Tumgik
fallenangelfromhell · 15 days
Text
Sevgili yedi yaşım,
Bugün farkındalıklarla dolu bir gün geçirdim. Bir kaç haftadır çığ gibi büyüyen kırgınlıklarımdan artık kaçmaya çalışmıyorum. O dev kartopunun önünde durup beni yutmasına izin verdim. Artık kırgınlıklarım ve ben birlikte büyüyoruz, büyüdükçe karanlığa bürünüyor içerisi. Kalbim tam olarak böyle son zamanlarda, karanlık ve soğuk. Ne gariptir ki bu zamana kadar savaştım değer verdiğim herkesle, sevgi için bile değil artık acıma için. Ve herkes daha da acımasızca geldi üzerime. Son zamanlarda anneme ağladığım şey buydu, artık acınmak istiyorum. Hayatım boyunca tiksinmiştim o duygudan, hep çenemi dik tutmuştum acınmaya karşı. Yerin on kat altında da olsam yukarıdakilere dik durmuştum, acınmayı kabul etmemiştim. Ama öyle şeyler geldi geçti ki şu kısacık altı ayda, bir gece dayanamadım ve anneme gözyaşları içinde şu cümleleri kurdum.
“Sen hastalandın ve çevrendeki herkes seninle ilgilendi, endişelendi ve hatta sürekli desteklediler anne. Bir de benim yaşadıklarıma bakalım mı? Tüm hayatımın boktanlığını geçiyorum sadece son altı aya bakalım. Sağlığım yeterince kötü değilmiş gibi epilepsim tekrarladı, tüm kan değerlerim düştü ve ameliyat oldum. Ve bunların hepsi iki ay içinde ben normal biri gibi sadece ders çalışmak istediğimde oldu. Stressten ürtiker oldum damardan IV puşe prednol dahi geçirmedi. Ayağa kalkmak istedim çok fazla depresyondaydım. Yardım istedim. Bu depresyona beni siz soktunuz yardım edin dedim. Kimse yardım etmedi. İntihar ettim. Yine kimse görmedi. O depresyonun içinde çırpındıkça battım. Tümörümü öğrendiğimde bile ben sizi teselli ettim. Ben bir kez korktuğum için ağlayabildim sadece. Ve bana bırak ilgiyi endişeyi veya desteği, bir kişi bile ‘nasılsın’ demedi. Sen sadece bir hastalık için bu kadar destek görürken, ben bilmem kaç hastalıkla tek başıma uğraşırken noldu biliyor musun? Bırak desteği herkes çelme taktı. En sevdiklerim hemde. Sürekli beni incittiniz. Açık açık yardım isterken görüp kafa çevirdiniz. Bu çok acımasızca anne. Bu kadarını ben bile kaldıramam. Ve ben artık sadece insanlar bana acısın istiyorum. Zaten hayatım yeterince kötü, destek de beklemiyorum sizden sadece acıyın bari. Acıyın ve bana daha da engel olmayın. Daha kalkmaya yeltenmeden düştüğüm yerden, tekmeler savurmayın.”
Bu cümlelerden sonra bir süre daha sevdiğim insanlara direndim, bana gerçekten acımalarını istedim. Ama kimse acımadı küçüğüm. 13.05.2024 gecesi artık pes ettiğim geceydi. Artık ağlarken sayıklıyordum, dizlerim kaç defa bıraktı kendini o kaldırım taşlarına bilmiyorum. Ama ben pes ettim o gece. Sevdiklerimin beslediği o kırgınlık çığının önünde kollarımı açtım ve beni yutmasına izin verdim. Eskiden o dev kartopundan kaçıyordum çünkü onu bir tek ben durdurabilirim, yoksa sevdiklerimi incitebilir sanıyordum. Ama öyle bir büyüdü ki o çığ, artık ben durduramazdım. Onları da koruyamazdım. Bu çığ karşısında onların da ezileceğini düşünmüştüm ben ama gariptir ki yanıldım. O çığı beslemeye devam ederler sandım ama etmediler. Artık kimse beni kırmıyor. Aksine ilgileri arttı. Ama geç kaldılar. Artık beni kimse kurtaramaz. Kalbim artık soğuk ve karanlık. Ve beni yutan bu karanlığın içinde tek bir ses yankılanıyor.
“Sen kendine değer vermezken, benden nasıl bekliyorsun?”
Galiba artık beklemiyorum meleğim, çünkü inancımı yitirdim. Yanlışlar asla düzelmeyecek, kimse hak ettiğimi vermeyecek, asla sevilmeyeceğim ve evet bütün dünya gerçekten de bana karşı. İstenmeyen bir bebek, nefret edilen bir çocuk, dışlanan bir genç ve umursanmayan bir kadın oldum. Nasıl beklerdim ki aksini? Biraz olsun değer görmeyi? Veya beni incitenlerden bana acımasını beklemek nasıl bir acizlikti? Bilmiyorum. Nasıl bu kadar aptal olabildiğimi bilmiyorum.
Geçecek küçüğüm, bu defa acısız olacak ölümümüz. Soğuk, nazik bir azraildir. Önce biraz üşürsün ama en gerçek nefes alışlarını yaşarsın. Sonra gittikçe ısıtır soğuk seni, bir melek kılığına girmiştir azrail. Isındıkça halüsinasyon gösterir sana, mutlu eder sen son nefeslerini ciğerlerine çekerken. Ve huzurlu bir uykuya yatırır. Anlamazsın, bir daha uyanamayacağını.
