Bu hayatta mutlu olmayı hak eden kadın. Nasıl dayandın bu acıya, Barış' iyi yürekli adam' bu yazdıklarım sizin için. Göz yaşlarının bedelini ağır ödedi o kadın, yeterince acı çekti be adam. Gökyüzünde yıldız yok gökyüzü bile o kadınının acısını hissetmiş gibi dingin ve sessiz. Zamanı geri almak belki mümkün değildi ama... aması yok o kadının gözlerini gördükten sonra o zaman geriye akmadığı için kendinden utanmalı. Barış yaşıyorsan bil ki bu kadın seni unutmadı. Sen ne güzel sevmişsin... Biz konuşuruz uzun uzun şimdi yüreğim kaldırmıyor.
Çok zor bunları yazmak bile benim için çok zor sen nasıl yaşadın bunca şeyi.
~Kimi aşklar hiç bitmezmiş, sizinkisi bitenlerden...
Ayağinda kundura video güzel yürekli. arkadaşlarıma armağanim olsun.
Beğeniler için çok.
Teşekkür ederim🙃
🎧✌️🤘👌👍💯
Kendini namus bekçisi ilan eden gavatlar kükremekle aslan ulumaklamada Kurt olunmaz bizi kuzu görüp avlanmaya kalkan çakallar sonuçlarina katlanacakta yüreği olsun kadındır diye hafife alirken demem o ki defalarca duşunun her önünüze düşen kadın bildiniz kaşarlardan değil o boş beyninize şarz aletini takın bir zahmet.
Yine kafamda deli sorular zır deli yaa.
👍🙃🤘😁✌️😂👌
İyi ki vicdan merhamet sahibiyim kın. gutmek yerine ödeşmekten yanayım. aksı olsaydı aklımdan geçenlere şeytan. demem o ki besmele çekip nemaza. dururdu benimle konuşurken on düşün bir yaz o kadar.
Ben tanrı değilim ki kulum bağişla deyince affedeyim usta kan küsüp kızılcık şerbeti. içerken yapılan her kahbeliğe eyvallah. diyecek kadar da merhamet yüklü değilim bütün iyi niyetimi somurdunuz demem o ki şimdi tam size göre bir delikanlıyım.
Dimdik bir çınar gibi başına ne gelirse gelsin yıkılmayacaksın. İnsanlar seni üzgün görüp sevinmeyecekler. Her gün sabah uyanınca diyeceksin kendine; “Bugün daha güzel olacak.”
Bak göreceksin, her şey nasıl düzeliyor, nasıl yoluna giriyor. Eğer bir şeyi gerçekten istiyorsan yapacaksın onu. Elinden geleni ardına koymayacaksın. Ulaşacaksın o hayallerine.
İmrenecek herkes sana. “Ne güçlü kadın, hiçbir şekilde yılmadı hayallerine kavuştu” diyecekler.
Ne olursa olsun yıkılma, üzülme, korkma.
Kendine güven daima. Sen kocaman yürekli annenin kocaman yürekli kızısın.
Biri aşk mı dedi?!🤔 ben aşk diye buna derim işte🤗❤️
Bizimki de inancımı bitirdim diye 27 yıllık evliliği bitirdi💔
Bu amca ve teyze gündüzleri İzmir Üçyolda parkta duruyorlar, akşamları ise yakınlarda bir cafe sahip çıkmış buyur etmiş onları, cafe de kalıyorlar. Üstelik teyze rahatsız sondayla geziyor..
Bugün akşam biraz yemek, ceket, battaniye, yastık gibi birkaç parça bir şeyler götürmek için dışarı çıktık, yanlarına gittik cafe de bir masada oturmuş makarna ve zeytin yiyorlardı muhtemelen dışarıdaki insanlar getirmişler.
Biz de götürdüğümüz şeyleri verdik, çok mutlu oldular bizi masalarına oturttular yemeklerini bizimle paylaşmak istediler, ısrarla ne içersiniz diye sordular çay söylemek istediler gönülleri o kadar zengindi ki anlatamam..
