Tumgik
dlkzby · 3 years
Text
5 notes · View notes
dlkzby · 3 years
Text
Tumblr media
“Edebiyat şunun için güzeldir; senden asırlar önce yaşamış biri, senin de içini kemiren, genellikle ifade edemediğin duyguları tarif etmiştir bir yerlerde. Varlığından haberdar olmayan birinin, senin yerine sıkıntı çekmiş olduğunu görmek rahatlatır. Anlarsın, yalnız değilsindir.”
2K notes · View notes
dlkzby · 4 years
Text
0 notes
dlkzby · 4 years
Text
Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
16 Kasım1912 gece
“Hayallerimde bile sana söyleyemeyeceğim şeyleri yazacağım şimdi; Siz yerine Sen demek gibi.
Oysa bu kadar dökülüp saçılmak, bu kadar açılmak için ancak ölüme yakın olmak lâzımdır. Bu kadar cesur olmak için de kavuşma ümidinin kalmaması. Ben işte bu haldeyim. Çatalca’dayız yol yorgunu baskınına uğrayan Alâiye redif  Taburu’nun yerine. İleri tabya savunmasına girmek için emir aldık.
Ama ben sana ancak senden bahsedebilirim. Sen güzelliğinin her şeyi fethettiği zamanlardasın ve ben hangi yanıma değsen o yandan ağrıyorum. Güzellikten doğan aşka yaslanarak her şeyi unutmak, senden gayrini geride bırakmak isterdim. Fakat ne mümkün! Ne zaman unutur gibi olsam olmuyor. Unutmak istediğim şeyin tam ortasındayım.
Bir acıya tahammül etmek ancak daha büyük bir acıyla yüz yüze gelmekle mümkün olabilirmiş, anladım. Şimdi, bir dağın diline emanet ettiğimde bile ölü harfler, yanık kelimeler doğuran bu seyrüseferi, altında ezildiğim her şeyi, bu acıyı hafifletmek için bir diğer acımı diriltmeye uğraşıyorum. Seni unutmak için yaşadıklarımı, yaşadığım şeyi unutmak için de seni hatırlıyorum. Ama mümkün değil hiçbirini unutamıyorum.
Ruhun kaldırabildiği acıyı bazen beden reddeder, çünkü kaldıramaz. O zaman bedeni daha derin bir acıyla susturmak gerekir….”
2 notes · View notes
dlkzby · 6 years
Photo
Tumblr media
0 notes
dlkzby · 6 years
Photo
Tumblr media
Geçmişi anlatma sanatı... (Fotoğraf Leylâ Aslan)
0 notes
dlkzby · 7 years
Text
Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
16 Kasım1912 gece
“Hayallerimde bile sana söyleyemeyeceğim şeyleri yazacağım şimdi; Siz yerine Sen demek gibi.
Oysa bu kadar dökülüp saçılmak, bu kadar açılmak için ancak ölüme yakın olmak lâzımdır. Bu kadar cesur olmak için de kavuşma ümidinin kalmaması. Ben işte bu haldeyim. Çatalca’dayız yol yorgunu baskınına uğrayan Alâiye redif  Taburu’nun yerine. İleri tabya savunmasına girmek için emir aldık.
Ama ben sana ancak senden bahsedebilirim. Sen güzelliğinin her şeyi fethettiği zamanlardasın ve ben hangi yanıma değsen o yandan ağrıyorum. Güzellikten doğan aşka yaslanarak her şeyi unutmak, senden gayrini geride bırakmak isterdim. Fakat ne mümkün! Ne zaman unutur gibi olsam olmuyor. Unutmak istediğim şeyin tam ortasındayım.
Bir acıya tahammül etmek ancak daha büyük bir acıyla yüz yüze gelmekle mümkün olabilirmiş, anladım. Şimdi, bir dağın diline emanet ettiğimde bile ölü harfler, yanık kelimeler doğuran bu seyrüseferi, altında ezildiğim her şeyi, bu acıyı hafifletmek için bir diğer acımı diriltmeye uğraşıyorum. Seni unutmak için yaşadıklarımı, yaşadığım şeyi unutmak için de seni hatırlıyorum. Ama mümkün değil hiçbirini unutamıyorum.
Ruhun kaldırabildiği acıyı bazen beden reddeder, çünkü kaldıramaz. O zaman bedeni daha derin bir acıyla susturmak gerekir….”
2 notes · View notes
dlkzby · 7 years
Text
“Hiç merak etmedin mi? Belki hasta oldum. O taktirde bana bir iki satırlık bir şey daha yazabilirdin. Hani son günlerde bunu da beklemedim değil. Seni kendime karşı biraz daha alakalı görmek herhalde hoşuma gidecekti. Ama ne yapalım, hisler zorlamaya gelmez…”— Orhan Ve
1 note · View note
dlkzby · 7 years
Note
Sayfanız çok başarılı.
Teşekkür ederim..
0 notes
dlkzby · 7 years
Text
Didem Madak
Ben geç kalmayı hayat felsefesi haline getirmiş bir kadınım. sana da geç kaldığımın farkındayım. ama inan ki ilk kez bunu bilerek yapmadım. senin gibi bir adamın varlığından haberdar olsaydım yıllar önce doğar sana yıllar önce rastlar yıllar önce… bilmiyorum. sen ki başını dizime yaslayıp geçmişteki tüm hatalarını anlatırken sesi çatallaşan adam. seni sevmemek mümkün mü! seni bir anne şefkatiyle saramayacak kadar yorgun bir kadın olduğum için üzgünüm. üzgünüm bu kadar geciktiğim için. benden önce başka kadınların hayatına girip seni bu kadar yıpratmalarına, ağlatmalarına müsaade ettiğim için üzgünüm. donuk bakan gözlerin için üzgünüm. göğsünde bir cenin gibi kıvrılıp uyuyamayacağım her gece için de üzgünüm. 
sana bu mektubu bir tren garından yazıyorum. yollar mıyım ya da sana ulaşır mı bilmiyorum. tek bildiğim hayatın beni her zaman ötelediği ve sana afilli bir veda etmem gerektiği. evet. gidiyorum. bundan böyle bir kabusla çarpıştığım gecelerde ne yapacağım konusunda en ufak bir fikrim bile yok. yalnız uyanacağım, arayacağım kimsem de yok. “sırtından kalçalarına dek bir şelale gibi dökülüyor” dediğin saçlarımı da kestim. üzgünüm. bir kadın gidişinin bileti olarak saçlarını kesermiş. 