Ben artık teslim oluyorum. Bu acımasızlığa. Artık kimse yaptıkları yerine benim acıya verdiğim tepkiye kızamayacak. Çünkü gittikçe buz tutuyor kalbim. Artık kimsenin siperi olup korumaya çalışamayacağım. Yapabilseydim, yapardım. Ama sevdiklerim uğruna feda ettiğim her şeyden sonra bir ben kalmıştım. O da feda oldu onlara.
Neden bizi sevmeyi beceremediler bilmiyorum küçük meleğim, ama ben seni seviyorum. Hayal kırıklığına uğrattığım için özür dilerim. Ne seni koruyabildim ne de kendimi.
Hoşçakal yedi yaşım, hoşçakal yirmi üç yaşım. İkinizde iyi savaşçılardınız. Bu bitişin bir başlangıcı olucağını sanmıyorum. Artık siz de en ölü yıldızlar kadar parlaksınız.
0 notes
fallenangelfromhell · 4 months
Text
Sevgili yedi yaşım,
Bugün sana bir farkındalıkla geldim. Neyi fark ettiğimi merak ettiğini biliyorum, bu sefer karanlık değil korkma. Fark ettim ki; hayatım boyunca hep onay beklemişim, aklına gelebilecek her konuda. Başarıda, gururda, sevgide, değerde ve hatta bazen korkularımda. Ama bu gece şunu anladım, neden bunlar için bir başkasına ihtiyacım var ki? Son bir kaç aydır her şey üzerimize çok geldi; sağlık sorunları, aile ve ilişki sorunları ve hayatın küçük büyük stressleri. Ve sonuç olarak tükendim, depresif bir şekilde haftalardır yatağımdan çıkmadım. Motivasyonumu, kendime olan inancımı ve değerimi kaybettim. Ya da öyle sandım. Ama her gün uyanmaya devam ettim. Ve bunun için kendimle gurur duyuyorum. O zor geceleri, yalnız başıma atlatabildiğim için. Ertesi güne uyanabildiğim için. Hiçbir şey yapmama gerek yok o günlerde, yine de bir sonraki güne uyanabilmeyi başardım. Bunu çoğu kişi başarı olarak görmeyecek belki, ama sen de ben de çok iyi biliyoruz bunun bir başarı olduğunu. Çünkü ben intihara meyilliydim, hayatımın kalan kısmını merak bile etmiyor hatta umursamıyordum. Ve ben kendime olan değerimi kaybettiğimi düşünsemde, çırpındıkça battığımı düşünsemde; her gün kendim için, yaşamaya devam edebilmek için uyanmaya devam ettim. Kimse olmadan kendi benliğimi öldürme dürtümle savaştım ve kazandım. Hem de bir sürü gece. Evet ertesi gün yataktan çıkıp kendim için çok yararlı bir şey yapmadım ama o gün uyanabildim. Bunun için kendimle gurur duyuyorum. Kendime ve gücüme saygı duyuyorum. İçimdeki sen’e, benim küçük meleğime şefkat duyuyorum. Ve bütün yaşadıklarıma rağmen bir çok insan gibi kalbime kötülüğü iliştirebilecekken kaybetmemek için savaştığım bu iyiliğe değer veriyorum. Belki hak ettiği kadar veremiyorum şuan kendime o değeri ama vereceğim. Kendimi artık başarısız görmüyorum, sadece geriye dönüp bakmam gerekiyormuş neler başardığımı görmek için. Küçücük bir çocukken başlayan hayat serüvenimde, olmayan engelleri koyan insanlar vardı ve hepsiyle aynı evde yaşıyorduk. Ben engelleri aşmak için çabalarken çelme takanlara, aile diyorduk. Her yere düştüğümde küçücük ellerimle uzandığımda beni koruması gerekenlere, başını çeviren ebeveynler tarafından büyütüldük. Ve zamanla kendi kendimizi iyileştirmeye çalıştık. Bazen umudumuzu kaybedip, kendimizi öldürdük. Ama bak, hala nefes alıyorum. Seni kaybettim ve yıllardır yasını tutuyorum ama hala içimde sen de yaşıyorsun. İşte bütün bunlar küçüğüm, başarılarım. Evet belki başkalarının başarılarıyla aynı değil ama bunlar zaten benim kendime özgü başarılarım. Çünkü bu gece öğrendim ki, iyileşmek inişli çıkışlı bir yol. Bazen ilerlediğimizin katlarcasına geri gidebiliriz. Ama aslında bu yanlış bir bakış açısı, dalgalar halinde iyileşiyoruz. İlerlediğimizden daha da geriye giderken bile yatay düzlemde küçük de olsa yol kat ediyoruz. Bu yüzden kimseyle kıyaslamıyorum kendimi, sadece dünümle kıyaslıyorum. Ve biliyorum ki bazen ilerleyemiyorum gibi görünsede, başladığım yerden çok daha ilerideyim. Bunun için kendimle gurur duyuyorum, uyandığım her gün için. Pes etmediğim her gün için. Ve olduğum kadına değer veriyorum. Ne yaşarsa yaşasın içindeki masumiyeti koruyan, kötü niyetli olamayan, nazik, şefkatli, bir o kadar da naif, merhametli, dürüst, hoş görülü, sabırlı, duygularını en uçlarda yaşayan, adaletli, meraklı, zeki, güzel, gülümsemesiyle olduğu her ortama ışık katan, yaşam ağacının sırrını yıllarca boynunda taşıyan ve aslında kendisi de bir yaşam ağacı olan o kadına değer veriyorum. Yaşamayı hak ediyor, sevilmeyi hak ediyor, saygıyı ve eşitliği hak ediyor, bir çocuk gibi şımartılmayı hak ediyor. Çünkü varlığıyla omuzlarında taşıdığı yükler yetmezmiş gibi, herkese yardım ediyor. Artık o kadının elinden tutacağım, yardım sırası o kadında. En çok o değerli çünkü.
