Tumgik
#senin yol
sadece-v · 5 months
Text
Yarattığınız gerçek adalet kalbinizin sesinden ibarettir...
-SOKAK NÖBETÇİLERİ-
121 notes · View notes
ciel-bleu-1 · 2 years
Text
Tumblr media
Beni bu güzeller mahvetti, böyle küçük hava koşullarına uygun Evkaftakimden Tütüne alışkınım Böyle aşık oldum; Eve ekmekle tuzunu götürmeyi böyle havalarda unuttum; Şiir yazma kayıtlarımı Hep böyle güzel havalarda nüksetti; Beni bu güzel havalar mahvetti 🍃
10 notes · View notes
yasamak-oldurur89 · 2 years
Text
Her geçen gün biraz daha senden uzaklaşıyorum
3 notes · View notes
Text
0 notes
Text
Şöyle çok uzun bir yola çıkmak istiyorum ama çok uzun ,yollar bitmesin.Saat hep sabah 5:30 olsun gün hafif aymış güneşin çıkmasına 45 dk felan var gökyüzü hafif pembemsi, ay hala tepede hafif hafif esen rüzgar ,sonra o rüzgarın temine değen huzuruuu…
Hiç kimse çıktığı yolda kendisi kalmaz,yol başkalaştırır…
1 note · View note
sadenees · 9 days
Text
Ey Rabbim benim duyduklarımı sende duydun, gördüklerimi sende gördün. Ben susup kenara çekiliyorum, yol senin, hiza senin, kul senin, ceza senin !
179 notes · View notes
gelmemyegidenadam · 8 months
Text
“Oradasın, biliyorum. Bu satırları okuyorsun. Şimdi bu satıra geçtin, kaşların çatıldı. Kafan karıştı. Kimle konuştuğumu, bu satırları kime yazdığımı anlamaya çalışıyorsun. Ben bu satırları sana yazıyorum. Ona, buna, şuna değil. Sana yazıyorum. Dünyanın her neresindesin bilmiyorum, hangi şehrin hangi sokağında okuyorsun bu yazdıklarımı bilmiyorum. Bir otobüste misin, trende misin, saat orada kaç? Bilmiyorum... Ekrana dökülen saçların ne renk inan bana tahmin edemiyorum. Ve inan bana, bunların hiçbirinin önemi yok. Saçlarının renginin, saçlarının olup olmamasının, nerede olduğunun, saatin kaç olduğunun... Tek önemli olan sensin. Bu satırları okuyor olman. Neler yaşadın, neleri atlattın, neler yaşayacaksın, neleri atlatmak zorunda kalacaksın bilmiyorum. Tek bildiğim var, bu dünyada çıkmaz sokak yok. Sonuna geldiğini düşündüğün her yolda, o yolun sonunda bir duvar da görsen adım attığında yıkılacak o duvar. Belki mahvolmuş bir haldesin, belki pes ettin, belki çaresizsin, belki artık hiçbir şeyin iyi olacağına inanmıyorsun. Ama sen bu satıra geçtiysen, hâlâ umut var demektir. Çünkü bu satırları okumaya devam ediyorsan bu satırlardan bir kurtuluş yolu, bir cevap arıyorsun demektir. Derin bir nefes al. Bir nefes daha. Ve bil ki, ‘Vardır elbet bir çıkılacak yol.’ Yeter ki o yola adımını at. O telefonu eline al, kendini tuttuğun o mesajı at. Aynanın karşısına geç, kendine bir bak. O kadar değerlisin ki kendinin kendine yazık etmesine izin verme, saçlarını tara. Bir özür dile kendinden. Kendine yaptığın haksızlıklar için, kendini soktuğun o çıkmaz sokak için, kendini suçladığın her an için özür dile kendinden. Bu dünyadaki en önemli insan sensin. Bu dünyadaki en değerli insan sensin. Başkalarına verdiğin değerin yarısını bile kendine vermediysen eğer, şimdi bir kez daha özür dile kendinden. Ve bir kez daha. Unutma, herkes gittiğinde bile ruhun seninle kalacak... Senin en yakın arkadaşın, en daimi ailen sensin...”
504 notes · View notes
Text
Baldızımın İlik Gibi Kızını Siktim! (Kerem 38 Y., Edirne)
Eylül ayının ikinci haftasıydı, geçici görev için Tekirdağ'a gönderilmiştim. Bunu biraz da ben istemiştim, çünkü orada üniversite okuyan (baldızımın kızı) Çilem vardı. Hem bir büyüğü olarak onu kontrol edecektim, hemde işimi yapacaktım. Arabamla Pazar akşamı Tekirdağ'a gittim ve anlaşmalı otelimize yerleştim. Daha önceden de orda kaldığım için, ısrarla çatı katındaki deniz manzaralı odayı istedim. Yol yorgunluğu hissetmiyordum, saat de erkendi, bizim Çilem'in öğrenci evine bir baskın yapayım dedim. Arabaya atladım ve Çilem'in evinin önüne geldim.
