi arıyorum ben kimi arıyorum... Bulduğum bütün yollar yanlışmış. Oturup bir köşede zırıl zırıl ağlamak istiyorum, bulamıyorum yolumu. Kimse yok mu yardım edecek
Önceden her sene bir günlük bitirirdim. Üstelik hayatım tamamen sıradanken beklentilerimden tamamen kopmuşken karalar dururdum. Bu aralar hiç bir şey yazamıyorum. İki cümle bir şey yazdıktan sonra hemen bir bıkkınlık, bir inanmayışızlık seziyorum. Yapacaklarım, alacaklarım, hedeflerim, okuyacaklarım, izleyeceklerim bir sürü listem vardı. Şimdilerde asla bir liste oluşturamıyorum. Geldiği gibi yaşıyorum. Ne çıkarırsa hayat karşıma, biraz amaçsız, vurdumduymaz. Bu beni üzmüyor değil,üzülüyorum. Ama ne kalemimi kaldıracak takatim ne de hayal kurabilecek gücü kendimde bulamıyorum.
Etraf biraz dağınık. Masam da öyle, kafam ise en âlâsı. İnstagramda bile tek bir konsepte uygun kalıp belirli renkler kullanamıyorum, her şey çok dağınık. Ne istiyorum bilmiyor muyum? Bakın ama bu renkler burada güzelken diğerinde güzel durmuyor! Bu benim suçum değil? Anlatabiliyor muyum? Bir şeyleri bir yerlere uydurabilmek için onu güzel kılan renklerden ayırmak eylemi bu sıralar bana acımasızca geliyor, elim gitmiyor düzeltmeye. Belki de düzelmesi gerekmiyordur.
Bir zamanlar kore dizilerine takık olan kızlardan biriydim, gerçi hala seviyorum yalan yok. Az önce bir tanesinin müziğine rastladım flower boy next door. Dizi pek sevilmemişti, çok durağandı.Ama ben çok sevmiştim. Az biraz bahsetmek istiyorum.
Hikayenin konusu asosyal bir kız hakkında, çekingen, biraz korkak, zorunlu olmadıkça evden çıkmıyor, sadece yazıyor ve internet üzerinden işlerini hallediyor. Dolayısıyla başrol kahramanımız böyle bir tip olduğu için hikayede entrika aksiyon ve çok fazla aşk yok. Beni çeken ne mi olmuştu? Tam böyle bir zamandan geçerken diziyi izlemeye başlamıştım. Her bölüm sonunda verilen mesaj beni kendime getiriyor daha iyi hissettiriyordu.Bir kaç alıntı yapacağım, diziyi izlemek isteyen olursa okumasın :)
………..
“İnsanlar mutluluğun daima ellerinin altında olduğunu düşünürler..Gerçekte ne kadar mutlu olmak zorundalar?Bu kadın çok mutlu olduğunu anladığında daima gerilir.Bu kadın için, mutluluk küçükken oynamaya alıştığımız balon üfleme oyunu gibidir.Etrafında gökkuşağı renklerini taşıyan balonlara dokunduğu an patlarlar.Mutluluğun önünde, bu kadın..Henüz elini bile uzatmadan pes eder.“
…………
“Bu kadının yaraları su altındaki batıklar gibi.Yaraların ne kadar derinde olduğunu bilmeyenler,Neden kaçmaması gerektiğine dair tavsiye verir.Başkalarının yaralarına tuz basan pek çok insan var.Bu kadın, boş sözler duymak istemiyor.En azından birinden“
…………..
Neyse demek istediğim şey aslında kitaplar müzikler filmler sanata dair herhangi bir şey kişinin ona yüklediği anlam kadar güzel, ona göre değerli. O yüzden tavsiye üzerine okuduğum izlediğim çoğu şeyden zevk alamıyorum, çünkü onu karşıdakinin gözüyle görmüyorum, görmüyoruz.
İyi bir şeyler mi okumak istiyorsun, kendin için en iyisini bulana kadar çok oku.
İyi bir şeyler mi izlemek istiyorsun, kendin için en iyisini bulana kadar çok izle.
İyi bir şeyler mi dinlemek istiyorsun, kendin için en iyisini bulana kadar dinle.
İyi bir şeyler mi yazmak istiyorsun, daha çok yaz.
iyi bir uyku için en iyi saati hala bulamadım aramaya devam
“Kendinden hiç hoşlanmayan pek çok insan gördüm; bunlar önce başkalarının kendileri hakkında iyi düşünmelerini sağlamaya çalışırlar. Bunu başarınca da bu sefer kendileri de kendileri hakkında iyi düşünmeye başlarlar. Ama bu sahte bir çözümdür; bu başkalarının otoritesinin altına girmeyi kabullenmektir. Size düşen görev kendinizi kabullenmenizdir; benim sizi kabullenmemin yollarını aramak değil.”
— Irvin D. Yalom / Nietzsche Ağladığında (via bozkirveyagmur)
“İnsan nelere alışmaz ki… Zaten hayat dediğimiz bu kapalı dairenin asıl mucizesi, bu alışmak değil miydi? En sevdiğimiz mahlukları bile kaybetmeğe alışmıyor muyuz? Günlerce, aylarca, senelerce görmemeğe, mutlak, kat’î bir gurbet içinde yaşamağa alışmıyor muyuz?”
“Artık birlikte olmayacağız. Senin gibi, ben de biliyorum. Beni inciteceğinden korkma. İkimiz de içimizde yarattığımız birbirimizin imgesini öldürmeliyiz. Bütün yapmamız gereken bu. Güzellikle yapalım bunu, aynı arabaya binip cenazeye gidelim, mezarın başında el ele tutuşalım, gülümseyelim, birbirimize şans dileyelim. Ben yapabilirim bunu. Sen de yapabilirsin. Evet, sana elveda, dedim bile daha şimdiden.”
“Gelmemenin bir vakti yoktur. İnsan coşkuyla beklerken ne kadar zaman geçerse, o büyük günün yaklaştığına o kadar inanır. Bir yıl mı geçmiş? Ne yapalım dersiniz, hazırlanması en az bir yıl sürerdi zaten. İki yıl mı geçmiş? Gelmesinin eli kulağındadır.”
“üzüme kendini züleyha, gönlünü ferah tut. gün doğmadan neler doğar. hiç beklenmedik bir anda bir kapı sesi değiştiriverir her şeyi. açarsın kapıyı menteşeler yardımıyla, bir bakarsın karşında insan kılığına girmiş bir umut parçası.”
— mükremin çıtır,bir demet tiyatro (via vecihininsesi)