Tumgik
aliilter · 7 years
Text
Sultan Abdülhamid Hanin Ruhâniyetinden Istimdat
Rıza Tevfik Bölükbaşı Nerdesin şevketlim, Sultan Hamid Han?  Feryâdım varır mı bârigâhına?  Ölüm uykusundan bir lâhza uyan,  Şu nankör............ bak günâhına.  Târihler ismini andığı zaman,  Sana hak verecek, ey koca Sultan;  Bizdik utanmadan iftira atan,  Asrın en siyâsî Padişâhına.  Pâdişah hem zâlim, hem deli dedik,  İhtilâle kıyam etmeli dedik;  Şeytan ne dediyse, biz beli dedik;  Çalıştık fitnenin intibahına.  Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz,  Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz.  Sade deli değil, edepsizmişiz.  Tükürdük atalar kıblegâhına.  Sonra cinsi bozuk, ahlâkı fena,  Bir sürü türedi, girdi meydana.  Nerden çıktı bunca veled-i zinâ?  Yuh olsun bunların ham ervâhına!  Bunlar halkı didik didik ettiler,  Katliâma kadar sürüp gittiler.  Saçak öpmeyenler, secde ettiler.  .................. pis külâhına.  Haddi yok, açlıkla derde girenin,  Sehpâ-yı kazâya boyun verenin.  Lânetle anılan cebâbirenin  Bu, rahmet okuttu en küstâhına.  Çok kişiye şimdi vatan mezardır,  Herkesin belâdan nasîbi vardır,  Selâmetle eren pek bahtiyardır,  Harab büldânın şen sabahına.  Milliyet dâvâsı fıska büründü,  Ridâ-yı diyânet yerde süründü,  Türkün ruhu zorla âsi göründü,  Hem Peygamberine, hem Allâhına.  Lâkin sen sultânım gavs-ı ekbersin  Âhiretten bile himmet eylersin,  Çok çekti şu millet murada ersin  Şefâat kıl şâhım mededhâhına. Rıza Tevfik Bölükbaşı
2 notes · View notes
aliilter · 8 years
Text
03. 02. 2016
İhracat 2015’te bir önceki yıla göre yüzde 8,7 azalarak 157 milyar 610 milyon dolardan143 milyar 935 milyon dolara geriledi. Aynı dönemde ithalat ise yüzde 14,4 azalış gösterdi, 242 milyar 177 milyon dolardan207 milyar 203 milyon dolara düştü. Dış ticaret açığı ise yüzde 25,2 azalarak 84 milyar 567 milyon dolardan 63 milyar 268 milyon dolara indi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2014’te yüzde 65,1 iken, geçen yıl sonu itibariyleyüzde 69,5’e yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranının yükselmesi, dış ticaret açığının ciddi ölçüde küçülmesi olumlu gelişmeler. Petrol başta olmak üzere emtia fiyatlarının düşmesi bu pozitif tablonun oluşmasını sağlayan en önemli faktör. Ama öte yandan ihracat pazarımızın daralmasına sebep oldu. 2015 ihracat hedefi 173 milyar dolardı. Hedefe göre 29 milyar dolar, 2014’e göre ise13,6 milyar dolar azaldı. Kezaturizm gelirleri de yüzde 8,1 azalışla 31,4 milyar dolara geriledi.   ENFLASYON HEDEFİ YÜZDE 7,5 Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, 2016 yıl sonu enflasyon hedefini yüzde 7,5 olarak açıkladı. Başçı, yılın ilk Enflasyon Raporu'nu açıkladığı basın toplantısında şu mesajları verdi: *2016, 2017, 2018 yıllarında enflasyon sırasıyla yüzde 7,5, yüzde 6 ve yüzde 5 olarak öngörüldü. *2016 yılında enflasyonu asgari ücret artışı 1 puan, kamu fiyat ayarlamaları 0,4 puan yukarı çekerken petrol veithalat fiyatlarındaki gerileme bu yükselişi telafi edecek. *2016 petrol fiyatı varsayımı 54 dolardan 37 dolara düşürüldü. *Enflasyonun Ocak ayında çift haneye çıkma ihtimali zayıftır. Son 5 yılda ıskalanan hedeflerin bu defa tutmasını ümit ediyoruz. Küresel durgunluk sebebiyle dünyada enflasyonun düşük seyrettiği, petrol başta olmak üzere emtiafiyatlarının gerilediği bir konjonktürde enflasyonun artık kontrol edilmesi gerekiyor. İlk olarak da gıda fiyatlarının denetlenmesi ele alınmalı, Gıda Komitesi varlığını hissettirmelidir.     YAPISAL REFORMLAR ŞART Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Kanal 7 televizyonunda gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Şimşek, geçen yıl Türkiye’den yaklaşık 15 milyar dolarlık sermaye çıkışının yaşandığını, buna karşılık 13-14 milyar dolarlık doğrudan yatırımın gerçekleştiğini belirterek, ekonomik potansiyel düşünüldüğünde bunların küçük rakamlar olduğunu, Türkiye’nin rahat bir şekilde 40-50 milyar doları çekmesi gerektiğini söyledi. Geçen yıl gelişmekte olan ülkelerden net 540 milyar dolar sermaye çıkışı yaşandığına işaret eden Şimşek, “Bu sene 480-500 milyar doları bulabilir. Gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akışının kıt olduğu, maliyetin yükseldiği bir döneme girdik. Emtia fiyatlarının düşüşünden doğrudan olumlu, dolaylı olumsuz etkileniyoruz” diye konuştu. Bizim gibi iç tasarrufu yetersiz olduğundan dış kaynağa muhtaç ülkeler için sermaye hareketleri hayati önem arz ediyor. Özellikle doğrudan sermaye yatırımlarını ülkemize çekmek için başta hukuk alanında olmak üzere yapısal reformları hızlandırmamız gerekiyor.
0 notes
aliilter · 8 years
Text
27/11/2015
Amel-i salihin sigortası imandır! Kelime-i Şahadetin anlam ve kapsamını gönülden doğrulayarak iman şerefine ulaşıp Müslüman ünvanını kazananların hem dünyada her türlü olumsuzluklardan korunmaları ve hem de ötede amellerimin boşa gitmemesi ve sonsuza değin cennet hayatına kavuşabilmeleri için imanlarını kasteden tehlikelerden sakınmaları gerekmektedir. Zira Yüce Rabbimiz şöyle buyurdu: “İnanıp da imanlarına herhangi bir zulüm, haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.”(En’am,82) “Âyetteki zulümden maksat, Allah’a şirk koşmaktır. Çünkü zulmün asıl anlamı, ‘hak sahibinin hakkını tanımamak, vermemektir.’ Ulûhiyyet ve rubûbiyyet yalnızca Allah’a ait olduğu halde, başka varlık ve nesneleri de Tanrı yerine koymak, Allah’ın mahlûkatı üzerindeki hakkını tanımamaktır. Nitekim Hz. Peygamber de ‘Allah’ın kulları üzerindeki hakkı O’na kulluk edip hiçbir şeyi kendisine ortak koşmamaktır.’ (Buhârî, “Tevhid”, 1; Müslim, “Îman”, 48-51) buyurmuştur.  Sahih kaynaklarda nakledilen bir rivayete göre bu âyet geldiğinde müslümanlar, hayat boyunca zulümden uzak durmanın kendileri için mümkün olmadığını düşünerek telâşa kapılmışlar; bunun üzerine Resûlullah âyete şu şekilde açıklık getirmiştir:  ‘Bu sizin düşündüğünüz zulüm değildir. Burada Lokmân’ın oğluna hitaben söylediği,  ‘Sevgili oğlum! Allah’a ortak koşma; çünkü O’na ortak koşmak kesinlikle çok büyük bir haksızlıktır’(Lokmân 31/13) sözündeki zulüm kastedilmiştir’ (Buhârî, “Enbiyâ”, 41)” (Prof. Dr. Hayreddin Karaman ve Diğerleri, Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, Ankara-   2003, c.ıı, s.344) buyurarak dikkatleri şirk koşma tehlikesine çekmiştir. O halde Yüce Rabbimizce çok büyük bir zulüm olarak nitelendirilen şirkten ve ona götüren  tutumlardan uzak durmalıyız. Yüce Yaratıcının sadece kendine has olan hak ve yetkilerini  başkalarına vermemeliyiz.  Unutmamalıyız ki huzurunda kıyam, rüku ve secde vaziyeti alınacak sadece Allah’tır. Adına adaklar ve kurbanlar sunulacak da yalnız Hz. Mevla’dır. Dua mercii de yalnızca  O’dur. Her halükârda, her zaman ve her yerde kayıtsız şartsız güvenilecek, sevilecek, korkulacak, emir ve yasaklarına uyulacak yalnız ve yalnız  O’dur. Hayatımızın yol ve yönünü belirleme, uyacağımız helal ve haram sınırlarını tayin etme, kullanacağımız hak ve yetkileri tespit etme sadece ve sadece Yüce Rabbimize ait bir haktır. Şunu kesinlikle göz ardı etmeyelim ki Yüce Kitabımız Kur’an’a göre; Allah’a ait olan bu hakları kullanmaya kalkışmak Firavunluktur. Böylelerine gönüllü olarak uymak ta müşrikliktir. Yani Ebu Bekirliği terk edip Ebu Cehilleşmektir.   Bugün içinde bulunduğumuz çağ ve yaşadığımız hayat; bu noktadan şairini feryat ettiren bir tabloyu yansıtmaktadır. Öyle der:        “Biz bu dünyadan nereye          Göçelim, yâ Muhammed? Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyânet Altın devrini yaşıyor. Diller, sayfalar, satırlar ‘Ebû Leheb öldü’ diyorlar: Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed, Ebû Cehil, kıt’alar dolaşıyor.”   (Arif Nihat Asya, Na’at’tan.) Çağımızın şehid müfessiri Seyyid Kutub (rh.a.) iman-amel ilişkisini şu veciz tespit ve ifadelerle gözler önüne sermektedir: İman hayatın en büyük temelidir. iyiliğin her türü, her dalı buradan dal budak salar. Meyvelerinin hepsi buna bağlıdır. Bu iman olmadan iyiliğin her dalı ağacından koparılmış olur. Solmaya ve kurumaya mahkum olur. Yoksa bunların hepsi şeytani meyvelerdir. Onların bir sürekliliği ve devamlılığı olamaz. İman hayatın tüm yüce iplerinin bağlarının kendisine bağlandığı eksendir. Yoksa bu bağların tamamı çözülmüş, hiçbir şeye bağlanmamış olur. Arzu ve isteklere ve ihtiraslarla birlikte çürüyüp boşa gider. İman darmadağın haldeki hareketleri, amelleri birleştirir. Birbiri ile uyumlu, birbiri ile yardımlaşan bir düzen içine sokar. Hepsini tek bir yola, tek bir hareket içine sevk eder. Bunların hepsinin belli bir itici gücü ve hepsinin belirlenmiş bir hedefi vardır” dedikten sonra dikkatlerimizi şu gerçeğe çeker ve der ki: “Bu nedenle Kur’an bu temele dayanmayan, bu eksene bağlanmayan ve bu sistemden kaynaklanmayan bütün işleri ve iyilikleri hiçe sayar, onlara hiçbir değer vermez. Bu konuya islamın bakış açısı apaçık ortadadır. İbrahim suresinde deniyor ki:  “Rabbini inkar edenlerin iyi davranışları fırtınalı bir günde şiddetli rüzgarda savrulan küle benzer, yaptıkları iyi işler karşılığında ellerine hiçbir şey geçmez. İşte koyu sapıklık budur.”