Tumgik
#tarihsel materyalizm
doriangray1789 · 1 year
Text
MATERYALİZM
Pratik nedir? Pratik; gerçekleştirme işidir. Örneğin, sanayi, tarım, bazı teorileri (kimyasal, fiziksel ya da biyolojik teorileri), gerçekleştirirler (yani gerçeğe geçirirler). Teori nedir? Teori, gerçekleştirmeyi istediğimiz şeylerin bilgisidir. Yalnızca pratik olabilir – ama o zaman yalnızca göreneğe dayanarak gerçekleştirilir. Yalnızca teori olabilir – ama o zaman da tasarlanan, kafada tasarlanan şey çoğu kez gerçekleşemez. Demek ki, teori ile pratik arasında bağlantı olması gerekir. Bugün sorun, bu teorinin ne olması gerektiğini ve pratik ile bağlantısının nasıl olması gerektiğini bilmektir. Doğru bir devrimci eylemi gerçekleştirebilmek için, doğru bir tahlil yöntemi ve doğru bir düşünme yönteminin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bütün olguların çözümünü verecek bir dogma değil ama hiçbir zaman aynı olmayan koşulları ve olguları hesaba katan bir yöntem, teoriyi pratikten, düşünceyi yaşamdan hiçbir zaman ayırmayan bir yöntem gerektiğini düşünüyorum. İşte açıklamaya, anlatmaya niyetlendiğim bu yöntem, Marksizm’in temeli olan diyalektik materyalizm felsefesinin içerdiği yöntemdir. halk dilinde materyalist denince, maddi zevkleri tatmaktan başka bir şey düşünmeyen kimse anlaşılıyor. Madde (mattiere) sözünü içeren materyalizm sözcüğü üzerinde sözcük oyunu yapılarak, ona baştan aşağı yanlış bir anlam verme yoluna gidiliyor. Ben, materyalizmi öğrenip incelerken, ona, -sözcüğün bilimsel anlamında- gerçek anlamını geri vermek gerektiğini gördüm; göreceksiniz ki, materyalist olmak, bir ülküye sahip olmaya ve bu ülküyü zafere ulaştırmak için savaşım vermeye engel değildir. felsefe, dünyanın en genel sorunlarına bir açıklama bulmak ister ama, insanlığın tarihi boyunca, bu açıklama, her zaman aynı olmadı. İlk insanlar da doğayı, dünyayı açıklamak istediler ama bunu başaramadılar başaramadıkları her açıklamada MİSTİSİZME yönelindi dünyayı ve bizi çevreleyen olayları açıklama olanağını bize veren olgu bilimlerdir; oysa bilimlerin ilerlemelerine olanak sağlayan buluşlar ise çok yenidir.( insanlık tarihine göre) Demek ki, ilk insanların bilgisizliği, onların araştırmalarına bir engeldi. Bunun içindir ki tarih boyunca, bu bilgisizlik nedeniyle, dünyayı olağanüstü güçlerle açıklamak isteyen dinlerin ortaya çıktığını görüyoruz. Bu, bilime aykırı bir açıklamadır. Sonra yavaş yavaş, yüzyıllar boyunca, bilim gelişecek, insanlar, bilimsel deneyimlerden yola çıkarak maddi olgularla dünyayı açıklamayı deneyecektir – buradan, ''şeyleri'' bilimlerle açıklama iradesinden, materyalist felsefe doğdu. materyalizm, evrenin bilimsel açıklamasından başka bir şey değildir. Materyalist felsefenin tarihini incelerken, bilgisizliğe karşı savaşımın ne kadar çetin ve güç olduğunu görürsünüz. materyalizm ve bilgisizlik yan yana, bir arada varlıklarını sürdürdüklerine göre zamanımızda da bu savaşım, henüz son bulmamıştır. Marks ve Engels, işte bu savaşımın ortasında işe KARIŞMIŞLARDIR...diyalektik materyalizm doğdu,
Tumblr media
dünyayı yöneten yasaların, toplumların gelişmesini açıklamaya yaradığını anladılar; böylece ünlü tarihsel materyalizm teorisini dile getirdiler. Dünyanın sorunlarına bilimsel bir açıklama getirmek isteyen bu materyalist felsefe, tarih boyunca, bilimlerle birlikte aynı zamanda ilerler. Dolayısıyla, Marksizm de bilimlerden çıkmıştır, bilimlere dayanır ve bilimlerle birlikte evrim gösterir. 19. yüzyılda bilimler ileriye doğru büyük bir adım attıklarından, Marks ve Engels, çağdaş bilimlerden yola çıkarak, bu eski materyalizmi yenilediler ve bize, diyalektik materyalizm denilen ve Marksizm’in temelini oluşturan çağdaş materyalizmi sundular. BU MATERYALİZMİN TARİHİDİR Bu tarih, bilimlerin tarihine sıkı sıkıya bağlıdır. Materyalizm üzerine kurulmuş olan Marksizm, tek bir adamın kafasından çıkmamıştır. O, daha Diderot’da çok ilerlemiş bulunan eski materyalizmin uzantısı ve sonucudur. Marksizm, 18. yüzyıl ansiklopedicilerinin geliştirdiği ve 19. yüzyılın büyük buluşlarının zenginleştirdiği materyalizmin açılıp gelişmesidir. Marksizm, canlı yaşayan bir teoridir BU CANLI TEORİS sanayi devrimiyle birlikte sınıf savaşımı sorununu da ele almıştır..İnsanlar bu sorun üzerinde ne düşünürler? Bazıları, ekmeği savunmanın, siyasal savaşımdan ayrı bir şey olduğunu düşünür. Diğer bazıları, örgütlenme zorunluluğunu yadsıyarak, sokakta yumruklaşmanın yeterli olduğu görüşündedirler. Daha başkaları ise yalnızca siyasal savaşımın bu soruna çözüm getireceğini önü sürerler. Marksist için, sınıf savaşımı, şunları içerir: a. Bir ekonomik savaşımı, b. Bir siyasal savaşımı, c. Bir ideolojik savaşımı, sorun, bu üç alana birlikte yerleştirilmelidir. a. Barış uğruna savaşım verilmeksizin, özgürlüğü savunmaksızın ve bu amaçlar için savaşıma yarayan bütün fikirleri savunmaksızın, ekmek için savaşım verilemez. b. Marks’tan beri gerçek bir bilim haline gelmiş olan siyasal savaşım için de durum aynıdır: Böyle bir savaşım yürütmek için, hem ekonomik durumu, hem de ideolojik akımları, aynı zamanda hesaba katmak zorunludur. c. Propaganda ile kendini gösteren ideolojik savaşıma gelince, bu savaşımın etkili olması için, ekonomik ve siyasal durumu hesaba katmak gerekir. Demek ki, bütün bu sorunlar, birbirlerine sımsıkı bağlıdır ve bu bakımdan, sınıf savaşımı denilen bu büyük sorunun herhangi bir görünümü -örneğin bir grev- karşısında sorunun bütün verilerini ve bütünüyle sorunun kendisini dikkate almadan bir karar alınamaz. Şu halde bütün bu alanlarda savaşım verme yeteneğinde olan, harekete en iyi yönü verecektir. bu sınıf savaşımı sorununu işte böyle anlar. Oysa, her gün sürdürmek zorunda olduğumuz ideolojik savaşımda ruhun ölümsüzlüğü, Tanrının varlığı, evrenin başlangıcı gibi çözümlenmesi güç sorunlarla karşı karşıya bulunuruz. İşte diyalektik materyalizm, bize, bir uslamlama yöntemi verecek, bütün bu sorunları çözümlememize yardımcı olacaktır
Tumblr media
10 notes · View notes
korayaker · 2 years
Text
SİYASET-FELSEFE
Lenin Sol komünizm Lenin Nisan tezleri Lenin Proleter devrim dönek  kautsky Lenin devlet ve devrim Lenin Emperyalizm Lenin Burjuva demokrasisi ve proleterya diktatörlüğü Lenin Ne yapmalı Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm Lenin Bir Adim Ileri Iki Adim Geri Lenin Din Üzerine Lenin Sosyalizm ve Savaş Marx Engels Komünist manifesto Yahudi Sorunu Alman İdeolojisi Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı Ücretli Emek ve Sermaye Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Mao Zedong Çelişki Üzerine Uzatmalı Savaş Üzerine Seçme Eserler -ı-ıı-ııı Kızıl Kitap Josef Stalin Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm Marksizm, Ulusal Sorun Leninizmin İlkeleri Anarşizmi mi Sosyalizm mi Bolşevik parti Tarihi Muhalefet Üzerine Georgi Dimitrov Faşizme Karşı Birleşik Cephe Leo huberman Sosyalizmin alfabesi Politzer Felsefenin başlangıç ilkeleri Politzer Felsefenin Temel İlkeleri Nikitin Ekonomi politik Maksim Gorki Küçük burjuva ideolojisinin eleştirisi Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak Che Guevara Ekonomi ce sosyalist ahlak Paul lafargue Tembellik hakkı A.Şnurov Türkiye proleteryası John Reed Dünyayı Sarsan On Gün Ellen Meiksins Wood Sınıftan Kaçış İbrahim kaypakkaya Seçme eserler Mahir çayan Bütün Yazıları Hikmet kıvılcımlı Türkiyede kapitalizmin gelişimi Emrah cilasun - Mustafa suphi ve yoldaşlarını kim öldürdü Kapitalizm, Arzu ve Kölelik, Frederic Lordon Yeryüzünün Lanetlileri - Frantz Fanon Terry Eagleton Marx Neden Haklıydı Jhon Zerzan Gelecekteki ilkel Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi Kropotkin- Ekmeğin Fethi Ivan Illich'in Okulsuz Toplum Hüseyin Can Sovyetler ve Kürtler A.Kollontai Komünizm ve Aile N. kruspkaya Halk eğitimi Platon Socratesin Savunması
TOPLUMSAL CİNSİYET
Friedrich EngelsAilenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni Clara Zetkin Kadın Sorunun Üzerine – Clara Zetkin Lenin'in Bütün Dünya Kadınlarına Vasiyetleri Auguste Bebel Kadın ve Sosyalizm Alexandra Kollontai Marksizm ve Cinsel Devrim Alexandra Kollontai Komünizm ve Aile Alexandra Kollontai Bir çok hayat yaşadım Sibel Özbudun Marksizm ve Kadın Emek, Aşk, Aile Sibel Özbudun Küreselleşme , Kadın ve Yeni - Ataerki Ricardo Coler Kadın Krallığı Elisabeth Badinter Biri Ötekidir Shulamith Firestone Cinselliğin Diyalektiği Diana Gittins Aile Sorgulanıyor Simon de beauvoir ikinci cins Valeri solanes -Erkek doğrama cemiyeti Judith Butler- Cinsiyet Belası İnsan Sonrası - Rosi Braidotti | Aşk paradoksu pascal bruckner camila pagtlia-Cinsel Kimlikler
PSİKOLOJİ
Sigmund Freud Totem ve tabu Sigmund Freud uygarlığın huzursuzluğu Sigmund Freud Düşlerin Yorumu Joel Kovel Tarih ve Tin Michel Foucault Deliliğin Tarihi Jean Twenge Ben nesli Rollo May Kendini Arayan İnsan Pascale Chapaux-Morelli İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon Erich Fromm Sevme Sanatı Eric Fromm- Özgürlükten Kaçış Sahip Olmak ya da Olmak, Erich Fromm Caren Horney Çağın Nevrotik kişiliği Ben ve Biz - Postmodern İnsanın Psikanalizi, Rainer Funk ..
