Tumgik
Text
N'apsak?
Biz bu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak yoksa, sarımsaklamasak da mı saklasak?
1 note · View note
Text
Kaçınılmaz Son
"Neden bay anderson, neden?" sorusuna çünkü birşeye inanıyorum cevabını veriyor aldığı o kadar darbeye rağmen ve sonunda başlangıcı olan herşeyin bir sonu vardır diye kendisini kaçınılmaz sona teslim ediyor.
omnes vulnerant ultima necat
Yani hepsi yararlar sonuncusu öldür.
Biz insan ise bu son olmasın en azından sonumuz böyle olmasın diye bu hayatta çabalıyor, kendimi parçalıyoruz. Peki bunu yaparken kendi sonumuzu hazırladığımızın farkında mıyız? Bana kalırsa kesinlikle hayır, daha kötü olacağını bilsek bile kendimizi kandırıyoruz. Daha iyi olacağını ümit ediyoruz. Umut fakirin ekmeği, umut ettikçe yeni yaralar alıyoruz. Belki de bu son yaramız, öldürücü olandır.
Umut ederek ama daha fazla yaralanmadığımız daha güzel sonlara doğru, olsun diye zorlamadan, mutlu bir yaşam için elimizden gelenin en iyisini yapalım.
Bu şey sonumuz olmasın, her zaman daha güzel bir son olabilir.
0 notes
Text
Bazen yaptığın espirileri yalnız sen anlar ve sadece sen gülerin. İşte yalnızlık böyle güzel ve özel bişeydir
Borland
0 notes
Text
Güneş Balçıkla Sıvanmaz
Evet, korkuyorum, hem de iliklerime kadar işliyor bu korku. Çünkü bir insanın kaybedecek hiç bir şeyi yoksa, zaten herşeyini kaybetmişse her türlü hile ve hurdaya başvurabilir. Fakat bu rüzgarın kayadan götüreceği ile eş değerdir. Sadece toz.
Karşılığında ise herşeyi sevdiklerine sahip olmak için, gerçeklere ve dürüstlüğe sıkı sıkı sarılmış biri var. Şu anı değil, tüm zamanı düşünüldüğünde kim kazanacak peki. Kim yalanlarına bu kadar güvenebilir ki, tabi ki vicdan yoksunu birisi. Ben asla böyle biri olmayacağım.
0 notes
Text
Akıl Hocası
Kimse, kimseye istemediği sürece akıl hocalığı yapamaz. Akıl hocası sadece fikir verebilir, eğer sen istersen o kişi akıl hocan olabilir. O yüzden aldığın aklın doğru ya da yanlış olması akıl hocanın hatası ve ya suçu değildir. Bu yüzden, ortada bir hata varsa kimsenin değil senin suçundur. Fikir sahibi değilsen, sen sen değilsindir.
Cümlelerime sevdiğim bir deyim ile son veriyorum.
#El, elin eşeğini ıslık çalarak ararmış#
0 notes
Text
Yeni içeceğim. Tavsiye ederim.
Tumblr media
0 notes
Text
Fikirle Uyanmaca
Uyumayı çok seviyorum. Hayır çok uyumuyorum, hatta o kadar az uyuyorum ki iyi uyuyorum bile diyemiyorum. Çünkü kafamın içi sorunlarla o kadar dolu ki, uyuduğumda bile beynimin içinde problemler çözümlenmeye devam ediyor. Uyandığımda ise duru bir zihin ile gözlerimi açıyorum, işte o harika bir duygu. Üstüne üstlük bazen o kafandaki sorunların cevabı ile uyanıyorum, işte o zaman tadından yenmiyor. Bir fikirle uyanma sırasında kendimi Matrix filminde gözlerini “I know Kung-fu” repliği ile açan Neo gibi hissediyorum.
Tumblr media
“Kendimi sürekli bir şeyler uğruna adamış, özveri ve taviz vermiş, karşılığında ise saygı ve vefa beklemiş biri olduğumu düşünüyorum. Geriye dönüp baktığımda ise beklentilerimin hep karşılıksız kaldığını görüyorum. Bu sebeple birisi bana, benim gibi davrandığı zaman korkuyorum.
