"Beden bu, her şeyi yaşar ve atlatır. Morluklar iyileşir, yaralar kabuk bağlar, kabuklar düşer. Bedeninin iyileştirdiği her şey ruha yük olur. Onları konuşmazsan, düşünmezsen, onlarla hesaplaşmazsan ruhun dolup taşar. Ruhun dolup taştığında ise artık onu hissedememeye başlarsın. Ruhsuz olduğunu, duygusuz olduğunu sanırsın. Oysa öyle değildir, için o kadar doludur ki boş olduğunu sanırsın."
.......
Sonra gözlerimi kapadım ve sessizce fısıldadım.
"Merhaba ruhum, yıllardır oradaymışsın... Gittin sanıyordum. Hoş geldin, iyi ki geldin."
sana kolay şeyler atlattım demeyeceğim. acımı küçümseyip seni yüceltmeyeceğim. ben bundan vazgeçtim. bir şeyler oldu ve ben, benliğimi kaybettim. kendimi bir rakı bardağını masaya vurup içtiğim anda bıraktım. kendimi bu gece sildim. ben bir şeyler yaşadım ve geçmedi. izleri bileklerimde, izleri yaralı ruhumda. izleri her yanımda. jileti attığım köşeden kan revan hâlde aldığım zamanlardan bahsediyorum sana. kimseye anlatmadığım. bak, anlatamadığım demiyorum anlatmadığım diyorum. kimsenin acımasına ihtiyaç duymadım bana. susturdum herkesi. acıma içtim bu gece. rakı şişesi devrildi, benim ruhum sallandı. sana söylemedim. çok yara aldı bu bedenim. sana anlatmadım. yaralı hâlimle kucak açtım, ruhuna. ama bir bilsen ne kadar canım yandı seni severken. sus ve konuşma. bu gece ben anlatacağım. bana değil, gözlerimin içine bak. bir sigara yak ve ağla. ne hâle getirdiler beni bilmiyorsun. hep sustum ama bir yere kadar. dilimin dönmediği acılar bu yazıya dökülüyor ve ben, kendime mâni olmuyorum. gözlerime baksan anlarsın yorgunluğumu. ağlarım yanında için yanar, konuşurum küllerin savrulur. benim dilim dönmez bu acıya, lügâtimde sözcük yok bu acıyı yazmaya. sus ve git demiyorum artık. kal ve cehennemimi gör. sokaklardan değil ev denen yerden korktuğumu anla. benimle yürüme artık. benim yolum uçuruma çıkacak. bilmiyor muyum sanıyorsun, aptal. ben döndüm o uçurumdan, bin kere. döndüm ölümden. bir yaz günü, tek başıma, hastane odasında. aynaya bakmadım aylarca. saçlarımı uzadığı an kestirdim. bak, kimse bilmez bunları. söylemem de gözlerimden de anlamazsın bunları. gel içelim bir gece rakıyı, neler anlatacağım sana dinle. sonra kalk masadan git. biliyorum ben bu sahnenin sonunu. hep yalnız başıma rakımı içer kalkarım. herkes küfürler edip ağlar, ben gülerim. sustuğuma bakma, yıllarca. içimde neler birikti bilmiyorsun. anlıyorum, deme bana. bir siki anlamıyorsun sen. buzdağının görünen kısmının yarısını bile görmedin. anlamazsın da. bilmiyor muyum sanki ben, bu gecenin sonunu. bir lavabo köşesinde çıkacak midemdekiler. ben her şey ile birlikte kendimi de kusacağım. kendimi de göndereceğim. ruhumun benden kaçmayı denediği bir gece bu. bir rakı masası. acısına içer herkes, ben yıldızlara. beni koruyamayan yıldızlara. inancımı sildim, bedenimden. konuştum saatlerce. ağladı, ben güldüm. sonra sustu bedenler, gözler konuştu. bu işler böyle. şimdi, siktir git. bu acının beni öldürmesine çok az kaldı.