  POSTMODERN FELSEFE
john zerzan- Gelecekteki ilkel Terry Eagleton Postmodernizmin Yanılsamaları Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon Jean Baudrillard Tüketim Toplumu Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı Jean Baudrillard baştan çıkarma üzerine Rainer Funk Ben ve Biz Postmodern İnsanın Psikanalizi - Zygmunt Bauman Akışkan Aşk / İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair Zygmunt Bauman  Akışkan Modernite Yaşam Sanatı, Zygmunt Bauman Jean François Lyotard Postmodern Durum Michel Foucault Özne ve İktidar / Seçme Yazılar Michel Foucault Cinselliğin Tarihi Karakter Aşınması - Richard Sennett Kamusal insanın Çöküşü Richart Sennet Guy Debort- Gösteri toplumu Byung-Chul Han-Psikopolitika
VAROLUŞÇU FELSEFE
Arthur Schopenhauer Cinsel Aşkın Metafiziği Arthur Schopenhauer ,Hayatın Anlamı Arthur Schopenhauer İsteme ve Tasarım Olarak Dünya Emil Michel Cioran Çürümenin Kitabı Terry Eagleton Hayatın anlamı Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı Ferdinand celine gecenin sonuna yolculuk Jean Paul Sartre Bunaltı Cesare Pavese Yaşama Uğraşı Franz Kafka Dönüşüm Samuel Beckett Godot'yu Beklerken Hermann Hesse Siddhartha Dostoyevski Yeraltından Notlar Dostoyevski Suç Ve ceza Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt Nietzsche Ecce homo Nietzsche Decal Candide - Voltaire Albert CamusYabancı Jhon fante toza zor Terry Eagleton Kötülük Üzerine Bir Deneme
ROMAN VE KLASİKLER
Maksim Gorki Ana Maksim Gorki Benim üniversitelerim Dimitrov  Dimov Tütün Kropotkin Ekmeğin Fethi Jack London’ Demir ökçe John Steinbeck Fareler ve İnsanlar Harper Lee Bülbülü Öldürmek Victor Hugo Sefiller Goethe Genç Werther'in Acıları Balzac vadideki zambak Dostoyevski Suç ve Ceza Dostoyevski Kumarbaz Dostoyevski Budala Dostoyevski Ev sahibem Dostoyevski Yeraltından notlar Stefan Zweig Satranç Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu Irvin D. Yalom Nietzsche Ağladığında Lev Tolstoy Anna Karenina Vladimir Bartol Fedailerin Kalesi Alamut Amin Maalouf Doğunun Limanları Harper Lee Bülbülü Öldürmek George Orwel Hayvan Çiftliği Jhon Steinbeck Fareler ve İnsanlar Bir Çöküşün Öyküsü, Stefan Zweig
TÜRK EDEBİYATI
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali Kuyucaklı yusuf Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri ayarlama enstitüsü Yaşar kemal İnce memed Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası Mehmet Rauf Eylül Peyami Safa Yanlızız Peyami Safa Fatih-Harbiye Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye koğuşu Peyami Safa Bir teredüdün Romanı Namık Kemal İntibah Orhan Pamuk kırmızı saçlı kadın Yusuf atılgan Aylak adam Ahmet Ümit İstanbul Hatırası Sodom ve Gomore, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak Kadri Karaosmanoğlu Alemdağda var bir yılan, Sait Faik Abasıyanık Kemal Tahir- Körduman Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban
Distopya-Ütopya
Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya 1984 - George Orwell Hayvan çitfliği  George Orwell Ursula K. Le Guin Mülksüzler Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood
Din Tarih ve Antropoloji-Siyaset
Tanrı'nın Tarihi - Karen Armstrong Ludwig Feuerbach-Hristiyanlığın Özü Marx Engels- Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Lewis Henry Morgan-Eski toplum Wilhelm Reich- Cinsel ahlakın boy göstermesi Freud totem ve tabu Claude Levi – Strauss  Yapısal Antropoloji Samuel NoahbKramer Tarih Sümerlerle Başlar Samuel noah Kramer Sümer mitolojisi M. İlin-İnsan Nasıl İnsan Oldu Darwin Türlerin kökeni Turan Dursun Din bu Dine Karşı Din - Ali Şerati Ataların Hikayesi Richard Dawkins Sibel özbudun -Antropoloji: Kuramlar, Kuramcilar Lenin Din Üzerine Karl -Marx Yahudilik Üzerine Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens , Yuval Noah Harari Deccal - Friedrich Nietzsche Ahlakın Soykütüğü- Friedrich Nietzsche Peter Hopkirk İstanbulun Doğusunda Bitmeyen oyun Hans Lukaks kieser- Iskalanmış Barış İsa'nın Çarmıhtaki Yedi Sözü, İhsan Özbek Martin Van Bruinessen Kürtlük Türklük Alevilik
Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim
Erdoğan Çınar Kayıp Bir Alevi efsanesi
Erdoğan Çınar Aleviliğin Kayıp Bin yılı
Ahmet Taşağıgil Gök Tengrinin Çocukları
Jena Paul Roux. Türklerin Tarihi
Tori Bir Kürt Düşüncesi Yezidilik
İrene Melikoff Uyur idik uyardılar
Hamza Aksüt Aleviler
Jenet Hamilton Aanadoluda Heretik Hareketler
Faik Bulut Dersim Raporları
Mehmet Bayrak Dersim Koçgiri
Mehmet Bayrak Alevilik Kürdoloji Türkoloji Belge.
Sean Martin Katharlar
Yalçın Küçük-Tekelistan
26 notes · View notes
polemik · 2 years
Note
İyi geceler dilerim sadece öğrenmek için sormak istedim umarım rahatsız etmiyorumdur..
Mustafa Kemal Atatürk'ün söylemiş olduğu bir cümle dolanıyor sağda solda ve o da şöyle ;
“Komünizm Türk Dünyasının en büyük düşmanıdır, her görüldüğü yerde ezilmelidir” vecizesiyle yıllarca komünizm tehlikesini işaret ettiği iddiası var.
Ve Deniz ağabeylerin düzenlediği yürüyüş mevcut Samsun’dan Ankara’ya “Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü” ve kendisi de en ön safta yanında ise yakın arkadaşı Cihan Alptekin var.
Şayet Mustafa Kemal'in böyle bir söylemi varsa neden böyle bir yürüyüş tertip edilsin ki?
