Tumgik
#Mazoşist
galaksidensiluet · 2 years
Text
kendinden mi bıktın kafanın içindeki seslerden mi?
23 notes · View notes
mel-inoe · 1 year
Text
13'ün mesajlaşmalarımızda çuk az yıldızladığı şey var ve biri (favorisi) ona dolu dolu "GERRİZZEKAAALII" diye söverek ses atmam..
3 notes · View notes
sadece-v · 3 months
Text
Bana mazoşist olduğumu söyeleyen doktorun da Allah belasını versin!
16 notes · View notes
1-ruhubozuk · 11 months
Text
16 haziran 2023
15.22
aşk maşk yok artık arkadaşlar. bitti. bundan sonra birini seversem, birini öpersem, birinin elini tutarsam ona ihanet etmiş, aldatmış olurum. ben onun sevgisini seviyorum anladınız mı. eğer bir gün birini seversem, elini tutup öpersem işte o benim intiharım olur. bunu buraya yazıyorum çünkü kendime verdiğim bu sözü kayıt altına almak istiyorum. bunun nedeni ise ona sevgimi kanıtlamak veya herhangi bir şey değil ki zaten o buraya girmiyor, görmüyor. bi önemi yok yani. bunu attığım andan itibaren bu sözü tutmazsam güvenilecek biri olmadığımı gösterir bu. insan kendine verdiği sözleri tutmazsa kimseye verdiği sözü tutmaz. burayı açmamdaki sebep ise şu, eski hesabıma giremiyorum ve bu hesabı ilk açtığımda ona olan sevgimi haykırmak, kafayı yemekti. şimdi eskide kaldı çünkü o zamanlar bi ihtimal vardı, o vardı. o bittiğinde bütün ona yazdığım yazıları sildim ve burası benim günlüğüm oldu. her şeyi buraya kaydetmek istedim. amacım blogu genişletmek, güzel bir blog olmasını istemek filan değil. hiçbir zaman da olmayacak zaten. burası bir mazoşist ve bipoların günlüğü. yeni bir hesap açmayı düşünüyorum ve hatta insta bile açmayı düşünüyorum lakin şuan sadece kafamı toplamam gerek. yazdıklarım takip eden o kadar kişi için bir şey ifade etmeyecek fakat benim için yazdığım attığım her şey önemli.
(bir de şu konuya değinmek istiyorum, fake hesap, gösteri yapmak amacı, fake fotolar diye sürekli anonim veya ileti alıyorum hatta yorum bile. isterseniz fake diyin isterseniz gösteriş diyin isterseniz psikopat diyin veya o takıntılı hesap gibi ruh hastası, kanında boğul diyin. inanın zerre umurumda değil ve böyle düşünenler takipten çıkabilirler tek tıka bakar yani zor değil. ayrıca o resimler kayıt altına alınmak için atılan resimler ve hiçbir şeyler. siz daha vücudumdaki izleri görmediniz. buraya attığım o resimlerin o çiziklerin bir anlamı olduğu için atıyorum. yoksa her kestiğimde resim atarım. kimseye inandırmak gibi bir amacım, ilgiye ihtiyacım, sevilmek istiyorum vs şeyler yok. çünkü böyle düşünenler var ve yanılıyorlar. zira öyle olsaydı yazan herkesle konuşurdum.)
şimdi, son dalımı bunun şerefine yakıyorum ve seni bitiriyorum, hiç sevgilim demediğim sevgilim. ben seni bitiriyorum ve hayatıma sevginle devam ediyorum. gidiyorum baş belası, gökyüzü değilim artık, içinde olamayacağım artık. özgürsün baş belası, uzaktan da izlemicem mutluluğunu. sevgin yeter bana, ellerin olmasa da.
9 notes · View notes
devrimsiz · 5 months
Text
göt kadar odanın içinde mahsur kalmışım da kurtarılmayı bekliyor gibiyim. bir yandan da hâlimden memnunum. yaşadıklarım acı çekmekten zevk alan birisine dönüştürdü beni. mutluluğu unuttum. içimdeki arsız mazoşist duvarlarımı yıkmaya çalışıyor her seferinde, nasıl kurtulacağımı bilmeden izliyorum onu. yüzümde ufak bir tebessüm yeşerirken olduğum kişi dehşete düşürüyor beni. ne yapacağımı bilmiyorum. bilinmezlikte kayboluyorum. korkunç birine dönüşüyorum.
6 notes · View notes
uzaygibiseviyordum · 3 months
Text
Mazoşist değilim ama gece yarısı yemek videoları izleyip sınanıyorum
5 notes · View notes
Text
hem sadist, hem mazoşist kişiliğimle yaşamak çok zor.
