Tumgik
#kan transfüzyonu
parker-112 · 2 years
Note
kan transfüzyonu biliyormusun
ANT gelişmeleri fln
61 notes · View notes
vetrehberi · 2 years
Text
Kedilerde Kan Transfüzyonu
Kedilerde kan transfüzyonu, bir donörden alınan kan veya kan ürünlerinin tıbbi bir bozukluğu tedavi etmek için bir kediye verildiği hayat kurtarıcı bir prosedürdür... #kedi #cat #kan #blood #kannakli #vet #pet #animal #veterinary #veteriner #vetrehberi
Kedilerde Kan Transfüzyonu yani kan nakli öncelikle nedir? sorusuna cevap verelim. Kan Nakli Nedir? Kedilerde kan transfüzyonu, bir donörden alınan kan veya kan ürünlerinin tıbbi bir bozukluğu tedavi etmek için bir kediye verildiği hayat kurtarıcı bir prosedürdür. Bu, tam kan (kanın dört bileşenini de içeren) veya kan bileşenleri (plazma, trombositler, vb.) Kan, kan damarları ve kalpten oluşan…
Tumblr media
View On WordPress
3 notes · View notes
personelsagliknet · 10 months
Link
Hastaya Uygulanan Kan Transfüzyonu İle ilgili Soruşturma Başlatıldı https://personelsaglik.net.tr/kan-transfuzyonu-ile-ilgili-sorusturma/?feed_id=4329&_unique_id=64db6ef051a05
0 notes
saglikvehastalik · 10 months
Text
AIDS Nasıl Bulaşır? (Belirtileri Nelerdir?)
Tumblr media
AIDS, yüzyılımızın en ölümcül hastalıklarından biridir. AIDS, HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) adlı virüsün neden olduğu bir enfeksiyondur. HIV, vücudun bağışıklık sistemini zayıflatır ve vücudu çeşitli enfeksiyonlara ve kanserlere karşı savunmasız bırakır. AIDS ise, HIV enfeksiyonunun son aşamasıdır. AIDS’li kişilerde ciddi ve ölümcül hastalıklar görülür. AIDS’in bulaşma yolları nelerdir? AIDS nasıl bulaşır? AIDS’in tedavisi var mı? Bu soruların cevaplarını bu makalede bulacaksınız. AIDS’in Bulaşma Yolları: AIDS, HIV virüsünün bulaştığı kişilerin vücut sıvılarının, virüs ile temas etmemiş kişilerin vücuduna girmesi ile yayılır. Virüsün yayılmasında etkili olan vücut sıvıları kan, sperm, vajina salgısı ve anne sütü şeklinde sıralanabilir. Bu sıvılar aracılığıyla AIDS nasıl bulaşır? Şöyle ki: - Kan yoluyla: HIV pozitif kişinin kanının, virüs negatif kişiye nakledilmesi ile bulaşma olur. Bu durum kan transfüzyonu, organ nakli, doku nakli gibi işlemler sırasında veya ortak iğne kullanımı gibi durumlarda görülebilir. - Cinsel ilişki ile: HIV pozitif kişiyle korunmasız cinsel ilişki yaşayan kişiye bulaşma olur. Bu durum hem heteroseksüel hem de homoseksüel ilişkilerde geçerlidir. Cinsel ilişki sırasında kullanılan prezervatif veya diğer koruyucu yöntemler bulaşma riskini azaltabilir. - Anne-çocuk arasında: Hamilelik, doğum veya emzirme sırasında HIV pozitif anneden çocuğuna bulaşma olur. Bu durum annenin tedavi alması veya emzirmeyi bırakması ile önlenebilir. AIDS’in bulaşma yollarını öğrendikten sonra, AIDS’in nasıl bulaşmadığını da bilmek önemlidir. Çünkü bazen yanlış bilgiler veya ön yargılar nedeniyle AIDS’li kişilere karşı ayrımcılık yapılabilir. Oysa AIDS’in şu yollarla bulaştığı kesinlikle doğru değildir: - Tokalaşmak, sarılmak, öpüşmek gibi temaslarla - Öksürmek, hapşırmak gibi solunum yoluyla - Sinek veya böcek ısırmasıyla - Ortak kullanım eşyalarıyla (bardak, tabak, çatal, kaşık vb.) - Ortak tuvalet veya havuz kullanımıyla - Terlemeyle Bu yollarla AIDS’in bulaşmadığını bilerek, AIDS’li kişilere karşı daha anlayışlı ve saygılı olmalıyız. AIDS’in Belirtileri: AIDS, HIV virüsünün vücutta çoğalması ve bağışıklık sistemini baskılaması sonucunda ortaya çıkan bir hastalık durumudur. AIDS’in belirtileri, kişiden kişiye değişebilir. Bazı kişilerde belirtiler çok erken görülebilirken, bazılarında yıllar sonra ortaya çıkabilir. AIDS’in belirtileri şunlardır: - Ateş, terleme, halsizlik, kilo kaybı gibi genel belirtiler - Lenf bezlerinde şişme ve ağrı - Deride döküntü, kaşıntı, yara veya leke - Ağızda pamukçuk veya yara - Öksürük, nefes darlığı, göğüs ağrısı gibi solunum sistemi belirtileri - İshal, bulantı, kusma, karın ağrısı gibi sindirim sistemi belirtileri - Baş ağrısı, nöbetler, felç, unutkanlık gibi sinir sistemi belirtileri - Kansızlık, kanama eğilimi, morarma gibi kan hastalığı belirtileri - Bazı kanser türleri (Kaposi sarkomu, lenfoma vb.) AIDS’in belirtilerini fark ettiğinizde vakit kaybetmeden bir doktora başvurmalısınız. Erken tanı ve tedavi ile yaşam kalitenizi ve sürenizi artırabilirsiniz. AIDS’in Tanısı: AIDS’in tanısı için HIV testi yapılması gerekir. HIV testi, kan veya tükürük örneğinde HIV antikorlarının veya antijenlerinin varlığını araştırır. HIV testi yapılması için kişinin rızası alınmalıdır. HIV testi sonucu pozitif çıkarsa, bu kişiye HIV pozitif denir. Bu durumda kişi AIDS hastası değildir, ancak virüsü taşıdığı için başkalarına bulaştırabilir. HIV pozitif kişilerin AIDS olup olmadığını anlamak için ise CD4 hücre sayısı ve viral yük ölçümü yapılır. CD4 hücreleri bağışıklık sistemini oluşturan beyaz kan hücreleridir. Viral yük ise kanda bulunan HIV virüsünün miktarıdır. CD4 hücre sayısı azaldıkça ve viral yük arttıkça AIDS riski artar. AIDS tanısı için şu kriterler aranır: - CD4 hücre sayısının 200/mm3’ün altında olması - Viral yükün 100.000 kopya/ml’nin üzerinde olması - Fırsatçı enfeksiyon veya kanserlerden birinin varlığı Bu kriterlerden herhangi birine sahip olan kişiye AIDS tanısı konur. AIDS’in Tedavisi AIDS’in kesin bir tedavisi yoktur. Ancak günümüzde geliştirilen antiretroviral ilaçlar sayesinde HIV virüsünün çoğalması engellenebilir ve bağışıklık sistemi korunabilir. Antiretroviral ilaçlar farklı sınıflara ayrılır ve genellikle birlikte kullanılır. Bu ilaçların etkili olabilmesi için düzenli olarak alınması gerekir. Antiretroviral ilaçların yanında AIDS’li kişilerin fırsatçı enfeksiyon veya kanserlere karşı da tedavi alması gerekir. Bu tedaviler enfeksiyonun veya kanserin türüne göre değişebilir. Antibiyotikler, antifungal ilaçlar, antiviral ilaçlar, kemoterapi gibi yöntemler kullanılabilir. - Yaşam tarzı değişiklikleri hakkında bilgi vereceğim. AIDS’li kişilerin sağlıklı beslenme, egzersiz, sigara ve alkol bırakma, stres yönetimi gibi yaşam tarzı değişiklikleri yapması gerektiğini anlatacağım. - AIDS’in önlenmesi hakkında bilgi vereceğim. AIDS’in bulaşma yollarını tekrar hatırlatacağım ve bulaşma riskini azaltmak için alınması gereken önlemleri sıralayacağım. Örneğin, korunmalı cinsel ilişki, ortak iğne kullanmama, kan ürünlerinin test edilmesi, hamilelik öncesi ve sonrası test yaptırma gibi önlemlerden bahsedeceğim. Bu makalede, AIDS nasıl bulaşır sorusunun cevabını aradık. AIDS’in, HIV virüsünün neden olduğu bir enfeksiyon olduğunu, virüsün vücut sıvıları aracılığıyla bulaştığını, cinsel ilişki, kan yolu ve anne-çocuk arasında yayıldığını öğrendik. AIDS’in bulaşma yollarını önlemek için korunmalı cinsel ilişki, ortak iğne kullanmama, kan ürünlerinin test edilmesi, hamilelik öncesi ve sonrası test yaptırma gibi önlemler alınması gerektiğini vurguladık. AIDS’in belirtilerini, tanısını ve tedavisini de anlattık. AIDS’in belirtilerinin kişiden kişiye değişebildiğini, ateş, terleme, kilo kaybı, lenf bezlerinde şişme, deride döküntü, ağızda pamukçuk gibi genel belirtiler olduğunu söyledik. AIDS’in tanısının HIV testi ile konulduğunu, CD4 hücre sayısı ve viral yük ölçümü ile takip edildiğini belirttik. AIDS’in kesin bir tedavisi olmadığını, ancak antiretroviral ilaçlar ile HIV virüsünün çoğalmasının engellenebildiğini ve bağışıklık sisteminin korunabildiğini ifade ettik. AIDS hakkında bilgi sahibi olmak, hem kendimizi hem de başkalarını korumak için önemlidir. AIDS’li kişilere karşı ayrımcılık yapmamalı, onlara destek olmalıyız. AIDS ile mücadele etmek için bilinçli ve sorumlu davranmalıyız. - HIV, İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü’nün kısaltmasıdır. HIV, kan, sperm, vajina salgısı ve anne sütü gibi vücut sıvıları aracılığıyla bulaşan ve bağışıklık sistemini zayıflatan bir virüstür. HIV enfeksiyonu olan kişiye HIV pozitif denir. HIV pozitif olan kişi AIDS hastası değildir, ancak virüsü taşıdığı için başkalarına bulaştırabilir. - AIDS, Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu’nun kısaltmasıdır. AIDS, HIV virüsünün neden olduğu enfeksiyonun son aşamasıdır. AIDS’li kişilerde bağışıklık sistemi çok zayıflar ve vücut çeşitli enfeksiyonlara ve kanserlere karşı savunmasız kalır. AIDS tanısı için kişinin CD4 hücre sayısının 200/mm3’ün altında olması, viral yükün 100.000 kopya/ml’nin üzerinde olması veya fırsatçı enfeksiyon veya kanserlerden birinin varlığı gereklidir. Read the full article
0 notes
saglikevreni · 10 months
Text
Sarılık Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?