Kimseden duymaya ihtiyacım yok bunları, zaten başkalarının onayları ne kadar gerçek ki? Onların zihinlerini okuyamıyoruz, duygularında ve düşüncelerinde samimi olduklarına nasıl emin olabiliriz ki? Artık biliyorum, bunları ancak ben söylersem doğru olur. Çünkü ben yalan söylemem.
Sil göz yaşlarını güzel kızım, sana söz veriyorum yedi yaşında öldün ama yetmiş yaşına geldiğinde yaşıyor olacaksın. Kendini sevmenin ve bilmenin özgürlüğüyle, kimseye bağımlı olmadan mutlu olacaksın. Söz veriyorum küçüğüm, seni yüz üstü bırakmayacağım.
Gökler örtsün üzerini, yıldızlar kadar huzurlu ol yedi yaşım, orada buluşana kadar hoşçakal.
4 notes · View notes
fallenangelfromhell · 5 months
Text
Yine içimdeki o sesle savaşıyorum. Beni intihara ikna etmeye çalışıyor. Bense sadece kötü bir dönemden geçtiğimi ve düzeleceğini söylüyorum kendime. Sevdiğim insanları hatırlatıyorum kendime. Ben intihar edersem peşimden iki kişiyi daha sürükleyeceğimi ve bir de yaralı bir kalbi. Ama sorun şu ki dayanamıyorum, bu dünyayı kaldıramıyorum. İçimi kasıp kavuran bir acı var, çok yorgun küçük bir kız çocuğu var. Çok kırgın bir kadın var içimde, omuzlarındaki yükle ezilen bir anne var. Neredeyse her gece savaşıyorum zihnimle, o sesi bastırmak için. Yaşamayı güzel göstermek için. Ama içten içe o sesin haklı olduğunu biliyorum, senin, annemin ve abimin kafasından silebilsem beni bitecek bütün savaş. Son nefesimi vereceğim ve dinecek o kan. Ama yapamıyorum, kendime kıydığım kadar size kıyamıyorum. Ama haklı işte o ses. Ne bu dünya yaşanılabilecek kadar güzel, ne de ben sevilebilecek biriyim. Yoruldum. Çok yoruldum. Pes etmek istiyorum. Ama intiharla ölmek istemiyorum. Bağırmak çağırmak hatta haykırmak istiyorum, öfkemi değil de can kırıklarımı. Herkesin karşısına çıkıp bir bir hesap sormak istiyorum. Ama halim kalmadı ki artık. Uçmak istiyorum, karanlık gökyüzüne karışmak… Özgür olmak. Ama kanatlarım kırıldı, uçamıyorum. Geçici bir dönem desem, değil ki biliyorum. Gelicekte başıma gelebilecek en güzel ihtimalleri umursayamıyorum bile. Çünkü o güzellikleri karşılayabilecek şen şakrak ruh kalmadı bende. Sonra ağlıyorum. Sessizce. Ufak nefes alışlarım, ve sadece yanağımdan yastığıma düşen gözyaşımın sesi. Duyulmuyorum. Duyulmak istiyor muyum onu da bilmiyorum. Bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum hem de. Ne umudu ne sevgiyi. Bilsem kendimi sevmez miydim herkesten önce? Sevemedim. Hep nefret edilince benden, ben de nefret ettim. Bu geceyi atlatamayacakmışım gibi hissediyorum. Ama biliyorum atlatacağım. Bir sürü daha böyle geceler atlatacağım. Sadece son gecemi atlatınca ne olacak onu bilmiyorum. Ama biliyorum ki siz bu dünyaya ait olmayan bir ruhu yaşatmaya çalışıyorsunuz, ve sadece ben acı çekiyorum. Bencilce değil mi? Eğer bir gün kafamdaki sese yenik düşüp intihar edersem, ilk ve son bencilliğimi yapmış olacağım. Belki bencil olabilsem, zaten ölmeme gerek kalmazdı.
3 notes · View notes
fallenangelfromhell · 5 months
Text
Sevgilimle küçük bir ritüel oluşturma fikri buldum gece düşüncelere dalmışken. Son zamanlarda iletişimde zorlanıyorduk. Hem iletişimimizi kuvvetlendirecek hem ilişkimizi kuvvetlendireceğine inandığım bir ritüel oldu. Başlangıcı paylaşmak istiyorum, hem fikrin anlaşılması belki başkalarına da fikir olur hem de bu hoşluğu paylaşmak istedim. Umarım ileride başka yılların da ritüellerini sürdürebiliriz ve her yıl bir öncekini okuyup güldüğümüz bir defter veya günce olur.
