Tumgik
gezist-fan-blog · 8 years
Text
Selam! İstanbul Büyükada seyahatimiz oldukça yorucu ama bir o kadarda eğlenceli ve doyurucuydu. Tarihe ve doğal güzelliklere olan açlığımız tam anlamıyla geçti diyebilirim. Konaklama için güzel mi güzel bir hoteli tercih ettik. Hotel Selvi. 
Ayayorgi manastırını gezdikten sonra o yorucu yokuşu inmek bize çok da ağır gelmedi. Sıra bisiklet kiralayarak Büyükada’yı turlamanın zamanıydı. Bisikletlerimizi kiraladık ve Türk edebiyatının ünlü yazarı Reşat Nuri Güntekin’in evini ziyaret etmek için yola koyulduk.
3 katlı ve pembe pervazlı evi gördüğümüzde vurulduk. Üstündeki ahşap çatısı ve evin dört bir yanında bulunan pencereleri gözlerimizin pasını sildi. Eserlerini daktilosu ile yazan Reşat Nuri Güntekin’in evine girdiğinizde sanki daktilo seslerini duyacakmış gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Dışarıdan giriş merdivenlerine sahip olan evin kapısından girer girmez salonu görüyorsunuz. Salonun etrafı odalarla kaplı ve köşkün bir tarafı denize diğer tarafı da ormana bakıyor. Büyük yazar Reşat Nuri Güntekin’in evinden sonraki durağımız ise 2. Abdülhamit’in yaptırdığı Hamidiye Camii oluyor. İki katlı yapıya sahip olan cami, tavanın göbeğinde her iki yanında hilal motifli sekiz köşeli yıldız bulunuyor.
Cami duvarları ve iç pencereler lacivert, mavi ve sarı kalem işiyle bezeli oldukça ihtişamlı görünüyor. Camide benim en beğendiğim nazma saatlerini gösteren ahşap korunaklı saat oldu. Aslında cami okul olarak tasarlandığı için iki katlı yapılmış ancak daha sonra öğrenciler başka bir binaya taşınmış. Daha sonra mekân cami olarak kullanıma başlanmış. Tabi bu kadar gezintiden sonra doğal olarak mide açlık sinyalleri vermeye başladı ve ne yiyeceğimizi düşünmenin zamanı geldi.
Normalde Büyükada denince akla midye ve kokoreç gelir. Ancak benim midem bu tarz yiyeceklerden etkilendiği için seçimimizi mezeleri ile ünlü Prinkopa denilen ve fıstık Ahmet’in işlettiği balık lokantasından yana kullanıyoruz. Adanın biraz daha sakin bölgesinde yer alan lokanta, ünlü sanatçılarında uğrak yeri belki ünlü bir şahısla karşılaşabiliriz. Şimdilik müsaadenizle. Görüşmek üzere.
0 notes
gezist-fan-blog · 8 years
Text
Selam! Geçen hafta sonu gittiğimiz Urla’daki yengeç restaurantın muhteşem dekoru ve muhteşem lezzetteki balık ve mezelerine doyamadık. Urla bizi yosun ve balık kokan sahili, içten ve samimi Ege insanıyla gerçekten büyüledi. İzmir’e bu kadar yakın olup da bir o kadar da uzak olan tek ilçesi Urla diyebilirim. Huzurlu ve sakin bir hafta sonu keyfi için balık ve mezeleriyle ünlü Urla’ya mutlaka gitmelisiniz. Bu hafta sonu İstanbul’a gitmeye karar verdik ama İstanbul merkeze defalarca gittiğimiz için benim daha önce hiç gitmediğim Büyükada’ya gitmeye karar verdik aynı Urla gezimiz gibi Sivas’tan İstanbul’a havayolunu tercih ediyoruz. 
 Büyükada İstanbul’un en büyük adalarından biri ve diğer adı da Prens adası olarak biliniyor. Tarihi ve turistik açıdan oldukça önemli bir mevki olan büyük ada motorlu taşıt trafiğine kapalı. Ulaşımı fayton kiralayarak ya da bisikletle veya yayan olarak sağlayabiliyorsunuz. Doğayla içi içe olmayı sevdiğimizden dolayı selvi ağaçlarıyla çevrili ormanın içinde yer alan hotelselvi.web.tr de kalmaya karar verdik. Otelimizi ayarladıktan sonra ilk işimiz Büyükada’nın en tepesinde bulunan Aya Yorgi Kilisesi ve Aya Yorgi Manastırı yoluna koyulmak oldu. Faytonla kilisenin olduğu tepenin ayaklarına kadar gelebildik. Daha sonraki yolu tırmanarak gerçekleştirdik.