Tumblr media
Sarılık, karaciğerdeki bir sorun nedeniyle ortaya çıkan bir sağlık durumudur. Sarılık, cildin ve gözlerin sarı renk almasıyla kendini gösterir. Bu durum, vücutta bilirubin adı verilen bir pigmentin yüksek seviyelerde bulunmasından kaynaklanır. Bilirubin, kırmızı kan hücrelerinin parçalanmasından elde edilen bir maddedir. Sarılığın birçok nedeni olabilir. En yaygın nedenler arasında karaciğer hastalıkları, safra kesesi veya safra kanallarının tıkanması, kan hastalıkları, ilaç yan etkileri veya enfeksiyonlar yer alır. Her ne sebeple olursa olsun, sarılık tedavi gerektiren bir durumdur. Sarılığın tedavisi, altta yatan nedenlere bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Tedavi genellikle, sarılığa yol açan temel sorunu hedefleyerek gerçekleştirilir. Örneğin, karaciğer hastalığına bağlı sarılıkta, doktorlar karaciğer fonksiyonlarını iyileştirmeye yönelik tedaviler önerebilir. Safra kesesi veya safra kanallarının tıkanması nedeniyle ortaya çıkan sarılıkta ise cerrahi müdahale gerekebilir. Sarılığı tedavi etmek için bazı yöntemler kullanılabilir. Doktorlar genellikle hastanın durumunu değerlendirir ve uygun tedavi seçeneklerini önerir. Bu tedavi seçenekleri arasında ilaçlar, cerrahi müdahale, safra drenajı, kan transfüzyonu ve fototerapi bulunabilir. Sarılık cildin ve gözlerin sarı renk almasıyla kendini gösteren bir sağlık sorunudur. Tedavisi altta yatan nedenlere bağlı olarak değişiklik gösterir. Sarılık belirtileri hissedildiğinde bir doktora başvurmak önemlidir. Doğru teşhis ve uygun tedavi ile sarılık çoğu durumda kontrol altına alınabilir ve iyileştirilebilir.
Sarılık Belirtileri
Sarılık, derinin ve göz akının sarı renkte görünmesine neden olan bir durumdur. Genellikle karaciğerde veya safra yolunda bir sorun olduğunu gösterir. Sarılığın belirtileri, kişiden kişiye değişebilir, ancak genellikle şu şekilde ortaya çıkar: 1. Ciltte ve Gözlerde Sararma: Sarılığın en önemli belirtisi, deri ve göz akında belirgin bir sararma olmasıdır. Bu, bilirubin adı verilen bir pigmentin birikmesiyle meydana gelir. Normalde, karaciğer bu pigmenti vücuttan uzaklaştırır, ancak bir sorun olduğunda birikir ve ciltte sarılığa yol açar. 2. İdrar Renginde Değişiklik: Sarılık olan kişilerde idrar rengi koyu hale gelir. Normalde açık sarı olan idrar, sarılıkta daha koyu turuncu veya kahverengiye dönüşebilir. Bu, bilirubinin idrar yoluyla vücuttan atılamamasından kaynaklanır. 3. Açıklanamayan Halsizlik ve Yorgunluk: Karaciğerdeki sorunlar, enerji üretimini etkileyebilir ve kişide sürekli yorgunluk hissi ve halsizlik yaratabilir. Sarılıkla birlikte gelen bu belirti, günlük aktiviteleri etkileyebilir ve yaşam kalitesini düşürebilir. 4. İştah Kaybı ve Bulantı: Karaciğer fonksiyonlarının bozulması, iştah kaybına ve bulantıya neden olabilir. Sarılık olan kişilerde mide bulantısı ve kusma görülebilir. Bu belirtiler, beslenme ve vücut ağırlığının azalmasına yol açabilir. 5. Kaşıntı: Sarılıkla birlikte kaşıntı da ortaya çıkabilir. Bilirubin cilde yayıldığında, kaşıntı hissi oluşur. Bu durum, genellikle cildin daha sık kaşınmasına ve tahriş olmasına neden olabilir. Sarılığın belirtileri kişiden kişiye değişebilir ve altta yatan nedene bağlı olarak şiddeti farklılık gösterebilir. Eğer sarılık belirtileri yaşıyorsanız, derhal bir sağlık uzmanına başvurmanız önemlidir. Uzmanlar, doğru teşhisi koymak ve uygun tedaviyi sağlamak için gerekli testleri yapacaktır. Sarılık derinin ve göz akının sarı renkte görünmesine neden olan bir durumdur. Belirtileri arasında ciltte ve gözlerde sararma, idrar renginde değişiklik, halsizlik ve yorgunluk, iştah kaybı ve bulantı, ve kaşıntı yer alır. Sarılık belirtileri yaşayan kişilerin bir sağlık uzmanına başvurması önemlidir.
Tumblr media
Sarılık Teşhisi Nasıl Konur?
Sarılık, cilt ve gözlerin sarı renkte görünmesine neden olan bir durumdur ve genellikle karaciğer veya safra yollarındaki bir sorunla ilişkilidir. Sarılık belirti olabilir ve zamanında teşhis edilmesi önemlidir. Peki, sarılık nasıl teşhis edilir? Bir doktor, sarılık teşhisi koymak için çeşitli yöntemler kullanabilir. İlk olarak, hasta hikayesi ve semptomları dikkatlice değerlendirilir. Doktor, hastanın sarılıkla ilişkili semptomlarını sorgulayabilir ve ayrıntılı bir fizik muayene yapabilir. Kan testleri de sarılığın teşhisi için yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Kan testi sonuçları, karaciğer fonksiyonunu ve bilirubin seviyelerini değerlendirmek için kullanılır. Bilirubin, sarılığa yol açan pigmenttir ve yüksek seviyelerde sarılık belirtisi olabilir. Bazı durumlarda, ileri tanı yöntemlerine ihtiyaç duyulabilir. Bunlardan biri ultrasonografi (USG) veya böbrek taşı taramasıdır. USG, karaciğer, safra kesesi ve safra yollarının görüntülenmesinde yardımcı olabilir ve potansiyel bir tıkanıklık veya başka bir sorun tespit edilebilir. Sarılık durumunda, doktorlar bazen bilgisayarlı tomografi (BT) taraması veya manyetik rezonans görüntüleme (MRG) gibi daha ileri görüntüleme yöntemlerine de başvurabilir. Bu testler, karaciğerin detaylı bir şekilde incelenmesini sağlayarak, nedeni belirlemeye yardımcı olabilir. Sarılık teşhisi, hasta hikayesi, fizik muayene ve kan testleri gibi çeşitli yöntemler kullanılarak konulabilir. Bu teşhis yöntemlerinin doğru bir şekilde uygulanması, hastanın tedavi sürecindeki en önemli adımlardan biridir. Sarılık semptomlarından şüpheleniyorsanız, derhal bir doktora danışmanız önemlidir. Sizin için en uygun teşhis ve tedavi yöntemlerini belirleyebilecek bir uzmana başvurmanız sağlığınız açısından önemlidir.
Sarılık Hangi Tedavilerle İyileştirilir?
Sarılık, karaciğerde veya safra yollarında bir sorun olduğunda ortaya çıkan bir sağlık durumudur. Sarılık, cilt ve gözlerin sararmasıyla kendini belli eder ve kişilere rahatsızlık verebilir. Neyse ki, sarılık tedavi edilebilir ve bir dizi yöntem mevcuttur. Sarılığın tedavisinde kullanılan en yaygın yöntemlerden biri, altta yatan sorunu hedefleyen ilaç tedavileridir. Örneğin, viral hepatit kaynaklı sarılık vakalarında antiviral ilaçlar kullanılabilir. Karaciğer hastalığının neden olduğu sarılıkta ise anti-inflamatuar ilaçlar veya immüno-modülatör ajanlar reçete edilebilir. Bu ilaçlar, vücudun enfeksiyonla mücadele etmesine yardımcı olur ve karaciğerin sağlığına destek verir. Bununla birlikte, sarılığın şiddetli olduğu durumlarda, fototerapi adı verilen bir tedavi yöntemi uygulanabilir. Fototerapi, özel bir ışık kaynağının cilde uygulanmasıyla bilirubin seviyelerinin azaltılmasına yardımcı olan bir işlemdir. Bu tedavi, bilirubinin daha kolay atılmasını sağlayarak sarılığı hafifletir. Sarılığın tedavisinde beslenme de önemli bir rol oynar. Sağlıklı bir diyet, karaciğer sağlığını destekler ve sarılığı iyileştirmeye yardımcı olur. Bu nedenle, sarılık tedavisi sürecinde yağsız proteinler, sebzeler, meyveler ve lifli gıdalar tüketmek önemlidir. Ayrıca, alkol tüketiminden kaçınmak da karaciğerin iyileşmesine yardımcı olabilir.
Tumblr media
Son olarak, sarılığın altında yatan belirli bir sağlık sorunu varsa, ameliyat gerekebilir. Örneğin, safra kesesinde veya safra yollarında tıkanıklık varsa, cerrahi müdahale gerekebilir. Ameliyatla bu tıkanıklıklar giderilir ve sarılık semptomları azalır. Sarılık tedavisi, kişinin durumuna ve altta yatan nedenlere bağlı olarak değişir. Doktorunuz, en uygun tedavi planını belirlemek için sizinle birlikte çalışacaktır. Sarılık belirtileri fark ederseniz, derhal bir sağlık uzmanına başvurmanız önemlidir. Erken tanı ve uygun tedavi, sarılığın iyileşme şansını artırır ve komplikasyon riskini azaltır.