yalnız kadınlar kendi kendini teskin eder demişti annem, üç yıl evvel yani ölmeden önce. o da yalnız bir kadındı. bize rağmen.
biliyor musun ben çok adam incittim. daima içimden geçeni söyledim. “içi dışı bir” deyimini biraz fazla benimsedim belki bilmiyorum ama nazik olmak için süslü cümleler kuramadım hiç. yalancılığın nezaket adı altında pazarlanmasından hep nefret ettim. ben buyum işte. doğru söyleyen, dokuz köyden kovulan, bunu zerre umursamayan, kendi dünyasını inşa eden bir kadın. insanlar beni çok yaraladı. bunu yaparken yüzleri kızarmadı, gocunmadı hiçbiri. ben en azından dürüstlükle incitiyorum. incitmenin bile bi onuru olduğuna inanıyorum. mektubun bu kısmının seninle ilgisi olmadığını düşünebilirsin ama yanılıyorsun. ben inşa ettiğim dünyaya yalnızca seni dahil etmeyi diledim bugüne kadar. olmadı, olmayacak. bu yüzden kendi dünyamı terk ediyorum. dünya ancak ölürken terk edilmez, endişelenme, ölmüyorum. sadece kendime yeni bir gezegen aramak için yola koyuluyorum. 
güzel gülüyorsun, bunu çok harcama olur mu? bir de basit kadınlar uğruna şiir yazma. benden sonra bir kadına şiir okuyacaksan mesela, bu çocuğunun annesi olsun en azından. hayatını adayacağın kadına içini aç. meyve soyarken yanlışlıkla el kayması sonucu oluşan küçük bir bıçak izi gibi kadınlarla değil de jilet izi gibi geçmeyecek olan kadınla uyu mesela. gözüm arkada kalmasın bu açıdan. seni doğru bir kadının yüreğine emanet ettiğimi bileyim. bana sık sık yaz diyebilmeyi isterdim. ama adresimi öğrenmene müsaade etmeyeceğim. biliyorum ki gelirsin. biliyorum ki “zaten geç kaldığını söylüyorsun, şimdi nasıl gitmekten söz edebilirsin!” der ve zorla geri getirirsin. ah, göğsündeki her yarayı merhametle öptüğüm… geç kalınan hiçbir hayat, hayat değildir. hayatın olmayı dilerdim.
sana son olarak bir şiirle veda edeceğim; “…
Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya: 
Olanlar oldu tanrım 
Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla! Kaybolmak istemiştim bir zamanlar 
Kapının arkasında yokum demiştim 
Ve divanın altında da. 
Bulamazsınız ki artık beni, 
Hayatın ortasında. 
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar 
Beni kimse bulamazdı 
Tanrı’nın arkasına saklansam. 
O Kocamandı, en kocamandı o. 
Bir kız çocuğunun hayalleri kadar. Bir zamanlar kendimi 
Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım. 
Kaç metredir benim yokluğum? 
Benden daha çok var sanmıştım. 
Benim yokluğumdan dünyaya 
Bir elbise çıkar sanmıştım. 
Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan 
Sonunda ben de alıştım. 
Ah…dedim sonra, 
Ah ! Didem Madak 🌸
2 notes · View notes
dlkzby · 7 years
Text
YALNIZLIK
Yalnız yaşamak, eve girip de kapınızı kapattıktan sonra sizi takip eden düşmanlarınızdan sıyrılmış ve bugün de hayatta kalmayı başarmışçasına derin bir nefes almaktır.
Yalnız yaşamak, aileden de olsa, annen de olsa, bak annen bile olsa diyorum buraya dikkat kesil, birkaç günden fazla tahammül edememektir.
Yalnız yaşamak, eve gelen bütün kurye, kargo, ne varsa, hiçbiriyle karşılaşamamak ve gidip tırıs tırıs şubelerini bulup sana gönderilen şeyleri oradan almaktır.
Yalnız yaşamak, buzdolabını sadece içeceklere ayırmak, evde ne zaman sıcak bir şey pişirdiğini hatırlamamak, haftada bir kez bulaşık makinesi, bir kez de çamaşır makinesi çalıştırmaktır.
Yalnız yaşamak, istediğin saatte uyuyabilmek ve istediğin saatte uyanabilmek, işin en güzeli de, istediğin kişiyle uyuyup, istediğin kişiyle uyana bilme özgürlüğüne sahip olmaktır.
Yalnız yaşamak, 4 ya da 6 kişilik yemek masasını yılda sadece iki kere kullanmaktır.
Yalnız yaşamak, evinizden ayrı kaldığınızda, en iyi otelde ya da en yakın arkadaşınızda bile kalsanız, evi özlemek ve ertesi gün döndüğünüzde “insanın evi gibisi yok be” demektir.
Yalnız yaşamak, tatile çıkarken evdeki tüm fişleri prizden çekmiş, elektriği ve suyu kapamış olduğun halde, deniz kenarında güneşlenirken birdenbire evi hatırlayıp “acaba buzdolabının fişini çekmese miydim?” diye düşünmektir.
Yalnız yaşamak, ev anahtarına gözünüzün bebeği gibi bakmak, dışarıda bir yerde mutlaka yedeğini bulundurmak, eve geldiğinizde zil çalarak girmenizi sağlayan bir misafiriniz varsa kendi evinizin zilini çalarken bir tuhaf hissetmektir.
Yalnız yaşamak, istediğin televizyon programını izlemek, istediğin şarkıyı dinlemek, istediğin zaman temizlik yapmak ve hatta yapmamaktır.
Yalnız yaşamak, bir süre sonra kendi kendine konuşmaya başlamak, bundan korkulası biçimde hoşlanmak, sırf evde senden başka sesler de çıksın diye her daim bir tarafta müzik, televizyon, bilgisayar, radyo, birşeyleri açık bırakmaktır.
Yalnız yaşamak, buna çok fena alışmak ve biriyle yaşama, evlenme, ev arkadaşı olma fikrinden giderek uzaklaşmaktır.
Yalnız yaşamak, yalnız ölmeyi de peşinen kabul etmektir.