17 notes · View notes
senorajulieta · 2 years
Text
-"ve aslan kuzuya aşık olur."
"ne aptal bir kuzuymuş."
-"ne hasta ve mazoşist bir aslanmış."
51 notes · View notes
doriangray1789 · 7 months
Text
KONT MARQUİS DE SADE
the quills filmini izledikten sonra kitaplarını okumaya başladım... kitapları bir fantezi alanı olarak değil dönemlik bir kurgu ve kendiliği tarif etme biçimi olarak okunmalıdır zira "iki yürek arasındaki en kısa yol kamıştır" diyecek kadar naturalist bir zattır ve şiddet yoluyla elde edilen uyarılmayı tatmin olmak için kullanmanın nasıl alışkanlık haline getirilmesi diye de tabir edilebilen psikolojik rahatsızlığın eserlerinde tarifi vardır....Yazılarındaki karakter analizleri, her insanın az yada çok içinde bulunan ama dışarıya çok fazla vurmadıkları bir isteğin dile getirilişi olmakla birlikte içinde bulunduğu zamana göre oldukça radikal fikirleri barındırdığından adı bu anlamda "SADİZM" in kurucusu olarak kabul edilmiştir Sade nin sadizminde illa kadın döven, çocuk döven eli kırbaçlı sadist yoktur.tinsel gadarlık denilen şey bir insanı küçük düşürme arzusu,fiziksel sadizmden çok daha yaygındır. bir bakıma cok daha pistir.namert bir iştir,cünkü sadistin kendisini gizlemesine yarar. sonucta kaba kuvvet degil de, nihayet bir kelime, bir soru, akıl karıştıran bir tabir,bir gülüş kullanılmıştır.sadist herzaman kıvırtabilir. ne ki, psişik acı, en az fiziki acı kadar, hatta ondan daha çok zedeler. etkileri daha uzun surelidir kisi mazoşist ise kendine karşı sadist olmasıda mümkündür bu iki tanım genelde beraber zikredilir acı vermekten haz duymak. karşıdaki kişinin çektiği acıları mutluluk ve tatmin aracı olarak görmek. her insan biraz sadisttir. ne kadar gelişirse gelişsin, ne kadar çağdaşlaşırsa çağdaşlaşsın yine de hep bir hayvansal içgüdü öylece durur içinde. bundan sıyrılmak mümkün değildir. aslında önemli olan sadistik içgüdülerin oluşumudur .çünkü her insan bir cani yada bir seri katil olamaz; ama her insan bir cani yada bir seri katil potansiyeline sahiptir.
bazı ussal ve tinsel fenomenler sonucunda sadist duygular ya silikleşir ya da iyice etkinleşir. bunun yanı sıra sadist eğilimlerin gerçekleşmesinde en önemli unsurlardan birisi de karşıdaki kişiye karşı hissedilen karmaşık duyguların derinliliğidir. herkes bir sadisti tatmin etmeyebilir. sadistin tatmin olmasında karşısındaki kişinin kim oluşunun da önemi yadsınmamalıdır. kitaplarında, haz arayışının insan doğasının gerçek yüzü olması dışında pek bir şey yoktur. felsefesi, -eğer böyle adlandırılabilirse- benzersiz bir ahlaki nihilizm ile birleştirilmiş saf sansasyonalizmdir.