Seslerden anlaşıldığına göre içeride bir hengamedir kopuyordu. Kızlardan biri avaz avaz bağırıyor, bir erkek sesi de cevap vermeye çalışıyordu. Dışarda beklemeye başladım. Ve birazdan, ince uzun bir genç hışımla evden ayrıldı, peşinden de bir kız koşarak gitti. Ve evdedi hengame de sona erdi.
Arabadan çıkıp zile bastım. İçeriden ağlama sesi geliyordu. "Kim O?" dedi ağlayan ses. Çilem'in eniştesi olduğumu söylediğimde kapı açıldı. Yeğenimin ev arkadaşı Leyla'nın ağlamaktan şişmiş gözlerini görünce içim parçalandı. Oysaki 20 gün önce bizim yazlığa geldiklerinde ne kadar neşeliydi. Az önceki bağrışmayı duyduğumu ve ne olduğunu sordum. Leyla ağlayarak, erkek arkadaşını bir başka kızla kendi yatağında yakaladığını, oysa onu sevdiğini falan söyledi. Leyla'yı teselli ettim, kendisinin daha çok genç olduğundan, yarın birgün o çocuğu unutup başkasını bulabileceğinden bahsettim. Leyla halen erkek arkadaşına küfürler savururken, Çilem ve arkadaşları geldi. Tabii onlar da merakla ne olduğunu sordular. Leyla konuyu bir posta da onlara anlatırken, Çilem boynuma sarıldı ve "Canım eniştem!" diye koca bir öpücük kondurdu yanağıma. Ben de onu öpmek isterken yüzünü çevirdi ve kazayla tam dudağının yanından öptüm. Bu küçük kazaya Çilem gülümserken, doğrusu ben biraz utandım. Çükü Çilem kendi çocuğum gibiydi.
Akşam yemek yeyip yemediklerini sordum. Leyla yememişti, Çilem ve Tuğba ise birşeyler atıştırmışlar. Onlara, "Hadi hep beraber çıkıyoruz!" dedim. Benim arabya atladık hep birlikte ve otelin restoranına gittik. Izgara et söyledik. Kızlara, "Ne içersiniz?" dediğimde, Çilem ve Leyla bira istedi. Tuğba ve ben, pek alkol almadığımızdan, önce kola söyledik, ama Leyla ve Çilem'e yarenlik etmek için bizler de bira istedik. Hem manzaranın hemde deniz havasından olacak, bayağı bir içtik. Hesap kaçtı bir tarafımıza diye düşünüyordum. Garson Şeref'i kenara çektim, eline iyi bir bahşiş toka edip, hesaba tenzilat yapmasını ve kızların daha çabuk kelle olması için biralarına votka koymasını söyledim. Başka türlü hesabın altından kalkamayacaktım çünkü. Şeref elinden geleni yapacağını söyledi...
Saat gece 02:00 oluyordu. Çilem ve Tuğba uyukluyor, Leyla ise bana, karşısına ne kadar fırsat çıktığını, ama sevgilisini aldatmayı asla düşünmediği konusundaki resitalinin 35. baskısını yapmaktaydı. Bir ara bana kendini pek iyi hissetmediğini söyledi. Açıkçası ben de pek iyi durumda değildim. Daha önceden böyle birşeyi tahmin edemediğim için yine de kendimi tebrik ettim. Şeref'e bir işaret çakıp hesabı istedim. Hesap pusulası (indirimli) geldi. Şeref'e, "OK, odamın hesabına ekle, yarın görüşürüz!" dedim. Leyla ile birlikte, Tuğba ve Çilemin koluna girerek, yukarıya odama çıktık. Daha sonra kızlar için bir oda daha tutmak için aşağı indim. Resepsyonist Metin abi, bana, "Senin yan oda bu akşam boşaldı, o yüzden başkasına vermeyeceğim, eğer ihtiyacınız varsa o odayı ücret vermeden kullanabilirsiniz!" dedi. Ona teşekkür edip anahtarı aldım ve yukarıya çıktım.
Kızların üçü de alkolün ve sıcağın etkisiyle sızmıştı. Yan odayı bir kolaçan ettim. Odayı tutanlar birkaç saat uzanıp çıkmak zorunda kalmışlar galiba, çünkü ne banyo havluları kullanılmış, nede yatak bozulmuştu. İçinde birkaç izmarit bulunan bir kültablasından başka kirli bir şey yoktu odada.