(İbrahim 18) Nur suresinde de şöyle buyuruluyor:“Kafirlerin amelleri ise engin çöllerdeki serap gibidir. Susuz kimse onu su zanneder, fakat oraya varınca hiçbir şey bulamaz. Kafir karşısında Allah’ı bulur. O da hesabını eksiksiz olarak görür. Zaten Allah’ın hesaplaşması çabuktur.” (Nur 39) Bunlar imana dayanmadığı müddetçe tüm iyiliklerin, tüm değerlerin boşa çıkarılacağını gösteren apaçık hükümlerdir. Çünkü iman, ameli sürekli olarak varlığın kaynağına bağlayan bir faktör ve varlığın amacına uygun düşen bir hedeftir. Tüm işlerin dizginini Allah’a havale eden bir inanç sisteminin en tutarlı bakış açısıdır. Ondan kopan tamamı ile kopmuş olur ve anlamının gerçek manasını yitirmiş olur. İman, fıtratın sağlıklı olduğunu, insan dünyasının sağlam olduğunu gösteren bir ölçüdür. İnsanın bu bünyesinin bütün bir evrenin fıtratı ile uyum içinde olduğunu gösterir. İnsan ve onun etrafını kuşatan evren arasında sağlıklı, karşılıklı anlaşmanın delilidir. İnsan bu evrenin içinde yaşar. Bünyesi sağlıklı olan insan ile bu evren arasında karşılıklı iletişimin, anlaşmanın olması gerekir ve bu karşılıklı iletişimin insanı imana getirmesi icab eder. Zira bu evrenin kendisi dahi onu bu şekilde harika olarak yaratan sınırsız kudretin delilleri ve mesajları ile doludur.  Bu karşılıklı iletişim yitirilir veya bozulursa, bu dahi tek başına algılama konumundaki şu insan bünyesinin noksanlığını ve onda meydana gelen gediklerin varlığını gösterir. Bu ise hüsrandan başka birşey getirmeyen ve dış görünüş itibarı ile iyi görünse de hiçbir iyiliğin kendisi ile birlikte bir anlam ifade etmeyeceği kesin hüsrandır. Müminin dünyası öylesine geniş, öylesine kapsamlı, öylesine derin, öylesine yüce, öylesine güzel, öylesine mutlu bir dünyadır ki, onun yanında inanmayanların dünyaları, küçük, sönük, düşük, değersiz karanlık ve mutsuzluk dünyasına dönüşür. Bu ise gerçekten büyük bir hüsrandır. Hem de ne hüsran!” (Seyyid Kutub, Fi Zılal’il Kur’an) Sözjerimizi söz konusu ayet-i kerimenin mealini tekrarlayarak noktalayalım: “İnanıp da imanlarına herhangi bir zulüm, haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.”   SÜLEYMAN ÖZSOY (YENİ AKİT)
3 notes · View notes
aliilter · 8 years
Text
25/11/2015
Wi-Fi’dan çok daha hızlı bir kablosuz bağlantı yöntemi olan Li-Fi'ın laboratuvar dışında deneme çalışmaları başladı. Yaklaşık 20 yıldan beri hayatımızda olan Wi-Fi teknolojisinden 100 kat daha hızlı veri transferi yapan yeni bir teknoloji olan Li-Fi Estonya merkezli Velmennişirketi tarafından ilk kez laboratuvar ortamı dışında denendi. Edinburgh Üniversitesi’nden Harald Haas tarafından 2011’de icat edilen Li-Fi, ışık üzerinden VLC kullanarak (Görülebilir Işık İletişimi/Visible Light Connection) veri transferi yapmaya yarıyor. Bu yeni kablosuz iletişim ortamı laboratuvarda yapılan deneylerde saniyede 224 gigabyte gibi bir hıza ulaşmayı başarmıştı. Bu hız internet kullanımında devrim yaratabilecek potansiyele sahip. Haas tek bir yanıp sönen LED ile bir baz istasyonundan çok daha fazla veriyi transfer edebileceğini gösterdi. Li-Fi teknolojisi gözün göremeyeceği kadar hızlı bir şekilde yanıp sönme hareketi yapan LED'ler kullanılarak mors alfabesine benzer bir prensiple çalışıyor. SANİYEDE 18 FİLM İNDİRİLEBİLECEK Li-Fi’ın test aşamasındaki ulaştığı hızlara bakarsak saniyede 1,5 GB boyutunda 18 film indirmek mümkün görünüyor. Velmenni şirketinin CEO’su Deepak Solanki yaptığı açıklamada, “VLC’yi birçok farklı endüstride pilot projelerde denemeyi sürdürüyoruz.  Şu anda endüstriyel ortamlarda ışıkla veri transferine olanak sağlayan akıllı ışık sistemleri tasarlamış bulunuyoruz. Başka bir müşterimiz için ise ofis ortamında kullanılabilecek bir proje tasarlıyoruz” ifadelerine yer verdi. Şu an kullandığımız Wi-Fi teknolojisinin yerini yakın zamanda Li-Fi’a bırakması düşük bir ihtimal gibi görünse de iki teknolojinin paralel şekilde kullanılarak daha verimli “ağlar” oluşturulması mümkün. Solanki konuyla ilgili yaptığı açıklamada “şu anki sistemlerde Li-Fi teknolojisini kullanmak çok zor, bu yüzden Li-Fi’ı bir şekilde entegre etmenin yolunu bulmalıyız” dedi. “IŞIKLA İLETİŞİM DAHA GÜVENLİ” Bugün kullandığımız kablosuz ağlarla duvarların ötesine bile bağlantı sağlayabiliyorken Li-Fi teknolojisi yalnızca ışığın iletilebildiği yerlerde bağlantıya izin verecek. Işık duvarlardan geçemeyeceği için yerel ağ tamamen kontrol altında olabilecek. Li-Fi ÜZERİNE ÇALIŞAN ŞİRKET SAYISI ARTIYOR Bu yeni teknoloji üzerine çalışan tek şirket elbette yalnızca Velmenni değil. Profesör Haas'ın kurduğu PureLifi şirketi tak-çalıştır Li-Fi sistemleri üzerinde çalışıyor. Oledcomm isimlir bir başka Fransız şirket ise bu teknolojiyi hastanelere uyguluyor. Li-Fi’ın mucidi Profesör Harald Haas gelecekte Wi-Fi’ın yerini LED ampullerin alacağını belirtiyor. Haas yaptığı TED konuşmasında Li-Fi’dan bahsederken şu anki altyapının entegrasyon için uyumlu olduğunun altını çizerek “Yapmamız gereken tek şey aydınlatma cihazlarımızın içine hem aydınlatma hem de veri transferi yapabilen birer mikroçip yerleştirmek. Böylelikle hem daha çevreci bir işe imza atmış hem de daha parlak bir geleceğe adım atmış oluyoruz.
3 notes · View notes
aliilter · 8 years
Text
24/11/2015
Hükümet’in önümüzdeki yıl için söz verdiği net bin 300 liralık asgari ücret, vergi dilimi nedeniyle ekim ayından itibaren bin 230 liraya düşecek. Asgari ücretliden kesilecek 70 liralık ilave vergi sayesinde devlet 1 milyar 151 milyon lira kazanç sağlayacak. Bu yılın aralık ayında da bin liralık asgari ücret 944 liraya gerileyecek. Hükümetin önümüzdeki yılın başından itibaren net bin 300 liraya çıkarma sözü verdiği asgari ücret, vergi dilimi yüzünden sadece 9 ay uygulanabilecek. 2016 yılının Ocak ayından eylül sonuna kadar asgari ücretlinin eline net bin 300 TL maaş geçecek. Ancak bu tarihten sonra asgari ücretli yüzde 15 yerine yüzde 20’lik vergi dilimine yakalanacak. Asgari ücretten alınan aylık Gelir Vergisi 86,40 TL’den 156,36 TL’ye yükselecek, maaşta yaklaşık 70 lira erime olacak. VERGİ DİLİMİ YÜZDE 5.58 ARTACAK Böylece asgari ücretlinin eline ekim, kasım ve aralık aylarında bin 300 lira değil, bin 230 lira 24 kuruş geçecek. Üstelik asgari ücretin 123 lira 46 kuruşu asgari geçim indirimi sayesinde elde edilecek. Yasa gereği vergi dilimleri her yıl yeniden değerleme oranı kadar artıyor. Hükümet isterse bu oranı değiştirebiliyor. TÜİK verilerine göre, önümüzdeki yıl yeniden değerleme oranı yüzde 5,58 olacak. Dolayısıyla bu yıl 12 bin lira olan yüzde 15’lik vergi dilimi önümüzdeki yıl 12 bin 670 liraya çıkacak. Yıllık gelir bu tutarı aştığında yüzde 20’lik vergi kesintisine geçilecek. Önümüzdeki yıl asgari ücretin net bin 300 lira olması durumunda vergi matrahı bin 399 lira olacak. Dolayısıyla, Hükümet vergi diliminde farklı bir ayarlamaya gitmezse asgari ücretli eylül ayında yüzde 15’lik dilimi dolduracak ve ekim ayından itibaren yüzde 20’lik vergi kesintisine yakalanmış olacak. FAZLADAN 70 LİRALIK VERGİ ÖDENECEK Vergide gelecek yılın son 3 ayında yaşanacak 5 puanlık artış asgari ücretlinin cebine gitmesi gereken 1.1 milyar liranın üzerindeki kaynağın devlete akmasına neden olacak. Önümüzdeki yılın son 3 ayında her bir asgari ücretli aylık 69 lira 76 kuruş fazladan vergi ödeyecek. 3 ayda ödenecek vergi kişi başına 209 lira 28 kuruşu bulacak. Böylece sadece 5.5 milyon asgari ücretlinin boğazından kesip devlete ödeyeceği ilave vergi 1 milyar 151 milyon lira olacak. Asgari ücret gelecek ay 944 liraya inecek Asgari ücretli bu yıl vergi dilimine aralık ayında yakalanacak. Halen aylık 72 lira 26 kuruş Gelir Vergisi ödeyen asgari ücretliler önümüzdeki ay yüzde 20’lik vergi dilimine yakalanacağı için ödeyeceği vergi 126 lira 29 kuruşa yükselecek. 
0 notes
aliilter · 8 years
Text
24/11/2015
HAYALET EVLİLİKLER.. ( İLGİNÇ BİR KÜLTÜR) Çin'de 2000 yıl önce ortaya çıkmış Hayalet Evlilikler, o dönemden beri Çin kültürünün bir parçası olmuştur. 1960'lardan itibaren bu kültür azalmış olsa da günümüzde hala devam ettiği bilinmektedir. Hayalet Evlilik farklı şekillerde uygulanırken; bazen yaşayan bir kişi bir ölüyle evleniyor, bazen bir ölü erkek oyuncak bir gelin bebekle evlendiriliyor, kimi zamanda iki ölmüş insanın ruhları evlendiriliyor. Çin'de karı kocanın bedenleri aynı mezara gömülürken, evlenmeden ölen genç erkeklere ölü gelin bulabilmek için cinayetler (erkek ölüm oranlarının çokluğundan hayat kadınları, akıl hastası kadınlar cinayeti işlenmektedir) dahi işlendiği bilinmektedir. Hatta öyle ki The Economist Dergisi 2007'de yayınladığı bir makalede bu düşünceyi yayınlamış, üstüne ölü genç kız bedeninin satışının yaygın olduğunu söylemiştir. Ölmüş kişilerle yapılan bu evlilik töreni bambu, kıyafet, kağıttan yapılmış kukla ve ya da heykel temsiliyle gerçekleştirilirken, bu tören genelde aileler tarafından düzenlenmektedir. Hayalet evliliklerin sebeplerinden birisi de nişanlıyken ölen çiftlerden birisi ya da her ikisinin ölünce huzura kavuşması için evlendirilmesidir. Küçük kardeşin abisinden önce evlenmesi de bu evliliğe bir sebepken, bekar bir kızın adının soy ağacına eklenmesi de ayrı bir önem taşımaktadır. Zaman zaman bakire kızların öldükten sonra kabul görmesi için de evlendirildiği görülmektedir. Ölmüş erkek evlat ölü bir kızla evlenirken, yaşayan bir kızla evlenebilmesi için bu kızın doğurduğu çocukları evliliğin yapıldığı aileye dahil etmesi gerekmektedir (ailenin maddi olarak iyi olması da gerektiğini söyleyelim). Sonuç olarak ölümden sonra eşsiz olmamak için yapılan Hayalet Evlilik kavramı sadece Çin'de değil Sudan (Afrika ülkesi), Hindistan ve Fransa'da görülmektedir. Hatta Fransa Parlamentosu ölmüş nişanlıyla evlenilebileceği yönünde bir yasa çıkarmış (1959'da Malpasset Barajı'nın yıkılarak yüzlerce kişinin ölümüne sebep olduğu faciadan sonra çıkmış) ve 2004 yılında bir polis memuru trafik kazasında kaybettiği nişanlısıyla evlendirilmiştir. İlgili bakan görevlendirdiği müfettiş çiftin ailesiyle görüşüp her iki ailenin de onayını alarak evlilik işlemine onay vermektedir.