2 notes · View notes
dlkzby · 7 years
Photo
Tumblr media
Sevdiğimi demez isem sevmek derdi beni boğar. Beş Şehir (2009) Onur Ünlü
39 notes · View notes
dlkzby · 7 years
Text
Sol içi yüzleşme; Levon Ekmekçiyan idamı
“Dünyanın cesur ulusları yoktu / cesur insanları vardı” der şair. Levon Ekmekçiyan! 1980 Askeri darbesi sonrası gelişen onlarca idamdan sadece biri! Ermeni bir devrimci. Bir çok kişinin adını dahi anmadığı bir halkın evladı. ASALA'nın sağ yakalanan tek savaşçısı! 12 Eylül döneminde, bütün ülke de devrimcilere, muhaliflere saldırılar hat safhaya ulaşırken 2 ASALA üyesi, Ankara da yaptıkları eylemle dikkatleri üstlerine çekti. ASALA o güne kadar başka ülkelerde Türk bürokratlarına ve büyükelçilik binalarına bir çok eylem yapmışsa da, Türkiye de ilk eylemleriydi. Türkçe açılımı Ermenistan'ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu olan ASALA'nın hedefini ASALA liderlerinden Monte Melkonyan şöyle açıklıyordu: “Farklı Ermeni akımları ve çevrelerinden gelen ve tüm topluluk-içi çatışmaları bir yana koyarak ASALA’da birleşen bizler, esas amacımıza… Batı Ermenistan’ı kurtarmak ve onu, bugünün özgür Sovyet Ermenistanı’yla birleştirerek bütünleşmiş ve devrimci bir Ermenistan’ın oluşturulmasına hizmet ediyoruz.” (Armenia, No. 131/13, 1986, s. 7, aktaran Michael M. Gunter, “Armenian Terrorism in the 20th Century”/ “20. Yüzyılda Ermeni Terörizmi”, Kış 2007) ABD Dışişleri Bakanlığı’nın aynı konuyu ele alan Patterns of Global Terrorism Report-1996 adlı yayınına göre ASALA’nın amacı, “Türk hükümetinin 1915’de 1.5 milyon Ermeninin ölümünden sorumlu olduğunu kamuoyu önünde kabul etmeye, tazminat ödemeye ve bir Ermeni yurdu için toprak vermeye zorlama”ktı. 1 Uzun bir süre Ermenistan da tutuklu kalan siyasi tutsak Sarkis Hatspanian ise, ASALA için 'Son yıllarda aydın ve demokrat olmanın neredeyse ‘olmazsa olmaz’ kıstası haline gelen ve hemen herkesin ağzında pek gözde bir sakıza dönüştürülen Ermeni davası ve 1915-1923 soykırımı konusunu, unutulmaya yüz tutan tozlu raflardan zorla çekip-indirerek, yaşadığımız dünyanın çözülmemiş sorunlar gündemine yeniden taşıyan gücün, 1885'ten günüm��ze dek varlığını koruyarak sürdüren 4 Ermeni politik partilerinden sırasıyla Armenagan-Ramgavar (sağ liberal), Sosyal-Demokrat Hınçak (sosyalist), Devrimci Federasyonu Taşnak (sosyalist) ve Komünist Partileri değil, tüm dünyada yükselen ulusal kurtuluş savaşlarından esinlenerek, uzun yıllar boyu Filistin Kurtuluş Örgütü bünyesinde (askersel araç-gereç kullanımı, silah eğitimleri, şehir gerillası saldırı-savunma biçimleri ve eylemlerinde teknik, lojistik alanlarda uzmanlaşma vb. gibi) çok aktif rol oynamış bir grup marxist genç insan tarafından 1975'te kurulan Ermeni örgütü ASALA olduğunu not etmek gerekmektedir.'' 2 diye yazıyordu. Devletin resmi belgelerinde de, Levon Ekmekçiyan'ın ölüm kararı verilirken örgütün marksist-Leninist bir örgüt olduğu ve Türkiye'yi bölmeye yönelik bir programı olduğu belirtiliyordu. “Lübnan'ın Beyrut kentinde kurulan ve Marksist-Leninist görüşü benimseyen Ermeni Gizli Ordusu ASALA tarafından, örgüte mensup Levon Ekmekjian ve arkadaşı Zohrap Serkisyan, Türkiye de eylem düzenlemek, vatandaşlar ve görevlilerden rehin almak suretiyle Türk hükümetiyle pazarlığa girişmek için görevlendirilmişlerdir”3 ASALA içerisinde sağ yakalanan tek kişi Levon Ekmekçiyan'dır. Eylemlerinde son ana kadar çatışmayı sürdüren, son kalan kurşunlarını da kendilerine sıktıkları söylenen Ermeni devrimciler içerisinde, özellikle de Türkiye de yakalanmasından dolayı büyük bir öneme sahip olan Levon Ekmekçiyan'ı devlet çok önemsiyordu. Ama devlet tarafından bu kadar önemsenen bir devrimci nedense Türkiye devrimci hareketi tarafından uzun bir süre bilinçli ve bilinçsiz olarak hiç görülmedi. Ermeni bir örgütün üyesi olması, Ermenistan'ın kurtuluşu için savaşması bunda büyük bir etken oldu. Tıpkı halen Kürt devrimcilerine yaptıkları gibi, görmezden geldiler. Levon Ekmekçiyan ve yoldaşı Zohrap Sarkisyan, Ankara Esenboğa Havaalanında, dönemin başbakanını kaçırmak için eylem yapmak isterken fark edildiklerinde orada güvenlik güçleri ile çatışmaya girdiler. O süreci Sarkis Hatspanian'ın anlatımı ile okuyalım; “Ankara’da gerçekleştirilmesi planlanan eylemin sadece tek bir hedefi vardı ve bu hedef cuntanın o dönemde başbakanı, emekli generallerden biri olan Bülent Ulusu’dan başkası değildi. “Eylem, Etimesgut askeri havaalanına inecek olan uçaktan şehre gidilecek yol güzergâhında mevzilenen 2 ayrı birim tarafından otomobil konvoyuna saldırı gerçekleştirmek üzere planlandığı halde, hiç hesapta olmayan bir nedenle son dakika da zorunlu bir değişikliğe uğramıştı. B. Ulusu’nun uçağının Etimesgut yerine Esenboğa’ya ineceğiyle ilgili bilgiyi geç edinenler, acilen oraya hareket etmiş, ama Esenboğa’ya vardıklarında, B. Ulusu’nun