Ps: sevgilimin Türkçesini deftere geçirirlen düzeltmek yine bana kaldı.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
2 notes · View notes
fallenangelfromhell · 6 months
Text
13.12.23/05.31
Bana aşk ve sevginin farkını bilmediğini söyledin. Bu sefer gelmeyeceğini çünkü böyle olmaması gerektiğini söyledin. Aşk ile sevginin farkı, gurur sevgilim. Ben bana arkanı dönüşünü gelip sarmazsan beni affetmeyeceğimi söyledim; ama yine de sana yazdım, gelip gelmeyeceğini sordum, gelmeyeceğine emin olunca mektubumu okudum, bana ‘tek taraflı aşktı’ derken ‘değildi’ dediğinde içime umut doldu, mektubun sonunda yine sordum ‘gücün olmadığı için mi gelmeyeceksin yoksa gelmemen gerektiğini düşündüğün için mi’ diye, ikisinden de biraz dedin, kalbim bilmem kaçıncı parçaya ayrılırken ‘bana gelmeye gücüm kalmadı de ben sana geleyim, sana arkamı dönmedim de sana geleyim, sana asla arkamı dönmem de ben geleyim’ dedim, gururumu ayaklarımın altına kendim aldım, gelmek için ayaklandım ama senin uykunu düşünüp yine oturdum, ama affettim işte, gururumu hiç etsem de affettim seni. Şimdi sen uyuyacaksın. Bense bana acaba arkasını dönecek mi korkusuyla sana tutunacağım artık. Bu gece sen uykuna dönerken, ben kendi cenazeme ağlayacağım. Çünkü ben bizim için, beni öldürdüm. Babamda yaptığım hatayı bir kez daha yapıyorum. Senin uğruna ölüyorum bu gece. Artık arkanı dönersin korkusundan; inatlaşan ben değil tamam diyen bir ceset olacak, kızsa da sesi çıkmayacak, kırılınca gözyaşlarını saklayacak, korkunca sana koşamayacak, mutlu olunca coşkulu olamayacak, sadece sana kendini beğendirmeye çalışacak ve adeta oyun hamuru gibi senin beklentilerin doğrultusunda şekillenecek bir ceset kaldı geriye. Ama sen barışmamızın verdiği huzurla daldığın uykuda, benim senin sevdiğin kadını gömdüğümden bir haber olacaksın. Varsın olsun. Ruhen artık sana ulaşamayacağım ama bedenen burada olacaksın. Bu gece hiç ısınamadı ayaklarım, galiba artık hep buz kesecek bedenim. Umarım bu süslü cesedi seversin sevgilim, şayet ben nefret edeceğim. Sen gelmedin ama bunun bedelinin ben olacağımı hiç görmedin. Canın sağolsun. Ben aşkım uğruna kendimi feda ettim, sen kendini ve bu cesedi çok sev olur mu?
Can çekişirken son ruh parçamla sordum umutla, ‘bu aşk tek taraflıydı derken sen değildi değildi demiştin, sormalı mıyım bana aşık olup olmadığını?’
Son ruh parçamı ve umudumu öldürense cevabın oldu;
‘Sorma’
0 notes
fallenangelfromhell · 6 months
Text
Fotoğraflar, çok acımasızlar; kıskanıyorum o karelerde gülen yüzlerimizi, kıskanıyorum beni öpüşlerini, kıskanıyorum beni saran kollarını. Şuan son bir umut seni bekliyorum; ağlıyorum, üşüyorum, elimde yüzlerce fotoğraf ve kulağımda defalarca ‘Hoşçakal’ diyen Emre Aydın. Seni sevişlerim, sessiz hıçkırıklara döndü. Biliyorum, gelmeyeceksin. Son bir umut ya işte, bekliyorum kapıda. Beni anlamayışların saplanmışken ruhuma, ben gelmeni istiyorum. Bana arkanı dönmeni kabullenemiyorum, seni farklı kılan buydu çünkü. Bitti demene sebep sunduğun o kafana dayanan silah, benim kafamda patlasa diyemezdim ben sana. Bak yine sana kırıldım, ama bu sefer sana sığınamıyorum. Gelsen ya sevgilim, gelsen de silsen ya yaşlarımı. Bak bilerek üşüyorum ben, sen gelip ısıtmak istersin diye. Ağlamama kıyamazsın sen, gel hadi. Biliyorum gelmeyeceksin ama ne olur gir şu kapıdan. Bitirme bizi. Yalvarırım sevgilim, beni sensiz yaşamaya bırakma. Kalbi titrer mi insanın? Kalbim titriyor. Ne olur, gel. Hiç gitmedim de, gidemedim de. Arkamı sana dönemem de. Yalvarırım sevgilim, gitme.
1 note · View note
fallenangelfromhell · 7 months
Text
Gökyüzüne baktığınızda ne düşünüyorsunuz? Ben sadece geçmişi görüyorum. Asılı olan bütün yıldızlar şuan ölüler, sadece geçmişteki parıltılarını yani anılarını bugün görüyoruz. Gökyüzü geçmişse, yeryüzü yani toprak da gelecek bence. Çizeceğimiz yollar, atacağımız adımlar. Gökyüzü ve yeryüzünün birleştiği yer, sıfır noktası ise ufuk yani şu an. Gelecekse tamamen bir bilinmezlik, kadere inananların aksine kendi geleceğimi yazabileceğimi düşündüm hep. Hayır, kontrol manyağı değilim. Ama kendi hayatıma ve seçimlerime hakim olabilme hakkına sahibim. Geçmişte başıma gelenleri Tanrı yaptı diye kabullenmiyorum, insanlar yaptı ben yaptım. Bizim hatalarımızdı. Kader bana sorumluluktan kaçmak gibi geliyor. Gelecekte başaracaklarımın sorumluluğu gibi hatalarımın sorumluluğunuda üstleniyorum. Belki de kendime çok fazla yükleniyorum, bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da şu ki; başarısız olursam bile bunun sorumluluğunu aldığım durumda bunu tersine çevirebilirim, aksi durumda suçu başkalarına veya Tanrı’ya atan bir korkaktan fazlası olmam. Sadece yerimde sayarım. Bu yüzden pes etmiyorum, elimde olmayan şeyler de olsa ve bunlar beni başarısızlığa dahi uğratsa bu benim başarısızlığım olacaklar. Ve savaşmaya, her bir başarısızlığımın üzerine birer deneyim katmaya devam edip bir gün başaracağımı biliyorum. Ve bir gün öldüğümde, gökyüzünde gördüğünüz en parlak yıldız ben olacağım.
