Tumgik
#trenler
aysekadinfasulyesi · 2 months
Text
3 notes · View notes
thedarkwaynote · 8 months
Text
Tumblr media
*kaldığım yerler çok uzak sana artık
4 notes · View notes
Text
kaldığım yerler çok uzak, sana artık gülüşlerim yabancı artık bana.
6 notes · View notes
bosayasiyoruz · 2 years
Text
Pişmanlık neden? her zaman geç gelen tren
Çocuk gibi kahraman ve kadın gibi hep giden
~
Kaldığım yerler çok uzak sana artık
Gülüşlerin yabancı artık bana
Bomboş vagonlar kırık camlar bavullar
Kara trenlerinm sana
Tumblr media
2 notes · View notes
uranustankacan · 2 years
Text
Tumblr media
Seni bana getiriyorlar diye otobüs terminallerini , tren garlarını , havalimanlarını seveceğim. Seni benden alıyorlar diye onlardan nefret de edeceğim. Ama her zaman içlerine girecek ve seni bekleyeceğim...
-Ömer Ege ZORLU
4 notes · View notes
darkyayincilik · 14 days
Text
Yeni Turistik Trenler Yola Çıkıyor
Bakan Uraloğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde 2002 yılından bu yana sürdürülen yatırımlar ve atılımlar sayesinde başta demiryolu olmak üzere ulaşımın her modunda bir devrim gerçekleştirdiklerini söyledi. İzledikleri politikalar sonucunda Türkiye’yi yüksek hızlı demiryolu hatları ile tanıştırdıklarını ifade eden Uraloğlu, mevcut demiryolu hatlarında da büyük bir değişim…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
blogwan · 8 months
Text
İnegoldeneve - Devasa+
Arabalı yatak, benzersiz ve eğlenceli tasarımları nedeniyle çocuk odaları için popüler bir seçim haline geldi. Bu yataklar, arabalar, otobüsler ve trenler dahil olmak üzere çeşitli araçlara benzeyecek şekilde tasarlanmıştır ve bu da onları herhangi bir çocuğun yatak odasına eğlenceli bir katkı haline getirir. Arabalı yataklar çeşitli boyutlarda, renklerde ve özelliklerde mevcuttur ve ebeveynlerin çocuklarının odası için mükemmel yatağı seçmelerine olanak tanır. Araba tasarımlı karyola modelleri özellikle çocuklar arasında popülerdir. Araba yatak, lüks arabaları andıracak şekilde tasarlanmış olup, açılabilen kapılar, far aydınlatması, uzaktan kumanda, dikiz aynası gibi çeşitli özelliklere sahiptir. Ek olarak, bu yataklar farklı boyutlarda, renklerde ve tasarımlarda mevcuttur, bu da ebeveynlerin çocuklarının tercihlerine uygun mükemmel yatağı bulmasını kolaylaştırır. Bu yataklar aynı zamanda ekonomiktir ve bu da onları, bütçelerini zorlamadan çocuklarına benzersiz ve heyecan verici bir yatak vermek isteyen ebeveynler için mükemmel bir seçenek haline getirir. Arabalı yatak modelleri, çocuk odaları için çeşitli avantajlar sunar. Bu yataklar, bir çocuğun odasını daha heyecanlı ve eğlenceli hale getirebilir, onları odasında daha fazla zaman geçirmeye teşvik eder ve yaratıcı oyunu teşvik eder. Ek olarak, bu yataklar çalışma masası, gardırop ve şifonyer gibi diğer mobilyalarla birleştirilerek eksiksiz ve işlevsel bir çocuk odası oluşturulabilir. Genel olarak, arabalı çocuk odası veya arabali yatak, çocuklarının odasında eğlenceli ve eğlenceli bir ortam yaratırken aynı zamanda onlara rahat ve fonksiyonel bir yatak sağlamak isteyen ebeveynler için mükemmel bir seçenektir. Ürünler hakkında bilgi almak ve tasarımlar için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.
1K notes · View notes
mesut-sems · 6 months
Text
Tumblr media
Pencere kenarında sizi bekleyen kimse yoksa
İstasyonlara artık uğramasa da olur trenler...