1 note · View note
aliilter · 8 years
Text
21/11/2015
HİTLER'İN TEKNOLOJİK SIRRI.. UFOLAR..  7 haziran 1945 tarihli new york times gazetesindeki haber şöyleydi:”uçan daireler bir gizli silahtır.almanlar tarafından üretilmiş we ülkenin batı sınırında ortaya çıkmıştır.amerikan hawa kuwwetlerinin werdiği bilgiye göre , almanya göklerinde uçan gümüş balonlar görülmüştür.hatta bunların bazıları neredeyse saydam yapıdadır.” Haberi izleyen günlerde UFOların alman yapımı silahlar olduğu dedikodusu hızla yayıldı.Alman silah endüstrisinin bu garip nesneleri ürettiğine inanılıyordu.UFO gözlemleri hızla artarken,özellikle iskandinavya gökleri sık sık uçan gemiler tarafından ziyaret ediliyordu.İskandinawyada alman garnizonları kurulmuş ve bunlar sawaşın sonuna kadar bölgede kalmışlardı.bu dönemde “SS” ideolojisi, yapılan bilimsel araştırmalar doğrultusundainsanlığın yararına we çok sayıda kişi tarafından kullanılabilecek yeni enerji kaynakları aramaya yönelikti.araştırma birimleri U-13 ve E-4, bu yeni teknolojiyi mükemmel hale getirmek için çalışıyordu.Böylece victor Schönberger ‘in uçandaire taslakları ortaya cıktı.Cisimlere Haunebu-1 we haunebu-2 isimleri werildi. hazırlanan plan we çizimlerin, ünlü temasçı George Adamski’nin 1952 yılında resmini çektiği ufolarıyla inanılmaz bir benzerliğe sahipti…  Almanlar 1941 ve 1942 yıllarında daire biçimli uçak üretimine çoktan girmişti bile.Ancak ilk denemelerde çok büyük yapım hataları ortaya çıktı. V-1, V-2, V-4 den sonra,1942 yılında mühendis Richard Miethe , italyan bilim adamı Giuseppe Bellonzo ile V-7 nin yeni modeli üzerinde çalışmaya başladı.zaman geçerken Hitler in de desteğini alan Miethe-bellonzo ekibi,Schriever-Habermohl ikilisiyle ortak araştırmaya girdiler.böylece inanılmaz efsanevi V-7 ortaya çıktı ilk uçuş denemesi 20.813 metre , ikinci uçuşta ise 24.200 metreye kadar yükseldi.  Diğer yandan Vril adıyla bilinen uçan diskler projeside devam ediyordu.Bu projenin mimarı Schumann grubuydu we mucize yaratan silahlar konusunda uzmanlaşmış SS E-4 bölümünden destek alıyordu. Vril-1 serisinde tam17 cismin üretildiği biliniyor. disklerin çapı 11.56 metre idi we 2.900 kilometre saat hızına ulaşabiliyorlardı. garip bir biçimde Vril-1 ve Vril-9 un görünümleri ,amerikalı astronot Edwin Aldrige’in ay yüzeyinde gördüğü nesnelere çok benziyordu!..  Almanlar savaşın sonuna kadar silahlarını mükemmel hale getirmek için çalışmayı sürdürdüler. Yeni projelerine ” ateş topu” adını wermişlerdi.Radyo dalgalarıyla yönlendirilen ateş toplarının tek amacı wardı: yok etmek!.. Düşman uçaklarından çıkan gazı buluyor we radarlarını işlemez hale getiriyordu.Motorun yada elektrik sisteminin tümüyleçökmesini sağlayan ateş topları ürkütücüydü. Bu özellik ,bazı UFO gözlemlerinde, UFO’nun yakın teması sırasında araba motorlarını durdurması , elektrik kesilmesi yada elektrikle çalışan cihazlardaki geçici bozulmayı akla getiriyor. O dönemde, bugün UFO adını werdiğimiz dairesel biçimli taşıt araçları inşaa edildi, kullanıldı we tanıklar tarafndan sayısız gözlem yapıldı.Şimdi bu tanıklardan birini orjinal almanca metinden yapılan çewiriyle yeniden gözden geçirelim.çok gizli askeri belge özelliğitaşıyan gözlemde tanığın adı we kimliği açıklanmamıştır:  “almanya’nın Bavyera bölgesindeydim.cumartesi öğleden sonra , akşam olmak üzereydi.karşı taraftan yüksekliği pek de fazla olmayan uçan bir cismin yaklaştığını gördüm.Çapı 8 ila 20 metre arasndaydı.çewresine ıslık sesi yayıyordu we cisim hafif bir titrreşim ile sarsılıyordu.Cismin alt kısmında üç yarım küre bir tanede mawi nokta wardı. ortadaki gamalı haç resmi hemen dikkatimi çekti.pencere benzer birşey yoktu sadece delikler wardı.Bu ıssız mekanda we cewrede artık çalışmayan eski fabrikalardan başka bina yoktu.garip cisim alçaldı we görebildiğim kadarıyla bir duwarın arkasnda yereindi.Az sonra ortaya çıkan kamyon cisme yaklaştı we uzaktan pek de seçemediğim şeyler olmaya başladı.sadece insan formunda iki silüet görebildim.biri uçan cismin alt tarafnda diğeri ise üstündeydi.Uçan disk yüzeyi metal plakalarla kaplanmışa benziyordu. Hem alttaki üç küre hemde üst tarafta çıkış borusuna benzeyen bölümler dikkatimi çekti. Az sonra ‘NSU 80 Solingen’ plakalı bir arabageldi.Bunu yeşil bir volkswagen izledi.Gidip yakından bakmaya karar werdiğimde ise , uçan cisim çoktan ortadan kaybolmuştu.Yaptığım gözlemden bir hafta sonra ,bu bölgede pek çok kişinin ufo gördüğüne dair raporlar werildi.benimle aynı cismi yada benzerlerini görmüş olabileceklerini düşündüm.Benzincide çalışan bir adamla konuştuğumda onunda aynı cismi gördüğünü öğrendim.”  Baska 1 elden göze alırsak , yüzlerce nazi gizli projelerinden biri olan haunebu projesi nazilerin üstün teknolojik gücünü gösteren bir araçtır bu ufo nun denendiği laboratuvarın enkazı halen çek cumhuriyetinde bulunmaktadır antigraviton etkisiyle çalışmaktadır yerçekimini tersine vererek hareket etmektedir özellikle 2. dünya savaşından sonra ufo olaylarında hızlı bir artma görülmüştür ve bu olaylarda gözlenen ve fotorafı çekilen ufo lar haunebu nun şeklindedir haunebu ların ana üssünün antartika olduğu sanılmaktadır savaştan sonra antartikaya keşif gezisi altında amerikalılar bombardıman uçaklarıyla gitmişlerdir peki keşif gezisinde bu uçakların ne işi vardı vede yeşil göller görüldüğü şeklinde ifadeleri olmuştu peki gölün antartikada donmadan durmasının sebebi neydi bir de daha önemlisi antartikanın ortasında bulunan bir nazi bayrağıydı bu bayrağın antartikanın ortasında ne işi vardı araştırmalara göre kutup bölgelerinde dünya kabuğunun iç kesimlerinde bulunan agarta ve şamballa denilen yerlere geçitler vardı zaten araştırmalarda dünyanın tam çekirdeğinde yüksek enerji olduğu sonuçları ortaya çıkmaktadır zaten yeraltı uygarlıkları efsanelerine göre dünyanın artasında bir enerji kaynağından söz edilmektedir bu kadar tesadüf rastlantı olamaz bir şekildedir nazilerin haunebu yardımıyla mars gezegenine gittikleri sanılmaktadır mars la ilgili bulunan bir fotorafta mars üzerinde haunebu 2 görülmektedir bur da da bir üs kurulduğundan söz edilmektedir haunebu 2 bir ss projesidir bilindiği gibi ss ler en seçkin savaşçılardan oluşmaktadır ss lerin bir kolu olan müslüman savaşçılardan oluşan hançer birliğide bu organizasyonun içinde bulunmaktadır ss ler zamanla gizemli konularda yoğunlaşarak ufo yapımına ağırlık vermişlerdir haunebu ların ışık hızına yakın bir hızda oldukları tahmin edilmektedir ayrıca nazilerin çalışmaları arasında birde ışın silahı projesi bulun maktadır haunebuların bu silahla donatıldığı sanılmaktadır  bir haunebu taşıyıcısı olan silindir şeklindeki bir ufo projesi de bulunmaktadır bu aracın tıpatıp benzeri 1970 li yıllarda sovyet uçakları tarafından görülmüş ve uçakların ateşinden etkilenmemiş ve bir sovyet mig 25 foxbat uçağı bu silindir şeklindeki araç tarafından düşürülmüş ve diğer uçaklar kendilerini zor kurtarmışlardır bu gibi olağanüstü fenomenler bizlere nazi lerin teknolojide zamanımızın ötesine geçtiklerini göstermektedir zaten savaştan sonra müttefikler bunu dile getirmişler ve nazilerin zaman ötesi buluşlarına bir isim takarak bunlara acaipler adını vermişlerdir nazilerin teknolojik olarak bu kadar ilerlemelerine ilişkin görüşler ortaya atılmış ve kimileri uzaylılarla temas kurduklarını kimileri zamanda yolculuğu başardıklarını ifade etmişlerdir fakat bilinmesi gereken bir şey vardırki o da atlantis ve lemuria dan kalan ayrıntıların bu konularda katkı payının büyük olduğudur.  Bir başka yazıda da Almanların farklı dünyalardan canlılarla il birliği içinde olduğu söyleniyor..  Nazi Almanyası ile Uzaylı Müttefikleri Aldebaranlı’lar Diğer Gezegenlerde Üs Kurmuşlar mıydı  60’li ve 70’li yıllarda Ay üzerinde bir UFO hareketliliği gözleniyordu. Bu gözlemlerin bir kısmı teleskopla yapılmıştı, bir kısmı da Ay’a giden astronotlar vasıtası ile… Örneğin Apollo 11’in Ay üzerinden yaptığı canlı TV yayınında modülün hemen sağ kenarında çan şeklinde parlak ir UFO görünüyordu. Gerek bu çan şeklindeki, gerekse disk şeklindeki uçandaireler, iyi. Reich’ın ürettiği Haunebu II ve Vril-1 uçandairelerine çok benziyordu. 21 Nisan 1945 gecesi büyük bir çana benzeyen uzay gemisi Haunebu iyi, Mars’a doğru yola çıkmış ve sorunsuz bir şekilde gezegene inmişti. Haunebu iyi’ün mürettebatı, milyonlarca yıldır orada bulunan, Mars yüzeyinin altındaki tesislere gitmişlerdi. (İddialara göre, mars yüzeyindeki piramitlerin altında tüneller şebekesi bulunuyordu)  1952 yılında çekilen Ay yüzeyinin teleskopik bir fotoğrafında, dış görünümü ile Haunebu iyi’e benzeyen bir UFO tespit edilmişti. Bu UFO muhtemelen, Mars, Ay ve kutuptaki Neuschwabenland-Alman üssü arasında mekik seferi yapan bir araçtı.  1951 yılında yine teleskopla çekilen başka bir fotoğrafta Dünya ile Ay arasında bir UFO görülüyordu. Bu demektir ki, 1945’de plan aşamasında bulunan “puro” şeklindeki uzay gemileri projesi, yani S.S E-V’in takdığı isimle “Andromeda Geraet”, muhtemelen 1945’den sonra kutuptaki Alman üssü Neuschwabenland’da gerçekleştirerek, “sigara” ve “puro” şeklinde uzay gemileri üretilmişti. Bu uzaygemileri “Ana gemi” olarak bir Haunebu II ve dört Vril-1 uzay gemisi taşıyabiliyordu. Muhtemelen Amerikan Ay kaşiflerinin Ay’da çektikleri fotoğraflarda görülen uzay gemileri Vril-1 UFO’larıydı.  