havaalanından uzaklaşmış olduğuyla ilgili bilgiden yoksun kalmışlar. İki gruptan biri havalimanının otoyol araçları çıkışında beklemekteyken, diğer birimdekiler hiç tanımadıkları havaalanında uçak pistine giden yönü aramaya çalışırlarken, onlardan birinin havaalanı güvenlik görevlilerince, omuzladığı içi silah dolu ağır çantasının şüphe uyandırması üzerine kontrole tabi tutulmak istendiğini gören diğer arkadaşının silahını çekip havaya ateşlemesiyle, yakınlarındaki yolcu salonuna doğru koşup kalabalığa karışmışlar. Bulundukları salonun iki girişine yakın durup olası saldırıya karşı mevzilenebilmek için de birbirlerinden ayrılmak zorunda kalmışlar.” Türkçe’yi iyi bir şekilde konuşabilen Zohrab’ın çatışma öncesinde havaalanındaki sivillere; “Biz sizin ASALA olarak duyduğunuz Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu’nun neferleriyiz. Politik amaçlı askeri bir eylemde bulunmak için Ankara’da bulunuyoruz ve az sonra burayı kuşatma altına alarak, kan gölüne çevirmeye hazırlanan asker ve polis güçleriyle son kurşunumuza kadar çarpışarak şehit olmaya adayız. Ancak, hükümetleriniz tarafından size sunulduğu gibi gözü dönmüş caniler olmadığımızı bilmenizi istiyoruz. Biz, memleketi işgal altında bulunan bir halkın çocuklarıyız ve hedefimiz sadece Türk devletini temsil eden odaklara düzenlediğimiz saldırılarla, dünya ve insanlığın çığlığımızı duymasını istiyoruz. Batı Ermenistan’ı işgal eden Türk devleti düşmanımızdır, ama bu topraklarda yaşayan halklara karşı kesinlikle kin gütmüyoruz. Şu an, yanımızda burayı patlatıp, yok etmeye yetecek kadar cephane olduğu halde, masum halktan tek bir insana dahi zarar gelmesini istemediğimizin şahidi olacaksınız. Sizleri rehin alarak buradan özgürce uzaklaşmak için pazarlık malzemesi yapmayı bile düşünmediğimiz halde, canlarınızın vatandaşı olduğunuz devlet tarafından hiçbir kıymete değer bulunmadığını birazdan anlayacaksınız. O nedenle de burayı acilen terkedin ki kör kurşuna kurban giderek, devletinizin ASALA hakkında anlattığı yalanlara alet edilmeyesiniz. Biz askeriz ve sadece askere karşı dövüşmeyi biliriz”. Zohrab, dışarıdan açılan yaylım ateş yağmuruna cevap vermek niyetiyle bekleme salonunun oturaklarını siper edip mevzilendiği sıradaysa, Levon’un elindeki otomatik silahıyla havaya ateş ederek kendisine doğru koşarken vurulup yere düştüğünü görmüş. Paniğe kapılan insanların korku içinde düşe-kalka salonun sağ tarafındaki çıkış kapısına doğru kaçmaya çalıştığını gördüğünden, bir taraftan havaya ateş açarken, diğer taraftan da “bırakın insanlar dışarı çıksın, onların bizim aramızdaki hesapla ilgileri yok” diye bağırıyormuş. 4 Bu eylem, devletin yayın organlarında 'terörist saldırı' olarak görüldü. Devrimci basın ise o gün gördü mü, nasıl gördü bilmiyoruz ancak Levon Ekmekçiyan cezaevinde işkence altındayken devrimci örgütlerin tavırlarından dolayı bir çoğunun bu eylemi sahiplenmediğini anlayabiliyoruz. Yeniden Sarkis Hatspanian'ın anlattıklarına bakacak olursak, o gün yurtdışında bulunan Ermeni yayın organları dışında ne ülke içerisinde ne de ülke dışında hiçbir yayın organında Esenboğa eylemi ile alakalı bir bilgi bulunmamaktadır. “Genelde ASALA'nın tüm eylemleriyle ilgili olduğu gibi, özellikle de 7 Ağustos 1982 günü Ankara Esenboğa havaalanı eylemiyle ilgili olarak, ne sözümona herkesçe bilinen sansürlü ‘T.C.’ ve ne de dışarılarda ‘sansürsüz’ yayınlanabilen sağ ya da 'sol' basın-yayın organlarından hiçbirinde ne acıdır ki gerçeği yansıtan tek bir satır bile yazılıp, yayınlanmamıştır. Ancak o yıllarda değişik ülkelerde, Ermenice, Arapça, Farsça, Türkçe, Yunanca, Fransızca, İngilizce, Almanca dillerinde yayınlanan birçok Ermeni gazete ve dergilerinde yayınlanmış birçok makalede Esenboğa eylemi olabildiğince ayrıntılı yayınlanmış olduğundan, var olan o kaynaklarda olayın anlatımıyla çok yıllar sonra gecikmeli bile olsa tanışmak pek doğru olur. Aşağıdaki anlatım belki de Türkçe diliyle bunun ilk denemesi olup, özetle o günün gerçek yanını gösterme amacına hizmet etmek için derlenmiştir.”5 Cezaevindeyken her taraftan yalnız bırakılan, ailesi ile görüştürülmeyen Levon Ekmekçiyan, devletin bütün işkencecilerinin elinden geçmiştir. Yaşadığı işkencelerden dolayı itiraflarda bulunmuş, bu itiraflar bir çok gazetede manşetten verilmiştir.Görüştürülen gazetecilerin çanak sorularına, ezberletilmiş cevapları veren Levon Ekmekçiyan ile alakalı dönemin gazetecilerinden A.Haydar Nergis'in anlatımları ise dikkat çekiçi; “Cünyet abi( Arcayürek), Güneş Gazetesi’nin Ankara Temsilcisiydi. Esenboğa Havalimanı’nı bombalamaktan idama mahkum edilen Ermeni kökenli Levon Ekmekçiyan’la gazetecilerin röportaj yapmalarına izin veriliyordu.Gazetelerde, Levon Ekmekçiyan’ın kendini idamdan kurtulmak için Kenan Evren’e yalvarıp yakaran küçültücü ifadelerine yer veriliyordu.Ben, röportajda, böyle ifadelere çanak tutan sorular sormadım. İki günlük röportajın ilk bölümü gazete çıktı, ikincisi yayımlanmadı. Ankara Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergun, röportajı “fazla insani” bulmuştu. İkinci bölüm de yayınlanırsa beni gözaltına aldıracağını bildirmiş. Cüneyt abi, beni korumak için , haberim olmadan ikinci bölümü yayından çekmişti.