Sarılıkta Beslenme Önerileri
Sarılık, karaciğerin işlevlerinde bir sorun olduğunda ortaya çıkan bir sağlık sorunudur. Sarılık hastalarının beslenmelerini doğru şekilde düzenlemeleri önemlidir, çünkü uygun bir beslenme planı, karaciğerin iyileşmesine yardımcı olabilir ve genel sağlığı destekleyebilir. Sarılıkla mücadele eden bireylerin dikkate alması gereken ilk şey, sağlıklı bir diyet sürdürmektir. Bu diyet, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu tüm besinleri içermeli ve karaciğerinizi daha az stres altında tutmalıdır. İşte sarılıkta beslenme önerileri: 1. Yeterli Su Tüketimi: Bol miktarda su içmek, karaciğerin toksinleri atmasına ve vücuttan zararlı maddelerin uzaklaştırılmasına yardımcı olur. Günlük su tüketiminizi artırın ve vücudunuzun hidrasyon seviyesini korumak için düzenli olarak su için. 2. Antioksidan Bakımından Zengin Gıdalar: Sarılık hastalarının antioksidan bakımından zengin gıdaları tüketmeleri önemlidir. Bu gıdalar, karaciğeri serbest radikallerden koruyarak iyileşme sürecini hızlandırabilir. Renkli sebzeler, meyveler, yeşil yapraklı sebzeler ve baharatlar antioksidan açısından zengindir. 3. Yüksek Lifli Besinler: Lifli gıdalar, sindirim sisteminin düzenli çalışmasına yardımcı olur ve bağırsak hareketliliğini artırır. Yulaf ezmesi, tam tahıllar, sebzeler ve meyveler gibi yüksek lifli besinleri günlük diyetinize dahil edin. 4. Sağlıklı Yağlar: Sağlıklı yağlar, vücut için önemli olan temel yağ asitlerini sağlar. Zeytinyağı, avokado, ceviz gibi tekli doymamış yağlar ve omega-3 yağ asitleri içeren besinler tercih edilmelidir. 5. Protein Alımı: Proteinler, hücre yenilenmesi ve iyileşme sürecinde önemli bir rol oynar. İyi kalitede protein kaynaklarına, örneğin tavuk, balık, yumurta, mercimek ve nohut gibi baklagillere odaklanın. 6. Şeker ve Rafine Karbonhidratlardan Kaçının: Sarılıkla mücadele eden bireylerin şeker ve rafine karbonhidrat tüketimini sınırlaması önemlidir. Bu tür besinler karaciğerin daha fazla baskı altında olmasına neden olabilir. Sarılıkla başa çıkmak için sağlıklı bir beslenme planı, karaciğerinizi destekleyerek iyileşme sürecini hızlandırabilir. Ancak unutmayın, her bireyin ihtiyaçları farklı olabilir. Bu nedenle, doktorunuza veya bir beslenme uzmanına danışmak önemlidir.
Tumblr media
Sarılık Komplikasyonları ve Önlemler
Sarılık, karaciğerin düzgün çalışmadığı durumlarda ortaya çıkan bir sağlık sorunudur. Genellikle bilirubin adı verilen bir pigmentin vücutta birikmesi sonucu ciltte ve gözlerde sarı renk değişimi ile kendini gösterir. Sarılığın tedavi edilmediği veya kontrol altına alınmadığı durumlarda bazı komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Bu makalede, sarılık komplikasyonlarından bahsedecek ve bunları önlemek için neler yapılabileceğini anlatacağım. Sarılığın en yaygın komplikasyonlarından biri, kernikterus olarak adlandırılan bir durumdur. Kernikterus, bebeğin beyin dokusunda biriken bilirubin nedeniyle oluşur ve nörolojik hasara yol açabilir. Yenidoğan bebeklerde sarılık hızla artarsa veya tedavi edilmezse, bu komplikasyon gelişebilir. Bu nedenle, doğumdan sonra bebeğin takip edilmesi, düzenli kan testleri yapılması ve gerekliyse fototerapi veya kan transfüzyonu gibi tedavilerin uygulanması önemlidir. Bir diğer sarılık komplikasyonu ise kolestazdır. Kolestaz, safra akışının engellenmesiyle ilişkilidir ve karaciğerde hasara yol açabilir. Safra kanallarında tıkanıklık veya iltihaplanma olduğunda kolestaz meydana gelir. Bu durumda, karın ağrısı, kaşıntı, deride sarılık ve koyu idrar gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Kolestazın altta yatan nedeni tedavi edilmeli ve semptomların hafifletilmesine yönelik önlemler alınmalıdır. Sarılık komplikasyonlarının önlenmesi için bazı adımlar atılabilir. Öncelikle, temiz su tüketimi ve hijyenik koşulların sağlanması enfeksiyon riskini azaltabilir. Ayrıca, düzenli olarak sağlık kontrollerine gitmek, sarılıkla ilişkili hastalıkların erken teşhis edilmesine yardımcı olur. Beslenme konusunda dikkatli olmak da önemlidir; dengeli bir diyet ile karaciğer sağlığı desteklenebilir ve sarılık riski azaltılabilir. Sarılık komplikasyonları ciddi olabilir ve uygun önlemler alınmadığında kalıcı hasarlara yol açabilir. Kernikterus ve kolestaz gibi komplikasyonları önlemek için düzenli sağlık kontrolleri, doğru tedaviler ve hijyenik yaşam koşulları önemlidir. Sarılıkla ilgili herhangi bir endişeniz varsa, bir sağlık uzmanına başvurarak gerekli önlemleri almanız önemlidir.
Tumblr media
Sarılığı Önlemek İçin Alınabilecek Adımlar
Sarılık, karaciğerdeki bilirubin adı verilen bir maddenin vücutta birikmesi sonucu ortaya çıkan bir sağlık sorunudur. Bu durum genellikle sarı renkte cilt ve gözlerde görülen belirtilerle kendini gösterir. Sarılığın önlenmesi için bazı adımlar atmak önemlidir. İşte sarılığı önlemek için alınabilecek etkili adımlar: 1. Hepatit aşısı yaptırın: Viral hepatit (A, B ve C) enfeksiyonları sarılığa neden olabilir. Bu nedenle hepatit aşılarını düzenli olarak yaptırarak enfeksiyon riskini azaltabilirsiniz. 2. Sağlıklı bir yaşam tarzı benimseyin: Düzenli egzersiz yapmak, dengeli beslenmek ve stresten uzak durmak genel sağlığınızı korumanın yanı sıra karaciğerinizin de sağlıklı kalmasına yardımcı olur. 3. Alkol tüketimini sınırlayın: Aşırı alkol tüketimi karaciğerde hasara yol açabilir ve sarılığa neden olabilir. Sağlıklı bir karaciğer için alkol tüketimini sınırlamak veya mümkünse tamamen bırakmak önemlidir. 4. İlaçları doğru kullanın: Bazı ilaçlar karaciğere zarar verebilir ve sarılığa yol açabilir. Reçeteli ve reçetesiz ilaçları dikkatli bir şekilde kullanmak, doktor veya eczacınızın önerilerine uymak önemlidir. 5. Temiz su tüketin: Kirli su içmek hepatit gibi enfeksiyonlara neden olabilir ve bu da sarılığa yol açabilir. Güvenilir kaynaklardan temiz su temin etmek ve hijyen kurallarına uymak önemlidir. 6. Enfeksiyonlardan korunun: Viral enfeksiyonlar sarılık riskini artırabilir. Kişisel hijyen kurallarına uymak, el yıkama alışkanlığı edinmek ve enfeksiyonlu kişilerle teması sınırlamak önemlidir. Sarılığı önlemek için bu adımları takip etmek, karaciğer sağlığınızı korumanıza yardımcı olacaktır. Ancak unutmayın, herhangi bir şüpheli belirti veya durumda bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir. Sağlıklı yaşam alışkanlıklarının yanı sıra düzenli sağlık kontrolleri de sarılığın erken teşhis edilip tedavi edilmesine yardımcı olabilir. Sarılık sorunu yaşıyorsanız mutlaka Uzman doktora başvurmalısınız. Doktorunuza danışmak için Sağlık Bakanlığı MHRS sistemi üzerinden randevu alarak doktorunuza başvurabilirsiniz. Hastalıklar ile ilgili yazılarımıza göz atmak isterseniz Hastalıklar kategorimizi inceleyebilirsiniz. Read the full article
0 notes
elazigsurmanset · 11 months
Text
FÜ Hastanesi’nde Kan Transfüzyonu Hizmetleri Etkinliği
Tumblr media
Yönelik Kan Transfüzyonu hizmetlerine yönelik program Fırat Üniversitesi Hastanesinde gerçekleştirildi. Fırat Üniversitesi Hastanesinde sağlık çalışanlarına yönelik Kan Transfüzyonu hizmetlerine yönelik bir etkinlik düzenlendi. Fırat Üniversitesi Hastanesi 6. Kat Konferans Salonunda gerçekleştirilen etkinliğe hastane yönetimi, hastane klinik sorumlu hemşirelerinin yanı sıra Elazığ'da bulunan özel ve kamuda görevli sağlık çalışanları da katıldı. Kan Transfüzyonu hizmetlerine yönelik bir etkinlikte konuşan Fırat Üniversitesi Hastanesi Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Gökhan Artaş, günümüz teknolojisindeki hızlı ilerlemeler ve sağlıkta bunu takip etme isteği ile birlikte hepimizin bir yarış içerisinde olduğunu söyledi. Doç. Dr. Gökhan Artaş, tüm alanlarda olduğu gibi sağlık sektöründe de birinci çalışma prensibimizin sıfır hata noktası olduğunu, sıfır hata noktasına ulaşabilmemin en sağlam yolunun kendilerinin nezdinde kalite olduğunu ifade etti. Fırat Üniversitesi Hastanesi Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Gökhan Artaş, kalitenin büyük bir ekip ve aile olduğunu, kendilerinin de kalite yönetimi ve ekibi olarak sadece kalite ekibi ile değil tüm çalışanlar ile el ele vererek kaliteyi ve sıfır hatayı yakalamaya çalıştıklarını ifade etti. Doç. Dr. Gökhan Artaş, Fırat Üniversitesi Hastanesi olarak imkanlar dahilinde standartlara uygun bir şekilde kalitede ilerlemeye çalıştıklarını, bugün bu mutlu tabloyu görmekten dolayı memnun olduğunu, bir araya gelebilmek, il genelindeki ekiplerin bir araya gelmesinin, bilgi paylaşımın kendileri için çok kıymetli olduğunu, inşallah bu etkinliklerin daha sık ve daha geniş çevrelerle iller bazında yapılmasını temenni ettiğini söyledi. Etkinlikte konuşan Fırat Üniversitesi Hastanesi Hematoloji Bilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Uysal, kan ürünlerinin transfüzyondaki amacın, kan volümünü yerine koymak, dokulara oksijen transportunu sağlamak, kanama ve koagülasyon bozukluklarını düzeltmek, İmmünolojik yetersizlikleri düzeltmek olduğunu söyledi. Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Uysal, kan nakli çok iyi düşünülerek ve ancak gerektiği zaman, doğru seçilmiş kan bileşenleriyle ve ihtiyacı giderecek minimum miktarda yapılmalıdır dedi. Fırat Üniversitesi Hastanesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Uysal, taze tam kanın, vericiden alınan tam kanın saklama dolabına girmeden 6-8 saat içinde (24 saat içinde) hastaya verilmesi anlamına geldiğini söyledi. Etkinliğe katkıda bulunan Fırat Üniversitesi Hastanesi Kan Merkezi Sorumlusu Meral Törgürsul, transfüzyon merkezinin acil durumlar dışında kan bağışçısından kan alma yetkisi olmayan, kan ve bileşenlerini BKM’ den temin eden, transfüzyon için çapraz karşılaştırma ve gerek duyulan diğer testleri yaparak hastalarda kullanımı için hazırlayan birim olduğunu söyledi. Meral Törgürsul, transfüzyon merkezinin bakanlığın belirleyeceği bölgelerde kurulan, kendi bölgesindeki kan bağış ve transfüzyon merkezleri ile işbirliği içinde çalışan, sorumlu olduğu bölgenin kan ihtiyacını karşılayacak kapasitede olan, kan bankacılığı ile ilgili bütün iş ve işlemlerin yapılabildiği en kapsamlı birim olup kesintisiz hizmet verdiğini sözlerine ekledi. Read the full article
0 notes
nedennedircom · 1 year
Text
Kan Uyuşmazlığı Nedir Nasıl Olur
Tumblr media
Kan Uyuşmazlığı Nedir Nasıl Olur
Kan Uyuşmazlığı Nedir Nasıl Olur: Kan uyuşmazlığı, bir kişinin kanının başka bir kişinin kanıyla uyumlu olmadığı bir durumu ifade eder. Bu, bir kişi farklı bir kan grubuna sahip kanla kan transfüzyonu aldığında meydana gelebilir. Dört ana kan grubu vardır: A, B, AB ve O. Her kan grubu, kırmızı kan hücrelerinin yüzeyinde belirli antijenlerin varlığı veya yokluğu ile belirlenir. Antijenler, vücudun yabancı olarak tanıdığı proteinlerdir ve alıcının kanıyla uyumlu değillerse bir bağışıklık tepkisini tetiklerler. Kan uyuşmazlığı, hafif ila şiddetli arasında değişebilen, transfüzyon reaksiyonu olarak bilinen bir reaksiyona neden olabilir. Hafif reaksiyonlar ateş, titreme, kurdeşen ve kaşıntı gibi semptomlara neden olabilir. Şiddetli reaksiyonlar, alıcının bağışıklık sisteminin transfüze edilen kırmızı kan hücrelerini yok ederek hemolize veya kırmızı kan hücrelerinin parçalanmasına yol açtığı akut hemolitik transfüzyon reaksiyonu gibi hayatı tehdit eden durumlara neden olabilir. Bu, böbrek hasarı, düşük tansiyon ve ciddi vakalarda ölümle sonuçlanabilir.