144 notes · View notes
Text
Tumblr media
bir güz istasyonunda mantomun içine saklanarak kasımpatılara ve raylara düşen yağmur damlalarına bakıyorum
bozkır biriktiriyor günlüklerim
birazdan toynaklarından tozu tüylerinden teri silkeliyerek son kez düdük çalarak ve son kez çarkı çarka vurarak, soluk soluğa trenler dizginleri gerilmiş atlar gibi peronda duracaklar
üşümek günündeyim
meğer ben hep trenler çizmişim ömrüme ya da hiçbir istasyonda inmeyen yolcuymuşum şehirler geçmişim içinde insanı yok insan geçmişim şehrinden haberi yok boşuna ad koymuşum boşuna tarihmişim
bozkır biriktiriyor günlüklerim
bu ayrılığı kim taşıdı buraya kadar çok gitmişliğimden, az gelmişliğimden midir gülşen bağlar, yeşil bostan ummuştum daha raylar gözlerimi sürüklerken peşinden kim oturuyor bende, neyi beklemekteyim
üşümek günündeyim
adını başkasından öğrenen birisiyim sözümü hatırlasam, orası yurdum olacak bir aşkım vardı onu tende sattılar şahinler çoktan göçtü bağdatların yolundan bir tebessüm yolla onu örtüneceğim
bozkır biriktiriyor günlüklerim
trenleri hangi mezarlığa koyarlar çürür mendil, tükenir yol, gölgeler ıslak düdükleri hangi makamında ayrılığın güz dediğin nedir yazı anlamaktan başka her şeyi yanıma alıp yeni yazlara gideceğim
üşümek günündeyim
Arife Kalender
94 notes · View notes
gelmemyegidenadam · 8 months
Text
''Hiç bir zaman içinde bulunamayacağımız fotoğraflar, asla önünde duramayacağımız binalar, adım atma ihtimalimizin dahi olmadığı merdivenler. Binemeyeceğimiz trenler, alamayacağımız biletler, gidemeyeceğimiz şehirler. Sokakta yürürken karşılaşma ihtimalimizin olmadığı insanlar, asla duyamayacağımız cümleler, gelmeyecek günler, geçmeyecek yıllar....''
147 notes · View notes
feudecendres · 9 months
Text
sokaklarda dolaşıyor, bir sinemaya giriyorsun; sokaklarda dolaşıyor, bir kafeye giriyorsun; sokaklarda dolaşıyor, trenlere bakıyorsun; sokaklarda dolaşıyor, daha yeni izlediğin bir filme benzeyen başka bir filmi gördüğün bir sinemaya giriyorsun, dışarı çıkıyor; fazla ışıklandırılmış sokaklarda dolaşıyorsun. odana geri dönüyor, üzerindekileri çıkarıyorsun. çarşafların arasına giriyor, ışığı söndürüyor, gözlerini kapatıyorsun. i̇şte çabucak soyunan hayali kadınların etrafında toplanma vakti. daha önce yüz kez okuduğun kitapları tekrar okuyup bıkma vaktin. gözüne uyku girmeden bir sağa bir sola dönme vaktin geldi. gözlerini karanlıkta fal taşı gibi açıp bir küllük, bir kibrit kutusu, son bir sigara bulabilmek için döşeğinin bacağını elinle yoklayıp üzerine yapışan mutsuzluğunu sakince ölçüp biçme vaktin geldi. gece uyanıyorsun. sokaklarda geziniyorsun, gidip bar taburelerine oturuyor ve kapanana kadar, saatlerce önünde bir bardak birayla ya da koyu kahveyle ya da bir kadeh kırmızı şarapla orada duruyorsun. yalnız ve ipsiz sapsızsın. ıssız caddelerde yürüyor, bodur ağaçların, boyası dökülen duvarların, karanlık sundurmaların yanından geçiyorsun. şehrin sonsuz çirkinliğinde kayboluyorsun. tek görebildiğin yıllar önce kuruyan çeşmeler, viran olmuş kiliseler, bitap düşmüş yarım kalan inşaatlar, solgun duvarlar, parmaklıkları seni hapseden parklar, kanalizasyon ağızlarında oluşan bataklıklar, fabrikaların devasa kapıları. meydanlarda ya da bulvarlarda sabırsız kalabalıklar, gözlerini cennete doğru çeviriyor.