Önce Tuğba'yı, sonra da Leyla'yı yan odaya götürdüm. Tuğba'nın kemerini ve pantolonunun düğmelerini çözdüm, pantolonunu sıyırdım, gayet kolay çıkmıştı. Ben Tuğba ile ilgilenirken, Leyla'nın üzerine kusmuş olduğunu farkettim. Onun da üzerindekileri çıkartmaya başladım. Önce kotunu, sonra da bluzunu çıkardım. Leyla'yı bikini ile defalarca gördüğüm için bu manzarayı yadırgamamıştım, fakat yinede tahrik olmadığımı söyleyemem. Bir koşu odama gidip benim temiz tişörtlerden birini aldım geldim. Üzerine tişörtü giydirirken parfümü ile kendimden geçtim ve boynuna masum bir öpücük kondurdum. Kızların odaları ile benim oda arasında balkondan geçiş olduğu için, odalarının kapısını içeriden kilitleyip, balkondan kendi odama geçtim.
Çilem kendi kusmuğu içinde uyuyordu. Önce askılı badisini, sonra da leş olmuş kotunu çıkarttım. Külot sütyen kalmıştı, ama halen saçında, kolunda ve sütyeninde kusmuk vardı. Yatağın üzerindeki battaniye kusmuktan kullanılacak gibi değildi zaten. Battaniyeyi balkona attım. Çilem'i kucaklayıp, banyoya götürdüm, küvete yatırdım, üzerine ılık suyu tutmaya başladım. Biraz kendine gelir gibi oldu. Yıkanması gerektiğini, bu şekilde yatamayacağını anlattım. "Ok!" dedi. O yıkanırken ben banyodan çıktım, odaya geçtim. Birkaç dakika sonra havlu istedi. Havluyla birlikte, benim çamaşırlarımdan bir boxer ve tişört verdim. Sonra tekrar odaya geçtim, dolaptan yedek battaniyeyi üzerime alıp, ışığı söndürdüm ve yatağa girdim.
Birazdan Çilem, kurulanmış, benim boxer ve tişörtü giymiş halde geldi. Aslında halen ayılamamıştı, ama en azından temizlenmişti. Benim normalde yatarken iç çamaşır giymek gibi bir adetim yoktur, ama Çilem yanımdayken o halde yatamazdım. Çilem geldiğinde dikkat ettim, ıslanmış sütyenini ve külodunu çıkarmış, sadece benim verdiklerimi giymişti. Geldi ve yatağa süzüldü. Konuşamıyordu, hemen uykuya daldı. Bense bir süre daha uyumamıştım, su içmek için kalktım. Yatağa tekrar girerken Çilem döndü ve bacağıma sarıldı. Ayağımın üzeri tam amına geliyordu, verdiğim boxer bol geldiği için, ayağım amının dudaklarına da değiyordu. Çok tahrik olmuştum. Ayağımı oynattıkça Çilem de hareketlenmeye başladı. Amını benim ayağıma sürttükçe, benim ufaklık artık ufaklık mufaklık kavramını geçmiş, azmanlık mertebesine gelmişti.
Biraz daha aşağıya doğru kaydım ki, ayağımın yerini kasığım ve yarağım aldı. Birazdan Çilem'de hareketlenme tekrar başladı, ama bu sefer benim yarrak Çilemin amına badana çekiyordu. Dayanacak gücüm kalmamıştı, göğüslerini tişörtün üstünden hafiften okşamaya başladım. Çilem uyuduğu için, normal şartlarda biraz sürtündükten sonra uykuya devam etmesi gerekirken, durmuyor ha bire kerkiniyordu. En sonunda durdu. Orgazm olmuştu. Olaydan çok zevk aldığı amından akan sıvılardan belliydi. Ben de durdum, ama ben daha boşalmamıştım. Onu dudaklarından öpmek istiyordum. O ise, sanki (Memelerim ve amımla oynamana izin veriyorum ya, dudaklarımda ne işin var?) der gibi, dudaklarını kaçırıyor, bir türlü öptürmüyordu. Doğrusu biraz sinirlenmiştim.
Kalktım ve balkona çıktım. Balkonda bir sigara yakacakken, yan odadan (kızların odasından) gelen sesler dikkatimi çekmişti, balkondan hemen onların odaya daldım. Hava aydınlanıyordu ve içerisi alaca karanlıktı. Tuğba sağa sola dönerek yatıyordu, herhalde uyuyordu, yine de tam emin değildim. Ama Leyla yatakta yoktu. Banyoya baktığımda Leyla'yı orada yerde yatar buldum. Sanırım tuvalete gitmek istemiş, ama düşmüştü. Hemen kaldırdım. Yerler ıslak ve kaygandı. Yavaş yavaş yürüyerek balkona çıktık. Temiz hava iyi gelecekti. Leyla balkon demirine yaslanmıştı, ama halen kendine gelemiyordu ve düşecek gibi duruyordu. Arkasından sarıldığımda yarağım çıplak tenine değdi, altında külotu yoktu. İşemek için banyoya giderken çıkarmış olmalıydı. Çok kötü tahrik olmuştum, ama ileri gitmedim, Leyla'yı tekrar odalarına götürdüm ve yatağa yatırdım. Bacaklarını öyle bir ayırmıştı ki, bu sefer dayanamadım ve cillop gibi amına bir dil attım. Leyla hiç tepki vermedi, ama ben Tuğba'nın uyanmasından çekindiğim için, üstünü örtüp odama gittim. Çilemin yanına yattım, uyudum...