Günaydın. Şöyle düşün:
Ben birisinden her türlü yardımı alıyorum diyelim, okumam için maddi kaynak sağlıyor, yer yatak veriyor, kitap veriyor, kalem veriyor, elbise veriyor sonra da ben mezun olup iş bulur bulmaz bu yardımı aldığım insan için "bu kişi yoksullar dünyasının düşmanıdır, her gördüğü yerde ezilmelidir" desem bana ne derdin? Polemik sen tam bir götmüşsün derdin en hafif tabirle.
E şimdi silah, para, askeri yardım, mühendislik yardımı, fabrika kuruluşları vb çok çeşitli hayati yardımları aldığı komünistlere böyle demiş olabilir mi? Mustafa Kemal böyle sığ bir politikacı, lider değil en azından.
Bir diğer mesele Mustafa Kemal sosyalist de değildi, bir burjuva devrimcisiydi. Bunun da gereğini yapmaktan hiç kaçınmadı, güç dengeleri itibariyle kullanmakta hiç tereddüt etmedi. 1. Mecliste idam edilen vekilleri saymak, 1929'da tutuklanan komünistlere bakmak yeterlidir. Mustafa Suphi'lerin katilini biliyoruz, emri verenin kim olduğunu da. Çünkü o dönem bolşevizmin yadsınamayacak bir ağırlığı vardı ülkemizde. Komünistler bunu değerlendirememiş ve egemen sınıf canımıza okumuştur.
Komünistler, marksistler tarihe öfkeyle, kinle bakmazlar ya da bu duygularla hareket etmezler. Osmanlıdan Cumhuriyete geçiş bir tarihsel ilerlemedir, burjuva devriminin rasyonel sınırlarına dayanan bir ilerleme, laikliğin, aydınlanmanın biraz daha ötesi zorlansa o kaba sığmazdı. Bu ilerleme tarihsel olarak ileridir ama, kategorik olarak sosyalizme göre geri kalır. Bu sebeple içinde bulunmuş olduğumuz toplumsallık ve bunun tarihine bakarken duygusal, öfkeye dayalı değil tarihsel materyalizme dayanmak zorundayız. Denizler de bunu yapmıştır, Fidel de, Lenin de. Tarih kimsenin istediğini çekip alacağı bir torba değil çünkü.
7 notes · View notes
mantikutayr · 2 years
Photo
Tumblr media
marksist felsefeler 
sovyet marksizmi I merkezi avrupa marksizmi I italyan marksizmi I fransız marksizmi I almanya’da eleştirel teori 
marksizm, karl marx ile friedrich engels’in, 19. yüzyılda ifade edilen görüşlerin, esas itibariyle engels tarafından geliştirilmiş olan sentezini ifade eder.. 19. yüzyılın sonlarından itibaren kendisine zaman zaman idealizme zaman zaman da kapitalizme karşı verilen mücadelede entelektüel ya da politik bir görüş ya da araç olarak başvurulan marksizm, 20. yüzyılda dünyanın ama özellikle de avrupa’nın çeşitli bölgelerinde yeni kılıklar altında ortaya çıkmıştır. 
klasik marksizmin kötü ideoloji-iyi bilim ayrımına dört elle sarıldığını, oysa bunun bilimi efsaneleştirip mutlaklaştırdığını öne süren yeni marksizm,  ekonomizm ve bilimle ilgili ütopyacılıktan vazgeçmiş, bilimi diğer inanç sistemleriyle aynı düzeye getirmeye çalışmıştır. bilimcilik ve tarihselcilikten olduğu kadar, tarihsel derterminizm, evrimcilik ve ekonomizmden de uzak duran yeni marksizm’in kaynakları arasında, temeli ya da özü itibariyle klasik marksizm ve hegelcilikle, bu arada fenomenoloji, süreç felsefesi, mantıkçı ampirisizm, spinozacı anlamda akılcılık ve psikanaliz gibi öğretiler bulunur. 
felsefe tarihi I marksist felsefeler I a. cevizci 
marx, döneminin en önemli siyasetçilerinden, ekonomistlerinden ve filozoflarındadır; dolayısıyla marksizmin, siyasal, ekonomik ve felsefi bir bütünlüğü vardır. 
"şimdiye kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir.’‘ marx - komünist manifesto. kapitalist üretim ilişkilerini üzerine yapılan araştırmalar tarihsel materyalizmin temellerini atmıştır. diyalektik ve tarihsel materyalizm, diyalektiği hegel’den alan marx bu kavramı öğretinin merkezine koyarak  kendi deyimiyle ‘’hegel'in başaşağı duran yöntemini ayakları üzerine doğrultmuştur.’’ 
.. 
3 notes · View notes
bernamegeh · 9 days
Text
Karl Marx'ın felsefesi nedir?
Karl Marx’ın felsefesi, temel olarak tarihsel materyalizm ve toplumsal eleştiri üzerine kurulmuş bir düşünce sistemidir. Marx’ın felsefi görüşleri, ekonomi, siyaset ve toplumun genel işleyişiyle ilgili temel tezleri içerir. İşte Karl Marx’ın temel felsefi ilkelerinden bazıları: 1. **Tarihsel Materyalizm:** Marx’ın felsefi temeli, tarihin materyalist bir bakış açısıyla anlaşılmasıdır. Ona göre,…
View On WordPress
0 notes
cinaraslan · 2 years
Text
📗Peter Nikitiç Tkaçev ( Pyotr Tkaçev ) 29 HAZİRAN 1844 - 4 OCAK 1886📌
Rus yazar, eleştirmen ve devrimci
Gelecek kuşağı etkileyecek birçok devrim ilkesini formülize etti; Vladimir Lenin tarafından da benimsenmiştir. Kimileri onun için “İlk Bolşevik” der. Bazı kimseler ise, Tkaçev’in önemini küçümsemiş; Lenin’in fikirlerinin orijinalitesini, yani Lenin’e ait olduklarını savunmuştur.
Genel olarak Tkaçev’in benimsediği düşüncenin, Lenin’in politik-felsefi gelişimini ve “devrimin öncü müfrezesi” fikrini etkilediği söylenebilir. Çok açık olmamakla birlikte bu Leninist terim, Tkaçev tarafından irdelendi. O daha çok; o dönemde popüler olan köylü-tabanlı devrim anlayışından uzak bir biçimde, yalnızca devrimcilerin ayaklanıp hükûmeti komployla devirmesini söylüyordu. Tkaçev, Neçayev’in fikirlerinin takipçisi olan gizli ve disiplinli bir devrimci partinin de destekçisiydi. Aynı zamanda, Fransız devrimcisi August Blanqui ve onun fikirlerinden de (Blanquizm) etkilenmişti. Ona göre, propagandayla çaba harcamak devrimci partinin ilkesi olamazdı, hükümeti darbeyle devirmek ve siyasal erke zorla el koymak başlıca fikirleriydi. O sıralar, halkı devrimden önce eğitmek fikirlerine daha sıcak bakan Pyotr Lavrov, Tkaçev’in ve benzeri devrimcilerin bu suikastçi fikirlerini reddediyordu.
Tkaçev, Rusya’nın Sivistov köyünde doğdu. 1861’de St. Petersburg Üniversitesi’ne başladı ve bu dönemde şiddet içeren öğrenci protestolarında rol aldı. 11 Ekim 1861’de, ayaklanma sırasında tutuklandı. Tkaçev tutukluluğu sırasında, büyük ihtimalle diğer mahkûmların aracılığıyla radikal Rus politik-felsefe anlayışıyla ilgili bulundu.
Yanıltıcı bir tanımlama olarak, her nasılsa, Tkaçev’i Marksist bir doktrinci olarak niteleyenler olmuştur. Tarihçi Andrjez Walicki; Tkaçev’in benimsediği ekonomik determinizm’in, Karl Marx ve Friedrich Engels’in tarihsel materyalizminden büyük farklar taşıdığını kanıtlamaya çalışmıştır.
Tkaçev’e özgü bu “ekonomik materyalizm”, Marksizm ile örtüşmüyordu; bu anlayış, bazen Marksizm’den bazen de utilitaryanizmden (yararcılık) esintiler taşıyan, insanın bireysel hareketlerinde ekonomik güdülenime çok fazla önem veren eklektik bir kavrayıştı.
Tkachev çok erken yazmaya başladı. "Zaman" ve "Epoch" (1862 - 1864) dergilerinde yayınlandı. 1863 ve 1864'te P. D. Boborykin's Library for Reading'de de yer aldı; Tkachev'in ilk "istatistiksel çalışmaları" (suç ve ceza, yoksulluk ve hayırseverlik) buraya yerleştirildi. 1865'in sonunda G. E. Blagosvetlov ile anlaşarak Rusça Word'de ve ardından onun yerini alan Delo'da yazmaya başladı. Öğrenciler arasında devrimci propaganda için hapsedildi (1862 Kasım - Ocak 1863, Kasım 1864 - Şubat 1865, Nisan - Haziran 1866), sürekli polis gözetimi altındaydı. Ishutinsk çevresi, Ruble Derneği, Smorgon Komünü faaliyetlerine katıldı. 1868-69'da St. Petersburg'daki öğrenci kargaşası sırasında, S. G. Nechaev ile birlikte radikal bir azınlığa liderlik etti. 1869 baharında tekrar tutuklandı ve Temmuz 1871'de St. Petersburg Adalet Divanı tarafından 1 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Cezasını çektikten sonra, anavatanına, Aralık 1873'te Çaykovluların yardımıyla yurt dışına kaçtığı Sivtsovo'ya sürgün edildi.