Kan Uyuşmazlığı Nedir Nasıl Olur
Kan uyuşmazlığını önlemek için, transfüzyon yapılmadan önce hem vericinin hem de alıcının kan türünün doğru bir şekilde belirlenmesi önemlidir. Bu, genellikle çapraz karşılaştırma olarak bilinen basit bir kan testi ile yapılabilir. Crossmatch, herhangi bir reaksiyon olup olmadığını görmek için alıcının kan örneğinin donörün kan örneğiyle karıştırılmasını içerir. Test, kanın uyumsuz olduğunu gösterirse, transfüzyon gerçekleştirilmeyecektir. Sonuç olarak sağlık kan uyuşmazlığı, bir kişinin kanının başka bir kişinin kanıyla uyumlu olmaması durumudur ve bu da hafiften şiddetliye değişen transfüzyon reaksiyonlarına neden olabilir. Kan uyuşmazlığını önlemek ve güvenli kan transfüzyonları sağlamak için doğru kan grubu ve çapraz eşleştirme esastır. Read the full article
0 notes
backlinkci · 2 years
Text
Alerji Nedir? Alerji Belirtileri ve Alerji Çeşitleri
Alerji Nedir? Alerji Belirtileri ve Alerji Çeşitleri
Yaşam kalitesine büyük darbe vuran, kimi zaman hayati tehlikeye varan reaksiyonlara neden olabilen alerji pek çok farklı etkenle tetiklenebiliyor.  Kiminde yumurta ve fıstık, kiminde ise polen ya da evdeki tozlar alerjiyi ortaya çıkarabiliyor. Bazen deri alerjisi, bazende besin alerjisi olarak kendini gösteriyor. Alerji, normal kişilerin reaksiyon göstermediği zararsız maddelere karşı duyarlı olan bireylerde görülen bir reaksiyondur. Bu maddeler ‘alerjen’ olarak tanımlanırlar. Alerjiler mevsimsel olabilir (örneğin bahar aylarında), ya da yıl boyu sürebilir. Ana alerjenleri çayır poleni, ev tozu akarı, hayvan kılları, küf mantarı, arı venomu ve bazı gıda alerjenleri olarak sıralamak mümkündür. En sık alerji yapan gıdalar ise yumurta, kuruyemiş ve baklagillerdir. Alerjik olduğunuz bir madde ile karşılaştığınız zaman immun sistem onu tehlikeli görerek histamin adı verilen kimyasal ajanı salıyor. Bu histamin deride döküntü, baş ağrısı, hapşırma, burun akıntısı, deride şişme, bulantı ve diareye neden oluyor. En tehlikeli reaksiyon ise ‘anafilaksi’ adını verdiğimiz reaksiyondur. Aniden başlayıp ölüme neden olabilir. Herkesin alerjisi farklıdır Eğer alerjen soluduğunuz bir şey ise gözleriniz, burun ve solunum sisteminiz etkilenir. Alerjen yediğiniz bir madde ise ağız, mide ve bağırsaklarda reaksiyon oluşur. Böyle durumlarda, allerji uzmanı yakınma ve öykünüzü değerlendirir. Sonrasında kan ve deri testi uygulayarak, neye alerjiniz olduğunu bulur. Korunma, ilaç tedavisi, gerektiğinde immunoterapi uygulayarak rahatlama sağlar. Alerjiler besin, deri, ilaç ve bahar alerjisi olarak sınıflandırılabilir. Hepsinin alerjen etkenleri, kişileri etkileyiş biçimleri ve tedavi yaklaşımları farklıdır. Çocuklara yumurta ve fıstık yedirirken dikkat! Besin alerjisi, çocukların yaklaşık yüzde 5’ini, erişkinlerin yüzde 3’ünü etkileyebilir. Besin alerjisi hafiften ağıra doğru giden bir yelpazede kişilerde reaksiyona neden olabilir. Tüm reaksiyonların yüzde 90’ının oluşumunda genellikle şu gıdalar sorumludur: Yumurta, süt, fıstık, balık, karides, buğday ve soya. Çocuklarda en çok süt, yumurta ve fıstık alerji yapabilmektedir. Besin alerjisinde en etkili tedavi gıdadan uzak durmaktır. Dayanılmaz kaşıntının nedeni alerji olabilir Deri alerjileri, atopik dermatit (egzama), ürtiker ve anjiyoödem olarak sınıflandırılabilir. Atopik dermatit, egzamanın en sık görülen formudur. Kuru kaşıntıya ve kırmızı deri lezyonlarına neden olur. Alerjenler, toz akarı, hayvan kılları, sabun, deterjan, losyonlar, kuru kış havası egzamayı tetikleyebilir. Alerji uzmanı, egzamanın olası tetikleyicilerini ortaya koyar, yakınmaları azaltıcı, kaşınmayı engelleyici tedbirler alır. Ürtiker, deri üzerinde kırmızı kabarıklıklardır. Bazı gıdalar, ilaçlar, arı sokması, soğuk sıcak güneş maruziyeti, lateks, kan transfüzyonu, bakteri enfeksiyonu ve viral enfeksiyonlar tetikleyebilir. Bilinen tetikleyicilerden uzak durmak esastır. Anjiyoödem, daha derin cilt tabakalarının ödemidir. Göz, ağız, dil, el ayak ve boğazda şişme ile soluk almada güçlük şeklinde kendini belli eder. Tedavisinde en sık kullanılan ilaç seçeneği antihistaminiklerdir. İlaç alerjisi kolyenizi yanınızda taşıyın İlaç alerjisi, ilaçla ilk karşılaşıldığında reaksiyon oluşturmaz. Organizma, bu ilaca karşı antikor oluşturur. İlacın ikinci kez alınışında immun sistem uyarılır ve bu ilaç yabancı olarak değerlendirilip, histamin ve bazı maddeler açığa çıkar. Bunun sonucunda; deri döküntüsü ve ürtiker, kaşıntı, hırıltılı solunum, şişme, kusma, baş dönmesi ve anafilaksi ortaya çıkar. Hastanın öyküsünün alınması ve fizik muayenenin değerlendirilmesinin ardından, alerji uzmanı, deri testi veya kan tahlilleri isteyebilir. İlaç alerjilerinden şüphe ediliyorsa, ilaç deri testleri ve provokasyon testi uygulanabilir. Alerji doktoru, mevcut ilaç dışında potansiyel tehlikesi olan ilaçları gözden geçirir, yakınmaları oluşturan ilaçların alternatiflerini ortaya koyar, alerjiyi gösteren kolye, bileklik veya cüzdanınızda belgenizi bulundurmanızı önerir.
0 notes
netbilge · 2 years
Text
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar nelerdir?
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar nelerdir?
Cinsel yolla bulaşan hastalıkların bulaşında üç temel yol vardır: Korunmasız cinsel ilişki sırasında sperm, vajinal salgı, tükürük, kan gibi vücut salgılarının karışımı sonrasıAmeliyat, diş çekimi, tırnak çekimi gibi cerrahi işlemler manikür/pedikür gibi kozmetik bakım işlemlerinde kan ve kan ürünleri transfüzyonu ve dikkatsiz sterilizasyon/temizlikHastalıklı annenin hamileliğinde veya doğum…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
we-dekormimar-me · 3 years
Text
Anemi gıda ile nasıl tedavi edilir
Anemi gıda ile nasıl tedavi edilir
Demir eksikliği anemisini tedavi etme yöntemleri, durumun ciddiyetine bağlı olarak değişir, çünkü bazı vakalar kan transfüzyonu gerektirirken, diğer vakalar, çok miktarda demir içeren yiyeceklerin alımını artırmak gibi yiyeceklerle anemiyi tedavi edebilir. Bu konu içerir … Aneminin etle tedavisi Hastanın günlük olarak 150 ila 200 mg demir yemesi gerekir. Kırmızı kan hücreleri ve hemoglobin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
canakkale17ege · 4 years
Photo
Tumblr media
ACİL KANA İHTİYAÇ VAR!!! Geçmiş dönem #Bayramiç belediye başkanımız #SadettinArslan'ın eşi Bakiye Arslan #Çanakkale18 MartÜniversitesi'nde tedavi görmektedir. Kendisi için A Rh (+) Pozitif kan ihtiyacı vardır. A Rh (+) pozitif kan grubuna sahip #Covid19 hastalığı tanısı almış ve iyileşmesinin üzerinden en az 28 gün geçmiş tercihen erkeklerden, gebe kalmamış (doğum/düşük/ kürtaj) kadınlardan ve daha öncesinde kan transfüzyonu yapılmış kişiler bağışçı olabilir. Başvurular; #çanakkale #ÇOMÜEğitimAraştırmaHastanesi kan merkezine, #BayramiçDevletHastanesi’ne yapılacaktır. İletişim: @sadettinarslan17 05323646675 📍 #kartal 🗓 30.11.2020 (Kartal, İstanbul) https://www.instagram.com/p/CIOYb22nx0J/?igshid=thyh3pzusblg
0 notes
saglikvehastalik · 10 months
Text
Kronik Viral Hepatitler ve Çeşitleri Nelerdir?