1950’lı yılların başında uzaylılarla temas kurduğunu iddia eden Amerikalı George Adamski’nin teleksopik foto ile 1952’de çektiği fotoğraflarda görülen Satürn’lü!! ve Venüs’lü!!! ana gemiler, gerçekte Reich Almanyası’nın ürettiği “Andromeda Geraet” idi. Ayrıca yine Adamski tarafından 13 Aralık 1952’de Palomar Bahçeleri, California’da 15 cm.lik bir teleskop kullanılarak fotoğrafı çekilen bir UFO, daha doğru ifadeyle “Keşif Gemisi” aslında, SS E-IV’ün geliştirdiği bir Haunebu II idi. Haunebu iyi uzay gemileri “Elektromanyetik Antigravitasyon tesiri” ile çalışıyordu ki bugüne kadar dünyada hiç kimse bunu çalışır bir biçimde üretememiştir.  Haunebu iyi’ün Mars yolculuğu ve Haunebu II, Vril-1 ve Andromeda-Geraet ana gemisinin II. Dünya Savaşı’nın bitimine az bir zaman kala Ay’da konuşlandırılmalarının sebebi, Reich-Almanyası’nın yönetiminin umduğu gibi, her iki gezegenin (yani Ay ve Mars’ın) yüzeyinin altında mevcut bulunan sağlam tesisleri yeniden harekete geçirmek ve 68 ışık yılı uzaklıktaki güneş sisteminden, yani Aldebaran’dan gelecek olan dünya-dışı insanların oluşturduğu “Kurtarıcı Uzay Filosu”nun gelişi için üsleri hazır vaziyette tutmaktı.  ABD’nin 70’li yıllarda sürdürdüğü NASA insanlı Apollo programını Ay’a inişten sonra aniden kesmesi ve oraya bir daha hiç astronot göndermemesi, ayrıca Viking Mars projesinin başarısızlığa uğraması, tesadüf değildi!. Sovyetler’in 1989 yılında Mars’a gönderdiği “Phobos-2” adlı uydusu da Mars’ın yörüngesinde iken dünya ile bağlantısı kesilmişti.  Aynı şeklide 24 Ağustos 1993’de Amerikan Mars uydusu “Observer” de Mars üstünde iken dünya ile bütün bağlantıları kesilmişti. Ay ve Mars’ta meskun “Zekalar”, Reich Almanyası uzay gemisi mürettebatı ve Amerikalıların Ay’da ve Mars’ta karşılaştıkları Aldebaranlılar, hem Amerikalıları hem de Sovyetleri bu iki gezegende de istemiyorlardı.  Mars ve Ay’daki birleşik Reich-Almanyası & Aldebaranlılar gücü, ABD ve Sovyetlere, gayet açık ve net olarak buralarda istenmedikleri mesajını vermişlerdi. Daha sonra iki müttefik, insansız Mars denemelerinden sonra, insanlı Apollo uçuşları gibi, Mars’a da insanlı bir keşif gezisi düzenlenmek istemişlerse de Aldebaranlı “Marslılar” ve Reich-Almanları, Amerikan-Viking teşebbüsünü ve Rusların Mars uydusunu tamamen etkisiz durumuna getirmişlerdir. Kolberg Toplantısı ve Vril-7 Projesi:  1943 Noel’inde Ostseebad Kolberg’in romantik sahil şatosunda, Vril ve Thule örgütünün ileri gelenleri ortak bir toplantı yaptılar. Medyum Maira Orschitsch ve onun tarafından keşfedilen, Vril örgütünün yeni kadın medyumu Sigrun F. De bu toplantıda hazır bulunmuştu. Bu iki kadın medyum toplantıda çok önemli bir rol oynamıştı. Toplantının başında doğal olarak, savaş durumu ve Almanya’nın karşı karşıya bulunduğu tehlikeler, düşmanın muazzam gücü, azalan hammadde stokları v.b konular tartışılmıştı.  Konuşmacılara göre, Almanya, açıkça aynı eski Kartaca gibi, yok edilmek isteniyordu. Müttefiklere karşı son bir fırsat yaratılamazsa, Almanya’nın geleceği umutsuz görünüyordu. Daha sonra UFO’ların savaşa hazır duruma getirmenin güçlüklerden bahsedildi. UFO’lar kendi koruyucu alanlarını yarattıkları için, saldırılardan yara almıyorlardı ama bu koruyucu alan, aynı zamanda, içerden dışarıya herhangi bir silahla atış yapmaya da engel teşkil ediyordu. Bu sebepten UFO’lara konvansiyonel silahlar, yani ne bombalar ne de makinalı tüfek ve/veya toplar, monte edilemiyordu. Bu silahlar aynı zamanda UFO’ların uçuş özelliklerini de olumsuz olarak etkileyebiliyordu.  SS E-IV tarafından geliştirilen “Işın Topları” da etkili olarak kullanılabilecek bir durumda değildi. Bu genel durum değerlendirmesinin içine daha sonra “Aldebaran-Perspektifi” de dahil edildi. Aldebaran-Summi imparatorluğu ile medyumsal olarak güçlü ve somut bağlantılar kurulduğu açıklandı. Vril mensupları “Boyut Kanalında” yolculuk yapabilen bir “Uzay Gemisi” üzerinde çalıştıklarını belirttiler. Bu gemi vasıtası ile 68 ışık yılı uzaklıkta bulunan Aldebaran’a rahat ve hızlı bir şekilde girmek mümkündü. Vril mensupları kendilerinin “Medyumsal transkomünükatif” yolla sağladıkları Alman-Aldebaran ittifakının daha sağlam ve etkili bir şekilde yürümesi gerektiğini söylediler. Bu düşünceler 2 veya 4 Ocak 1944 tarihlerinde Adolf Hitler’e sunuldu. 2 Ocak 1944’de Hitler, Himmler, Künkel (Vril örgütünden) ve Dr. Schumann’ın (Vril örgütünden) katılımı ile şunlar konuşulmuştu:  “Hitler karanlık bir önsezisinden bahsetti. O, Scharnhorst adlı savaş geminsin kaybını “Gölgelerin Laneti” olarak tanımlıyordu. Hitler, Himmler’in ısrarı ile Künkel ve Schumann’ın düşüncelerini öğrenmeye karar verdi. Künkel ve Schumann birkaç kelime ile Aldebaran İmparatorluğu ile yapılan ittifaktan bahsettiler ve Vril örgütünün çalışma toplantılarına ait tutanakları (Yani Aldebaranlılarla kurulan medyumsal temasa dair belgeleri) Hitler’e sundular. Hitler bunları dinlerken, bir yandan da Himmler’e anlamlı bir şekilde bakarak, bütün bunları ciddiye alıp almama konusundaki şüphelerini hissettirmişti. Künkel, “Öbür taraf uçuşu” sayesinde muazzam mesafeleri kat etmenin mümkün olduğunu ifade etmişti. O, Aldebaran hakkında gerekli bütün bilgileri Hitler’e vermişti. (yani Aldebaran’ın dünyaya benzer iki gezegeni olduğu, başka ırklardan olan Regulus ve Capella ile yaptıkları savaşları, teknik üstünlüğe sahip uzay filoları v.s) Künkel’in Führer’e anlattığına göre, Almanya ve Aldebaranlılar arasında “Düşüncesi” bir iletişim kurulmuştu ve bu halen de devam ediyordu. Hitler bunları dinlerken sabrının taştığını hissediyordu ki, tam bu sırada Himmler, Künkel’in açıklamalarını sonuna kadar dinlemesini rica etti.  Schumann, “İnterkozmik Araç” denilen Vril uçandairelerinin plan ve fotoğraflarını Hitler’e gösterdi. Schumann ve Künkel, “Bu taraf-öbür taraf boyutlar kanalı” vasıtası ile Aldebaran’a uçmak ve oradaki yönetimle ittifak yaparak, Aldebaranlı uzay savaş gemilerini bu dünyaya getirmek için hazırladıkları planları da açıkladılar. Bu gemiler “Öbür taraf –bu taraf boyut kanalı” vasıtası ile dünyadaki savaşa sokulabilirse, Almanya’nın zaferi garanti edilebilirdi. Hitler o ana kadar tek bir söz bile söylememişti. Sonunda Himmler’e bütün bunlar için ne düşündüğünü sordu. Himmler, bütün bunların bir fantezi ürünü olmadığını ve araçların Vril örgütü mensuplarınca denemeleri şartı ile, akla uygun bulduğunu açıkladı. Hitler ilk defa olarak, Schumann ve Künkel’e bütün bunların ayrıntılı olarak planlanıp planlanmadığını sordu. Schumann, ilk uygun Vril aracının böyle bir uçuş denemesi için hazır olduğunu ve bu ay içinde ilk insanlı uçuş denemesini gerçekleştirebileceklerini belirtti. Yapılan hesaplara göre, farklı “Öbür taraf zamanı” pilot ve mürettebat için bir sorun teşkil etmeyecekti. Bu taraf zamanına ölçüldüğünde Aldebaran’a varış 22-23 yıl sürüyordu ama aracın içindeki mürettebat için geçen zaman, boyut değişikliği dolayısı ile, yalnız birkaç gün sürecekti. Bu hesaplamalardaki en ufak bir yanlışlık bile Vril mürettebatının ölümüne sebep olabilirdi. Hitler, Aldebaran savaş gücünün dünyaya yardıma gelmesi en iyi şartlarda 50 sürer dedi. Künkel, bugünkü Vril tekniği şartlarında bu doğrudur, fakat çok yakında daha iyi araçlar üretebileceğiz diyerek cevap verdi.  Hitler’e verilen bütün bu bilgiler yine de onu tatmin etmemişti. Dünyaya gelecek olan bu varlıkların ne biçim yaratıklar olduğunu sordu. Künkel söz konusu halkın, insan ırkından olduğunu ve bir çeşit imparatoriçe tarafından yönetildiklerini söyledi. Hitler bütün bunları dinledikten sonra, onlara SS’lerin desteği ile bu girişimi başlatabileceklerini söyledi. (Hitler o zaman bu girişime hiç inanmıyordu Nisan1945’de Himmler’e şöyle demişti: “Umarım ki bu uzay imparatorluğu, Künkel, ve Schumman’ın söz verdiği gibi, intikamımızı almak için dünyaya gelebilir!”) Führer karargahındaki konuşmadan hemen sonra, yani 2 Ocak 1944’de Vril-7’nin yapımı için tüm güçler seferber edilmişti. Vril mensuplarının perspektifinden bakıldığında bu o kadar zor bir şey değildi.  Bu 45 m. çapındaki uzay gemisi aslında genişletilmiş ve adapte edilmiş Vril-1 gemisi idi. Yalnız daha basit ve üretim tekniği açısından daha ucuz bir malzeme kullanılarak yapılmıştı. Vril-7 yapımında tamamen yeni hücre kaplamaları kullanılmış ve 1945 başlarında Traunstein yakınlarında S.S’lere teslim edilmişti.  Vril örgtünün yaptığı “Vril-7” “Uzun menzilli uzay gemisi projesi” olmasaydı, dünya insanları ve dünya insanlar arasındaki iletişim yalnız medyumsal mesajlar kanalı ile sınırlı kalacaktı. Alman Vril-7 projesi çerçevesinde 2 tip başarılı uzay gemisi yapılabilmişti. Vril-7 (1) “Gezegenlerarası Uzunmenzilli Uzay Gemisi”:  Teknik Özellikleri  Çapı: 45 m.  Yüksekliği: 15 m.  İtiş şekli: Y-7/0 motoru + SM Levitatör EV  Hız: Tak. 300000 km/sn. (Işık hızı) Normal kozmik anti gravitasyon uzay uçuşu. Işık hızının 3 katı = Tak. 900000 km/sn.= Uzay üstü boyut kanalı uçuşunda kullanılan hız.  Ulaşım mesafesi: Teorik olarak sınırsız, pratikte max.68 ışık yılı uzaklık için hesaplanmıştı. 