Uyandığımda yarağım şişmiş, kasıklarımın ağrısından kıvranıyordum. Çilem ise bacağını ve kolunu üzerime atmış, bütün ağırlığını bana vermişti. Dizimi yukarı kaldırdığımda yine benim yarrak Çilem'in amına değiyordu. Azıcık sürtünsem boşalacaktım. Öyle de yapmaya karar verdim ve sürtünmeye başladım. Biraz da o kıpırdadı. Tam icraat başlayacaktı ki, Çilem yatakta doğruldu. Ne olduğunu anlamadım, benim yarrağı tuttu, beni halen uyuyor sanıyordu galiba, yarağımı öptü ve banyoya gitti. Fırsatı kaçırmıştım, peşinden banyoya gitmek istedim, ama nedense yapamadım. Yatakta kendi kendime kızıyordum...
Çilem banyodan gelip yanıma oturduğunda, ben yatakta doğruldum. Yine kirlilerini giymişti. Bana, "Uyandırdım mı?" dedi. "Yok şimdi uyanmadım." deyince, utancından alt dudağını ısırmaya başladı. Güldüm. Akşam olanları sordu, kısaca anlattım. Şimdi duş alma sırası bana gelmişti. Ben yataktan kalkmış, duşa giderken, gözünün ucuyla benim alete bakıyordu. Ona kasıklarımın çok ağrıdığını söyledim. Güldü, konuşmadı. Banyodan çıktığımda, "Acıktım!" dedim. Onun da içi kıyılmıştı. Kızların yan odada olduğunu söylediğimde, hemen koştu, onları da uyandırdı. Kahvaltı edecektik, ama otelde öğlen yemeği servisi başlamıştı bile. Kızlara sordum, "Evde çayınız var mıydı? Ben çaysız kahvaltı yapamam!" dedim. "Var!" dediler. Otelden ayrıldık.
Eve giderken, marketten peynir, zeytin, salam, yumurta, domates, salatalık falan aldım ve kızların evine geldik. Öğrenci evlerini çok iyi bilirim, bir dolap vardır ve içindekiler bozuktur, bir şey yememek gerekir. Kızlar aldığım malzemelerle kahvaltı hazırlamaya girişti, ben de evi dolaştım. Kahvaltıda, Leyla, "Deniz kenarındayız, ama daha denize giremedik!" dedi. Ben hemen, "Bu gün denize gidelim ozaman!" dedim. Tuğba, "Benim erkek arkadaşım gelecek, olmaz!" dedi. Tuğba'ya, "OK! Sizi evde yalnız bırakalım mı?" dedim. Güldü, evet anlamında kafa salladı. Karar verilmişti, denize gidilecekti. Kızlar iki yıldır o evde bir aradaydılar ve gidilecek hiçbir yeri bilmiyorlardı.
Hazırlandılar, atladık arabama, Uzunçiflik tarafına doğru yol aldık. Bu çevreyi biraz biliyordum, ağaçlı ve kıraç bölümler arasında küçük gizli plajlar vardı. Bunlardan birine saptık. Hem hafta içi, hem de Eylül ayında olduğumuzdan çok tenhalaşmıştı her yer. Gözümüzün görebildiği yerde kimsecikler yoktu. İyice yayıldık bir gölgeliğe. Mübarek güneş, Temmuz güneşi gibi yakıyordu. Çilem tişört ve şortunu fora etti, Leyla da çarçabuk üstündekileri çıkardı, denize koştular. Ben daha duba gibi sahilde bekliyordum. Ben pantolonumu çıkarana kadar, ikisi de suya dalmıştı bile.
Yiyecekleri ve biraları gölgeye sakladım, soyunup peşlerine takıldım. Ben tam suya girecekken çıktılar, "Hadi güneşlenelim!" dediler. "Haydaaa!" diye kızdım onlara. Ama su soğuk gelmişti onlara, güneşte yatmak içlerini ısıtacaktı. Ben de geri döndüm onlarla birlikte. Kurulandılar, hasırlarını serdiler ve güneşin altında yattılar. Saat 15:30 falan olmuştu, sandviçleri biralarla yuvarladık. Onlara, "Bakın güneşte fazla durmayın, kötü çarpılırsınız!" dedim, ama dinleyen kim?