kendisine göre; -kanunlar, din ve ahlak reddedilmelidir. (ovvv haram) -doğal içgüdü iyidir ve tatmin edilmelidir.(hımmmm...) -zevk, insanlığın yasası veya birincil motivasyonudur. (bak sen sefa pzvngine!) -zevk peşinde koşarken suç işlenemez.(nasıl yani?) -devlet veya din tarafından öğretilen erdem, buna inanmayanları avlamakta özgür oldukları bir kurban sınıfı yaratmak için kullanılan bir araçtır. (vuuu) -seks, üremenin değil, zevk almanın bir işlevi olmalıdır. (bak sen?) -insanoğlu ne iyi ne de kötüdür. (doğru ulan) -zevk arzusu, ahlaki olarak kabul edilen her şeyle nihai olarak çelişir. (valla doğru) -yaş, zevk peşinde koşmak için bir engel değildir ve olmamalıdır da. (bak sen kart horoza) -insanlığın yasası zevk olduğu için erkekler ve kadınlar temelde eşittir ve her ikisi de sosyal kısıtlamalar içinde bile, kendi kaderini tayin etme yeteneğine sahiptir. ama netice itibariyla beni korkutuyorsun marki!! kardeş.... okuduğum bir öyküsünde bir kadın yanlışlıkla erkek kardeşine aşık olup ondan çocuk sahibi oluyor. yine yanlışlıkla bu çocuk ona tecavüz etmeye kalkınca kardeşinden olma öz oğlunu öldürüyor. bu kadın yanlışlıkla babasıyla evleniyor ve yine yanlışlıkla annesinin aleyhine ifade vererek onu öldürtüyor. yazarın sadizme adını vermesi çok normal değil mi..HEPİMİZ YADIRGARIZ ZİRA EVRENSEL AHLAK ANLAYIŞIMIZA GÖRE DEĞERLENDİRİRİZ Geçenlerde anadoluda kaybolan bir kız çocuğunun cesedi bulunmuş yapılan otopside küçük kızın tecavüze uğradığı soruşturma derinleştikçe kızın dedesi tarafından tecavüze uğradığı dedesininde aslında dedesi olmadığı oğlunun askerliği sırasında gelinine tecavüz ettiği dolayısıyla ölen k��z çocuğununda kendi kızı olduğu ortya çıkmamışmıydı daha neler neler haberlerde izliyoruz...Bunun yanında eserlerinde ahlaksal eylemin belirleyicisi olarak etik değerler değil de, iç güdüler ya da koşullu buyruklar eylemin ilkesi yapılırsa neler olacağını anlatan Sade bir ateistir de "tanrı öz oğlunu dananın böğrü gibi astı. bana yapabileceklerini düşünmek tüylerimi ürpertiyor." diyebilmiş kendisini diğer filozof ve romancılardan ayıran en önemli özelliği olan aykırılığı öyle bir boyuttadır ki; aristokrat olmasına rağmen kendisini hapse attıran kraliyet yönetimine dahi diş bilemiş, ihtilal sonrası ilan edilen genç cumhuriyetin en ateşli savuncularından birisi olmuştur. yeri geldiğinde, bu cumhuriyete dahi baş kaldırmasını bilmiştir, öyle ki, marquis de sade ya da cumhuriyetten sonra bilinen adıyla, yurttaş sade, simone de beauvoir'ın "sade'ı yakmalı mı?"da belirttiği üzere, pekala cumhuriyet rejimindeki terör döneminden faydalanabilir, gönlünce insanları işkence edebileceği veyahut onları öldürebileceği bir kamu görevine atanabilirdi.
ancak, yaygın kanının aksine sade, fransız ihtilali'nin terör dönemine şiddetle karşı çıkmış, hatta ve hatta "ılımlı" diye fişlenmiştir
4 notes · View notes
neolabilirki · 1 year
Text
Tumblr media
-Ve aslan kuzuya aşık olur -Ne aptal bi kuzu -Ne hasta ve mazoşist bir aslan
11 notes · View notes
mesafelerinsesi · 8 months
Text
Abi yemin ederim salak bu çocuk. Narsist diyordum ama daha çok mazoşist gibi de. Sevilme amk git sevilme sikeyim ben senin aklını.
4 notes · View notes
Text
Tumblr media
Marilyn Monroe, ölümünün üzerinden geçen yarım yüzyıla rağmen hâlâ bir efsane.
Gayri meşru olarak dünyaya gelen ve annesini tımarhanede yitiren Marilyn’nin, mutsuz bir çocukluk geçirdiği ve bakımevlerinde istenmeyen bir eşya gibi görülme duygusuyla yaşadıkça didiştiği bilinir.
Rabia’yı ise, Diyarbakır’da bir aşiret reisi olan Hacı Hüseyin’in kızı olmasına rağmen, aile çevresi dışında kimseler tanımaz. Rabia, Marilyn’e kıyasla, ailesiyle birlikte mutlu bir çocukluk geçirmiş, beş kardeşin en güzeli ve en küçüğü olarak bir dediği iki edilmemiştir.
Bu iki kadının Hollywood kökenlisi, gençlik yıllarından itibaren ünün doruğuna çıkmış, baş döndürücü bir popülerlik ve servet edinmiş, dilediği erkekle birlikte olup fırtınalı aşklar yaşamıştır.
Rabia ise, ergenlik dönemine geldiğinde taliplerinden Sefer’e, o yılların törelerine uygun biçimde -başlıkla- gelin edilmiştir. Marilyn, üç kez evlenip onlarca erkekle flört ederken, Rabia ise eşi Sefer’e varlığını armağan edip, o günden itibaren yazgısına itaatle boyun eğmiştir.