Tumblr media
Kronik viral hepatitler, dünyada milyonlarca insanı etkileyen önemli bir sağlık sorunudur. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, 2019 yılında yaklaşık 325 milyon kişi kronik viral hepatit ile yaşamaktaydı. Bu kişilerin 257 milyonu hepatit B, 71 milyonu hepatit C ve 15 milyonu da hem hepatit B hem de hepatit D ile enfekteydi. Ayrıca, her yıl yaklaşık 1,3 milyon kişi kronik viral hepatitten kaynaklanan karaciğer hastalıkları nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Kronik viral hepatitlerin bulaşma yolları farklıdır. Hepatit A ve E virüsleri, kirli su ve gıda yoluyla fekal-oral yolla bulaşır. Hepatit B, C ve D virüsleri ise kan ve vücut sıvıları yoluyla bulaşır. Hepatit G virüsü de kan yoluyla bulaşabilir ancak karaciğer hastalığına neden olduğu kanıtlanmamıştır. Kronik viral hepatitlerin belirtileri de çeşitlidir. Bazı kişiler hiçbir belirti göstermezken, bazıları ateş, halsizlik, iştahsızlık, bulantı, kusma, karın ağrısı, sarılık, kaşıntı, idrar renginde koyulaşma ve dışkı renginde açılma gibi belirtiler yaşayabilir. Kronik viral hepatitlerin tanısı için kan testleri yapılır. Bu testlerde virüsün varlığı ve tipi, antikorların varlığı ve seviyesi, karaciğer enzimlerinin seviyesi ve karaciğer fonksiyonları incelenir.
Kronik Viral Hepatit Çeşitleri
Kronik viral hepatitlerin en yaygın çeşitleri şunlardır:
Tumblr media
Hepatit B virüsü (HBV), DNA içeren bir virüstür. HBV enfeksiyonu akut veya kronik olabilir. Akut HBV enfeksiyonu genellikle kendiliğinden iyileşir ancak bazen fulminan (ani ve şiddetli) bir seyir gösterebilir. Kronik HBV enfeksiyonu ise altı aydan uzun süren bir enfeksiyondur. Kronik HBV enfeksiyonu olan kişilerin yaklaşık ’sinde siroz veya karaciğer kanseri gelişebilir. Hepatit B Hepatit B virüsü kan ve vücut sıvıları yoluyla bulaşır. En sık bulaşma yolları şunlardır: - Anneden bebeğe doğum sırasında - Cinsel ilişki - Kan transfüzyonu - Organ nakli - İğne paylaşımı - Steril olmayan cerrahi veya diş müdahaleleri Hepatit B virüsünün bulaştığı kişiye bağlı olarak enfeksiyonun kronikleşme riski değişir. Örneğin, doğumda enfekte olan bebeklerin ’ında, 1-5 yaş arasında enfekte olan çocukların ’unda ve yetişkinlerin ise %5-10’unda kronik enfeksiyon gelişir. Hepatit B virüsüne karşı etkili bir aşı vardır. Aşı, doğumdan hemen sonra başlanarak üç doz halinde yapılır. Aşılanan kişilerin ’inde koruyucu antikor oluşur. Ayrıca, kronik HBV enfeksiyonu olan kişiler için antiviral ilaçlar da mevcuttur. Bu ilaçlar virüsün çoğalmasını engelleyerek karaciğer hasarını azaltabilir.
Tumblr media
Kronik Viral Hepatit Hepatit C Hepatit C virüsü (HCV), RNA içeren bir virüstür. HCV enfeksiyonu da akut veya kronik olabilir. Akut HCV enfeksiyonu genellikle belirtisizdir ve sadece -25 oranında kendiliğinden iyileşir. Kronik HCV enfeksiyonu ise altı aydan uzun süren bir enfeksiyondur. Kronik HCV enfeksiyonu olan kişilerin yaklaşık ’sinde siroz veya karaciğer kanseri gelişebilir. Hepatit C virüsü de kan ve vücut sıvıları yoluyla bulaşır. En sık bulaşma yolları şunlardır: - İğne paylaşımı - Kan transfüzyonu - Organ nakli - Steril olmayan cerrahi veya diş müdahaleleri - Cinsel ilişki (daha nadir) Hepatit C virüsünün bulaştığı kişiye bağlı olarak enfeksiyonun kronikleşme riski değişir. Örneğin, erkeklerde, yaşlılarda, HIV pozitiflerde ve immün yetmezliği olanlarda kronikleşme riski daha yüksektir. Hepatit C virüsüne karşı etkili bir aşı yoktur. Ancak, kronik HCV enfeksiyonu olan kişiler için yeni nesil antiviral ilaçlar mevcuttur. Bu ilaçlar virüsü tamamen ortadan kaldırabilir ve tedavi başarısı -95’tir. Hepatit D Hepatit D virüsü (HDV), RNA içeren bir virüstür. HDV enfeksiyonu sadece hepatit B virüsü ile birlikte oluşabilir. HDV enfeksiyonu iki şekilde gelişebilir: - Eş zamanlı enfeksiyon: Hepatit B ve D virüsleri aynı anda bulaşır. - Süper enfeksiyon: Kronik hepatit B hastası hepatit D virüsü ile enfekte olur. HDV enfeksiyonu akut veya kronik olabilir. Akut HDV enfeksiyonu genellikle kendiliğinden iyileşir ancak bazen fulminan bir seyir gösterebilir. Kronik HDV enfeksiyonu ise altı aydan uzun süren bir enfeksiyondur. Kronik HDV enfeksiyonu olan kişilerin yaklaşık ’inde siroz gelişebilir. Hepatit D virüsü de kan ve vücut sıvıları yoluyla bulaşır. En sık bulaşma yolları şunlardır: - İğne paylaşımı - Kan transfüzyonu - Organ nakli - Steril olmayan cerrahi veya diş müdahaleleri - Cinsel ilişki Hepatit D virüsünün bulaştığı kişiye bağlı olarak enfeksiyonun kronikleşme riski değişir. Örneğin, eş zamanlı enfekte olanlarda kronikleşme riski %5, süper enfekte olanlarda ise ’dir. Hepatit D virüsüne karşı etkili bir aşı veya ilaç yoktur. Ancak, hepatit B virüsüne karşı aşılanmak hepatit D virüsünden korunmanın en iyi yoludur. Ayrıca, kronik hepatit D hastaları için interferon alfa tedavisi uygulanabilir. Bu tedavi, virüsün çoğalmasını azaltarak karaciğer hasarını önleyebilir. Kronik viral hepatitler, karaciğerde iltihaplanma ve hasara neden olan viral enfeksiyonlardır. Hepatit A, B, C, D, E ve G virüsleri tarafından oluşturulabilirler. Kronik viral hepatitler, siroz ve karaciğer kanseri gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilirler. Kronik viral hepatitlerin bulaşma yolları, belirtileri, tanısı, tedavisi ve korunması farklıdır. Kronik viral hepatitlerden korunmak için aşılama, hijyen kuralları, güvenli cinsel ilişki ve steril malzeme kullanımı önemlidir. Hepatit A ve B aşıları, karaciğerde iltihaplanma ve hasara neden olan hepatit A ve B virüslerine karşı koruma sağlayan aşılardır. Hepatit A ve B aşıları, tüm sağlık kuruluşlarında yapılmaktadır. Bu kuruluşlar arasında, özel ve vakıf hastaneleri, sağlık ocakları ile aile sağlık merkezleri de bulunmaktadır. Tercih edilen sağlık kuruluşundan randevu alınarak kısa süre içerisinde aşı uygulaması tamamlanabilir. Hepatit A aşısı, 2 doz halinde, 18 ay ve 2 yaş döneminde yapılır. Aşının koruyuculuğu çok yüksektir. Hepatit A aşısı yapıldıktan sonra ömür boyu korur. Hepatit B aşısı ise, doğumdan hemen sonra başlanarak üç doz halinde yapılır. Aşılanan kişilerin ’inde koruyucu antikor oluşur. Hepatit B aşısı yapıldıktan 15 gün sonra koruyuculuğunu gösterir. Hepatit A ve B aşıları, hepatit A ve B virüslerinden üretilmektedir ve hastalığın önlenmesinde kullanılan en etkili yöntemdir. Aşılanma, kesinlikle hepatit A ve B enfeksiyonuna neden olmamaktadır. Hepatit A ve B aşılarının hastalıktan koruyuculuk oranının olduğu tespit edilmiştir. Read the full article
0 notes
saglikevreni · 11 months
Text
AIDS Nedir?
Tumblr media
AIDS, İnsan Bağışıklık Yetmezliği Sendromu'nun (İBYS) kısaltmasıdır. Bu hastalık, insan bağışıklık sistemini zayıflatan ve HIV adı verilen bir virüsün neden olduğu ciddi bir durumdur. HIV, insan vücudunda bağışıklık sisteminin ana hedefi olan CD4+ lenfositlerine saldırır ve onları yok eder. Bu durumda, bağışıklık sistemi enfeksiyonlara ve kansere karşı savunmasız hale gelir. AIDS'in belirtileri ve etkileri, vücutta meydana gelen bağışıklık sistemi bozukluğundan kaynaklanır. Enfeksiyonlara karşı koruma eksik olduğunda, kişi sık sık enfeksiyonlara yakalanabilir ve bu enfeksiyonlar daha şiddetli olabilir. AIDS ayrıca kanser türlerinin görülme riskini de artırır. Ayrıca, HIV taşıyan bir kadın hamile kalırsa, bebeği de enfekte olma riski altındadır. HIV/AIDS'e yönelik tedavi seçenekleri zaman içinde ilerlemiştir. Antiretroviral tedaviler, virüsün çoğalmasını kontrol altında tutarak bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlar. Bu tedaviler sayesinde, HIV pozitif bireyler uzun ve sağlıklı bir yaşam sürebilirler. Toplumda HIV/AIDS'e dair farkındalık ve bilgi çok önemlidir. Kondom kullanımı, güvenli enjeksiyon uygulamaları ve kan testleri gibi önlemler, hastalığın yayılmasını engellemeye yardımcı olabilir. Ayrıca, HIV/AIDS ile yaşayan bireylerin desteklenmesi, ayrımcılığın azaltılması ve sağlık kaynaklarının erişilebilir hale getirilmesi de önem taşır. AIDS, HIV enfeksiyonunun ilerlemesiyle ortaya çıkan ciddi bir bağışıklık sistemi bozukluğudur. Ancak tedavi seçenekleri sayesinde, HIV pozitif bireylerin yaşamları uzatılabilir ve kaliteleri artırılabilir. Farkındalık, önleme ve destek sağlama konusunda toplumsal çabalara ihtiyaç vardır, böylece HIV/AIDS ile mücadele edebilir ve hastalığı kontrol altına alabiliriz.
AIDS Nedenleri - Nasıl Bulaşır?