“6 Başka bir yazar Samet Erdoğdu ise bu konu da daha ilginç bir noktaya değinmektedir; “”Yani Ekmekçiyan ”küçültücü ifadelere” çanak tutan sorulara ”uygun” cevaplar verirken; bunlara çanak tutmayan sorulara normal cevaplar vermekte; küçültücü tutumlara kendiliğinden girmemektedir. Adeta ‘Pavlov’un köpeği’ gibi belli sinyaller karşısında belli davranışlarda bulunan, iradesini yitirmiş biri durumundadır. O türden sinyaller verilmediği takdirde, istenen davranışları göstermemektedir”7 Aslında bu çanak sorular, çanak sorulara verilen kalıp cevapların hepsi Levon Ekmekçiyan'ın sistematik bir işkenceden geçirildiğini, bu işkenceler sonucu bazı söylemlerin ezberletildiğini gösteriyor ki darbe döneminde cezaevlerinin birer işkence merkezine dönüştüğünü, burada bir çok devrimcinin işkencelerden dolayı itiraflarda bulunduğunu bilmeyenimiz yoktur. Darbe sürecinde Diyarbakır, Mamak, Ulucanlar cezaevlerinin birer işkence merkezi olmasını ise hiçbir şekilde red edemeyiz. Böyle bir işkence ortamında, hele ki sağ yakalanmış tek ASALA üyesinin işkencelerden nasibini almadığını düşünmek gerçekten utanç verici bir durum olurdu ki aslında böyle düşünenler de vardı. Sevda Kuran-Akdağ yazdığı bir yazı da Levon Ekmekçiyan ile alakalı şunları söylüyordu; “Onu havalandırmaya tek başına çıkarırlardı. İşkence falan etmezlerdi. Hep koyu takım elbise ya da koyu pantolon üzerinde beyaz gömleği ile çıkardı. Belki de hep aynı pantolon, aynı ceket, aynı gömlekti giydikleri. Yakınlarının görüşüne geldiklerini, buna cesaret edebildiklerini sanmıyorum. Belki de o mahkemede nedamet getirip pişmanlığını ilan ettiğinde şefkatli cunta yönetimi ona bu takım elbiseyi hediye etmişti. Bilmiyorum. Adı Levon Ekmekçiyan’dı. 12 Eylül Cunta´sı için bir hain ermeni, bir idamlıkdıHavalandırmaya yapayalnız çıkarılan Ekmekçiyan´ın saçları hep muntazam taralı, duruşu, yürüyüşü bir filim yıldızı gibiydi. Cok yakışıklıydı. Öyle aman aman volta atmazdı. Bir iki yürür sonra havalandırma kapısına yakın bir yerde, duvarın dibinde, yüzü hafiften duvara dönük sigarasını içerdi. Ona bakan gözler olduğunu bilirdi. Boynu hep bükükdü. Sanki günler, geceler boyu duyduğu işkence seslerinden utanır gibiydi. Bazen başını kaldırıp etrafa bakışlar attığinda ‘çok havalı‘ diyebilirdiniz. Değildi. Bu onun doğal haliydi. Dedim ya bir filim yıldızı gibi. Hatta biraz Tarık Akan, biraz Kadir İnanır, biraz Fikret Hakan´dı. Başını öne eğdi mi utangaç, çocuk, mahçup Ekmekçiyan olurdu. Sigarasından derin bir nefes çekip bu gökyüzü hariç hertarafının beton olduğu havalandırmada bir tek bulutlara ya da mavi gökyüzüne derin derin bakardı. Sanki onları, o sonsuzluğu içine çekerdi sigara dumanı ile birlikte. Sonra başını mahçup, hüzünle yere eğip üflerdi dumanı. Mahkemelerdeki nedametini, utancını, özürünü üfler gibi.”8 Bu yazılanlar ile alakalı ise S. Hatspanian kendi bildikleri üzerinden cevap vermiştir. Ekmekçiyan'a uygulanan işkenceler konusunda detaylı açıklamalarda bulunan yazar, Sevda Kuran-Akdağ'ın söylediklerine cevap veriyordu. Bu cevaplar içerisinde en dikkat çekeni ise, Sevda Kuran-Akdağ'ın bilmediğini söyleyip yine de cuntanın verdiğini tahmin ettiği takım elbise ile alakalıydı. Hatspanian elbise ile alakalı ortaya atılan iddiaya karşın;“... hanımefendiyi eğer Levon Ekmekçiyan, yani 'elbisenin içindeki' insan yerine... Elbise meselesi ilgilendiriyor da kafasını kurcalıyorsa, o idamlık Ermeni'nin giydiği 'takım elbisesinin' dönemin İstanbul Ermeni Patriği sayın Şnorhk KALUSTYAN tarafından tedarik edildiğini, 29 yıl sonra bu yazıyla da olsa öğrenip, rahatlamasını diliyorum” 9 diye yazıyordu. Bunların dışında asıl önemli olanlardan biri de Sarkis Hatspanian'ın Levon Ekmekçiyan'a uygulanan işkenceler ile ilgili yazdıklarıydı aslında. Devrimci örgütlerin önem vermediği, ihanetçilikle suçladığı, idama giderken görmezden geldiği, tepki göstermediği (10) Levon Ekmekçiyan için devlet fazlasıyla önem göstermiş, 5 aylık cezaevi sürecinin açıklamalara göre 3 ayını işkencelerde geçirmiştir. S.Hatspanian'ın bu konuyla ilgili anlattıklarına geçmeden önce bir ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum. Türkiye devrimci hareketi tarafından ihanetlikle suçlanan, 12 Eylül askeri darbesi sürecinde yaşanan idamların anlatıldığı kitaba alınmayan (11), 78'liler federasyonu tarafından kurulan Utanç Müzesi'nde adı anılmayan Levon Ekmekçiyan'ın gerçekten birşeyleri itiraf ettiği