mutsuzluk, üzerine çökmedi. neredeyse usulca sokuldu sana. titizlikle girdi hayatına, hareketlerine, saatlerine, odana. tavanındaki çatlakları, kırık aynanda gördüğün yüzündeki çizgileri, iskambil desteni eline geçirdi. bir hırsız gibi musluğundan damlayan suya sızdı. tuzak, bazen neredeyse seni neşelendiren, kibirlendiren, coşturan o duyguydu; tek ihtiyacının şehir, taşları ve sokakları, seni sürükleyen kalabalıklar olduğunu zannediyordun. tek ihtiyacının mahalle sinemanızda önden bir koltuk olduğunu, sadece odana, o barınağa, o kafese ihtiyacın olduğunu sanıyordun. elli iki kağıdı bir kez daha dağıtıyorsun döşeğinin üzerinde. güçlerin terk etti seni. tuzak: anlaşılmaz olmanın, dış dünyaya bir şey sunmamanın, her şeyi algılayan ama hafızasında tutmayan, yalnızca önüne bakan iki gözle erişilemez şekilde sürüklenmenin tehlikeli illüzyonu. bir şey hatırlamayan, bir şeyden korkmayan. ama çıkış yok, mucize yok, gerçekler yok. ayırıyorsun asları elli iki kağıdın içinden. aynı hareketleri, hiçbir yere varmayan aynı yolculukları kaç kere tekrarladın? fakirhanenden, budala sabrından, yanlışa mahal vermeden seni her seferinde en başa döndüren binbir dolambaçlı yoldan başka sığınacak yerin kalmadı. parktan müzeye, kafeden sinemaya, denizin doldurulan kısmından bahçeye; istasyonların bekleme salonları, büyük otellerin lobileri, süpermarketler, kitapçılar, metronun koridorları, ağaçlar, taşlar, su, bulutlar, kum, kiremit, ışık, rüzgar, yağmur: aslolan yalnızlık: ne yaparsan yap, nereye gidersen git, gördüğün hiçbir şeyin önemi yok. yaptığın her şey boşu boşuna. aradığın hiçbir şey gerçek değil. tek var olan yalnızlık, her karşına çıkışında kendinle yüzleşiyorsun. konuşmayı kestin ve sadece sessizlik cevap verdi sana. ama o kelimeleri, boğazına dizilen o binlerce, o milyonlarca kelimeyi, boş lafları, sevinç göz yaşlarını, aşk fısıltılarını, aptalca gülüşmeleri bir daha nereden bulacaksın? artık sessizliğin dehşetinde yaşıyorsun. ama en sessiz sen değil miydin zaten?
canavarlar girdi hayatına. fareler, türdeşlerin, biraderlerin. onlarca, yüzlerce, binlerce canavar. bilinçaltından gelen işaretlerle, şüphe çeken gidişlerinden, sessizliklerinden, seninkiyle karşılaşınca başka yere çevrilen kurnaz, çekingen, korkak gözlerinden tanıyorsun onları. iğrenç odalarının tavan arası pencerelerinde gece yarısı olmasına rağmen ışık yanıyor. ayak sesleri yankılanıyor. ama yaşı olmayan bu yüzlerin, bu kırılgan ve çelimsiz çehrelerin, bu kambur, gri sırtlıların sana ne kadar yakın olduğunu hissedebiliyor, gölgelerini takip ediyor, gölgeleri oluyor, saklandıkları o küçük deliklere gidiyorsun; sığınakların, mabetlerin onlarınkilerle aynı: dezenfektan kokulu mahalle sinemaları, meydanlar, müzeler, kafeler, istasyonlar, metro, sebze-meyve halleri, senin gibi parkların banklarında oturup kumun üzerine aynı bozuk çemberi bir çizip bir silen umutsuz yığınlar, çöp kutularındaki gazetelerin okurları. çemberleri aynı seninki gibi beyhude, aynı seninki gibi ağır. metrodaki haritaların önünde senin gibi duraklıyorlar. senin gibi çöreklerini yiyorlar nehrin kenarındaki banklarda. yerinden edilenler, dışlananlar, sürgün yiyenler, yürürken duvarlara sürtünüyor, gözleri önlerine bakıyor ve omuzları düşüyor. savaşta kaybedenlerin, topu dikenlerin, bezgin hareketleriyle duvar cephelerine tutunuyorlar. onları takip ediyor, izliyor, onlardan nefret ediyorsun.
