Kim makamıyla övünürse, Firavuna baksın!
Kim malıyla övünürse, Karun'a baksın!
Kim soyuyla övünürse, Ebu Leheb'e baksın!
Kim ilmiyle övünürse, şeytana baksın!
O dönemde insanlar bayram sabahı kalktığında abdestini alır, temiz kıyafetlerini giyer ve odalarının bir köşesine geçip mana aleminde sanki Peygamber Efendimiz (s.a.v) karşısındaymış gibi edeple oturur, başlarını saygıdan öne eğer ve “ Ya Rasulullah bütün salat ve selamlar sana olsun.. deyip önce Onunla bayramlaşırlarmış..
Peygamber efendimizin(sav) Muezza adında bir kedisi varmış.
Bir gün Muezza, Peygamberimizin tam da giysisinin yenine kıvrılıp uyur. Peygamberimiz namaza çağrılınca, kediyi rahatsız etmektense giysisinin yenini keser. Döndüğünde Muezza, sahibinin önünde eğilir; bunun karşılığında da üç kere sırtı okşanır. Rivayete göre kedilerin sırt üstü düşmemesinin sırrı, Muezza’nın sırtına efendimizin ellerinin değmesidir.
Aziz öğretmen;
Başlattığın ders sürüyor; sen önceki öğretmenlerin diyarında olsan da dersin sürüyor.
Dünyayı, doğup büyüdüğümüz köyün dışına taşıdığın dersin heyecanla sürüyor. Dünya ve İslam kelimelerini birleştirdiğin, bize ‘İslam’ın dünyası, Hakk’ın gücü’ dediğin, kim kimdir diyerek başladığın, büyütülmüş küçükleri, küçük tutulmuş büyükleri teşhir ettiğin, cebimize, cüzdanımıza sızmış yılanları, beyinlerimizi kemiren mikropları bize gösterdiğin dersin sürüyor. Sen, önceki öğretmenlerin diyarında olsan da dersin sürüyor…
Hocalığın ebedileşti senin…
Asırlar boyunca asırda bir gelenler gibi, ümmilere kitap okutma hırsıyla gecesini gündüz yapanlar gibi, büyük yaşayıp büyük ölmek için zahmette rahmet görenler gibi, kayaları oyup yazıyı nakışlaştıranlar gibi, kendisine iş olarak ‘yapılamaz/yapılmasın’ denen işleri seçenler gibi; bir Hızırlık görülüp anlamsız/desteksiz bakışlar arasında iş gören, gördüğü işi sadece Rabbine göstermekle yetinenler gibi sen de derin dersler verdin… Sen önceki öğretmenler diyarında olsan da dersin sürüyor…
Sen tektin, tek yaşadın, tek anılacaksın inşallah.
Elinde tebeşirle yolları aşındıran öğretmen… Kalabalığı da heyecanı da kendinden öğretmen… İşi kadar sabır üreten, zamana zaman katan öğretmen… Sen aziz yaşadın, aziz kalacaksın.
Kürsülerden söylenemeyeni söyleyerek, faize, zulme, Siyonizm’e, sömürüye, BM’ye, AB’ye, asıl anlamlarını yükleyerek gafleti gidermeyi vazife edindin; mazluma güç, sömürülene basiret kazandırdın. Dünyayı henüz köyleşmeden köy gibi gördün. Köyün suni ağalarını köylerinin meydanında dolaşamaz hâle getirdin. Seni anlayan var mı yok mu ona bile aldırmadan yürüdün, yürümenin yetmediği yerde koştun. Yürüyerek, koşarak ders yapan öğretmen oldun…
Cihadı sen koymadın; senden önce de cihat vardı elbette. İlk mücahit değilsin. Ama yaşadığı çağın cihadını ilan eden sen oldun. Cihadı bildin, öğrettin, yaşattın, cihat ettin. Mala cihat ettirdin, fabrikaya cihat ettirdin. Oteller cihatla tanıştı senin zamanında. Sahillerde cihat, salonlarda cihat konuşuldu.
Seyit Çavuş’un güllesini kaldırırken sen, cihadı Seyit Çavuş’la bitirip gömmüş olanlar seni anlamadı ama sen yine de cihat bilen bir kuşağın önündeki öğretmen oldun…
Sen umut dersi verdin. Olmazları olduran, kölelik elbisesi giydirilmişlere efendilik cübbesi giydiren, işçilere patronluk yolu açan, hocaları imamlaştıran, köyleri şehirleştiren, dağıtılmışları birleştiren, ülkeciklerden ülke kurduran, düşünmeyi, yürümeyi, koşmayı öğreten bir öğretmen oldun…
Sen mücahit bir öğretmensin; her mücahit gibi sen de kıskanıldın ama haset seni eritmedi.
Aziz öğretmen!
Sen, ilk öğretmenlerin diyarında ol. Yesrib’i Medineleştirenlerin yanında ol. Sen, mazlumlarla, miskinlerle haşrol. Sen tek başına bir ümmet olanlarla ol. Ayıplayanın ayıplamasından yılmayanlarla, Allah’ı yanında bildiği için dik duranlarla ol. Sen orada onlarla ol…
siyonist işgalcilerin Mescidi Aksa çevresindeki güvenlik önlemlerini tamamen kaldırması üzerine ikindi namazı için binlerce Müslüman camiye aktı, tüm kapılar açıldı. Ancak son gelen bilgiye göre ise tüm kapılar işgalci israil polisinin, Mescid-i Aksa'ya giren Filistinlilere Hutta Kapısı'nda müdahale etmesinin ardından yeniden kapatıldı. Olayda yaralananların(37) olduğu belirtiliyor.
Bir adam sık sık Kur'an okurdu. Ancak O'ndan bir şey ezberlemezdi.
Bu adamın küçük oğlu babasına dedi ki;
-Babacığım Kur'an okuyorsun ama hiç ezberlemiyorsun, sana ne faydası var ki?
Baba oğluna dedi ki;
-Evladım, sana söyleyeceğim ancak önce şu hasır sepeti şu dereden su doldur getir.
Hasır sepet kömür taşımak için kullanılıyordu.
Oğul dedi ki;
-Baba, ama bu imkansız!
Baba;
-Sen dene bakalım ne oluyor.
Oğul bu söz üzerine hasır sepeti alıp dereye gitti ve su doldurup taşımaya başladı. Yol yarı olmadan bütün su akıp gitti.
Oğul babaya dönüp dedi ki;
-Baba görüyorsun ki bu imkansız bir şey!
Baba;
-Olsun bir daha dene.
dedi.
Oğul bir daha denedi, bir daha derken beşinci seferde iyice yorulan oğlu bitkinliğini belirterek babasına;
-Baba sen de biliyorsunki bu imkansız neden tekrar ettiriyorsun? deyince baba dedi ki;
-Evladım sepette bir şey farketmedin mi? deyince oğlu anladı ve
-Evet babacığım, sepet tertemiz olmuş dedi.
Baba;
-İşte böyle evlat, nasıl bu sepet kendinde bir şey tutamasa bile su ile tekrar tekrar temas edince tertemiz oldu, insan kalbi de dünya ve işlerinden kirlenir, Kur'an okumakla da ezberlemese bile kalbi suyun hasır sepeti temizlediği gibi tertemiz olur.
Evladım Kur'an kalbin ve ruhun temizleyicisi, gıdası ve şifasıdır, sakın şeytanın bu ‘ezberlemeden ne faydası var’ oyununa gelmeyesin! diyerek oğluna harika bir ders vermiş oldu.