Ya saygısız ve vefasız olursam...
Aman Allah’ım, olmaktan korktuğum yerdeyim. “
Bugün de yukarıdakine yakın bir fikir ve ruh haliyle uyandım.
Günaydın Bana 
2 notes · View notes
Text
Tumblr media
0 notes
Text
Tumblr media
Güneşi gülüşüne nasıl sığdırdın?
Döndürür kalbimi çöle
Gözünden akan yağmurlar
Döndürür çölleri sele
2 notes · View notes
Text
Daha kötü ne olabilir dedikçe, biraz daha beterine maruz kalıyorum. Kendimi en kötüsüne hazırlıyorum, bu da moralimi yüksek tutuyor, içimi ise kan seli götürüyor.
Ben
0 notes
Text
İftardan sonra yapılan spor biraz değişik oldu. Proteinli süt biraz kendime getirdi beni. Spora devam...
Tumblr media
0 notes
Text
Ferhan Şensoy'un, başrolünde oynadığı, Küba'da çekimlerinin yapıldığı Şans Kapıyı Kırınca isimli filmin çekimlerini ve Küba'yı anlattığı Hacı Komünist isimli kitabından bir alıntı. Rap makamındaki şarkı tanıdık geldi mi?
Tumblr media
0 notes
Text
Eskiyen etiketler yenilendi. Hem kitabım, hem defterim. Elim, ayağım, cep herkül'üm.
Tumblr media
0 notes
Text
MSN Kadar Yaşlı Olmak
        Fark ettiniz mi bilmiyorum avukatlar nedense hep Hotmail uzantılı mail adresi kullanıyorlar. Sanırım sektörde eski olduğu izlenimi vermeye çalışıyorlar. Hatta bir tanesine sordum. Neden Hotmail kullanıyorsunuz, özel bir sebebi var mı, diye. Bilmem öyle denk geldi, bazı arkadaşlar da gmail kullanıyor dedi. Sanırım hukuk fakültesinde giriş derslerine ait bir konu bu, tıpkı tıp fakültesinde arabayı temiz kullanmayı öğrettikleri gibi. Madem avukatız neden spam mail okumuyorsun.
       Gmail’i kullananları anlıyorum, adamlar mail olgusunu yeniden yarattılar adeta. Spam maillerle de son derece iyi baş ediyorlar, bu konudaki algoritmaları ya da günümüzün moda cümlesiyle “yapay zekaları” çok iyi. Gerçi prensipleri biraz ilginç, tüm reklamlar kahrolsun yaşasın Google reklamları. Bir Gmail kullanıcısı olarak çok memnunum. Kartvizitime –yazmam da hani- hotmail mail adresimi yazsam beni çok mu ergen gösterir. En azından ben öyle hissederim, çünkü benim ergenlik dönemin önemli bir bölümünü işgal eden MSN Messenger’ı bana hatırlatacaktır.
        Hatırlayanınız vardır ama gelin biraz beraber hatırlayalım.
       Önce Hotmail sonra MSN, Outlook vb mail uzantılarıyla Microsoft’un sunduğu mail hizmetine ait kullanıcı bilgilerinizle giriş yapılan bir mesajlaşma uygulamasıydı kendisi. O dönemin whatsapp’ı gibi bir şeydi ama pek mobil değildi. Bir arkadaş listeniz olurdu, listeye eklemek istediğiniz kişinin mail adresini bilmeniz gerekirdi ve ekledikten sonra karşı tarafında davetinize onay vermesi gerekirdi. Evet, biraz zahmetliydi. Görüşmek istediğiniz kişinin ismini, fare marifetiyle imleç ile denk getirip çift tıklama sonrası iki ana bölüme ayrılmış mesajlaşma ekranı ile karşılaşırdık. Üst taraf yazışmaların aktığı yer, alt taraf ise mesajımızı yazdığımız yer. Üst tarafta görüşülen kişinin profil resmi, alt taraf bizim. Profil resminin altında kamera ikonu varsa da pek sevinmeyin dönemin internet bağlantılarıyla pek bir şey beklemeyin. Biz yine de beklerdik.