AIDS, bağışıklık sisteminin HIV (İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü) tarafından zayıflatıldığı bir hastalıktır. Bu makalede, AIDS'in nedenlerini ve nasıl bulaştığını anlatacağız. AIDS'in ana nedeni HIV enfeksiyonudur. HIV, özellikle kan, cinsel ilişki, gebelik ve doğum sırasında geçebilen bir virüstür. Kan yoluyla bulaşma, en yaygın bulaşma şeklidir. Paylaşılan enjektörler veya kan transfüzyonu gibi kontamine kan ürünlerinin kullanılması, HIV'e maruz kalma riskini artırır. Cinsel temasla bulaşma da oldukça yaygındır. Korunmasız cinsel ilişki, özellikle yüksek riskli partnerlerle olan ilişkilerde, HIV bulaşma olasılığını artırır. Hamile bir kadından bebeğe geçiş de mümkündür. Anneden çocuğa doğum sırasında veya emzirme sürecinde HIV bulaşabilir. HIV, vücuda girdikten sonra bağışıklık sistemine saldırır ve CD4+ T hücrelerini hedef alır. Bu hücreler, bağışıklık sisteminin düzgün çalışabilmesi için önemlidir. HIV, CD4+ T hücrelerini enfekte ederek çoğalır ve zamanla bağışıklık sistemini zayıflatır. Bağışıklık sistemi zayıfladığında, vücut enfeksiyonlara, kansere ve diğer ciddi sağlık sorunlarına karşı daha savunmasız hale gelir.
Tumblr media
AIDS'in bulaşabileceği bazı diğer yollar da vardır. Paylaşılan enjektörlerle ilgili uyuşturucu kullanımı, HIV bulaşma riskini artıran bir faktördür. Ayrıca, aletleri sterilize etmeden yapılan tıbbi prosedürler veya tıraş bıçağı, iğne veya dövme ekipmanlarının paylaşımı gibi kanla temas eden nesnelerin paylaşılması da bulaşma riskini taşır. Özetlemek gerekirse, AIDS'e neden olan temel faktör, HIV enfeksiyonudur. Kan, cinsel ilişki, gebelik ve doğum sırasında geçebilen bu virüs, bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açar. HIV'in bulaşma yollarını anlamak, hastalıktan korunmak için önemlidir. Korunmasız cinsel ilişkiden kaçınmak, güvenli enjeksiyon uygulamaları ve kan ürünlerinin kaliteli testlerden geçtiğinden emin olmak gibi önlemler almak, HIV enfeksiyonunu ve dolayısıyla AIDS'i önlemek için etkili adımlardır.
AIDS Teşhisi - Hastalığın Nasıl Tanımlandığı
AIDS, insan bağışıklık yetmezliği sendromunun (İBYS) bir sonucu olarak ortaya çıkan ciddi bir sağlık sorunudur. Bu makalede, AIDS teşhisi ve hastalığın nasıl tanımlandığı hakkında bilgilendirme yapılacak. AIDS teşhisi genellikle belirli testlerin kullanımıyla gerçekleştirilir. İlk olarak, HIV enfeksiyonuna maruz kalınmış olup olmadığını belirlemek için bir antikor testi yapılır. Antikor testi, vücudun HIV'ye karşı ürettiği antikorları tespit etmek için kan örneği alınarak laboratuvarlarda analiz edilir. Pozitif sonuç, kişinin HIV taşıdığını gösterir. Ancak, HIV taşıyan bir kişi AIDS'e sahip olmayabilir. AIDS tanısı koymak için, kişinin bağışıklık sisteminin HIV enfeksiyonu nedeniyle önemli ölçüde zayıfladığının ve belirli klinik belirtilerin bulunduğunun kanıtlanması gerekmektedir. Genellikle, CD4+ T hücre sayısının düşmesi ve belirli enfeksiyonların ortaya çıkması AIDS tanısına işaret eder. Örneğin, belirli kanser türleri, pnömoni, menenjit veya zatürre gibi enfeksiyonlar AIDS ile ilişkilendirilebilir. AIDS, dünya genelinde ciddi bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir. Bu nedenle, erken tanı ve tedavi büyük önem taşır. HIV enfeksiyonundan şüphelenen kişilerin test yaptırmaları ve gerektiğinde tıbbi yardım almaları önemlidir. AIDS'in nasıl tanımlandığını anlamak, hastalığın yayılmasını önlemek ve daha iyi bir yaşam kalitesi sağlamak için hayati öneme sahiptir. AIDS teşhisi koymak için özel testler ve belirtilerin değerlendirilmesi kullanılır. İnsan bağışıklık yetmezliği sendromunun nasıl tanımlandığı hakkında bilgi sahibi olmak, toplumda farkındalığı arttırır ve HIV/AIDS ile mücadelede önemli adımlar atmayı sağlar.
AIDS Tedavisi - Mevcut İlaçlar ve Yaklaşımlar
AIDS, insan bağışıklık yetmezliği virüsü (HIV) tarafından neden olan ciddi bir hastalıktır. Neyse ki, günümüzde AIDS tedavisinde önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu makalede, mevcut ilaçlar ve yaklaşımlar hakkında detaylı bilgi verilecektir. HIV enfeksiyonu olan bireyler için antiretroviral ilaçlar, AIDS tedavisinde temel taşıdır. Bu ilaçlar, virüsün çoğalmasını durdurarak bağışıklık sistemini güçlendirirler. İki ana ilaç sınıfı vardır: nükleozid/nükleotid ters transkriptaz inhibitörleri (NRTI'ler) ve proteaz inhibitörleri (PI'ler). NRTI'ler, viral DNA'nın sentezini engellerken, PI'ler virüsün olgunlaşmasını önler. Ayrıca, non-nükleozid ters transkriptaz inhibitörleri (NNRTI'ler) ve integraz inhibitorleri de HIV'in replikasyonunu hedefler. Antiretroviral tedaviye ek olarak, pre-eksposizyon profilaksisi (PrEP) yöntemi, HIV enfeksiyonunu engellemede etkili bir stratejidir. PrEP, yüksek risk altındaki bireylere HIV'e karşı koruyucu ilaçlar verilmesini içerir. Bu ilaçlar, enfeksiyon riskini önemli ölçüde azaltır ve HIV'in yayılmasını engeller. AIDS tedavisinde sadece ilaçlar değil, multidisipliner bir yaklaşım da büyük önem taşır. Psikolojik destek, beslenme danışmanlığı, cinsel sağlık hizmetleri gibi faktörler, hastaların yaşam kalitesini iyileştirir ve tedaviye uyumunu artırır. Ancak, AIDS tedavisi kesin bir çözüm değildir. Her bireyin durumu farklıdır ve tedavi yaklaşımı kişiye özgü olmalıdır. İlaç yan etkileri, ilaç direnci, maliyet gibi faktörler dikkate alınmalı ve doktor tarafından sürekli takip edilmelidir. AIDS tedavisinde mevcut ilaçlar ve yaklaşımlar büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Antiretroviral ilaçlar, HIV'in çoğalmasını durdurarak bağışıklık sistemini korurken PrEP, yüksek risk altındaki bireyleri korur. Ancak, multidisipliner bir yaklaşımın da tedavide önemi vardır. AIDS ile yaşayan bireyler için erken teşhis, uygun tedavi ve destek çok önemlidir.
Tumblr media
HIV ve AIDS Arasındaki Fark - İki Ayrı Hastalık mıdır?
HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü) ve AIDS (Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu), günümüzde sıklıkla birbirine karışan terimlerdir. Ancak, bu iki kavram arasında belirgin farklılıklar bulunmaktadır. HIV, bağışıklık sistemini hedefleyen bir virüstür, AIDS ise HIV enfeksiyonunun ileri evresinde ortaya çıkan bir sendromdur. HIV, vücuda girdiğinde bağışıklık sisteminde önemli hasara neden olan bir virüstür. Bu virüs, CD4+ hücreleri olarak bilinen özel beyaz kan hücrelerine saldırır ve onları yok eder. CD4+ hücrelerinin sayısı azaldıkça, bağışıklık sistemi zayıflamaya başlar ve kişi enfeksiyonlara ve kanser türlerine karşı daha savunmasız hale gelir. Ancak, HIV enfeksiyonu teşhis edilen bir kişi AIDS tanısı almadığı sürece, henüz AIDSli değildir. AIDS, HIV enfeksiyonunun ilerlemiş bir aşamasıdır. AIDS teşhisi için belirli kriterlerin karşılanması gerekmektedir. Bunlar genellikle CD4+ hücre sayısının belirli bir seviyenin altına düşmesi ve belirli enfeksiyonların veya kanserlerin görülmesidir. AIDS, bağışıklık sisteminin ciddi şekilde zarar gördüğü bir noktada olduğunu gösterir. HIV ve AIDS arasındaki temel fark, HIV'nin virüsün kendisi ve enfeksiyonu ifade etmesine karşılık, AIDS'in hastalığın ilerlemiş bir aşaması olduğudur. HIV enfeksiyonu teşhis edilen bir kişi uygun tedavi almaya başladığında, CD4+ hücre sayısı artabilir ve bağışıklık sistemi güçlenebilir. Bu durumda, HIV enfeksiyonu kontrol altına alınmış olabilir ve AIDS gelişimi engellenebilir. HIV ve AIDS arasında net bir fark vardır. HIV, bağışıklık sistemini hedef alan bir virüstür, AIDS ise HIV enfeksiyonunun ileri evresinde ortaya çıkan bir sendromdur. HIV enfeksiyonu olan bir kişi henüz AIDSli değildir, ancak uygun tedavi ile AIDS'in gelişimi engellenebilir. HIV ve AIDS hakkında doğru bilgiye sahip olmak, önleme ve tedavi konusunda daha bilinçli kararlar almayı sağlar.
AIDS Önleme Yöntemleri - Enfeksiyonu Engellemek İçin Alınacak Önlemler
AIDS, insan bağışıklık yetmezliği virüsü (HIV) tarafından neden olan bir enfeksiyon hastalığıdır. Bu hastalığın yayılmasını önlemek için alınacak önlemler büyük önem taşır. İnsanlar, HIV enfeksiyonunu engellemek ve yayılmasını durdurmak için çeşitli yöntemlere başvurabilirler. İşte AIDS'in önlenmesi için alınabilecek etkili önlemler: 1. Cinsel Yolla Bulaşmayı Önleme: Cinsel ilişki sırasında kondom kullanmak, HIV enfeksiyonunun yayılmasını önlemek için en etkili yollardan biridir. Her iki cinsiyetten partnerler arasında kondom kullanımı, cinsel yolla bulaşan hastalıkların riskini azaltır. 2. Güvenli Kan Transfüzyonları: Kan transfüzyonu gerektiren durumlarda, güvenilir ve HIV'den arındırılmış kan ürünlerinin kullanılması önemlidir. Sağlık kuruluşları, donörlerin kanlarını düzenli olarak test ederek güvenli ve enfeksiyondan arındırılmış kan sağlamaya çalışmaktadır. 3. Paylaşılan Enjektörlerden Kaçının: Uyuşturucu kullanımı sırasında enjektörlerin paylaşılması, HIV enfeksiyonunun yayılmasını kolaylaştırır. Bu nedenle, uyuşturucu kullanımından kaçınmak veya kullanım durumunda steril ve kişiye özel enjektörler kullanmak önemlidir. 4. Emzirme Sürecinde Özenli Olun: HIV'li annelerin bebeklerine sütlerini doğal yollarla vermesi, enfeksiyon riskini artırır. Bu sebeple, HIV taşıyan annelerin emzirme sürecinde tıbbi önerilere uygun şekilde davranmaları gerekmektedir. Formül mama kullanımı, enfeksiyon riskini azaltabilir. 5. Bilinçlendirme ve Test Yaptırma: AIDS konusunda toplumun bilinçlendirilmesi, erken tanı ve tedavi için büyük önem taşır. HIV testlerinin düzenli olarak yapılması, enfeksiyonun erken aşamalarda teşhis edilmesini sağlar ve tedaviye başlama şansını artırır. AIDS'in yayılmasını önlemek için alınacak önlemler hayati öneme sahiptir. Kondom kullanımı, güvenli kan transfüzyonları, enjektör paylaşımından kaçınma, uygun emzirme yöntemleri ve bilinçlendirme önlemleri, HIV enfeksiyonunun kontrol altına alınmasında etkili adımlardır. Toplum olarak, AIDS'e karşı bilinçli olmalı, bu önlemleri benimsemeli ve enfeksiyonun yayılmasını engellemeye odaklanmalıyız. Unutmayalım ki, HIV/AIDS herkesin sorunudur ve hep birlikte hareket etmeliyiz.