Tkaçev, Rus gazeteciliğinin aşırı sol kanadında çok önemli bir figürdü. Edebiyatta "altmışların" fikirlerini takip etti ve hayatının sonuna kadar onlara sadık kaldı. Rus Word ve Delo'daki diğer meslektaşlarından, doğa bilimlerine hiçbir zaman büyük bir ilgi duymadığı için ayrıldı; düşüncesi her zaman kamusal sorular alanında dönüyordu. Nüfus istatistikleri ve ekonomik istatistikler üzerine kapsamlı yazılar yazdı.
Tumblr media
1 note · View note
yorgunherakles · 2 years
Quote
tarlaların ve bitkilerin doğası, ekme ve ürün toplamadaki işbirliğinin bazı türlerini organizmaya dayatarak sabanın biçimini belirler.
christopher caudwell - ölen bir kültür üzerine incelemeler
9 notes · View notes
serhatnigiz · 2 years
Text
Bir Kopuş Felsefesi olarak Marksist Felsefeden Denetimist Felsefeye Geçiş Üzerine
Tumblr media
Tarihi ve toplumu tanımlamak için sınıf ve sınıf mücadeleleri kavramları tek başına yeterli olabilir mi? Bu soruya cevap verebilmek için öncelikli olarak başka bir soruyu sormak gerekir: Sınıflar ve sınıf mücadelesi mi devleti belirlemektedir? Yoksa emek türlerinin birleşik iş bölümü diyalektiğine göre belirlenen temsiliyetizm mi sınıfları, sınıf mücadelesini ve devleti belirlemektedir? İşte bu noktada Marksist felsefeyi çıkışı itibariyle salt bir kopuş felsefesi olarak ele aldığımızda Marksizm’den de hiçbir şey anlamamış oluruz. Hâlbuki Marksizm bir kısmıyla da eskiden kopma anlamında bir kopuş felsefesi iken, diğer yanıyla da kopuşun içinde bir sapma olarak ortaya çıkmış, aynı oranda sabit kalmamış, gelişmiş ve büyümüştür. Bu açıdan salt Marksizm değil, Engelsizm, Leninizm vs. hepsi sapmaları da içine alarak değişmiş, gelişmiş ve dönüşmüş olan kopuş felsefeleridir. Dolayısıyla bir kopuş felsefesi ve yine felsefi bağlamda bir sapma olan Marksizm’e ilişkin “sınıf, sınıf mücadelesi ve devlet” gibi temel kavramların anlaşılabilmesi de ancak tikel ve tümel belirlenimlere ait emekolojik sorulara cevap vermeden önce, eskinin sınıf, sınıf mücadelesi ve devlet algılarından da kopuşu, yani sapmayı ifade ettiği ve içerdiği haliyle anlaşılabilir. Aksi takdirde; soyut felsefenin bilimselleşmesi, bilimin felsefe ile birlikte somut ve anlaşılabilir bir bilgiye dönüşebilmesi de asla mümkün değildir. Ve yine emek türleri arasındaki özneleşmiş-nesne ve nesneleşmiş-özne diyalektiğine bağlı nesne ve özne diyalektiği de ancak bu bağlamda kurulabilir.
Örneğin, Marksizm İngiliz Ekonomi-Politiği’ndeki Ricardo’nun “emek-değer” teorisinden koparak ve saparak “artık-emek-değer” teorisi ile birlikte hareket etmiştir. Marksizm’in bir yanı bu iken, bir diğer saç ayağı olarak da Fransız ütopik sosyalizminin “toplumsal özneden yoksun” bir şekilde komünizme geçiş düşüncesinden koparak ve saparak “toplumsal özneli bir şekilde” komünizme geçiş düşüncesiyle birlikte hareket etmiştir. Marksizm’in ikinci bir yanı bu iken, bir diğer saç ayağı olarak da Alman modern felsefesinin doruğu olan Hegel’in “statik-mutlak-tin”inden koparak ve saparak “praksis-kendinde-tin” düşüncesiyle birlikte hareket etmiştir. Kapitalizmin kendisi için sınıfı, yani burjuva sınıfı, Hegel’de kendi için sınıfa tekabül ederken, Hegel sanayi emeğinin icatçı sınıfına “mutlak tin” diyordu. Yani Hegel kapitalizmi ve burjuvaziyi kutsarken, Marx ise kapitalizmin kendinde sınıfı olan kullanıcı sınıfı, yani proletaryayı kutsuyordu. Hem de Marx bunu yaparken praksis açısından proletaryayı kutsuyordu. Dahası; Marksizm’den bir kopma ve sapma bağlamında Leninizm ise, Marx ve Engels’in praksis-kendinde-tin’ine, yani proletaryaya praksis-kendisi-için-sınıf bilinci taşıma teorisi ve pratiği idi. Bu yönüyle Leninizm bir kopuş ve sapma felsefesi olarak Marksist felsefenin bir devam idi. Şayet bu kopuş ve sapma felsefesi olmasaydı Lenin’in “ne yapmalı?” sorusuna verdiği cevap olarak, onun “nasıl bir örgüt ve nasıl bir parti?” sorusuna verdiği teorik-politik katkı da var olamazdı. Kautsky ve Bernstein bu kopuşu ve sapmayı göremediği için, yani Marksizm’in özündeki kopuş ve sapma felsefesini kavrayamadığı için, gericileşmekten de kurtulamamıştır.
Marx hem hasımları hem de takipçileri tarafından bir materyalist olarak görülse de; o klasik bir materyalist değildi. Marx’ın materyalizmi tarihle buluşturup “tarihsel materyalizm” demesindeki kasıtta buydu. Hatta Marx’ın idealist felsefeden gelen diyalektik kavramını materyalizm kavramı ile buluşturup “diyalektik materyalizm” kavramını kullanmış olmasındaki kasıt ise klasik bir idealizm karşıtlığı idi. Ancak bu durum klasik bir materyalizm karşıtlığını da içeriyordu. Marx sonrası Marksistler açısından onun geliştirmek istediği sisteme bir yandan “tarihsel materyalizm” ve diğer yandan “diyalektik materyalizm” adı verilmek istenmiş olması da, Marx’ın hem idealizme hem de materyalizme karşı duruşundan kaynaklanmıştı. Onun çalışmalarının titiz ve dikkatli bir incelenmesinden sonra görülecektir ki; Marx nesnel epistemolojinin öznel determinizmine nasıl karşı ise, aynı şekilde öznel epistemolojinin nesnel determinizmine de karşı çıkmıştır. Bu durum Marx’ın erken ve olgun dönem çalışmalarında yer yer dağınık bir biçimde kendisini göstermiş olsa da, Marx’ın bir nüve biçiminde de olsa idealizm ve materyalizm biçimindeki düalizmi aşmak istediğini söylemesi ve bu yönlü betimlemelerde bulunması hiçte abartılı bir yaklaşım olmayacaktır. Lakin Marx ve Engels’in yaşadığı çağda hala global feodalizmin baskın, sanayi emeğinin de zayıf ve çekimser bir konumlanışta olmasından da dolayı, yine sanayi emeğinin “üst ve alt yapısal” karakterini yansıtan tarihsel düalizmi aşabilecek bir yol ve yöntem oluşturamamış olsalar da, gösterdikleri çaba Emekoloji’ye (emek türlerinin iş bölümü diyalektiğine) kadar uzanan sürecinde zeminini oluşturmaktan da geri kalmamıştır.
Emekolojik yöntem açısından toplumsal varlığın ve toplumsal bilincin belirlenimleri emek türlerin iş bölümü mekaniği ile bağlantılı olarak emeğin devinimi ile oluşan toplumsal öznelerin devinimine endekslidir. Dolayısıyla; emek türlerine göre şekillenen emek araçları karşısındaki icatçı ve kullanıcı temsiliyetizmi ile oluşan sınıfsal yapılar, tarihsel ve toplumsal bilincin var etmiş olduğu temsiliyetizm ile girdiği ilişki içerisinde belirlenmektedir. Bu açıdan temsiliyetist tarih, sınıfların sınıflarla, dinlerin dinlerle, devletlerin devletlerle girdiği savaşımların da tarihidir. Keza; din ve din biçimleri de, sınıf ve sınıf biçimleri de, devlet ve devlet biçimleri de, temsiliyetizmin gölgesi altında ortaya çıkmışlardır. Bu açıdan Marx’ın eksik bıraktığı “üst yapı teorisinin” yetersizliklerinin çözümü noktasında Emekoloji’nin geliştirmiş olduğu temsiliyetizm kavramının, sınıf, din ve devlet gibi belirlenim alanları arasındaki ilişkileri açıklamada oynadığı kilit rol daha da net bir şekilde anlaşılabilir.