       Hadi biraz özelliklerinden ve inceliklerinden bahsedelim. Bazı şeyler kısıtlı olduğu için davranışlardan anlamak gerekirdi, bir nevi niyet okumak gibi bir şey anlayacağınız. Gerçi bahsedeceklerimin bazıları günümüzdeki uygulamalarda olmaması düşünülemez özellikleri olduğu için “eee ne var bunda” diyebilirsiniz. Fakat bu özellikler o dönemin en popüler mesajlaşma uygulamasını ICQ’yı tahtından etmiştir, bu sebeple önemi büyüktür.
        Titreşim, oyy başımızın tatlı belası. Oldu ki karşı taraf yazdığınıza tepkisiz kaldı, şimdi ki gibi okundu bilgisi gibi durum da yok. İşte tam o sırada bas titreşime hem sesli hem ekranda bir titreşim etkisi ile sizden mesaj geldiği fazlasıyla karşınızdakine hissettirildi. Aloooo, cevap bekliyoruz burada kardeşim manası barındırdığını kimse dile getirmese de herkes bilirdi. Neyse ki çaresi basitti, meşgul durumuna geçtiğinizde, bu size etki etmezdi. Titreşimler sizi teyit geçerdi. Hatta saatler sonra canınız istediğinde yapacağınız dönüşlerinizi şu güzel yalanlarla da inandırıcı kılabilirsiniz. Ya kusura bakma, film izliyordum izlenen şey tam ekran yapınca Messenger kendini otomatik meşgule alıyor. Siz gerçekten o kadar kişinin meşgul olduğunu düşünmüyordunuz herhalde. Biz o sırada sizin tacizinizden kaçıyorduk.
        Şu anda yazıyor, evet bu az önce bahsettiğim gibi günümüzdeki uygulamalardaki olmazsa olmaz özelliklerden. Size mesaj yazıyorsa ekrana heyecanlı heyecanlı bakıp bekleme hissiyatı yaratırdı. Yazmıyorsa ve meşgul değilse ne yapıyoruz? Evet doğru, titretiyoruz. Yazıyor görünüp sonra hiçbir mesajın gelmemesi o dönemde de oldukça sinir bozucu bir durumdu, o mana da değişen bir şey olmadı merak etmeyin.
       Durum mesajı, bu özellikte günümüzde hemen hemen tüm platformlarda var. Kişisel bir mesaj, ruh halinizi veya sizinle ilgili bir bilgiyi barındırırdı burası. Bir başka söylem ise, MSN Messenger bir kamyonsa, durum mesajı bölümü kamyonuna yazı yazabileceğiniz arkasıdır. Aforizmalar havalarda uçuşurdu. Yazdığınız mesajlarınızı hareketli simgelerle süslemeyi unutmayın. En popülerleri güp güp atan kalp ve gotiklerin favorisi uçuşan yarasalar diyebiliriz.
       Oldukça güzel bir gülücük, simge paleti vardı. (l) yapma kalp : ) gülücük, :’( ağlama veya kendi eklediğiniz simgelere kendi kısa yollar oluşturabilirdiniz. Bazı yol yordam bilmez kişilerin kullandıkları simli harf simgeleri saçma olduğu yetmiyormuş gibi bir de bunların kısa yolunu o harf ile aynı yapması insanı –en azından beni- deli etmeye yeterdi. Selam yazınca küçük bir S’nin yanında pembe yanıp sönen “e” harfi sonrasında devam eden yine normal “la” harflerini akabinde zıp zıp hoplayan mavi bir “M” harfi bizi karşılardı. Gözüm kanardı adeta.