Oldukça zorlu bu tırmanıştan sonra elde edilen güzelliğe bakmanın değeri paha biçilemez. Kiliseye girdiğimde içimde muhteşem bir duygu oluştu. İnsanın içini ürperten bir havası var. Her yıl binlerce hırıstiyanın geldiği kilise gerçekten çok ihtişamlı ve görülmeye değer. Kiliseden çıktıktan sonra ikinci uğrak yerimiz dünyanın en büyük ahşap yapısı olan Rum yetimhanesi oldu. Biraz harabe bir görüntüsü olmasına rağmen, ahşaptan yapılan en görkemli bina diyebilirim. Sizi başka diyarlara alıp götüren mistik bir havaya sahip olan bu yapı, bende büyük bir etki yarattı. Şimdilik Büyükada gezimizden bu kadar. Tekrar görüşmek üzere.
0 notes
gezist-fan-blog · 8 years
Text
Selam! Urla hakkındaki yazıma kaldığım yerden devam ediyorum. Urla’da antika ve sanat pazarını gezdiğimizden bahsetmiştim. Birbirinden değerli antika ve sanat eserleri gerçekten görülmeye değer. Urla merkez deniz kenarına 5-10 kilometre kadar uzakta yer alıyor. Ancak Urla’nın İskele Mahallesi denizin kenarında ve mahalleye girer girmez burnunuza çok yoğun bir balık kokusu vuruyor. Deniz kokusunu özleyenler ve sevenler için muhteşem bir koku diyebilirim.
Biz gittiğimizde İskele etrafında tarihi kazılar devam etmekteydi. Benim en çok dikkatimi çeken, denizin ortasında yer alan adaydı. Ada son bir iki seneye kadar Urla Devlet Hastanesi olarak kullanılıyormuş. Denizin ortasında yer alan bir hastane beni çok şaşırttı. Şimdilerde hastane şehir merkezine yeni bir binaya taşınmış. Şu anda ne olarak kullanılacağı belli değilmiş. Denizin ortasındaki hastane fikri beni çok cezp ettiği için yerini görmeye gittik. Ada aslında İskele ile bağlantılı değil. Ancak çakıl taşları ve beton atılarak adadan İskele’ye bir yol yapılmış. Çok güzel ve şirin 1 kilometrelik bu yolu geçtikten sonra adaya ulaşıyorsunuz. Eski hastane adanın tam ortasında ve neredeyse her odadan deniz görülebiliyor.
Hasta olarak kalmak bir yandan çok zevkli bir yandan da ızdırap olsa gerek diye düşündüm. Hele çalışanlar için çok daha büyük bir ızdırap. Tabi bu benim görüşüm. Belki bu alanda bir iyileştirme merkezi kurulabilir. Kimbilir. İskele’de birbirinden güzel yalılar denizin kenarında bize merhaba diyor. Eski tarihlerden kalma birkaç yalı var ve gerçekten o kadar heybetli ve asil ki mutlaka görmeniz gerekir diye düşünüyorum. Urla’ya gelip de balık yemeden gitmek olmaz diyoruz ve iskelede yer alan beş-altı balık lokantasına göz gezdiriyoruz.Görüntü olarak en çok hoşumuza giden yengec-restaurant.a adımızı atıyoruz. Taş dekorasyonundan gözümüzü alamadığımız bu restaurantın balık ve mezelerini çok merak ediyoruz. Şimdilik hoşçakalın. Görüşmek üzere.
0 notes
gezist-fan-blog · 8 years
Text
Selam! Seyahat ettiğim yerler hakkında size kısa bilgiler vereceğimden daha önce bahsetmiştim. Eşim ve kızımla geçen hafta sonu İzmir'in şirin ilçesi Urla’yı ziyaret ettik. Daha önceden plan yapmayı sevdiğimden de bahsetmiştim. Urla’ya gitmeden önce Urla hakkında bilgi edindim. Daha önce hiç gitmediğim bir ilçe olduğu için güzel bir yol haritası çıkardım.