Benim arabanın bagajında her zaman, dalma gözlüğü, palet ve zıpkın bulundururum. Benimkisi özel merak işte, dalmayı seviyorum, kısmetim varsa iyi balık avlarım. Bagajdan malzemeleri alıp denize girdim. Denize girdiğimiz yerin etrafında kayalık alanlar olduğundan iyi balık vardı. 2 adet Karagöz, 2 adet de Kefal vurdum. Sahile çıktığımda, kızlar güneşte uyuyordu. Üstlerine su damlattım, aldırış eden olmadı. Güneş kremi döktüm, yine hareket yok. Çilem'in üzerindeki kremi elimle yaydırmaya başladım. Bikinisinin üstünü çözdüm, bütün sırtını kremledim, halen kalkmıyordu. Boynunu, omuzlarını, belini bolca güneş kremi ile sıvadım. Sıra bacaklara gelmişti, bu sefer tacizlerime 'Dur!' diyeceğini düşünüyordum, ama demedi...
Ayak bileklerinden başlayıp yukarı doğru masaj yaparak çıktım. Kalçalar iki posta kremlendi. Elim bacaklarının birleşme yerine geldiğinde, poposunu biraz daha yukarı kaldırdı. Bu, 'Devam et!' dercesine bir işaretti. Leyla'yı kontrol etmek amacıyla baktım, yüzü öbür tarafa dönük uyuyordu. Elimi Çilem'in bikinisinin içine sokup, poposunun yanaklarını yoğura yoğura kremledim. Başparmağımla götünün deliğine masaj yaparken, Çilem poposunu biraz daha kaldırıyordu. Bikinisinin amına gelen kısmı ise çoktan ıslanmıştı. Çok tahrik olmuştum, yarağım patlamak üzereydi. Çilem'in kulağına eğilip, "Devamı akşama, hadi şimdi denize girelim!" diye fısıldadım.
Çilem'le kalktık, denize girdik. Serin suya girince biraz olsun rahatlamıştım. Ama orada da pek sakin duramadık, Çilem'le elleşmelerimiz, oynaşmalarımız devam etti. En sonunda Çilem bacaklarını belime doladı. Ve tam kucağıma yerleştiği esnada bir ses duyduk, "Napıyorsunuz bakiim siz?" diye. Leyla ödümüzü koparmıştı, ikimiz de bir yana attık kendimizi suyun içinde. Çilem, "Gidelim artık, akşam oluyor!" dedi. Oysa benim planımda geceyi burada geçirmek vardı. Leyla güneşte uyuduğundan başı ağrımıştı ve eve gidip uyumak istiyordu. Mecburen toparlandık ve yola çıktık. Leyla'yı eve bırakıp, Çilem de otelde duş almak daha kolay olacak diye, evden üzerine giymek için birkaç parça giysi aldı ve otele döndük.
Otele vardığımızda anahtarı alıp yukarıya çıktık. Odanın kapısına varana kadar ikimiz de sakin ve usluyduk. Ama içeriye girip te kapıyı kilitler kilitlemez, dudaklarımız birbirine yapıştı, hoyratça birbirimizin vücudunu okşamaya başladık. Yarağım kazık gibi olmuştu. Çilem benim pantolonumu indirirken, ben de onun şortunun arkasından elimi içeri sokmuş, götünü amını kurcalıyordum. Şıpır şıpır olmuştu amı yine. O zevk sularını kana kana içmek, kafamı amına gömüp, bütün geceyi o şekilde geçirmek istiyordum. Çilem bu arada özgürlüğüne kavuşturduğu yarağımı ağzına alarak, büyük bir ustalıkla yalayıp emmeye başladı. Boş durmak istemiyordum, Çilem'i ayağa kaldırdım, ikimizi de çırılçıplak soyup, yatağa geçtik, 69 olduk. Birbirimize uzun süre oral yaptık, defalarca birbirimizin ağzına yüzüne patladık. Duş alıp tekrar yatağa geçiyorduk. En son sefer dudaklarımız birleştiğinde, ikimiz de yorgunluktan geberiyorduk. Çilem öpüşürken uyuya kaldı. Ben bir süre daha uyanık kaldım, Çilem'i uyurken izledim. Sonra ben de uyumuşum...
Gözlerimizi açtığımızda sabah ezanı okunuyordu. Tekrar öpüşmeye başladık, herşey yeniden başlıyordu. Ama bu sefer uykumuzu aldığımızdan, ikimiz de dinlenmiştik. Artık Çilem'i sikmek istiyordum. Yarrağım amına badana yaparken, Çilem, "Ben daha kızım!" dediğinde, Zonkkk oldum, "Nasıl yani, bakire misin halen?" diye sordum. Şaşırmıştım, bu kadar porfesyonelce yarak yalayan bir kız nasıl bakire olabilir diye. Çilem, anlattığına göre, okuldan bir çocukla (geçen aya kadar) çıkmış ve sonunda ayrılmışlar. Fakat ilişkileri süresince oral seksten öteye gitmemişler. Kızlığına elletmediğini, hatta arkadan bile yaptırmadığını söyledi. İnanmak istemiyordum, çünkü artık onu sikmek için sabırsızlanıyordum, ama bakire olması işime de gelmiyordu açıkçası.