muğlaklığını korumaktadır. Bilinen o dönem ASALA'nın ülke içerisindeki hiçbir bağlantısının veya hiçbir üyesinin Levon Ekmekçiyan'ın var olduğu söylenen itiraflarından dolayı yakalanmadığıdır. MİT bile ASALA eylemlerinden bahsederken hiçbir şekilde Levon Ekmekçiyan'ın “itiraflarından” bahsetmez. Bu kısa notu da yazdıktan sonra Sarkis Hatspanian'ın işkenceler ile alakalı söylediklerini aktarabiliriz. Yazar, hem Sevda Kuran-Akdağ'ın “işkence görmemiş” iddialarına hem de diğer devrimci örgütlerin bu konuya bakışlarına bir cevap olarak yazdığı yazısında; 'Sorgulanmasını faşist cuntanın başı Kenan Evren’in damadı MİT'in yüksek dereceli memuru Erkan Gürvit üslenmişti. Bu kişi, 12 Eylül günlerini anlatımlarında ‘Ayrıca ben Esenboğa’da yakalanan Levon Ekmekçiyan’ı, yaralı ele geçen ASALA militanını üç ay sorgulayan tek kişiyim’ demenin ötesinde başka tek laf etmemiş olduğu halde,ABD'den getirildiği gizli tutulan 4 ayrı ‘sorgulama uzmanı’ tarafından 2 ay boyunca günde 24 saat özel haplar ve damardan şırıngalanan değişik kimyasal ilaçların denenip-kullanıldığı insanlık dışı bir işkence laboratuarının iğrenç tezgahından geçirilen Levon'un, sofistike elektronik aletler ve yalan makinesine bağlı halde bir kobay muamelesine maruz kalıp, ruhen fena halde hırpalandığı gerçeği çok gizli bir devlet sırrı olarak ‘Özel Harp Dairesi’ dosyalarında bile, en ‘TOP SECRET’ statüyle saklanmıştı.‘T.C’nin eline geçmiş ilk ve son ASALA esirinin ‘klasik olmayan’ yöntemlerle yapılan işkenceler sonucu 'kendini idrak edebilmekten yoksunluk ve bilincini kontrol etmede yeterlilik hali’ konusunda ciddi kuşkuları olduğunu belirten Avrupalı birkaç tıp uzmanının, onu ziyaret edip sağlık kontrolü yapmalarına izin verilmesi için defalarca başvurdukları Ankara'dan ret cevabı edinmeleri, pek doğal olarak var olan tüm şüphelerin doğrulanması anlamını taşıyordu. Buna, ‘T.C’ tarihinde ilk defa uygulanan kanunen yasak kimyasal yöntemlerin denendiği sorgulamalara maruz kalan ilk insanoğlunun Levon Ekmekçiyan olduğunu da ekleyecek olursak tüm soru işaretlerinin kalkmasını sağlamış oluruz sanırım.''12 diye yazarak işkence edilmedi iddialarına da cevap vermiştir. Aslına bakılırsa, Levon Ekmekçiyan, bütün bu işkencelerin dışında manevi olarak büyük bir işkence sürecinden geçirilmiştir. Devlet tarafından tek kişilik hücreye hapsedilmiş, kimse ile konuşturulmamış, bütün gününü işkencecileri ile birlikte geçirmek zorunda bırakılmıştır. Bunun yanında bir de devrimci örgütlerin ondan uzak durması, onu dışlamaları bu manevi işkenceyi daha da katlanılmaz bir hale getirmiştir. Devlet, bilinçli bir şekilde devrimci ve ülkücü tutukluları aynı yerde tutarken Levon Ekmekçiyan'ı hepsinden ayrı bir hücreye koymuş, havalandırmaya bile tek başına çıkartmıştır. Bu kadar büyük bir işkence karşısında nasıl davranılması gerektiğini acaba onu 'çözüldü' diye eleştirenler biliyor muydu? Hele ki, bir çok devrimci önder, militan polis işkencelerinde çözüldüğü, itirafcılaştırıldığı bir süreçte, bu kadar yoğun bir işkence sürecinden geçmek, hiç kimsenin katılmasına izin verilmediği bir mahkeme de tek celse de ölümüne karar verilmek ve kimse ile vedalaşmadan sessizce ölüme gideceğini bilmek! Kısa bir hatırlatma daha yapalım; Levon Ekmekçiyan, o dönemin davalarının tersine tek celselik bir mahkeme de, ailesinin, yabancı insan hakları aktivistlerinin, basının katılmadığı – katılmasına izin vermişmediği- bir duruşma da ölüme mahkum edilmiştir. Devletin dediği gibi itirafçı olsaydı bu kadar çabuk bir şekilde idamına karar verilip, bunun uygulanması çok saçma olmaz mıydı! Ancak dönemin devrimci hareketlerinin, işkence de çözülmüş olmasını direk hainlik ile yaftaladığı onlarca devrimciyi sonradan 'iadeyi itibar' adıyla affettiğini de unutmamak gerekir. Sevda Kuran-Akdağ'ın yazısı aslında bir çok açıdan Türkiye devrimci hareketinin eksikliklerini, sığlıklarını görmemizi de sağlıyor. Yazar, yazısının bir yerinde Levon Ekmekçiyan'ı sahiplenmemelerinin nedenini “uzak, çok uzak bir halkın çocuğu”(13) olmasına bağlıyor. Aynı yazı da kendisinden bahsederken Berlin'de doğmuş bir Dersimli olduğunu belirten yazar, Ekmekçiyan ile alakalı hiçbir araştırma bile yapma gereği duymadan onu ötekileştirmiş oluyor ancak S. Hatspanian bu konuya da açıklık getirerek, Ekmekçiyan'ın çokta uzak olmadığını ortaya çıkartıyor.