Ben; Nota, Veda, Kırmızı, Yıldız., Ariel... Bir çok adım var benim. Notalarımda sessiz çığlıklarım, Vedalarımda mecbur kaldığım hoşçakallarım, Kırmızılarımda akan kanlarım, Yıldızımda ise sönmemiş umutlarım vardı. Ariel ise aidiyetliğimdi. Benim bir çok ismim var. Her ismimin farklı bir anlamı, farklı bir hikayesi var. Ama aslında hepsinin ortak noktası, içimdeki yaralı ruhum.
Seni sağ salim halde göremediğim için hala çok tedirginim.
Bana bir keresinde, “Biz farklı dünyalarda yaşıyoruz,” demiştin. Gerçekten öyle mi acaba? Ten rengimiz de göz rengimiz de doğduğumuz ülke de hep birbirinden farklı. Ama biz dostuz, yetmez mi? Daha neye ihtiyacımız olsun ki?
İyi ki Amerika’ya gelmişim. Burada bir sürü yeni arkadaş edindim. Ama hepsinden öte seni tanıdım, Ash...
Bana defalarca sordun, “Benden korkuyor musun?” diye. Ben senden hiç korkmadım. İlk tanıştığımız günden beri bir kere bile senden korkmadım. Ama hep senin benden çok daha acı çektiğini, ruhunun benimkinden çok daha yaralı olduğunu hissettim. Böyle hissetmekten kendimi alamadım.
Ne tuhaf, değil mi? Sen benden hem daha akıllısın, hem daha irisin hem de daha güçlüsün. Yine de... Ben hep seni korumam gerektiğini hissettim.
Ama acaba seni neye karşı korumak istedim?
Galiba seni kendi kaderinden korumak istedim. Seni adeta sel gibi önüne katıp sürükleyen kaderinden.
Bana Hemingway’in kitabındaki leoparın hikayesini anlatmıştın, hatırlıyor musun? Dağın tepesinde ölen o leoparın dağdan asla geri inemeyeceğini bildiğini söylemiştin. Ben de sana, “Sen leopar değilsin. Kaderini değiştirebilirsin,” demiştim.
Tekrar söylüyorum. Kaderini değiştirebilirsin, Ash.
Yalnız değilsin. Ben yanındayım. Ruhum daima seninle.
Sayonara, Amerika... Sayonara, New York... Ama sana “sayonara” demeyeceğim, Ash... Aramıza ne kadar mesafe girerse girsin bir gün mutlaka tekrar karşılaşacağız.
sırtımdaki yüklerden bahsedeceğim biraz sana. ister ağla ister bağır çağır, umrumda değil. sadece konuşacağım, biraz da ağlayacağım. yılların yükünü taşıdım omuzlarımda. şimdi uykularım defolu, bölük pörçük. okuduğum satırlar hep eksik, yazılarım yaralı. nefesim alkol ve sigara karışımı. içimde zerre kadar umut yok. hayallerim alındı ellerimden. çok kan döktüm. ama geri alamadım. susmayı bırakıyorum artık. sustukça ezildi içimde bir şeyler. gitgide eksiliyorum ve en acısı, bunun farkındayım. hiçbir şey yapmıyorum, farkında olmama rağmen. odamın perdesi günlerdir kapalı. doğacak güneşe dair inancım yok artık, o güneşi dahi görmek istemiyorum. odam dağınık, ruhum gibi. parça parçayım, farkındayım. her geçtiğim sokakta bir parçamı daha bırakıyorum. biraz daha eksilişime göz yumuyorum. çekildim köşeme, olan biteni seyrediyorum. annem arıyor, açamıyorum. titrek sesim duyulsun istemiyorum. beni bu denli güçsüz kılan her olayı unutmak istiyorum. bu yazdıklarımı veda say. bir daha ne zaman yazacak gücü bulurum kendimde, bilmiyorum. gecelerce akan kanları bir bez parçasıyla sarıp ilerlemeye çalışıyorum. olmuyor. tek bir adım dahi atamıyorum. beni affet demeyeceğim kimseye. gittiğim insanlardan bir anlayış da beklemiyorum. dolan gözlerime lânet ediyorum. dolaşıyor dilim hafiften. anla, biraz içtim. anca böyle gidilir bu yolda. kızma bana. yapacak, yaşayacak gücüm yok benim. anlasana biraz. şu bir haftada her günüm hastanede geçti. serumlarla ayakta durdum ama sana ses etmedim. anla artık. çok yoruldum.