Biraz muhabbet ettik devlet sığınma yerlerine falan gidemiyor musunuz diye sordum, amca şöyle cevap verdi, devlet bize yer imkanı sağlıyor fakat ayrı ayrı yerler veriyor aynı yerde kalamıyoruz, 27 yıldır evliyiz biz, ben onu görmeyince arıyorum o da beni görmeyince arıyor.
İyi günde kötü günde hastalıkta sağlıkta hep beraber olacağız diye söz verdik o yüzden dışarıda kalıyoruz ama beraber kalıyoruz dedi.
Yapabileceğimiz bir şey varsa bir şey lazımsa söyleyin dedik, bize şey lazım amca dedi merakla ne lazım acaba diye dinledik maydanoz dedi maydanoz suyu içmesi gerekiyor eşimin dedi o an içim burkuldu bizim her şeyimiz olduğu halde isteklerimiz hiç bitmezken o amca ve teyze sadece maydanoz suyu istiyorlardı. Onların zengin gönülleri ve birbirlerine olan sevgileri çok duygulandırdı bizi..
~İnternetten alıntıdır~
İZMİR - Bir an olsun birbirlerinden ayrı düşmemek için farklı bakım evlerinde kalmayı reddedip 2 yıldır park ve kafelerde yaşayan çiftin hikayesi, sosyal medyada paylaşım rekoru kırdı. Çifti kaldıkları bir kafede gece yarısı bulan yürekli bir kadın onlar için dayalı döşeli bir ev tutarak aynı yastığa baş koymalarını sağladı. 🥹
17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum aynı zamanda da…
Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi
belki de kuruma inanmamaktan geçiyor.
Evliliği toplumun dayattığı şekilde yaşamamaktan…
Nedir bu dayatmalar?
Erkeğin muhakkak kadından yaşça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi. Olmaz, yürümez diyor toplum…
Erkek yaşça büyük olmalı ki, kadına ‘höt’ dediğinde oturmalı kadın…
Ya da yumuşatıyorlar; efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük olmalıymış yaşı…
Eğitimde de böyle…
Kadının çok okumuşu bilmiş olurmuş, evde kalmakmış layığı!
Eşim benden 2 yaş büyük; ne ‘höt’ dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü…
Yıllar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti.
‘Ooo Can Bey kapmışsınız çıtırı’ esprilerine muhatap dahi oldum.
Eşim 3 üniversite bitirdi; ben bi taneyi
9 senede bitirdim…
Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım…
Kadın, üzüldüğünde sığınabileceği huzurlu bir liman ister. Başını güvenle yaslayacağı güçlü bir omuz, her ortamda ve şartta kendi arkasında duracak sağlam bir yürek, gözlerine bakıldığında ne demek istediğini anlayacak şefkatli bir bakış, ilk günkü gibi kalabilen sonsuz bir aşk, değişmeyen sevgi, eskimeyen saygı, söz ve davranışlarla övgü ister. Kadın hayatımızı anlamlı kılan en muhteşem cevher, sadece onu taşıyabilecek mangal yürekli bir adam ister..!
Sevdiği adamın düğününü yapacağına söz veren bir kadın tanıdım ben. Düşündüm ben yapabilir miyim? sevdiğimi bir başkası ile beraber bile düşünmek bu kadar canımı acıtırken. O kadın düğününü ben yaparım dedi, para çeker yinede yaparım. Seviyorum ben onu, nasıl kelepçe takarım? özgür olsun uçsun. Bu nasıl bir sevgi?.. Bir yerde duymuştum gerçekten seven aşık olan kimse kavuşamazmış. Kavuşamayacağını biliyordu o kadın. O kadar yürekten anlattı ki. Saf sevgiydi onun ki.