68 Işık yılı = 64×10 km= Aldeberanın uzaklığı, uzay gemisindekiler için birkaç hafta ve 22,5 dünya yılı.  Silahlar: 4xMk-108 Bataryası (Makinalı Top)  2xMk-108 (Uzay gemisinin üstünde)  2xMk-108 (Uzay gemisinin altında)  Daha sona uzay gemisinin altına 11 mm kalibrelik, küçük bir zırhlı kulenin içinde, KSK Donar (Işın topu) monte edilmişti.  Mürettebat: Max. 14 kişi  Vril-7, Ocak 1944’de ilk boyut kanalı test uçuşuna çıkmış ve bir saat sonra, çok hasar görmüş bir durumda geri dönmüştü. Yapılan araştırmalardan sonra bu hasarın, uzay gemisinin hücrelerinin zayıf yapılmasından kaynaklandığı anlaşıldı ve Vril-7 bir müddet dinlendirildikten sonra, hücreleri yenilenerek, bazı ilavelerle Nisan 1945’de SS’lere devredildi. Bu işlemden sonra Vril-7’ler, dünyadaki gizli taşıma işlerinde kullanıldı. Hem yapı, hem de itiş şekli olarak, Vril-7, Vril-1’in oldukça genişletilmiş bir versiyonu idi. Fakat “Boyut Kanalı” yolculuğunu başaranın Vril-1 mi yoksa Vril-7 mi olduğu kesinlikle bilinmemektedir. Vril-7 (2) “Vril-Odin” Gezegenlerarası Uzay Gemisi:  Hafif Uzay Kruvazörü.  Teknik Özellikleri  Çapı: 45 m.  Yüksekliği: 22,50 m.  İtiş şekli: İhtimal-A= Vril-7 (1)de olduğu gibi  İhtimal-B=Y-7/0-Vril-7(1)+Thule-Takyonator-7c-Haunebu-II (Her ikisinin geliştirilmiş rekombinasyonu)  Hız: Max. Işık hızında=Tak.300000 km/sn. (Normal kozmik anti gravitasyon uzay uçuşunda) 3x Işık hızı=Tak.900000 km/sn.= Uzayüstü boyut kanalı uçuşunda kullanılıyor.  Ulaşım mesafesi: Vril (1)’in aynı  Silahlar: Haunebu II’nin zırhlı döner kulesi, KSK “Donar” (Işın Topu Donar KSK IIIV) Vril-7 (1) 11 mm. Kalibreli. Uzay gemisinin üst kısmında.  Mürettebat: 28 kişi (14 Erkek+14 Kadın) Nisan 1945 itibarıyla.  Bu uzay gemisi Nisan 1945’de Untersberg-Berchtesgaden’den havalanarak 68 ışık yılı uzaklıktaki Aldebaran’a doğru yola çıkmıştı. Savaşın sonuna gelindiği ve Alman Reich’ının yenilgisi de kaçınılmaz göründüğü için, “Boyut Kanalı” uçuş testi yapılmadan yola çıkma mecburiyeti hasıl olmuştu. Vril-Odin, Vril ve Hauenbu yapım tarzlarının karışımından ortaya çıkan ilk ve son başarılı proto tip uzay gemisi olmuştu. Tek başına Haunebu motoru boyut kanalı yolculuğu için uygun değildi. Çan şeklindeki bir Haunebu uzay gemisi daha ilk denemesinde, bir daha hiç dönmemek üzere, boyut kanalında kaybolmuştu.Vril yapımı gemiler de tek başlarına boyut kanalı yolculukları için yeterli değildi. Bu sebeplerden yukarda anlatılan kombinasyon uygun görülmüştü. Vril-Odin, ilk defa Ekim 1944’den sonra, Haunebu-Vril II/3 kombinasyonu uzay gemisi projesi olarak ortaya çıkarmıştı. İddialara göre, Vril-Odin ve mürettebatı, sağsalim bir vaziyette Aldebaran-Sumi Güneş sistemine varmış ve orada Sumi-Er gezegenine inmişti. Anlatılanlara bakılırsa Sumi-Er dünyamıza çok benzeyen bir gezegendi. Sumi-Er yönetimi, dünyalı müttefikleri olan Alman-Reich’ını düşmanlardan kurtarmak için, Uzay Amirali Zoder komutasında 280 Uzay-Kruvazöründen oluşan bir filoyu, Vril-Odin mürettebatı ile birlikte, boyut kanalı üzerinden, güneş sistemimize ve dünyaya göndermeye hazır olduğunu bildirmişti. Vril örgütünün kadın medyumları ve Sumi-Er’li kadın medyumlar arasındaki medyumsal iletişim sonunda, Alman Reich’ının savaşı kaybetmesi halinde, Sumi-Er’liler askeri destek gönderme teklifinde bulunmuşlardı. Dünyada kalan Vril örgütü kadın medyumları arasındaki medyumsal iletişim, Alman uzay gemisinin Sumi-Er’e inmesinden sonra 2 yıl daha devam etmişti. Bilinmeyen sebeblerden dolayı 1947 yılı başlarında bu medyumsal temas kesildi. Bu tarihten sonra temasın devam edip etmediği kesinlikle bilinmiyor. “Vril-Odin” uzay gemisinin boyut kanalında yolculuğu mürettebat için birkaç hafta, fakat dünya yılı 22,5 yıl sürüyordu. “Vril Odin” uzay gemisi 1967 yıllı sonlarına doğru, Aldebaran-Sumi yakınlarında boyut kanalından çıkarak yeniden normal evrene girmiş ve orada kendini bekleyen bir Aldebaran uzay kruvazörü eşliğinde Sumi-Er’e inmişti. Burada haklı olarak şu soru sorulabilir, Aldebaran-Sumi “Kurtarıcı Filosu” ve “Vril-Odin” mürettebatı ne zaman dünyaya gelecekler? Bizim de cevabımız şu olacaktır; Onlar dünyaya geldiler ama bizlerin haberi yoktu!..  Reich-Almanları’nın kutuplarda yaşayan müttefikleri olan Arianni’lerin, UFO’ları ile ABD’ye inip Eisehower ile görüştüklerine dair iddialar vardır. (1952 yılında ABD’de Washington göklerinde yoğun UFO gözlemleri yapılmıştır). Nitekim Başkan Eisenhower 20 Şubat 1954’de Edward AFB’de (Amerikan Hava Kuvvetleri üssünde) iken üsse, 5 uçan daire inmiş ve uzaylıların aynı bizim gibi insan oldukları ve bizim gibi atmosferde nefes alabildikleri görülmüştü. Uzaylılar Amerikan Başkanı’ndan nükleer silahlanmaya son vermesini istemişlerdi. Uzaylılar, Eisenhower ve yanındaki yetkililerin gözleri önünde hem kendilerini, hem de gemilerini görünmez bir duruma getirmeyi başararak onlara teknolojik üstünlüklerini göstermişlerdi.  1 Nisan 1990 tarihli bir Amerikan gazetesinin iddiasına göre, “Hitler tarafından 1943 yılında bir intihar misyonu ile uzaya gönderilen Alman astronotlar, 47 yıl sonra (yani 1990’da) dünyaya dönmüşlerdi. “Bu sözler bir NASA yetkilisinin ağzından çıkıyordu ve yetkilinin anlattıklarına bakılırsa, 3 uzay öncüsü Reich-Almanı 3 Nisan 1990’da bir uzay kapsülü ile kuzey Atlantik denizine inmiş ve bir Amerikan savaş gemisine alınmışlardı. Bu 3 astronot 1943’de geliştirilen bir V-2 roketi ile uzaya fırlatılmışlar ve açıklanamayan sebeplerden dolayı, kendileri için fazla bir zaman geçmeden (bizim zamanımızla 1990 yılında) dünyaya inmişlerdi. Astronotları gören Amerikalı yetkililerin hayretten dilleri tutulmuştu; Çünkü karşılarındaki insanlar geçen 47 seneye rağmen hiç yaşlanmamış gibi duruyorlardı. Acaba bu haberde bir gerçeğin saptırılması mı söz konusuydu? Gerçekte burada söz konusu olan astronotlar, Reich-Almanyası ile anlaşma yapmış Aldebaran uzay filosunun temsilcileri olmasın? Belki de bu temsilciler ABD’ye bir ültimatom vermeye gelmiş olabilirler!!!  Süpergüç ABD, açıkça İsrail’in görevlendirilmesi ile, 1991 yılı başında Irak’a karşı bir saldırı savaşı başlatmış ve zafere çok yaklaşmışken aniden, sanki birileri bir barış ultimatomu vermiş gibi, savaşa son ermişti. Acaba bu Aldebaranlı’ların bir ultimatomu muydu?  Aşağıdaki yazıda konuyla ilgili farklı bir yorum ve araştırmadır.  Almanya’nın geleceği tehlikeye düşünce Hanuebu-3 modeli Uçan Daire’yi ürettiler. Bu gemi Mars yolculuğuna çıktı. Bu yolculuk 20 Nisan 1945 tarihinde başladığına dair deliller vardır. Bu uçandaire Vril Projesi kapsamında Almanların 68 ışık yılı uzaktaki Aldebaranlı’lar ile ortaklık kurdukları ve bunun için de Mars gezegeninde üs kurmak üzere yola çıktığı SS kayıtları Amerikan askerlerinin eline geçince bu gemiyi ve yolculuğu öğrendiler. Andromeda Geraet denilen 139 metre uzunluğunda ve silindir şeklindeki “Ana Uzay Gemisi” Aralık 1944’e kadar plan ve eskizler halinde idi. Geraet, bir Haunebu, iki Vril ve iki tane de Vril-2 uçandairesi taşıyacak şekilde planlanmıştı. Bu silindir veya puro şeklindeki uzay gemileri SS’lerin sorumluluğu altında geliştiriliyordu. İşgalde bunlar ele geçirildi ve varlıkları ortaya çıktı.  Aradan yıllar geçti. ABD Viking-1 uydusunu Mars’a gönderdi. 24 Temmuz 1976’da Mars’a inmesi ile dünyaya ilginç resimler göndermeye başladı. Bunlar arasında Cydonia bölgesinde bulunan ünlü “İnsan Yüzü” Mısır’daki Sfenks’in başına benzetilmektedir. Ve bunun 15 km uzağında bulunan piramitler, devasa şehir yıkıntıları çok dikkati çekmişti. Ayrıca Mars’ın güney kutbunda esrarengiz dikdörtgen ve kare şeklinde duvara benzer buluntular görülmüştü ki, NASA bunlara İNKA ŞEHRİ adını vermişti.  Haunebu-3 uzay gemisi 19 test uçuşundan sonra Nisan 1945’in sonunda kutuptaki üs’ten Neuschwabenland’dan havalanarak Mars’a doğru yola çıkmıştı. Geminin 70 kişilik bir mürettebatı vardı. Bunlar arasında kadınlar da bulunuyordu. Mars yüzeyinde bulunan Mars medeniyetine ait anıtlar, bu mürettebatın işlerinden mi acaba? Yalnız Mars’da değil, Ay üzerinde de “R” ve “S” harflerine rastlanıldı. Örneğin kare gibi geometrik şekillere rastlanmaktadır. İlginçtir ki Viking-1’in Mars’tan gönderdiği resimler arasında kayaların üzerine işlenmiş “B”-“G” veya “8” şeklinde yorumlanabilecek yapay şekiller görülmektedir. Bu suni yapılar, Sovyetlerin ve ABD’nin insanlı ve insansız uzay sonda ve kapsülleri tarafından çekilen bütün fotoğraflarda görülmektedir.  Büyük bir çan’a benzeyen uzay gemisi Haunebu-3 Mars’a doğru yola çıkmış ve problemsiz bir şekilde gezegene inmişti. Mürettebatı milyonlarca yıldır orada bulunan Mars yüzeyinin altındaki tesislere gitmişlerdi.  1950’li yılların başlarında Ay üzerinde birçok UFO görülmeye başlanmıştı. 1952 yılında çekilen Ay yüzeyinin teleskopik bir fotoğrafında, dış görünümü ve Haunebu-3’e benzeyen bir UFO tespit edilmişti. Bu UFO muhtemelen, Mars, Ay ve Güney Kutbundaki Neuschwabenland-Alman Üssü arasında mekik seferi yapan bir araçtı. 1951 yılında çekilen başka bir fotoğrafta ise Dünya ile Ay arasında Puro şeklinde uzay gemisi görülmüştü. 1945’ten sonra kutuptaki gizli üste bu puro biçimli geminin aynısı yapılmış olabilir.  