Proletarya üzerinden, yani kullanıcı sınıf temsiliyetizmi üzerinden tarihsel ve toplumsal bilincin var etmiş olduğu proletaryan temsiliyetizmin tarih ve komünizm ufku okuması da bu çerçeve de görülmek zorundadır. Marx ve Engels’in proletarya üzerinden yapmış olduğu tarih ve toplum okuması mutlak değil, geçici ve dönemsel bir okuma biçimiydi. Zira Fransız ütopik sosyalizmden kopuş ve sapma süreci içinde olan Marx ve Engels, komünizme ilişkin geçişin sınıflı-özneli olması gerektiğini tespit etti ve o dönem için en ileri sınıf olan proletaryayı da örnek olarak gösterdi. Lakin komünizmin ileri aşamalarına geçişi ise “üretici güçlerin gelişimine” dayandırdı. Marx ve Engels hiçbir çalışmasında salt proletaryan-üretici-güçlere dayalı bir komünist geçiş teorisi ve felsefesi savunmadı. Keza üretici güçlerin gelecekte alabileceği halleri Marx ve Engels döneminde ön görmek (emekolojik diyalektiğin ve yöntemin ortaya çıkmadığı koşullarda) falcılığa girerdi. Tam da bu nedenle Marx ve Engels proletaryada da tam manasıyla karar kılmadı ve bu konunun çözümünü geçici ve dönemsel bir ilke olarak gelecek komünist kuşaklara bırakmayı tercih etti.
Marksizm’in neden bir kopuş felsefesi olarak yorumlanabileceğini anlayabilmek için öncelikli olarak Hegel sistemi içinden Hegel sistemine cevap vermeye çalışan Marx felsefesini yeniden gözden geçirmek gerekir. Hegel kendinde olanın kendisi için olana önceliğini ve kendisi için olanın kendinde olanı belirlediğini söylerken kısmen haklı olsa da, o ve onun kurmak istediği bu dolayım mutlak-olanı “Geist” kavramı ile gizemli ve mistik bir şekilde sunma yanılsamasına düşüyordu. Dolayısıyla; Hegel’in bir nevi öznel-tin ve nesnel-tin arasındaki kurmak istediği diyalektik dolayım, gizemli ve mistik bir mutlak-tin halini alıyordu. Bu yanılsamayı gören Marx, Hegel’de olan mutlak tinsel gizemi ve mistikliği mutlak-somuta indirgeyerek çözmeye çalışmıştır. Başka bir deyişle, Hegel’de ki mutlak-tin’in icatçı özgürlük felsefesi, Marx’ta kullanıcı-tin’in özgürlük felsefesine dönüşmüştür. Lakin ne Marx’ın ne de Engels’in ömrü ve çalışmaları bu mutlak-somutun eleştirisini yapmaya da yetmemiştir. Marx ve Engels’in eleştiri ise, daha çok gelişmekte olan ön-minimal sanayi (D-3 ve kısmen D-4) kapitalizminin göreli-somut yapısının analiz edilmesinden ibaret kalmıştır. Ki her ikisinin de yaşadığı dönemin baskın emek türünün feodal ve mekanik tarım emeği olduğu da düşünülürse, onların çalışmalarının sınırlarının da yine aynı tarihsel-emek-koşulları ile belirlendiğini söylemekte hiçbir sakınca yoktur. Bu açıdan onlar mutlak-somut olanın (özellikle de “tarihsel materyalizm” ve “diyalektik materyalizm” bağlamında) eleştirisini yapmayı programlarına almış olsalar da, bu hedeflerine tam olarak ulaşamamışlardır. Tam da bu nedenden dolayı; Marksizm bir kopuş felsefesi olarak kalmaktan da kurtulamamış, Marksizm’in ardılları ise bu kopuş felsefesini derinleştirme noktasında da yeterince çaba sarf etmemişlerdir. Dahası; bu ardılların iddia ettiğin aksine, ne Marx ne de Marksizm açısından proletaryanın kurucu özne rolünün savunulması mutlak değil, göreceli bir konu (geçici ve dönemsel bir ilke) olarak kalmıştır. Başka bir deyişle, proletaryadan bağımsız olarak proletaryanizm zaman içinde Marksizm’in de ötesinde kendi başına “değişmez bir ilke” ve hatta doğma haline dönüşmüştür. Bu da zorunlu olarak bilimsel bir teori olma yolunda ilerleyen bir kopuş felsefesi olarak Marksizm’in proletaryanizm felsefesi ile özdeş kılınmasına ve Marksizm’in hem kendi içine doğru hem de kendi dışına doğru çift yönlü olarak “ideolojik savaşım” yoluyla geliştirmesi önünde de bir engel haline dönüşmüştür. Kaldı ki bu durumun; yani proletaryanist felsefenin kutsanması Marksizm’den de ayrık olarak zaman içinde proletaryanizmin kendi başında bir tür teomarksoloji’ye dönüşmesi sonucunu doğurmuştur.
Emekoloji komünizme geçişi toplumsal bir özneye oturtmaktadır. Marx’ta Fransız ütopizminin eleştirisini “özneli kopuş” temeline dayandırıyordu. Lakin bu özneli kopuş Emekoloji’de proletaryaya değil, günümüzün “üretici güçlerinin gelişkinliğine” dayandırılarak, en gelişkin üretici güç olan protekyaya dayandırılıyor. Bu ölçüde protekya üzerinden bir sosyalizm okuması, tarih ve toplum okuması yapıyor. Ve hatta komünizm ve sosyalizminde birbirinden farklı toplumsal sistemler olabileceğini öngörebiliyor ve ayrı ayrı değerlendirilebileceğini de öngörüyor. Keza bu öngörmenin temelinde yatan temel neden ise, sosyalizme geçişin üretici güçlerinin ve komünizme geçişin üretici güçlerinin birbirinden ayrı olabileceğini öngörmesinde yatıyor. Bu öngörmeyi emekoloji üretici güçlerin gelişkinliklerin değişebileceğinden dolayı yapıyor. Zira nasıl ki toplayıcı emeğin üretici güçlerinin gelişkinlik seviyesi ile av emeğinin üretici güçlerinin gelişkinlik seviyesi aynı olamazsa; tarım emeğinin, sanayi emeğinin, teknik emeğin ve bilim emeğinin üretici güçlerinin gelişkinlik seviyeleri de aynı olamayacağından dolayı, tarihi ve toplumu kuran emek güçlerinin gelişkinlik seviyeleri de asla eşit olamaz.
Bilindiği üzere Marx ve Engels’de sosyalizm ve komünizm iki farklı sistem olarak değil, tek bir sistemin alt ve üst evreleri olarak görülmektedir. Marx ve Engels komünist sistemin alt ve üst evresini; “herkesin emeğine göre” alt evre, “herkesin yeteneğine göre” üst evre olarak öngörmekte idi. Bu açıdan Fransız ütopizmi ile aralarında çokta belirgin bir fark yoktu. Lakin emekoloji “herkesin yeteneğine göre” tanımlamasını, hangi “emeğin türünün hangi yeteneğine göre” sorusu ile derinleştirip, komünizm kurgusunu açarak genişletmektedir. Ve hatta daha da ileri giderek “her yeteneğin ya da hangi emek türünün yeteneğinin” zorunlu emek olmaktan çıkışı belirlediğini tespit etmeyi de öngörüyor. Dolayısıyla; emekoloji hem tür hem de yetenek açısından sosyalizmi teknik emeğe oturturken, komünizmi ise her yeteneğin zorunlu bir emek olmadığı bilim emek olarak öngörmektedir. Keza komünizmde çalışma zorunlu çalışma olmaktan çıkacak ise, toplumsal sistemin bilim emek disiplini haline gelmesi de gerekmektedir. Herkesin bilim insanına dönüşmediği bir toplumda, ne sınıflar, ne üst yapı ve alt yapı bölünmesi, ne de icatçı ve kullanıcı bölümlenmesi ortadan kalkabilir. Proletaryanizmin komünizm algısı ve ufku işte bu olguyu, yani emek türleri ve bu türlerle dolayım ilişkisi içinde olan ihtiyaç ve yetenek türlerini göremediği içindir ki; proletaryanizmin komünizm ülküsü de kaçınılmaz olarak ütopist kalmaktan da kurtulamamıştır.