Daha sonra Rabia’nın kocası Sefer, bir ömrün yoksullukla geçmeyeceğine karar verip, birkaç yıl içinde Almanya’ dan zengin bir adam olarak döneceğine Rabia’yı ikna etmiş ve Almanya’da otomotiv sektöründe işçi olarak çalışmaya başladığında, Rabia ise kaynanası ve iki çocuğuyla acı dolu günleri, yılları saymaya koyulmuştur.
Marilyn, geniş salonlarda onlarca erkeğin iltifatlarıyla şuh kahkahalar atarken, Rabia ise şirret bir kaynananın bekçiliğinde her gün ağlamayı yazgı bilmiştir.
Rabia, evinin perdelerini açamaz, dış kapısının önünü bile -bir başka erkeğe bakmasın diye- süpüremez olmuştur.Kaynanası ve kayınları, Rabia, Sefer’i “namusuyla” (!) beklesin diye onu birkaç günde bir tokatlamayı da huy edinmişlerdir. Bütün gazeteler Marilyn’in bir “narsisist” olduğunu yazarken, Rabia’nın ise hiç seçmeden, hiç istemeden Diyarbakır’ın varoşlarında bir “mazoşist” olabildiğini kimseler bilmemiştir…
Üç yıl sonra Almanya’dan döneceğine söz vererek giden sefer, her yıl sadece on beş ila yirmi gün tatile gelebilmiş ve Rabia’nın bütün sitemlerine rağmen “iki daire ve bir ekmek fırını parası biriktirmeden Diyarbakır’a dönemeyeceğini,” söyleyerek ona sadece “sabır” dilemiştir…
Marilyn, fırtınalı yaşamından dolayı psikolojik tedavi görmeye başlarken, Rabia ise bir kaynana ve iki çocuğu ile dört duvar arasında silik ve dingin, bunaltıcı yıllar geçirmekten giderek psikolojik bir vaka haline gelmiştir.
Onu tedavi eden de olmamış, aradan upuzun on yıl geçmiş ve Sefer, iki daire, bir de ekmek fırını parası biriktirip nihayet- Almanya’dan dönmüştür. Kaynanası ve kayınbiraderleri görevlerini yapıp (!) tam on yıl boyunca Rabia’nın yanına bir erkek sineği bile yaklaştırmayarak, onun bedenini Sefer adına bir yetkiyle korumuşlardır. Bedenini korumuşlardır ama, Rabia’nın ruhsal durumu yıllarca yaşadığı intihar boğuntularıyla artık paramparçadır…
Marilyn, çevresinde şöhreti ve parası için dolaşan yüzlerce insandan hangisinin gerçek dost, hangisinin sevgili olduğunu kalabalığın kuşatmasında anlayamadığı için tedavi görürken, Rabia ise on yıl süren upuzun bir yalnızlıkta sadece Sefer’in adını sayıklamaktan bir şizofrendir artık…
Marilyn, Saint Exupery, Dostoyevski, Miller okurken ve Miller’le flört ederken, ilkokul çıkışlı Rabia ise Sefer’i beklediği günlerdeki yalnızlıkta çocuklarının hikâye kitaplarını okumuş, radyo programları, haberlerden vb yerlerden Napolyon’un, Gorbaçov’un kim olduklarını öğrenmiştir.
Diyarbakır’a yıllar sonra dönen Sefer, artık Rabia’yı tanıyamamaktadır; çünkü Rabia, her sabah Napolyon Bonapart’ın selamını Gorbaçov’a ulaştırmak üzere evden çıkmakta ve Sefer’in Almanya’dan getirdiği fötr şapkayı giyip, dudaklarının kıyısına bir sigara iliştirip düşsel olarak kurguladığı ordulara kendince komutlar vermektedir.