Bu UFO’ların Mars yolculuğu ve Haunebu-2, Vril-1 ve Andromeda Geraet ana gemisinin 2’nci Dünya Savaşı’nın bitimine az bir zaman kala Ay’da konuşlandırılmalarının sebebi, Reich Almanyası’nın yönetiminin umduğu gibi, her iki gezegenin Ay ve Mars’ın yüzeyinin altında bulunan sağlam tesisleri yeniden harekete geçirmek ve 68 ışık yılı uzaklıktaki güneş sisteminden yani Aldebaran’dan gelecek olan dünya-dışı insanların oluşturduğu “Kurtarıcı Uzay Filosu”nun gelişi için üsleri hazır vaziyette tutmaktı.  ABD’nin 1972 yılında sürdürdüğü NASA insanlı Apollo programını Ay’a inişten sonra aniden kesmesi ve oraya bir daha hiç astronot göndermemesi, ayrıca Viking Mars projesinin başarısızlığa uğraması tesadüf değildir. Sovyetlerin 1989 yılında Mars’a gönderdiği “Phobos-2” adlı uydusu da Mars’ın yörüngesinde iken dünya ile bağlantısı kesilmişti.  Aynı şekilde 24 Ağustos 1993’de Amerikan Mars uydusu “Observer” da Mars üstünde iken dünya ile bütün bağlantıları kesilmişti. Ay ve Mars’da meskun “Zekâlar” Reich Almanyası uzay gemisi mürettebatı ve Amerikalıların Ay’da ve Mars’da karşılaştıkları Aldebaranlılar, hem Amerikalıların hem de Sovyetleri bu iki gezegende de istemiyorlardı.  Mars ve Ay’daki birleşik Reich Almanyası ve Aldeberanlılar gücü, ABD ve Sovyetlere, gayet açık ve net olarak buralarda istenmedikleri mesajını vermişlerdi. Daha sonra iki müttefik, insansız Mars denemelerinden sonra, insanlı Apollo uçuşları gibi, Mars’a da insanlı bir keşif gezisi düzenlemek istemişlerse de Aldebaranlı “Marslılar” ve Reich Almanları, Amerikan Viking teşebbüsnü ve Rusların Mars uydusunu tamamen etkisiz duruma getirmişlerdir.  Yorumlamaya gelelim: Benim uzun zamandır iddia ettiğim Amerika’nın korkudan Ay’a neden gidemediği ve orada Üs kurma projesinden neden vazgeçtiğini düşünüyorum, sonuçta oradaki üslerde yaşayan uzaylıların Amerikalıları burada istemedikleri ortaya çıkıyor. 1972 yılından beri Ay’a gidemeyen ABD’nin Apollo uçuşları sonunda düşüncesi 2000’li yıllarda Ay’a üs kurmaktı. Oradan yola çıkacak uzay gemileri, güneş sistemini keşfe çıkacaktı. Bu gerçekleşmedi.  Şimdi ne yapılıyor: Dünyanın çevresinde büyük bir uzay istasyonu yapılıyor. Oraya durmadan malzeme taşınıyor. Gelecekte o büyük istasyondan Mars’a veya başka bir gezegene yola çıkacak uzay gemisi yapılacaktır.  Bir diğer ilginç konu da şudur. Amerika dünya milletlerine düşüncesini Hollywood sinemasıyla sunar. Hollywood’un yaptığı filmlerde dünyaya uzaylılar saldırır ve Amerika da ortaya çıkardığı gizli silahlarıyla bu savaşı kazanır. Uzaylıları yener ve dünyayı kurtarır. Acaba bu mesaj Güney Kutbunda, Ay’da ve Mars’da bulunan Reich Almanyası ve Aldebaranlı müttefiklere gönderilen bir mesaj mıdır. Bir yandan uzaylılar ile temasa geçmek için 3 milyar dolar para ayıran Amerikan Devleti, diğer yandan da uzay çalışmaları için milyarlarca dolar harcamaktadır.  Amerika Mars’a gidebilecek mi? Bunu zaman gösterecek ama bu konuda Başkan Bush kararlı ve 600 milyar ile 1 trilyon dolar tutan projeye start verdi. Süre ise 2025 olarak belirlendi. Yaşarsak göreceğiz. Şurası gerçek ki Amerika 2’nci Dünya Savaşı bittiğinden beri tüm gücünü uzay çalışmalarına verdi. Ve bu çalışmalar gizli olarak yapılmaktadır.  Reich Almanlarının kutuplarda yaşayan müttefikleri olan Arianniler’in veya Aldebaran Yıldız Sisteminden gelenlerin Amerikan Başkanı Eisenhower ile görüştükleri iddiası da vardır. UFO’ları ile ABD’ye 20 Şubat 1954 Edward AFB Amerikan Hava Kuvvetleri üssünde iken, 5 UFO inmiş ve uzaylıların aynı bizim gibi insan oldukları ve bizim atmosferde nefes alabildikleri görülmüştü. Uzaylılar Amerikan Başkanından Nükleer silahlanmaya son vermesini istemişlerdi. Uzaylılar Eisenhower ve yanındaki yetkililerin gözleri önünde hem kendilerini, hem de gemilerini görünmez bir duruma getirmeyi başararak onlara teknolojik üstünlüklerini göstermişlerdi.  Eisenhower’in bu konuşmayı pek önemsemediği sonraki yıllarda Amerikan Ordusunun nükleer füzeleri geliştirmesi bunun somut örneğidir. 1980’lere gelindiğinde ABD ve Rusya nükleer silahları sınırlandırmışlardı. Bugün de iki tarafın elinde önemli derecede nükleer silah bulunmaktadır.
0 notes
aliilter · 9 years
Text
10/11/2015
Ukrayna, iki gün sonra, Rusya'dan elektrik alımını sonlandıracak. Enerji ve Kömür Sanayi Bakanı Vladimir Demçişin, düzenlediği basın toplantısında, her gün farklı miktarlarda elektrik ithalatı gerçekleştirdiklerini hatırlatarak, "Muhtemelen çarşamba günü, Rusya'dan elektrik ithalatını durduracağız" dedi. Demçişin, tamiratta olan Rivne Nükleer Enerji Santrali'nin 3 numaralı ünitesinin, 11 Kasım'dan itibaren devreye girmesiyle elektrik ihtiyacının giderileceğini söyledi.
1 note · View note
aliilter · 9 years
Text
09/11/2015
İsrail'in, Türkiye ile ilişkilerinin kopmasının ardından savunma sanayisinde çok büyük zararlar ettiği açık bir şekilde dile getirildi. İsrail'in iç güvenliğine ilişkin analizler yayınlanan sitede, Mavi Marmara saldırısının İsrail'e pahalıya mal olduğu ifade edildi. İsrail'in kaybetmesinin asıl nedeninin Türkiye'nin kendi savunma sanayisini geliştirmeye başlaması olduğuna dikkat çekilen yazıda, Altay tankının üretilmesi örnek olarak gösterildi. srail Savunma Bakanlığı ve İsrail ordusunun son dönemde büyük zorluklarla yüz yüze olduğu Türkiye üzerinden yapılan bir analizle açıkça ifade edildi. İsrail'in iç güvenliğine ilişkin haberler yapan I-HLS'de (Israeli Homeland Security) yer alanmakaleye göre, İsrail savunma sanayi sisteminde büyük bir kayba uğradı. Bunun nedeni olarak ise 2010'daki Mavi Marmara saldırısı ve sonrasında Türkiye'nin İsrail ile olan ilişkilerini koparması olarak gösterildi. Mavi Marmara öncesinde Türkiye ile milyar dolarlık ticaret yapan İsrail Savunma Sistemleri bir anda çöktü" “İsrail büyük kayba uğradı" 10 Türk vatandaşının katledildiği Mavi Marmara saldırısının İsrail'e pahalıya mal olduğunun kaydedildiği makalede, Türkiye'nin bir zamanlar İsrail'in en önemli pazarlarından biri olduğu belirtilerek şu ifadeler kullanıldı: "Türkiye, İsrail Endüstrisi için bir hazine gibiydi. Ancak İsrail, Mavi Marmara saldırısı ile bu devasa pazarını kaybetti. İsrail endüstrileri, büyük kayba uğradı. Mavi Marmara öncesinde Türkiye ile milyar dolarlık ticaret yapan İsrail Savunma Sistemleri bir anda çöktü." İsrailli yönetici ve askerler yargılanacak İHH İnsani Yardım Vakfı avukatlarından Uğur Yıldırım, İsrail'in, Mavi Marmara olayına ilişkin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde (UCM) yargılanamayacağı iddiasıyla yapılan başvurunun reddedildiğini bildirdi. Yıldırım, mahkemenin İsrail tarafından Mavi Marmara olayında savaş suçu işlendiği tespitini hatırlattı. "İsrail'in asıl sorunu Türkiye'nin kendi silahını üretmesi " İsrail'in aslı kaybı, Mavi Marmara olayının ardından iki ülke arasındaki ilişkilerinin bitme noktasına gelmesinden değil, Türkiye'nin artık kendi silah sanayisini oluşturması ile yaşadığının vurgulandığı Arie Egozi imzalı makalede "Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerinin bitme noktasına gelmesinin ardından İsrail Savunma Sanayisini bu kadar zarar etmesi, sadece ilişkiler bittiğinden ve anlaşmalar feshedildiğinden değil, Türkiye'nin kendi silah sanayisini oluşturma kararı alması ile de alakalı. Türkler bunu kararlaştırınca İsrail ciddi kayba uğradı" denildi. "Türkiye 'Merkava'yı almayıp 'Altay' tankını üretti" İ-HLS'de yayınlanan bir diğer makalede ise İsrail'in savunma sanayini tepe taklak eden gelişmelerden birisi de geliştirilen “Merkava" tanklarının elde kalması olarak gösterildi. "Türkiye-İsrail ilişkilerinin bir diğer kurbanı: Yeni Merkava" başlıklı makalede, İsrail'in Merkava isimli tankını ilişkilerinin bozulmasının ardından Türkiye'ye satılamadığı için kayba uğradığı ifade edildi. 2015 yılının başlarında Türk hükümeti ile TÜMOSAN arasında anlaşma imzalandığına değinilen makalede, Altay tanklarının tasarımı için imzalanan anlaşmanın 190 milyon euro değerinde olduğu kaydedildi. Türkiye'nin İsrail'den tank almak yerine kendi tankını üretmeye başladığına vurgu yapılan makalede, motor modernizasyonunu TÜMOSAN'ın yaptığı Milli üretimimiz olan Altay tanklarına değinildi. Altay projesine ilişkin detayların aktarıldığı makalede, tankın tasarım, geliştirme, prototip imalatı, test ve sertifikalama aşamalarının tamamlanması için 500 milyon dolar mali kaynak ayrıldığı kaydedildi. Altay Tankı’nda ilk adım 2016’da Milli projelerden Altay Tankı için çalışmalarına 2016'da başlayacak olan Tümosan, ilk ürünlerini 2020’de vermeye hazırlanıyor. Altay için Avusturyalı AVL şirketiyle beraber geliştirilecek motor, iş makineleri, askeri araçlar ve deniz araçlarında da kullanılabilecek.
0 notes
aliilter · 9 years
Text
08 / 11/2015
Baltık ülkelerinden Estonya’nın hava yolu şirketi iflas etti. Star Alliance grubu içinde yer alan Estonya Hava Yolları bugün itibari ile bütün uçuşlarını iptal etti. AB Rekabet Komisyonu haksız olarak devlet desteği aldığı gerekçesiyle bu paranın geri ödenmesi talebinde bulunmuştu. Bu miktarın 85 milyon Avro dolayında olduğu belirtildi. İskandinav Hava Yolları SAS'ın yüzde bir hisse sahibi olduğu Estonya Hava Yolları'ndan 8,10 Kasım için alınan biletler başka havayollarından değiştirilebilirken,11 Kasım ve sonrası satın alınan biletlerin ücretleri geri iade edilecek.