        Peki, ne dinliyoruz? Spotify o zaman portakalda vitamindi ama tabi ki döneminin bilgisayarları bir müzik cennetiydi. Bunları da MSN Messenger’daki ne dinliyorum özelliği aracılığı ile yakınlarımızla paylaşıyorduk. Kim media player ile mp3 dinler ki demeyin, bu özellik için çok kullanan vardı. Dönemin en önemli müzik oynatıcısı winamp’ın neyse ki aynı işi yapan eklentisi vardı da bu eziyet çok sürmedi. Fakat kullanımı biraz dikkat gerektirirdi, media player her ne kadar sadece müzik paylaşımı yaparken bu özelliği aktif ederken, winamp eklentisi oynattığınız dosyanın türünü hiç umursamazdı alabildiğine teşhir ederdi. İzlediğiniz, fakat paylaşmayı düşünmediğiniz bir takım aktivitelerinizle reklam olabilirdiniz. Bu özellik günümüzde de olsa güzel olmaz mıydı?
     ��  Hareketli animasyonlar vardı. Gülücükler, simgeler yetmedi mi gitar kıran çocuk, kar küresi veya ekranda beliren kocaman bir dudağın öpücüğü titreşim kadar olmasa da yeterli huzursuzluğu verecektir. İçerik oldukça kısıtlıydı fakat doğru zamanda, doğru seçim ile gerekli taciz mutlaka sağlanırdı.
        Peki, o zaman, gerekli dikkat nasıl çekilir ve karşı taraf nasıl gerçek anlamda taciz edilir. Arkanıza yaslanın ve dinleyin. MSN Messenger’da Meşgul, dışarıda, çevrim dışı görün gibi farklı durum belirten seçimlerimiz vardı. Oturum açtığınızda ise arkadaş listenizdeki kişilere oturum açtığınızı gösteren bir bildirim ekranlarında peydah olurdu, hemen ekranın sağ alt köşesinde. Oturumu kapatıp, açmak çok kolay olmayacağı için, kişi kendisini bir çevrim dışı görün, bir müsait durumları arasında hızlı hızlı zaplayarak karşı tarafa bu uyarının 5-6 defa gönderilmesine neden olurdu. Sevgi ve nefret bir birine çok yakın iki duygudur hatta çoğu zaman karıştırıldığı olmaktadır. Yoksa bu dikkat çekmeye çalışma çabası nasıl açıklanabilir ki?
        Bu işte ustalaşan kullanıcılar ise, ileri bir kullanım deneyimi için MSN Messenger PLUS eklentisini kullanırdı. Bu uygulama ne işe mi yarıyorum. Yukarıda saydığım özelliklere ince dokunuşlar yapmanıza olanak sağlardı. Misal, 2-3 titreşim sonrası “ bu kadar sık titreşim gönderemezsiniz” derken, bu eklenti ile söz konusu uyarı vız gelip tırıs gitmek konusunda elinden geleni ardına koymazdı. Yeni animasyonlar eklenirdi, yeni simgeler, durum mesajındaki mesajın renklendirilmesini sağlardı ya da o an mesaj yazıp yazmadığını karşı tarafa gösterilmemesi sağlanabiliyordu.
        Evet, artık sizde avukat olma yolunda ilk adımı attınız. Yalan söyleme ve ya kazanmaya götüren her yolun mubah olduğunu düşünecek fakat birçok insanın hayatını karartacak hatta bedduasını ve ahını alacaksınız. Keşke bu mesleğin kuralları tekrardan belirlense, belki bu sefer daha adil ve hızlı ilerleyen bir adalet sistemine sahip oluruz.
        MSN Messenger son sözüm sana, senin sayende güzel dostlarım ve sohbetlerim oldu. Her ne kadar şimdilerde o günlerden kimse kalmamış olsa da, neredesin ve ne yapıyorsun bilmiyorum ama teşekkür ederim.  ICQ’nun nasıl ahını aldıysan artık tarihin tozlu raflarında sen de yerini aldın. Seni kullanan belli bir yaş üstü sınırlı insan kitlesi olmuş olsa da seni hatırlayan insanlar hala var, bunu unutma. Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağar mıydı bilmiyorum ama en azından ben bu yazı ile bir mum yakmış olayım. Okuyanların nostalji damarına basabildiysem ve her 3 kişiden 4üne konulan B12 eksikliğinin revaçta olduğu bu günlerde sizi zamanda yolculuğa çıkarabildiysem ne mutlu bana. 
Takipte kalın.
1 note · View note