Bu açıdan Marx’ın “…sınıflar, sınırlar, devletler ortadan kalkana kadar Marksizm bir özgürlük felsefesi olarak kalacaktır” öngörüsü ise, o gün ki tarihsel koşullarda ve toplumsal öznelere bakılarak yapmış olduğu “ideolojist falcılık”tır. Bu ideolojist bakış açısındaki temel neden üretici güçlerin değişebileceğini hesaplayabilecek olmasına rağmen, üretici güçlerin hangi emek momentine oturduğunu hesaplayamamasından kaynaklanmıştır. İdeolojist falcılık noktasına düşmesinin temel nedeni de; emekolojik determinal yöntemin o dönem için belirlenememiş oluşudur. Başka bir deyişle, o dönem için Marksizm bilim olma yolunda ilerleyen bilimsel bir çalışma praksisi iken, sanki bir bilimmiş gibi, sanki bir yönteme sahipmiş gibi, gelecekle ilgili “bilimsel öngörüleri belirleme” iddiasında da bulunmuştur. Bu iddia o gün ki tarihsel koşullarda, yani emekoloji gibi bilimsel bir yöntemin, yani emek türlerinin birleşik iş bölümü diyalektiğinin var olmadığı koşullarda soyut bir iddia olarak kalmıştır.
Marx’ın Marksizm’in bir “özgürlük felsefesi” olduğu ile ilgili iddiası; soyut bir iddia olarak kalmış, Marksizm en başından beri bir kopuş felsefesi olarak kalmış, dahası kopuş felsefesinin kendi iç tutarlılığına aykırı bir şekilde yanılsamalı ve yanlış bir görüş açıklamaktan da kurtulamamıştır. Keza modern Hegel felsefesi zaten sanayi emeği açısından “özgürlük felsefesi”nin doruğu idi. Tarihteki her özgürlük felsefesi yeni bir özgürlük felsefesine dönüşebilmesi için zorunlu olarak ayrı bir kopuş felsefesi yaşadığı gibi, Marx’ta Marksizm ile birlikte sanayi emeğinin icatçı özgürlük felsefesinden sanayi emeğinin kullanıcı kopuş felsefesini yaratarak, emekoloji ve protekyanın denetimist özgürlük felsefesine geçişi de olanaklı hale getirmiştir.
Kısacası; ilkel komünal toplumdan ön kopuş felsefesi ile birlikte, av emeğinin özgürlük felsefesi nasıl ki köleci sistemleri oluşturmuş ise, köleci özgürlük felsefesinden kopuş felsefesi ile birlikte, nasıl ki tarım emeğinin özgürlük felsefesi feodal sistemi yaratmış ise, feodal özgürlük felsefesinden kopuş felsefesi ile birlikte sanayi emeğinin özgürlük felsefesi nasıl ki kapitalist toplumsal sistemler oluşturmuş ise, Hegelci kapitalist özgürlük felsefesinden Marksist kopuş felsefesi ile birlikte teknik emeğin/protekyanın denetimist özgürlük felsefesi de adım adım sosyalizmi oluşturmaya devam etmektedir.
Toplumsal tarih; zincirleme olarak biri birine bağlı emek türlerinin zincirleme diyalektiğinden bağımsız olmayan özgürlük ve kopuş felsefelerinin biri biri üzerine geçerek geliştiği tarihsel bir yapıyı meydana getirmektedir. Dolayısıyla; özgürlük ve kopuş felsefeleri arasındaki diyalektikte ancak emek türlerinin birbirleriyle olan diyalektiği ile ölçülebilir. Örneğin, av emeğinin antik özgürlük felsefesinden ayrı bir kopuşu olmadan, nitel av emeği nicel tarım emeğine doğru kopmadan ve bu kopuş felsefesini sağlayan kopuş felsefesi olmadan, tarım emeğinin nicel biçiminden nitel özgürlük felsefesine geçiş gerçekleşemezdi. Dolayısıyla; bugün teknik emeğin denetimist özgürlük felsefesi ile burjuva-kapitalist özgürlük felsefesi arasında bir köprü görevi gören Marksizm bir kopuş felsefesi olma özelliğine de sahiptir.
Her toplumsal sistem eski toplumun içinden çıkarken yeni bir özgürlük felsefesi yaratabilmek için eski toplumun ve eski felsefenin içinden yeni bir kopuş felsefesi ile birlikte gelişmek zorundadır. Bu noktada; denetimist felsefenin var olabilmesinde bir kopuş felsefesi olarak Marksizm’in oynadığı rol göz ardı edilemeyecek kadar da önemlidir. Dolayısıyla; Marksizm’in tarihteki yeri sanayi emeğinin özgürlük felsefesi ile teknik emeğin özgürlük felsefesi arasında yer alan bir kopuş felsefesi olma özelliğidir. Başka bir açıdan da ele alacak olursak; tarihsel temsiliyetizmden tarihsel denetimizme geçiş arasında köprü görevi gören bir geçiş felsefesidir Marksizm. Bu gerçeği idrak edememiş olanlar aslında hiçbir zaman “Marksist” olmayı da başaramamış olanlardır.
16.01.2022
Serhat Nigiz
13 notes · View notes
Note
merhaba komünizm ve sosyalizmi yeni öğrenmeye başlayacak birisine nereden başlamayı önerirsiniz?
Leo Huberman’ın "Sosyalizmin Alfabesi" giriş kitabı olarak uygundur. Marksist felsefe başlangıcı için Politzer’in "Felsefenin Başlangıç İlkeleri" kitabını okumanı öneririm. Karl Marx ve Engels'in "Komünist Manifesto", Stalin'in "Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm" kitapları da diğer önerilerimdir.
10 notes · View notes
tolgaulusoy · 4 years
Text
İngiliz Marksist filozof Maurice Cornfort’un yazdığı Diyalektik Materyalizm serisinin ikinci kitabı Tarihsel Materyalizm. Cornforth bu seriyi halkın Marksist düşünceyle tanışması ve öğrenmesi için yazıyor o yüzden de oldukça doktriner metinler. Fakat bir filozof olarak Cornforth zaman zaman yaptığı küçük vurgularla bu sıradanlığı bozuyor. Mesela kadın işçilerin haklarıyla ilgili olarak eşit işe eşit ücret hakkından bahsediyor bir paragrafta, 50’li yıllarda yazılmış bir metin için oldukça önemli bir vurgu.
1 note · View note
hbedebiyatsanat · 4 years
Link
İnsanlık aç kalırsa onu din değil “Tarihsel Materyalizm” yani bilim kurtaracak ...
1 note · View note
doriangray1789 · 7 months
Text
"Insan sadece hayal gücüyle sınırlıdır"
“İnsan olarak yaradılış amacımız nedir?, Ne yapmamız gerekiyor?, Ve bunun sınırı nedir?” gibi belli başlı sorular sınır kavramını düşünmeye başladığımız zaman aklımıza gelir. Bir insanın sınırı nedir? Neler yapmaya muktedirdir?
Bir insanın ne yapabileceği, sınırlarının ne olduğu ile alakalıdır. Sınırlarını ise ancak kendini bilen bilebilir. O zaman insanın en büyük açmazı, kendini bilmek ve sonra da kendini gerçekleştirmek sürecinde gözlemleneceği söylenecektir.
Açmaz. İçine doğduğu toplumda ve kültürde onun ne olduğu ve ne olması gerektiği dayatılır. Kendi özünde ise ne olması gerektiği sadece kendine açılır. Toplum kişiyi kendine hizmet etme boyutunda tutmak, onu köleleştirmek isterken, o ise kendi sınırlarını keşfedebilmek, kendini gerçekleştirebilmek için özgürleşmek zorundadır. İşte bu aşamada insanın ilk sınavı başlar.
Seçim ....
Ancak
Seçme işlemi ise mevcutlar arsından yapılır peki kendi sınırlarının ötesini algılayabilmek ve daha ileri bir algı düzeyine taşıyabilmek için seçimini bu verilerin daha ötesine taşımayı, yeni keşfedilen bilgileri anlamlandırıp, basamak yaparak ne yapabileceği ve kavrayabileceği hususunda kendini daha ileri taşımayı bir seçenek olarak görebilir mi?
Yöneticiler, sömürü düzenlerinin devamı için, toplumun önüne maddî zenginlik, mevki-makam, cennet vaadi gibi arzularını koyarak, bu arzuları aracılığı ile toplumu uyutmak ve sömürmek isterler. İnsanlar arzuladıkları şeyler için kendi iradelerinden vazgeçerek özgürlüklerini yitirirler ve arzuları uğruna toplumu yönetenlerin bilinçli veya bilinçsiz köleleri haline gelirler. Bu seçim bireyin ne kadar özgürlşebildiğine ve kendi tinini izleyebildiğine bağlıdır.