2 notes · View notes
fallenangelfromhell · 8 months
Text
Sevdiğim insanlara sevgimi anlatırken hep cam fanustan veya kar küresinden bahsediyorum. Keşke bir kar küresinin içindeki bankta sarılmış iki figür olsak diyorum. Çünkü benim düşlerimde kurduğum ütopya o kadar narin ve masum ki, dış dünyanın bizi paramparça edeceğini biliyorum. Hep ayrı olalım insanlardan ve saçtıkları zehirlerden. Bize, aşkımıza bulaşamasın istiyorum. Hep aşkı veya sevgiyi böyle tanımladım. Korumak isterdim bizi. Ama son zamanlarda artık ben o kar küresinin içinde yokum sanki. Kendi kurduğum ütopyaya kendimi yerleştiremiyorum. Ait hissedemiyorum. Benim yerim o cam fanusun kendisi sanki. Sadece sevdiğim insanı koruyabilecek bir güç var ve ben tamamen savunmasızım. Küçük ince bir cam parçası, yere düşse kendisiyle birlikte koruduğu her şeyi de paramparça edebilecek bir fanus. Sadece beni değil, zamanı da kırıyor sanki. Her şey o kadar blurlu ve net değil ki, içeriye bakmak istiyorum sadece. Sanki benim de üzerimi örtmüş gibi zaman, olmayan bir örtünün korumasına güveniyorum. Ve zaman kırılıyor, her yere cam kırıkları saçılıyor. Büyük parçaları toplamaya başlıyorum ama her adımımda küçük parçalar ruhumu delip geçiyor. Gerçekten var mıyım? Ya da hiç var olmamalı mıydım? Bilmiyorum. Bu belirsizliğin beni boğmasını sanki ben istiyorum. Ve zaman üzerimi örtsün üşümeden kendi içimdekini korumak istiyorum. Belki de onu da kendimle ölüme terk ediyorum.
1 note · View note
fallenangelfromhell · 9 months
Text
Ben yıllarca bileklerimi kestim ama rüyamda senin bileklerinin kesik olduğunu gördüğümde ağlayarak uyanıp bileklerinden öptüm.
3 notes · View notes
fallenangelfromhell · 9 months
Text
Sevgili 21 yaşım,
Merhaba, ben 22 yaşındaki halinim. Seninle hiç tanışamadık, hiç yazmadım sana. Çünkü kaçıyordum senden. Senin intikam hırsıyla yanan ama alamadığı için defalarca küllere dönüşen ruhundan. Sen bütün yaşlarımızın olabileceği en iyi haliydin biliyor musun? Toksik ama bağımlı olduğun ilişkinden en güçlü halinle çıkmış, bütün çocukluk travmalarını sonunda iyileştirmek için çabalamış ve yol almış, artık intihar yerine yaşama sevincinin tohumlarını göğsüne ekmiş, kendini sevmeye birazda olsun başlamış ve en önemlisi gözlerindeki ışığı geri bulmak üzereydin. Artık küçük bir çocuk veya isyankar bir genç değil, kendi ayakları üzerinde duran ve ne yaşarsa yaşasın gücünün farkında olan bir kadındın. Ama seni de öldürdüler. Seninle birlikte ölmeyi ben de istedim. Yedi yaşımı öldürmelerinden sonra nasıl aynı şeye izin verdim diye kendimi de öldürmek istedim. Ben yine sustum. Bu sefer avazım çıktığı kadar bağırmak istedim ama sustum. Yine korktum. Hem bu defa sadece dışarıya susmadım, kendi içimde de sustum. Kendime dahi tıkadım kulaklarımı. Baş edemedim böyle bir acıyla. Hala edemiyorum. Ama bir yerlerden başlamak zorundayım. Artık taşıyamıyorum bu yükü. Seni, çığlıklarını ve öldürülüşünü görmezden gelemiyorum. Gözlerindeki ışığın soluşunu, unutamıyorum. İntikamını almak istiyorum. Yedi yaşımızınkini alamadım, seninkini almayı istiyorum. Senin gibi güçlü durup yüzleşmek istiyorum. Ama yapamıyorum. Yapamam. Her şeyden önce abimin gözlerinin içine bakıp da ona neler olduğunu anlatamam. Onun bile bunu kaldıracak gücü kalmadı. Biz onun küçük masum kardeşiyiz, onun kardeşini bir kez daha öldüremem. Ama sana söz veriyorum. Zamanı geldiğinde kimin ne diyeceğini umursamadan, kendim ne kadar zarar göreceğimi umursamadan intikamımı alacağım. Onun da canı yanacak. O yaptığından utanacak. İnsan içine çıkamayacak. Bu defa o korkacak insanlardan, bana bir şey yaparlar mı diye. Bense başımı dik tutacağım. Kendimden emin dolaşacağım. Aynı senin gibi. Gözlerimize o ışık yeniden ilişir mi bilmiyorum, ama eğer yine parlarsa gözlerim işte o zaman kimsenin almasına izin vermeyeceğim.
Özür dilerim 21 yaşım, yedi yaşımıza gökyüzünde iyi bak olur mu? Onu en iyi sen anlarsın, o güçlü kanatlarınla sar onu üşümesin. Birbirinize sarılın. Çünkü sizi kaybettiğimden beri ben, kime sarılırsam sarılayım hep üşüyorum. Siz üşümeyin…
0 notes
fallenangelfromhell · 9 months
Text
Sevgili yedi yaşım,
Biliyorum güya aylar önce seni özgür kılmalı ve artık sana yazmamalıydım. Ancak yapamıyorum. Başka kimsenin beni anladığını hissetmiyorum.