Moralimin bozulduğunu gören Çilem, dudaklarıma bir öpücük kondurdu, "Fakat şimdi istiyorum, neremden istiyorsan yapabilirsin aşkım!" diyerek bacaklarını ayırdı. Aslında onu amından sikmeyi çok istiyordum, ama o an için kızlığını bozup bozmamakta kararsızdım. Onun için, "Dön arkanı ve domal!" dedim. Çilem götten sikeceğimi anladı ve banyodan şampuan şişesini getirip uzattı, sonra domaldı. Götünün deliğini önce biraz dilledim, sonra şampuan sürüp, bir parmağımı sokup parmakladım bir süre. Gerçekten de götten sikilmediği belli oluyordu, çok dardı göt deliği. Canını yakmamaya çalışarak, ikinci parmağımı da sokup, göt deliğini esnetip, biraz alıştırdım. Bu arada öteki elimle de sürekli klitorisini okşuyordum...
Şimdi iki parmağımı götüne rahat rahat sokup çıkarıyordum. Amını okşayan elime ise amının suları gelmeye başladığında, Çilem inleyerek, "Sik beni enişte, yarağını sok, hadi!" diye yalvarmaya başladı. Parmaklarımı götünden çıkarıp, yarağımın başına da şampuan sürüp ve arkasına yanaştım. Çilem kafasını yastığa bastırmış ve götünü havaya dikmişti. Bir elimle götünün yanaklarını ayırıp, öbür elimle yarağımın başını göt deline yasladım ve bastırmaya başladım. Yarağımın başı 'Plöp!' diye girdiğinde, Çilem çığlık atmamak için yastığı ısırıyordu. Yarrağımın başı girmişti, kalanını da sokmak için biraz bastırdığımda, Çilem elini arkaya atıp, göbeğimden ittirerek, "Dur enişte! Çıkart, çok acıyor!" dedi. Canını yakmak istemediğim için çıkardım.
Çilem döndü ve "Bu böyle olmayacak enişte, ben yapayım, uzan sen!" dedi. "Tamam!" deyip, sırtüstü uzandım. Çilem götünün deliğine ve yarağımın başına biraz daha şampuan sürüp, Alaturka tuvalete çişini yaparmış gibi yarağımın üstüne çöktü. Eliyle yarağımı tutup, göt deliğinin ağzına denk getirdi ve yavaş yavaş üstüne oturmaya başladı. Acıdan dudaklarını ısırsa da, bu şekilde daha kolay alıyordu götüne. Yarrağımın milim milim götüne girişini seyrediyordum. Sonunda ıhılaya ıhılaya yarrağımı köküne kadar götünün içine almış ve oturup kalmıştı öylece. Halen acı duyduğu yüzünden belli oluyordu. Ben yarağımı alttan oynatacak gibi olduğumda, "Ahhh! Kımıldama ne olursun enişte!" diyordu.
Çilem bir süre daha hareketsiz oturduktan sonra kendiliğinden götünü hafif hafif oynatmaya başladı. Götünü birkaç santim kaldırıyor, sonra tekrar yavaşça oturuyordu. Her seferinde biraz daha, biraz daha derken, belli bir süre sonra artık yarağımın başı görünecek kadar götünü yükseltiyor ve yeniden oturuyordu. Dudaklarını ısırışından, hem acıyı, hem zevki aynı anda yaşadığı belli oluyordu. Elimi amına atıp klitorisini okşamaya başlayınca, Çilem oturup kalkma hareketlerini hızlandırdı. Artık ellerini arkaya atmış, ayak bileklerimden tutunarak, hem inliyor, hem de götüyle yarağımı deli gibi sikiyordu. O kadar hızlı oturup kalkıyordu ki, her seferinde götü kasıklarıma vurduğunda, taşaklarım inanılmaz ağrıyordu.
Fakat bu fazla sürmedi, Çilem, "Geliyorum enişteee!" diye bağırıp, kasılmaya, titremeye başladı. Benim durumum da ondan farklı değildi, ben de uzun bir 'Ohhh!' çekerek götüne fışkırmaya başladım. Çilem kendini öne atarak, göğüslerini göğsüme yapıştırdı ve dudaklarıma yumuldu. Yarrağım götündeyken öpüşmeye, deli gibi birbirimizin dudaklarını kemirmeye başladık. İkimiz de nefes nefeseydik. Bu pozisyonda bir süre kalıp soluklandık. Çilem yarrağımın üstünden kalktığında, götünden çıkan osurukla birlikte döller taşaklarıma püskürdü. Çilem osurduğu için utanmıştı, mahçup bir şekilde elini götüne tutarak banyoya gitti. Ben de arkasından gittim, birlikte duş aldık.