“Levon Ekmekçiyan'ın, ... diğer tüm davaların ‘göbekten bağlı olduğu’ERMENİ DAVASINI ‘T.C.’ başkenti Ankara'ya kadar omuzlayıp-getirmiş Ermeni halkının yiğit evladı, mangal gibi yürek sahibi Adanalı” 14 Levon Ekmekçiyan'ın itirafçı olarak yaftalanması ise en hafifiyle yüz kızartıcı bir durumdur. Darbenin bütün muhalif hareketleri susturduğu, her yerde güç gösterisi yaptığı bir dönemde, sırf devrimci hareketlere bir moral, tutsaklara bir umut olmak için yapılan Esenboğa eylemi sonrası sadece Levon Ekmekçiyan değil, ülke de ki Ermeni cemaati de büyük bir baskı altına alınmıştır.Cemaati korumak amacıyla ''TC'ye bağlılığını'' kanıtlama gereği duyan Artin Penik 10 Ağustos 1982'de Taksim Meydanı'nda kendisini yakmış ve güya ''ASALA teröristlerine lanet'' okumuştur. Artin Penik bu eylem sonrasında ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmış ancak kurtarılamayarak 15 Ağustos günü yaşamını yitirmiştir. Bu olay üzerine basın, Ermeni cemaatinin de ASALA'yı lanetlediği üzerine yazılar yayınlamış, Artin Penik'in son mektubunu yayınlamıştır ancak bu kendini yakma eyleminin bireysel mi yoksa Ermeni Cemaati kararı ile mi olduğu halen muğlaklığını korumaktadır. Ki o dönemi yaşayan ve Levon Ekmekçiyan ile de konuşma fırsatı bulan ancak röportajı 'çok insani' olduğu gerekçesi ile sıkıyönetim tarafından yayınlanmayan gazeteci Ali Haydar Nergiz, bir yazısında dönemin ruhunu çok net anlatıyordu. Yazı 12 Eylül döneminde Fatmagül Berktay'ın Kenan Evren'e tercümanlık yaptığını ileri süren birilerinin bu iftirasına bir cevap niteliğinde. Yazının bizi ilgilendiren pasajları ise şöyle:“O yıllarda, Güneş Gazetesi’nin sıkıyönetim muhabiri olarak birçok kez röportaj yapmaya gittiğim Mamak Askeri Cezaevi’ndeki tutukluların durumunu çok iyi biliyorum....Cünyet abi (Arcayürek), Güneş Gazetesi’nin Ankara temsilcisiydi. Esenboğa Havalimanı’nı bombalamaktan idama mahkum edilen Ermeni kökenli Levon Ekmekçiyan’la gazetecilerin röportaj yapmalarına izin veriliyordu. Gazetelerde, Levon Ekmekçiyan’ın kendini idamdan kurtarmak için Kenan Evren’e yalvarıp yakaran küçültücü ifadelerine yer veriliyordu. Ben, röportajda, böyle ifadelere çanak tutan sorular sormadım. İki günlük röportajın ilk bölümü gazetede çıktı, ikincisi yayımlanmadı. Ankara Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergün, röportajı ‘fazla insani’ bulmuştu. İkinci bölüm de yayınlanırsa beni gözaltına aldıracağını bildirmiş. Cüneyt abi, beni korumak için, haberim olmadan ikinci bölümü yayından çekmişti.Bunları, darbe ortamında cezaevindeki insanların hangi koşullarda olduklarını anlatmak için yazıyorum... Eğer, Fatmagül, o koşullarda Kenan Evren’e tercümanlık yapmışsa bile bunu yadırgamıyorum. Başka türlüsü mümkün olamazdı. Adama cop sokarlardı, cop! Sokuyorlardı da!”15 Böyle bir dönemde, sadece muhalifler değil herkesin üzerinde büyük bir baskı varken ve devrimci hareket içerisinde yüzlerce insan işkencelere dayanamayarak itirafnameleri imzalarken Levon Ekmekçiyan'a yapılanları görmezden gelmenin bir açıklaması olduğunu sanmıyorum. Levon Ekmekçiyan, 12 Eylül Askeri Darbesi döneminde, tek bir yaprağın dahi kımıldamadığı bir süreçte Zohrap Sarkisyan adlı bir yoldaşı ile birlikte bu sessizliğe tepki olmak, umudun hiçbir şekilde bitmediğini göstermek için dönemin başbakanına bir suikast girişiminde bulundular. Eylem başarısızlıkla sonuçlandı. Zohrap çatışma da yaşamını yitirdi, Levon yakalandı. Basının 'Esenboğa Katliamı' olarak verdiği olayda 8 kişi yaşamını yitirdi, 70 kişi yaralandı. Yaşamını yitirenlerin kaçının güvenlik güçlerinden olduğu söylenmedi ancak yaşamını yitiren yurttaşların da Zohrap ve Levon'un kullandığı silahlarla öldürüldüğü de ispatlanamadı. Zaten Levon çatışmanın ilk dakikalarında yaralandığı için silahını kullandığı da bilinmiyor. Çatışmayı içlerinde TRT kameramasının da bulunduğu 7 kamera çekti ancak görüntüler hiçbir şekilde ortaya çıkmadı -ki devletin o görüntülerle oynayacağı da bilinmelidir- Zohrap Sarkisyan ve Levon Ekmekçiyan'ın üzerine yıkılmak istenen ölümlerin hiçbirinde bu iki Ermeni devrimcinin parmağı olduğu ispatlanamadı ancak nedense Türkiye devrimci hareketi bu ölümlerin bu iki devrimcinin üzerine yıkılmasına sessiz kaldı. Sağ yakalanan tek ASALA üyesi olan Levon Ekmekçiyan ise sayısız işkenceden geçirildi, devlet ve devrimciler tarafından tecrit edildi, yalnız bırakıldı. Halen de yalnız bırakılmakta. Bu durum, Türkiye devrimci hareketi için büyük bir utanç kaynağıdır! Öyle de olmaya devam edecektir. Levon Ekmekçiyan'ın mezarı yıllar sonra ortaya ailesinin mezarı istemesi üzerine ortaya çıkmıştır. Sabah gazetesinde çıkan habere göre mezar Cebeci Asri Mezarlığında ancak mezarın yerini kayıtlarda yazılan bilgilere bakarak bulunabiliniyor çünkü o dönem bir tepki ile karşılaşılmaması için mezarın yerini belli edecek bir taş veya tahta konulamış. (16) Türkiye devrimci hareketi tarihi, şanlı direnişlerin yanında bu şekilde var olan büyük utançlarla doludur. Umarım birgün yüzleşilir. Birgün Levon Ekmekçiyan bu ülkenin tarihindeki onurlu yerini tekrar alır.Kısa bir not: Darbeci general Kenan Evren'in ünlü “Asmayalım da besleyelim mi” sözü de, Levon Ekmekçiyan idamı için söylenmiştir. 