Bugün instagramda dolaşıyordum, klasik kaydırırken bir sürü psikolog postu ve psikoloji içerikleri karşıma çıktı. Evet bunda bir anormallik yok, psikoloji ilgi alanım olmasının yanı sıra önem verdiğim bir sağlık alanıdır. Sorun karşıma çıkan postlardı, başlıklar şu şekildeydi. ‘Travmalarla büyümüş bir çocuksanız’ ‘Travmatize bir şey evde yaşamışsanız’ ‘Anksiyete’ ‘Depresyonda olabileceğinizi gösteren durumlar’ vs vs. En çok travmatize evde büyüyen çocukların özellikleri ve türevleri dikkatimi çok çekti. Sayılan özellikler hiç hoşuma gitmesede hepsine sahiptim. Ve aklımda direkt şu uyandı, bu özellikleri ben bile toksik buluyorsam başkası neden beni sevsin ki?
Geçen haftalarda sevgilimizin bir arkadaşı bize ‘Sorunlusun bence bu yüzden ilişki kuramazsın / seninle ilişki kurulmaz’ demişti. Sevgilimiz de psikoloğumuz da neden bu kadar takıldığımı bunu söyleyen kişinin kendini bilmez biri olduğunu ve önemsenecek biri olmadığını düşünüp beni anlamadılar. Takılmıştım çünkü ona katılıyordum. Bana gerçekleri söylediği için bu kadar canım acımıştı. Aptal çocukluk travmalarım bile o kadar kötü ve toksik özellikler katıyor ki bana.
Neden benimle ilişki kursun ki?
O bile geçmişim yüzünden yaptığım şeyleri görüp beni ikaz ediyor ve bundan rahatsızlık duyuyor. Ve ona ne kadar aşık olursam olayım bu özellikler yüzünden biliyorum ki bir gün onu da boğacağım ve kaybedeceğim. Sırf bunlara tahammülü bitti diye benden gidecek. İşin kötüsü ona kızamam bile. Ben bile kendimde kalmak istemiyorum ki? Ben bile kafama sıkıp bu hayattan varoluşumu silmek isteyecek kadar katlanamıyorum kendime. Ben bile sevmiyorum ki beni. O neden sevsin.
Hemen dönme sırtını bana küçüğüm, sende biliyorsun haklı olduğumu. Biraz sabredecektir çünkü bizi gerçekten çok seviyor. Ama katlanamayacak. Bıkacak. Tükenecek. Şimdiden tahammülü o kadar azaldı ki… Biri gider biri gelir diyecektir insanlar. Birincisi ben başkasını istemiyorum ki. O şımarık bakışları istiyorum. İkincisi ne malum belki hiç düzelemeyeceğiz ve asla ilişki kurabilen biri olmayacağız. Hadi diyelim terapiye gidiyoruz, iyileşiriz o gitse de kendimizi en iyi versiyonumuza getiririz ve başkaları geldiğinde bu yüzden terk edilmeyiz. Bu senaryoda da benim bir başkasına tahammülüm kalmadığını birileri anlayacak mı acaba?
Ben şuan sevilmek istiyorum. Çocukluk travmalarımız yüzünden terk edilmek istemiyorum. Bir başkasını istemiyorum. Bir başkasına seni beni ve diğer yaşlarımı tanıtmak istemiyorum. Ben artık sorunlu biri olmak istemiyorum.
Ben özel olduğumu görsün istiyorum. İçimdeki aşkın saflığını hissetsin ve bundan korkmasın istiyorum. Bütün o cehennem hayatının üzerine hak ettiğim gibi, küçük ve sevimli bir prenses gibi sevsin istiyorum. Ben artık dokunmaya bile kıyamamalarını istiyorum. Göz yaşım için dünyayı yakacak birini istiyorum, beni başkaları için ağlatacak birini değil. Hayatım boyunca fedakarlık yapmışken artık birilerinin benim için fedakarlık yapıp buna değer demesini istiyorum. Duygularımı özgürce yaşadığımda ‘çocuk benliğine geçiş yaptın buna tahammül edemiyor’ cümlesi yerine benim o çocuk benliğimde ağlayaşımı görünce kollarını sarıp ‘sorun yok, güvendesin ve seni çok seviyorum’ denmesini istiyorum. O çocuğa şefkatini verip tahammül yerine bunu zevkle yapmasını istiyorum.
Ben artık sevdiğim gibi safça sevilmek istiyorum.
Çok mu şey istedim yine?
Bunları bekliyorum çünkü bunları hiç görmedim ve hep gösterdim. Çünkü ben yedi yaşım sadece sana değil, dünya üzerindeki bütün çocuklara sarılıp yaralarını sarmak ve onları sevgi ve şefkatimle iyileştirmek istiyorum. Bir kişi de bunu bana yapsa çok mu yani?
Tahammül kelimesi çok ağırıma gidiyor. Ben eğer tahammül edeceği bir şeysem, onun hayatını kötü etkiliyorum demektir. O zaman niye onun hayatındayım ki?
Yine çenem düştü değil mi? Yine gecenin 04.15’inde seni şişirdim. Özür dilerim. Sığınacak başka yerim yokmuş gibi hissettim.
O küçücük ellerinle dokunduğun her buz tutmuş kalp adına ben özür dilerim, o güzel ruhunu gökyüzü en naif şefkatiyle sarıp sarmalasın. Huzurla uyu küçüğüm.
0 notes
fallenangelfromhell · 11 months
Text
Sevgili yedi yaşım,
Hayatımda ikinci kez sana üzgün değil de, mutlu bir mektup yazıyorum. Umarım bu sayı bir gün o kadar artar ki, yazdığım bütün acı dolu mektupları çekmece altına koydurur bize.