Burada arzu ve istek arasında bir ayrım yapmak gerekir. İstek içinde bulunduğumuz an için ihtiyaçlarımız ile sınırlıdır. Arzu ise bu sınırın aşılması halidir. İhtiyacımızın ötesine isteklerimiz taşmaya başlayınca bu arzuya dönüşür
-her şey seçimle başlar.(Morpheus) +hayır, yanlış. seçim, güçlülerle güçsüzler arasında yaratılmış bir illüzyondur.(Merovingian)
bu unutulmaz repliği hatırladınız mı (Matrix)
otoriteyle ilgili sorunu olanlar keşfeder
içgüdü, gözlem, bilgi ve iç sessizlik sonrası gerçekleşen eylem var KEŞFETMEK
“all my life my heart has sought a thing i cannot name” -sylvia plath
bu dünyada henüz kimsenin görmüş olmadığı birşey
muhtemelen görülüp bulunabilseydi onu herkes isterdi.
bu yüzden dünya, herhangi birinin ona ulaşabilmesini engellemek için, onu sakladı…
ama bir gün birisi onu bulacak.
onu bulması beklenen kişi aynı zamanda onu bulacak kişi olacak.
olması gereken bu.varlıktaki mana arayışı oryantalizmi doğurdu halbuki bu kendini bulmak için alemi buna alet etmekti Edward Said, dünyanın o kısmına baktığımız bu merceğe oryantalizm ismini veriyor.ne demiş Edward Said amca “Oryantalizm: Batının Doğu Algılayışları” demiş yani şarkiyatçılığı tanımlamış bunun terside var
oksidentalizm yani Doğu'nun Batı algısı 
oryantalizm durağan ve geri olduğu ileri sürülen Doğu toplumuna karşı “ilerlemeci, uygar Batı toplumu” şeklindeki tezler, kapitalizmin emperyalist aşamaya doğru ilerlemesinin zeminini oluşturan sömürgeleştirme sürecinin ideolojik kılıfını yaratmıştır. Gerilik ve ilerilik durumları, belli bir tarihsel döneme atfedilebilecek bir tez olabilirse de, Batı merkezci ideolojinin, kapitalizmin Batı’da ulaştığı aşamayı tarihin sonu olarak yüceleştiren çerçevesinden kaynaklanır
hepsine karşı olarak
Materyalizm neyi savunur?
Maddecilik, özdekçilik veya materyalizm, her şeyin maddeden oluştuğunu ve bilinç de dahil olmak üzere bütün görüngülerin maddi etkileşimler sonucu oluştuğunu öne süren, a priori olan hiçbir metafiziksel kavramı kabul etmeyen felsefe kuramıdır. Bir diğer deyişle madde, var olan tek tözdür.
peki ya idealizm
görülüyor ki
Gerçekliğe ilişkin bilginin nereden kaynaklandığı ve bu bilgiye nasıl ulaşılacağı felsefeye ait bir tartışma alanı
Sorunun özü nesne ile öznenin birbirlerinden bağımsız süreçlerin ürünü olup olmadıkları üzerinden başlamakta ve daha sonra gerçekliğin kendisini üreten unsurların süregiden süreçte birbirlerini dışlayarak mı, özdeşleştirerek mi yoksa koşullandırarak mı var oldukları konusuna gelip dayanmaktadır. Bu ana sorunun cevabı ikincil bir soruyu da hemen peşi sıra gündeme getirmektedir. Gerçekliğin kendisine zihinsel-bilinç (idealist) temelli olarak mı yoksa maddeci-varlık (materyalist) temelli bir yaklaşımla mı ulaşılabilir? Olgu ve olayları açıklama, bunların toplumsal bağlarını ortaya çıkartma, aralarındaki ilişkinin nedensellik (içsel ilişkiler-çelişkiler-etkileşim-süreç) sürecini analiz etme ve varılan sonuçları genelleştirerek tutarlı bir bütünsellik içinde açıklama ve öngörü oluşmasını sağlama bilimin temel işlevidir.
Bilgiye ulaşma yöntemi ile bilginin kendisi arasında ayrılmaz bir bağ vardır ve bilimsellik epistemoloji-ontoloji birliği ile kanıtlanabilir. Başka bir deyişle, bilgiye ulaşma yöntemi ile ortaya çıkan sonuç çelişkili olmamalıdır.
5 notes · View notes
korayaker · 1 year
Text
SİYASET Lenin Sol komünizm Lenin Nisan tezleri Lenin Proleter devrim dönek kuattscki Lenin devlet ve devrim Lenin Emperyalizm Lenin Burjuva demokrasisi ve proleterya diktatörlüğü Lenin Ne yapmalı Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm Lenin Bir Adim Ileri Iki Adim Geri Lenin Din Üzerine Lenin Ssosyalizm ve Savaş Marx Engels Komünist manifesto Yahudi Sorunu Alman İdeolojisi Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı Ücretli Emek ve Sermaye Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Konut Sorunu Mao Zedong Çelişki Üzerine Uzatmalı Savaş Üzerine Seçme Eserler -ı-ıı-ııı Kızıl Kitap Josef Stalin Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm Marksizm, Ulusal Sorun Leninizmin İlkeleri Anarşizmi mi Sosyalizm mi Bolşevik parti Tarihi Muhalefet Üzerine Georgi Dimitrov Faşizme Karşı Birleşik Cephe Leo huberman Sosyalizmin alfabesi Politzer Felsefenin başlangıç ilkeleri Politzer Felsefenin Temel İlkeleri Nikitin Ekonomi politik Maksim Gorki Küçük burjuva ideolojisinin eleştirisi Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak Che Guevara Ekonomi ce sosyalist ahlak Paul lafargue Tembellik hakkı A.Şnurov Türkiye proleteryası John Reed Dünyayı Sarsan On Gün Ellen Meiksins Wood Sınıftan Kaçış İbrahim kaypakkaya Seçme eserler Mahir çayan Bütün Yazıları Hikmet kıvılcımlı Türkiyede kapitalizmin gelişimi Emrah cilasun - Mustafa suphi ve yoldaşlarını kim öldürdü Kapitalizm, Arzu ve Kölelik, Frederic Lordon Yeryüzünün Lanetlileri - Frantz Fanon Terry Eagleton Marx Neden Haklıydı Jhon Zerzan Gelecekteki ilkel Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi Kropotkin- Ekmeğin Fethi Ivan Illich'in Okulsuz Toplum Hüseyin Can Sosvyetler ve Kürtler A.Kollontai Komünizm ve Aile N. kruspkaya Halk eğitimi Platon Socratesin Savunması Arthur Schopenhauer- Eristik Diyalektik
TOPLUMSAL CİNSİYET
Friedrich EngelsAilenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni Clara Zetkin Kadın Sorunun Üzerine – Clara Zetkin Lenin'in Bütün Dünya Kadınlarına Vasiyetleri Auguste Bebel Kadın ve Sosyalizm Alexandra Kollontai Marksizm ve Cinsel Devrim Alexandra Kollontai Komünizm ve Aile Alexandra Kollontai Bir çok hayat yaşadım Sibel Özbudun Marksizm ve Kadın Emek, Aşk, Aile Sibel Özbudun Küreselleşme , Kadın ve Yeni - Ataerki Ricardo Coler Kadın Krallığı Elisabeth Badinter Biri Ötekidir Shulamith Firestone Cinselliğin Diyalektiği Diana Gittins Aile Sorgulanıyor Simon de beauvoir ikinci cins Valeri solanes -Erkek doğrama cemiyeti Judith Butler- Cinsiyet Belası
PSİKOLOJİ
Sigmund Freud Totem ve tabu Sigmund Freud uygarlığın huzursuzluğu Sigmund Freud Düşlerin Yorumu Joel Kovel Tarih ve Tin Michel Foucault Deliliğin Tarihi Jean Twenge Ben nesli Rollo May Kendini Arayan İnsan Pascale Chapaux-Morelli İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon Erich Fromm Sevme Sanatı Eric Fromm- Özgürlükten Kaçış Caren Horney Çağın Nevrotik kişiliği  POSTMODERN FELSEFE john zerzan- Gelecekteki ilkel Terry Eagleton Postmodernizmin Yanılsamaları Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon Jean Baudrillard Tüketim Toplumu Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı Jean Baudrillard baştan çıkarma üzerine Jean Baudrillard Neden herşey hala yok olup gitmedi Rainer Funk Ben ve Biz Postmodern İnsanın Psikanalizi - Zygmunt Bauman Akışkan Aşk / İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair Zygmunt Bauman  Akışkan Modernite Jean François Lyotard Postmodern Durum Michel Foucault Özne ve İktidar / Seçme Yazılar Michel Foucault Cinselliğin Tarihi Karakter Aşınması - Richard Sennett Kamusal insanın Çöküşü Richart Sennet Guy Debort- Gösteri toplumu
VAROLUŞÇU FELSEFE
Arthur Schopenhauer Cinsel Aşkın Metafiziği Arthur Schopenhauer ,Hayatın Anlamı Arthur Schopenhauer İsteme ve Tasarım Olarak Dünya Emil Michel Cioran Çürümenin Kitabı Terry Eagleton Hayatın anlamı Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı Ferdinand celine gecenin sonuna yolculuk Jean Paul Sartre Bunaltı Cesare Pavese Yaşama Uğraşı Franz Kafka Dönüşüm Samuel Beckett Godot'yu Beklerken Hermann Hesse Siddhartha Dostoyevski Yeraltından Notlar Dostoyevski Suç Ve ceza Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt Nietzsche Ecce homo Nietzsche Decal Candide - Voltaire Albert CamusYabancı Jhon fante toza zor Terry Eagleton Kötülük Üzerine Bir Deneme