THE INNOCENT MAN ( NICE GUY) // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı: 7,7
Benim puanım: 5
Drama: The Innocent Man / The Nice Guy/ Never Seen Anywhere In The World
Hangul: 세상 어디에도 없는 착한남자
Director: Kim Jin-Won
Writer: Lee Kyoung-Hee
Episodes: 20
Date: 2012
Genre: Melodrama
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Song Joong-Ki, Moon Chae-Won, Park Si-Yeon, Cho Seong-Ha, Jin Kyung
2012 KBS Drama Awards - December 31, 2012
Best Actor (Song Joong-Ki)
Best Actress (Moon Chae-Won)
Netizen Award (Song Joong-Ki) & (Moon Chae-Won)
Best Couple Award (Song Joong-Ki) & (Moon Chae-Won)
İzlediğim en eski kore dizisi olan bu muhteşem kötü diziyi sadece ve sadece Descendants of the sun izledikten sonra Song Joong-Ki merakımdan izledim. İzlemeyin, kimseye de bu kötülüğü yapıp izletmeyin derim. Bir de uzun uzun yazmış çekmişler, 20 bölüm. Çıktığı yıl düşünüldüğünde, belki o dönemin beğenilen dizilerinden biri olabilir. Ödül bile almış olduğunu düşünürsek, birileri beğenmiş belli ki. Ben zaman aşımından sonra izlediğimden olacak ki, güzide Türk dizilerimizi asla aratmadı. Keza bizde bu diziyi çalış Türk versiyonunu çekmişiz.
Ufaktan konusunu anlatayım, adet yerini bulsun. Kang Maru (Song Joong-Ki) dizide geçen “nice guy”’dır. Evladım tıp okumuş asistan doktorluk yapıyor. Mezun olmasına 1-2 senesi kalmış. Gerçekten dizideki tek “nice” şey bu karakterdi. Onu da o kadar “nice” yapmışlar ki, artık iyi olmaktan çıkmış, saf olmuş, aptal olmuş, fantezi olmuş. Neyse Kang Maru’nun lanet olasıca bir çocukluk arkadaşı var. Küçüklüğünden beri gözünü para hırsı bürümüş fakir bir köylü kurnazı, Jee Hee (Park Si-Yeon). Bu hanımefendi, yaşına başına bakmadan bir haltlar karıştırıyor. Gecenin bir yarısı Kang Maru’yu arıyor. Gel diyor beni kurtar. Bizim saf da, hastalıktan yerde kıvranan kardeşini orada bırakıp koşa koşa Jee Hee ye gidiyor. Şeytanın vücut bulmuş hali Jee Hee, bir otel odasında süsten püsten suratı görünmez halde, yerde de kendinden yaşça büyük bir adam ölü yatıyor. Ne oldu ne bitti derken bizim muhteşem iyi yürekli doktor adayımız “sen şimdi kaç ben yaptım derim” demesin mi!!!
Yemin ediyorum anlatırken gerildim. Kız kaçıyor, adam hapse giriyor. “Nice guy”’ımız hapisteyken bu sevimsiz kız bir kere bile ziyarete gelmemesinin yanı sıra, babası yaşında zengin bir adamla evleniyor. Evlendiği adamın bizim şeytanın yaşlarında bir kızı var. Üzerinden iyilik akan başrolümüz, iyi halden hapisten çıkıp evine dönmek için uçağa bindiğinde, uçakta kriz geçiren bir kızcağıza denk geliyor. Uçakta doktora en yakın kişi kendisi olduğu için yardım etmeye karar veriyor. Kızı tedavi edeceği sırada fark ediyoruz ki, hasta olan yolcu Jee Hee’nin evlendiği adamın kızı Eun Gi (Moon Chae-Won).
Dizinin konusu bile konu gibi olmadığından anlat anlat bitiremedim. İşte bu iki karakter uçakta karşılaşmalarından sonrasında, Kang Maru intikam almak istiyor. Dizi bu aşamada intikam konusunu temel alarak, üstüne koya koya entrika ağları ile ilerliyor. Mantık yok, heyecan yok. Aşk desen asla izleyici inandıran bir sevgi bile yok. Kang Maru’nun kardeşine olan sevgisi bile inandırıcı değil, öyle söyleyeyim. Sonuna kadar o kadar zor izledim ki, kelimelerim de tükendi bende tükendim.