Tumblr media
AIDS Toplumsal Etkileri - Hastalığın Toplum ve Bireyler Üzerindeki Sonuçları
AIDS, insan immun yetmezlik virüsü (HIV) tarafından neden olan bir hastalıktır. Sadece fiziksel sağlığı etkilemekle kalmayıp aynı zamanda toplumlar üzerinde de derin etkiler bırakmaktadır. Bu makalede, AIDS'in toplumsal sonuçlarına odaklanacağız ve bu hastalığın hem toplumun genel yapısı hem de bireyler üzerinde nasıl etkiler yarattığını inceleyeceğiz. AIDS, toplumda büyük bir stigmatizasyon ve ayrımcılık sorununa neden olmuştur. Hastalık hakkındaki yanlış bilgiler ve önyargılar, AIDS ile yaşayan bireylerin maruz kaldığı sosyal dışlanma ve zorbalıkla sonuçlanabilir. Bu durum, hastaların kendilerini izole hissetmelerine ve destek arayışında güçlük çekmelerine yol açar. Ayrıca, HIV/AIDS'in toplumdaki yayılma hızı da cinsel ilişkide daha fazla tereddüt ve korunmasız seks konusunda azalışa sebep olmuştur. AIDS'in toplum üzerindeki ekonomik etkileri de önemlidir. Hastalık, çalışma gücünün azalması ve sağlık harcamalarının artması gibi faktörlerle ekonomik yük oluşturur. AIDS, birçok ülkede özellikle genç ve üretken nüfusu etkileyerek iş gücü kaybına yol açar. Bunun sonucunda ülke ekonomileri gerileme eğilimi gösterir ve sağlık hizmetleri üzerinde büyük bir baskı oluşur. AIDS'in bireyler üzerindeki etkileri de derindir. Hastalığın tanısı konan bireylerin yaşam kalitesi azalır ve psikososyal sorunlarla başa çıkmak zorunda kalırlar. AIDS ile yaşayan bireyler, hastalığın getirdiği fiziksel ve duygusal zorluklarla mücadele ederken destek ağlarına ihtiyaç duyarlar. Ayrıca, HIV/AIDS'in tedavisi pahalı olabilir ve bu da kişisel mali sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. AIDS hem toplumlar hem de bireyler üzerinde yoğun etkiler yaratmaktadır. Stigmatizasyon, ayrımcılık, ekonomik zorluklar ve psikososyal sorunlar bu hastalıkla ilişkilidir. Toplumun genel bilinç düzeyini artırmak, yanlış bilgilendirmeyi önlemek ve destek ağlarını güçlendirmek, AIDS salgınının toplumsal etkileriyle başa çıkmamızda önemli adımlardır. Ayrıca, HIV/AIDS'e karşı korunma yöntemlerini yaymak ve erken tanı ve tedavi imkanlarını artırmak da bu sorunun etkilerini hafifletebilir. Diğer hastalıklar ile ilgili yazılarımıza göz atmak isterseniz Hastalıklar kategorimizi inceleyebilirsiniz. Read the full article
0 notes
onebenet · 4 years
Text
Hepatit nedir ? Hepatit türleri ve belirtileri nelerdir ?
Tumblr media
Dünyada 400 milyon, Türkiye’de ise 3 milyon kişi Hepatit B C virüsü taşıyor. Tedavi uygulanmadığı takdirde siroz ve karaciğer kanseri gelişme riski bulunuyor. Bu durumda karaciğer nakli gündeme gelebiliyor. A, B, C, D ve E olmak üzere 5 ayrı alanda var ve bu 5 ayrı mikrop karaciğerde iltihap yapıyor. Virüsler iltihap yaptığı zaman 'viral hepatit' diyoruz ve bunlardan genellikle A ve E virüsleri akut hastalık yapıp, büyük oranda da iyileşmeyle sonuçlandığı için önemli olmalarına rağmen Hepatit B ve C'nin yanında daha önemsiz gibi gözüküyor. Hepatit B ve C ise kronik hastalık yapıyor. En önemli özelliği bunların sessiz geçirilen bir akut enfeksiyondan sonra vücutta kalarak, kronikleşmesidir. Kronik Hepatit C'li insan var ve yıllık bu iki kronik hepatitin yol açtığı hastalıklardan, özellikle siroz veya karaciğer kanseri, yaklaşık 1,4 milyon kişi hayatını kaybediyor. Hepatit Nedir? Viral hepatit, Hepatit A, B, C, D ve E virüslerinin sebep olduğu, karaciğerde hasara neden olan bir enfeksiyon hastalığıdır. Sağlık konusunda dikkat edilmesi gereken en önelisi spor'dur. Spor en iyi yaşam tarzıdır.
Hepatit A
resim 5Hepatit A hastalığı, Hepatit A virüsünün bulaşması sonucu ortaya çıkan bir karaciğer enfeksiyonudur. Hepatit A Virüsü Nasıl Bulaşır? Hastalık çoğunlukla dışkı ile kirlenmiş, hastalık etkeni içeren su ve gıda tüketiminden kaynaklanır. Yemek hazırlayan ve gıda sektöründe çalışan kişilerin temizlik önlemlerine dikkat etmemesi, kanalizasyon suları ile kirlenmiş besinlerin çiğ ya da az pişmiş olarak yenilmesi en sık bulaşma yollarıdır. Bunun dışında yanında bir diğer bulaş yolu da eşcinsel/biseksüel cinsel ilişkidir. Hijyenik şartların kötü olduğu ülkelerde sıktır. Hepatit A Hastalığının Belirtileri Nelerdir? Hepatit A virüs enfeksiyonları erişkinlerde çoğunlukla belirti verirken, 6 yaşından küçük çocuklarda genellikle hafif seyreder. İleri yaşlarda hastalığın ciddiyeti giderek artar. Genellikle bulgular virüsle temas ettikten sonra 15-50 gün (ortalama 28 gün) sonra ortaya çıkar. Belirtiler: Halsizlik, yorgunluk İştah kaybı Bulantı-kusma, mide rahatsızlığı İshal Karın ağrısı Kilo kaybı Ateş Gözlerde ve ciltte sararma Koyu renkli (çay rengi) idrar Çamur gibi veya beyazımsı dışkı  
Hepatit B
Hepatit B hastalığı, Hepatit B virüsünün neden olduğu karaciğerin ciddi bir enfeksiyon hastalığıdır.(Hastalığın bulaşmasından sorumlu madde (HBsAg) kan ve vücut sıvılarında belirtilerin başlamasından 2 ay öncesinden belirtilerin çıkışının sonrasına kadar olan dönemde mevcuttur). Kan yolu ile (kan transfüzyonu, manikür, dövme, piercing, diş tedavisi gibi işlemler esnasında) cinsel yolla ve aile içi yakın temasla hastalık bulaşır. Dünya Sağlık Örgütü Hepatit B virüsünü sigaradan sonra kansere sebep olan en önemli kazanılmış etken olarak kabul eder.
Hepatit B Hastalığının Belirtileri Nelerdir?
Hastalık belirti ve bulguları, erişkinlerde bebekler veya çocuklardan daha sık meydana gelir. Yetişkinlerin yaklaşık % 50’sinde hastalık etkeni olan virüsle temas ettikten 45-160 gün (ortalama, 120 gün) sonra belirtiler görülebilir. İyileşme döneminde,sarılık, iştahsızlık ve diğer belirtiler kaybolur ise de halsizlik ve yorgunluk, haftalar ya da aylarca sürebilir. Halsizlik, yorgunluk İştahsızlık Bulantı, kusma Karın ağrısı Ateş Baş ağrısı Kas ve eklem ağrıları, artrit Deri döküntüleri Koyu renkli idrar Gözlerde ve ciltte sararma  
Hepatit C
Hepatit C hastalığı, Hepatit C virüsünün neden olduğu, karaciğeri etkileyen ciddi bir enfeksiyon hastalığıdır. Hastalık genellikle belirtisiz ya da halsizlik, yorgunluk gibi çok hafif belirtilerle seyreder. Sarılık ile seyreden formu düşük sıklıktadır. Kan ile bulaşan hepatitlerin %80 ’i Hepatit C’ e bağlıdır. Cinsel ilişki yolu ile geçişi sık görülmemektedir. Hepatit C virüsü bulaş sonrası hastaların %70 ’inde kronik hepatit C’ ye sebep olur, yani kalıcı enfeksiyon oluşur. Hepatit C tanısı için Anti-HCV testi yapılmalıdır. Hastalıktan şüphelenilen durumlarda bazen Anti-HCV testi ile birlikte PCR HCV RNA testlerinin yapılması da gerekebilir. Hepatit C karaciğer sirozunun en önemli sebeplerinden biridir. Bu sebeple Anti-HCV pozitif bireyler mutlaka doktor kontrolü altında olmalı ve karaciğer fonksiyon testleri (AST, ALT) ve PCR HCV RNA gibi testler ile sürekli takip edilmelidirler. Kronik hepatit C tedavi edilmez ise siroza ve karaciğer kanserine neden olabilir. Kronik hepatit C hastalığının günümüzde artık tedavisi mevcuttur. Tedavide interferon ve ribavirin ilaç tedavileri kullanılmaktadır. Hepatit C için henüz bir aşı mevcut değildir. Aşı çalışmaları devam etmektedir. Belirtileri Nelerdir? Kuluçka dönemi ortalama 2 hafta ile 6 ay arasındadır. Hastalığın büyük çoğunluğu belirtisiz seyreder. Belirtiler; iştahsızlık, bulantı, kusma, karın ağrısı nadir olarak da sarılıktır. Hastaların çoğunda, siroza ve/veya karaciğer kanserine neden olabilecek uzun süreli kronik  
Hepatit D
resim 3Delta hepatiti olarak da bilinen Hepatit D’nin etkeni ise defektif bir virus olan Hepatit Delta Virüsü (HDV)’dür. HDV’nin çoğalabilmesi için HBV’ye gereksinimi vardır. Hepatit D’nin belirtileri nelerdir? Halsizlik, bitkinlik, sarılık , eklem ağrısı görülmektedir. Hepatit D nasıl bulaşır? Perkütan yolla (iv ilaç bağımlılarında) ve kan ve faktör transfüzyonu ile bulaşmaktadır. Homo ve biseksüel yolla (rektal travma) ve maternal –neonatal bulaş riski ise düşüktür.  