Belki de kendini hep arzuladığı bir özgürlüğün kollarına böyle bırakmaktadır; artık şuursuzdur… Rabia’yı bir süre gözleyen Sefer, anasına, artık Rabia’nın kendisine kadınlık yapamaya cağını, bu yüzden yeni bir evlilik için genç ve güzel bir kadın bulmasını söyler. Başlık parası fazlasıyla ödenir ve kırk beş yaşındaki Sefer’e on yedi yaşlarında bir kız bulunur civar köylerden; incecik, gencecik bir kız. Rabia, artık otuz yedi yaşına gelmiş ve yıllarca evde oturmaktan hayli kilo almış bir delidir (!) Sefer, küçük bir oda tutar Rabia ve çocuklarına; kendisi de genç eşiyle yeni aldığı daireye çekilir. Rabia’yı bağlamak da bir çözüm getirmez ve kaldığı evin duvarları dışında ne varsa her şeyi paramparça ederek dışarı, sokaklara kaçar durur…
Rabia, artık Diyarbakır’ın muhtelif semtlerinde kâh Napolyon’un askerlerine komutlar verirken, kâh yollarda, kaldırımlarda oturup bir başına ağlarken görülmektedir. Artık kocası Sefer’in hiçbir işine yaramayan Rabia’nın onuru ve delirmiş yalnızlığı ne kaynanasının ne kayınbiraderlerin umurunda değildir…
Rabia, bir akşam Diyarbakır’ın Dağkapı semtinde SSK hastanesi bitişiğindeki askeri karargâh civarında yürürken, nasılsa kırmızı şapkalı kızın büyükanne kılığına giren kurt tarafından yenmek üzere olduğunu düşler. Kırmızı şapkalı kızın kulübesi ise, askeri karargâhın içindeki karanlık alandadır. Rabia, arkasında yürüdüklerine inandığı Napolyon’un askerlerine komut verir ve kırmızı şapkalı kızı kurtarmak üzere tel örgülerle çevrili yasak alana girer…
Nöbetçi askere, karargâha parolasız girmeye kalkan olursa ona vurması emredilmiştir. Asker uyarır, bağırır, ama kırmızı şapkalı kızı kurtarmaya giden Rabia, o an hiçbir şey duymaz…
Nöbetçi askerin önce bir, ardından ik kurşun Rabia’nın bedenine isabet eder.Rabia, vurulup yere düşerken bile hâlâ Napolyon’un askerlerine komutlar vermektedir. Namlusundan dumanlar çıkan nöbetçi er, onun mırıldandıklarından hiçbir şey anlamaz. Askerin onun hakkında bildiği tek şey “dur” ihtarına uymadığıdır…
Nöbetçi er, siyasal gerilimin alabildiğine boyutlandığı o günlerde olağanüstü hal bölgesi kapsamındaki Diyarbakır’daki kışla nöbetinde, aklınca kendisine verilen “emre itaat” etmiştir Rabia, sonraki gün sahipsizler mezarlığına gömülür ve o yıl bazı insan hakları dernek ve kurumlarının yıllıklarının Güneydoğu’daki “yargısız infaz”lar listesinde adı geçer.
Oysa ki ölümü değil, asıl Rabia’nın yaşamı bir yargısız infazdır… Bu iki efsane kadın, benim kalbimde yıllar yılı ev sahibi gibi oturup kalmışlardır ve daha kalmaktalardır.Çünkü Marilyn, biricik platonik aşkım, Rabia ise öz teyzemdi benim…
Sevgili Marilyn, Cemal Süreya’nın dediği gibi, “şimdi cehennemde Nietzsche’nin metresi olmalıdır”; anamın kara gözlü bacısı Rabia ise, belki cennette bile hâlâ Sefer’i sayıklamaktadır.
10 notes · View notes
1-ruhubozuk · 11 months
Text
psikologum son gidişimde ilk sorduğu son görüşmemizden sonra bişey yaptın mı oldu. anlattım. sonrasında dediği tek şey, senden iyi işkenceci, cani olur. kesip yakmak filan diyip not almaya başladı. bununla ilgili tek diyeceğim, ben kimseye zarar vermem. kavga edersem döverim, benim gibi birine denk geldiği için şanssız biri olduğu geç fark eder. bi mazoşist bipolarla kavga edilmez. ha ama işkence yapacak kadar da düşmedim rahat olun yani.
söyleyim dedim jshsjsjksjs
6 notes · View notes
yuksekdozsanat · 9 months
Text
Tumblr media
Japoncada “Shibari’’ bağlama, esir alma ve kısıtlama anlamlarına gelir. Estetik ve güzel bağlama pratiğinin adıdır. Kadim bir dövüş sanatı olan “hojojutsu’’dan evrilmiştir. Hojojutsu suçluları yakalama, zapt etme ve işkence amacıyla ip ve bağlama tekniklerini kullanan bir savaş sanatıdır. 20. Yüzyılda, bağlamanın erotik ve duyumsal hazza yönelik, S/M (sadist/mazoşist ya da teslim olan/hâkim olan) eğilimler içeren bir pratiğe dönüşmesiyle Shibari ortaya çıkmıştır. Bir diğer adı Kinbaku’dur. Shibari BDSM çatısı altında yer alır. Burada en önemli şeylerden biri BDSM’in genel etik çerçevesine, güvenlik protokolüne ve ortak rızaya uyulması gerekliliğidir. Burada temel olarak genel etik bir çerçeve çizecek olursak; kendimizin ve diğerlerinin sınır, ihtiyaç, arzu ve tutkularına saygılı olmamız. BDSM topluluklarında karşılaştığımız kişi ve bedenlerine normatif yaklaşmamamız önemli.
5 notes · View notes