0 notes
aliilter · 9 years
Text
07/11/2015
Venezuela'da, enflasyon yüzünden, McDonald's'tan patates kızartması yemek isteyenler, 800 bolivarı yani 79 doları gözden çıkarmak zorunda. Büyük patates ise 126 dolar. Dünyada enflasyon oranının en yüksek olduğu ülke Venezuela'da, fast food severler McDonald's'tan standart bir patates kızartması yemek için resmi rakamlara göre 800 bolivarı yani 79 doları gözden çıkarmak zorunda. Daha fazla patates yemek isteyenler ise büyük boy için 126 dolar gibi bir rakam ödemek durumunda. Türkiye'de bu ürünün standart boyu için ödenen para 4,5 lira. Yani Türkiye'de Venezuela'da alınacak büyük boy patatesten tam 80 tane alınabiliyor. MENÜDEN ÇIKARTILDI Venezuela'da geçen yıl patates ithalatının yüzde 85 azalmasından dolayı McDonald's, Ocak ayında patates kızartmalarını ülkedeki 100'den fazla şubesinde menüsünden çıkarmıştı. Şirket, hafta başında sosyal medya üzerinden ve sokaklardaki büyük billboardlardan satışların yeniden başlayacağını duyurdu. Hatta sosyal medya üzerinden geri sayımlara bile başladılar. BÜYÜK HEYECAN YARATTI AP'nin haberine göre, Venezuela'nın başkenti Caracas'ta öğle yemeğine çıkan çalışanlar fast-food zinciri önünde uzun kuyruklar oluşturup, patates kızartmasının gerçekten yeniden satılıp satılmayacağını sordu. Fast-food zincirinin satışçılarından biri ise şöyle konuştu: "Müşteriler gerçekten çok heyecanlı ama onlara fiyatları söylediğimizde çok sevinmeyecekler." YEREL ÜRÜNDEN YÜZDE 20 DAHA PAHALI Caracas'da, ABD'li şirketin ürününe alternatif olarak yine patates benzeri "Cassava" adı verilen kökü nişastalı olmasından dolayı kızartılabilen bir ürün var. Türkçe'de "Monyak" adıyla geçen bu ürün, patatese yakın tada sahip. Venezuela'daki patates benzeri ürün böyle görünüyor Bu ürünün fiyatı standart patates kızartması fiyatlarına çok yakın. KARA BORSADA AYLIK KAZANCIN YÜZDE 10'U Resmi rakamlar denmesinin nedeni ise Venezuela'da kara borsanın ticarette neredeyse standart haline gelmesinden kaynaklanıyor. Kara borsada bu patates kızartmaları standart ölçü için 64 cent, büyük boy içinse 1,15 dolardan satışa çıkıyor. Karaborsa fiyatlarına göre, Venezuelalı bir vatandaşın aylık asgari ücreti 13 dolar. Bu da yine kara bors fiyatlarına göre normal bir vatandaşın aylık ücretinin yüzde 10'nunu patates kızartmasına vermesi anlamına geliyor   DİĞER ÜLKELERDE NE KADAR? Dünyanın en büyük ekonomilerine bakıldığında fast-food zincirinin patates fiyatları ülkelerin kendi para birimlerine göre belirli bir standartta. Örneğin yaşamın en pahalı olduğu şehirler listesinde her zaman ilk sırada yer alan Londra'da patates kızartmasının fiyatları küçük, orta ve büyük boylar için sırasıyla 0.99, 1.09, 1.39 İngiliz Sterlini. Dünyanın en büyük ekonomisi ve McDonald's'ın ana vatanı ABD'de ise fiyatlara bakıldığında, New York'ta sırasıyla, 1,39,1,69,1,89 dolar olarak satışa sunuluyor. Avrupa'ya bakıldığında, Paris'te standart bir patates kızartması için 1,9 Euro'nun ödendiği görülüyor. Türkiye'de standart patates kızartması fiyatı 4,5 lira. NEDEN BU KADAR PAHALI? Venezuela'da belli başlı yiyeceklerde fiyatın bu kadar yüksek olmasının tek nedeni ülkedeki stokların neredeyse tükenmesi ve ülkedeki sıkı kur kontrolleri. Para politikasının sıkı olması dolar üzerinden ithali neredeyse imkansız hale getiriyor. Bu da belli ürünlerde ithalatı durma noktasına getirdi. 2014 yılında, patates ithalatı yüzde 85 oranında azaldı.
0 notes
aliilter · 9 years
Text
06/11/2015
Asgari ücretin 2016 yılında 1.300 liraya yükseltilmesi halinde işsizlik maaşları da artacak. Asgari ücretin yeni yılda 1.300 Türk Lirası’na çıkmasıyla birlikte işsizlik maaşları da artış gösterecek. Asgari ücretin 300 lira artması halinde işsizlik maaşlarının tavan ücreti de yaklaşık 305 TL artış olacak. Bu artışla, 2015 yılının ikinci dönemi için alt sınırı 505 TL, üst sınırı 1.011 lira olan işsizlik ödeneği miktarının 2016 yılında 658 TL ile 1.316 lira arasında olacağı hesaplanıyor.   SÜRE VE KOŞULLAR   İşsizlik ödeneğinin artmasıyla birlikte sigortadan yararlanma koşullarının da esnetilmesine yönelik çalışma hız kazanacak.   İşsizlik maaşının artırılmasının ardından, işsizlik sigortasından yararlanma süre ve koşullarının da yumuşatılması planlanıyor. Ekonomi yönetiminden edinilen bilgilere göre işsizlik maaşının yeni yıldan itibaren kademeli olarak artırılması planlanıyor. Yüksek ücretli olan bir kişinin 2 bin liraya kadar işsizlik maaşı alabilmesinin de önünün açılacağı belirtiliyor. Sigorta primine esas kazanç alt sınırı asgari ücretin brüt tutarı olarak uygulanıyor. Buna göre özel sektörde bir çalışan ne kadar maaş alırsa alsın işsiz kaldığında eline brüt asgari ücretin yüzde 80’inden fazlası miktarda bir para geçmiyor. İşsizlik ödeneği brüt asgari ücretin yüzde 40’ının da altına inmiyor.     ‘120 GÜN’E ESNEKLİK   Hükümetin ve ekonomi yönetiminin üzerinde çalıştığı düzenlemenin alt yapısı üzerinde Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ilgili birimlerinin çalışması sürüyor. Buna göre işsizlik sigortasından faydalanabilmek için 120 gün olan prim ödeme zorunluluğunun 30 güne indirilmesi, kendi kusuru dışında işten çıkarılma şartının kaldırılması, 600 gün süre ile işsizlik sigortası primi ödenmesi şartının ise 100 güne indirilmesi gibi düzenlemeler üzerinde duruluyor.   KENDİSİ  İŞTEN ÇIKANA ÖDEME   İşsizlik ödeneği miktarı, sigortalının son 4 ay içindeki sigorta primine esas kazançları dikkate alınarak hesaplanıyor. İşsizlik sigortasından faydalanma koşullarının esnetilmesine yönelik çalışma yürütülüyor. Hem gün sayısının indirilmesi hem de kendi kusuru ile işten çıkanlarında sistemden yararlandırılması konusu da masada bulunuyor. Öte yandan, işsizlik maaşı kapsamında bugüne kadar yaklaşık 9 milyar Türk Lirası ödeme gerçekleştirildi. İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken paranın 80 milyar Türk Lirası civarında olduğunu aktaran üst düzey bir ekonomi yetkilisi ise rakam büyük olsa da işsizlik maaşının mesleğe dönüşmemesi gerektiğinin altını çiziyor. İşsizlik Maaşı nedir? Kimler İşsizlik Sigortasından Yararlanabilir? İşten çıktığınızda başka bir işe girene kadar temel ihtiyaçlarınızı karşılayacak kadar devletin işsiz olan kimselere belli bir süre ödediği miktar işsizlik parası adı altında alınmaktadır. 1-İşveren işinize son verdiyse işsizlik maaşı alabilirsiniz. 2-İşyeriniz kapandıysa işsizlik maaşı alabilirsiniz. 3-Süreli bir iş akdi yapmışsanız ve süre bittiğinde işi bırakırsanız işsizlik maaşından faydalanabilirsiniz. Öncelikle kendi kusurunuz nedeniyle işten çıkarılmamış olmanız gerekiyor Aşağıdaki hususlar fesih için (işten çıkarılma) geçerli bir sebep oluşturmaz: a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak. b) İşyeri sendika temsilciliği yapmak. c) Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış sürece katılmak. d) Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenler. e) 74. maddede öngörülen(analık hali) ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde işe gelmemek. f) Hastalık veya kaza nedeniyle 25. maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık. İşverenin İşçi Çıkarmada Geçerli Nedenler: Madde 25’de düzenlenmiştir. Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir: I- Sağlık sebepleri: a) İşçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa veya sakatlığa uğraması halinde, bu sebeple doğacak devamsızlığın ardı ardına üç iş günü veya bir ayda beş iş gününden fazla sürmesi. b) İşçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun Sağlık Kurulu’nca saptanması durumunda. (a) alt bendinde sayılan sebepler dışında işçinin hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde işveren için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı; belirtilen hallerin işçinin işyerindeki çalışma süresine göre 17. maddedeki bildirim sürelerini altı hafta aşmasından sonra doğar. Doğum ve gebelik hallerinde bu süre 74. maddedeki sürenin bitiminde başlar. Ancak işçinin iş sözleşmesinin askıda kalması nedeniyle işine gidemediği süreler için ücret işlemez. II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri: a) İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıfl ar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması. b) İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnatlarda bulunması. c) İşçinin, işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması. d) İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması veya 84. maddeye aykırı hareket etmesi. e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması. f) İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi. g) İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi. h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi. ı) İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması. III- Zorlayıcı sebepler: İşçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması. IV- İşçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın 17. maddedeki bildirim süresini aşması. İşçi feshin yukarıdaki bentlerde öngörülen sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 18., 20. ve 21. madde hükümleri çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir. Derhal fesih hakkını kullanma süresi 24. ve 25. Maddelerde gösterilen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan hallere dayanarak işçi veya işveren için tanınmış olan sözleşmeyi fesih yetkisi, iki taraftan birinin bu çeşit davranışlarda bulunduğunu diğer tarafın öğrendiği günden başlayarak altı iş günü geçtikten ve her halde fiilin gerçekleşmesinden itibaren bir yıl sonra kullanılamaz. Ancak işçinin olayda maddi çıkar sağlaması halinde bir yıllık süre uygulanmaz. İzah edilen sebeplerden dolayı işçinin işten çıkarılmamış olması gerekir. Ayrıca, İşverenin kusuru nedeniyle, küfür, hakaret, ücret ödememe, fazla mesai vermeme vs. gibi nedenler varsa ve bu nedenleri ispatlayabilirseniz istifa edip işten ayrılırsanız işsizlik maaşı alabilirsiniz. Açıklanan bu nedenlerden birini taşıyorsanız işten ayrıldığınız anda işverenden talep edeceğiniz “İşten Ayrılma Bildirgesi’ni” işveren, üç nüsha halinde hazırlayıp bir nüshasını işten ayrılan kişiye veriyor, diğer bir nüshası kendisinde kalıyor ve bir nüshasını da bildirgeye çıkış nedenini yazarak İŞKUR’a gönderiyor. İŞKUR ise işten çıkarılma nedenlerine bakarak işsizlik maaşı verilip verilmeyeceğini kararlaştırıyor. Ancak işsizlik maaşı alabilmek için işten çıkış tarihten itibaren en geç 30 iş günü içerisinde herhangi bir İŞKUR şubesine şahsen yada internet ortamında İşsizlik Ödeneği başvuru linkini tıklayarak (www.işkur.gov.tr) başvuruda bulunması gerekiyor. 30 gün geçmiş ise geçen her geçen günün ücretini işsizlik maaşından alamıyorsunuz. Yani bir ay sonra İŞKUR’a gidip başvurursanız işsiz kaldığınız andan itibaren başvuru tarihinize kadar olan işsizlik maaşını alamıyorsunuz. İŞKUR ise başvurunuza bakarak eğer doğru nitelikleri taşıyorsanız size maaş veriyor. Başvurunuzdan 1 ay sonra İŞKUR’a giderek işsizlik maaşı hesap cüzdanınızı alıp ilgili bankadan işsizlik maaşınızı çekebiliyorsunuz. İşsizlik maaşı için ne kadar çalışmak gerekiyor? İşin kaybedildiği tarihten önceki 120 gün prim ödemesi olanlar, eğer işten çıkarıldığınız tarih içinde 3 yıl geriye dönük olarak 600 gün sigorta primi ödemişseniz 6 ay, 3 yıl geriye dönük 900 gün prim ödemişseniz 8 ay, 3 yıl geriye dönük 1080 gün prim ödemişseniz 10 ay işsizlik maaşından faydalanabiliyorsunuz. Alacağınız ücret ise son 120 günün (4 ay) brüt ücretinin yüzde 40'ı kadar işsizlik maaşı almaya hak kazanıyorsunuz. Hesaplanan aylık işsizlik maaşı 16 yaşından büyüklere uygulanan brüt asgari ücret tutarının % 80’ i geçemez. İşsiz kalınınca sağlıktan faydalanabilir misiniz? Sigortalı işsizler işsizlik maaşı alırken sağlık hizmetlerinden faydalanabiliyorlar. Bunun nedeni ise işsizlik maaşı aldığınız süre içerisinde İŞKUR sizin adınıza Sosyal Güvenlik Kurumu’na Genel Sağlık Sigortası primlerini ödüyor. Bu primler ödendiği için işsiz kalan kişinin kendisine, eşine ve çocuğuna sağlık hizmetlerinden faydalanması kısıtlanmıyor. Ancak 100 gün sağlık hizmetlerinden faydalanabiliyor. Bunu uzatmak için ise işsiz kişi adresine en yakın Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğüne/Merkezine giderek İŞKUR’dan işsizlik maaşını aldığını ve bu nedenle sağlık hizmetlerinden faydalanması gerektiğini belirtmesi gerekir. Kurum, işsiz kişinin sağlık hizmetlerinden faydalanması için tekrardan sistem aktifleştiriyor. Bu aktifleştirme işsizlik maaşının bağlanma süresi yani 6 ay, 8 ay ve 10 ay boyunca devam ediyor. Askerlik nedeniyle iş akdi feshedilen kişi işsizlik maaşı alabilir mi? İşyerinden ”askere gideceğim” diye ayrılmışsanız işsizlik maaşı alabilirsiniz. Ancak askerde geçen süreleri işsizlik maaşı olarak alamıyorsunuz. Askerlik bittiğinde 30 gün içerisinde İŞKUR’a müracaat ettiğinizde askerlik yaptığınızda geçen süre yokmuş gibi yani işten yeni ayrılmış gibi görünerek İŞKUR size, 3 yıl geriye dönük olarak 600 gün sigorta primi ödemişseniz 6 ay, 3 yıl geriye dönük 900 gün prim ödemişseniz 8 ay, 3 yıl geriye dönük 1080 gün prim ödemişseniz 10 ay işsizlik maaşından faydalanabiliyorsunuz.  