Banyodan çıktığımızda Çilem'e, "Biraz daha uyuyalım!" dedim. Birbirimize sarılıp uyuduk. Sabah birlikte otelin restoranında kahvaltı ettikten sonra Çilem'i okuluna bırakıp, ben de işime gittim. Daha 2 hafta orada olacağım için çok sevinçliydim :)
[Kerem]
188 notes · View notes
1teksenn · 7 months
Text
Tumblr media
…🖋️
Bazen sanki hiç hissetmeyeceğim şeyleri hissettiğimi düşünüyorum...
Sanki her şeyi hissetmişim de,artık hiçbir şey hissetmiyecekmişim gibi...
Hiç bir yol yormaz sanırdım gözlerindeki uzaklığı görünceye kadar...
Günlerden hangi gün diye sorma kendimden yorulduğum günlerdeyim..!
Üzülme kalbim senin de ilacını bulmuşlar durunca bütün acıların geçiyormuş.!
🥀🕊️
160 notes · View notes
mesut-sems · 25 days
Text
Tumblr media Tumblr media
Yaş ilerledikçe insan neyi farkediyor biliyor musunuz?
Yalnızsın !
Tek başınasın…
Yürümekte olduğun yol yalnızca senin yolun.
Yola dahil olanlar oluyor,
Yoldan çıkanlar oluyor,
Yolda sorun çıkaranlar oluyor,
Ama biliyor musun?
Hepsi geçiyor ve gidiyor.
O yolda kim kalıyor, biliyor musun?
O yolda SEN kalıyorsun…
Sevincinle,Kederinle,
Kahkahanla,Gözyaşlarınla,
Yalnızca SEN kalıyorsun, o yolda…
67 notes · View notes
yusuf-krk · 9 months
Text
Gönül Hanem 🌹
Tumblr media
SENİN ADIN AŞK BE BITANEM ... .•*´¨`*•.╭╯╭╯╭╯╭╯╭╯╭╯╭╯╭╯╭♥╯╭♥╯╭♥╯╭♥╯
.•*´¨`*•. .•*´¨`*•. .•*´¨`*•. .•*´¨`*•. .•*´¨`*•.
`♥ ♥♥ ♥) ¸_♥; benim yüreğime kor gibi düşen ateş, .•*´¨`*•. .Sen umutlarımda tomurcuk açan, bir dal,. .•*´¨`*•. Sen karanlık gecelerimde yıldızların gösterdiği yol, .•*´¨`*•. Sen benim onurum, gururumsun, sen koklamaya .•*´¨`*•. kıyamadığım bir gül, gecelerimde hasretim, .•*´¨`*•. sabahlarımda doğan güneşim, yokluğunda .•*´¨`*•. çektiğim acım, varlığında mutluluk hormonumsun .•*´¨`*•. ..Dinle sevgili: kal benimle, kalki gözlerimde, .•*´¨`*•. yüreğindeki sevginle yaşamak istiyorum.ı. .•*´¨`*•. Bir gülüşüne , bir tatlı sözüne bu can senindir.. .•*´¨`*•. DİNLE!! !! gitme benden. Çektiğim acılarıma .•*´¨`*•. son noktayı sen koy. Uzat ellerini , sımsıkı tutunayım. .•*´¨`*•. DİNLE!! Seni SEVİYORUMMMM....!!!!!!
Sağlıklı yaşam dileği ile 🖋️🇹🇷🇦🇿🇹🇷🇦🇿
189 notes · View notes
susamam · 10 months
Text
sana ev olabilmek için omuzumdaki tüm yükleri bir kenara bırakıp sana koşmuştum. çünkü sana güvenmiştim. doğru yolda yürüdüğüme ilk defa inanmıştım. ben o yolda yürürken dikenli olduğunu bile fark etmemiştim biliyor musun. sen bana diyorsun ki şimdi de; bu yolu tek başına geri dön. senin için koşa koşa geldiğim bu yol hiç de canımı acıtmamıştı. şimdi niye acıtıyor inan bilmiyorum. tam şu an ayağımdaki dikenlerle bakışıyoruz. bana hep seni hatırlatacak bir iz bıraktın bana. şimdi söyle ben seni nasıl unutayım? şimdi söyle adının geçtiği her masadan nasıl kalkmayayım? benden çok şey aldın. aldığın onca şeyi bana geri ver demeyeceğim. veremezsin de zaten. ama şunu da bilmeni isterim; benden aldıklarınla nefes bile alamayacaksın. bu nefessizlik seni öldürmesin ama yaşatmasın da.
266 notes · View notes
mirzablogg · 6 months
Text
Tumblr media
GAZZE'YE DEĞİL SİZ KENDİNİZE AĞLAYIN...
Dünyada nüfus oranına göre, en çok kitap okuyan GAZZEDİR.
Dünyada en çok hafız yetiştiren GAZZEDİR.
Dünyada tarihini unutmayan kinini en diri tutan şehir GAZZEDİR
9-10 yaşına gelen bir çocuk Kuran'ı Kerim hafızı olur.