ROMAN VE KLASİKLER
Maksim Gorki Ana Maksim Gorki Benim üniversitelerim Dimitır Dimov Tütün Kropotkin Ekmeğin Fethi Jack London’ Demir ökçe John Steinbeck Fareler ve İnsanlar Harper Lee Bülbülü Öldürmek Victor Hugo Sefiller Goethe Genç Werther'in Acıları Balzac vadideki zambak Dostoyevski Suç ve Ceza Dostoyevski Kumarbaz Dostoyevski Budala Dostoyevski Ev sahibem Dostoyevski Yeraltından notlar Stefan Zweig Satranç Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu Irvin D. Yalom Nietzsche Ağladığında Lev Tolstoy Anna Karenina Vladimir Bartol Fedailerin Kalesi Alamut Amin Maalouf Doğunun Limanları Harper Lee Bülbülü Öldürmek George Orwel Hayvan Çiftliği Jhon Steinbeck Fareler ve İnsanlar
Türk Edebiyatı
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali Kuyucaklı yusuf Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri ayarlama enstitüsü Yaşar kemal İnce memed Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası Mehmet Rauf Eylül Peyami Safa Yanlızız Peyami Safa Fatih-Harbiye Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye koğuşu Peyami Safa Bir teredüdün Romanı Namık Kemal İntibah Orhan Pamuk Orhan pamuk kırmızı saçlı kadın Yusuf atılgan Aylak adam Ahmet Ümit İstanbul Hatırası Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban
Distopya-Ütopya
Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya 1984 - George Orwell Ursula K. Le Guin Mülksüzler Damızlık Kızın Öyküsü
Din Tarih ve Antropoloji
Tanrı'nın Tarihi - Karen Armstrong
Ludwig Feuerbach-Hristiyanlığın Özü Marx Engels- Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Lewis Henry Morgan-Eski toplum Wilhelm Reich- Cinsel ahlakın boy göstermesi Freud totem ve tabu Claude Levi – Strauss  Yapısal Antropoloji Samuel NoahbKramer Tarih Sümerlerle Başlar Samuel noah Kramer Sümer mitolojisi M. İlin-İnsan Nasıl İnsan Oldu Darwin Türlerin kökeni Turan Dursun Din bu Dine Karşı Din - Ali Şerati Ataların Hikayesi Richard Dawkins Sibel özbudun -Antropoloji: Kuramlar, Kuramcilar Lenin Din Üzerine Karl -Marx Yahudilik Üzerine Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens , Yuval Noah Harari Deccal - Friedrich Nietzsche Ahlakın Soykütüğü- Friedrich Nietzsche Peter Hopkirk İstanbulun Doğusunda Bitmeyen oyun Hans Lukaks kieser- Iskalanmış Barış
Martin Van Bruinessen Kürtlük Türklük Alevilik
Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim
Erdoğan Çınar Kayıp Bir Alevi efsanesi
Erdoğan Çınar Aleviliğin Kayıp Bin yılı
Ahmet Taşağıgil Gök Tengrinin Çocukları
Jena Paul Roux. Türklerin Tarihi
Tori Bir Kürt Düşüncesi Yezidilik
İrene Melikoff Uyur idik uyardılar
Hamza Aksüt Aleviler
Jean Hamilton Aanadoluda Heretik Hareketler
Faik Bulut Dersim Raporları
Mehmet Bayrak Dersim Koçgiri
Mehmet Bayrak Alevilik Kürdoloji Türkoloji Belge.
Hakkı Naşit Uluğ Dersim Medeniyete Açılıyor
4 notes · View notes
polemik · 3 years
Note
sınıflar ortadan kalkınca ne tür çelişkiler ortaya çıkabilir
Maddenin hareketi devam ettiği sürece çelişkiler her zaman olacaktır. Her şey kendi karşıtıyla var olur, dünyaya geldiğin an ölümü de getirmiş olursun. Her olguda bu yasa işler. İlişkilerde bile. Bir ilişkiye başladığında, bir sevgilin olduğuna, ayrılık ihtimalini de yaratmış olur aynı anda.
Zıtların birliği diyalektik materyalizmin bir yasasıdır. Diyalektik materyalizm bütün bilimsel kuramların genellenmesiyle doğanın, toplumun ve düşüncenin hareketinin en soyutlanmış halini bize sunar: bütün bilimsel verilerin en genellenmiş tümevarımıyla elde edilmiştir; öte yandan tümdengelim yöntemiyle bilgi üreten büyük bir düşünme aracıdır. Mesela yeni bir fenomenle karşılaştığında genele uyarak, nitelikçe değişimler içeren bir tarihi olduğunu, çelişkiler barındırdığını vb. tahmin edebilirsin.
Bu nedenle sınıflar ortadan kalksa da diyalektik materyalizm var olmaya ve gelişmeye devam edecek. Bu özgüveni maddenin sonsuzdan gelip sonsuza giden hareketine yaslanarak ileri sürüyoruz. Bu haliyle bilimsel dünya görüşü aslında diyalektik materyalizm üzerinde şekillenir.
Madde sonsuzdan gelip sonsuza gider dedim ama bu sınıflar (fenomenler) için geçerli değil. Bir fenomen süreç içinde belirir ve bir süre sonra dönüşerek ortadan kalkabilir. Bazı durumlarda, bir biyolojik türün tükenişi gibi, sürecin tarihinde kalabilir. Ancak bu yasa bir hareketin kendini aşarak nitelikçe başka bir harekete dönüşmesini, bu şekilde eskinin yadsınmasını, dönüşümden itibaren tekrar yeni çelişkilerin belirmesi ile bir süre sonra tekrar bir dönüşümün koşullanmasını ve bir süre sonra yadsımanın da yadsınmasını, dolayısıyla dönüşümün sürekliliğini vurgular.
Sınıflar tarihi de bu şekilde ilerlemiştir, yadsımanın yadsınması bir spiral gibi bir üst düzeyde tekrarı içererek. İlk sınıfsız toplumlar insanın insanı sömürüsünün hâkim olduğu sınıflı toplumlarca yadsınmıştır, ancak çağımızda sınıfsız toplumlara ulaşılması bir üst düzeyde tekrar olacaktır. Böylelikle yaşamın başka alanında, evrende çelişik durumlar sürerken, insanlık tarihi için sınıf çelişkisi tarihe gömülmüş bir fenomen olarak kalacaktır.  
4 notes · View notes
raperinagel · 5 years
Link
Diyalektik ve tarihsel materyalizm, sınıf-lar, ulus-lar mücadelesinde iz bırakarak yolumuzu aydınlatan, son derece saygıya değer önemli somut ve nesnel gerçekliklerle dolu olduğunu gösteriyor. Bugünde ezilen ve sömürülenlerin özellikle de Hindistan, Nepal, Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu düzleminde Kürt ulusal mücadelesinin tarih yaratan gerçekliği, bizlere önemli öğretici dersler bırakarak ilerleyişini sürdürmüyor mu? Tarihe ve toplumlara iz bırakanlara …
1 note · View note
wozwaldllik · 6 years
Text
Marx-1
Marx, ‘tarihsel materyalist’tir. Marx’ınki Antik Çağ’ın atomcuları veya 17. ve 18. yüzyılın mekanik materyalistlerinde görülen felsefi bir Materyalizm değildi. Düşüncelerimizi ve bilincimizi toplumdaki maddi yaşam koşullarının belirlediği görüşündeydi Marx. Tarihsel gelişme de bu maddi ilişkilere göre gerçekleşiyordu.
Hegel tarihi ileri doğru iten kuvvete ‘dünya tini’ ya da ‘dünya aklı’ demişti. Marx’a göre bu bakış gerçeği ters çevirmek oluyordu. Çünkü tarihi asıl belirleyen maddi yaşam koşullarındaki değişikliklerdi. Maddi değişimler tinsel temellere dayanmıyordu, tersine tinsel değişmeyi belirleyen maddi koşullardı. Özellikle toplumdaki ekonomik güçler; bunlar diğer bütün alanlarda da değişmelere yol açarak tarihi ilerletiyordu. Bir örnekle açıklayalım:
Tumblr media
Antik Çağ’da felsefe ve bilim neredeyse tümüyle kendi başına bir amaç olarak görülüyordu. Eski filozoflar kuramsal bilgilerinin herhangi bir uygulamaya, bir şeyleri düzeltmeye yarayıp yaramadığıyla pek ilgilenmezdi. Bu da içinde gündelik ekonomik hayatın ne şekilde örgütlenmiş olduğuyla bağlantılı bir şeydi. Yaşamın sürdürülmesi ve tüketim maddelerinin üretilmesi Antik Çağ’da köle emeğine dayanarak gerçekleşiyordu. Dolayısıyla kibar kentlilerin üretimi yeni buluşlarla geliştirmesi hiç de gerekli değildi. İşte bu bir toplumda maddi ilişkilerin düşünme biçimini nasıl belirlediğine dair bir örnek.
(Jostein Gaarder, Sofie’nin Dünyası)
Tumblr media
27 notes · View notes