Sene 2017. Annemle kavga ediyoruz. Bana yine benim hiçbir şeyi hak etmediğimi bağırarak anlatıyor. Sus diyorum susmuyor. Alışkınım, dinliyorum. Konu ölüme geliyor, sesim yükseldikçe ağlıyorum, ağladıkça daha çok bağırıyor annem. Ben ağlamayı hak etmiyordum, unutmuşum. Ölseydin keşke diyor annem. Yıllar oldu hâlâ kulaklarımda çınlar. Keşke diye bağırıp bahçemize gidiyorum. Çünkü evden kovuldum. Çünkü kendimi ait hissetmediğim o yerden kovulmuş gibi hissettim. Sene 2021. Annemle kavga ediyoruz. Bana yine hiçbir şey hak etmediğimi anlatıyor ama bu sefer nefes bile almamam gerektiğini ekliyor. Hâlâ alıyorum, özür dilerim. Konu ölüme geliyor. "Bazen diyorum ki keşke olmasan." Tek cümle, ağrı içimde. Acı ruhumda. Yangın, enkaz, ölü, ya da yaralı bilmiyorum ama bu sıfatlardan biri ruhum. Keşke diyor ve odama gidiyorum. Ait olmadığım ikinci ev. Sene 2022. Artık öl demiyor. Çünkü biliyor ki benden başka kimsesi yok. Çünkü biliyor ki ben onun sözünden çıkmam ve ölürüm. Bazen annelerde haksız olur, bazen onlarda susmalı. O bir kelime benim şu an yaşadığım binbir duygunun yansıması. Sana belki bir, belki binlerce özür borçluyum gibi hissediyorum anne. Beni sevdiğini biliyorum, senin de sevilmediğinin farkındaydım. Ama ben çocuktum. Şimdi ikimizde aynı ruhtayız. Aynı yaşta değil ama aynı yerdeyiz. Seninle aynı yerde olmak istemiyorum. Seni seviyorum. Ama hep bir yerde susuyorum, o yer ise seni affettiğim kısım. Senden özür diliyorum ama seni affedemiyorum. Sana sarılmak istiyorum ama sen sarılınca git istiyorum. İçim soğumuyor anne. Ben kendime dönemiyorum. Ben çocukluğumu istiyorum anne. Nolur bana, beni geri verin.
Bax mənə. Gör düşüncələrimi, hiss et necə yaşamağa çalışdığımı. Məhv oluram, hər gün daha çox bitirirəm özümü. Hər gün daha çox uzaqlaşıram özümdən. Nə vaxt düşünməyə başlasam özümü günahkar hiss edirəm. Bəs ruhum? Ağlamaqdan yorulmuş gözlərin günahı kimdədi? Sus, mən cavab verim, təbii ki məndə. Axı hər şeydə, hər yerdə günahkar mənəm. Dünyanı dərk etməyən bir uşaqkən ağlayırdım, amma bunu niyə etdiymi, bunun niyə olduğunu nə sorğulayır, nə də ki anlayırdım. O uşaq düşüncələr hələ də mənlədi. O yaralı, küskün qız buraxmır yaxamı. Qırıq qəlbi, donuq göz yaşları, yaralı ruhu, yanıq qolları mənlədi. Hara getsəm, harda olsam, nəyi düşünsəm, gülsəm, ağlasam mənlədi. Axı o mənim içimdədi. İnsan öz içindən necə qaça bilər ki. İnsan öz düşüncələrindən niyə gizlənər ki. İnsan özü özünə niyə zülüm edər axı. Niyə..