Hani böyle bir şeyler yaşarsın ama ne ders çıkaracağını anlayamazsın ya. çok ürkütücü değil mi? Sana bir sinyal bir işaret geliyor. Ama sen çözemiyorsun. Bir şans daha veriyor hayat aynı şeyi yaşatıyor. Yine anlamıyorsun. Sorun bende mi diye düşünüyorsun bu kaç kez başıma geldiyse. Kendinde suç gördüğünde söylenemez. Terk edilen benim niye benim bunun üstüne düşünmem gerekiyor. Onlar terk etmedi mi beni hem de hiç açıklama yapmadan. Onlar değil mi en zor anımda beni yalnız bırakan. Ben niye üzülüyorum? Ben neden bu kadar düşünüyorum?
Suçlu aramayı artık bırakır mısın? Şunun yüzünden, onun yüzünden, bunun yüzünden, benim yüzümden demeyi artık keser misin? Bırak artık, çünkü bir suçlu bulman bir şeyleri değiştirmeyecek, bu şekilde iyileşemeyeceksin, bunu sen de içten içe biliyorsun. Kimsenin yüzünden değildi, sadece öyle oldu. Sen birini ya da kendini suçlasan da geçmiş üzerinde herhangi bir etkin olmayacak bunu kabullen. Çünkü reddetmeye devam ettikçe zarar vereceksin. Kabullen ve yoluna bak, her şeyi önemseyip o şeyle boğuşacak kadar vaktimiz yok. Önümüzde gideceğimiz uzun bir yol var.
Aslında bendeydi aptallık. Ne kötü olan oydu ne de başkası, bendim aptal olan. Hemen heveslenen, umudu asla tükenmeyen, hala bir şeylere inanan, yaşadıkalrından ders çıkarmayıp güvenmeye devam eden. Asıl sorun hala mutlu sonları hayal eden bendeydi. Kısa ve net işte sorun bende.
Haklıydı arkadaşlarım, her zaman kötü şeyler söyleyen iç sesimde haklıydı. Kimseyi dinlemeyen iyi şeyler düşünen bendeydi salaklık.
Haklıydı iç sesim aşk gerçekse bile bana aşık olmak gerçek dışıydı.
İyi niyetimi, huylarımı, kibarlıklarımı saflık sanıyorlar. Fark etmeden aşağılıyorlar, belkide umursamazlığı feyz almalıydım onlardan, böylece başkalarını düşünmeyi bırakırdım belki. İyileştiğini düşünsem bile aynı yarayı defalarca kanatıyorum, fark ederek yaşadığım koskoca 6 yıl.. Ve fark etmeden yaşadığım, sayamayacağım yıllar..
Vazgeçmek… Pes etmek… Daha ne kadar üstümüze olmayan kıyafetleri giyer gibi taşıyamayacağız üstümüzde? Daha ne kadar bıraktığımız yerde diz çöküp sadece kahrolup ağlayacağız? Daha ne kadar düştüğümüz yerde yerleri döveceğiz ve sadece ama sadece kendimize zarar vereceğiz. Belki de asıl vazgeçmemiz gereken kendimize eziyet etmektir. Bırakmamız gereken kendimizi suçlamaktır.
ellerimin titremesinden nefret ediyorum, sesimin titremesinden de. aşktan korkmaktan nefret ediyorum. görmediğim şeyleri gördüğümde aklıma düşen o anılardan nefret ediyorum. kırmaktan nefret ediyorum. düşmekten nefret ediyorum. hayal kırıklığı olmaktan, güvensizlikten nefret ediyorum. umursamaz biri gibi görünmekten nefret ediyorum. gözlerimin dolmasını engelleyemediğim için nefret ediyorum. bu kadar hassas olduğum için nefret ediyorum. her ihtimali düşündüğüm için nefret ediyorum. hayatı umursamadan yaşayamadığım için nefret ediyorum. nefret etmekten nefret ediyorum. en çokta kendimden.
Yirminci yüzyılın başlarında hem psikanalitik kurama yaptığı katkılar hem de çocuk psikanalizi üzerine çığır açan çalışmalarıyla kendine özgü bir yer edinen Melanie Klein, ‘Sevgi, Suçluluk ve Onarım’da çocuklarla yaptığı klinik çalışmaları açıklıyor.
Freud, yetişkinde hâlâ aktif olan çocuğu keşfetti.
Klein ise yetişkindeki ve çocuktaki bebeği keşfetti.
Klein, evrelerden ziyade pozisyonlardan söz…