Hepatit E
resim 1Hepatit E virüsünün neden olduğu karaciğer hücresinin hasarına ve tahribine yol açan iltihabi karaciğer hastalığıdır. Hastalığın etkeni Hepatit E virüsüdür. Nasıl Bulaşır? Hepatit E virüsü dışkının bulaştığı yiyecek, içecekler ve kirli ellerle virüsün ağızdan alınması ile bulaşır. Genellikle kirli sularla yayılır, ancak, pişmemiş veya az pişmiş hayvansal ürünlerin yenilmesiyle de (domuz, yaban domuzu, geyik gibi enfekte hayvanların ürünleriyle, çiğ veya az pişmiş deniz ürünleriyle) bulaşabilir. Salgınlar, suya kanalizasyon karışması sonucu ya da uygun temizlik ve arıtma koşulları sağlanamayan yerleşim yerlerinde kirlenmiş su ile gerçekleşir. Hijyenik şartların kötü olduğu ülkelerde Hepatit E taşıyıcılık oranı yüksektir. Nadiren kan nakli yoluyla da bulaşma tanımlanmıştır. Belirtileri Nelerdir? Hastalığın kuluçka süresi 40 gün civarında olup, ortalama 3 ile 8 hafta arasında değişir. Bulaştırıcılık dönemi bilinmemektedir. Belirtiler; ateş, halsizlik, iştah kaybı, bulantı kusma, ishal, karın ağrısı, koyu renkli idrar, kilo kaybı, deri ve gözlerde sarılıktır. Hastalığın kronik bir aşaması bulunmamaktadır. Genellikle genç yetişkinlerde (15-49 yaş) görülür. Özellikle çocuklarda ve erişkinlerde hastalık belirtisiz de seyredebilir. Gebe kadınlarda görülen Hepatit E enfeksiyonu daha risklidir. Gebelerde son 3 aylık dönemde düşük, erken doğum, ciddi karaciğer yetmezliği ile ölüm riskinin artmasına sebep olabilir. Read the full article
0 notes
sondakika02com · 4 years
Photo
Tumblr media
Adıyaman’da İlk Kez Açık Kalp Ameliyatı Yapıldı
Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ömer Faruk Doğan ve ekibi tarafından gerçekleştirilen operasyon başarıyla sonuçlanırken, sağlık alanında önemli bir başarıya daha imza atılmış oldu.
Ameliyat sonrası hastaların daha konforlu bir şekilde yaşamlarını sürdürebilmesi amacıyla gerçekleştirilen cerrahi yöntem sayesinde, hem kozmetik açıdan daha küçük yara izleri oluşuyor hem de hasta ameliyat sonrası daha az acı hissediyor.
-"GÖĞÜS DUVARININ BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMAYI HEDEFLİYORUZ"
Minimal İnvaziv yöntemi ile ilgili bilgi veren Prof. Dr. Doğan, Türkiye’de uzun yıllar başarıyla uygulanan kalp ameliyatlarının, son yıllarda gelişen teknikler ve yeni kullanıma giren teknolojik aletlerle birlikte hızlı bir değişime uğradığını belirterek, Minimal İnvaziv yöntemi ile ameliyat esnasında göğüs bütünlüğünü korumayı hedeflediklerini ifade etti.
Doğan, bu tür ameliyatların standart kesi yöntemleriyle yapılan ameliyatlara göre çok küçük bir alanda yapıldığına dikkat çekerek, göğüs kemiğinin (sternum) kesilmediği için göğüs duvarının bütünlüğünün korunduğunu kaydetti.
Göğüs kemiğinin tamamının kesilmediğinde ise yine bu sayede kemik bütünlüğüne bir zarar vermeyeceğini belirten Doğan, "Bu sayede ameliyat sonrası en çok karşılaşılan sorun olan solunum sistemi problemlerini en aza indiriyoruz. Hastada gelişebilecek psikolojik bozulma olmuyor ve hastanın iyileşme süresi kısalıyor. Ameliyat esnasında ve sonrasında kanama miktarı çok düşük olacağından kan transfüzyonu işlemine gerek kalmıyor ve hasta kısa sürede (3-4 gün) taburcu olabiliyor. Ameliyat tipine göre sağ veya sol meme altından bazı hastalarımızda yaptığımız gibi göğüs kemiği az açılarak yapılan yaklaşık 5-7 cm’lik kesiler ile gerçekleştirilen bu ameliyatlarda ağrı da çok az oluyor.” dedi.
Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Turgut’a kendilerine vermiş olduğu bilimsel ve teknik altyapı desteğinden ötürü müteşekkir olduğunun altını çizen Doğan,"Prof. Dr. Mehmet Turgut hocamızın hem bilimsel hem de teknik altyapıların daha da geliştirilmesi için verdikleri destekleri sayesinde Üniversitemizin önce bölgede sonra da ülke sathında önemli bir bilim merkezi olacağı konusunda hiç şüphem yok, hocamız Üniversitemizi her anlamda ileriye taşımak için var gücüyle çalışıyor, kendisine şahsım ve ekibim olarak ayrıca teşekkür ediyorum.” şeklinde ifade etti.
Adıyaman’da İlk Kez Açık Kalp Ameliyatı Yapıldı
0 notes
barkoturktv · 5 years
Text
Sağlık Bakanlığından kan nakli için yeni adım
Tumblr media Tumblr media
× SAĞLIK
Sağlık Bakanlığından kan nakli için yeni adım
Kanın kalitesini, güvenliği ve etkinliğini artırmak amacıyla hayata geçirilen proje kapsamında, 2 bin 520 uzman doktor hasta kan yönetimiyle ilgili eğitim alacak. Aybüke İnal   |14.06.2019
Tumblr media
Ankara Sağlık Bakanlığının yürüttüğü, Avrupa Birliği ve Türkiye'nin finanse ettiği "Türkiye'de Kan Transfüzyon Yönetim Sisteminin Geliştirilmesi için Teknik Yardım Projesi" açılış toplantısı yapıldı. Kanın kalitesini, güvenliğini ve etkinliğini artırmanın amaçlandığı proje sonucunda, Ulusal Hasta Kan Yönetimi Strateji ve Eylem Planı hazırlanacak. Kan nakliyle gelişebilen reaksiyonlar ve olumsuz etkilerin azaltılmasının hedeflendiği proje çerçevesinde, kanı en çok kullanan farklı branşlardaki 2 bin 520 uzman doktora hasta kan yönetimiyle ilgili eğitimler verilecek.  Öte yandan Sağlık Bakanlığının kan birimlerini denetleme kapasitesi, yeni bir denetleme rehberi hazırlanarak güçlendirilecek. "Kan transfüzyonu konusunda da düzenlemeler yapıyoruz" Açılış toplantısında konuşan Sağlık Bakan Yardımcısı Muhammet Güven, Bakanlığın, birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin sunumu, koruyucu sağlık hizmetleri, üst otorite olarak düzenleyici, denetleyici ve kurallar koyucu olmak üzere birden fazla fonksiyonu olduğunu ifade etti. Bu kapsamda Bakanlığın çok sayıda çalışma yürüttüğünü anlatan Güven, kan transfüzyon konusunda düzenlemeler yaptıklarını belirtti. Güven, geçmiş yıllarda çok sayıda transfüzyon denemeleri yapıldığını, bir kısmının başarılı olduğunu, bir kısmının da o dönemlerde kan gruplarının, doku uyumlarının bilinememesi veya enfeksiyonlarla ilgili bilgilenme olmamasından dolayı kayıplarla sonuçlandığını ifade etti. "Kan ürünlerinin yerinde kullanılması büyük önem taşımakta" Son 100 yılda transfüzyon konusunda çok büyük bir yol kat edildiğini aktaran Güven, "2008 yılında çıkarılan "Kan ve Kan Ürünleri Yönetmeliği"ne göre ülkemizdeki kan birimlerinin yeniden yapılandırılması sağlandı. Özellikle Kızılayın kan tedarikinin dünyadaki modern örneklerde olduğu gibi tek elden yönetiminin sağlanması amacıyla çalışmalar gerçekleştirildi." dedi. Güven, kan ve kan bileşiklerinin transfüzyonunun çoğu zaman hayat kurtarıcı olması, bunun yanında birçok riski bir arada bulundurabilmesi nedeniyle güvenli bir şekilde yapılması gerektiğini belirterek, "Gerek bu risklerden hastalarımızı korumak, gerekse kan ve kan bileşiklerinin tedariğinde yaşanan sorunlardan dolayı bunların hem tedariğin sağlanması hem de tedarik edilmiş kan ve kan ürünlerinin yerinde, doğru bir şekilde kullanılması ve israf edilmemesi büyük önem taşımakta." diye konuştu. "Bu tür projelerin geliştirilmesi gerekiyor" Bu program kapsamında kanın klinik kullanımındaki farkındalığın artırılmasının amaçlandığını aktaran Güven, "Bu kapsamda, projenin kanın uygun klinik kullanımdaki eksiklerinin tespit edilmesi ve bunların giderilmesi konusunda çalışmalar yapmakta." ifadelerini kullandı. Güven böyle kapsamlı bir projenin başarıyla hayata geçirilmesinin paydaşların iş birliği ve katkılarıyla mümkün olabileceğine işaret ederek, destek veren tüm hekimler, sivil toplum kuruluşları ve uzmanlık dernekleriyle uyum içinde çalışacaklarını söyledi. Çalışmanın 3 yıl süreceğini vurgulayan Güven, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına, Kızılaya, Avrupa Birliği (AB) destekli bir proje olması dolayısıyla AB temsilcilerine teşekkür etti. Projenin yalnızca çıktılarıyla sınırlı kalmayacağını söyleyen Güven, şunları kaydetti: "İnsanoğlu var oldukça ve kan tranfüzyonu da ihtiyaç oldukça bu tür projelerin geliştirilmesi ve günün şartılarına uygun hale getirilmesi gerekiyor. Tüm sağlık çalışanları olarak ve tabii ki Sağlık Bakanlığı ve sağlık hizmet sunucuları olarak, hastalarımıza sunduğumuz sağlık hizmetinin kalitesini ve güvenilirliğini garanti altına almamız gerekiyor. Bu çalışmayla bu kaliteyi bir basamak daha yukarıya çekeceğimizi ve büyük bir başarı elde edeceğimizi ümit ediyorum. Read the full article
0 notes