Lambayı kaybetmişsin, karanlıkta kalmışsın ışıksız. Arayıp durmuşsun bulma ümidiyle nereye baksan boşluk. Sonra ansızın hiç tahmin etmediğin yerden karşına çıkmış. Bulduğuna sevinmişsin hem de çok. Tekrar kaybetmeyeyim diye düşünmüşsün ama kaybedeceğinden habersiz sevinmişsin.
Gerekirse ikimizin yerine de severim. Yanında başkası olmadığı müddetçe istediğin yere, istediğin kadar git. Ben yine istemediğin kadar sana gelirim. Tam orada seni yine ilk günkü gibi severim.
Büyümenin bu denli sancılı olduğunu bilmiyordum. Gerçi sorsalardı şimdiki bana hiç büyümek dahi istemezdim. Hep çocuk kalmak ve hiçbirşeyin ellerimle inşa ettiğim kumdan kalemi bozmasına izin vermezdim. Dedim ya yaşım büyüse de ben hala kumdan kalesini terk etmeyip koruyan o küçük çocuktum. Asla beğenilmeyen, çocuk kaldığı yüzüne vurulan, çocuk olduğu için her seferinde yalnız bırakılan o küçük çocuk benim içimden çığlık çığlığa bağırarak evet benim yaşım büyüse de hala çocuğum demek isterdim. İşte büyümek bu yüzden sancılıymış çocukken bilmezdim ama büyümek zorunda bırakılınca anladım.
Tezgâhında Üzerleri tozdan parlayan kurabiyeler ve biraz meyve vardı, birkaç kuruş için sabahtan beri oradaydı herhalde ve artık yorgunluk belini bükmüştü. Ben sevinçliysem sen niye sevinmeyesin, diye düşündüm. Bir parça kek alıp önüne bir banknot bıraktım. Telaşla paranın üstüne vermeye davrandı, ama ben yoluma devam ettim ve uzaktan onun mutluluktan korkuya kapıldığını, iki büklüm bedeninin birden dikleştiğini, şaşkınlıkla açılan ağzından bin bir duanın döküldüğünü gördüm. Elimde kekle arabanın başında duran yorgun bir atın yanına gittim, başını benden yana çevirip dostça kişnedi. Onun hüzünlü bakışlarında da şükran vardı, pembe burnunu okşayarak keki ona uzattım. Bunu yapar yapmaz fazlasını istedim, daha fazla sevinç yaymak, daha fazla hissetmek istedim, birkaç gümüş bozuklukla, birkaç renkli banknotla korkuları, kaygıları gidermek, ruhları şenlendirmek ne kadar kolaydı. Ortalıkta niçin hiç dilenci yoktu? Balon almak isteyen çocuklar neredeydi?
Bu sistem kayıtlı işliyor. Soru kitapçığınızda bir sonraki sahnede önünüze hangi sorunun geleceği belli. Siz sadece önünüze açıldıkça hayatta kayıplar veya kazançlar olarak yaşarsınız.
''Bir Müslüman öldü mü seferber olunuz'' buyururdu Efendi Baba'm (kuddise sırrıhû). Ölen kişiye 70 bin kelime-i tevhid okuyup bağışlamalı. Efendimiz aleyhisselâtu vesselâm: ''Kime öldükten sonra 70 bin kelime-i tevhid okunsa cehennemde de olsa çıkarılıp cennete konur.'' buyuruyorlar.
Bir Allah dostu, bu hadisin sıhhatinden şüphe etti. Bir gün yanına küçük bir çocuk geldi. Beraber aynı sofradan yerken çocuk aniden ağlamaya başladı. Allah dostu:
''Niçin ağlıyorsun evladım?'' deyince, çocuk;
''Efendim! Benim bir kaç gün önce vefat eden bir annem vardı. Az önce o gözümün önüne geldi. Cehenneme atılmış feryat ediyordu. Onun haline dayanamadım.'' dedi.
Bunu duyan o zat daha önce okuduğu 70 bin kelime-i tevhidi o kadının ruhuna bağışladı. Biraz sonra çocuk gülümsemeye başladı. Allah dostu yine sordu:
''Niçin güldün evladım?'' Çocuk;
''Efendim! Az önce cehennemde gördüğüm annemi oradan alıp cennete koyduklarını gördüm.''
herkese olan güvenimi yıktın. söylesene şimdi sevgili kim yeniden inşa edecek güvenimi. ben söyleyeyim: kimse. neden biliyor musun? çünkü ben kimseye şans bile vermiyorum, veremiyorum artık. tekrar aynı şeyleri yaşamaktan korkuyorum. yükseklerdeyken yere çakılmaktan korkuyorum. sevilirken terk edilmekten korkuyorum. güvenmişken aldatılmaktan korkuyorum. korkuyorum...
“Soruya ulaşınca cevabını birbirimizden gizlediğimiz anlarda
küçük bir hediye
sayılmaz mı yalnızlığımız?
Sanki siz
yalnızlığınızı gerisin geriye hediye almaktan mutluluk
duymaz mısınız?
Mesela bir dağa toy bir oğlak hediye etseniz,
mesela nikotinden bakırlaşmış bıyıklarıyla bir köylüye biraz şevkat,
bir toprak yola biraz asfalt, bir çocuğa biraz organik tebessüm,
mesela bir trajediye biraz mizah hediye etseniz eleştirmenlere inat,
sevinmez misiniz?
Sanki siz
her şeyin kusur olduğu bir galakside tek mutlak gerçek misiniz?”
- küçük İskender, Entelektüel İtiraf
(Sarı Şey)
- Görsel: Paul Beel