Konuya gelirsem, hani sana birine aşık olduğumdan bahsetmiştim; hemen çatma kaşlarını biliyorum onun beni üzdüğü mektuplar da yazdım ama güven bana o bizi çok seviyor. Her insan bazen hata yapar, biz bile. O adam 18.07.2023 tarihinde saat 22.00 sularında bizim saçımızı yıkadı. Hem de gitmesi gerekirken, gerçekten gitmesi gerekiyordu. Ama o beni zorlandığım bir şeyde yalnız bırakmadı ve zamanında özenle taradığı saçlarımızı bugün de yumuşakça yıkadı. Yanlış anlama beni, bu birinin bize bakmasına ihtiyaç duyduğumdan değil. Aksine bunu yapmasına gerek olmadığını bildiği halde ve gitmesi gerekirken yaptığı için bu kadar özel. Bizimle ilgilenmeyi kalpten istediği için. Biliyorsun, bunu daha önce kimse istememişti.
Bilmiyorum o onun sadece hatalarını değil de, yaptığı minicik şeylerden bile ne anlamlar çıkardığımın farkında mı ama ona ne kadar aşık olduğumuzun farkında. Hemen de bağ kurma ama sen olur mu? Çünkü yedi yaşım, ben ne kadar aşık olursam olayım bir gün istenmemeyi ve terk edilmeyi kaldırabilirim. Ama sen öyle değilsin küçüğüm, eğer çok bağlanırsan o gittiğinde bir ömür bütün yaşlarında kalbinde o yükü taşırsın.
Ben gitmemesini çok umuyorum küçüğüm, ama itiraf etmeliyim ki korkuyorum. Onun o hınzır gülüşüne, şımarık egosuna, tilkilerin yuva kurduğu zekasına ve en çok da herkesten daha gerçek bakan gözlerine çok aşığım. Ve o gözlere bir daha bakamamak ödümü koparıyor. Ama inanmak istiyorum, sorunları çözeceğimize. Her şeye rağmen onun kollarında yaşamın kokusunu alabileceğime ve elimi asla bırakmayacağına. Ama korkuyorum işte.
O aşktan bahsederken hep toksik olduğunu düşünüyor; sınırların aşılacağını, bireyselliğin kaybolacağını ve saygının kaybolacağını. Ama hayır ben bunların hiçbirine katılmıyorum. Aşk birine duyabileceğin en özel duygu bence. Çünkü anneler ve babalar çocuklarını severler çünkü zorundadırlar, sonuçta o çocukları onlar seçmiş oluyor. Arkadaşlar genelde çıkarları bitene kadar severler seni. Ama aşık olduğunda; hiçbir sebep olmadan olursun. Dünyanın en saf duygularını hiç tanımadığın bir ruha feda edersin. Aşk büyüleyici bence. Tek bir kusuru var gözümde, önlenemeyen korku. Benim yaşadığım gibi. Ve onun da yaşadığı gibi.
Geçen gün intihar meyilimiz olduğu için ve teşebbüs etmeyi düşündüğüm için saatlerce ağladı. Benim olmadığım bir dünyayı hayal etmeye çalıştı. Bunu görmek ve hiçbir şey yapamamak beni o kadar öldürdü ki anlatamam sana. Ona bu korkuyu ben aşılamıştım. Ve ona bir söz verdim. Her zaman kollarında olacağıma dair. Bilmiyorum yedi yaşım, ben ilk defa belki de tutamayacağım bir söz verdim. Ama çabalayacağım. Çünkü o gözlerdeki korku, o kadar gerçekti ki. Onun gibi güzel bir aile, okul ve arkadaş hayatına sahip birine böyle büyük bir travmayı veren kişi ben olursam ne anlamı var benim aşkımın?
O gece çok canımı yakmıştı, ağlamaktan konuşamayacak kadar. Normalde biri bunu yapsa, sırf senin için bir daha yüzüne bakmam. Ama o geldi, geldi ve kollarımda beni üzdüğü için ağladı. Daha önce yine kimsenin yapmadığı bir şey işte.
Bu adam kim bilmiyorum, hayatıma hiçbir filmde veya romanda olmayan bir şekilde girdi ve beni kendine sırılsıklam aşık etti. Ama beni daha önce hiç görmediğim bir sevgiyle tanıştırdı. Ya ben hiç sevilmemiştim ya da kimse onun gibi güzel sevemiyordu. Belki de ikisi birden, bilmiyorum. Tek bildiğim, hayatımda ilk kez bir yabancının kollarında bu denli huzurluyum.
Sevgili yedi yaşım, güzeller güzelim. Saçlarımız bir kez daha çok güzel oldu değil mi? Çünkü onun elleri değdi. Gökyüzünde yıldızlar dokunsun o güzel saçlarına.
1 note · View note
fallenangelfromhell · 11 months
Text
Mektuplar yazarım ben
Sessiz mektuplar
Dilimin varmadığını
Kalemim haykırır
Mektuplar yazarım ben
Kalbimin en yalnız odacığından
En büyük acılarımdan
En güzel anılarımdan
Mektuplar yazarım ben
Sayfalar ıslanır
Mürekkebi dağılır
Gözyaşlarımla
Mektuplar yazarım ben
Yalana yer olmayan
Aldatmacadan uzak
İçimden geldiği gibi
Mektuplar yazarım ben
Bütün yaşlarıma
Bütün sevdiklerime
Bütün canımı yakanlara
Mektuplar yazarım ben
Avazı çıktığı kadar
Susan çıcukluğumla
En saf duygularımla
Mektuplar yazarım ben
Sevgili diye başlayan
İsmi olan
Ama gidecek adresi olmayan
1 note · View note
fallenangelfromhell · 11 months
Text
Sevgili yedi yaşım,
Ağlıyorum. Uzun zaman sonra ilk kez hıçkırıklarımda boğularak ağlıyorum. Gözyaşlarım yağmur gibi kayıyor yanaklarımdan, tutmuyorum. Artık sessiz olmak için ağzımı kapatmıyorum, avazım çıktığınca ağlıyorum. Çünkü artık, kaldıramıyorum.