tavan arasındaki canavarlar, kokuşmuş pazar yerlerinde terlikleriyle sürtüne sürtüne yürüyen canavarlar, ölü balık gözlü canavarlar, robot gibi yürüyen canavarlar, boş boş konuşan canavarlar, onlarla omuz omuzasın, birlikte yürüyorsun, aralarından kendine bir yol buluyorsun: uyurgezerler, yaşlılar, berelerini kulaklarına kadar indiren sağır ve dilsizler, ayyaşlar, boğazlarını temizleyip kasılmalarını kontrol etmeye çalışan bunaklar, büyük şehirde kaybolan köylüler, dullar, sinsiler, eski topraklar sana geldiler. kolundan tuttular seni. kendi şehrinde kaybolmuş bir yabancı olduğun için sadece diğer yabancılarla görüşebilirmişsin gibi. yalnız olduğun için, üzerine gelen diğer yalnızları takip etmeliymişsin gibi. o hiç konuşmayanlar, kendi kendine konuşanlar, yaşlı kaçıklar, ayyaşlar, sürgün yiyenler. ceketinin etekleri yapışıyor, nefeslerini yüzüne veriyorlar. o güzel gülümsemeleriyle, ellerindeki kitapçıklarıyla, bayraklarıyla sana yanaşıyorlar.
büyük davaların zavallı savaşçıları, arkadaşları için para toplayan hüzünlü şarkıcılar, tabak altlığı satan sömürülmüş yetimler, hayvanları koruyan sıska dullar, sana yaklaşanlar, seni alıkoyanlar, sana pençesini geçirenler, o iyi niyetli gerçeklerini gözüne sokanlar, ebedi sorularını, hayır işlerini, kendi bildiklerini yüzüne tüküren herkes, taşıdıkları pankartlarla dünyayı kurtaracak olan imanlı insanlar, soluk benizliler, yakası yıpranmışlar, sana hayatını anlatan, hapishanede, tımarhanede, hastanede geçen günlerini anlatan kekemeler, hecelemeyi bir düzene oturtmaya çalışan eski öğretmenler, stratejistler, su falcıları, üfürükçüler, aydınlananlar, takıntılarıyla yaşayan herkes, kaybedenler, yorgun düşenler, barmenlerin dalga geçmek için sonuna kadar doldurduğu kadehlerini dudaklarına götüremeyen zararsız canavarlar, ve onlardan da beter olanlar, kendini beğenmişler, çok bilmişler, benciller, bildiğini sananlar, şişmanlar ve hep genç kalanlar, sütçüler ve süslü püslüler, sefahat düşkünü alemciler, kokuşmuş zenginler, aptal piç kuruları.
haklılıklarından aldıkları güçle senden açıklama bekleyen, tanıklık etmeni isteyenler, geniş aileli, çocukları ve köpekleri de canavar olan canavar aileleri, trafik ışıklarında sıkışan binlerce canavar, bıyıklı, yelekli, askılı canavarlar, berbat anıtların önünde dağılan bir otobüs dolusu canavar, pazar kıyafetlerini giyen canavarlar, canavar kalabalık. başıboş dolaşıyorsun ama kalabalık sürüklemiyor. gece korumuyor artık seni. hâlâ ileri doğru, yorulmadan, ölümsüz olarak yürüyorsun. arıyor, bekliyorsun. fosilleşmiş şehirde dolaşıyor, yenilenmiş bina cephelerinin el değmemiş beyaz taşları, put gibi duran çöp tenekeleri, bir zamanlar kapıcıların oturduğu boş koltuklar: hayalet şehirde dolaşıyorsun, bitap düşmüş apartmanların terk edilmiş iskeleleri, sis ve yağmurda sürüklenen köprüler, kokuşmuş, çirkin, itici şehir, mutsuz şehir, mutsuz sokaklardaki mutsuz ışıklar, mutsuz müzikhollerdeki mutsuz palyaçolar, mutsuz sinemaların önündeki mutsuz kuyruklar, mutsuz mağazalardaki mutsuz mobilyalar, karanlık istasyonlar, kışlalar, ambarlar, sahil boyunca sıralanan kasvetli barlar, gürültülü ya da terk edilmiş şehir, solgun ya da isterik şehir, virane, harap, kirli şehir, engellerle, demir parmaklıklarla, çitlerle çevrili şehir, toplu mezarların şehri, kokuşmuş sebze halleri, şehrin göbeğindeki varoş mahallesi, polisler ortaya çıktığında bulvarların dayanılmazlaşan korkunçluğu.