Song Joong-Ki oyunculuk anlamında elinden geleni yapmış, hakkını yemeyeyim. Böyle bir senaryoya fazlaydı. Moon Chae-Won ise sanırım çirkin şansından joong-ki ile oynama şerefine nail olmuş. Şeytan kadın ise bundan sonra başka dizide rol alamamış olabilir. Emin değilim. Dizi boyunca sürekli kötülük, entrika izliyoruz. Yeşilçam filmlerini aratmayan hafıza kayıpları izliyoruz. Kötünün neden kötü olduğunu anlamadan, açıklamadan izliyoruz. Adamın intikam hırsını izlerken bir anda “ben sana aşığım, gel benimle ol” buhranını izliyoruz. Sonra “ben diğerine aşık oldum” kararsızlığını izliyoruz. İzliyoruz da izliyoruz…
Vallahi zamanında izlemiş olanları zamanında bırakalım. Şuan izlemeyi düşünen varsa izlemesin.
Söyle güzel yürekli kadın gülüşlerinin sebebi olmak varken sana sırtım nasıl dönük olayım kirpiklerinin gölgesindeki gecede sabaha kavuşmak varken güneşsiz nasıl iflah olayım kadın
Azize Hanımla evlidir şair. İki çocukları var. Mutlu, sevecen, sıcak bir yuva. Ne var ki Azize Hanım hastalanmıştır. Dostu, Alaattin Yavaşça’ya danışır. Yavaşça da yakın zamanın ünlü besteci ve ses sanatçılarından, ama aynı zamanda, kadın doğum uzmanı ve bir hastanenin baş hekimidir.
İlk muayenesinden sonra keyfi kaçar Yavaşça’nın. Bir şey söyleyemez dostuna.
-“Benim bu konularda uzman bir hocam var. Bir de o görsün, ben pek emin olamadım,” der ve alır Çamlıbel’i arkadaşına götürür.
Hocanın teşhisi, Yavaşça’nınkiyle örtüşmüştür.
Artık çok geçtir. Hoca:
- “Alâaddin kardeşim, durum fena. Göğüsten başlamış tüm koltuk altını sarmış kanser. Mutlaka vücudun başka yerlerinde de metastaz yapmıştır. Bu hastayı hiçbir şekilde ameliyat etmek istemem. Hekim olarak ilaçlar verip ömrünün son demlerini mümkün olduğunca ağrısız geçirmesini sağlamaktan başka yapacağımız bir şey yok,” der.
Yıkılır Yavaşça. Böyle bir haber nasıl söylenir ki? Aslında yüzlerce, belki de binlerce defa söylemiştir benzer şeyleri. Ya sevdiğin bir insana söylemek…
Çamlıbel eşinin üzerine titreyen, ona delice sevdalı, kırılgan, duygulu bir adam. Dünyasını Azize Hanım üzerine kurmuş onunla ve onun için yaşayan bir şair yürek. Nasıl denir, nasıl söylenir?
Bestekar, koluna girer şairin.
-“Gel biraz yürüyelim üstat", der. Başlar bin dereden su getirmeye. Bir türlü anlatamaz. Aslında anlatamadığını zanneder. Ama anlamıştır koca yürekli adam.
Susar şair, hiçbir şey söylemez. Bir susuş ki feryattan daha büyük bir çığlık, çığlıktan daha büyük bir gök gürültüsü. Yıkılır elbet.
Çok sürmez Azize Hanım’ın acıları. Teşhis doğrudur. Ölüm son verir acılarına; arkasında dayanılmaz, hiç unutulmaz acılar bırakarak.
Haftalar sonra tekrar gider Alaattin Yavaşça’ya, Çamlıbel. Omuzları düşük, avurtları çökmüş, gözleri kan çanağı gibidir.
Cebinden katlanmış bir kâğıt çıkartıp, uzatır bestekara.
“Bunu yazdım. Bestelersen sevinirim,” der ve çıkar gider.