Bunca sevgisizliği, saygısızlığı kaldıramıyorum. Sürekli güçlü durmak zorunda olmayı kaldıramıyorum. Ben bu kadar kalp kırıklığını, kaldıramıyorum. Neden beni sevmesi bu kadar zor ki? Nasıl bu kadar kolay kırabilirler bu kadar masum bir kalbi? Neden benim sevgim, korkutuyor insanları? Herkesi kaçırıyorum kendimden, herkes bıkıyor işte benden. Ben kimi sevsem, inciniyorum. Kimin gözlerine ışıldasa gözlerim, öyle bakma diyorlar. Ben kimseyi kırmamak için uğraştıkça, kırılıyor kalbim. Benim sevgim, ağır geliyor kalplerine. Onlar bilmiyorlar ki saf sevilmek ne demek, kaldıramıyorlar. Bu yüzden ya, kolayca kırıp döküyorlar. Ama ben kaldıramıyorum, görmedikleri şey de bu. Bunca şeyi sırtlarken, birde kalp kırıklığını kaldıramıyorum.
Yıllardır kendimi sevmek için çaba gösteriyorum, kendime saygı duymaya çalışıyorum. Sırf senin için. Çünkü seversem kendimi, senin sevgisiz hissetmene engel olurum. Eğer kendime saygı duyarsam, seni de koruyabilirim. Bizi sevip yarı yolda bırakan her insanda, seninde kalbin kırılmasın. Benim sevgim sarsın istiyorum seni. Ama yapamıyorum. Koruyamıyorum bizi. Engelleyemiyorum kalbimin kırılmasını.
Zaten ne bekliyorsam insanlardan? İki saçımı okşadı diye beni hiç kırmayacak mı? En sevmediğim yerleri öptü diye, aşık mı olacak bana? Niye sevsin ki beni? Ben bile sevemiyorken kendimi?
Özür dilerim yedi yaşım, yine birilerinin umuduna kanıp koruyamadım seni. Yine en çok seni incittim. Senin de aşık olmana izin verdim. Ama söz, bundan sonra aşık olmak yok. Sadece sen ve ben. Söz veriyorum, bir daha kimsenin incitmesine izin vermeyeceğim seni.
Saç tellerinden öpüyorum meleğim, huzurla uyu.
1 note · View note
Text
Sevgili yedi yaşım,
Bu defa uzun ve hüzünlü bir mektup yazmaya gelmedim sana. Bir kaç cümlelik, mutluluğu paylaşma mektubu yazıyorum ilk kez. Hani sen hep okulda annesinin saçlarını ördüğü, babasıyla el ele gelen şirin kızlara bakıp üzülürdün ya… Bizim saçımızı özenerek tarayan biri bile olmamıştı, istesek bile hep söylenerek ve canımızı yakarak tarardı annemiz. Kaç kez kafamıza vurmuştur o tarağı, sinirlenip hıncını çıkarırdı saçlarımızdan. Bugün 12.06.2023, saat öğlen bir sularında biri bizim saçımızı taradı. Aşık olduğumuz o adam, ‘hadi tarağını getirde saçını tarayalım’ diyerek saçlarımızı özenle taradı. Hatta belki acır diye tararken elini saçlarımızın altına koydu, çok sevgi doluydu. Bense sana döndüm, çocukluğuma. Az kalsın ağlayacaktım, o kadar hoşuma gitti ki. Yıllarca şekilden şekle soktuğumuz ama bir türlü beğenemediğimiz, sinirlenince hıncımızı çıkarmak için çekiştirdiğimiz saçlarımı çok sevdim ben bugün. Senin saçların meğer ne güzelmiş, küçüğüm.
Yedi yaşım, sen sevilmeyi en çok hak edendin ama o sevgiyi senden esirgediler. Gökyüzünde huzur bulabilirsin artık, sen çok seviliyorsun.
3 notes · View notes
Text
Tumblr media
Bir gün gelecek; usulca yok olacağım yanından, hayatından. Senin adına döktüğüm her gözyaşı, sızlatacak yüreğini. Ben sana kanan küçük bir kız çocuğuydum, yeşil bir çift göze kanmıştım. Gülüşüme karşılık veren o hınzır gülüşe inanmıştım. Önce bana ilaç gibi geldin, yaralarımı unuttum seninle. Sanki senin gibi, yarası beresi olmayan biri sandım kendimi. Sağlıklı biri gibi ayak uydurmaya çalıştım sana. Ama değildim. Yaralıydım. Bunu sen de biliyordun. Sana ayak uyduramayacağımı sen de biliyordun. Yaralarımı sarmak istemedin ki sen hiç, unutturmak ve unutmak istedin. Ama bak, çok geçmeden kanamaya başladım ben. Bir gün gelecek, gideceğim. Ve merak ediyorum, üzülecek misin? Özleyecek misin? Benim şuan yandığı gibi, senin de canın yanacak mı? Beni anlamadığın, her an için pişmanlık duyacak mısın? Çünkü sen kanmadın bana, sen hep kendini tuttun sınırlarını bildin. Sen, aşık olmadın bana. Sen sevmedin beni, benim seni sevdiğim gibi. Ben niye kandıramadım biliyor musun seni? Saf sevdim çünkü; oyun olmadan, çıkar beklemeden. Ve benim saf sevgim, korkuttu seni. Peki ben gittiğimde, o korktuğun sevgiyi mumla arayacak mısın?
1 note · View note
Text
“Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluk hikayesi vardır.”
Lev Nikolayeviç Tolstoy
3 notes · View notes