hücresindeki bir mahkum, bir deli gibi, labirentinden çıkış yolu arayan bir fare gibi şehir boyunca yürüyorsun. açlıktan kırılan bir adam gibi, adresi olmayan bir mektubu ileten bir postacı gibi artık kaçacak yerin kalmadı. korkuyorsun. her şeyin durmasını bekliyorsun; yağmurun, zamanın, trafiğin, hayatın, insanların, dünyanın, her şeyin çökmesini bekliyorsun; duvarların, kulelerin, zeminin ve tavanın, erkekler ve kadınların, yaşlılar ve çocukların, köpeklerin, atların, kuşların, felç geçirip, vebaya yakalanıp yıkılmalarını; mermerin param parça olmasını, odunun toz haline gelmesini, evlerin çıt çıkarmadan yıkılmasını, tufan gibi yağmurların, tabloların boyasını dökmesini, yüz yıllık gardıropların ahşap bölmelerinden ayrılmasını, kumaşların paramparça olmasını, gazetelerin mürekkebinin akmasını, alev alev yanan ateşin merdivenleri kül etmesini, sokakların ortadan ikiye ayrılarak kanalizasyonlardan oluşan labirenti ortaya çıkarmasını, sis ve pusun şehri ele geçirmesini bekliyorsun.
ölmedin, daha bilgili birisi de olmadın. gözlerin, güneşin yakıcı ışınlarına maruz kalmadı. yeteneksiz, iki yaşlı aktör, seni almaya gelmediler. sana sıkı sıkı sarılıp diğer hepsine diz çöktürmeden birisini yıkamayacakları bir üçlü oluşturmadılar seninle. merhametli yanardağlar sana dikkat etmedi. annen yeni elbiselerini katlamadı. deneyimin gerçekliğiyle milyonuncu kez karşılaşıp ırkının yaratılmamış bilincini dövmeyeceksin ruhunun örsünde. ne büyüklerinin, ne de eski ustaların bir faydası dokunmayacak sana. yalnızlığın sana bir şey öğretmediğinden, kayıtsızlığın sana bir şey öğretmediğinden başka hiçbir şey öğrenmedin: yalnızdın ve dünyayla arandaki tüm köprüleri yıkmak istiyordun. ama sen öyle önemsiz bir noktayken dünya o kadar uzun bir sözcük ki: binaların, vitrinlerin, parkların ve rıhtımların önünde kilometrelerce yürümekten başka bir şey yapmadın. kayıtsızlık beyhude. i̇nkarın beyhude. tarafsızlığının bir anlamı yok. sadece oradan geçtiğini, caddede yürüdüğünü, şehirde turladığını, kalabalıkları takip ettiğini, gölgelerin ve çatlakların oyunlarına daldığını sanıyorsun. ama hiçbir şey olmadı: ne bir mucize ne de bir patlama.
her geçen gün, sabrın giderek tükendi. zamanın durması gerekiyordu ancak kimse zamanla mücadele edecek cesareti bulamadı. hile yapmış, birkaç zerre, birkaç saniye kazanmış olabilirsin: ama musluktan tahmin edilebilir şekilde damlayan su, saatleri, dakikaları, günleri ve mevsimleri hesaplamayı asla bırakmadılar. uzun süre kendine mabetler kurup, yıktın: düzen ya da eylemsizlik, sürüklenme ya da uyuma, gece devriyeleri, tarafsız anlar, gölge ve ışığın kaçışı. kendini kandırmayı, kendini uyuşturmayı bir süre daha devam ettirebilirdin. ama oyun bitti. dünya yerinden oynamadı ve sen de değişmedin. kayıtsızlık, kayda değer bir değişiklik yaratmadı sende. ölü değilsin. deli değilsin. üzerinde dolaşan bir musibet yok. seni bekleyen hiçbir bela yok. tepende uçan, kem gözlü bir karga yok. sabah, öğlen ve akşam karaciğerine yumulmak gibi hazmı güç bir görev, hiçbir akbabaya verilmedi. kimse suçlamıyor seni, bir suç da işlemedin zaten. her şeyi izleyen zaman, sana rağmen çözümünü sundu. cevapları bilen zaman, akmaya devam etti. yine böyle bir gün, biraz daha geç, biraz daha erken, her şey en baştan başlıyor, her şey en baştan başlıyor ve devam ediyor.
hayal gören bir adam gibi konuşmayı kes. bak! onlara bak. nehir kenarındaki, rıhtım boyundaki, yağmurda ıslanan kaldırımlardaki binlerce ve binlerce sessiz nöbetçi, okyanus hayallerine dalarak deniz serpintisini, setleri aşan dalgaları, deniz kuşlarının tiz çığlıklarını bekliyor fani insanlar. dünyanın isimsiz kahramanı değilsin sen, tarihin, üzerinde hükmünü yitirdiği kişi, yağmurun yağışını artık hissetmeyen, gecenin gelişini göremeyen adam değilsin. ulaşılmaz, saydam, şeffaf değilsin artık. korkuyorsun. bekliyorsun. yağmurun dinmesini bekliyorsun.