1 http://koxuz.net/anasayfa/2011/11/23/bir-unutkanligin-animsattiklari-ve-asala-olayi/ 2 http://www.mesop.net/osd/soft/zeitung_print.php?id=1797 3 http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/MGK_/d01/c008/mgk_01008129.pdf sayfa 154 4 http://www.acikmeydan.com/sarkis-hatspanian/3813-unutulan-adam-levon-ekmekciyan.html 5 http://www.mesop.net/osd/soft/zeitung_print.php?id=1787 6 http://www.acikgazete.com/yazarlar/a-haydar-nergis/2007/02/02/isvec-ten-gul-fatma.htm?aid=1699 7 http://www.mesop.net/osd/soft/zeitung_print.php?id=1874 8 http://www.yeni-sentez.net/index.php?option=com_content&task=view&id=2376&Itemid=242 9 http://www.acikmeydan.com/sarkis-hatspanian/3813-unutulan-adam-levon-ekmekciyan.html 10 http://www.yeni-sentez.net/index.php?option=com_content&task=view&id=2376&Itemid=242 11 O Şafağın Atlıları Belge Yayınları 12 http://www.acikmeydan.com/sarkis-hatspanian/3813-unutulan-adam-levon-ekmekciyan.html 13 http://www.yeni-sentez.net/index.php?option=com_content&task=view&id=2376&Itemid=242 14 http://www.acikmeydan.com/sarkis-hatspanian/3813-unutulan-adam-levon-ekmekciyan.html 15 http://www.mesop.net/osd/soft/zeitung_print.php?id=1874 16 http://www.sabah.com.tr/Yasam/2013/01/31/ekmekciyanin-kayip-olan-mezari-bulundu
Tumblr media
0 notes
dlkzby · 7 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
tonga humpback imax videography
10K notes · View notes
dlkzby · 7 years
Text
Yalnızlık;ilk aşkını, son aşkını hatırlamaktır. Anılarda yaşamaktır. Yalnızlık; 11457 şarkılık müzik arşivinin olmasıdır. Yalnızlık; ateist olmana rağmen, kimsesizler mezarlığına gidip dua etmektir. Yalnızlık; yalnızlığın Allah'a mahsus olmadığını bilmekti
2 notes · View notes
dlkzby · 7 years
Text
Hala kandan gelen güce, asilliğe inananlar var paylaşımları görüyorum "ne mutlu Türküm diyene" veya '' kanımın son damlasına kadar'' diye.Seni sen yapan varoluşun değil üretimin,kendini başkaları üzerinden tanımlaman değil birey olabilme halin, karşıtlık değil senin derdin iş birliği. Zamanın konjonktüründe birlik sağlamak, yeni bir artı değer çıkarmak için bu retorikler kullanılmış.Bir insan Türk olduğu için ya da başka bir ırktan olduğu için neden mutlu olsun ki? Faşistlerin hararetle sarıldığı en bilindik slogan haline gelen bu cümle bende alerji yapıyor. Ha bir de kusura bakmayın da bugüne kadar "Türk" olmanın beni mutlu ettiği gururlandırdığı herhangi bir duruma da tanık olmadım. Ayrıca aklı başında bir insanın,dibimizde nispeten ideal devletler, yine nispeten demokrasiyi insan haklarını içine sindirebilmiş toplumlar dururken "iyi ki Türküz'' diye gezmesinin mümkün olabileceğine imkan da vermiyorum. İnsanca yaşamaktan mutlu olurum ben, Türk olmaktan değil.
2 notes · View notes
dlkzby · 7 years
Text
YALNIZLIK
Yalnız yaşamak, eve girip de kapınızı kapattıktan sonra sizi takip eden düşmanlarınızdan sıyrılmış ve bugün de hayatta kalmayı başarmışçasına derin bir nefes almaktır.
Yalnız yaşamak, aileden de olsa, annen de olsa, bak annen bile olsa diyorum buraya dikkat kesil, birkaç günden fazla tahammül edememektir.
Yalnız yaşamak, eve gelen bütün kurye, kargo, ne varsa, hiçbiriyle karşılaşamamak ve gidip tırıs tırıs şubelerini bulup sana gönderilen şeyleri oradan almaktır.
Yalnız yaşamak, buzdolabını sadece içeceklere ayırmak, evde ne zaman sıcak bir şey pişirdiğini hatırlamamak, haftada bir kez bulaşık makinesi, bir kez de çamaşır makinesi çalıştırmaktır.
Yalnız yaşamak, istediğin saatte uyuyabilmek ve istediğin saatte uyanabilmek, işin en güzeli de, istediğin kişiyle uyuyup, istediğin kişiyle uyana bilme özgürlüğüne sahip olmaktır.
Yalnız yaşamak, 4 ya da 6 kişilik yemek masasını yılda sadece iki kere kullanmaktır.
Yalnız yaşamak, evinizden ayrı kaldığınızda, en iyi otelde ya da en yakın arkadaşınızda bile kalsanız, evi özlemek ve ertesi gün döndüğünüzde “insanın evi gibisi yok be” demektir.
Yalnız yaşamak, tatile çıkarken evdeki tüm fişleri prizden çekmiş, elektriği ve suyu kapamış olduğun halde, deniz kenarında güneşlenirken birdenbire evi hatırlayıp “acaba buzdolabının fişini çekmese miydim?” diye düşünmektir.
Yalnız yaşamak, ev anahtarına gözünüzün bebeği gibi bakmak, dışarıda bir yerde mutlaka yedeğini bulundurmak, eve geldiğinizde zil çalarak girmenizi sağlayan bir misafiriniz varsa kendi evinizin zilini çalarken bir tuhaf hissetmektir.
Yalnız yaşamak, istediğin televizyon programını izlemek, istediğin şarkıyı dinlemek, istediğin zaman temizlik yapmak ve hatta yapmamaktır.
Yalnız yaşamak, bir süre sonra kendi kendine konuşmaya başlamak, bundan korkulası biçimde hoşlanmak, sırf evde senden başka sesler de çıksın diye her daim bir tarafta müzik, televizyon, bilgisayar, radyo, birşeyleri açık bırakmaktır.
Yalnız yaşamak, buna çok fena alışmak ve biriyle yaşama, evlenme, ev arkadaşı olma fikrinden giderek uzaklaşmaktır.
Yalnız yaşamak, yalnız ölmeyi de peşinen kabul etmektir.
2 notes · View notes