HAMAS'ın askeri kanadı olan İZZETTİN EL KASSAM TUGAYLARI'na katılmanın ilk şartı KUR-AN-I KERİM HAFIZI olmaktır.
Hafız olmayanların eline silah vermiyorlar.
Kaza namazı olanları cepheye göndermiyorlar.
Cephe gerisinde savaştırıyorlar.
Siz bu ordunun yenileceğini mi sanıyorsunuz ?
Şehadet aşkıyla yanıp tutuşuyorlar.
Ölüme gitmeyi, düğüne gider gibi sayıyorlar.
İ.T.Ö. yaşamayı severken, HAMAS ölümü, şehadeti seviyor.
HAMAS, yenilmez. Ölür şehit olur ama asla yenilmez!
Siz kendinize ağlayın, kendi imtihanınızı tam veriyor musunuz diye ağlayın.
Senin namusun olan MESCİDİ AKSA yı koruyan müminlere MADDİ OLARAK sahip çıkmadığına ağla.
Kendi çocukların bilmem kaç yaşına gelmiş, KUR-AN-I KERİM okumasını bilmiyor, sen buna ağla.
Evinde hiç KUR-AN-I KERİM okunmuyor, buna ağla.
Hiç namaz kılınmıyor, buna ağla.
Çocukların kimin peşinden gidiyor, kimi örnek alıyor, siyonistlerin kültürel savaşında katlediliyor, bunu gör ve buna ağla.
5 yaşında, bombaların altında olan çocuk babasının yanına geliyor ve diyor ki;
Baba, hafız olmadan ölmek istemiyorum.
Keşke daha önce hafız olsaydım, öldüğümde hafız olarak Allahın huzuruna çıksaydım.
Çocuktaki derde bak, bir de bizdeki bizim çocuklarımızda ki dertlere bak...
Yine diyorum,
TÜM DÜNYA BİR ARAYA GELSE DE HAMAS YENİLMEZ, çünkü iki türlü de olsa, onlar için tek yol zafer!
ALLAH YARDIMCILARI OLSUN...alıntı
79 notes · View notes
kotukarma · 4 months
Text
Tumblr media
Bundan 20 yıI sonra yaptıkIarın değiI, yapamadıkIarın için üzüIeceksin; doIayısıyIa haIatIarı çöz, güvenIi Iimandan uzakIara yeIken aç, rüzgarı yakaIa, araştır, düşIe, keşfet.
Oturarak başarıya ulaşan tek yaratık bir tavuktur.
Eğer doğru kullanırsan sözcükler X ışınları gibi her şeyi delip geçebilirler.
Propagandanın amacı, bir grup insana, bir başka grup insanın insan olduğunu unutturmaktır. Şuan yurdumda yapılmakta olduğu gibi, başkasının acısını görmezden gelmek gibi.
Eğer algı kapıları temizlenseydi, her şey insana olduğu gibi görünürdü.
Yamyamlığın çöküşünü müjdeliyorum sizlere ; artık insan insandan tiksiniyor. Kölelerin rüyası, efendisini kendisinin satın alabileceği bir pazardır
Öyle büyük boş laflar vardır ki, içinde tüm bir ulus tutsak edilebilir. Örneğin, vicdansızlık..
İnsanın tanrılaştırılması, tanrının insanlaştırılmasına yol açtı.
Sizin İdeal hayatınız şudur: Yemek, içmek, cinsellik, şöhret, hacetini gidermek ve horul horul uyumak. Bunlar 4 ayaklıda var, peki senin farkın nedir ?
Düşüncelerinin yanlış olup olmadığını sormadın kendine hiç?
Eleştirmeye her an hazırsın, ama eleştirilmek istenmiyorsun. Onu kendi beş para etmez terazine koyuyorsun ve senin normallik ölçülerine uymadığını söylüyorsun.
Vicdanınız tertemiz, çünkü onu hiç kullanmadınız.
Şu batıyı örnek göstermeleriniz ve yurdumu eleştirmeleriniz ne oldu ? Özendiğiniz ve örnek gösterdiğiniz batıya sanırım vicdan ve insan olmak konusunda yenik düştünüz.
Konu laiklik Din veya Türklük değil. Konu insan olmak vicdan sahibi olabilmektir. Güven içinde emanet ettiğiniz canlar için endişe duyabiliyorsunuz, peki güven içinde olmayıp parçalanan canlar için ne düşünüyorsunuz ?
Başkasının acısını hissedebiliyorsan insansın.
63 notes · View notes
deniz-mehtap · 9 months
Text
A'dan B'ye giden bi' aracın içinde...
Öylece oturanım, şoför bile değil...
Yol güzel, sevinmeli miyim?
Uçurumlar aşıyorum sırf senin için...
🖤🎼🎼🎶🎶... 🎧...
120 notes · View notes