210 notes · View notes
olafkardanadam · 13 days
Text
+ Dışarıdaki kalabalık insan topluluğu, beni görmeksizin geçip gidiyor. Hepsinin acelesi var, trenlere ve taksilere biniyorlar. Onların gidecek bir yerleri, buluşacakları birileri var. Ben öylece orada oturuyorum.
- Neyi bekliyorsun, Adele?
+ Bana bir şeyler olmasını bekliyorum...
35 notes · View notes
ertan2618 · 1 month
Text
Tumblr media
Dönemin Başbakanı Sayın Turgut Özal zamanında gerçekleşmiş bir olay şöyle anlatılır: Japon eğitim uzmanları gelmiş ve ülkemizin eğitim sistemini incelemiş, Sayın Özal'ın bürokratlarının da hazır bulunduğu bir ortamda raporlarını sunmuş ve sonuç olarak şunu söylemişlerdi: “Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!” Turgut Özal'ın “Nasıl?” sorusu üzerine şunu anlatmışlardı: “Biz Japonya'da okula başlayacak çocuklarımıza milli ruh şoklaması yaparız. Onları önce toplu halde hızlı trenlere bindirir, dev fabrikalarımızı, teknoloji merkezlerimizi gezdirir ülkemizin gücünü gösteririz. Sonra da bu yavrularımızı alır Hiroşima ve Nagazagi'ye götürür, orada atom bombası atılan ve yıllardır ot dahi bitmeyen alanları gösterir deriz ki: Eğer siz çalışmaz, bilinçlenmez ve az önce gördüğünüz teknolojiye sahip olmak için çalışmazsanız sonunuz böyle olur.”
Bürokratlardan biri atılır: “Ama bizim Hiroşima'mız yok ki!”
Japon uzmanın cevabı tokat gibidir: “Sizin Çanakkale'niz on Hiroşima eder!”
28 notes · View notes
kotukarma · 9 months
Text
Tumblr media
Gece çöktü mü şehrin üzerine, çığrından çıkmış deliler içimdeki tımarhanenin paslı demir kapılarını yumruklar. Üç noktalar terminalinde soru işaretleri otobüslerine binip dört nala sonsuzluğa dümen kırmışız. Giderken götürmeyi unuttuğum tek şey bendim. Şimdi öyle uzak ki geldiğim yollar
Yanlış bir öyküdeyim beni yeniden yaz !Kim bilir daha kaç tren geçecek gönlümün paslı demiryollarından. O trenler ki, tüm yolcuları intihara meyillidir, tüm makinistleri şizofren. Ve şizofreni yeni bir beşeri din sanılıyor artık İstanbul'un karanlık sokaklarında! İnsanın halüsinasyonlara bel bağlaması gerekmez, insan başka yolları izleyerek de aklını oynatabilir. Mesela dışlanarak ve hiç sevilmeden büyürken.
84 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 9 months
Text
Kimse bilmiyor tükendigimi...Sessizce severek ölüyorum gözlerinin önünde ve sessizce karişiyorum aşk'a boyanmiş beyaz gül rengince topragin bedenine...Öylece kayip giderken ellerimden sevdigim...Bir adim bile atamiyorum kendime...İcime isleyen sevdamin raylara mimlenmis intihar eylemlerinden kurtaramiyorum kendimi...Ve vagonları yoklugunla dolu trenlere ezdiriyorum sensizligimi...Biliyorum caresi yok bu hastaligin...Biliyorum yoglugun yokluguma vurgun ve anladim ki alfabesi yok yoklugunun...Susuyorum...Donmeyeceksen atese ve senli düşlerimi ört üstüme geceyi...Uyuyacagım...Yolum çok uzun ve yine söylüyorum kan kaybindan degil sen kaybindan ölüyorum..
70 notes · View notes
darkyayincilik · 14 days
Text
Yeni Turistik Trenler Yola Çıkıyor
Bakan Uraloğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde 2002 yılından bu yana sürdürülen yatırımlar ve atılımlar sayesinde başta demiryolu olmak üzere ulaşımın her modunda bir devrim gerçekleştirdiklerini söyledi. İzledikleri politikalar sonucunda Türkiye’yi yüksek hızlı demiryolu hatları ile tanıştırdıklarını ifade eden Uraloğlu, mevcut demiryolu hatlarında da büyük bir değişim…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes