Neydi bana bütün bunları yaşatan… Neydi bu acı matemin sahibi… Çiçeklerimi solduran bu dondurucu kış nereden geldi..? Ah kalbim… hani söz vermiştik birbirimize, hani imkansız bir sevdanın peşine düşüp yormayacaktık birbirimizi, ne oldu böyle birden? Neden bana, verdiğin sözlere ihanet ettin, ey kalbim?! Neden yaptın bunu…
Hayır, çektiğin acı, sancı için beni suçlama sakın! Hepsi senin suçundu.
Doğduğun günden ölene kadar bildiğimiz bir gerçek var. Bazen güleceğiz, bazen ağlayacağız, mutlu olacağız, hüzünlü olacağız. Aynı hava durumu gibi modlarımız değişecek. Peki bu durumda bize düşen vazife nedir? Sabırlı olup yolumuza, hayatımıza devam edeceğiz. Çünkü olanlara, olaylara, kişilere takılı kalırsak onunla uğraş, bununla uğraş ve sonuç olarak aynı yerde kalır bir yere varamayız. Elbette düşeceğiz ama kalkacağız. Yerde birilerinin kaldırmasını beklersek, birinin daha vurmasına prim vermiş oluruz. Artık karşılıksız yardım desteği bitti. Biz ne kadar Allah rızası için yardım etsek te, insanların çoğu maalesef bunu düşünecek, bunu anlayacak kalbi dengeyi kaybetti. Yerini nefsi duygular kapladı.
Ne başkasını ne de kendimizi üzmeyeceğiz! Daima yolumuza bakacağız. Çünkü İşimiz vaktimizden çok. Düşe kalka yolu tamamlamaya çalışacağız. Hikâye tabanlı oyunları bilen, izleyen, oynayan arkadaşlar çok iyi bilir. Düşe kalka, güle ağlaya zorlu süreçlerden geçerek bize verilen görevleri tamamlamaya çalışıyoruz. Hayat tamda böyle değil mi işte. Oyunlarda nasıl bir senaryo var? Bizimde öyle bir senaryomuz var, bize verilen görevler var. Karakterin nasıl pes etmeden sonuna kadar kan ter içine kala kala hikâyeyi tamamladığı gibi bizde aynı o sabırla hikâyenin sonuna ulaşıncaya kadar pes etmeden ne kendimizi üzerek ne de kişilere olaylara mekanlara takılı kalmadan yaratılış amacımızı tamamlayıncaya kadar devam edeceğiz.
"Ve masanın üstünde, içindeki güllerle birlikte vazo duruyordu, onları bir gün önce; yaş gününde yollamıştım sana; onlara rağmen hatırlamadığın, onlara rağmen tanımadığın birinin, şimdi bile, el ele ve dudak dudağa senin yakınında olmasına rağmen hatırlamadığın
bazen diyorum ki kendime ne için yaşıyorum kimse senin varlığını ya da yokluğunu farketmiyor sonra şu şarkı sözü aklıma geliyor.. "herkes seni bir hiç yerine koysa da sakın yıkılma"🍷💪🏻
Çaresiz değilim, umutsuz değilim, hiç pişman değilim, hâlâ taptaze hayallerim var fakat yetersizim. Faaliyetlerim çok, alanım geniş, birikmişliğim iyi fakat ben geriyim, geriden geriden ve sessiz yürüyorum ses yaparsam kızarlar düşüncesiyle korkuyorum belki de ama nereye kadar. Belki baş edemem diye korkuyorum, belki yapamam, beceremem, edemem, bilemem vs bunlar ağırlaştırıyor, yetersiz kalmama sebep oluyor. Olumsuzluklara, eleştirilere falan alışık ve hazır değilim gibi hissediyorum kendimi. Yetersiz kalıyorum.