Ben Sivas’ta yaşıyorum. Sivas’tan Urla’ya araba ile gitmenin büyük bir zaman kaybı olduğunu düşündüğüm için İzmir’e kadar hava yolunu kullanmaya, İzmir havalimanından da araba kiralayarak Urla’ya geçme planı yaptım. Urla hakkında internetten edindiğim bilgilere göre Urla çok eski tarihlerden beri yerleşim alanı olarak kullanılan oldukça özel bir ilçedir. Yıllarca büyük savaşlara ev sahipliği yapmış, farklı kültürlerde birçok ülkeyi ağırlamış Anadolu’nun batı kısmında yer alan ve yarımada şeklinde bir kara parçasıdır.
İzmir’in en batı noktası olan Karaburun’a yaklaşık 40 km mesafede ve sörf yapanların cenneti olarak bilinen Alaçatı’ya ise 30 km mesafede küçük bir yerleşim merkezidir. Urla halkı genel olarak tarım ve turizm kaynaklı olarak geçimlerini sürdürür. İzmir ile Urla arasında yaklaşık 20 dakikalık bir mesafe var. Ancak Urla sınırlarına girdiğinizden itibaren muhteşem bir sakinlik huzur ile karşılaşıyorsunuz. İzmir’deki trafik ve gürültüden Urla’da eser yok.
Şehre girdiğinizde dar yollar ve küçük bir çarşı sizi karşılıyor. Ayrıca cumartesi günleri kurulan turistlerin de gözdesi oldukça geniş ve çeşitli bir Pazar yerine sahip olan Urla çok da sıcak olmayan havası ile sizleri bunaltmıyor. Eşimle Urla pazarından epey alışveriş yaptık. Sanat sokağı ve antika pazarında tarihi ve gerçekten değerli birçok eserle karşılaştık. Özellikle Tanju Okan gibi büyük bir sanatçının yaşadığı Urla, sokaklarındaki tarih kokusuyla bizi mest etti. Urla hakkında yazmaya devam edeceğim şimdilik bu kadar. Hoşçakalın.
0 notes
gezist-fan-blog · 8 years
Text
Merhaba! Yazı yazmayı ve yazdıklarımı başka insanların okumasından büyük bir zevk alıyorum. Yazdıklarımı çok daha geniş kitlelere ulaştırmak için blog açmaya karar verdim. Bloglarımda gezip gördüğüm yerler hakkında sizlere kısa bilgiler vermek istiyorum. Kimsenin kaleme almadığı ilginç yerler ya da aslında herkesin gittiği yerler hakkında kimsenim bilmediği ilginç bilgiler vermeyi hedefliyorum.
Benim gözüme takılan ve sizlerinde bilmesini istediğim minik ayrıntıları sizlerle paylaşmak ve sizlere ulaştırmak benim en büyük dileğim. Kendimden bahsedeyim biraz. İletişim fakültesi mezunuyum ve şu anda bir kamu kuruluşunda çalışıyorum. Günümün büyük bir kısmı işte geçiyor ve işimi seviyorum. Halkla ilişkiler departmanında çalışıyorum. İnsanlarla sohbet etmeyi seviyorum. En büyük hobim yeni insanlarla tanışmak ve farklı kültürlerdeki insanlarla sohbet etmek. İnsanların konuşarak her türlü sorunlarını çözebileceğine inanıyorum.
Günümüz insanının en büyük sorununun iletişim eksikliği olduğunu düşünüyorum. İnsanların birbirlerine fazla zaman ayırmadığını ve birbirlerini dinlediğini düşünüyorum. Empati kurularak yani kendinizi karşınızdakinin yerine koyarak hareket etmeyi yaşam tarzı haline getirmenin yaşamı daha kolay hale getirdiğini savunmaktayım. Yaklaşık 5 senedir evliyim ve dünya tatlısı 3 yaşında bir kızım var. En büyük mutluluğum eve geldiğimde bana sarılan minik elleri ve yanağıma kondurduğu sıcak buseler. Tüm dünyam minik kızımın etrafında dönüyor sanki. Adı Buse ve o kadar sevimli ve tıpkı babası gibi oldukça konuşkan. Hafta sonları ve tatillerimizde ailemle birlikte yeni şehirlere ve yeni mekânlara gitmeyi seviyorum.
Seyahat etmek en büyük tutkum. Gittiğimiz şehirlerde en gözde mekânlar hangileriyse onları daha önceden belirliyor ve rotamızı ona göre düzenliyorum. Hangi şehir neyiyle meşhur, hangi yemeği ile tanınıyor ya da en bilinen tarihi ve turistik yeri neresi onları bilerek gittiğimde seyahatimiz daha planlı ve daha akıcı geçiyor. Başlangıç olarak yazacaklarım bu kadar. En kısa sürede görüşmek üzer. Hoşçakalın.
0 notes