0 notes
aliilter · 9 years
Text
02/11/2015..
1 Kasım seçiminin galibi AK Parti'nin seçim beyannamesinde paylaşılan ekonomik vaatleri... Başbakan Ahmet Davutoğlu, AK Parti'nin seçim beyannamesinin açıklandığı 4 Ekim Pazar günü partisinin ekonomik vaatleri şöyle sıralamıştı: * Ekonomide şeffalık olacak * Yeni gelir vergisi kanunu ve vergi usul kanunu yapılacak * Reel ekonomide 4 ana başlıkta dönüşüm sağlanacak:   1. İleri teknoloji ve yüksek katma değere dayalı üretim yapılacak   2. İş ve yatırım ortamı iyileştirilecek   3. Adli ve idari yargıda uyuşmazlıklar daha hızlı çözülecek, İstanbul'da bir tahkim merkezi kurulacak   4. Bilgi toplumuna dönüşüm anlamında kamunun elektronik dönüşümü tamamlanacak     AİLE VE ÇOCUKLAR   * Ailenin ve çocukların ekonomik ve sosyal hayattan faydalanmaları sağlayacak Aile sosyal destek programı hayata geçirilecek   * Devlet koruması altındaki çocukların barınmasında koğuş sisteminden ev ortamına geçiş sağlanacak   * Ev almak için konut hesabı açan vatandaşa yüzde 15 kamu katkısı sağlanacak   * Bütün annelere doğum hediyesi programı kapsamında ilk çocuk için 300 TL, ikinci çocuk için 400 TL, 3 ve üzeri çocuklar için 600 TL hediye verilecek   KADINLAR   * Kadınların işgücü piyasasına katılması için iş modelleri hazırlanacak   * Doğum izinlerinin memuriyet kıdeminde değerlendirilmesi konusunda çalışma yapılacak   * Kadınlar ilk çocukta 2 ay, ikinci çocukta 4 ay, üçüncü ve sonraki çocukta 6 ay yarım gün çalışacak ancak tam ücret alacak. Bu süreler bittikten sonra kadınlar isterlerse yarı zamanlı ve yarı ücretli olarak çalışabilecek.   GENÇLER   * İlk kez iş bulan gençlerin maaşı bir yıl boyunca devlet tarafından karşılanacak   * Lise ve üniversite mezunu gençlerin Genel Sağlık Sigortası (GSS) giderlerini 2 yıl boyunca gelir testine girmeksizin devlet karşılayacak   * İş kurmak isteyen gençlere 50 bin lira nakdi yardım yapılacak, 100 bin lira faizsiz kredi verilecek   * Gençlerde evliliği teşvik etmek amacıyla açılacak çeyiz hesabında biriktirilen paranın 5'te biri kadar devlet desteği verilecek   * Gençlere sınırsız ücretsiz internet erişimi imkanı verilecek   EMEKLİLER VE YAŞLILAR   * Tüm emeklilere ayda 100 lira, yılda 1.200 lira ek ödeme yapılacak. Böylece tarım bağkurluları hariç bin liranın altında maaş alan emekli kalmayacak   * Sosyal güvenlik destek primi kesintisi kalkacak   * Emekliler aylık 250 lira taksitle TOKİ'den ev satın alabilecek   ESNAF   * Esnafa düşük faizli kredi desteği devam edecek   * Yatırımcıya sembolik kira bedeli karşılığı fabrika yapılıp verilecek     TARIM   * Yemde ve gübrede KDV kaldırılacak   * Genç çiftçilere proje bazında 30 bin lira nakdi karşılıksız destek verilecek   * Ürünlerini lisanslı depolarda muhafaza eden çiftçiye kira desteği sağlanacak   ASGARİ ÜCRET   * Asgari ücret 1.300 TL'ye çıkacak   * Yapılan işin tehlike sınıfına göre asgari ücret seviyesi değişecek   SAĞLIK   * Sağlık çalışanlarının özlük hakları yeniden düzenlenecek   * Bazı kanser türleri başta olmak üzere erken teşhis taramaları çoğaltılacak   POLİSLER   * Polislerin 2.200 olan ek göstergeleri 3.000'e çıkarılacak   TAŞERON İŞÇİLER   * Taşeron işçiler kamuda istihdam edilecek
0 notes
aliilter · 9 years
Text
Akıllı telefonu güvenlik kamerası yapabilirsiniz... 27/01/2015
Akıllı Telefonunuzu Kablosuz IP Kameraya Çeviren Uygulama: IP Webcam
IP Webcam ile akıllı telefonunuzu kablosuz IP kameraya çevirip bir nevi güvenlik kamerası olarak kullanabilirsiniz.
IP Webcam, akıllı telefonunuz üzerinden canlı olarak yayın yapmanızı sağlayan, görüntüleri sesli olarak kaydeden vefotoğraf çekmenizi sağlayan bir uygulama. Bilgisayar üzerinden takip edebileceğiniz gibi uygulama üzerinden de canlı olarak yayın yapabileceğiniz IP Webcam, birçok anlamda kullanılabilecek çok yararlı bir uygulama.
Uygulama sayesinde aldığınız görüntüleri herhangi bir ek yazılıma ihtiyaç duymadan direkt olarak IP adresi ile tarayıcınız üzerinden görüntüleyebiliyorsunuz. Ayrıca isterseniz bu görüntüyü kaydedebilirsiniz. 
Peki uygulama nasıl kullanılıyor, şimdi de buna bir göz atalım.
Öncelikle uygulamayı aşağıdaki bağlantı üzerinden akıllı telefonunuza indirin. Uygulamayı çalıştırdıktan sonra en alt kısımdaki Start Server yazısına tıklayın. Açılan ekranın en alt kısmında http:// ile başlayan kısma IP adresinizi, bilgisayar ya da mobil tarayıcı üzerinden açın. Tarayıcıda eğer Render seçeneği olarakFlash’ı seçerseniz çok daha net bir görüntü elde edeceksiniz. Herhangi bir sıkıntı yaşamamak için uygulama ayarlarından IP adresi için şifre oluşturabilirsiniz.
Uygulama, görüntüyü eş zamanlı olarak gösterip kaydetmenizi sağladığı için geniş çaplı düşünüldüğünde oldukça fonksiyonel duruyor. Basit bir Androidcihaz alıp bu cihazı evinizin gizli kısmına yerleştirirseniz güvenlik kamerası olarak kullanabilirsiniz. 
0 notes
aliilter · 9 years
Text
3 d yazıcılarda organ üretimi.. Gelecekte çok konuşulacak.. 27/10/2015
3D Yazıcı İle Organ Üretimi Yaygınlaşıyor Bilim insanları 3 boyutlu yazıcı sayesinde canlı hücrelerin kullanıldığı çeşitli insan organları tasarladı. Araştırmacılar 3D bio-yazıcı kartuşu içindeki hücre ve benzeri bio-materyallerle kulak, burun ve yüz gibi çeşitli uzuvlar yapabiliyor.
0 notes
aliilter · 9 years
Text
16/10/2015
Çalışan herkesin kıdem tazminatını alması için düğmeye basıldı. Orta Vadeli Program'a göre, yeni bir kıdem tazminatı sistemi geliştirilecek. Bireysel fon oluşturulması hedefleniyor Hükümet, kıdem tazminatında mağduriyetlerin engelenmesi, her çalışanın tazminat alabilmesi için çalışmalarını sürdürüyor. Geçtiğimiz günlerde açıklanan ve revize edilen 2016-2018 Orta Vadeli Program'a göre, işçi ve işveren sendikalarıyla uyum içerisinde görüşülerek, yeni bir kıdem tazminatı sistemi geliştirilmesi hedefleniyor. Bu sistemin bireysel hesaba dayanır şekilde olması da öncelikli hedefler arasında bulunuyor. İşçi ve işveren kesimleriyle mutabakat sağlanması halinde, bireysel hesaba dayanan bir kıdem tazminatı sistemi getirilecek. Sistemin şöyle olması bekleniyor:  - Mevcut çalışanların hak kaybı olmayacak.  - Her çalışan için bir bireysel hesap açılacak. Bu hesaba her ay işveren tarafından kıdem tazminatı ödeneği yatırılacak.  HAK KAYBI YOK  - Bu paranın hangi fonlarda değerlendirileceğine çalışan kendisi karar verecek. Ama işçi tercihte bulunmazsa, hesabında biriken paranın asgari yüzde 40'ı kamu borçlanma araçları veya kira sertifikalarını içeren bir fonda değerlendirilecek.  - İşten ayrılma veya iş değiştirme durumunda aynı hesap üzerinden çalışanın kıdem tazminatı hakkı devam edecek. İSTİFA EDEN DE ALACAK - 1 gün bile çalışanın kıdem tazminatı hakkı olacak. Sadece işten çıkartılanlar değil, istifa edenler de alabilecek.  - Patron iflas etse de çalışan kıdem tazminatını alacak.  - Çalışan istediği zaman işveren tarafından kendi hesabına aktarılan kaynağı ve nemalanma durumunu görebilecek.  - Mevcut çalışanlar isterlerse şu anki sistemde kalacak. Çalışan ile işverenin uzlaşması durumunda ise yeni sisteme geçiş mümkün olacak. EV AVANTAJI - Biriken parayı işçi belli bir süre çekemeyecek. Bazı hallerde erken çekme imkanı tanınacak. Çalışanın ev almak istemesi gibi durumlarda fonda biriken kaynağın yarısını çekme hakkı olacak. Ölüm halinde de mirasçılar biriken tutarı çekebilecek.
0 notes
aliilter · 9 years
Text
18/09/2015
Bayramda çalışacaklar dikkat “Özel bir şirkette çalışıyorum, Kurban Bayramı’ndan önceki 21-22-23 Eylül tarihlerinde çalışmaya devam edeceğim bildirildi, bu günler için fazla mesai ücreti alabilir miyim?” “Başbakanlık, Kurban Bayramı’ndan önceki 21-22-23 Eylül tarihlerini kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar için idari tatil ilan etti. İş Kanunu’nun 47. maddesinde kanunlarda ulusal bayram ve genel tatil günü olarak kabul edilen günlerde, işçilerin çalışmaksızın o günlerin ücretlerine hak kazanacakları, çalışırlarsa çalışmadan hak kazanacakları ücrete ek olarak çalıştıkları günün ücretinin ödeneceği ifade edilmiştir. Kanunun açık ifadesi karşısında kanunlarla resmi tatil olarak kabul edilmeyen idarenin kendi kararına dayanarak verdiği bu tür tatil günleri aynı kapsamda değerlendirilmemektedir. Bu nedenle Kurban Bayramı’ndan önceki 21 ve 22 Eylül ile 23 Eylül öğleye kadar olan sürede çalışılması halinde ek ücret hakkı olmayacaktır. Özel sektör işverenlerinin inisiyatif kullanarak o günleri kendi çalışanları açısından da izin günü sayma ihtimalleri bulunup, böyle bir uygulamaya gitmeleri halinde ise çalışanların ücretlerinden herhangi bir kesinti yapamayacaklardır.   Bununla birlikte 23 Eylül öğleden sonradan başlamak üzere işçilerin Kurban Bayramı süresince çalıştırılmaları halinde o günlerin ücretlerine ek olarak çalıştıkları sürenin normal ücretini de alma yani iki günlük ücret alma hakkı doğuyor. Çalışana aylık olarak sabit bir ücret ödeniyorsa, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştırılması halinde günlük ücreti ayrıca hesaplanıp bu aylık ücretine eklenmesi gerekmektedir.”
0 notes